ŞEMDİNLİ
Umut Kitapevinin Bombalanma Davası.
T.C.
V A N
CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞI
(CMK.nun 250. Maddesi ile Yetkili)
SORUŞTURMA NO
: 2005/750
T U T U K L U
ESAS NO
: 2006/32
KARAR NO
: 2006/31
İ D D İ A N A M E
VAN ( ) AĞIR CEZA MAHKEMESİ BAŞKANLIĞINA
DAVACI
: K.H.
MAKTÜL
: Mehmet Zahir KORKMAZ : Mehmet Reşit oğlu, Makbule’den
doğma, Şemdinli – 01.03.1976 D.lu, Hakkâri-Şemdinli-Altınsu
Köyü Cilt 2, Hane 5 N.K. olup 09.11.2005 Tarihi İtibariyle vefat
etmiş.
MAĞDUR
: Metin KORKMAZ : Mehmet Salih oğlu, Asya’dan doğma, 1964
d.lu, Şemdinli İlçesi Altınsu Köyü’nde oturur.
ŞİKÂYETÇİ
: Seferi YILMAZ : Mir oğlu, Hayat’tan doğma, 08.03.1962 D.lu,
Hakkâri-Şemdinli-Umurlu Köyü N.K. olup Şemdinli-Kılıç
Mahallesinde oturur.
VEKİLİ
: Av. Murat TİMUR : Van Barosu Avukatlarından
Av. Mehmet EKİCİ : Van Barosu Avukatlarından
Av. Cüneyt CANİŞ : Van Barosu Avukatlarından
SUÇTAN ZARAR GÖREN
: Hamide KORKMAZ : Memet kızı, Perizat’tan doğma,
01.07.1981 D.lu, Şemdinli-Altınsu Köyü’nde oturur.
VEKİLLERİ
: Av. Cüneyt CANİŞ : Van Barosu Avukatlarından
Av. Mehmet EKİCİ : Van Barosu Avukatlarından
ŞÜPHELİLER
: 1– Ali KAYA : Miri oğlu, Melek’ten doğma, Mutki–01.07.1968
D.lu, Bitlis – Mutki – Bağarası Köyü Cilt 10, Hane 3 N.K.
olup Hakkâri İl Jandarma Komutanlığı Lojmanlarında
oturur. Okur-yazar, sabıkasız, Hakkâri İl Jandarma Alay Komutanlığı
İstihbarat Şube Müdürlüğü’nde Görevli Astsubay Başçavuş, T.C.
Kimlik No : 23500447410, İslâm, Hâlen: Atılı Suçtan VAN
ASKERÎ CEZAEVİNDE TUTUKLU.
1Page 2
2– Özcan İLDENİZ : Cemal oğlu, Fadime’den doğma,
Sındırgı–19.04.1970 D.lu, Balıkesir-Sındırgı-Kocabey
Köyü Cilt 49, Hane 51 N.K. olup Hakkâri İl Jandarma
Komutanlığı Lojmanlarında oturur. Okur-yazar, sabıkasız,
Hakkâri İl Jandarma Alay Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğü’nde
Görevli Astsubay Başçavuş, T.C. Kimlik No : 19816522408, İslâm
Hâlen: Atılı Suçtan VAN ASKERÎ CEZAEVİNDE
TUTUKLU.
3– Veysel ATEŞ : Haci oğlu, Merci’den doğma, Çukurca-
27.03.1972 D.lu, Hakkâri-Çukurca-Kurudere Köyü Cilt 13,
Hane 25 N.K. olup Hakkâri-Bağlar Mahallesinde oturur.
Okur-yazar, sabıkalı, T.C. Kimlik No : 31477639516. İslâm, Hâlen:
Atılı Suçtan BİTLİS E-TİPİ KAPALI CEZAEVİNDE
TUTUKLU
MÜDAFİLERİ
: Av. Mehmet GÖÇMEN : Ankara Barosu Avukatlarından
Ankara-Kızılay; Sümer 1. Sok. No : 9/31
Av. Vedat GÜLŞEN : Ankara Barosu Avukatlarından
Ankara-Çankaya-Sondurak; Hoşdere Cad. No : 208/8
SUÇ
: DEVLETİN BİRLİĞİNİ ve ÜLKE BÜTÜNLÜĞÜNÜ BOZMAYA
YÖNELİK EYLEMDE BULUNMAK,
ADAM ÖLDÜRMEK ve ADAM ÖLDÜRMEYE TEŞEBBÜS ETMEK.
SUÇ İŞLEMEK İÇİN ANLAŞMAK.
SUÇ TARİHİ
: 09.11.2005
GÖZALTI TARİHİ
: 09-11.11.2005 (Şüpheli Veysel ATEŞ İçin)
TUTUKLAMA TARİHİ
: 11.11.2005 (Şüpheli Veysel ATEŞ İçin)
28.11.2005 (Şüpheliler Ali KAYA ve Özcan İLDENİZ İçin)
SEVK MADDELERİ
: TÜM ŞÜPHELİLER İÇİN
TCK.nun 302/1 Maddesi, 3713 Sayılı Yasanın 5. Maddesi,
TCK.nun 302/2. Md.si Yollaması İle 82/1-c Maddesi,
TCK.nun 302/2. Md.si Yollamasıyla 82/1-c, 35/1. Md.si (İki Defa)
TCK.nun 316/1. Maddesi,
TCK.nun 53. Maddesi,
TCK.nun 63. Maddesi.
DELİLLER
: Şüpheli, Mağdur, Şikâyetçi ve Tanık Beyanları, Ekspertiz
Raporları, İnceleme ve Keşif Tutanağı, İhbar Dilekçeleri,
Telefon Kayıtları, Nüfus ve Sabıka Kayıtları ile Tüm Dosya
Kapsamı.
SORUŞTURMA EVRAKI İNCELENDİ :
Şüphelilerden Ali KAYA’nın 17 Temmuz 2004 tarihinden itibaren; Özcan
İLDENİZ’in ise 16 Temmuz 2004 tarihinden itibaren Hakkâri İl Jandarma Komutanlığı
İstihbarat Şube Müdürlüğü’nde Astsubay olarak görev yaptıkları,
Şüpheli Veysel ATEŞ’in Hakkâri il merkezinde ikamet ettiği, 1988 yılında PKK
Terör örgütüne katıldığı, kendisinin Hakkâri, Yüksekova, Çukurca, Şemdinli ve
Beytüşşebap bölgesinde örgütsel faaliyetlerde bulunduğu, örgüt içerisinde örgütsel
eğitim aldığı, silâh ve bomba eğitimi de aldığı, 27.07.1991 tarihine kadar örgütsel
faaliyetlerine devam ettiği, bu tarihten sonra örgütten kaçarak Irak’ın kuzeyinde fiilî
hâkimiyet alanı bulunan KDP Bölgesine gittiği, 29.04.1997 tarihinde Habur Sınır
Kapısından Türkiye’ye giriş yaparak güvenlik güçlerine teslim olduğu, yapılan
yargılama sonucu Devletin Hâkimiyeti Altında Bulunan Topraklardan Bir Kısmını
Devlet İdaresinden Ayırmaya Yönelik Eylemlerde Bulunmak suçundan ceza aldığı,
bu cezanın infazı sırasında 27.08.2000 tarihinde naklen Şemdinli Cezaevine geldiği,
17.11.2000 tarihine kadar bu cezaevinde kaldığı, bu tarihte Hakkâri Kapalı
Cezaevine nakledildiği, Veysel ATEŞ’in 2003 yılından itibaren Hakkâri İl Jandarma
Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğü tarafından “görüşülen şahıs” konumu ile
istihbarî çalışmalarda bulunulduğu, 2001 yılında çıkartılan JGY:37-8 Haber
Elemanlarının Temini, Kullanımı ile Etkinliklerinin Tespiti ve Kontrolü Yönergesi
esaslarına göre 03.08.2004 tarihinde “Haber Elamanı” olarak kayıtlara alındığı,
Mağdur/Şikâyetçi Seferi YILMAZ’ın Şemdinli ilçe merkezinde ikamet ettiği,
Şemdinli ilçesi Özipek Pasajı’nda bulunan Umut Kitapevi’ni işlettiği, Seferi YILMAZ
hakkında 15 Ağustos 1984 yılında PKK Terör örgütünce Şemdinli İlçe Jandarma
Komutanlığı’na yapılan silâhlı saldırıya kılavuzluk yaptığı, Devletin Hâkimiyeti Altında
Bulunan Topraklardan Bir Kısmını Devletin İdaresinden Ayırmaya Yönelik Eylemlerde
bulunmak suçundan yargılandığı ve ceza aldığı, PKK Terör örgütünün Şemdinli ilçesi
kırsalında faaliyet gösteren örgüt mensupları ile irtibatlı olduğu, bu örgüt
mensuplarına malzeme temin ettiği, yardım ve yataklık yaptığı, eylem yapılacak
yerler ile ilgili bilgiler verdiği, bölgede bulunan örgüt mensuplarının ailelerine yardımcı
olduğu, DEHAP ile ilgili bütün faaliyetlerde ön planda olduğu, yeni kurulan
Demokratik Toplum Hareketi’nin (DTH) Şemdinli’deki kurucu üyeleri arasında yer
aldığı, örgüt içerisinde Haci (K) olarak tanındığı, Şemdinli’deki son dönemlerde
meydana gelen bazı bombalama olaylarına karıştığı şeklinde hakkında teknik takip
ve istihbarat bilgilerinin bulunduğu, Seferi YILMAZ hakkında bu iddialar ile ilgili olarak
hâlen Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğimizin 2006/76 sayılı soruşturma dosyasında PKK
Terör Örgütüne Yardım Etmek suçundan soruşturmanın devam ettiği,
Şüpheli Ali KAYA’nın İstihbarat Şube Müdürlüğü nezdinde genelde Hakkâri
merkezde görev yaptığı, şüpheli Özcan İLDENİZ’in ise Şemdinli ilçesinde istihbarî
çalışmalar yapmak üzere görevli olduğu, yapılan istihbarî çalışmalarda Şemdinli
ilçesinde ikamet eden ve Umut Kitapevi isimli iş yerini çalıştıran ve PKK Terör
Örgütüne Yardım Etmek suçundan soruşturma evrakı tefrik edilen Seferi YILMAZ
isimli kişinin PKK terör örgütü üyesi olan Sabri (K) Ali KISIKYOL isimli örgüt mensubu
3Page 4
ile işbirliği içerisinde olduğu ve Seferi YILMAZ’ın Şemdinli ilçesinde terör örgütünün
vergilendirme, eylem, istihbarat, birlik keşifleri ve sınır kaçakçılığı konusunda örgüte
yardım etme ve örgüt adına para alma konumunda olan Şemdinli örgüt sorumlusu
olduğunun tespit edildiği ve Seferi YILMAZ isimli şahsın Hakkâri İl Jandarma
Komutanlığı İstihbarat Şube Müdürlüğü’nce takibe alındığı,
Van 3. Ağır Ceza Mahkemesi Nöbetçi Hâkimliği’nin 19.09.2005 gün ve
2005/307 Müt. Sayılı kararı ile 0536 368 10 02 numaralı; önce Seyfullah KOÇ adına
kayıtlıyken daha sonra Mesut SALIKBAĞRA adına kayıtlı olup hâlen PKK Terör
örgütünün üyesi olan Sabri (K) Ali KISIKYOL tarafından kullanıldığı iddia edilen
telefonun üç (3) ay süre ile dinlenmesi, izlenmesi, tespit edilmesi, sinyal bilgilerinin
değerlendirilmesi ve kayda alınmasına dair karar gereğince bu telefonun teknik
takibinin yapıldığı,
04.11.2005 günü saat 16:32 sıralarında Sabri (K) Ali KISIKYOL ile Seferi
YILMAZ’ın telefonda görüşme yaptığı, telefon görüşmesine göre Sabri (K) Ali
KISIKYOL’un Seferi YILMAZ’dan bir adres istediği Seferi YILMAZ’ın da Umut
Kitapevi Şemdinli adresini verdiği, Sabri (K) Ali KISIKYOL’un bu adrese Almanya’dan
eşyaların geleceğini beyan ettiği, 15.11.2005 günü saat 15:28 sıralarında Sabri (K)
Ali KISIKYOL’un amcasının oğlu olduğu ve hâlen asker olduğu anlaşılan bir kişi ile
telefon görüşmesi yaptığı, bu telefon görüşmesinin kapsamına göre Ali KISIKYOL’un
amcasının oğlunun Sabri (K) Ali KISIKYOL’a, gönderdiği eşyaların bulunduğu Umut
Kitapevi’nin havaya uçtuğunu söylediği, Sabri (K) Ali KISIKYOL’un da amcasının
oğluna gönderdiği eşyaların MP3 ve bir kalem olduğunu ve değerlerinin 300 Avro
olduğunu söylediği, amcasının oğlunun da Sabri (K) Ali KISIKYOL’a eğer o eşyayı
almasak Şemdinli’nin Alay Komutanının gideceğini beyan ettiği, yine telefon
görüşmelerinde kimlik bilgileri belli olmayan amcasının oğlunun 0536 368 10 02
numaralı telefonu kullanan Sabri (K) Ali KISIKYOL’a “o alçaklar onların ayakları altında
bomba atmışlardı, telefonla görüştüğüm adam altına bomba attılar alçaklar bu ayın dokuzunda”
şeklinde sözler de söylediği,
04.11.2005 günlü Sabri (K) Ali KISIKYOL ile Seferi YILMAZ’ın Kitapevine
gelecek olan bu paketin PKK Terör örgütünün dağ kadrosuna gönderileceği
değerlendirmesini yapan Hakkâri İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şube
Müdürlüğü’nün Seferi YILMAZ’ı yukarıda belirttiğimiz üzere takibe aldığı, Seferi
YILMAZ ile ilgili istihbarî faaliyetler ve çalışma yapmak üzere şüpheli Ali KAYA ve
Özcan İLDENİZ’in görevlendirildiği1, şüpheliler Ali KAYA ve Özcan İLDENİZ’in
1 Ülke Seviyesinde İstihbarat Yapma Yetkisi : 3201 sayılı Emniyet Teşkilâtı Kanununun 1. maddesinde: “memleketin umumi emniyet ve
asayişinden Dahiliye Vekili mesuldür. Dahiliye Vekili bu işleri, kendi Kanunları dairesinde hareket eden Emniyet Umum Müdürlüğü ile Jandarma
Komutanlığı ve icabında diğer bütün zabıta teşkilâtı vasıta ile ifa ve lüzum halinde icra vekilleri heyeti kararı ile ordu kuvvetlerinden istifade eder.”
denilmektedir. Bu maddenin İçişleri Bakanına verdiği yükümlülük, memleketin genel emniyet ve asayişini sağlamaktır. Emniyetin sağlanması için,
Kolluğun muhtemel suçlular hakkında bilgi dosyası oluşturması gerekmektedir. Böyle bir çalışma, kişi hak ve özgürlükleri ile yakından ilgilidir.
Madde metninden de anlaşılacağı üzere, kanunu koyucu her kurumu kendi kanunu ile ayrı ayrı yetkilendirmiş ve bu yetkinin sınırlarını da çizmiştir.
Ayrıca Emniyet Teşkilâtı Kanununun 8. maddesinde belirtilen “Polis: idarî, adlî ve siyasi kısımlara ayrılır.” hükmüne paralel olarak adlî görev ile
siyasi görev içinde yer alan istihbarat görevinin birbirine karıştırılmamasına özen gösterilmiştir. Polisin görev ve yetkileri 4.7.1934 tarihli ve 2559
sayılı PVSK ile belirlenmiştir. AB’ye geçiş sürecinde “içişleri ve adalet alanlarında işbirliği” başlıklı 24. bölümün A listesi, İçişleri Bakanlığına gerekli
uyum hazırlıklarını yapma görevini vermiştir. Demokratik Hukuk Devletlerinin varlığını tehdit eden terör odaklarının zamanında teşhisi, eylemlerine
daha ortaya çıkmadan engel olunabilmesi, taktik ve stratejilerini devamlı olarak değiştiren yıkıcı, bölücü ve irticai örgütler karşısında genel kolluk
kuvvetlerinin yasal yetkilerinin yeniden düzenlenmesi gereklidir. Bu noktada önemli kilometre taşlarından birisi “istihbarat” alanıdır. Bu husus, Polis
Vazife ve Salahiyet Kanunu’nda 1985 yılında eklenen Ek-7 nci madde ile ilk defa belirginleşmiştir.
Ek Madde 7- (Ek: 16/6/1985-3233/7 md.)
“Polis Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Anayasa düzenine ve genel güvenliğine dair önleyici ve koruyucu tedbirleri almak,
emniyet ve asayişi sağlamak üzere, ülke seviyesinde istihbarat faaliyetlerinde bulunur, bu amaçla bilgi toplar, değerlendirir, yetkili mercilere veya
4Page 5
kullanma alanına ulaştırır. Devletin diğer istihbarat kuruluşlarıyla işbirliği yapar.” Bu madde, TBMM’de görüşülürken dönemin İçişleri Bakanı
Yıldırım AKBULUT tarafından, devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünü ve Anayasa düzenini korumayı amaçlayan bir İstihbarat Dairesi
kurduklarını, ülkelerin güçlü olması ve ileri safhalara ulaşabilmeleri için istihbaratın bütün dünyada kabul edilmiş bir unsur olduğunu ifade ettikten
sonra, bu yasanın Polise neden yetki verdiğini “Devletin Güvenliği ve Demokrasinin Selameti açısından” ifadesini kullanarak açıklamıştır. Kanun
koyucunin bu tavrı istihbarat yetkisinin polisin ilgili dairesi ile sınırlı olduğunun göstergesidir. Bununla birlikte, Anayasamızda yapılan değişiklikler ve
uluslararası sözleşmeler gereği hazırlanan 5397 sayılı yasa, istihbarat ihtiyaçlarını karşılamak için meydana getirilmiş ikinci önemli adımdır. Bu
yasa istihbarat sistemin işlemesini, bu hususta hukuka uygun işlemlerin ne suretle gerçekleştirileceğini, kararların hangi makamlar tarafından ve
ne gibi koşullara uyulması suretiyle alınacağını, bu husustaki denetim kurallarını ve usullerini, İstihbarat ihtiyacının milletlerarası hak bildirileri ve
anayasanın güvencelerine uygun olarak nasıl giderileceğini ve hangi birimlerin hangi alanda ve ne ölçüde yetkilendirildiğini göstermektedir. Bu
açıklamadan sonra maddelere bakılacak olursa; Birinci madde polis istihbaratını düzenlemiştir. İlk fıkra kapsamı belirleyen fıkradır. Ülkenin genel
güvenliği temelinde ülke seviyesinde 4/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Türk Ceza Kanununda 250 nci maddesinde sayılan suçların işlenmesinin
önlenmesi amacıyla iletişimin tespiti, dinleme, kayda almaya ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi olanaklı kılınmıştır. İletişime müdahaleler hakim
kararıyla gecikmesinde sakınca bulunan hallerde ise, Emniyet Genel Müdürü veya İstihbarat Daire başkanının yazılı emriyle olacaktır. Bu
çerçevede yapılacak müdahaleler terör tehdidinin devam etmesi durumunda hakimin takdiriyle tehlikenin bitimine kadar uzatmaya olanaklıdır.
Jandarma Teşkilâtı açısından getirilen 2. maddedeki düzenleme ile; 5397 sayılı Kanunda sayılan yöntemler Jandarma Teşkilât ve Görev Kanunun
7. maddesinin (a) fıkrasında belirtilen görev ve sorumluluk sahasıyla sınırlandırılmıştır. Bu madde ile kanun koyucu Jandarma teşkilâtına istihbarat
üretme amacıyla değil suçları önleme noktasında önleyici dinleme olarak da nitelendirebilecek idarî bir işlem tesis etmiştir. Maddenin amacı
sorumluluk sahasında işlenmek üzere olan ancak kuvvetli emarelerin bulunmaması durumunda iletişime müdahale etmek suretiyle suçun
engellenmesini sağlamaktır. Yasa koyucu bu kurumun istihbarat elde etmesini bizatihi kendisine bırakmamış, bu konuda talep ettikleri istihbarat
üretme yetkisine yönelik yasal düzenlemeleri TBMM’den geri çekmiştir. 5397 sayılı yasanın komisyon görüşmelerinde sorumluluk sahasındaki bu
tür ihtiyaçlarını polis ve MİT kaynaklarından sağlamasını daha uygun görmüştür. Bazı milletvekilleri ise bu noktada teklifteki istihbarat elde etme
kavramının jandarma açısından uygun görmediklerini muhalefet şerhleri ile belirginleştirmişlerdir. Nitekim kanun koyucu de bu noktayı haklı
görerek TBMM Genel Kurulunda bu yönde verilen önerge ile tekliften bu kavramın kaldırılmasını desteklemişlerdir. Kaldı ki; Bu özel düzenlenme ile
getirilen kısıtlamaya PVSK’nın 25. maddesine dayanılarak geniş yorum getirmek hiçbir hukuk otoritesinin kabul edemeyeceği aşikardır. Kanun
koyucu bu düzenlenme ile sorumluluk sahası dışında istihbarat yapma yetkisini engellemiştir.
PVSK-Madde 25
“Polis teşkilâtı bulunmayan yerlerde il, ilçe ve bucak jandarma komutanları ile jandarma karakol komutanları bu kanunda yazılı vazifeleri yapar ve
yetkileri kullanırlar.” İstihbarat görevi yetkisini düzenleyen PVSK Ek-7. madde incelendiği zaman bu görevlerin polis içerisinde bile tüm birimlere
bırakılmadığı açıktır. Yasa böyle hassas bir görevi bu konuda gerekli eğitimlerin verildiği, tahkikatları ayrıca yapılarak ehil oldukları çeşitli
sınavlardan geçirilerek belirlenen İstihbarat Dairesi Başkanlığı görevlileri ile kısıtlamıştır. İstihbarat görevi bu açıdan da diğer polisiye görevlerden
ayrıştırılmıştır. Bu görevi yürüten personel sicil notları dışında ayrıca değerlendirme prosedürleri ile sürekli olarak denetlenmektedir. Kanun koyucu
tüm bu hususları gözeterek askerî bir disipline sahip diğer kolluk birimine Anayasal haklara yönelik istisnai tedbirleri kullanacak olan birimlerde de
kısıtlamaya gitmiştir. Bu husus komisyon üyelerinin ayrışık oy gerekçelerinde de net bir şekilde dayanakları ile birlikte belirtilmektedir. Bu husus
AB’nin çeşitli ilerleme raporlarında da dile getirilmiştir. Bilindiği üzere; özel düzenlenen bir alanda, genel düzenlemeleri dayanak göstererek hukukî
dayanak aramak kabul edilemez bir uygulamadır. Yukarıda da belirtildiği üzere, Polis Vazife ve Salahiyet Kanununun olası öngörülemeyen
durumlarda kullanılmak ve Jandarma görev kanununda gereksiz tekrarlardan kaçınmak için düzenlediği bir maddeyi, “istihbarat görevi” gibi son
derece detaylı ve hassas bir maddeyle ilişkilendirerek kullanmak hukuka uygun bir yorum değildir. Hukukta yorum yapılırken lafzi yorum yanında
maddenin hedefini gözeten manevî yorumu da önemli bir husus olarak gözetilmelidir.
Hakkâri ilindeki Jandarma İç Güvenlik Birliklerinin Hiyerarşik Yapısı Şu Şekildedir.
Jandarma; 2803 Sayılı Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanununun da emniyet ve asayiş ile kamu düzeninin korunmasını sağlayan ve diğer
kanun ve nizamların verdiği görevleri yerine getiren silâhlı, askerî bir güvenlik ve kolluk kuvveti olarak tarif edilmektedir. 2803 Sayılı Kanunda ve
Jandarma Teşkilâtı Görev ve Yetkileri Yönetmeliğinde Jandarma birliklerinin; Genelkurmay Başkanlığınca gerekli görülen haller ile sıkıyönetim,
seferberlik ve savaş hallerinde gerekli olan bölümü ile Kuvvet Komutanlıkları emrine gireceği, kalan bölümü ile Jandarma Genel Komutanlığı
emrinde rutin görevlerine devam edeceği de belirtilmiştir. Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesindeki bazı illerimizde, 1987 yılında 285 sayılı
Olağanüstü Hal Bölge Valiliğinin İhdası Hakkındaki Kanun Hükmünde Kararname ve bu KHK’ye ilave hüküm eklenmesine dair 286 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararname ile, terörle mücadelede bazı düzenlemeler yapılmış ve Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet
Genel Müdürlüğü birlik ve birimlerinin gerek kendi aralarında gerekse mülkî makamlarla olan ilişkilerinde, hangi esaslara bağlı olarak faaliyet
yürütecekleri açıklanmıştır. Olağanüstü hal uygulaması niteliği itibariyle geçici bir uygulamadır. Bu sebeple, 285 ve 286 sayılı KHK’lerdeki esas ve
usullerden olağan döneme geçiş sırasında emir komuta ilişkileri başta olmak üzere, terörle mücadele faaliyetlerinde bir boşluk içerisine
düşülmemesi amacıyla 07 Temmuz 1997’de Genelkurmay Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığı arasında, 5442 Sayılı İl İdaresi Kanununun 11/D
maddesinin uygulanmasına ilişkin olarak toplam (27) maddeden oluşan bir “Müşterek Protokol” imzalanmıştır. İmzalanan protokol, Genelkurmay
Başkanlığınca Jandarma dahil ilgili Türk Silâhlı Kuvvetleri birimlerine ve İçişleri Bakanlığınca da, 81 İlimizin Valiliğine ve ilgili birimlerine
gönderilmiştir. Protokolün yayımlanmasından sonra, Genelkurmay Başkanlığınca hazırlanan ve zaman zaman yenilenen EMASYA direktifleri
yayımlanarak, anılan Müşterek Protokoldeki hususlar teyit edilmiştir. En son olarak da, 06 Temmuz 2005 tarihinde Genelkurmay Başkanlığınca
“MD: 117-1 TSK Birliklerinin Emniyet, Asayiş ve Yardımlaşma (EMASYA) Görevlerinde Kullanılmasına İlişkin Planlama Direktifi (EMASYA
Direktifi)” hazırlanarak, Jandarma dahil Türk Silâhlı Kuvvetleri’nin ilgili birlikleri ile Millî Savunma Bakanlığı, İçişleri Bakanlığı, Valilikler, İl Emniyet
5Page 6
Müdürlükleri başta olmak üzere pek çok sivil makama da gönderilmiştir. 5442 Sayılı İl İdaresi Kanununun 11/D maddesine göre, Valiler, ilde
çıkabilecek veya çıkan olayları; öncelikle emrindeki kolluk kuvvetleri ile önlemeye çalışacaklar, emrindeki kuvvetlerle önlenmesini mümkün
görmedikleri veya önleyemedikleri; aldıkları tedbirlerin bu kuvvetlerle uygulanmasını mümkün görmedikleri veya uygulayamadıkları takdirde, diğer
illerin kolluk kuvvetleri ile bu iş için tahsis edilen diğer kuvvetlerden yararlanabileceklerdir. Bunun yanında, askerî birliklerden kuvvet talep
edilmesinin usul ve esasları ise, Genelkurmay Başkanlığı ile İçişleri Bakanlığı arasında yapılan protokol ve Genelkurmay Başkanlığı tarafından
hazırlanan ilgi direktif ile belirlenmiştir. Bu düzenlemelerde, valilerin, askerî birlik taleplerini EMASYA Bölge veya Tali Bölge Komutanlarına
iletmeleri gerektiği öngörülmüştür. Aynı maddenin 3. alt bendi gereğince, Valinin yardım talebi üzerine, ilde çıkabilecek veya çıkan olaylarda görev
alan askerî birlikler, 211 sayılı Türk Silâhlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’ndan doğan yetkiler ile diğer kanun ve düzenlemelerden doğan kolluk
kuvvetlerinin genel güvenliği sağlamada sahip oldukları yetkileri kullanarak terörle mücadele görev ve sorumluluklarını yerine getirirler. Kolluk
kuvvetlerinin genel güvenlik ile ilgili görevleri, 2803 sayılı Kanunun 7. maddesinin birinci fıkrasının a ve b bentleri ile 2559 sayılı Kanunun 2.
maddesinin birinci fıkrasında; Terör suçları dahil her türlü suç işlenmesini önlemek için gerekli tedbirleri almak ve uygulamak, İşlenmiş suçlarla ilgili
olarak kanunlarda belirtilen işlemleri yapmak ve bunlara ilişkin adlî hizmetleri yerine getirmek olarak düzenlenmiştir. Vali tarafından askerî
birliklerden yardım istendiğinde; Olayların niteliğine göre istenen askerî kuvvetin büyüklüğünü (personel, malzeme, teşkilât vs.) belirleme yetkisi,
vali ile koordine etmek şartıyla, askerî birliğin komutanına aittir. Görevde kalış süresini belirleme yetkisi, askerî birliğin komutanıyla koordine etmek
şartıyla valiye aittir. Muhtemel olaylar için istenen ve büyüklüğü ile görevde kalış süresi yukarıda belirtildiği şekilde belirlenen askerî kuvvet, birlik
komutanı tarafından, valinin görüşü de alınarak olaylara hızlı bir şekilde el koymaya uygun olacağı değerlendirilen yerde, cereyan eden olaylar için
ise olay yerinde hazır bulundurulur. Askerî kuvvetin müstakil olarak görevlendirilmesi durumunda, verilen görev askerî kuvvet tarafından kendi
komutanının sorumluluğu altında ve onun emir ve talimatlarına göre yerine getirilir. Bu durumda güvenlik kuvvetleri ile yardıma gelen askerî kuvvet
arasında işbirliği ve koordinasyon, yardıma gelen askerî birliğin komutanının da görüşü alınarak vali tarafından tespit edilir. Askerî birliğin belirli
görevleri jandarma ya da polis ile birlikte yapması durumunda; komuta, sevk ve idare, askerî birliklerin (Jandarma dahil) en kıdemli komutanına
aittir. Kolluk kuvvetleri askerî birliklerin olay mahalline intikal ettiği andan itibaren askerî komutanının emrine girerler. Askerî komutan tarafından
aksine bir emir verilmedikçe olay mahallindeki kolluk kuvvetlerinin almış oldukları tertip, tedbir ve düzenler bozulmaz. Olaylara müdahalede hangi
kurum-kuruluşların destek görevi alacağı, il valileri veya görevlendirildiyse koordinatör vali tarafından, ilgili EMASYA Bölge/Tali Komutanlıkları ile
koordine edilerek belirlenir ve bu husus önceden yapılacak planlamalarda ayrıntılı olarak belirtilir. İlgili mülkî amir tarafından görevlendirilen Polis
Özel Harekât Timleri, iç güvenlik harekâtı süresince EMASYA Bölge ve Tali Bölge Komutanlıklarının Harekât Kontrolündedir. Geçici köy korucuları,
bölgedeki ilgili Jandarma komutanlığının emir-komutasında olarak, EMASYA Komutanlıklarının harekât kontrolünde görev yaparlar. Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesinde ayrılıkçı ve bölücü terör örgütü ile zamanında, süratli ve etkin bir şekilde mücadele edebilmesi için, bu bölgelerde,
Genelkurmay Başkanlığı ve İçişleri Bakanlığınca imzalanan protokol gereğince, Valilerden alınan izin ve onaylarla kolluk kuvvetlerinin genel
güvenliği sağlama yetkileri bulunan Kara Kuvvetleri Komutanlığı birimleri ve bunların harekât kontrolüne verilen Jandarma iç güvenlik birlikleri
kullanılmaktadır. Dolayısıyla, yukarıda belirtilen esaslar doğrultusunda, Hakkâri İl Jandarma Komutanlığı da, terörle mücadele görevinin
yürütülmesinde, öncelikle aynı garnizon içinde bulunan Hakkâri Dağ Komando Tugay Komutanlığının (EMASYA Tali Bölge Komutanlığı), sonra bir
üst komutanlık olan Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığının (EMASYA Bölge Komutanlığının) bir birimi durumundadır ve faaliyetlerini bu çerçeve
de yürütmektedir. Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı; Genelkurmay Başkanlığının 21 Mayıs 2001 gün ve HRK: 7130-58-01/GHD.Pl.Ş. (176)
sayılı emri ile 2 nci Ordu/ Malatya’nın Harekât Kontrolünde görev yapmaktadır.
Sonuç olarak; Hakkâri İl Jandarma Komutanlığı, belirtilen yasal mevzuat doğrultusunda terörle mücadele faaliyetlerini yürütmekte; emir komuta
ilişkileri açısından, yasal düzenlemeler ile Protokol esaslarına göre yürütülen uygulamalar arasında hiçbir farklılık bulunmamaktadır. Bu
açıklamalardan anlaşılacağı üzere Doğu, Güneydoğu Anadolu bölgesinde bulunan Jandarma Genel Komutanlığı birlikleri ile Jandarma Genel
Komutanlığı arasındaki emir komuta bağlantısı diğer bölgelere göre farklılık göstermektedir. Batman, Diyarbakır, Hakkâri, Mardin, Siirt, Şırnak,
Şanlıurfa ve Van illerindeki Jandarma Genel Komutanlığı birliklerinin İç Güvenlik Harekâtının yürütülmesi ile ilgili konularda Kara Kuvvetleri
Komutanlığı birliklerinin Harekât Komutası/Kontrolünde olduğu anlaşılmaktadır.
Bu kapsamda düzenlenen EMASYA Direktifi gereğince;
• Hakkâri İl Jandarma Komutanlığı, Hakkâri Dağ ve Komando Tugay Komutanlığına (Hakkâri EMASYA Tali Bölge K.lığı olarak),
• Hakkâri Dağ ve Komando Tugay Komutanlığı Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığına (EMASYA Bölge Komutanlığı olarak), ,
• Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı Malatya 2. Ordu Komutanlığına,
• Malatya 2. Ordu Komutanlığı da Kara Kuvvetleri Komutanlığına, bağlı olarak faaliyet göstermektedir.
EMASYA Direktifi gereğince Hakkâri Dağ ve Komanda Tugay Komutanlığı Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığına bağlı olarak faaliyet
yürütmektedir. Bu kapsamda Hakkâri İl Jandarma Komutanlığı’nın yapmış olduğu bir faaliyetin, operasyonun ve çalışmanın olumlu veya olumsuz
sonuçlarından doğrudan doğruya Van Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığı sorumludur. EMASYA Direktifi gereğince bu sorumluluk zincirinin
bağlantıları takip edildiğinde sorumluluğun Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na kadar uzandığı görülecektir.
Bu açıklamalar ışığı altında istihbarat yapma konusunda;
5397 Sayılı Yasada birinci madde polis istihbaratını düzenlemiştir. İlk fıkra kapsamı belirleyen fıkradır. Ülkenin genel güvenliği temelinde ülke
seviyesinde 04/12/2004 tarihli ve 5271 sayılı Türk Ceza Kanununda 250. maddesinde sayılan suçların işlenmesinin önlenmesi amacıyla iletişimin
tespiti, dinleme, kayda almaya ve sinyal bilgilerinin değerlendirilmesi olanaklı kılınmıştır. İletişime müdahaleler hakim kararıyla gecikmesinde
sakınca bulunan hallerde ise, Emniyet Genel Müdürü veya İstihbarat Daire başkanını yazılı emriyle olacaktır. Bu çerçevede yapılacak müdahaleler
terör tehdidinin devam etmesi durumunda hakimin taktiriyle tehlikenin bitimine kadar uzatmaya olanaklıdır. Jandarma teşkilâtı açısından getirilen 2.
maddedeki düzenlemede ise; bu yöntemler teşkilât ve görev kanunun 7. maddesinin a fıkrasında belirtilen görev ve sorumluluk sahasıyla
6Page 7
07.11.2005 tarihinde yanlarında istihbarî faaliyetlerde haber elemanı olarak kullanılan
eskiden PKK terör örgütünün içerisinde yer almış daha sonra terör örgütünden
ayrılmış itirafçı konumunda olan diğer şüpheli Veysel ATEŞ’in de bulunduğu her üç
sınırlandırılmasıdır. Jandarmanın sorumluluk alanlarında genel olarak görevleri Emniyet ve asayiş ile kamu düzenini sağlamak, korumak ve
kollamak, kaçakçılığı men, takip ve tahkik etmek, suç işlenmesini önlemek için gerekli tedbirleri almak ve uygulamak, ceza infaz kurumları ve
tutukevlerinin dış korunmalarını yapmaktır. 5397 Sayılı Yasa’nın 2. maddesi ile ile kanun koyucu Jandarma teşkilâtına istihbarat üretme amacıyla
değil suçları önleme noktasında önleyici dinleme olarak da nitelendirebileceğimiz idarî bir işlem tesis etmiştir. Maddenin amacı sorumluluk
sahasında işlenmek üzere olan ancak kuvvetli emarelerin bulunmaması durumunda iletişime müdahale etmek suretiyle suçun engellenmesini
sağlamaktır. Yasa koyucu bu kurumun istihbarat elde etmesini bizatihi kendisine bırakmamış, bu konuda talep ettikleri istihbarat üretme yetkisine
yönelik yasal düzenlemeleri TBMM.den geri çekmiştir. 5397 Sayılı Yasa’nın komisyon görüşmelerinde sorumluluk sahasındaki bu tür ihtiyaçlarını
polis ve MİT kaynaklarından sağlamasını daha uygun görmüştür. Bazı milletvekilleri ise bu noktada teklifteki istihbarat elde etme kavramının
jandarma açısından uygun görmediklerini muhalefet şerhleri ile belirginleştirmişlerdir. Nitekim kanun koyucu de bu noktayı haklı görerek TBMM
Genel Kurulunda bu yönde verilen önerge ile tekliften bu kavramın kaldırılmasını desteklemişlerdir. Kanun koyucu bu düzenlenme ile Jandarma
teşkilâtının sorumluluk sahası dışında istihbarat yapma yetkisini engellemiştir. İçişleri Bakanlığı 18/01/2005 tarihli (B050ÖKM0000011-12/76) tarihli
genelgesi ile her iki güvenlik teşkilâtını sorumluk bölgeleri konusunda uyarmıştır. Suçun önlenmesi ve suçluların takip edilerek adlî makamların
önüne çıkartılması için koordinasyonun önemine dikkat çekilen genelgede sorumluluk alanlarına ilişkin 5442 sayılı “İller İdaresi Kanunu”, 2559
sayılı “Polis Vazife ve Selahiyetleri Kanunu”, 2803 sayılı “Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetkileri Kanunu” ve 2692 sayılı “Sahil Güvenlik Komutanlığı
Kanunu”nun ilgili maddelerine dikkat çekilmektedir. Genelge ile;
1. “Kolluk birimlerinin kendi sorumluluk alanları dışında gelişen herhangi bir suç hakkında bilgiye ulaşması durumunda; elde edilen bilgilerin o
yerin sorumlu kolluk amirine iletileceği ve araştırma, soruşturma ve operasyonun o bölgeden sorumlu kolluk birimi tarafından yürütüleceği,
2. Kolluk birimlerinin kendi sorumluluk alanında başlayan bir suçla ilgili olarak diğer bir kolluk birimi alanında soruşturma, araştırma ve
operasyon yürütmesi gerektiği durumlarda göreve başlamadan önce bölgeden sorumlu kolluk amirine görevin mahiyeti ve süresi hakkında
bilgi vereceği ve müşterek çalışmanın o yerin idarî amirinin izni alınmak suretiyle yürütüleceği,
3. Adlî makamlar tarafından verilecek arama kararlarında ise il ve ilçe Cumhuriyet Başsavcılarının polis ve jandarma sorumluluk bölgeleri
protokollerini esas alacakları; güvenlik güçlerinin sorumluluk bölgelerinin ihlaline sebep verecek arama kararlarını talep edemeyecekleri”,
bildirilmiştir.
Hakkâri İl Jandarma Komutanı Erhan KUBAT’ın şüpheliler Ali KAYA ve Özcan İLDENİZ’i Yüksekova ve Şemdinli ilçeleri bölgesinde bulunan örgüt
mensupları hakkında bilgi elde etmek, istihbarî ve operasyonel faaliyetlerde bulunmak maksadı ile 09.11.2005 günü saat 08:00.den itibaren
görevlendirdiği, bu görevlendirme ile ilgili olarak bir gün öncesinde Hakkâri Dağ ve Komanda Tugayı ile Yüksekova ve Şemdinli İlçe Jandarma
Komutanlıklarına mesajla bilgilendirdiği bu görevlendirmede polis yada jandarma bölgesi ayrımı yapılmadığı, polis bölgesinde yapılan bu çalışmalar
hakkında ilgili mülkî amirlerin ve polis birimlerinin bilgilendirilmediği, jandarmanın polis sorumluluk bölgesinde istihbarat çalışması yapamayacağı
dolayısıyla 2559 Sayılı Polis Vazife ve Selahiyet Kanunu’nun Ek 7 inci 2803 Sayılı Jandarma Teşkilât, Görev ve Yetki Kanunu’nun 10, 12 nci
Jandarma Teşkilât Görev ve Yönetmeliği’nin 19, 21, 146. ve 154 üncü, 15.07.1961 tarihli İşbirliği Yönetmeliği’nin 3. ve 4 üncü maddeleri ile İçişleri
Bakanlığı’nın 13.01.2005 tarihli genelgesine aykırı hareket ettiği, Terörle mücadelede küresel gelişmeler ve Türkiye’nin yukarıda belirtilen kendine
özgü şartlarını ve şehir yaşamındaki gelişmeleri gözeten kanun koyucunun hayata geçirdiği 5397 Sayılı “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun” un birinci maddesi ile Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanlığı’na yurt genelinde istihbarat yapma yetkisi verilirken aynı
kanunun ikinci maddesinde Jandarma Genel Komutanlığı’na sadece kendi sorumluluk sahasında suçu önleyici amaçlı teknik istihbarat yapma
hakkı ve görevi getirilmiştir. Üstelik alt komisyonlardaki görüşme notları ve kanunun şekli itibariyle yorumlandığında kanun koyucunun Emniyet
Genel Müdürlüğü İstihbarat Dairesi Başkanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Başkanlığı’nın görev ve yetkilerin ayrı ayrı düzenleyerek
her iki kurumun kanunlarla belirtilen kendi sorumluluk sahalarına ve birbirlerinin görevlerine ilişkin müdahâlenin önlenmeye çalışıldığı ortaya
çıkmaktadır. Bu noktada Şemdinli olayları sırasında ilçe merkezinde görevli olduğun öne süren Jandarma Personelinin üstlerinden emir almış
olduklarını öne sürseler dahi emri verenin kanunlara aykırı davrandığı ortaya çıkmaktadır. Yine ilgili genelge gereği polis sorumluluk bölgesinde
suçu önleyici teknik izleme ve dinlemenin yapılmasının adlî makamlardan talep edilmesinin kanuna aykırı bir durum ortaya çıkarttığı, Bu
açıklamalarla Hakkâri İl Jandarma komutanı Albay Erhan KUBAT’ın Hakkâri Dağ Komando Tugayına, Şemdinli İlçe Jandarma Komutanlığı’na ve
Yüksekova İlçe Jandarma Komutanlığı’na 08/11/2005 tarihinde yazdığı görevlendirme yazısı güvenlik güçleri arasındaki koordinasyonun
gereklerini yerine getirmediği görülmüştür. Bu yazı ilgili genelgede belirtilen “Aynı kolluk birimlerinin farklı il ve ilçelerde birbirlerinin sorumluluk
alanlarında çalışma yapmasını gerektiren durumlarda müşterek hareket edileceği ve mülki amire haber verileceği” hükmünü karşılamaktadır.
Üstelik görev yazısının mahiyeti icabı genelgenin diğer hükümlerinin yerine getirilmesi gerektiği zımnen kabul edilmektedir. Yine elde edilen delil ve
ifadelerden mülkî amirin görevin mahiyeti ve şekli hakkında bilgilendirildiğine ilişkin bir sonuç elde edilememiştir. Hakkâri İl Jandarma komutanı
Albay Erhan KUBAT’ın sıralı amirleri Hakkâri Dağ ve Komando Tugay Komutanı Erdal ÖZTÜRK ve Van Asayiş Kolordu Komutanı Selahattin
UĞURLU’dur. Askerî hiyerarşinin yapısı gereği ve EMASYA direktifleri gereğince astın üstten habersizce, onun bilgisi, izni veya emri olmadıkça her
hangi bir iş ve işlem yapamayacağı genel bir kural olduğu düşünülürse hâlen Hakkâri Dağ ve Komando Tugay Komutanı Erdal ÖZTÜRK ile Van
Asayiş Kolordu Komutanı olarak görev yapan Selahattin UĞURLU’nun bu tür yasaya aykırı olarak yapılan istihbarat çalışmalarından bilgisinin
olmadığı düşünülemez. Yasaya aykırı olarak yapılan istihbarat faaliyetleri ile ilgili Erhan KUBAT, Erdal ÖZTÜRK ve Selahattin UĞURLU hakkında
Görevi Kötüye Kullanmak suçundan Görevsizlik verileceğinden, soruşturma evrakı Genel Kurmay Başkanlığı Askerî Savcılığı’na gönderilmek üzere
tefrik edilerek Cumhuriyet Başsavcı Vekilliğimiz soruşturma defterinin 2006/152 sırasına kaydı yapılmıştır.
7Page 8
şüphelinin Şemdinli ilçesinde 04.11.2005 tarihindeki telefon görüşmesinde bahsi
geçen paketin ele geçirilmesi için ne şekilde hareket edecekleri konusunda
değerlendirmeler yaptıkları, paketin geleceği kişi olarak değerlendirilen Seferi
YILMAZ’ın ev ve iş yerlerinin krokisini çizdikleri, Seferi YILMAZ hakkında istihbarî
çalışmaları yapan, ev ve iş yerinin krokisini çizen şüpheliler Ali KAYA ve Özcan
İLDENİZ’in suç tarihi olan 09.11.2005 günü “Yüksekova ve Şemdinli ilçeleri
bölgesinde bulunan örgüt mensupları hakkında bilgi elde etmek, istihbarî ve
operasyonel faaliyetlerde bulunmak” maksadı ile 9 Kasım 2005 günü saat 08:00.dan
itibaren görevlendirildiğini ve kendilerine gereken yardımın ve kolaylığın
sağlanmasını içeren Hakkâri İl Jandarma Alay Komutanı Erhan KUBAT’ın
08.11.2005 gün ve İSTH : 3590-2816 – 05/TER.OLY. (3365) sayılı Faks Mesaj
Formu Görevlendirme yazısı ile görevlendirildikleri, -anlaşıldığı üzere- görevin
içerisinde daha önceden Seferi YILMAZ hakkında elde edilmiş bilgi ve belgelerin Adlî
makamlara iletilmesine ilişkin bir hususun bulunmadığı. Şüpheliler Ali KAYA, Özcan
İLDENİZ ve Veysel ATEŞ’in 07.11.2005 günü sivil plaka olan 30 AK 933 Plaka sayılı
araç ile Şemdinli ilçesine göreve gittikleri, görevlendirmede Ali KAYA ve Özcan
İLDENİZ’in olduğu oysa araçta üç kişilik silâh ve mühimmatın bulunduğu, araç
içerisinde bulunan silâhlardan birisinin Uzman Çavuş Uğur ÖZDEMİR’e ait olduğu,
oysa bu silâhın resmî kayıtlara göre Uğur YILDIRIM isimli bir Uzman Çavuş’a teslim
edildiği, bu durumun Jandarma Teşkilâtı’nın iç disiplinine uygun bir uygulama
olmadığı, nitekim askerî bir disiplin ve hiyerarşi uygulayan ve her konuda ayrıntılı
talimat ve yönergelerle iş ve işlemlerini yürütün Jandarma Teşkilâtı’nın
istihbaratçılarının Hakkâri gibi terörün yoğun olarak yaşandığı ve her an her türlü
olayın gerçekleşme ihtimali olan bir yörede çok miktarda silâh ve mühimmat ile
başkalarının eline geçmesi sakıncalı bilgi ve belgelerin sorumsuzca otomobile
konulup göreve çıkılmış olmasının gerek göreve çıkanlar gerekse bunları
görevlendiren ve denetlemeyenler açısından ciddi bir tedbirsizlik ve dikkatsizlik
olduğu,
Şüpheliler Ali KAYA ve Özcan İLDENİZ’in 9 Kasım 2005 OLAY GÜNÜ;
yanlarında diğer şüpheli Veysel ATEŞ de olduğu halde, sivil plaka olan 30 AK 933
Plaka sayılı resmî araçla saat 11:00 sularında Şemdinli ilçesine geldikleri,
şüphelilerin bu sefer Şemdinli’ye geliş amaçlarının savunmaya göre, Umut
Kitapevi’ne terör örgütünün dağ kadrosuna gönderilmek üzere Almanya’dan gelecek
paket olduğu, bununla birlikte aleyhe delillere mantıklı bir açıklama getiremeyip tam
inkâr durumunda olan şüphelilerin gerçek amacının ise 5 Ağustos günü terör örgütü
tarafından Şemdinli İlçe Jandarma Komutanlığınca Askerî Gazino geçişine konulan
ve 5 askerin feci şekilde parçalanarak şehit olduğu olay ile 1 Kasımda Askerî
Gazinonun diğer tarafındaki sokağa park edilen otomobil içindeki bombanın
patlaması sonucu bir askerin gözlerinin kör olduğu, birçok kişinin yaralandığı ve
sokağın adeta yıkıldığı olayın sorumlusu olarak kabul ettikleri Seferi YILMAZ’a, onun
ve bağlantılı olduğu terör örgütünün kullandığı yöntem ile cevap vermek olduğu
hususunda yargılamaya yeterli delil bulunduğu,
Şüphelilerin araçlarını Abdi ÖZEL isimli bir şahsın dükkânın önüne park
ettikleri, aracın camlarının kapalı olduğu, şüphelilerin araç içerisinden Seferi
YILMAZ’a ait Umut Kitapevi’nin bulunduğu Özipek Pasajı’na doğru baktıkları ve
aralarında konuştukları, Veysel ATEŞ’in biraz telaşlı hâlinin olduğu, aracın arkasında
oturan açık kahverengi montlu şüpheli Veysel ATEŞ’in araçtan çıktığı, araçtan
çıkmadan önce arka koltukta oturduğu sırada koltuğun üzerinde bir çanta ve siyah
poşet ile ilgilendiği, arabadan indikten sonra her iki eli montunun cebinde Özipek
8Page 9
Pasajı’na doğru yürüdüğü, Özipek Pasajı ile aracın bulunduğu Abdi ÖZEL’in
dükkânının arasında 25-30 metre mesafe olduğu, bu sırada şüphelilerin
davranışlarından şüphelenen esnâf Zeydan ÖZEL’in Ali KAYA ve Özcan İLDENİZ’in
bulunduğu araca doğru yaklaştığı esnada Ali KAYA’nın aracı hareket ettirerek Özipek
Pasajı’na doğru gittiği, sonra ileriden dönüp Keyifler Kuyumcusunun olduğu yere
aracı park ettiği, bu arada şüpheli Veysel ATEŞ’in Seferi YILMAZ’ın bulunduğu
pasaja giderek burada gerekli araştırma ve keşif faaliyetlerini yaptıktan sonra elinde
bulunan ve diğer şüpheliler Ali KAYA ve Özcan İLDENİZ ile birlikte yanlarında
getirdikleri iki adet el bombasını daha önceden PKK örgütü üyesi olmak suçundan
ceza alıp 15 yıl hapis yatan Seferi YILMAZ isimli şahsa ait Umut Kitapevi’nin
içerisine Alman yapımı pimleri çekilmiş ve patlamaya hazır vaziyetteki iki ayrı el
bombası atıldığı, müşteki Seferi YILMAZ’ın pimi çekilmiş el bombalarını görünce can
havliyle kendisini işyerinden dışarıya attığı, bombalardan birinin işyerinin kapısının
önünde, diğerinin ise Kitapevini ikiye ayıran kontraplağın kapıya dönük (müşterilerin
geldiği) dış tarafında olmak üzere patlaması sonucunda Kitapevinde bulunan maktül
Mehmet Zahir KORKMAZ’ın 10.11.2005 tarihli Ölü Muayene ve Otopsi Tutanağına
göre; “…patlayıcı madde şarapnel yaralanmasına bağlı humerus, radius, femur ve
kafatası kemik kırıkları ile birlikte beyin kanaması ve iç organ yaralanmasından
gelişen iç kanama sonucu…” öldüğü, Metin KORKMAZ isimli kişinin ise; düzenlenen
kesin doktor raporuna göre “…basit tıbbî müdahale ile giderilebilir mahiyetteki, sağ
uyluk üst dış kısmında 0.5x2 ve 0.5x1 cm.lik derin cilt ve cilt altı kesiği, sol ayakta
0.5x2 cm.lik derin cilt alt ve cilt altı kesiği ve vücudun bir çok kısmında yaygın
büyüklüğü 0.5 ve 1 cm varan cilt erozyonları oluşturur şekilde…” yaralandığı,
Patlamayı duyan çevre esnâfı ve halkın merakla patlamanın olduğu pasaja
doğru yöneldikleri, o sırada kendisini işyerinden ve pasajdan dışarıya atan Seferi
YILMAZ’ın pasaj koridorundan çıkarken üzerinde sarı-kahverengimsi renkli bir mont
bulunan Veysel ATEŞ’i gördüğü, peşinden gittiği, kesintisiz olarak takip ettiği. hem
Türkçe ve hem de Kürtçe olarak “…bombayı atan bu şahıstır, yakalayın…” diye
bağırıp çevredeki esnâf ve halktan yardım istemesi üzerine, kalabalık bir grubun
Veysel ATEŞ’in peşine düştüğü, Veysel ATEŞ’in pasajdan çıkmasına müteakip
öncelikle aracın ilk park edildiği yer olan Zeydan ÖZEL’in iş yerinin önüne doğru
yöneldiği, aracı orada göremeyince Veysel ATEŞ’in 0538 202 18 74 numaralı cep
telefonundan Ali KAYA’nın cep telefonu olan 0532 276 83 72 numaralı cep
telefonunu saat 11:29 sıralarında aradığı Ali KAYA’ya nerede olduklarını sorduğu,
Veysel ATEŞ’in hiç arkasına bakmadan telefonu kulağında koşar adımlarla
yürüdüğü, bu arada Ali KAYA’nın da cep telefonunun elinde olduğu ve telefonu
kulağında tutar vaziyette hızlı hızlı yürüdüğü, Ali KAYA ve Veysel ATEŞ’in cadde
üzerinde buluştukları yerde Ali KAYA’nın Veysel ATEŞ’e “patladı mı” diye sorduğu,
Veysel ATEŞ’in de “evet” şeklinde cevabından sonra Ali KAYA’nın “atla arabaya”
dediği, daha sonra Veysel ATEŞ ile onun peşinden gelen Ali KAYA’nın o sırada
içinde diğer şüpheli Özcan İLDENİZ’in bulunduğu otomobilin yanına vardıkları,
şüpheli Veysel ATEŞ’in aracın arka koltuğuna oturduğu, ancak henüz aracı çalıştırıp
hareket ettiremeden, “…PKK.lı mı, asker mi, polis mi, köy koruyucusu mu yoksa el-
kaide mensubumu olduğunu anlayamadım. Arabaya binmek istediler. Ben ve esnâf
arkadaşlar bu ikisini arabaya bindirmedik...” şeklindeki tanık beyanında anlatıldığı
üzere çevrede bulunan esnâf ve halktan kişilerin arabanın etrafını kuşattığı, mağdur
Seferi YILMAZ’ın; “…bombayı atan buydu…” diyerek arka koltukta oturmakta olan
Veysel ATEŞ’i gösterip teşhis ettiği, bu sırada aracın dışında bulunan Ali KAYA’nın,
aracın etrafını saran kişilere “…biz emniyetteniz, arkadaki de arkadaşım …” şeklinde
9Page 10
sözler söyleyerek Polis oldukları zannını uyandırmaya çalıştığı, daha sonra araca
binip çalıştırarak aracı hareket ettirip birlikte kaçmak istedikleri, ancak dükkânlarının
önünde olduğu için orada bulunan esnâf ile rastlantı sonucu orada bulunan halktan
kişiler tarafından kaçmalarına imkân tanınmadığı, şüpheli Ali KAYA’nın arabanın
etrafını çeviren bu kişilerden kurtulamayacağını anlayınca araçtan inip bagaj
kapağını açarak bagajın içinden aldığı uzun namlulu kalashnikov marka silâhı çıkarıp
mekanizmasını kurduğu, bu sırada etrafındaki tanık Lezgin ATABAK’ın “…yapma !,
yapma! …” diyerek şüpheli Ali KAYA’nın kolundan tutup tüfeğin namlusunu havaya
kaldırdığı, yine oradakilerden başka birinin de tüfeğin şarjörünü düşürdüğü, bu sırada
olay yerinden Kitapevinde müşteri olarak bulunan Mehmet Zahir KORKMAZ isimli
şahsın ölmüş olduğu haberinin gelmesi üzerine kalabalıklaşan ve öfkelenen halkın,
bombayı atan şüpheli Veysel ATEŞ’i bulunduğu aracın içinden çıkarmaya çalıştığı,
ileriki safhalarda öfke ve gerginliğin daha da artması sonrası aracın camlarının
kırıldığı, şüphelilere darp ve cebirde bulunma girişiminde bulunulduğu, daha sonra
İlçe Kaymakamı, İlçe Emniyet Müdürü ve bir kısım askerî yetkililerin olay yerine
geldiği, takviye olarak polis ve askerler ile Özel Harekat Ekiplerinin olay yerine
ulaşarak müdahaleleri sonucunda şüpheli Veysel ATEŞ’in halkın elinden kurtarılarak
zırhlı araç ile Şemdinli İlçe Emniyet Müdürlüğü’ne götürüldüğü, Özcan İLDENİZ’in
yürüyerek kalabalıktan uzaklaşıp İlçe Jandarma Komutanlığı’na gittiği, tanık Lezgin
ATABAK’ın beyanında geçtiği üzere o sırada kalabalığın içinden ayrılmaya çalışan
Ali KAYA’nın da halk tarafından Yanık Yarbay olarak bilinen Yarbay Mustafa
YANIK’ın talimatı ile askerler tarafından yakalandığı,
Toplanıp Hükümet Konağı'na yürüyen Şemdinli halkını sakinleştirmeye çalışan
Kaymakam Mustafa Cihan SESLİHAN’ın, bombalı saldırının provokasyon olduğunu
iddia ederek gözaltına alınan ve yine olay yerinden kaçarak İlçe Jandarma
Komutanlığı’na sığınan şüphelilerin kimliklerinin açıklanmasını isteyen göstericilerin
saldırısına uğradığı, güvenlik güçlerinin halkı dağıtmak için havaya ateş açtığı
olaylarda ilçenin DEHAP'lı Belediye Başkanı Hurşit TEKİN'in de aralarında bulunduğu
üç kişinin yaralandığı, ilçeye giriş ve çıkışların yasaklandığı, güvenlik güçlerinin
herkesin evine dönmesine ilişkin uyarılarına uyulmadığı,
Öğlen saat 11:00 – 11:30 arasında meydana gelen patlamadan 6 saat sonra
şüphelilerin otomobilinde Savcılık tarafından Tespit - Keşif işleminin yapılmasına
başlanabildiği,
30 AK 933 sivil plakalı resmî araçta Şemdinli Cumhuriyet Savcısı
tarafından olay günü saat 18:00 sıralarında yapılan incelemede, aracın
bagajında;
1 - Üç adet kalashnikov marka seyyar dipçikli dolu şarjör takılı tüfek, bir adet
dolu kalashnikov şarjörü, iki adet hücum yeleği, hücum yeleklerinin ceplerinde altı
adet kalashnikov şarjörü, ayrıca siyah bir çantanın içinde; üzerlerinde HGR Z DM
LOS FMP-133 ve HGR Z DM LOS FMP-134 ibareleri bulunan Almanya ülkesi yapımı
iki adet el bombasının,
2 - İçinde;
a) "…Aşiret Durum Çizelgesi…" adlı belgede; aşiretlerin ve aşiret reislerinden
AKP Milletvekili Mustafa ZEYDAN, Ahmet ZEYDAN, Macit PİRUZBEYOĞLU, Gani
ÇALLI, Abdurrahman KESKİN, Kemâl KAYA, İskender ERTUŞ, Mehmet ADIYAMAN,
Hasan ÖZTUNÇ, Celi ÖZBEK, Ömer KEÇECİ, A. Hakim TURGUT, Haydar KAYA,
10Page 11
Hüsnü TİMUR ve Fuat EDİŞ’in ve yine aşiret mensubu kişilerin isim listesi ve ikamet
bölgeleri ve yine Şemdinli Bölgesi Genel Değerlendirmesi başlıklı evrakların,
b) Yine, Şemdinli'de bulunan Demokratik Toplum Harekatı (DTP)
Teşkilâtlanmasında yer alan şahısların fotoğraflarının bulunduğu ve Kurucular
Kurulundan Mehmet KAYRAN adlı üyenin dışındaki tüm üyelerin adının altında kare
şeklinde bir kutu, Mehmet KAYRAN'ın fotoğrafının altında ise " x işareti " bulunan
fotoğraflı isimlerinin yer aldığı listenin,
c) Bombanın atıldığı dükkânın sahibi Seferi YILMAZ adına düzenlenmiş Nüfus
Kayıt Örneği, Şahıs Şahsî Bilgiler Formu, Biyografik Bilgi Formu, Şemdinli İlçe
Emniyet Müdürlüğü tarafından tanzim edilmiş eski tarihli polis ifade tutanağı, Seferi
YILMAZ’ın fotoğrafının da bulunduğu Konutta Kalanlar başlıklı iki adet evrak, yine
mağdurun fotoğraf fotokopilerinin bulunduğu Seferi YILMAZ bir adet Bilgi Notu, dört
adet kroki ile diğer dosyalarda telefon numaralarının bulunduğu evrak ile bombanın
patladığı Özipek pasajı ve Umut Kitapevi ile ilgili yolların krokilerinin,
Bulunduğu (4) adet dosyanın,
3 - İki adet not defterinin,
4 - Araca ait belgeler ve bir takım aletlerin ele geçirildiği.
Her ne kadar savunmalarda ve görevlendirmeye ilişkin yazılarda
şüphelilerin sadece istihbaratla görevlendirildikleri bildirilmiş ise de;
şüphelilerin içinde bulundukları araçta yapılan incelemede, aracın bagajında ele
geçen üç adet kalashnikov marka seyyar dipçikli dolu şarjör takılı tüfek, bir adet
dolu kalashnikov şarjörü, iki adet hücum yeleği, hücum yeleklerinin ceplerinde altı
adet kalashnikov şarjörü, ayrıca siyah bir çantanın içinde; üzerlerinde HGR Z DM
LOS FMP-133 ve HGR Z DM LOS FMP-134 ibareleri bulunan Almanya ülkesi yapımı
iki adet el bombasının Şemdinli ilçesine operasyonel bir faaliyet için gidildiği ve
bulunulduğunun göstergesi olduğu, münhasıran istihbarat toplama görevi ile
bağdaşmadığı, yine ele geçen ve içinde; aşiretlerin ve aşiret reislerinden AKP
Milletvekili Mustafa ZEYDAN, Ahmet ZEYDAN, Macit PİRUZBEYOĞLU, Gani ÇALLI,
Abdurrahman KESKİN, Kemâl KAYA, İskender ERTUŞ, Mehmet ADIYAMAN, Hasan
ÖZTUNÇ, Celi ÖZBEK, Ömer KEÇECİ, A. Hakim TURGUT, Haydar KAYA, Hüsnü
TİMUR ve Fuat EDİŞ’in ve yine aşiret mensubu kişilerin isim listesi ve ikamet
bölgeleri ve yine Şemdinli Bölgesi Genel Değerlendirmesi başlıklı evrakların
bulunduğu "…Aşiret Durum Çizelgesi…" adlı belgenin, yine Şemdinli'de bulunan
Demokratik Toplum Harekatı (DTP) Teşkilatlanmasında yer alan şahısların
fotoğraflarının bulunduğu ve Kurucular Kurulundan Mehmet KAYRAN adlı üyenin
dışındaki tüm üyelerin adının altında kare şeklinde bir kutu, Mehmet KAYRAN'ın
fotoğrafının altında ise " x işareti " bulunan fotoğraflı isimlerinin yer aldığı listenin,
yine bombanın atıldığı dükkânın sahibi Seferi YILMAZ’ın fotoğraf fotokopilerinin
bulunduğu Seferi YILMAZ bir adet Bilgi Notu ile aralarında dört adet kroki ile
bombanın patladığı Özipek pasajı ve Umut Kitap evi ile ilgili yolların dört adet
krokinin bulunduğu evrak ve dökümanların da; çok açık bir şekilde şüphelilerin
operasyonel bir faaliyet içinde olduklarını ortaya koyduğu, olayın hemen sonrasında
olay yeri yakınında yakalanmış olmalarının da suça konu bombalama olayının
şüpheliler tarafından gerçekleştirildiği iddialarını teyit ettiği,
Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Polis Lâboratuvarları Dairesi
Başkanlığı’nın 18.11.2005 gün ve 2005/19 Uzmanlık Numaralı ekspertiz raporunda;
“…patlamanın meydana geldiği yerden elde edilen el bombaları maşaları ile şüpheli şahısların
11Page 12
kullandığı aracın bagajından çıkan el bombalarının fünye gurubundaki maşalar ile benzerlik
gösterdikleri, patlamış ve patlamamış el bombalarının aynı model el bombaları olduklarının…”
bildirildiği,
O sırada, Şemdinli Cumhuriyet Savcısının yaptığı incelemeler sürerken, resmî
sevk işlemi ile tedavi için özel otomobiliyle gittiği Van Devlet Hastanesi’nden eşi ve
çocukları ile dönmekte olan J.Uzm. Çvş. Tanju ÇAVUŞ'un Şemdinli ilçesi girişinde
yolunu kesen kalabalık bir gurubun, araca saldırması üzerine panik ve heyecana
kapılıp eşi ve çocuklarını korumak için havaya rasgele ateş açması sonucunda Ali
YILMAZ isimli bir vatandaşın hayatını kaybettiği, 4 kişinin de yaralandığı, bunun
üzerine Cumhuriyet Savcısının incelemelerini tamamlayamadan olay yerinden
ayrılmak zorunda kaldığı, J.Uzm. Çvş. Tanju ÇAVUŞ'un da gözaltına alındığı,
Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Polis Lâboratuvarları Dairesi
Başkanlığı’nın 18.11.2005 gün ve 2005/19 Uzmanlık Numaralı ekspertiz raporunda;
“…patlamanın meydana geldiği yerden elde edilen el bombaları maşaları ile
şüpheli şahısların kullandığı aracın bagajından çıkan el bombalarının fünye
gurubundaki maşalar ile benzerlik gösterdiği, patlamış ve patlamamış el
bombalarının aynı model olduklarının…” bildirildiği,
15.11.2005 günü saat 15:28 sıralarında Sabri (K) Ali KISIKYOL tarafından
kullanılan bu telefondan, amcasının oğlu ve hâlen askerde olduğu anlaşılan ancak
açık kimliği tespit edilemeyen bir kişi ile yaptığı telefon görüşmesi kapsamına göre;
amcasının oğlunun, Sabri (K) Ali KISIKYOL’a, “…gönderdiği eşyaların bulunduğu
Umut Kitapevi’nin havaya uçtuğunu…” söylediği, onun da “…gönderdiği eşyaların
MP3 ve bir kalem olduğunu ve değerlerinin 300 Avro olduğunu…” söylediği,
devamında amcasının oğlunun da “…eğer o eşyayı almasalar Şemdinli’nin Alay
Komutanının gideceğini…” beyan ettiği, yine telefon görüşmelerinde amcasının
oğlunun, Sabri (K) Ali KISIKYOL’a “…o alçaklar onların ayakları altında bomba
atmışlardı, telefonla görüştüğüm adam altına bomba attılar alçaklar, bu ayın
dokuzunda…” şeklinde sözler de söylediği,
OLAYA İLİŞKİN ŞÜPHELİLERİN SAVCILIK İFADELERİ AŞAĞIDA OLDUĞU GİBİ
AKTARILMIŞTIR.
1 - Şüpheli Veysel ATEŞ 12.11.2005 Tarihli Şemdinli Cumhuriyet
Başsavcılığı’ndaki İfadesinde : Ben 1972 Çukurca doğumluyum, ilkokul
mezunuyum, 1988 yılının sonbahar aylarında zorla kaçırıp PKK terör örgütüne
kazandırdılar, 1991 yılının 1. ayında örgütten kaçarak Kuzey Irak Dohuk kentine
yerleştim, orada evlendim daha sonra kardeşlerim Faruk İle Cafer'i örgütten
kaçtığımdan dolayı öldürdüler. 1997 yılında Habur kapısından güvenlik güçlerine
teslim oldum, Şırnak Savcılığına teslim edildim, Van DGM de yargılanıp 4.5 sene
ceza aldım, cezamı çektikten sonra askerliğimi yaptım, askerliğimi yaptıktan sonra
Hakkâri iline yerleştim inşaatlarda çalışıp geçimimi sağlıyorum, 1993 yılından bu
yana Hakkâri İl Jandarma Komutanlığı’nda haber elamanı olarak görev yapıyorum,
Hakkâri İl Jandarma Komutanlığı istihbarat elamanı olarak görevli Ali KAYA isimli
başçavuş ve Özcan isimli soyadını bilmediğim başçavuş arkadaşlarımla Şemdinli
ilçesine gelmek üzere 09.11.2005 tarihinde saat 08:30 sıralarında Hakkâri den
12Page 13
Hakkâri İl Jandarma Komutanlığı’na ait 30 AK 933 plakalı araç ile yola çıktık,
amacımız bazı elamanlar ve dostlar ile görüşmek, bazı elamanlardan haber
toplamak ve eleman kazandırmak idi, araçla iki başçavuş ile birlikte Şemdinli ilçesine
geldik saatin kaç olduğunu hatırlamıyorum aracı Ali Başçavuş kullanıyordu. Özcan
Başçavuşta şoförün yanında idi, top sakallı olan Özcan başçavuş idi, benim
üzerimde mont vardı, beraberce Şemdinli’ye giriş yaptık aracı Cumhuriyet Caddesi
üzerinde park ettik, Özcan başçavuş abdest almak için camiye gidecek ve sayısal
loto oynamak için kupon alacaktı, daha çıkmasına fırsat kalmadan bomba sesi
duyduk, Ali başçavuş bu nedir diye kapıyı açtı biraz bakmak için ileri gitti. Ali
başçavuş orada bulunan gençlere ne oldu diye sordu onlarda ona, “hem
yapıyorsunuz hemde soruyorsunuz şerefsizler” diye karşılık verdi, Ali başçavuşa
saldırmaya kalktılar, demir çubuklar ile kafasına vuruyorlar idi, ben de arabadan çıkıp
Ali başçavuşa yardım etmek istedim, bir iki tanesini itekledim, Ali başçavuş bana
arabaya bin dedi, daha sonra tekrar arabanın arka koltuğuna bindim, çevrede
toplanan kalabalık arabanın bütün camlarını kırdılar tekme tokat beni dövdüler, özel
harekat kıyafetli ve sivil kıyafetli polisler beni arabadan çıkardılar zırhlı bir araba ile
ilçe emniyet müdürlüğüne götürdüler, şüphelinden soruldu, ben Ali başçavuşa yardım
etmek için yanına gittiğim yer ile araba arasında yaklaşık 10-15 m mesafe vardı, bize
saldırılınca bulunduğumuz yerden koşarak arabanın bulunduğu yere doğru kaçmaya
başladık, peşimizden “şerefsizler siz yapıyorsunuz” diye bağırıyorlardı, Ali başçavuş
kalabalığın arasında kaldı ben ise aracın yanına gelip arka koltuğa oturdum, ben
araca binerken Özcan başçavuşu araçta görmedim, aracın içerisinde bana
saldırılınca kafamı eğip kapattım, aracın etrafından Özcan ve Ali başçavuşu görmem
mümkün olmadı, 30 AK 933 plakalı aracın bagajında bulunan silâhlar ve şarjörler
jandarmaya aitti, görev için Şemdinli’ye geldiğimizde terörist saldırı olur diye bu
silâhları yanımıza aldık, el bombalarında ise haberim yoktur, Şüpheliden tekrar
soruldu, bombalama eylemini kesinlikle ben gerçekleştirmedim, ben bombanın
nerede patladığını bile bilemiyorum, kalabalığın içerisinde bazı şahıslar bu itirafçı
diye bağırınca tüm saldırılar ve tepkiler bana yöneldi, o zamana kadar bana karşı
tepkiler gayet normal idi, hatta ben Ali başçavuşun yanında onları itelerken bile tepki
almadım, itirafçı itirafçı diye bağırınca bana karşı saldırılar başladı, Şüpheliden tekrar
soruldu, Şemdinli ilçe merkezine geldiğimizde caddede dönüş yapıp, aracı park ettik,
caddede hiç dolaşmadık, aracı park ettikten sonra saldırılar nedeni ile yerinden
oynatamadık dedi. Şüpheliden tekrar soruldu, bomba patladığında herkes bombanın
patladığı yere doğru gidiyordu, Ali başçavuşun olduğu yer ile araç arasında 10-15m
mesafe vardı, Ali başçavuşa ilk başta 5 kişi saldırdı ben müdahale etmek için yanma
geldiğimde bana da saldırdılar, daha sonra yüzlerce insan üzerimize saldırdılar, bana
saldırıp vuranlardan şikâyetçiyim şeklinde beyanda bulunmuştur.
2 - Şüpheli Özcan İLDENİZ 28.11.2005 Tarihli Cumhuriyet Başsavcı
Vekilliğimizde Alınan İfadesinde : Ben daha önce Şemdinli Cumhuriyet
Savcılığı’nda şüpheli olarak ifade vermiştim. O ifademi aynen kabul ve tekrar ederim.
Ben, Şemdinli ilçesi ve çevresinde istihbarat sorumlusuyum. Sık sık bu ilçeye gidip
gelmekteyim. 16.07.2004 tarihinde Hakkâri'deki görevime başlamıştım. Göreve
başladıktan sonra bu bölgede istihbarat sorumlusu olarak görevliyim. Ben Şemdinli ilçe
merkezinde tanınmaktayım. Şemdinli'de bulunan Seferi YILMAZ isimli şahsın son
günlerde örgüt ile olan irtibatını ortaya koymak için çalışmalar yapıyorduk. Bu konuda
telefon dinleme (teknik takip) için mahkeme kararı da alındı. 2 Kasım 2005 günü ben
Şemdinli'ye şubemizden başka arkadaşlarla başka istihbarî bilgileri değerlendirmek
üzere gitmiştim. 1 Kasım 2005 tarihinde meydan gelen patlama olayını da
13Page 14
araştırıyorduk. Ayrıca 7 Kasım 2005 tarihinde de Ali başçavuş ve Veysel ATEŞ ile
birlikte Şemdinli'ye gittik. Seferi YILMAZ ile ilgili çalışmalarımızı sürdürüyorduk. Seferi
YILMAZ'ın 4 Kasım 2005 tarihindeki teknik takipteki konuşmasında geçen paketi ele
geçirmek için çalışmalar yapıyorduk. 9 Kasım 2005 tarihinde daha önce Seferi
YILMAZ hakkındaki özellikle paket konusundaki bilgileri değerlendirmek ve bu
konudaki bilgileri Jandarma ve Emniyet vasıtası ile Savcı Bey’e ulaştırmak için
gelmiştik. Seferi YILMAZ’ın henüz teknik takipteki dinlemesi bitmemişti. Ancak bu
paket gelişini takip etmek ve gerekirse arama kararı almak için dosyayı Savcı Bey’e
verecektik. 09.11.2005 tarihinde Şemdinli’ye geldik. Aracımız resmî araçtır, ancak
plakası sivildir. Aracı Ali başçavuş kullanıyordu. Veysel ATEŞ’de yanımızdaydı.
Şemdinli’ye girdik, şehir merkezinde bulunan AKP binasının önünde aracı park ettik.
Şemdinli sorumlusu ben olduğum için bazı elemanlar ile irtibata geçecektim, bu arada
tuvalete gidecektim. Araçtan inmeden bir patlama sesi geldi. Önce ben çıkmadım. Ali
başçavuş ile Veysel dışarı çıktı. Daha sonra da ben çıktım. Ali başçavuş ve Veysel
arabadan 10-15 metre uzaklaştılar. Ben bundan sonra arabadan çıktım ve kaldırımın
üzerinde durdum. Patlamanın olduğu yere doğru baktım. Bu sırada bazı vatandaşlar
dükkânlarından çıkmış, patlamanın olduğu yere doğru gidiyor veya bakıyorlardı, bu
arada 5-6 kişilik bir grupta patlamanın olduğu istikametten bize doğru geliyorlardı.
Hedef muhtemelen biz veya arabaydı. Vatandaşlar yanımıza geldi. Ali başçavuş
gelenlere ne oluyor diye sordu. Vatandaşlarda "hem yapıyorsunuz, hemde
soruyorsunuz şerefsizler" şeklinde sözler söyledi. Arabanın yanında münakaşa oldu.
Daha sonra Ali başçavuşu darp ettiler. Ali başçavuşa yardım eden Veysel ATEŞ'i
arabaya bindirdiği sırada gelen grup içerisinden birisi "bu itirafçıdır" dedi ve Veysel'e
saldırdılar. O da bu arada arabaya bindi. Bütün halk bu sırada arabanın etrafını sardı.
Ali başçavuş gelen halka bu arabaya saldıran kişilere "emniyet görevlisiyiz" demesine
rağmen halk yine saldırdı. Ben aracın bir yanında Ali başçavuş aracın diğer yanında
halkı önlemeye çalıştık. O esnada beni tanıyan birkaç kişi beni göstererek "bu da
onların arkadaşı, bu da onlardan" dedikten sonra bana da saldırmaya başladılar.
Beni darp ettiler. O arada yanıma gelen genç bir çocuk "abi seni daha önce burada
tanıdıkları için sana daha fazla saldıracaklar, buradan kaç" dedi. Ben de grubun
içerisinden çıkarak İlçe Jandarma istikametine doğru hızlı adımlarla uzaklaşmaya
başladım. Gruptan çıkan ve beni tanıyan birkaç kişi "mavi montlu kaçıyor, yakalayın"
diye bağırıyordu. Bazı vatandaşları benim üzerime saldırtmaya çalıştılar. Ben daha
sonra önce Emniyet'e, oradan da araçla Taktik Alaya gittim. Soruldu : Şemdinli'ye
geldikten sonra biz hiç birbirimizden ayrılmadık. Veysel ATEŞ'de yanımızdan hiç
ayrılmadı. Veysel ATEŞ beni telefonla hiç aramadı. Veysel ATEŞ, Ali başçavuşun
haber elemanıdır. Bende telefon numarası yoktur. Olay yerinden gözlemlediğim
kadarıyla ilk önce Veysel ayrıldı. Daha sonra ben ayrıldım, ben Emniyette iken Ali
başçavuşum beni cep telefonumdan aradı ve sağlığım ile ilgili bilgiler sordu. Bende
kendisini aradım. Sağlığıyla ilgili sordum. Ben Emniyet Müdürlüğü'nde iken Ali
başçavuşu aradım. O da beni ben buradayken aradı. Ayrıca ben de olay esnasında
darp edildim. Bacaklarımda morluklar vardır. Beni darp edenleri şu an görsem
tanırım. Ben kendilerinden şikâyetçiyim. Olayın oluşundan 3-4 dakika sonra ROJ TV
yayın yapmıştır. Yani ben ve diğer arkadaşlar Şemdinli'ye Seferi YILMAZ isimli şahsı
öldürmek veya yaralamak amacıyla gelmiş değiliz. Bombayı biz atmadık. Veysel'de
atmadı. Veysel bizim yanımızdan ayrılmadı. Ben daha önceki Şemdinli'ye gelişlerimde
bombanın patladığı pasajda gazeteci olduğu için gazete almak için gittim. Bu pasajda
iddaa bayisi olduğu için ve burası Şemdinli'de tek olduğu için zaman zaman bu
bayide iddaa oynamak için gittim. Yanımda güvenlik açısından başka arkadaşlarda
vardı. Yani Seferi YILMAZ'ın iş yerinin planını almak için ve buraya bomba atmak için
14Page 15
hazırlık çalışması yapmak için pasaja gitmiş değilim. Aracımızda çıkan Seferi
YILMAZ'a ait iş yeri ve ev krokileri söz konusu paketin teslim adresi için yapılacak
operasyonlara yönelik çalışmadır. Bu konuyu daha önce Savcılıktaki ifademde
belirtmiştim. Benim söyleyeceklerim bundan ibarettir. Üzerime atılı suçlamaları kabul
etmem şeklinde beyanda bulunmuştur.
3 - Şüpheli Ali KAYA 28.11.2005 Tarihli Cumhuriyet Başsavcı
Vekilliğimizde Alınan İfadesinde : Ben daha önce Şemdinli Cumhuriyet
Savcılığında şüpheli olarak ifade vermiştim. O ifademi aynen kabul ve tekrar ederim.
Ayrıca o ifademde belirtmediğim birkaç hususu da dile getirmek istiyorum. Şöyle ki;
Terör örgütü PKK.nın bu sene stratejisi değişti, artık çatışma olmuyor, terör örgütü artık
yerleşim yerlerine uzaktan kumandalı veya zaman ayarlı bombalar koyarak eylemler
gerçekleştiriliyor. Terör örgütü bu konuda Şemdinli'ye çok yüklendi. Yine 1 Kasım
2005 Tarihinde Şemdinli'de Jandarma'nın yakınında bir araçta 100 Kg. yakın C4
patlatıldı. Ayrıca 25 Ağustos 2005 tarihinde de Şemdinli Nizamiye'nin önünde yine
bomba patlatıldı. 5 askerîmiz şehit oldu. Şemdinli'de bu olayların bu şekilde artması
üzerine istihbarî çalışmalarımıza biraz daha hız verdik. Yaptığımız tespitler sonucu
Şemdinli'deki Kitapevi sahibi Seferi YILMAZ'ın Sabri (K) Ali KISIKYOL isimli örgüt
mensubu ile işbirliği içerisinde olduklarını ve Seferi YILMAZ'ın Şemdinli'de terör
örgütünün vergilendirme, eylem, istihbarat, birlik keşifleri ve sınır kaçakçılığı
konusunda örgüte yardım etme ve örgüt adına para alma konumunda olan Şemdinli
örgüt sorumlusu olduğunu tespit ettik. 04.11.2005 talihinde Seferi YILMAZ'ın telefonu
teknik takipte olduğu için bu kişi adına bir paket geleceğini ve bu paketin dağa
gideceğini ve Sabri (K) isimli örgüt mensubuna teslim edileceğini öğrendik. Sabri (K)
bu konuşmada bu paketi nereye teslim edeceğini sordu. Seferi YILMAZ’da adresini
verdi. Biz bu paketin ne olduğunu öğrenmek ve ele geçirmek istiyorduk. 07.11.2005
tarihinde yine bu istihbarî çalışmaları değerlendirmek üzere Şemdinli'ye geldik.
Çalışmalarımızı yaptık. Paketin nereye gelebileceğini değerlendirdik. Krokiler çizdik.
Aynı gün Hakkâri'ye döndük. 09.11.2005 günü de söz konusu derlenen belgeleri
Şemdinli Cumhuriyet Başsavcılığı’na sunmak üzere Şemdinli'ye geldik. Hatta bu
konuda resmî görevliydik. Şemdinli'ye saat kaçta geldiğimizi hatırlamıyorum. Ancak
öğleye yakındı. Şemdinli'ye geldik. Şehir merkezindeki en son göbekten dönüş yapıp,
aracımızı AKP İlçe Binasının önüne park ettik. Bu arada planımız: Şemdinli'deki haber
elemanımızı yanımıza alıp uygun bir yerde kendisi ile görüştükten sonra Jandarmaya
ve Emniyet'e geçip daha sonra dosyayı Savcılığa vermekti. Ancak Özcan İLDENİZ
tam arabadan ineceği sırada bomba patlama sesini duyduk. Yanımızda Veysel
ATEŞ'de vardı. Veysel ATEŞ arabanın arka koltuğunda oturuyordu. Üçümüzde
arabadan inmemiştik. Daha sonra, ifademde belirttiğim konular gelişti. Soruldu :
Şemdinli'ye geldikten sonra biz hiç birbirimizden ayrılmadık. Veysel ATEŞ'de
yanımızdan hiç ayrılmadı. Ancak olaylar olup bittikten sonra Veysel ATEŞ İlçe
Emniyet Müdürlüğü'ne götürülmüştü. İlçe Emniyet Müdürlüğü'nde bulunan Terörle
Mücadele Daire Başkanı ki bu kişinin ismini bilmiyorum, kendisi Ankara'da görev
yapıyormuş, bu kişi Veysel ATEŞ'in 0538 202 18 74 numaralı cep telefonundan benim
cep telefonum olan 0532 276 83 72 numaralı cep telefonumu aramıştı. Veysel
Emniyet Müdürlüğü'ne götürülünce orada kendisinin benim haber elemanım olduğunu
öğrenen bahsettiğim Daire Başkam beni, Veysel'in cep telefonundan arayıp olayı
sordu. Daire Başkanı'nın neden kendi telefonundan beni aramadığını bilmiyorum,
zaten kendisini de tanımıyorum. Soruldu : Veysel ATEŞ'in 0538 202 18 74 numaralı
cep telefonundan benim cep telefonum olan 0532 276 83 72 numaralı cep telefonum
09.11.2005 tarihinde saatini tam hatırlamıyorum Şemdinli girişindeki Kaymakam
15Page 16
Çeşmesi yanında daha önce cep telefonu ile tuzak bir patlama olmuştu. Veysel
ATEŞ telefonu ile arabanın içerisinde beni aradı, nitekim cep telefonunun burada
çekip çekmediği, kapsama alanı olup olmadığını denemek için aramayı yaptırdım.
Örgüt eylemleri kapsamında o bölgede daha önce cep telefonu ile yapılan patlama
olaylarım anlayabilmek amacıyla bu şekilde bir telefon test görüşmesi yaptık. Yine
Veysel daha sonraki saatlerde beni cep telefonundan aradı. Kendisi Emniyette idi.
Olay yerinde hırpalandığını ve durumunun iyi olduğunu bildirmişti. Soruldu : Ayrıca
benim Avea hatlı 0505.li telefonum da vardır. Numarası 0505 251 85 39.dur. 0505 235
63 98 numaralı cep telefonu Özcan İLDENİZ'e aittir. Olaylar olduktan sonra
vatandaşlar bizim araca saldırdılar. Bu arada Özcan İLDENİZ'i Sınır Alay Komutanlığı
birlikleri muhafaza altına aldılar. Saatini tam olarak hatırlamıyorum. Özcan İLDENİZ
beni cep telefonumdan arayıp durumunun iyi olduğunu söyledi ve benimde durumu
sordu. Vatandaşların bizim üzerimize saldırdığı saati tam olarak hatırlamamakla
birlikte mesai bitimine yakındı. Biz olay yerinde arabanın içerisinde ve çevresinde
vatandaşların saldırısına maruz kaldık. Veysel ATEŞ 7-8 dakika aracın içerisinde kaldı
ve Emniyet Müdürlüğü'ne teslim edildi. Özcan İLDENİZ kendi imkânları ile kurtuldu,
yani vatandaşın saldırısı ile askerî bölüğe varması 10 dakika kadar bir süre içerisinde
oldu. Bende 20 dakika kadar aracın yanında kaldım. Ben kendi imkânlarımla olay
yerinden kaçıp Jandarmaya sığındım. Bizim kullandığımız ve bizim araçta bulunan iki
adet el bombası MKE yapımı MOD 45 Modeli bomba tipidir. Bizim zimmetimizde ve
birliğimizde Alman malı el bombaları yoktur. Ben ve diğer arkadaşlar kesinlikle Seferi
YILMAZ isimli şahsın iş yerine el bombası atmış değiliz. Bunun planım da daha
önceden yapmadık. Ben 1.5 yıldan beri Hakkâri'de görev yapıyorum. Şemdinli'ye üç
defa gittim. patlamanın olduğu söz konusu pasaja hiç gitmedim, spor toto, spor loto,
iddaa vs oynamadım. Biz Şemdinli'ye geldikten sonra bomba patlamasını müteakip
araçtan inmiştik, ben araçtan 5-6 adım ileri doğru gittim. Bu arada yukarıdan 3-5 kişi
aşağı doğru koşuyordu. Veysel'de aracın yanındaydı. Bize doğru koşarak gelen bu 3-
5 kişi direk bizim yanımıza doğru geliniyorlardı. Ben bu şahıslara ne olduğunu
sordum. Bomba patladığını söylediler, o sırada içlerinden birisi Veysel'i göstererek
"işte bu şerefsiz itirafçıdır" dedi. Bir başkası da arabanın birkaç metre yanında olan
Özcan Astsubayı gördü. Özcan Astsubay istihbarat konusunda Şemdinli Bölgesinde
bakıyordu ve bu bölgede tanınan biri kişidir. Bu bölgeye sık sık gelip gitmektedir.
Özcan Astsubayı da böylece tanıdıktan sonra bilisi "bu da vardı" dedi. yine peşinden
bir başkası "şerefsizler hem yapıyorsunuz, hem de soruyorsunuz, Devlet yapıyor,
PKK.ya yıkıyorsunuz" dedi ve üzerimize saldırdılar. Ben Veysel'e arabaya oturmasını
söyledim. Olay bu şekilde meydana geldi. Kesinlikle Seferi YILMAZ'ın iş yerine bombayı
biz atmadık. Olaya müteakip cep telefonlarım ile çeşitli yerlerle görüştüm. Bu olayla
ilgili başımıza gelenleri anlattım. Ayrıca, bombanın patladığı gün Şorej (K), Agiri (K) ve
Velat (K) isimli örgüt mensupları teknik takipte Sabri (K) ile yaptıkları konuşmalarda;
bizim aracımızın başında olduklarını, malzemelere el koyduklarım ve ne yapmaları
gerektiği konusunda talimat istiyorlar. Yani bomba olayı örgüt tarafımdan planlanmış ve
o gün dağ kadrosu Şemdinli'ye inmiş, bu konuşmalar teknik takip tutanaklarında vardır.
Örgütün bu olaylar sonucu halkı nasıl provake ettiği, Türk Bayrağına ve Atatürk
Büstüne saldırdıkları görüldü. Bu hususlar teknik takip tutanaklarındaki konuşmalardan
anlaşılmaktadır. Ben Tanju ÇAVUŞ isimli şahsı tanımam. Kendisi ile daha önce hiç
görüşmedim. Sınıfı da farklıdır. Olay günü benim üzerimde siyah mont vardı. Özcan'ın
üzerinde de lacivert mont vardı. Benim söyleyeceklerim bundan ibarettir. Üzerime atılı
suçlamaları kabul etmem şeklinde beyanda bulunmuştur.
16Page 17
Şüphelilerin beyanlarına göre söz konusu bombalama olayını terör örgütü PKK gerçekleştirdiği
varsayımından hareket ettiğimizde; terör örgütünün aynı tipte Alman yapımı dört adet el bombasını temin
ettikten sonra iki tanesini kitapevi’ne attırması gerektiği, diğer iki tanesini de Jandarma’ya ait aracın ilçeye
geleceğini, araçta MKE yapımı el bombası bulunabileceğini varsayarak bunları değiştirmek amacıyla
muhafaza etmesi gerekeceği ve patlamanın gerçekleşmesine müteakip şüpheli Ali KAYA’nın savunduğu
şekilde MKE yapımı el bombalarının araç içerisinden karmaşa ve karışıklık ortamında terör örgütü
mensupları veya yandaşlarınca değiştirmeleri gerekeceği, bu varsayımın ise dosyadaki delil kapsamına
göre gerçekleşmesinin uzak olduğu,
Olay İle İlgili Mağdurlar Seferi YILMAZ ve Metin KORKMAZ’ın
Beyanları Aşağıya Aynen Aktarılmıştır.
1 - Müşteki-Mağdur Seferi YILMAZ Beyanında : Ben 5 yıldır Özipek
Pasajında şu anda bulunduğumuz dükkânda Kitapevi işletiyorum. Kırtasiye çeşidim
yoktur. Tam saatini hatırlayamamakla birlikte saat 11:00–12:00 arası Çarşamba günü
şu gördüğünüz raf ile ayrılmış arka bölümde üç dükkân ilerideki kunduracı komşum
Metin KORKMAZ ile birlikte küçük tüpün üzerinde öğle yemeği için salçalı yumurta
pişirmiştik. Yanımızda arka bölümde Metin’in amcasının oğlu Mehmet Zahit
KORKMAZ vardı. Yumurta pişmişti ayrıca işhanı kapısının karşısında karşı tarafta
Çocuk giyim dükkânı olan Bedri YALÇIN’a haber vermek için dükkânın arka
bölümünün kapısı (geçiti) olan şuraya yöneldiğimde ve perdeyi açtığım anda cam
kırılma sesi geldi bu sırada açık kapının yanındaki camın kırıldığını anladım. Yerde
yuvarlanan el bombasını gördüm. Bomba attılar diye bağırdım. Kendimi dışarı attım.
Merdivenlerden bir basamak inmiştim. Bu sırada kaçan kahverengi montlu, kumral
saçlı, kişi koşarak iş hanı kapısına doğru koşuyordu. Ben bir basamak inip bu
kahverengi montluyu gördükten sonra patlama oldu. Bu dediğim yani cam kırılması,
sesi bombayı yerde görmem ve hemen dışarı çıkıp bir basamak inmem anlık oldu.
Belki iki üç saniye belki dört beş saniye oldu. Patlama olmadan önce kahverengi
montlu kişiyi iş hanı çıkışında gördüm dedi. Dışarı ilk çıktığı yer ile kahverengi montlu
kişiyi gördüğü yer soruldu. Gösterdi. Bu anda kahverengi montlu ile arasında 9.5–10
metre olduğu görüldü. Soruldu: Bu sırada arkası dönüktü. İş hanı girişinden çıkıp
sağa doğru döndüğündü yandan yüzünü gördüm. Bu sırada iş hanı giriş kapısındaki
kırtasiyeci açıktı, işhanında bulunan berber ile iddia bayisi kapalıydı. İddia bayi
sabahtan biraz açtı sonra kapatıp gitti. Berber ise hastası olduğu için Van ilindeydi.
Ben peşinden koştum. Bu kahverengili de iş hanından çıkıp sağa doğru koştu. Ben
pasajı çıktığımda kahverengili kişi şuradaydı dedi. Aralarında yaklaşık 10 metre
mesafe olduğu gözlendi. Ben Ekrem BAŞ’ın marketinin oraya kadar ben onun
peşinden koştum. Onun koştuğu yönden de patlama sesini duyan esnâf geliyordu.
Ben peşinden 20–30 metre gittim. Bu sırada karşı yönden gelen grubun önünde
Konfeksiyoncu Zeydan ÖZER’i gördüm. Kahverengi montluyu kaçırmayın, bombayı
atan bu diye Türkçe olarak bağırdım. Ben daha sonra yani Zeydan ÖZER ile
yanındakiler kahverengi montlu kişinin peşine döndüklerinde dükkânımdaki yaralılara
bakmaya koştum. Ben dükkâna geri döndüğümde Çocuk Giyimci Bedri YALÇIN
benden önce dükkâna gelmişti. Dükkânımın ışıkları yanmıyordu. (pasajın dip
tarafında penceresiz olan Kitapevinin aydınlatması olmadığından karanlık olduğu
görüldü, el bombası patladığında ampulün kırılması sonucu karanlıkta kaldığı
değerlendirildi). Bedri ile Kadri ALKAN Metin’i tutmuşlar dışarı çıkarıyorlardı. Mehmet
Zahir diye içeriye seslendim. Ses vermedi. Benim arkamdan o da çıkmış mıdır diye
17Page 18
düşündüm. Gördüklerime, M. Zahir nerede hastaneye bakın diye söyledim. Pasajın
dışında caddeydim. Kalabalık Ak Parti bürosunun olduğu iş hanının önündeydi. Ben
de oraya vardım. burada yaklaşık 15-20 kişi vardı. Beyaz bir otomobilin
etrafındalardı. Kovaladığım kahverengi montlu kişi arabanın arkasında oturuyordu.
Şoför tarafında dışarıda sonradan adını Ali KAYA olarak öğrendiğim kır saçlı kişi
vardı. Ali KAYA’nın yanında bagaja doğru da top sakallı hafif burnu çıkık, uzun boylu,
üzerinde Adidas marka mavi mont vardı. Kırtasiyeci Reşit KAYA ile İHD üyesi Kadir
ÖZCANER vardı. Hatırlayamadığım başka 15-20 kişi daha vardı. Reşit ile Kadir
arkadaki kahverengiliye saldıranları önlüyorlardı. Reşit bu kahverengiliye kimliğini ver
sen kimsin dedi. O da kimliğim amirimde dedi, Ali KAYA’yı gösterdi. Arabayı
sallayanlar vardı. Benim bu arabanın başına gelmemden 15 dakika kadar sonra
Emniyet Müdürü geldi. O arada Şemdinli de görevli Yanık Yarbay geldi. Ali KAYA
ben emniyettenim bu içerdeki de bizim görevlimiz, uzman çavuş diye söylüyordu.
Diğer top sakallı olan onlardan ayrı duruyordu. Esnâflardan biri bu da onlarla beraber
dedi. Geçmiş olaylardan kaynaklanan hassasiyet vardı. Çevredekiler arabaya
bakacağız ne var, bomba mı var dediler. Ali KAYA ile sonradan adını Özcan diye
öğrendiğim kişi açamazsınız dediler. Sonra Özel Harekatçılar geldi, havaya ateş
ettiler. Ali KAYA bagajdan Keleş almak istedi. Çevredekiler silâhı onun elinden
aldılar. Sonra silâhın şarjörü düşerken her halde alnına değmiş. Bu sırada
kahverengili hâlâ aracın içindeydi. Yanık Yarbay ile Emniyet Müdürü halka söz verdi.
Bunlar Adalet önüne çıkarılacak, bundan hiç kuşkunuz olmasın diye söylediler.
Kahverengi montluğu her halde akrep denen kapalı polis aracı götürdü. Ben bu
sırada kahverengi montluya vuran olup olmadığını görmedim. Yanık Yarbay adlarını
sonradan Ali KAYA ve Özcan diye öğrendiğim kır saçlı ile top sakallı kişiyi, oradaki
askerlere yakalayın dedi. Askerler de bu ikisini kollarından tutup, jandarmaya doğru
götürdüler. Arabanın etrafında kalabalık çoğalmaya devam etti. Pasajdan eller
üstünde Mehmet Zahir’i getirdiler. Hastaneye doğru yürüyerek taşıdılar. Kalabalık
bunu görünce daha da öfkelendi. Mehmet Zahir ile Metin’in köyden akrabaları da
gelmiş, kalabalığın bir bölümü hastaneye doğru gitti, bir bölümü de aracın etrafında
kaldı. Ben 5 saat sonraki bir uzmanın sivil arabasından ateş edilmesi ile yaralanan
kişiler ile ilgili olayı görmedim. Benim dükkânımda bomba patladığı zaman saat 11:00
– 12.00 arasıydı. Öğlen ezanı okunalı yarım saat olmuştu. Bu zaman konusunda
emin değilim, ancak herkes namazda yada yemekteydi. Ortalık tenha idi dedi.
Soruldu : Ben 1984 yılında Vekil Öğretmen idim. 1984 yılında Eruh ve Şemdinli
olayları olmuştu. PKK Şemdinli’yi basmıştı. Ben o olaya katılmadım. Ancak itirafçı
beyanları ile mahkum oldum. 1985 yılının Mart ayından 2000 yılı Mayıs ayına kadar
cezaevinde kaldım. Cezaevinden çıktıktan sonra Şemdinli’ye dönüp Kitapevi açtım.
Kitapevinde sadece kitap satıyorum. Ayrıca DTP delegesiyim. Bekarım, ekonomik
sorunlar sebebi ile evlenemedim. Emniyet Bekçisi olup Koçyiğit Köyüne ziyarete
giden ağabeyim Nurettin YILMAZ’ı köy basılıyor diye koruyucular 1988 yılında
vurmuştu. Ben hâlen yengem Hemra ve yeğenlerim ile birlikte kalıyorum. Evlenmek
için ev yapmam lazım dedi. Soruldu : Ben yemek hazır olduğundan Bedri’ye haber
vermek için paravanın perdesini açtığım anda cam kırılma sesi ile birlikte yerde bir
tane el bombası gördüm. Kendimi bomba atıldı diye bağırıp dışarıya attım ve bir
basamak indikten sonra eğildim. Bu sırada kahverengili pasajdan koşarak çıkıyordu.
Bu sırada benim bitişiğimdeki boş dükkân ile iddia Bayinin hizasındaydı. Pasaj içinde
başka kimse yoktu. Benim dükkânıma bombayı atan kesin bu kahverengilidir. Başka
kimse yoktu. Benim dükkânımın üst katı bilardo salonudur. Bazen top yere
düştüğünde ses geliyor. Ben cam kırılma sesi ile birlikte dükkânın ön bölümünde
yerde el bombasını gördüm. İkinci el bombasını görmedim. Belki arka bölümde
18Page 19
patlayan el bombasını kapıdan yuvarlamıştır. Belki aynı anda atmıştır, bilemiyorum
dedi. Patlamanın olduğu Kitapevinin ön ve arka bölümünü iki bölüme ayıran raf ve
rafın arkasındaki kontroplak iki el bombasının patladığı yerler, dükkânın geneli, iş
hanı, kendisini dışarı attığını söylediğinde bulunduğu yer ile kahverengilinin
bulunduğu yer olarak tarif ettiği mesafe, iş hanından çıktıktan sonra kahverengili ile
arasındaki mesafe ve beyaz otomobilin park etmiş olduğu AKP bürosu ve İnşaat
Malzemecilerinin olduğu iş hanının önündeki mesafe görüldü. Değerlendirildi. İş
hanından çıktığım anda kahverengili şurada idi dediği noktanın iş hanı çıkışına
yaklaşık 10 metre, bu noktaya otomobilin bulunduğu yerin ise yaklaşık 105 metre
olduğu değerlendirildi. Soruldu : İş yerime bomba atılarak benim hem canıma hem
malıma kastedildi. Bu sebeple şikâyetçiyim. Benim iş yerime bombayı atan Veysel
ATEŞ’den ve ona bu işi yaptıran Ali KAYA ve Özcan İLDENİZ’den şikâyetçiyim. Bu
ikisinin benim dükkânıma bomba atılmasında ilgisi vardır. Kaçan Veysel ATEŞ
askerîyeye ait bu araca sığınıyor. Ayrıca bu aracın bagajında benim dükkânım ve
evimin krokileri ile şahsıma ait özel bilgiler çıktı. İsim listesinde benim adım kırmızı ile
çizilmiş, başka şüphelendiğim yoktur, Beyanlarına göre neden başkasının dükkânına
değil de, kendisinin dükkânına bomba atıldığı soruldu; Benim geçmişte PKK üyesi
olmaktan yargılanmam, yine daha sonra HADEP, DEHAP ve en son DTH (DTP) de
çalışmam sebebi ile olabilir. Belki benim durumumda olanlara mesaj vermek, buna
bomba atarız da diğerleri de dağa kaçar diye düşünmüş olabilirler. Belki yeni kurulan
Demokratik Toplum partisine bir uyarı olabilir diye düşünüyorum. Şemdinli de önce 5
Ağustosta İlçe Jandarma’nın gazino tarafında bomba patladı. Orada beş altı asker
yaşamını yitirdi. Bunun üzerine 1 Eylül gecesi Beş şehidimizin kanı yerde
kalmayacak diye sokaklara bildiri atılmıştı, bu bildiride terör örgütüne yardım edenler
hem canları hemde malları ile ödeyecekler diye bir söz vardı. 1 Eylül günü Dünya
Barış Günü etkinliğini DEHAP Şemdinli İlçe Teşkilâtı organize etmişti. Barış Çadırının
yanında bir metre arkasında ağaçların arasında bomba patladı, 15.e yakın yaralı
oldu. Bu konuda Şemdinli Savcılığına DEHAP ilçe örgütü olarak şikâyette bulunduk.
25 Ekim de emniyet binası ile askerî lojmanların arasında poşete konmuş bomba
patladı. Yaralanan ve ölen olmadı, camlar kırıldı. Bence iki bina arasında nöbetçinin
gördüğü yere poşet bırakılmış olması dikkat çekicidir. Sonra 1 Kasım da Cumhuriyet
Caddesinde İlçe Jandarma’nın yakınında askerî gazino ile bunun karşısındaki
Belediyeye ait Uzman Çavuşların kaldığı bina arasında cadde de bomba patladı,
gazetelerin yazdığına göre 27 kişi yaralanmış, bunlar arasında 3 asker vardır.
Diğerleri sivillerdir. Ondan sonra da benim dükkânımda bomba patladı. Kahverengili
iş hanından çıkıp sağ tarafa doğru koşarak gitti. Esnâf arkadaşlardan ; Tahir ERBAŞ,
Kadir KAÇAR, Mehmet ATİLA, Fahri YILMAZ, Burhan YILMAZ, Metin EROĞUZ ve
Zeydan ÖZEL arabanın park edildiğini görmüşler. Bu konuda bilgi sahibi olduklarını
öğrendim. Ben aynı konuda Şemdinli Savcılığında ve Mülkiye Müfettişlerine yazılı
ifade verdim. Mehmet ELKATMIŞ’a da sözlü olarak bilgi verdim. Benim
söyleyeceklerim bundan ibarettir. İsimlerini bildirdiğim şahitlerimin ifadelerinin
alınmasını, bu işte daha başka kişilerinde katılımı varsa onlar hakkında da gereğinin
yapılmasını istiyorum. Şeklinde Beyanda Bulunmuştur.
2 - Mağdur-Müşteki Metin KORKMAZ Beyanında : 09.11.2005 tarihinde
saat 11:30 ile 12:00 sıralarında Şemdinli ilçe merkezinde Özipek Pasajı’nda Seferi
Yılmaz’a ait Umut Kitapevi’nin arkasında bulunan mutfak bölümünde ben, Seferi
YILMAZ ve amcamın oğlu Mehmet Zahir KORKMAZ yemek pişiriyorduk. Yemek
pişmişti. Yemeği masanın üzerine koymuştuk. Seferi YILMAZ’ın Kitapevinin
19Page 20
arkasında bulunan aynı Kitapevinin içerisinde kitapların bulunduğu bölümle kitap
rafları kontra plakla ayrılmış mutfak bölümünün ortasında bir masa vardı. Ben
masanın arkasındaydım. Mehmet Zahir KORKMAZ ve Seferi YILMAZ masanın
kapıya yakın tarafındaydı. İkisi de masada yan yana oturmuşlardı. Sonra birden
Kitapevinin camının kırıldığını duyduk. Kırılan camlarda yere düşünce bir gürültü
oldu. Seferi YILMAZ ve Mehmet Zahir KORKMAZ ayağa kalktılar. Seferi YILMAZ
daha önce kapıya doğru hareket etti. Ardından Mehmet Zahir Kitapevinin giriş
kapısına yöneldi. Seferi YILMAZ bomba var diye bağırdı. Benim kaçma imkânım
yoktu. Önümde masa vardı. Zaman yoktu. Bu nedenle kendimi yere attım. İlk önce
Seferi YILMAZ dükkândan dışarı çıktı. Mehmet Zahir KORKMAZ Kitapevinden
çıkmak üzere iken birinci el bombası patladı. Ben birinci bombanın patladığını
duydum. Ardından ikinci el bombasını bana 1,5-2 metre uzaklıkta alev almış şekilde
döndüğünü gördüm. Ben başımı korumak için masanın arkasına köşeye soktum.
Amacım başımı ve vücudumun yukarısını korumaktı. Bomba da patlayınca ben
kalçamdan ve bacağımdan yaralandım. Mağdurdan soruldu: Cevaben: Birinci
patlayan bomban benden 4 metre kadar uzaklıktaydı. İkinci bomba bana daha
yakındı. Ben el bombasını atan kişiyi görmedim. Bomba patlayınca özellikle ikinci el
bombası patlayınca her şey üzerime yıkıldı. 1,5-2 dakika kadar bekledikten sonra
üzerimdekileri atıp sürünerek el hareketiyle Kitapevinin kapısına doğru yöneldim.
Yaralıyım beni kurtarın diye bağırdım. Başımı Kitapevinin dışına doğru çıkardım.
Hatırladığım kadarıyla Naif ERLER ve Bedri YALÇIN beni aldılar. Pasajın dışına çıkıp
Necmettin KEYFİ’nin arabası ile Şemdinli Devlet Hastanesi’ne getirdiler. Orada
tedavi gördüm. Ben bu saldırıyı kimin gerçekleştirdiğini bilmiyorum. Ben bu saldırıyı
yapanlar ve beni yaralayan şahıs veya şahıslardan şikâyetçiyim dedi. Tanıktan
soruldu: Cevaben: Patlamanın olduğu saatte Özipek pasajında Seferi YILMAZ’a ait
Umut Kitapevi, bana ait kundura dükkânı ve pasajın giriş kapısında Naif ERLER’e ait
işyeri açık idi. Diğer işyerleri kapalı idi. Öğle vakti olduğu için herhalde yemeğe
gitmişlerdi. Pasajımızın içerisinde bir tane berber dükkânı vardı. Sahibi Van’a gitmişti.
Bir tane de iddia bayii vardı. Oda her hal de yemeğe gitmişti. Yemekten önce
kendilerini yemeğe çağırmak için pasaja bir bakmıştım. Şeklinde Beyanda
Bulunmuştur.
Olay İle İlgili Olarak Dinlenen Tanık Beyanlarının Bazıları
Aşağıya Aynen Aktarılmıştır.
1 - Tanık Zeydan ÖZEL Beyanında : Ben sorduğunuz konuda daha önce
Şemdinli Savcısına ve Mülkiye müfettişlerine de ifade vermiştim. Ben amcamın oğlu
Abdi ÖZEL’in dükkânın önünde dururken beyaz reno marka 30 AK 933 plakalı
otomobilde tam Abdi’nin dükkânın önünde park etmiş duruyordu. Ben de arabanın
yanındaydım. Camları kapalı idi ve içeride üç kişi sürekli Özipek Pasajına bakıyor ve
aralarında konuşuyorlardı. Konuşmalarını duymadım. Şemdinli küçük bir yer
olduğundan ve sürekli bombalar patlayıp durduğundan bunlardan şüphelendim. Ben
içeri Abdi’nin dükkânı girdim ve Abdi’ye ben bunlardan şüphelendim dedim. Çünkü
arkada oturan açık kahverengi renkli montlu olan biraz telaşlıydı. Yüzü bir değişik
geldi. Abdi bana bunlar bombacı olmasın diye şaka ile karışık söyledi. Ben Abdi’nin
dükkânın içinden camdan baktım. Arkada oturan zayıf, açık kahverengi renkli montlu
20Page 21
arabadan çıktı. Çıkmadan önce bana tarafta oturuyordu ve diğer tarafında koltuğun
üzerinde bir çanta ile siyah poşet vardı. Kapıyı açtığında bunu gördüm. Hatta Allah
şahittir. Eli ile çantanın ağzını tuttu. Tam bu anda kapıyı açtığından gördüm. Elleri
montunun cebinde Öz İpek Pasajı tarafına yürüdü. Özipek Pasajı Abdi’nin dükkânına
25-30 metre mesafededir. Açık kahverengi renkli montlunun arkasından bakmadan
Özipek Pasajına girişini de görmedim. O tarafa yürüdüğünü gördüm. Bu sırada iyice
şüphelendim. Abdi’nin dükkânından çıkıp araca doğru yaklaştım. Yakından yüzlerine
baktım. Bunun üzerine benim meraklı şekilde bakmamdan rahatsız olmuş olacak ki
direksiyonda oturan saçı az beyaz olan ve sonradan adını Ali KAYA olarak
öğrendiğim kişi yavaş yavaş Özipek Pasajına doğru gitti. İlerden dönüp geldi. Dönüp
Keyfiler Kuyumcusunun olduğu yere aracı park etti. Ben kendi dükkânıma gittim. 10-
12 dakika geçmişti ki bomba sesi geldi. Ben hemen dükkânın dışına çıktım. Baktım
halk Öz İpek Pasajına koşuyor. Ben de o tarafa doğru demir direğe kadar yürüdüm.
Baktım biraz önce arabadan inen açık kahverengi montlu kişi tam ters tarafa bana
doğru koşar adım yürüyerek geldi. Yanımdan geçti. Allah şahittir telefonu eline aldı.
Nerdesin dedi. Bu sırada Seferi YILMAZ yanıma geldi ve ben Sefer’e; Sefer bu
kahverengili adamı yakalayın dedim. Sefer’ de; Zeydan bana bombayı atan oydu
dedi. Bende bu adamı yakalayın diye halka seslendim. Şemdinli Eczanesine kadar
yakalayın diye arkasından yürüdüm. Bu kahverengili adam hiç arkasına bakmadan
telefonu kulağında yürüdü. Baktım kır saçlı dediğim Ali KAYA’nın da cep telefonu
kulağındaydı bu sırada kahverengilinin telefonu da kulağındaydı ve kahverengili
sonradan adını Ali KAYA diye öğrendiğim hafif kır saçlıya doğru yürüdü, koşmuyordu
ancak hızlı yürüyordu. Baktım aynı arabanın arka koltuğuna bindi. O binerken Ali
KAYA’da direksiyona bindi ve kolunu cama koydu. Bir şey olmamış gibi
davranıyordu. Top sakallı olan da arabanın yanında duruyordu. Ben Ali KAYA’nın
yanına gittim. Bak arkadaş inkâr etme, seni gördüm, seni yarım saattir takip ediyorum
dedim. Bana ben değilim dedi. Top sakallıya da aynısını dedim. O da ben değilim
dedi. Ben de arkadaş inkâr etme üçünüz bir aradaydınız dedim. Sonra bütün
esnâflar, halk toplanmıştı, arabanın etrafını sardılar Ali KAYA arabadan indi.
Arabanın bagajını açtı, eline keleş aldı ve ben emniyet görevlisiyim, yaklaşmayın
dedi. Ben de bak arkadaş emniyet görevlisiysen bombayı niye patlattınız dedim. Kim
tuttu bilmiyorum, elindeki keleşi tuttular, şarjörü çıkarttılar. Baktım bagaj el bombası
ve silâh dolu, yelekler vardı, evraklar vardı, harita vardı. O anda bakamadık. Bu
sırada emniyet amiri, kaymakam ve özel tim geldi. Mustafa YANIK yarbay geldi. Özel
tim havaya ateş açtı. Emniyet amiri tamam sessiz olun her şeyi hallederiz dedi. Bu
sırada Mehmet Zahir KORKMAZ ölmüş diye pasajdan haber geldi. Emniyet amiri
arabanın üstüne çıkıp halkı sakinleştirmek için konuşuyordu. Mehmet Zahir
KORKMAZ öldü diye haber gelince emniyet amiri arabanın üstünden indi. Açık
kahverengili arabanın arkasında otururken halk arabaya saldırdı. Özel tim havaya
ateş etti. Ondan sonra küçük bir akrep gibi panzer geldi, havaya ateş edildi. O sırada
arkadakini küçük panzere attılar. Ali KAYA’yı da yani kır saçlı olan şoför mahallinde
gördüğümü de emniyet amiri ve özel tim götürdü. Top sakallı sürekli arabanın
etrafında dolaşıyordu. Yanık yarbay sürekli sakin olun diye halka sesleniyordu. Ben
top sakallıyı gösterip bakın buda onlardan dedim. Bunun üzerine top sakallı olan
ellerini cebine koydu. Çaktırmadan Öz İpek Pasajına doğru yürüdü. Ben bu adamı
yakalayın diye bağırdım. Oradaki Karafırın’ın önünde askerler yolu kesmişlerdi.
Benim ile gelenler ile beraber top sakallıyı yakaladık. Bu sırada Mustafa YANIK
yarbayım oğlum; durun sakin olun, her şey adalete gider dedi. Bunun üzerine bende
komutanım o zaman bunu yakalayın dedim. Mustafa YANIK yarbayımda askerlere
oğlum bunu yakalayın dedi. Askerlerde bunun iki koluna girdiler yakaladılar
21Page 22
götürdüler. Patlama olduğu zaman ben camide öğlen namazını kıldım, çıktım. Yani
öğlen namazını kılıp çıkmamdan sonra dükkâna geldiğim sıralarda oldu ben saati
11:45 olarak tahmin ediyorum. Daha memurlarda öğlen paydosuna çıkmamıştı dedi.
Ben hava kararmaya yakın gelen Savcı Bey’in yanındaydım. Bu sırada halk arabayı
kaçırmasınlar diye etrafını sarmıştı. Çünkü arabanın bagajında keleşler, el bombaları,
evraklar, haritalar, kroki vardı. Tam saatini bilmiyorum. Hava tam kararmıştı. Ben
sakin olun, rahat olun diye bağırmaktan sesim kısılmıştı. Ziraat Bankası’nın önünden
dört–beş el silâh sesi geldi. 80 metre kadar uzaktaydık. Yani Savcı bey arabaya
bakarken bulunduğumuz yerden 80 metre kadar uzaktaydı. Silâh sesleri gelince
herkes kendini yere attı. Bu sırada avukatlar vardı, Milletvekili Esat CANAN vardı.
Sonradan duyduğuma göre benim müşterim olan ve hatta benden kredili alışveriş
yapmış olan Tanju ÇAVUŞ taradı diye söylediler. Bu olayın geçtiği Ziraat Bankasının
civarında evi olan yoktur. O olayı gören şahidim de yoktur dedi. Ben bir siyasî partiye
üye değilim. Seferi YILMAZ ile bir akrabalığım yoktur. Şeklinde Beyanda
Bulunmuştur.
2 - Tanık Lezgin ATABAK’ın Beyanında; 9 Kasım günü saat 12:15 civarında
dükkânımın önünde oturuyordum. Yanımda Hamit ELMAS isimli arkadaş vardı.
Altınsu köyündendir. Biz onunla sohbet ederken yüz metre ileride patlama sesi geldi.
çevredeki esnâf ve halk o tarafa doğru yöneldi. Fakat iki şahıs tam ters tarafa doğru
yürüyordu. Bu iki şahıstan biri önde diğeri onun 10 metre arkasındaydı. Öndeki sarı-
kahverengi arası renkli bir mont giymişti ve bacağında kot pantolon vardı, arkadaki
ise top sakallıydı. Bunlar hızlı adımlarla yarı koşar yarı yürür şeklinde kalabalığın
tersine doğru geliyorlardı. Ben o anda herkes o tarafa giderken bu ikisinin ters tarafa
benim bulunduğum tarafa doğru gelmesinden şüphelendim. Bunlar benim
dükkânımın olduğu tarafın karşı tarafında ki beyaz Reno 19 araca doğru yürüdüler. O
esnada Seferi YILMAZ uzaktan yakalayın, yakalayın onları diye bağırdı. Bunun
üzerine ben ve çevredeki esnâflar bunlara doğru gittik, bende yaklaştım. Sarı
kahverengimsi montlu olan adını sonradan Veysel ATEŞ olarak öğrendiğim kişi
arabanın arkasına geçip oturdu ve yüzünü gizlemeye başladı. Ben arabaya
yaklaşınca kır saçlı olan biz emniyetteniz, bomba ihbarı aldık onun için geldik dedi.
Ben de bunun üzerine madem bomba ihbarı aldınız, neden o taraftan doğru
kaçıyorsunuz dedim. Bunun üzerine bana seslenmedi. Ben patlamadan önce bu
arabaya dikkat etmemiştim. Patlamadan sonra esnâf patlamanın olduğu tarafa doğru
giderken önce kahverengi-sarımsı montlu kişi, arkasından da top sakallı olan top
sakallı 10 metre arkada olacak şekilde bize doğru yanı beyaz arabaya doğru yarı
koşar yarı yürür şeklinde, o taraftan uzaklaşma şeklinde geliyorlarken benim
dikkatimi önce bu çekti. Arkasından Seferi YILMAZ onları yakalayın diye bağırdı dedi.
Kahverengili yakalayın diye mi bağırda yoksa onları yakalayın diye mi bağırdı diye
soruldu. Yakalayın diye bağırdı. Ben o sırada dikkatimi bunlara verdiğim için ve
Seferi YILMAZ bunlara doğru işaret ettiği için tam olarak ne dediğini
hatırlayamıyorum. Onu mu dedi, onları mı dedi tam olarak çıkaramıyorum. Sonra da
arabanın yanına gelip bu attı diye arkada oturanı gösterdi. Bu sırada kır saçlı olan
benim konuştuğum kişi biz emniyetteniz, arkadaki de arkadaşım dedi. Ben de ama
arkadaki atmış bombayı deyince seslenmedi. Bu sırada ben bu kişilerin PKK.lı mı,
asker mi, polis mi, köy koruyucusu mu yoksa el-kaide mensubumu olduğunu
anlayamadım. Arabaya binmek istediler. Ben ve esnâf arkadaşlar bu ikisini arabaya
bindirmedik. Sarı-kahverengi montlu olan ise arkada oturuyordu. Kır saçlı olanın
direksiyona geçmesini engelledik. Bu sırada kır saçlı olan yavaş yavaş bagaja doğru
yöneldi. Bagajdan bir tane kaleşnikof çıkardı. Kurdu, artık havaya mı ateş edecekti,
22Page 23
bize mi ateş edecekti bilmiyorum. Ben bu sırada tüfeğin namlusunu tutup havaya
kaldırdım ve yapma yapma dedim. Ateş ettirmedim. Ben namlusunu kır saçlı da
tüfeğin sapını bırakmadı. Bu sırada bir esnâf arkadaş kim olduğunu şu anda
çıkaramıyorum. Bastı şarjörünü düşürdü. Bundan sonra keleşi kendisi bagaja mı
koydu, yoksa birisimi aldı bilemiyorum. Ateş etmemesi için ben namlusundan tutup
havaya kaldırdım, engel oldum. Bu an da yirminin üzerinde esnâf birikmişti. Belki
vatandaştan da gelen olmuştu. Ben o telaşla kim vardı bilmiyorum. Ondan sonra
emniyet müdürünü ve Yanık Yarbayı gördüm onlar geldiler. Ben Yarbayıma bu
insanları yakalayın, götürün hem hiç olmasınlar hem de neyin nesi oldukları ortaya
çıksın diye bu şekilde söyledim. 5 Ağustosta askerlerin öldüğü bombadan beri bu
patlayan kaçınca bomba oldu. Bu dördüncü oldu. Halk sinirliydi, linç ederler diye
korktum, emniyet müdürü ve Yanık Yarbaydan sonra 10 tane kadar özel harekatçı
geldi, havaya ateş ettiler. İnsanlar hiç etkilenmedi. Ben emniyet müdürüne ateş
etmesinler çatışma olur dedim. Benim dediğimi emniyet müdürü haklı buldu. Iki üç
dakika sonra küçük zırhlı arabalardan biri geldi. beyaz Renoya yanaştı. Arkada olan
Veysel isimli kişi ile kır saçlı olan Ali isimli kişi bu araca bindi, götürdüler. Ben o
kargaşada top sakallı ne oldu bilmiyorum dedi. Ben o gün oruçlu idim. İftarımı açmak
için evime gitmiştim. Eve vardığım anda dört-beş el silâh sesi geldi. tabanca mı
başka şey mi bilemem. Uzakta idim. Telefon ile kardeşim Ercan aradı. Ercan bana bir
tane daha olay olmuş diye anlattı. Bir tane uzman gelmiş ateş etmiş dört kişi
yaralanmış bir kişi ölmüş dedi.Eve vardıktan sonra akşam ezanı oldu veya olmak
üzereydi. Bu sırada dört-beş el silâh sesi duydum dedi. Devamla ben ilk olayın
olduğu öğlen saatlerinde de halkı yatıştırmaya çok uğraştım.Bomba patladığında
yanlış hatırlamıyorsam 12:10 sıralarıydı. Bu sırada ben öğlen namazını evde
kıldıktan sonra dükkânıma inmiştim.Ben hükümetimizden ve devletimizden bu olayın
ne olduğunu, neden böyle yapıldığını ortaya çıkarmasını istiyorum. Neden, ne için bu
olay yapıldı, Şemdinli halkından biri olarak ortaya çıkarılmasını istiyorum. şeklinde
beyanda bulunmuştur.
3 - Tanık Kadir ÖZCANER Beyanında : Ben şoförlük mesleği ile
uğraşıyorum. 09/11/2005 günü öğle namazına doğru yeğenime ait Gökalp Market’in
önünde Sait KAYA’nın yaptırdığı inşaattan çıkan hafriyattan iki araba kadar evimin
önündeki bahçeye dökmek için belediyeden kamyon bekliyordum. Daha öncesinde
saat 10:00 sıralarında Muzaffer SÖNMEZ isimli belediye şoförüne Sait KAYA’ya ait
hafriyatları nereye döküyorsun dedim. O da dereye döküyorum dedi. Ben de
kendisine bunlardan iki kamyonunu benim bahçeye dökelim dedim. O da bana
hafriyatın ön kısmında taş var. Birkaç araba götüreyim ondan sonra sana hafriyat
götürürüm. Sen birazdan buraya gel ben bir iki araba dökeyim ondan sonra senin
hafriyatı dökeriz dedi. Daha sonra yeğenime ait Gökalp Market’in önünde beklemeye
başladım. Bu sırada Yusuf GÖKALP de dükkânın içerisindeydi. Ben de dışarıda
belediye kamyonunu bekliyordum. Ben geldikten 10 dakika sonra beyaz bir Renault
19 marka araç Bizim Market isimli işyerinin önüne geldi, yolun jandarma istikametine
doğru solunda park etmiş araçlar nedeniyle yolun sağında ortaya yakın vaziyette
park etmiş araçların yanında duruyordu. Yol kısmı da biraz dar idi. Aracın şoförü
araca binip yaklaşık 20 metre kadar geri geldi. Yolda manevra yaparak dönüş yapıp
önünü Yüksekova istikametine çevirdi. Aracın arkasında bir kişi daha vardı. Araç Van
Gölü Tavukçuluk isimli işyerinin önünde durmuştu. Aracın arkasında oturan kişiyi tam
olarak tarif edemeyeceğim. Sadece araçta otururken kolunu gördüm. Kendisini
araçtan inerken gördüm nereye gittiğini görmedim. Aracın şoför mahallinde oturan
siyah montlu, sakalsız, saçları kısa, mavi kot pantolonlu şahıs arabadan çıkıp kolunu
23Page 24
arabanın ön kısmına dayanmış bir vaziyette bekliyordu. Daha sonra pasaj tarafından
büyük bir patlama sesi geldi. Aracı ilk gördüğüm anla bombanın ilk patladığı zaman
arasında yaklaşık 10-15 dakikalık bir süre geçmişti. Zaten ben Gökalp Market’in
önüne geldiğim sırada beyaz renkli araba dikkatimi çekti. Dikkatimi çekmesinin
sebebi de o yönden gelecek kamyonu bekliyor olmamdır. Patlama olunca pasajın
bulunduğu yerden insanlar caddede kaçışıyordu. Caddede dükkânları bulunan
herkes patlamanın olduğu yere doğru bakıyordu. Ben de oraya doğru bakıyordum.
İnsanların bir kısmı da pasaja doğru koşuyordu. Bulunduğum yerden Özipek
Pasajının girişini göremiyordum. Patlama olduktan hemen sonra açık kahve renkli
montlu bir kişi, hafif sarı sakallı, kendisini daha önce görmediğim bir şahıs telaşlı bir
şekilde hızlı adımlarla yürüyerek araca doğru geliyordu. Arkasından Fahri YILMAZ’ın
bombayı atan budur, yakalayın diye bağırdığını duydum Fahri YILMAZ’da telaşlı bir
şekilde arkasından yürüyordu. Arkasından sen kimsin diye hem Türkçe hem de
Kürtçe sesleniyordu. Kaçan şüpheli şahsın elinde telefon vardı ve telefonla
konuşuyordu. Uzakta olduğum için ne konuştuğunu duymadım Ben de şahsın önünü
kesmek istedim. Şahsın arkasından hızlı hızlı yürümeye başladım. Arabanın yanına
doğru gittik. Şahıs hemen arabanın arka koltuğuna oturdu. Ben aracın başında
bekleyen daha sonra basında gördüğüm Ali KAYA isminde olduğunu öğrendiğim
şahsa kimliğini sordum. Bize biz emniyet görevlisiyiz dediler. Ben kendilerinden
kimliklerini göstermelerini istedim fakat kimliğini göstermedi. Ben emniyet görevlisiyim
ne yapıyorsunuz diyordu. Biz kendisini daha önce görmediğimiz için emniyet görevlisi
olmadığını bildiğimiz için kimliğini sorduk. Aracın başında bulunanlardan isimlerini
hatırladığım Reşit KAYA aracın arka koltuğunda bulunan kişiye kimliğini sordu. O da
dışarıda aracın başında bulunan Ali’yi gösterip kimliğim amirimde dedi. Ali isimli
aracın dışında bekleyen ismini basından öğrendiğim kişi aracın bagaj kapağını
açarak bagajdan bir tane kalashnikov tüfek çıkararak ben ve iki üç kişi Ali’nin elindeki
silâhı aldık. Bagaja koyduk. Diğer kişileri şu an hatırlamıyorum. Bagajın üstüne halk
oturdu. Bu sırada olay yeri de kalabalıklaştı. Ali silâhı aldıktan sonra top sakallı
üçüncü bir şahıs aracın ön sağ kapısına geldi. Ben de aracın karşı tarafındaydım.
Top sakallı bu şahsın sadece üst bölgesini bir anlık gördüm. Ali ismindeki şahıs
dışındakileri görsem tanımam. Aracın başında bekleyen halkın yüzde doksanı
arabayı korumaktı. Bir kısmı arabaya saldırıyordu. Halkın çoğunluğu onlara engel
olmaya çalışıyordu. Emniyet amiri olay yerine gelerek arabanın üzerine çıktı. Halkı
sakinleştirmek için halka seslendi. Olay yerinde güvenlik güçleri vardı. Yanık
Yarbayda olay yerindeydi. Şüpheli üç kişiye kimin saldırdıklarını görmedim. Araca
zarar verenleri de görmedim. Dediğim gibi olay yeri çok kalabalıktı. Emniyet güçleri
de aracın arka koltuğundaki kişiyi de panzere atıp götürdüler. Diğer iki kişiden Ali’yi
emniyet amiri ile giderken gördüm. Olay yerinde yapılan incelemeler sırasında ben
oradaydım. Akşam üzeri bir kişinin öldürülmesi olayını görmedim. Daha sonra
hastaneye gittim. Kamu binalarının taşlanması olaylarını yapanları görmedim.
Kalabalık olduğu için görmedim. Şeklinde beyanda bulunmuştur.
4 - Tanık Necmettin KORKMAZ Beyanında : Ben Şemdinli ilçe merkezinde
Özlem Giyim isimli işyerinin sahibiyim. Dükkânın önünde dışarıda tek başıma
duruyordum. Öğle ezanı okunduktan sonra öğle yemeğine çıkacakken benim
dükkânımın yakınında karşı tarafta bulunan Özipek Pasajından bir patlama sesi
geldi. Herkes pasaja yöneldi. Pasajdan kahve renkli bir kişinin koşarak çıktığını
gördüm. 5-6 metre kadar arkasından da Seferi YILMAZ geliyordu. Seferi YILMAZ
“yakalayın bombayı bu attı” diye bağırıyordu. Kahve renkli kişi ile Seferi YILMAZ
24Page 25
koşarak bize doğru geliyordu. Herkes paniklemişti. Seferi YILMAZ kaçan kişiyi biraz
kovalayıp bıraktı. Seferi YILMAZ kaçan kişiyi 20 metre kadar kovaladı. Benim
dükkânımın yolunda pasaj tarafında işyeri olan Zeydan ÖZER yakalayın bombayı
patlatan bu diye bağırıyordu. Kahverengi renkli montlu kaçan şahıs benim yanımdan
geçti. Olayın şokunda olduğum için şahsı yakalayamadım. Yakalamakta aklıma
gelmedi. Şüpheli şahıs kaçarken bütün esnâflar dışarı çıktı. Olayın meydana geldiği
Cumhuriyet Caddesi kalabalıklaştı. Kahverengi renkli montlu kaçan kişi yanımdan
geçerken “nerdesiniz” dediğini duydum. Daha sonra ben de pasaja gittim. Pasajın
içerisine girdim. Pasajın içerisindeki Umut Kitapevi’nden Bedri YALÇIN, Seferi
YILMAZ ve ismini bilmediğim birkaç kişi daha yaralı Metin KORKMAZ’ı çıkardılar.
Metin KORKMAZ benim amcamın oğludur. Yaralı çıktıktan sonra ben daha sonra
şahsın kaçtığı yere doğru gittim. Gittiğimde beyaz renkli bir araç gördüm. Etrafında
kalabalık toplanmıştı. Bazı kişiler emniyet güçleri gelene kadar barikat kurmuştu.
Aracın arka koltuğunda oturan kişiler neden bunu yaptın dedi. Pasajdan koşarak
kaçan bu kişi idi. Arabanın arka koltuğunda oturan kişi el bombasını alarak çekilin
patlatırım dedi. Daha sonra el bombasını tekrar cebine koydu. Kalabalığın içinden bir
kesim arabanın arka kodluğunda torun kişiye saldırıyorlardı. Arabanın içinde iki kişi
daha vardı. Bir tanesi uzun boylu top sakallı idi. Birisi onlara siz kimsiniz diye sordu.
Bu top sakallı olan kişi biz Emniyetteniz diyordu. Kimliğinizi gösterin deyince de
kimliğim emniyet amirimde dedi. Halkta bir panik hali vardı. O anda orada kimlerin
olduğunu hatırlamıyorum. Daha sonra emniyet güçleri olay yerine geldi. Halkı
sakinleştirmeye çalışıyorlardı. Olay yerine panzer gelip aracın arkasına o kişiyi alıp
götürdüler. Bir kişiyi de emniyet aldı. Diğer şahsı da top sakallı olduğunu zannettiğim
kişiyi Zeydan ÖZER tarafından yakalanıp jandarmaya teslim etti. Araca kimlerin zarar
verdiğini bilmiyorum. Halktan bir kesim şüpheli kişilere saldırmaya çalışıyordu. Bir
kısmı da engel olmaya çalışıyordu. Kimlerin saldırdıklarını görmedim. Şüpheli
şahıslar emniyet güçlerine teslim edilince ben hastaneye gittim. Hastane de Metin
KORKMAZ, Mehmet Zahir nerede diyordu. Mehmet Zahir’in de bombanın patladığı
yerde olduğunu anlayınca koşarak pasaja gittim. Bir kişi yanımda olan ismini
hatırlamadığım kişi koşun Mehmet Zahir burada diye bağırınca aracın etrafındakiler
koşarak pasaja geldi, Mehmet Zahir’in cesedini çıkartıp hastaneye götürdük. Mehmet
Zahir KORKMAZ’ın öldüğünü duyunca pasajın önünde bayılmışım. Gözümü
Yüksekova Devlet Hastanesi’nde açtım. Ondan sonra yaşananları bilmiyorum.
Tanıktan soruldu: Cevaben: Pasajdan koşarak çıkan kahverengi renkli montlu kişi
benim yanımdan hızlı adımlarla geçti. Daha sonra tekrar koşmaya başladı dedi.
Tanıktan soruldu: Cevaben: kahverengi renkli montlu kişi aracın arkasında otururken
el bombasını alarak çekilin patlatırım dediğini ben o anda ona yakın olduğum için
duydum. O anda başımı arabanın içine sokmuştum. Olayı o anda başka birisinin
görüp görmediğini bilmiyorum. O anda şahsa bunu neden yaptın diye sormuştum.
Şeklinde beyanda bulunmuştur.
5 - Tanık İsmail ELMAS Beyanında ; Ben Elmas Züccaciye isimli işyerinin
üst yerinde çaycılık yapıyorum. 09/11/2005 tarihinde öğle vakti Şemsettin
KORKMAZ’ın işyerine çay götürüyordum. Çayı alıp merdivenlerden inerken bomba
patladı. Bulunduğum yerden pasajın giriş merdivenlerini görebiliyordum. Bomba
patladıktan hemen sonra kahverengi renkli montlu kişiyi caddede koşarken gördüm
arkasından da Seferi YILMAZ koşuyordu. Yakalayın bombayı patlatan bu diye
bağırıyordu. Ben de çayı bıraktım. Bu sırada Ali KAYA Elmas Zücaciye’nin önünde idi
Ali KAYA elinde telefonla “nerdesin aşağı doğru koş ben buradayım gel” diyordu.
25Page 26
Bu sırada kahverengi renkli montlu kişi de bana doğru koşuyordu. Benim yanımdan
geçti, ben bu şahsı kovalamaya başladım. Kalabalık bir grup da şahsı kovalıyordu.
Benim bulunduğum yer ile beyaz renkli araç arasında fazla bir mesafe yoktu.
Kahverengi renkli montlu kişi de araca bindi. Etrafında halk toplandı. basından
televizyondan isminin Ali KAYA olduğunu öğrendiğim kişi de aracın başına geldi.
Aracı çalıştırıp kaçmak istedi. Halk buna engel oldu. Ali KAYA tekrar araçtan çıktı.
Halk arabayı tekmelemeye başladı. Ali KAYA ne yapıyorsunuz bu devlet aracı
deyince halkı sakinleştirmeye çalıştı. Bir ara Ali KAYA aracın bagajını açıp kaleşnikof
marka bir silâh çıkardı. Halk engel oldu. Silâhı tekrar bagaja atıp bagajın kapağını
kapattılar. İsminin basından Özcan olduğunun öğrendiğim kişi de aracın etrafındaydı.
Ben halkın arabaya zarar vermesine engel olmaya çalıştım. Sakin olun failler bellidir
dedim. Emniyet güçleri olay yerine geldi. Arabanın arka koltuğunda bulunan kişiyi
panzer alıp götürdü. Soyadının Yanık olduğunu öğrendiğim bir albay şerefim üzerine
yemin ederim bu üç kişiyi adalete teslim edeceğim dedi. Halk da bu arada sakinleşti.
Biz de adalete güvenerek halkı sakinleştirmeye çalıştık. Özcan isminde şüpheli şahsı
daha önce de Şemdinli’de görmüştüm. Şemdinli’de Özcan’ı bu sene bir defa Derman
Eczanesi’nden çıkarken gördüm. Olaydaki aracı ise ilk defa gördüm. Daha önce
görmemiştim. Tanıktan soruldu: Cevaben: Kahverengi renkli montlu kişi koşarak
bana doğru gelirken elinde telefon “emniyeti ara sen nerdesin” diye bağırıyordu.
Aramızda fazla mesafe yoktu. O sırada Ali KAYA ile kahverengi renkli montlu kişinin
arasındaydım. Her ikisine de yakındım. Ali KAYA da “aşağı doğru gel buradayız”
diyordu. Her ikisine de yakındım. Her ikisinin de telefon konuşmasını duydum.
Şeklinde beyanda bulunmuştur.
6 -Tanık Nazır DEMİR Beyanında : Ben Şemdinli ilçe merkezinde Özkanlar
Züccaciye isimli işyerinin sahibiyim. Dükkânda yalnız oturuyordum. Öğle vakti saat
12:00.ye doğru bir patlama sesi geldi. Hemen dışarı çıktım. Dışarı çıktığımda bir
kişinin benim dükkânımın tam karşısında elinde cep telefonu ile konuşuyor “aşağı
doğru gel biz buradayız” dediğini duydum. Caddede jandarma tarafından bir kişide
hızlı adımlarla geliyordu. Gelen kişinin elinde telefon görmedim. Ali olduğunu
basından öğrendiğim kişi telefonu kapattıktan sonra ben benim bulunduğum tarafa
doğru gelen üzerinde rengini hatırlayamadığım kısa bir mont bulunan kişiyi gördüm.
Etraf kalabalıktı. Peşinden koşanlar bombayı atan adam budur kaçırmayın yakalayın
diye bağırıyorlardı. Ali adını öğrendiğim kişi ile kaçan şahıs arabaya yöneldiler.
Üzerinde mont bulanan kaçan herkesin bombayı atan kişi olduğunu söyleyen kişi
arabaya yöneldi. Arkasından halk toplandı. Ali KAYA da şoför koltuğuna oturdu. Ben
arabaya fazla yaklaşmadım. Halk arabanın etrafında çok fazla toplandı. Ben de açık
olan dükkânıma gidip dükkânıma zarar gelmesin diye kepenklerini kapattım. Daha
sonra eve gittim. Milletvekilimiz geldi keşif yapılacak dedi. Söylediğim gibi ben de
bunun üzerine eve gittim. Tanıktan soruldu: Cevaben: Aracın etrafında bir kişi daha
gördüm. Toplam 3 kişilerdi. Fazla bir şey görmedim. Ben bu şahıslara ait 30 AK 933
plakalı aracı bayramdan iki üç gün önce dükkânımın biraz ilerisinde gördüm. Ne
kadar durduğunu pek hatırlamıyorum. Bayram nedeni işlerimiz yoğun idi. Şeklinde
beyanda bulunmuştur.
7 - Tanık Nazmi AKIN Beyanında : Şemdinli ilçe merkezinde Akın Market
isimli işyerinin sahibiyim. Benim dükkânım Cumhuriyet Caddesindedir. 30 AK 933
plakalı araç benim dükkânımın tam önündeydi. Olayın olduğu tarihte yani 09.11.2005
tarihinde saat 12:00 ye gelirken büyük bir patlama sesi geldi. Dükkânımdan çıktım.
Yanımda Ferhat ŞEN de vardı iki kişinin kaçıp bana doğru geldiğini gördüm Bu
26Page 27
şahıslar koşuyordu Ali KAYA isimli olduğunu sonradan televizyondan öğrendiğim kişi
elinde cep telefonu ile konuşarak benim dükkânımın önünde bulunan beyaz renkli
araca doğru geliyordu Ali KAYA’nın önünde sonradan isminin Veysel ATEŞ olduğunu
öğrendiğim kişi de koşuyordu. İlk önce Veysel ATEŞ aracın arka koltuğuna bindi Ali
KAYA araca tam binecekken halk onu çekti. Daha sonra da arka koltuğa binecekti
ama millet bırakmadı ve onu yakaladı. Emniyet Güçleri aracın bulunduğu yere geldi.
Daha sonra ben dükkânımın önündeki eşyalarımı içeri aldım. O iki kişi dışında diğer
şüpheli kişiyi görmedim. Dükkânımı kapattım. Daha sonra eve gittim. Şüpheli
şahıslara ve onlara ait araca kimlerin zarar verdiğini görmedim. Bomba patladıktan
sonra dükkânımın önündeyken Ali KAYA arabanın bulunduğu yere koşarak gelirken
iki üç adım önünden giden Veysel ATEŞ’e “bomba patladı mı” dedi, “Hadi bin
arabaya” dedi, Ali KAYA ve Veysel ATEŞ arabaya binerken o sırada Aydın İREN.
Yaşar HAKAN, Reşit KAYA, Ferhat ŞEN’de oradaydı. Onlardan sadece Ferhat ŞEN
bu konuşmayı duydu. Ali KAYA araca binmeden koşarken elinde telefon vardı. Birisi
ile konuşuyordu. Kiminle konuştuğunu bilmiyorum. Daha sonra olay yerinde fazla
duymayarak eve gittim. Bundan başka bir şeye şahit olmadım dedi. Tanıktan soruldu:
Cevaben: Veysel ATEŞ ve Ali KAYA benim dükkânımın önündeki araca binmek
üzereler iken arkalarından kalabalık bir grup koşuyordu. Yakalayın diye
bağırıyorlardı. Şeklinde beyanda bulunmuştur.
8 - Tanık Tahsin ELMAS Beyanında : Ben Şemdinli ilçe merkezinde Güral
Porselen isimli işyerinin sahibiyim. 09.11.2005 tarihinde işyerimin karşısında bir
patlama sesi duydum. Patlamadan hemen sonra bir kişinin elinde telefonla
konuşurken bana doğru kaçarken gördüm Arabanın yanında isminin medyadan Ali
KAYA olduğunu öğrendiğim kişi vardı. Kaçan şahıs arabanın yanma yaklaşınca
arabanın yanında bekleyen Ali isimli şahsa tamam bomba patladı, gidelim dedi Ali
KAYA’yı arabaya binerken görmedim. Kaçan kişiyi kovalayan kimseyi de görmedim.
Kaçan kişiyi arabaya binerken gördüm. Çevrede bulunan kalabalıktan bazıları şüpheli
şahıslara kimliklerini soruyorlardı. Ali KAYA bir ara arabanın bagajını açıp kaleşnikof
marka silâh çıkardı ama halk engel oldu. Olay benim dükkânımın önünde gerçekleşti.
Aracın etrafına toplanan halktan tanıdığım yoktu. Çünkü çok kalabalıktı. Araca zarar
verenleri bilmiyorum. Kalabalıktan bir kısım insanlar araca saldırıp zarar verdiler.
Daha sonra Metin KORKMAZ/ın hastanede öldüğü haberi geldi koşarak hastaneye
gittim. Daha sonra yaşananları bilmiyorum. Bu şüpheli şahısları daha önce
görmedim. Olay yerinde olduğu söylenen top sakallı kişiyi ben görmedim. Ben
sadece o iki kişiyi gördüm. Akşam üzeri ölüm olayını görmedim. Şeklinde Beyanda
Bulunmuştur.
9 - Tanık Ferhat ŞEN Beyanında : Arkadaşım Nazmi AKIN ile beraber öğle
yemeği yemiştik ve onların Akın Marketin önüne geldik. Hava soğuktu, dükkânın
önünde güneşlemek için dururken patlama sesi geldi. Ben yolun ortasındaki
demirlere doğru patlamanın olduğu tarafa bakmak için gittim. Bu sırada saçları önden
hafif dökük, siyah deri montlu ve hafif kır saçlı bir kişiyi gördüm. Patlamanın olduğu
taraftan doğru geldi. Arabada bizim durduğumuz Akın Marketin önündeydi. Bu kişi
kapıyı açtı. Sonra eline cep telefonunu aldı. Onun arkasından kahverengi montlu
geldi ve arkaya bindi. Bu sırada binerken saçı dökük olan “patladı mı” dedi.
Kahverengi montluda “patladı” dedi. Bunun üzerine “atla arabaya” dedi. Bu arada
kahverengi montlu arabaya biniyordu. Bunların arkasından kalabalık bağırarak
geliyordu. Kalabalıktan yakalayın, bunlar diye bağırıyorlardı. Kalabalık gelirken kır
saçlı, hafif saçları dökük olan sonradan adını Ali KAYA olarak öğrendiğim kişi paniğe
27Page 28
kapıldı, direksiyona geçeceğine arka kapıyı açtı. Ön kapıyı açacakken panik
olduğundan arka kapıyı açtı. Bu sırada ben, Nazmi, Kadri ÖZCANER ve Fahrettin
YILMAZ durun, mayını siz bıraktınız dedik ve kır saçlının arabaya binmesine
müsaade etmedik. Bu arada kalabalık yetişti. Kır saçlı olan ben emniyet
mensubuyum, emniyette görevliyim dedi. Ekip çağırmak için kendi cep telefonundan
konuştu, aradı mı, bizi kandırmak için konuşur gibi mi yaptı anlayamadım.
Kahverengi montlu arabanın yanına geldiğinde kır saçlı olan patladı mı diye sordu,
kahverengi montluda patladı dedi, ondan sonra kır saçlı olan atla arabaya dedi. Şoför
mahalline binmek isterken panikten yanlışlıkla arka kapıyı açtı. Ancak binemedi. Ben
olay yerinde top sakallı diye söylediğimiz üçüncü kişiyi görmedim. Ben sadece ikisini
gördüm. Biz arkada oturan kahverengi montludan kimliğini istedik vermedi. Bu sırada
adını Ali KAYA diye öğrendiğim saçlarının önü dökük, hafif kır saçlı olan bizim
önümüze geçti, arkadakini müdafaa etti. Bu arada kalabalık çoğalırken Ali KAYA
isimli kişi bagajı açtı, açar açmaz keleşi aldı. Ben dahil dört–beş kişi eline sarıldık.
Silâhı elinden aldık. Hava iyice karardıktan sonra akşam ezanından sonra bu beyaz
arabaya 80 metre uzakta Ziraat Bankasının ilerisinde uzun devre farları açık araba
geldi. Kalabalığı görünce korkudan mı bilmiyorum Ziraat Bankasının önündeki halkın
üzerine şoförün olduğu taraftan ateş edildi. Ben bu sırada arabaya 20 metre
uzaktaydım. Çünkü keşif yapılan arabanın etrafını çember gibi sarmıştık. Ben
arabaya taş atıldığını görmedim. Ancak arabanın şoför tarafından ateş edildiği sırada
polis noktasının oradan bayağı silâh sesleri geliyordu. Ben arabayı uzaktan
gördüğümde uzun farlarını yakarak geliyordu ve halk yolun üstündeydi. Ben
korkusundan ateş ettiğini düşünüyorum. Ateş etmeden önce yol üstündeki
kalabalıktan arabaya saldırı olmadı. Arabadan ateş edilmeseydi halk arabayı geçirir
miydi bilmiyorum. Bomba sebebi ile bir kişi öldüğü için halk çok taşkın ve sinirliydi.
Araba topluluğun üstüne hızlı bir şekilde geldi. Ben çok yakın olmadığımdan tam
olarak göremedim ancak uzaktan izlediğim kadarıyla arabanın şoför tarafından ateş
edildikten sonra taş atılmıştır. Taş atıldığını da görmedim. Şeklinde Beyanda
Bulunmuştur.
Tanık Hüseyin KESKİNKILIÇ 03.03.2006 Tarihli Beyanında : Ben hâlen
Hakkâri Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şube Müdür Vekili olarak görev yaparım.
Buradaki görevime 05.09.2005 tarihinde başladım. 9 Kasım 2005 tarihindeki
patlamaya kadar ilimiz, Yüksekova ve Şemdinli ilçelerinde son dönemde meydana
gelen patlama olaylarının yoğunluk kazanması dikkatimizi çekiyordu. Etrafımızdaki
Şırnak ve Van gibi illerde ise patlamaların yok denecek kadar az olması ilimize
yönelik patlamaların yoğunlaşması bu nedenle daha da dikkat çekiciydi. 1 Eylül
Dünya Barış Günü dolayısıyla meydana gelen patlamanın PKK örgütünün yaptığı
yönünde her hangi bir izlenim bende oluşmadı. Çünkü örgütün kendisine sempati
duyan kitleye böylesine bir eylem yapması örgüt mantığı açısından bana pekte makul
gelmedi. Yani örgüt bir eylem yapacağı zaman halkın kesinlikle zarar görmemesi
yönünde önceden çalışmasını yapar eylem biçimini ona göre tertipler. 1 Kasımda
meydana gelen patlama olayının örgüt tarafından gerçekleştirildiğini düşünüyorum.
Örgütün bu olayı üstlenmemesinin en büyük nedeni ise halktan zarar görenlerin
azımsanmayacak derecede fazla olmasıdır. Yüsekova’daki Huzur Lokantası’nda
meydana gelen patlama olayı ile ilgili değerlendirmem şu şekildedir. Lokanta sahibi
Ferzande YILMAZ örgüte müzahir bir şahıs olarak karşımıza çıkmakta; çocuklarının
ve akrabalarından bir kısmı örgütün dağ kadrosunda faaliyet göstermektedir. Böyle
bir saldırının örgüt tarafından yapılması mantıken ters gelmektedir. Ben 1 Kasımda
meydana gelen patlamada görev nedeni ile Ankara’da bulunuyordum. Ankara’daki
toplantı esnasında 1 Kasım da ve 9 Kasımda meydana gelen patlama olaylarını
28Page 29
duydum. 9 Kasımdaki patlama olayından sonra toplantıyı yarıda keserek İstihbarat
Daire Başkanı Sabri UZUN’un emri ile muhtemelen 11 Kasımda Yüksekova’ya
geçtim. Gelişmeleri Yüksekova’dan takip etmeye başladım. 13 Kasımda tekrar
Hakkâri Merkeze döndüm. 14 Kasımda İstihbarat Şube Müdürlüğü’nde bulunduğum
saat 14:45 sıralarında Hakkâri İl Jandarma Komutanlığı İstihbarat Şubesi’nde görevli
Jandarma Başçavuşlar İsmail UZER ve Ümit SEVİNÇ Şube Müdürlüğü’ne gelerek
ellerinde bir tutanak defteri olduğunu ve 1 Kasım 2005 tarihinde yapılan bir toplantıya
ait tutanak bilgilerinin bulunduğu tutanak defterini imzalamamı söylediler. Tutanakta
özetle ilimizdeki terör örgütünün son dönemde gerçekleştirdiği bombalama eylemleri,
il merkezi ve ilçelerinde istihbarat birimlerinin müşterek istihbarî çalışmaların
yapılması gerektiği ve bunların operasyona dönüştürülmesine dair bir takım kararları
içeren metnin yazılı olduğu, tutanak metninin Hakkâri Tugay Komutanlığı ve
Jandarma İstihbarat görevlilerince imzalandığı, MİT ve Emniyet Temsilcilerinin ise
imzalamadıklarını gördüm. Bu tutanak 1 Kasım 2005 tarihli olarak düzenlenmek
isteniyordu. Benimde bu şekilde bu tarihli tutanağı imzalamamı istediler, ancak ben
imzalamadım. Ben zaten 1 Kasım’da Ankara’da görevliydim. Yardımcım Komiser
Yardımcısı Sezgin ABALI’ya böyle bir toplantıya katılıp katılmadığını sordum. Kendisi
böyle bir toplantıya katılmadığını, katılmadığı bir toplantıya da imza atmayacağını
söylemişti. Ayrıca 16 Kasım 2005 tarihinde İl Jandarma Alay Komutanlığı’ndan İl
Emniyet Müdürlüğümüze bir faks mesaj formu geldi. Bu faks mesaj formunda
Şemdinli’deki Umut Kitapevi sahibi Seferi YILMAZ’a bir paket geleceği göndericinin
Narlı Market, Alıcının da Seferi YILMAZ olduğu, bu kolinin içerisinde muhtemelen
örgütsel bir malzemenin olduğu şeklinde bir bilgi yazılmıştı. Faks mesaj formunda bu
haberin elde edildiği tarih olarak 16.10.2005 yazılmıştı. Bu haberin bize gelme tarihi
ise 16.11.2005 tarihidir. Bu paket ile ilgili bilgi notunu patlamadan bir hafta sonra
öğrendik. Faks mesaj formu şu an yanımda değildir. Ancak Emniyet
Müdürlüğümüzde mevcuttur. Yine Şemdinli Olaylarını araştırmak için kurulan
Araştırma Komisyonuna ifade vermek için Ankara’ya gittiğimde, yani Şubat ayının
sonlarında Yüksekova’da Türk İntikam Tugayı (TİT) ibareli bildirilerin dağıtıldığını
duydum. Bu bildirinin içerisinde “Ya Sev Ya Terk Et” gibi ibarelerin olduğunu duydum.
Tam içeriğini hatırlamıyorum. Birkaç gün sonra bu dağıtılan bildirileri protesto etmek
amacıyla Demokratik Toplum Partisi (DTP) organizesinde bir basın açıklamasının
yapıldığını duydum. 8 Kasımda Hakkâri merkezde 7 kilo 350 gram C4 plastik
patlayıcı madde ele geçirdik. Bu operasyon alınan istihbari bilgiler sonucunda
Hakkâri Emniyet İstihbarat şubesince gerçekleştirilmiştir. Yakalanan şahsın yer
göstermesiyle Jandarma unsurlarına da haber vermek suretiyle merkeze bağlı
Armutlu Köyü’nde geceleyin birlikte operasyon yapılmıştır. Yine 30.10.2005 tarihinde
Yüksekova’da Emniyet İstihbarat Şubesince yapılan çalışmalar yakalamaya
dönüştürülerek bir adet el bombası, bir adet tabanca ile birlikte iki şahıs yakalanarak
tutuklanmıştır. Yine 19.11.2005 tarihinde Yüksekova’da bir şahsın yakalanması
sonucu iki adet Rus yapımı el bombası, bir adet tabanca iki adet şarjör, 25 adet fişek
beş adet kurusıkı fişeği ve örgütsel yayınlar ele geçirilmiştir. 9 Kasım 2005 tarihinde
meydana gelen patlama olayına ilişkin Jandarma ile her hangi bir müşterek
çalışmamız olmamıştır. Ayrıca Seferi YILMAZ Emniyet İstihbaratınca takip
edilmemektedir. Seferi YILMAZ’ın durum ve temasları emniyet istihbaratınca takip
edilmemektedir. Ayrıca bana bahsettiğiniz Hasan KISIKYOL isimli şahsın Hakkâri
kırsalında terör örgütü adına faaliyet gösteren Ali KISIKYOL isimli kişinin babası
olduğunu biliyorduk. Bu şahıs oğlu ile görüşmek üzere Şemdinli’ye geldi, Seferi
YILMAZ ile birlikte 3-4 kişiyle bir marketin önünde görüştü. Biz o sırada Seferi
YILMAZ’ı da tanımıyorduk. Hasan KISIKYOL’u takip ediyorduk. Hasan KISIKYOL
29Page 30
hakkında teknik bir bilgi gelmiştik. Jandarma’dan gelmemişti. Biz sadece Hasan
KISIKYOL’un Şemdinli’de bulunduğu anda resmini çektik. Bu şahsın kırsala oğlunun
yanına gideceği yönünde bilgi vardı. Sanırım jandarma da takip ediyordu, daha şahıs
kırsala gitti. Bu şahsın kırsala gideceğini Jandarma bildiğini için güzergâhını da
Jandarma istihbaratı bilmektedir. Biz Jandarma’ya çektiğimiz resmi verdik ve şahsın
muhtemelen kırsala gideceği bilgisini de verdik. Bundan sonra jandarma takip
ediyordu. Burada Şemdinli’de anladığım kadarıyla Hasan KISIKYOL’u Jandarma da
takip ediyordu ve bizden çektiğimiz resmi verip vermeyeceğimizi sordular. Bende
çektiğimiz resimden bir tanesini jandarmaya verdim. Biz ondan sonra her hangi bir
işlem yapmadık. Ayrıca şu an yanımda bulunan iki sayfalık tutanaktan birer fotokopi
veriyorum. Şeklinde beyanda bulunmuştur.
Olay ile ilgili patlamanın meydana geldiği Özipek Pasajının çevresindeki esnâf ile o gün
caddede bulunan kişiler ile yukarıda beyanları bulunan kişiler tanık olarak dinlenmişlerdir.
Dinlenen tanık beyanlarında patlama olayından sonra Özipek Pasajından kahverengi montlu bir
şahsın hızlı adımlarla çıktığı, bu şahsın peşinden Seferi YILMAZ’ın çıktığı ve bu kahverengi
montlu şahsı işaret ederek bombayı atan şahsın bu şahıs olduğunu ve yakalanmasını istediği,
patlamadan sonra caddede bulunan esnâfın ve halkın patlamanın meydana geldiği yöne doğru
giderlerken kahverengi montlu şahıs ile top sakallı bir şahsın yolda buluştuğu, buluşmadan önce
her iki şahsın da telefonla görüştüklerinin ve bu şahısların patlamanın meydana geldiği yere
yönelen halkın ters istikametinde acele ve telaşlı bir şekilde gittiklerinin beyan edildiği, top
sakallı şahsın Ali KAYA, kahverengi montlu şahsın ise Veysel ATEŞ olduğunun anlaşıldığı,
Tanık beyanlarında; söz konusu patlama olayının öğle ezanının okunmasından sonra
namazın kılınmasını müteakip gerçekleştiğinin belirtildiği,
Van Valiliği İl Müftülüğü’nün 09.02.2006 gün ve 193 sayılı yazılarına göre 09.11.2005 günü
Hakkâri ili Şemdinli ilçesinde öğle ezanın saat 10:53.de okunması gerektiğinin ve ezanı müteakip
namazın muhtemelen 30 dakika sonra biteceğinin belirtildiği,
Ayrıca olayı müteakip ulusal basında Şemdinli ilçesinde meydana gelen olaylar sırasında
bombalama olayından çok kısa bir süre sonra (birkaç dakika içerisinde) ROJ TV isimli
televizyonun kuruluşunun canlı yayına başladığı şeklinde bilgiler yer almış ise de söz konusu
televizyon kanalının 09.11.2005 tarihindeki yayın akışı içerisinde meydana gelen olay ile ilgili
olarak her hangi bir canlı yayına rastlanılmadığı normal yayın akışı içerisinde bir önceki günün
programlarının tekrar edildiği, örgüt güdümünde faaliyet gösteren Dicle Haber Ajansı (DİHA) olay
ile ilgili olarak olaydan bir saat sonra saat 12:32 itibariyle son dakika haberi olarak “Şemdinli’de
Kitapevi’ne bomba atıldı. SON DAKİKA” başlığı altında ve devamında yine olayla ilgili haberlere
yer verilmiştir.
Buna göre şüphelilerin saat 11:00 sıralarında Şemdinli ilçesine girişleri öğle namazının
bitiş saati, olaydan bir saat sonra saat 12:32 civarında olay ile ilgili DİHA tarafından verilen son
dakika haberi ve şüpheli Veysel ATEŞ’in saat 11:29.da cep telefonu ile diğer şüpheli Ali KAYA’yı
araması bombalama olayının saat 11:00 ile 11:29 arasında bir zaman dilimi içerisinde
gerçekleştiğini göstermektedir.
Şüphelilerin 09.11.2005 tarihinde Şemdinli ilçesine gitmek ve deşifre olup
tanınmamak için Hakkâri İl Jandarma Komutanlığı’na ait olan resmî aracın 30 AK 933
olan plakasının 07.11.2005 tarihinde Hakkâri İl Emniyet Müdürlüğü’nden alınarak söz
konusu araca takıldığı. Patlama olayı sonrası halkın şüpheli Veysel ATEŞ’in yönelmiş
olduğu bu aracın etrafını çevirdiği, aracın plakası daha önceki plakasından farklı
olduğu için halkın doğrudan doğruya bu araca yönelemeyeceği, şüpheli Veysel
30Page 31
ATEŞ’in bu araca yönelmeleri üzerine halkın kişiyi yani Veysel ATEŞ’i hedef alarak
araca yöneldikleri,
09.11.2005 günü Şemdinli ilçesinde çıkan olaylarda tahrip edilen Jandarma’ya
ait araçta bulunan 2 adet el bombasının MKE yapımı olmadığı, “HGR DM41
SPLİTTER COMP-B LOS FMP-134” ve MKE yapımı olmadığı ve “HGR DM41
SPLİTTER COMP-B LOS FMP-134” seri nolu olduğunun anlaşıldığı,
Ancak Ali KAYA ve Özcan İLDENİZ tarafından tutulan tutanakta da araçtan
çıkan 2 adet el bombasının MKE yapımı olduğu belirtilmiştir.
Ancak Şemdinli İlçe Jandarma Komutanına teslim edilen 2 adet el
bombasının, Şemdinli İlçe Jandarma Komutanlığınca, Kriminal Daire Başkanlığına
gönderilmek üzere 14.11.2005 tarihinde düzenlenen “Teslim Tesellüm Tutanağı”nda
MKE yapımı olmadığı ve “HGR DM41 SPLİTTER COMP-B LOS FMP” seri nolu
olduğu anlaşılmıştır.
Bununla birlikte Şemdinli Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan resmi yazışma
neticesinde Emniyet Genel Müdürlüğü Kriminal Polis Laboratuarları Müdürlüğü’ne
gönderilen söz konusu 2 adet el bombasının MKE yapımı olmadığı ve “HGR DM41
SPLİTTER COMP-B LOS FMP” seri nolu el bombaları olduğu yazıda belirtilmiştir.
Ali KAYA ve Özcan İLDENİZ’in 2 kişi olarak 09.11.2005 günü saat 08:00 dan
itibaren Yüksekova ve Şemdinli İlçelerinde görevlendirildikleri “Faks Mesaj Formu”
ile belirtilmiş ancak araçta 3 adet kaleşnikof silâhın bulunduğu ve 3. silâhın Uzman
Çavuş Uğur YILDIRIM (Uzm.J.III.Kad.Çvş.) adına zimmetli olduğu tutanaklardan
anlaşılmıştır. Olay günü araçta ve görevlendirme yazısında Uzman Çavuş Uğur
YILDIRIM yoktur, Veysel ATEŞ isimli haber elemanı vardır.
Ali KAYA ve Özcan İLDENİZ tarafından olay günü olan 09.11.2005 günü
tutulan ve tahrip edilen resmî araçta bulunan silâhların gasp edildiğini içeren
tutanakta Uz.J.Çvş.Uğur ÖZDEMİR’e ait olduğu söylenen 56 I 1485886974 nolu
Kaleşnikof marka tüfeğin, Jandarma kayıtlarında bulunan “Teslim Senedi”nin
teslim alan kısmında Uz.J.III.Kad.Çvş Uğur YILDIRIM isminin geçtiği gözlenmiştir.
Şemdinli İlçesinde bulunan Umut Kitapevi isimli iş yerine el bombası atılması
olayının, Yüksekova İlçe Emniyet Müdürlüğü Olay Yeri İnceleme Büro Amirliği
tarafından düzenlenen “Olay Yeri İnceleme Raporu”nda ve bu raporun ekindeki
“Olay Yeri Krokisi”nde 09.11.2005 günü saat 11:30 sıraları olduğu belirtilmiştir.
Yine konu ile ilgili olarak ifadelerine başvurulan tanıkların olay saatini 11:30-
12:00 arası olarak belirttiği ve patlamadan hemen sonra patlamanın olduğu pasaj
tarafından koşarak gelen kahve rengi montlu şahsın Veysel ATEŞ olduğunu,
telefonla telaşlı bir şekilde “neredesiniz” diyerek Ali KAYA isimli Astsubay
Başçavuş’un bulunduğu tarafa gittiğini ve Jandarmaya ait araca bindiğini
belirtmişlerdir.
Tanıklara göre el bombasını Umut Kitapevi’ne attığı iddia edilen Veysel ATEŞ
isimli şahsın kullanmış olduğu 0538 202 18 74 nolu GSM telefonun olay günü ve
saatinde (Saat 11:29) Ali KAYA isimli şahsı aradığı telefon kayıtlarının
incelenmesinden anlaşılmıştır.
Ali KAYA, Özcan İLDENİZ ve Veysel ATEŞ’in ifadelerine göre; olay günü olan
“09.11.2005 tarihinde saat 11:00-12:00 civarında ilçe merkezine geldiklerini ve
arabadan henüz inmeden patlamanın olduğunu ve arabadan indiklerini …”
belirtmişlerdir.
Ancak 0538 202 18 74 nolu telefonu kullanan ve beraber arabada olduklarını
söyledikleri haber elemanı Veysel ATEŞ isimli şahsın 09.11.2005 tarihinde yapmış
olduğu görüşmeler incelendiğinde Ali KAYA’yı saat 11:29’da aradığı anlaşılmıştır.
31Page 32
Beraber arabada olduklarını söyledikleri Veysel ATEŞ’in kendilerini olay
saatinde GSM ile araması hayatın olağan akışına uygun değildir.
PKK/ KONGRA- GEL TERÖR ÖRGÜTÜNE İLİŞKİN
AÇIKLAMALAR
PKK/ KONGRA-GEL terör örgütü 1978 yılında gerçekleştirdiği ilk
kongresinden beri konjonktürel gelişmelere göre faaliyetlerini ve stratejisini
belirlemiştir. Günümüzde örgütün güncel hedefi “Demokratik – Ekolojik Toplum”
paradigmasını gerçekleştirmek olarak ilan edilmiştir. 1999 yılında örgütün lideri
Abdullah ÖCALAN’ın yakalanması sonucu zorunlu olarak ortaya konulan ve temelde
sivil toplum örgütlenmesine dayanan bu paradigma büyük ölçüde 1999-2004
arasındaki görece eylemsizlik dönemine aittir. Ancak terör örgütü PKK/KONGRA-
GEL ABD’nin Irak’ı işgali ile ortaya çıkan yapısal ve ideolojik sorunlarla baş etmek
üzere tekrar silâhlı eylemleri yükseltmeyi bir çıkış yolu olarak görmüştür. Hâlen
örgütün yurt içerisinde 1000-1500 yurtdışında ise 5500-6000 kadar kırsal kadrosu
bulunmaktadır.
Terör örgütünün 1999-2004 yılları arasındaki görece eylemsizlik tavrına
rağmen “meşru savunma konsepti” içerisinde kırsal kaynaklı silâhlı eylemlerini
sürdürüldüğü görülmüştür. 1 Haziran 2004 tarihinden itibaren ise “aktif meşru
savunma” adı altında şiddet eylemlerini yaygınlaştırma kararı almıştır. Bu kararın
alınmasının söylemden öte taktik bir anlamı vardır. Öyle ki örgüt şiddet eylemleri ile
birlikte içerisinden çıkan hizip hareketini bastırmayı ve dağılma sürecine giren
örgütsel yapıyı tekrar toparlama amacını gütmüştür.
Tarihî Geçmişi :
PKK/KONGRA-GEL terör örgütü 1973 yılında gruplaşma faaliyetleri içerisine
girmiş ve 1978 yılında ise parti kurulmuştur. Örgüt kuruluşunu Abdullah Öcalan’ın
yurt dışına çıkışı akabinde 30 Temmuz 1979 yılında dönemin Adalet Partisi Şanlıurfa
Milletvekili M. Celal BUCAK’a yönelik eylem ile ilan etmiştir. 12 Eylül 1980 askerî
harekatı ile birlikte ise güvenlik kaygısıyla mensuplarının birçoğunu yurt dışına
çıkartmıştır. Suriye ve Lübnan’daki eğitim faaliyetlerinin ardından 15 Ağustos 1984
tarihinde Siirt’in Eruh ve Hakkâri’nin Şemdinli ilçelerine yapılan baskınlar ile adını
tekrar duyurmuştur. Kuruluşunda amacını bağımsız, birleşik Kürdistan’ı kurmak
olarak ilan eden terör örgütü bunu gerçekleştirmek için bölgedeki halkın üzerinde
sınırsız tedhiş hareketlerine girişmiştir. Örgütün şiddet uygulamalarının bölgede
yaygınlaşmasının da etkisi ile hızlanan göç ile birlikte PKK/KONGRA-GEL büyük
şehirlerde zemin kazanarak örgütlenme imkânına kavuşmuştur. 1991 yılında ise 1.
Körfez Savaşı sonrasında 36. paralelin kuzeyinin uçuşa yasak bölge olarak ilan
edilmesi ve Irak Ulusal Güvenlik Güçleri’nin bölgeden uzak tutulması sonucu örgüt
geniş lojistik ve örgütlenme imkânlarına kavuşmuştur. Yine 1992 yılından itibaren
örgütün birtakım siyasî partiler ve legal kurumlar aracılığıyla kitle desteğini arttırma
yoluna gittiği görülmüştür. 1995 yılından itibaren ise Avrupa alanındaki kitle desteğini
kullanarak Sürgünde Kürt Parlamentosu ve Med TV (Hâlen Roj TV adı altında
faaliyet yürütmektedir) vb. organlar aracılığıyla siyasî faaliyetlerini yaygınlaştırmıştır.
Terör örgütü böylece Avrupa alanının özelliklerini kullanarak siyasî olarak tanınma ve
muhatap kabul edilme çabalarını sürdürme arayışı içerisinde olmuştur.
32Page 33
9 Ekim 1998 tarihine gelindiğinde ise örgütün lideri Öcalan uluslar arası
baskılara dayanamayarak Suriye’den çıkmak zorunda kalmış ve akabinde 15 Şubat
1999 tarihinde Kenya’da yakalanarak Türkiye’ye getirilmiştir. Örgütün lideri can
güvenliği endişesiyle 1999 yılı Eylül ayından itibaren yurt içerisindeki kırsal kadrolara
yurt dışına çekilme emri vermiş sonrasında ise mahkeme savunmalarında yeni
paradigmayı ve stratejik dönüşümü ilan etmiştir. Yine bu dönemde elebaşısının emri
ile Avrupa alanından ve Kuzey Irak’tan 8’er kişilik grupların sözde barış elçisi olarak
gelip teslim oldukları görülmüştür.
Terör örgütü belirtilen dönemde içerisine düştüğü ideolojik bunalımı aşmak ve
gerek taktik gerekse siyasî liderliğin yerini doldurmak için 2002 yılı Nisan ayında
gerçekleştirdiği VIII. Kongre ile PKK olan ismini KADEK (Kürdistan Özgürlük ve
Demokrasi Kongresi) olarak değiştirmiştir. Örgüt isim ve yapı değişikliği ile uluslar
arası düzlemde meşru bir görüntü sergilemek istemesinin yanında müzahir kitlesini
daha rahat eyleme geçirmeyi hedeflemiştir.
Abdullah ÖCALAN’ın mahkeme savunmaları incelendiğinde Türkiye’nin AB
sürecine önem atfettiği görülmektedir. İlk başta “Kopenhag Siyasî Kriterleri”
çerçevesinde taleplerini revize eden örgüt bunların karşılanması ve Türkiye’nin
adaylığının kabul edilmesi ile birlikte taleplerini genel affın çıkartılarak Öcalan ve üst
düzey kadronun siyasî hayata katılımının sağlanması, Devlet tarafından Kürtçe
Eğitimin yapılması, Öcalan’a uygulanan (sözde) tecritin sona erdirilmesi vb. ütopik
hedefler indirgemiştir.
ABD’nin ve Çok Uluslu Gücün Irak’ı işgale hazırlandığı 2003 yılı Mart ayından
itibaren ise Ortadoğu bölgesinde ortaya çıkan belirsiz durum ve işgal unsurlarının
örgüte takınacakları tavrın belirsizliği karşısında Öcalan’ın emri ile Türkiye, İran ve
Irak’ın sınırlarının kesiştiği alanda yer alan bölgeyi “Medya Savunma Bölgeleri” ilan
etmiştir. Yine 2002 yılı içerisinde Irak’ta faaliyet göstermek üzere PÇDK (Kürdistan
Demokratik Çözüm Partisi) kurulmuştur. Terör örgütü böylece hem kendi güvenliğini
sağlamayı hem de Kuzey Irak’taki parçalı yapı içerisinde etkin rol almayı arzulamıştır.
Kasım ayında ise KADEK feshedilerek KONGRA-GEL kurulmuştur. Örgütün bu yeni
yapılanmasında asıl amacı işgal ile ortaya çıkan yeni duruma uygun olarak
yapılanmak ve geniş bir tabana ulaşmak olmuştur.
Irak’ın işgali sürecinde bölgede rol alma arzusunda olan PKK/KONGRA-GEL
terör örgütü ABD’ye bölgedeki statükocu devletleri çözen bir güç olarak bakmıştır. Bu
sebeple bizzat liderinin ağzından yeni yapılanmada öne çıkmak için işgal güçleri ile
temasa geçilebileceği de belirtilmiştir. İşgal sonrasında ise Irak’taki durumun
belirsizliği karşısında örgüt içerisinde ABD’liler ile ilişkileri yürüten kanat tasfiye
edilmiştir. Tasfiyenin görünen gerekçesi ise kitle eylemselliğinin silâhlı faaliyet ile
desteklenememesi ve başarısız olunması olarak açıklanmıştır. Örgüt buna rağmen
Abdullah Öcalan’ın yakalanmasını Türkiye’de örgütün etkisizleştirilmesine yönelik bir
operasyon olarak değerlendirmektedir. Örgütün lojistik zorunluluklardan ötürü Irak’ta
ABD’ye karşı temkinli bir tavır içerisindedir. Irak’ın Kuzeyindeki Kürt gruplarını siyasî
kazanımları ise desteklenmekte ve federal bir yönetim desteklenmektedir.
Terör Örgütü PKK/KONGRA-GEL ile Bölgenin Sosyo-
Ekonomik Yapısı Üzerine ve Terörün Sebeplerine İlişkin
Değerlendirmeler :
33Page 34
Terör örgütünün temelleri Ankara’da 1973’den beri Abdullah ÖCALAN’ın
etrafında birleşen bir grup Doğu ve Güneydoğu kökenli şahıs tarafından atılmış ve
1978 yılında 1. Kongre ile PKK (Partiya Karkeran Kürdistan–Kürdistan İşçi Partisi)
adı altında kurulmuştur. Abdullah ÖCALAN’da dahil olmak üzere bu şahısların büyük
çoğunluğu geçmişte üniversite içerisinde devrimci hareketler içerisinde faaliyet
yürütmüşlerdir. Bunun da etkisi ile örgüt Marksist düşünce ve Kürtçü fikirlerin bir
harmanı olarak ideolojisini oluşturmuştur. Ancak kuruluşundan beri örgüt Marksizm’in
klasik kavramlarını alarak kendine göre yorumlamakta ve kitlesine empoze
etmektedir. Bu durum gerek örgüt içerisinde bir şahıs olmanın ötesinde stratejik ve
taktik belirleyici olan ÖCALAN’ın tek adam olmasından gerekse örgütün kendine
atfettiği orijinallikten kaynaklanmaktadır. Örgüt faaliyet metodu olarak Mahir
ÇAYAN’ın PASS (Politikleşmiş Askerî Savaş Stratejisi) benimsemiş ve Türkiye geneli
ile İran, Irak ve Suriye’nin Kürtler’in yoğun olarak yaşadığı bölgelerinde kamu
otoritesinin hakim olmadığı kurtarılmış “kızıl bölgeler” oluşturarak “Bağımsız Birleşik
Kürdistan”ı kurmayı hedeflemiştir. Örgütün kurulduğu dönem Türkiye’de “sol” ve
“bölücü/ ayrılıkçı” birçok fraksiyonun kimi zaman çatışma kimi zaman ise uzlaşı
içerisinde olduğu yıllardır. Bu dönemde terör örgütü PKK/KONGRA-GEL’in
benimsediği “Kürdistan” hayalinin bölücü/ ayrılıkçı birçok terör örgütü tarafından
benimsendiği ve “sol”daki kimi terör örgütlerinin de bu konuya “ulusal sorun” başlığı
altında kendi doktrinlerinde yer verdiği bilinmektedir. Ancak PKK/KONGRA-GEL terör
örgütü kuruluşundan beri diğer terör örgütlerine karşı işbirlikçi ve ajan oldukları
gerekçesiyle saldırgan bir tavır sergilemiştir. 1979 yılında örgüt başta Öcalan olmak
üzere kadrolarının önemli kısmını yurt dışına çıkarmayı becermiş ve böylece “1980
Hükümet Darbesi”nin etkilerinden kısmen kurtulmayı başarmıştır. 15 Ağustos 1984
ile Siirt’in Eruh ve Hakkâri’nin Şemdinli İlçelerine gerçekleştirdiği kırsal kaynaklı ilk
silâhlı eylemler ile ise ülke gündemine ağırlıklı olarak oturmuştur. Örgüt Abdullah
ÖCALAN’ın yakalandığı 15 Şubat 1999 tarihine kadar taktik rol atfettiği silâhlı
faaliyetlerine kimi zaman yoğunlaştırarak kimi zaman ise azaltarak devam etmiştir.
Ancak örgütün kuruluşundan beri benimsediği asıl amaç silâhlı faaliyetlerden siyasî
faaliyetlere çıkış yolu bulmaktır. Bu itibarla dönemin konjonktürel gelişmelerine göre
ilan edilen güya ateşkes kararı vb. siyasî çıkışlarda görüldüğü gibi örgütle ilişkisi
mahkeme kararları ile ispatlanan DEP (Demokrasi Partisi) ve HADEP (Halkın
Demokrasi Partisi) gibi partiler ve toplum içerisinde örgütlenen onlarca sivil toplum
kuruluşu örgütün siyasî sözcüsü olmaktan öte gitmemiştir. Örgütün söylemlerindeki
taktik değişimlere rağmen bu yaklaşım hâlen devam etmektedir. Bu bağlamda
örgütün faaliyetleri iki ana grupta incelenebilir;
1. Silâhlı faaliyetler; Terör örgütü silâhlı faaliyetlere siyasî faaliyetler önünde
yol açıcı bir misyon yüklemektedir. Nitekim örgütün 1999 yılında Öcalan’ın
yakalanması sonrasında formüle ettiği talepleri ilk etapta “Kopenhag Siyasî
Kriterleri”nin karşılanması noktasında aynileştirilmiş daha sonra ise örgüt
mensuplarına yönelik Genel Af (Terör örgütü tarafından bu talep “Demokratik
Siyasî Yaşama Katılım Yasası” olarak ifade edilmektedir.) çıkartılması gibi
ütopik hedefler haline getirilmiştir. Silâhlı faaliyetlerin sıklet merkezini Türkiye
coğrafyası oluşturmaktadır. Bunun yanında Suriye, İran ve Irak’taki kamplar
ise bu faaliyetlerin lojistiğine yönelik kullanılmaktadır.
2. Siyasî faaliyetler; Terör örgütü kuruluş yıllarında etkin bir silâhlı gücün
varlığını zorunlu kılan “kızıl kurtarılmış bölgeler” oluşturma ve bağımsız
birleşik Kürdistan’ı kurma görevini üstlenmiş olmasına rağmen bu ütopik
34Page 35
hedefinin siyasî birtakım faaliyetler olmaksızın gerçekleştirilemeyeceğini
düşünmüştür. Bu amaçla kısa sürede onlarca dernek, vakıf, sendika, siyasî
parti, yayın organı vb. kuruluş oluşturulmuştur. Siyasî faaliyetlerde etkin bir
şekilde yer alan bu kuruluşlar ya örgütün bizzat kendi imkânları ile
kurulmaktadır; ya da mevcut olan bir sivil kuruluş örgütün etkin girişimi ile ele
geçirilmektedir. Bu kuruluşlar aracılığıyla örgüt siyasî olarak kendi
propagandasını gerçekleştirmekte ve birtakım sol fraksiyonlar ile ilişki
geliştirerek ulusal ve uluslararası destek sağlayabilmektedir. Batı
bölgelerindeki Kürt asıllı vatandaşlarımızın potansiyelinden yararlanmak
amacıyla yapılan bu girişimlerde ana hedefin yine buraları silâhlı faaliyetlerin
ihtiyaç duyduğu kadroları temini açısından kullanmakta olduğu yakalanan
örgüt mensuplarının ifadelerinden ortaya çıkmıştır. Yine örgütün Kürt asıllı
insanlardan özellikle Avrupa alanındaki diplomatik / siyasî girişimleri
desteklemek ve lobi oluşturmak amacıyla yararlandığı ortaya çıkmıştır. Bu
ülkelerin demokrasi anlayışı ve standartları örgüte ihtiyaç duyduğu
propaganda imkânını tanımaktadır. Hâlen faaliyetlerini yürüten ROJ TV
buradaki imkânlar ile vücuda getirilmiştir.
Terör örgütü kurulduğu günden beri gerek siyasî gerekse silâhlı olarak devlet
otoritesini sorgulayan faaliyetler içerisinde olmuştur. Bu itibarla asıl hedefler kamu
görevlileri ve örgütle işbirliği yapmayan sivil vatandaşlardır. Ancak Abdullah
ÖCALAN’ın yakalanması sonrasında görüldüğü gibi sivil vatandaşların zarar gördüğü
intihar eylemleri ve Mavi Çarşı Eylemi gibi kontrolsüz şiddet olayları
gerçekleştirilmiştir. Yine örgütün faaliyetleri için ihtiyaç duyduğu finansmanın önemli
bir bölümü de yurtdışında çalışan Türkiye kökenli insanlarımızdan korkutma ile zorla
elde edilen gelirden karşılanmaktadır.
Türkiye’ye komşu ülkeler genelde silâhlı faaliyetlerin geri çekilme ve üstlenme
alanı olarak kullanılmasına rağmen ABD’nin Irak’ı işgali ile birlikte örgütün buralardan
da siyasî açılım noktası olarak kullanma cihetine gittiği görülmüştür. İşgal’in hemen
öncesinde ilan edilen KADEK (Kongre Azadi Demokrasi a Kürdistan - Kürdistan
Demokrasi ve Özgürlük Kongresi) bu amacın karşılanmasına yöneliktir. Kuşkusuz bu
amacın ortaya konmasında asıl etken ABD’nin bölgeye müdahalesinin örgüt
açısından yol açıcı bir etki gerçekleştireceği umududur. Ancak bunun
gerçekleşmemesi üzerine ABD’liler ile ilişkileri geliştiren Osman ÖCALAN ve
etrafındakiler örgütten tasfiye edilmişlerdir.
2003 yılının Kasım ayında ise örgütün siyasî çizgisinin bir devamı olarak
Kürdistan Halk Kongresi (KONGRA- GEL) kurulmuştur. Örgütün bu yeni yapılanmaya
karar verişinde uluslararası kamuoyunda terör örgütü imajından kurtulamamasının
etkin olduğu düşünülmektedir. 1 Haziran 2004 tarihinde ise ateşkes durumundan aktif
meşru savunma (savaş) pozisyonuna geçilmiştir. Örgütün bu kararı almasında
bölgedeki dengelerin yanı sıra silâhlı faaliyetler ile AB sürecinde siyasî otorite
üzerinde baskı oluşturmak ve içerisindeki hizipleri bastırma kaygısının etkin olduğu
değerlendirilmektedir. Bu karar sonrasında yurt içerisine bol miktarda patlayıcı
aktarılmış ve şehirlerde ve kırsal bölgelerde güvenlik güçlerine yönelik bombalı
saldırı eylemlerine başlanılmıştır. Buna rağmen asıl yoğun eylem dalgasının 2005 yılı
içerisinde geliştiği görülmektedir. Bunun örgüt içerisindeki hizibin bastırılması, AB
sürecinde hedeflerini güncelleştiren örgütün süreçten aradığını bulamaması ve
aslında örgütün yönetimine hakim olan silâhlı faaliyetler yanlısı radikal şahısların
demokrasinin değerlerine ve kurumlarına inanmaktan öte bunları bir araç olarak
kullanmasından kaynaklandığı düşünülmektedir.
35Page 36
Gelinen noktada örgüt hedefini “Demokratik- Ekolojik Toplumun İnşa Edilmesi”
olarak açıklamaktadır. Güncel hedefleri ise “Kürt kültürel kimliğinin anayasal olarak
tanınması ve Kürtlerin Cumhuriyet’in ortak kurucu öğesi olarak tescil edilmesi”
noktasında birleşmektedir. Bununla ise ülkenin siyasî ve idarî yapısında değişiklik
meydana getirecek bir durum arzu edilmektedir. Yine Abdullah ÖCALAN’a tecrit
uygulandığı gerekçesiyle bu şahsın siyasî faaliyetlere katılması önündeki engellerin
kaldırılması istenmektedir. Bu amaçla örgüt harekete geçirebildiği kitlesini her
bahane ile çatışmaya çekmekte ve böylece gerek kamu görevlileri gerekse
sağduyulu vatandaşlar ile kitlesini karşı karşıya getirmektedir.
Bu amacı gerçekleştirmek için örgüt yapısını KKK(Koma Komalen Kürdistan -
Kürdistan Demokratik Konfederalizmi), KONGRA-GEL ve PKK’dan oluşan üçlü bir
sisteme göre yeniden düzenlemiştir. Sistemin merkezinde ve en üstünde önderlik
kurumunu temsil eden Abdullah ÖCALAN bulunmaktadır. Öcalan yakalanmadan
önce örgütün taktik ve stratejik belirleyicisi iken bugün şartların etkisi ile sadece
ideolojik/ stratejik belirleyici konumunda bulunmaktadır. Öcalan örgütle olan irtibatını
siyasî ve hukukî temsilcisi olduklarını ifade ettiği avukatları aracılığıyla sağlamaktadır.
Bu yüzden birçok avukatı hakkında dava açılmıştır. Bu sistem içerisinde tabanda
KKK (Koma Komalen Kürdistan- Kürdistan Demokratik Konfedaralizmi)
bulunmaktadır. KKK’nın esasta faaliyet yürütülen her alanda halk meclisleri şeklinde
örgütlenmesi ve kendini KONGRA-GEL içerisinde temsil etmesi öngörülmüştür. Bir
yasama meclisi olması düşünülen KONGRA-GEL’in başkanı Zübeyir AYDAR’dır.
Ancak bu şahsın işleyiş üzerinde bir etkinliği bulunmamaktadır. KONGRA-GEL
içerisinde ise birçok siyasî komisyonun denetim görevi üstlenmesi öngörülmüştür.
Ancak aşağıdan yukarıya doğru bir iradenin örgüt içerisinde hakim kılınmasını gerekli
kılan bu yapı oldukça ütopiktir ve hayata geçirilmemiştir. Fiiliyatta faaliyetler faaliyet
alanlarına ve faaliyetin şekline göre biçimlendirilen komiteler aracılığıyla
yürütülmektedir. Örneğin kırsal kadrolar HPG’nin (Halk Savunma Güçleri) bağlı
olduğu “Meşru Savunma Komitesi” aracılığıyla iş görmektedir. Yine örgütün “İç Siyasî
Komitesi”ne bağlı olan Türkiye Koordinasyonu içerisinde yer alan örgüt mensupları
kitleyi eyleme çekmek üzere provakasyon ve ajitasyon faaliyetleri içerisinde yer
almaktadırlar. PKK ise ideolojik denetim organı ve belirleyici olarak çekirdeği
oluşturmaktadır. Diğer organlar üzerinde söz sahibidir. PKK’nın örgüt içerisindeki
karşılığı “Bilim ve Aydınlanma Komitesi”dir ve tecrit gerekçesiyle eyleme çekilen
kitlenin bilinçlendirilmesinde etkin rol alan “Basın Yayın Komitesi” ile eşgüdüm
içerisinde çalışır. Esasta komiteler örgüt içerisindeki güç dengelerine göre
düzenlenmiştir.
Birçok ütopik hedef ortaya konulmuş olmasına rağmen örgütün kuruluşundan
beri gerçekleştirilen faaliyetlerde çok fazla bir değişiklik ortaya çıkmamıştır.
Kuruluşundan beri örgütün gerçekleştirdiği eylemler sonucu;
➢ 6000 civarında Güvenlik Görevlisi (Asker, Polis, Geçici Köy Korucusu),
➢ 5200 civarında Sivil vatandaş,
➢ 320 kadar Kamu görevlisi, hayatını kaybetmiştir.
Bugüne kadar PKK’nın yol açtığı terör olayları ile mücadelede önemli bir ulusal
kaynağın harcandığı bilinmektedir. Ancak bu miktarın tam olarak ne olduğunu
belirlemek mümkün değildir. Buna rağmen 100 milyar dolar civarında birtakım
rakamlar telaffuz edilmektedir. Bu kaynak içerisinde bölgede görev yapan güvenlik
güçlerine batıdakilerden farklı olarak ekstra ödenen birtakım ücretler, terörle
mücadele eden güvenlik görevlilerinin ihtiyaç duyduğu silâh, teçhizat ve malzemenin
36Page 37
gideri vb legal kalemler olduğu gibi maalesef bölgedeki hassas durumu istismar eden
odakların usulsüz ve kanuna aykırı olarak elde ettikleri illegal teşvikler de dahildir.
Yani bu ödemelerden legal ve illegal herkes faydalanmıştır. Üstelik bu durum
bölgenin maddi gönencinin sağlanmasında bir politika olarak da benimsenmiştir.
Zamanla yanlışlığının farkına varılmasına rağmen bu politika kendi taraftar kitlesini
oluşturduğundan geri dönüş mümkün olmamıştır. Devlet hâlen kendi eliyle bölgede
görev yapan kamu görevlilerine aralarında uçurumlar olan farklı ödemeler yapmakta
ve bölgede bir nevi pozitif ayrımcılık politikaları uygulamaktadır. Buna rağmen devlet
güvenlik güçleri ve yerel memurların dışında altyapı ve sağlık hizmetleri başta olmak
üzere bazı konularda bölgede görev yapacak kamu görevlisi bulmakta
zorlanmaktadır.
Bu kaynakların bir kısmının dolaylı olarak (Batı bölgelerindeki kaynağı belli
olmayan ekonomik yatırımlar, bölgedeki vatandaşlarımızın genel refah seviyesinde
göreceli bir artış, güvenlik güçlerinin terörle mücadele içerisinde kazandığı tecrübeler,
Türkiye’nin bölgede kurduğu etkinlik vb.) sistem içerisine döndüğü düşünülmektedir.
Ancak asıl önemli olan harcanan paranın miktarından çok uygulamaların toplumun
genelinde ortaya çıkarttığı ahlaki erozyondur. Türkiye’de terörün liberal ekonomiye
geçiş sürecinde yaygınlaşması toplum içerisinde, bürokraside ve siyasette “köşeyi
dönme mantığı”nın yaygınlaşması ile birlikte olmuştur. Liberal ekonomik sistem
içerisinde bazı şahısların ve odakların rantçı yaklaşımlar içerisinde olması gayet
tabidir. Önemli olan bu odakların deşifre edilip sistem içerisinde adaletin karşısına
çıkartılmasıdır. Ancak geçmişte bu tür girişimler hep siyasî, ideolojik, bürokratik
koruma duvarları ile karşılaşmıştır. Bu sebeple ülkenin terörle mücadele edebilmesi
için gerekli olan asıl unsur maddi kaynaklardan çok namuslu kamu görevlileridir.
Yine terörle mücadelede 30 yılı aşkın geçirilen bir sürede siyasî otoritenin
sorumluluk almaksızın salt güvenlik güçlerini sorumlu kılma anlayışının sivil otoritenin
dışındaki bazı odaklara siyasî güç sağladığı da bir gerçektir. Ancak bölgede terör ve
asayiş bozukluğu PKK/KONGRA-GEL terör örgütü ile başlamadığı gibi bu durum
devletin bölgeye yönelik bilinçli bir tercihi de değildir. Bölgedeki siyasî karışıklıkların
geçmişine bakıldığında Cumhuriyet’ten önce ekonomik ve sosyal imtiyazlarını
kaybeden aşiret reislerinin ve beylerin isyan dalgalarına önderlik ettiği görülmektedir.
Arazinin sarp yapısı ve aslında coğrafi olarak Suriye, İran ve Irak ile Türkiye arasında
hiçbir sınırın bulunmaması, sosyal ve demografik yapının türdeşlik göstermesi,
Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemleri ve Cumhuriyet’in ilk yıllarında patlak veren
isyan dalgalarının bu ülkelerin dağlık coğrafyasını geri beslenme alanı olarak
kullanması, terör olayları ve Türkiye’nin sanayileşmesi ile birlikte batıya göçün sosyal
dokuyu bozması buraları terör örgütlerinin barınması, eleman kazanması ve
sorunların istismarı açısından çok elverişli hale getirmiştir. PKK’dan önce ortaya
çıkan bazı ayrılıkçı/ bölücü örgütler Cumhuriyet’ten çok önce ortaya çıkan bu
sorunları istismar etmiştir. Bu yapıların referansı ise İran ve Irak’taki bazı siyasî
partiler ve feodal yapılardır. PKK/KONGRA-GEL terör örgütü bunların açtığı yolda
ilerleyerek etkinlik kazanmıştır. Irak’ın işgali ile birlikte ise bu örgütler kendi
durumlarını iyileştirmede ABD’ye bel bağlamışlardır.
Maalesef bölgeye aktarılan ancak gerektiği şekilde kullanılmayan kaynaklar
aslında Batı bölgeleri aleyhine eşitsiz bir durum ortaya çıkartmış ve devletin kendi eli
ile bütün dünyada sadece bazı ülkelerde azınlık grupları için öngörülen “pozitif
ayrımcılık” yaklaşımını vatandaşları için uygulamasına sebep olmuştur. Yine
aktartılan kaynakların önemli bir bölümünün aslında bölgede etkin olan ağaların ve
beylerin eline geçtiği bilinen bir gerçektir. Bu durum bölgeye has olmaktan çok
Türkiye’nin genelinde yaygın olan kamu kaynaklarının denetlenememesinden
37Page 38
kaynaklanmaktadır. Yine bölgede vatandaşlarımızın yüzyıllardır altında yaşamak
zorunda kaldıkları şartların etkisi ile demokratik standartları ve kurumları bilmemesi,
benimseyememesi ve demokratik kültürel olgunluğa ulaşamaması bir sebep olarak
belirtilebilir. Yüzyıllardır baskı altında kalan vatandaşlarımız bölgedeki aşiret
yapısının çözülmesi ile birlikte kendilerini ve demokratik haklarını ifade etmeye
başlamış ancak bu kez de terör örgütünün etkisi altına girmişlerdir. Bölgedeki
ortamdan siyasî/ekonomik olarak herkes faydalanmıştır ve faydalanmaktadır. Ancak
bu durum salt bölgede görev yapan bürokratlara ve güvenlik güçlerine has bir durum
değildir. Üstelik dünya üzerindeki diğer terör örgütleri ve terörle mücadele eden
devletlerle karşılaştırıldığında bölgedeki ortamdan illegal fayda uman güvenlik
güçlerinin faaliyetlerinin oldukça sınırlı kaldığı değerlendirilmektedir.
Bu değerlendirmeler ışığında bölgede yaşanmakta olan terör olaylarının ancak
bölgenin siyasî, ekonomik, sosyal, kültürel yapısının ıslah edilmesi ile birlikte olacağı
düşünülmektedir. Bu yapının ıslah edilmesi halinde örgütün tüm gücüne rağmen
terörün sona erdirilmesi çok kolay bir iş haline gelecektir. Yine belirtildiği üzere
yüzyıllardır akrabalık ilişkileri içerisinde harmanlanan Suriye, İran ve Irak’taki yapılar
büyük ölçüde Türkiye’nin Doğu ve Güneydoğusu ile benzerlik taşımaktadır ve
etkileşim içerisindedir. Dolayısıyla bölgeye yönelik çözümlerin buraları da içine
alacak bütüncül projeler üretmeksizin mümkün olamayacağı düşünülmektedir. Bu ise
ancak devletin en üst organları tarafından alınacak kararlar ve uzun vadeli stratejiler
ile mümkündür. Oysa ki küresel ve ulusal güçlerin farklı yaklaşımları sebebiyle bu
politikaları oluşturmak çok da mümkün olamamaktadır.
Bölgedeki sosyal doku bozukluğu uluslar arası güçler tarafından birçok kez
istismar edilmiştir. Cumhuriyet’in kuruluşunda patlak veren isyan dalgasının
Türkiye’nin İngilizler ile Musul sorunu konusunda çatıştığı bir döneme denk geldiği
bilinmektedir. Yine Suriye Devleti Abdullah ÖCALAN’ı yıllarca ülkesinde barındırarak
Türkiye üzerinde baskı kurmaya çalışmıştır. Yurt içerisinde ise kısmen bahsedildiği
üzere politik, bürokratik veya ekonomik bazı odakların bozulan sosyal dokuyu
istismar ederek güç sahibi oldukları görülmektedir.
1990’lı yıllarda JİTEM adına faaliyet gösteren bazı güvenlik görevlilerinin
terörle mücadele kapsamında sadece yer gösterme ve bilgi verme ile sorumlu olması
gereken şahıslar ile ortak operasyon geliştirme vb. faaliyetler içerisinde olduğu
bilinmektedir. İtirafçı olarak örgütten ayrılan ve şahıslar içerisine düştükleri bunalımın,
ekonomik kaygıların ve can korkusunun sebebiyle kamu görevlileri ile ortak işler
içerisinde yer almışlar ve menfaat çeteleri ortaya çıkmıştır. Bunun en güzel örneği
Abdulkadir AYGAN’ın basına yansıyan itiraflarıdır2. Üstelik geçmişte terör
2 JİTEM NASIL KURULDU? Cem ERSEVER biyografisinde bu konu şu şekilde özetlenmektedir. “Eylül sonrasında Güneydoğu'da yaşanan terör
olaylarına karşı mücadele etmek amacı ile istihbarat toplamak ve toplanan istihbarat ile operasyonlar düzenlemek amacıyla Jandarma İstihbarat ve
Terörle Mücadele Teşkilâtı (JİTEM) adı altında faaliyet gösteren merkezî bir örgütlenmenin fikir babalığını yaptığı ve doğrudan Jandarma Genel
Komutanına bağlı olarak çalışacak olan JİTEM'in başına geçtiği” bilinmektedir. Medyada çıkan haber ve araştırmalarda ise ; “Susurluk'ta 3 Kasım
1996'da meydana gelen kazadan itibaren varlığı sürekli tartışılan ve resmiyette var olmadığı belirtilen JİTEM, ilk defa Diyarbakır'da bir Ağır Ceza
Mahkemesinde yargılanmıştır. Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele Teşkilâtı anlamına gelen JİTEM'in sivil görevlileri olan eski PKK itirafçıları,
işledikleri öne sürülen faili meçhul cinayetler sebebiyle Diyarbakır 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde yargılanmışlardır. Dosyamız içerisinde iddianamesi
bulunan davada, 1996'dan itibaren çeşitli faili meçhul cinayetler işledikleri belirtilen sanıklar : PKK itirafçıları Adil TİMURTAŞ, Recep TİRİL, İbrahim
BABAT, Jandarma İstihbarat elemanları Mehmet Zahir KARADENİZ, Lokman GÜNDÜZ ve korucu Faysal ŞANLI’dır. İddianamede, itirafçıların bu
eylemleri o tarihte Diyarbakır'da Jandarma İstihbarat Komutanı olarak görev yapan Binbaşı Ahmet Cem ERSEVER'in "komutasında" yaptıkları
vurgulanmıştır. “JİTEM fikri, 1990 yılında Siirt'te görev yapan yüzbaşı Cem ERSEVER'in fikridir. Emirleri bölgedeki komutanlardan değil direkt
Ankara'dan alıp operasyonlarını yürütecek bir tim olduğu bilinmektedir. Susurluk kazasından sonra JİTEM hakkında dile getirilenler ortaya çıkınca
Jandarma İstihbarat Grup Komutanlıkları, Jandarma Bölge Komutanlığı ya da Alay Komutanlığı'na bağlanarak dolaysız Ankara ilişkisi kesilmiştir.
Daha önce JİTEM.de çalışan İtirafçı Abdulkadir AYGAN; Orgeneral Eşref BİTLİS'den Uğur MUMCU'ya birçok faili meçhul kalmış cinayet hakkında
önemli bilgiler aktarmıştır. Ayrıca, her ne kadar meydana gelişini takip eden süreçte Hizbullah isimli silâhlı çete tarafından yapıldığı şeklinde
38Page 39
organizasyonu içerisinde yer aldıklarından illegal olayları gerçekleştirme konusunda
yetenek sahibi ve buna meyilli insanlardır. Bu şahısların yine maddî menfaat veya
şantaj ve korkutma ile illegal eylemler içerisine çekilmesi mümkündür. Bu şahısların
değerlendirmeler yapılmış ise de; Gaffar OKKAN'ın öldürülüşünü de Diyarbakır Emniyet Müdürü olduktan sonra JİTEM ve karanlık operasyonlarına
göz açtırmayarak rahatsız ettiği bu illegal yapılanmanın hedefi haline gelmesi olarak açıklamıştır.. Abdulkadir AYGAN’ın bir süre PKK terör
örgütüne katılıp daha sonra yakalandıktan sonra itirafçı olarak JİTEM içerisinde çalıştırıldığı son günlerde basına ve kamuoyuna yansıyan
bilgilerden ve haberlerden öğrenilmiştir. Abdulkadir AYGAN isimli şahıs Aram Yayıncılık isimli Kitapevi tarafından yayınlanan “İTİRAFÇI – ‘Bir
JİTEMCİ Anlattı’” isimli kitabın III. baskısında JİTEM ve yaptığı faaliyetler ile ilgili bilgiler vermektedir. Bu kitabın tamamının bir fotokopisi
soruşturma dosyamız içerisine alınmıştır. Kitapta bahsi geçen JİTEM’in işlediği iddia edilen faili meçhul cinayetler ile ilgili olarak gereğinin taktir ve
ifası için kitaptan çekilen bir fotokopi eklenerek Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmuştur. JİTEM ve JİT olarak ifade
edilen istihbarat birimi; merkezde Jandarma Genel Komutanı’na bağlı Tuğgenerallik seviyesinde Daire Başkanlığı, 1997 yılına kadar Bölge
Komutanlıkları ile bunlara bağlı Tim Komutanlıkları şeklinde bir yapılanmasının olduğu değerlendirilmektedir. Ancak bu yapılanma hiçbir şekilde
resmî makamlar tarafından kamuoyu ile paylaşılmamıştır. 5397 Sayılı Yasa, istihbarat ihtiyaçlarını karşılamak için meydana getirilmiş sistemi,
sistemin işlemesini, bu hususta hukuka uygun işlemlerin ne suretle gerçekleştirileceğini, kararların hangi makamlar tarafından ve ne gibi koşullara
uyulması suretiyle alınacağını, bu husustaki denetim kurallarını ve usullerini, İstihbarat ihtiyacının milletlerarası hak bildirileri ve anayasanın
güvencelerine uygun olarak nasıl giderileceğini göstermektedir.
YUKARIDA ADI GEÇEN ESKİ JİTEM MENSUBU OLARAK BİLİNE ABDULKADİR AYGAN’IN KONUYA İLİŞKİN MEDYAYA YANSIYAN
RÖPORTAJI AŞAĞIDADIR:
JİTEM adına çalıştığını ileri süren PKK itirafçısı 45 yaşındaki Abdülkadir Aygan, yazdığı kitapta, yazar Musa Anter'i öldüren timde yer aldığını iddia
etti. PKK itirafçısı: Musa Anter'i biz öldürdük. Yaptığı itiraflarda Diyarbakır'da 10 yıl önce kaybolan Murat Aslan'ın Silopi'de gömüldüğü yeri tarif
eden ve cesedinin bulunmasına sağlayan Abdülkadir Aygan, "en büyük eylemimiz Musa Anter cinayetiydi'' dedi. Timur Şahan ve Uğur Balık
tarafından kaleme alınan 'İtirafçı' adlı kitapta, başından geçenleri anlatan Abdülkadir Aygan'ın itirafları bir döneme ışık tutuyor. "JİTEM'DE
ÇALIŞTIM:"PKK örgütü içinde Sason, Mutki ve Şirvan'da faaliyet gösterirken 1985 yılında örgütten kaçarak teslim olan ve 'Pişmanlık Yasası'ndan
yararlanıp 1990 yılında tahliye edilen Suruç doğumlu Abdülkadir Aygan, bir süre sonra Cem Ersever'in girişimiyle JİTEM içinde çalışmalarda
bulunduğunu açıkladı. JİTEM'de çalışırken Malatya doğumlu Aziz Turan kimliğini kullandığını anlatan Aygan, 1 Eylül 1991 tarihinde, Jandarma
Genel Komutanlığı Personel Başkanı Kurmay Albay Nurettin Çakır'ın 4313-119- 92/kd. scl. sayılı yazısı ile 'genel idari hizmetler, istihbarat elemanı'
sınıfından devlet memurluğuna alındığını belirtti. Aygan, yeni kimliği ile Ordu Yardımlaşma Kurumu (OYAK) iştirakçisi de oldu. "BEN TUTTUM,
YEŞİL VURDU" :20 Ocak 1992'de Halkın Emek Partisi (HEP) Muş Malazgirt İlçe Başkanı Harbi Arman'ın bir duruşma için Diyarbakır'a geldiğini
belirten Aygan, Arman'ı Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'ın talimatıyla kaçırıp öldürmeleriyle ilgili şu iddiada bulundu: "Mahmut Yıldırım'ın bu şahsı
istemesi üzerine, Harbi Arman'a, 'Bir ifade için bizimle geleceksin' dedik. Bir araca bindirdik. Gözlerini atkısıyla bağladık. 'Askeri birliğe götüreceğiz'
bahanesiyle kent dışında bir köprünün altına getirdik. Uzman Çavuş da Kalaşinkof ile tarayacaktı. Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım, 'Dur onunla değil'
dedi. Ben tuttum Yeşil tabancasıyla vurdu. Köprü altına gözleri bağlı öyle bıraktık.'' ( Adı geçen ’Yeşil’ kod adlı Mahmut Yıldırım kimdir; 7’nci
Kolordu Komutanlığı Askeri Mahkemesi’nde de müebbet hapis istemiyle yargılanıyor. Mahkeme, 27 Ocak’ta Solhan İlçe Jandarma Komutanlığı’na
yazı yazarak Mahmut Yıldırım’ın açık adresinin tespit edilerek mahkemeye gönderilmesini istemişti. 7’nci Kolordu Komutanlığı Askeri
Mahkemesi’nde, Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım, emekli Binbaşı Abdulkerim Kırca, Uzman çavuş Yüksel Uğur, PKK itirafçıları Muhsin Gül, Fethi
Çetin, Abdulkadir Aygan, Saniye Emlük, Kemal Emlük ömür boyu hapis istemiyle tutuksuz yargılanıyor. Suç dosyası kabarık İddianamede,
sanıkların JİTEM adı altında oluşmuş sözde devlet adına yasadışı yollarla birçok adam öldürme, adam kaçırma ve PKK yandaşı olduklarına
inandıkları kişiler aleyhine kendi çıkarlarına yönelik eylemlerde bulundukları, binbaşı Abdulkerim Kırca’nın eylemlerle ilgili verdiği talimatlar
nedeniyle çetenin yöneticisi konumunda olduğu belirtiliyor. Hürriyet 15.Şubat 2006 ) "EN BÜYÜK EYLEM MUSA ANTER CİNAYETİYDİ":Gazeteci
yazar Musa Anter'i öldüren timde yeraldığını iddia eden Aygan, bu timde Yeşil, Mustafa Deniz ve yine PKK itirafçısı olan 'Hogir' kod adlı Cemil Işık
ile 'Şırnaklı Hamid'in yer aldığını öne sürdü. Cemil Işık'ın önceden Musa Anter'i tanıdığını belirten Abdülkadir Aygan olayı şöyle anlattı: "Hamit,
Musa Anter'in kaldığı otele gönderilerek, 'Hogir sizi bir evde bekliyor' diyerek otelden çıkarttı. Ben ve Hogir, Seyrantepe'de bekliyordum. Yeşil ve
Mustafa Deniz, bizden biraz ileride bekliyordu. Hamit Musa Anter'i getirecekti, Hogir de öldürecekti. Ancak, bir süre sonra siren sesleri gelince
aracımıza binerek JİTEM'e gittik. Bir süre sonra Hamit gelince, 'İş tamam' dedi. 'Neden yanımıza getirmedin' deyince, 'benden şüphelenince yolda
indirdim 'öldürdüm' diye cevapladı.'' ÖLÜM TARLASI:PKK İtirafçısı Abdülkadir Aygan, daha önce öldürülen HEP Diyarbakır İl Başkanı Vedat
Aydın'ın amcasının oğlu olan Sağlık-Sen Şube Başkanı Necati Aydın ile Ramazan Keskin ve Mehmet Aydın'ın öldürülmesi olayını da şöyle anlattı:
"Bir olay nedeniyle DGM'ye düşmüşlerdi. Mahkemeden çıktıktan sonra 'Emniyete gideceğiz, bir ifadeniz unutulmuş' diyerek polisin gözü önünde
tekrar arabaya aldık. İki araçla Silvan- Diyarbakır arasındaki Kağıtlı Karakolu'nu geçtik. Köprü yakınında ayrılarak tarlanın içerisine girdik. Binbaşı
Abdulkerim Kırcı tarafından kurşun sıkılarak öldürüldüler. Bu olayda Uzman Çavuş Uğur Yüksel, 'Adıyamanlı Apo' kod adlı Uzman Çavuş
Abdülkadir Uğur, ben, Kemül Emlük, Diyarbakır İstihbarat Tim Komutanı Yüzbaşı Tuncay Yanardağ ve Binbaşı Abdulkerim Kırcı vardı.'' "OKKAN
GÖZ AÇTIRMIYORDU: "Aygan, Gaffar Okkan'ın Diyarbakır Emniyet Müdürü olmasıyla JİTEM elemanlarının çalışmasının güçleştiğini ileri sürerek,
bu konuda da şu iddialarda bulundu: "Gaffar Okkan'ın gelmesiyle Asayiş Şube Müdürlüğü kendi prensibiyle çalışmaya başladı. Bunlar, JİTEM
elemanlarına göz açtırmıyordu. Daha önce itirafçılar, korucular, JİTEM elemanları kent içinde başına buyruk hareket edebiliyordu. İstedikleri kişileri
yakalayıp 'Emniyet'e götürüyoruz' diyebiliyordu. Okkan döneminde faili meçhul cinayetler büyük oranda azaldı.' ( Faruk BALIKÇI -
DİYARBAKIR/DHA Hürriyet - 04.02.2005
39Page 40
kapsamlı “Tanık Koruma Programları” ile disipline edilmesi ve her zaman kontrol
altında bulundurulması şarttır.
Örgütün Güncel Hedefleri
Abdullah ÖCALAN yakalanmasının ardından örgütün hedefini “Kürt kültürel
kimliğinin anayasal olarak tanınması” olarak revize etmiştir. Günümüzde ise örgüt
Kongre-Gel olarak ismini değiştirdiği 2003 yılı Kasım ayından itibaren hedefini “Kürt
sorununun çözümü için ayrı bir devlet kurmaksızın doğrudan demokrasinin egemen
olduğu ekolojik toplumun inşa edilmesi” olarak açıklamıştır.
Örgütün Stratejisi
Terör örgütü kuruluşunda uzun süreli halk savaşı olarak stratejisini açıklamış
ve bu amacı gerçekleştirmek üzere sözde gerilla savaşını temel faaliyet metodu
olarak açıklamıştır. Ancak bu faaliyet metodunun uluslar arası desteğinin olmaması,
kitle desteğinin sağlanamaması ve güvenlik güçlerinin etkin mücadelesi sonucu
başarılı olamamıştır. VIII. Kongre ile gidilen strateji değişikliği sonrasında Kürt kültürel
kimliğini yasal olarak kabul ettirmek için serhildan (sivil itaatsizlik) eylemlerine
yönelinmiştir. Belirtilen stratejide nihai olarak “Demokratik Ortadoğu
Federasyonu”nun kurulması hedeflenmektedir.
Örgütün Organizasyon Yapısı
Marksist/Leninist ideolojiyi benimseyen PKK/KONGRA-GEL terör örgütü
kuruluşunda Part- Cephe- Ordu modelini esas almıştır. Ancak günümüzde KONGRA-
GEL bir çatı örgütü görünümündedir.İşleyişe Genel Kurul, Yürütme Kurulu, Genel
Başkanlık vb. organlar pratik kazandırmaktadır. Üst seviyede bu organlar yer alırken
sahada işlerin komiteler aracılığıyla yürütülmesi öngörülmüştür. Bu amaçla Siyasî
Komite (iç- dış), Ekonomi ve Yerel Yönetimler Komitesi, Basın- Yayın Komitesi,
Meşru Savunma Komitesi vb. yapılar bulunmaktadır. Örgütün kuruluşunda
benimsediği tek lider olgusu hâlen devam etmektedir. Abdullah ÖCALAN örgüt
içerisinde tek başına “önderlik” kurumunu temsil etmektedir.
SERHİLDAN (KİTLESEL KALKIŞMA) FAALİYETLERİ KAPSAMINDA
HAKKÂRİ OLAYLARI
PKK/KONGRA-GEL terör örgütü, 1999 yılında terörist başının yakalanması
sonrasında uygulamaya koyduğu “sivil itaatsizlik” taktiğinin sonuç vermemesi ve
Ortadoğu’da yaşanan yeni gelişmeler üzerine, 01 Haziran 2004 tarihinden itibaren,
“şiddeti tırmandırma” taktiği izlemeye başlamıştır.
Teröristbaşı tarafından geliştirilerek 1999-2004 yılları arasında uygulanmaya
çalışılan “sivil itaatsizlik” stratejisinin, örgütçe hedeflenen başarıyı sağlayamaması ve
bu stratejiye olan güvensizliğin örgüt içinde hissedilmeye başlamasının terör
örgütünü şiddet eylemlerini yeniden başlatmaya iten sebepler arasında yer aldığı
bilinmektedir.
Terör örgütünün 1999-2004 yılları arasında uyguladığı stratejinin başta
Abdullah ÖCALAN’ın liderliği olmak üzere, örgüt stratejisini, üst yönetimi ve
sempatizanları negatif olarak etkilemeye başlaması, bu etkilemenin Ocak-Şubat 2004
tarihi itibarıyla bir örgütsel krize dönüşmesi, yapılan müdahalelere rağmen krizin
40Page 41
2004 yılı Mayıs ayında Osman ÖCALAN’ın önünü çektiği bir kopmaya yol açması,
örgüt açısından silâhlı şiddet eylemlerinin yeniden tırmandırılmasını bir çıkış
olarak gündeme getirmiştir.
Terör örgütü yönetimince verilen talimatlarla, silâhlı eylemlerin, örgütün
beklentilerine uygun etkiyi yapabilmesi açısından, eylemlerin kırsal kesimin yanı sıra
şehir merkezlerine de kaydırılması öngörülmüştür. Bu amaçla, 2004 ve 2005
yıllarında, şehir merkezleri ve turistik bölgelerimize patlayıcı maddeler konusunda
eğitimli eylem grupları gönderilmiştir.
PKK/KONGRA-GEL Terör Örgütünün Gerçekleştirdiği Kitle
Eylemleri:
PKK/KONGRA-GEL terör örgütü, 2005 yılında “şiddet eylemlerinin
tırmandırılması” ve “şiddet eylemlerinin ortaya çıkardığı gerilimin kitle eylemleriyle
desteklenmesi” taktiğiyle hareket etmiştir. Şiddet eylemlerinin tırmandırılması
amacıyla, gerek kırsal alanda gerekse şehir merkezlerinde gerçekleştirilen
eylemlerde çoğunlukla, plastik patlayıcı ihtiva eden uzaktan kumandalı patlayıcı
düzenekleri kullanılmıştır. Şehir merkezlerini hedef alan eylemler, yaz aylarında
turistik bölgelerde yoğunlaştırılmaya çalışılmıştır.
Şehir merkezlerine yönelik eylemlerde, sözde “Özel Kuvvetler”, “Öz Savunma
Birlikleri” ve “Eylemci Milis Grupları” olarak adlandırılan patlayıcı maddeler
konusunda eğitimli eylem grupları kullanılmıştır. Metropol kentlerde ve turistik
bölgelerde belirtilen eylem gruplarınca, uzaktan kumandalı patlayıcılarla
gerçekleştirilen şiddet eylemleri, örgüt tarafından üstlenilmemiş, “TAK (Kürdistan
Özgürlük Şahinleri)” paravan ismiyle üstlenilmiştir.
Yaz aylarında özellikle sivillerin hayatını kaybettiği eylemler, örgütün, uluslar
arası kamuoyu tarafından sert şekilde eleştirilmesine neden olmuştur. Bu durumun
ortaya çıkardığı olumsuz etkileri gidermek isteyen örgüt, bir grup aydının yaptığı
çağrıları bahane ederek, 20 Ağustos-03 Ekim 2005 tarihleri arasında -sözde-
“eylemsizlik kararı” almıştır. Eylemsizlik kararının uygulandığı dönemde, tepki
çekeceği bilindiği için, metropol kentlere ve turistik bölgelere yönelik şiddet
eylemlerinden uzak durulmuş, buna karşılık Doğu/Güneydoğu Anadolu bölgelerinde
güvenlik güçlerini hedef alan eylemler sürdürülmüştür. Tırmanan şiddeti kitle
eylemleriyle desteklemek isteyen terör örgütü, kitle eylemlerinde “terörist başına tecrit
uygulandığı” iddiasını sürekli gündemde tutmaya çalışmıştır. Örgütün, müzahir
kesimleri kitle eylemlerine yönlendirme taktiğinin bir diğer yansıması ise, terörist
cenazeleri bahane edilerek düzenlenen gösteriler olmuştur.
Şiddet eylemleri ve akabinde gerçekleştirilen kitle gösterilerinde örgüte
müzahir kitle ile güvenlik güçleri ve sağ duyulu vatandaşlarımız arasında çatışma
çıkartılarak örgütün kurguladığı “Kürt Kimliği”nin keskinleştirilmesi, böylece ortaya
çıkan siyasî gerilimin hukukî kazanımlara tahvil edilmesi amacına güdülmüştür. 21
Mart 2005 tarihinde, Nevruz bahanesiyle Mersin’de örgüte müzahir kesimler
tarafından yapılan gösteriler esnasında bayrağımızın tahrip edilmesi ve 04 Eylül 2005
tarihinde, örgüt güdümündeki kuruluşların organizesinde “İmralı’ya yürüyüş” adı
41Page 42
altında gerçekleştirilen eylem sırasında Bilecik/Bozüyük ilçesinde yaşanan olaylar,
gerginliğin tehlikeli boyuta yükseldiği dönemler olmuştur.
PKK/KONGRA-GEL terör örgütünün, 20 Ağustos-20 Eylül 2005 tarihleri
arasında “şiddet eylemlerini durdurma” kararı almasının ardından, şehir
merkezlerindeki uzantıları marifetiyle organize ettiği “serhildan (kitlesel kalkışma)”
eylemlerinin tırmanışa geçtiği müşahede edilmiştir.
Sonuç olarak 2003 yılı içerisinde başlayan ve 2004 yılı itibarıyla daha da
ağırlaşan iç ve dış sorunlarının üstesinden gelmek isteyen PKK/KONGRA-GEL,
terörü yeniden tırmandırmayı, sorunlarının üstesinden gelmenin bir yöntemi olarak
benimsediği söylenebilir. Ancak yeni dönemde, geçmişin bir benzeri veya tekrarı
niteliğindeki kırsala dayalı, geniş boyutlu silâhlı bir faaliyeti sürdürme şartlarına sahip
olmayan terör örgütü, daha dar fakat sonuçları itibarıyla daha etkili bir silâhlı
eylem tarzını benimsemiştir. Bu çerçevede, 01 Haziran 2004 tarihinden bu yana
şiddeti tırmandırma taktiği ile hareket eden terör örgütü, yaz aylarıyla birlikte
şiddetin şehir merkezlerine kaydırılması için yoğun bir faaliyet sergilemiş; eylemlerde
bilhassa turistik ve ekonomik noktaları hedef almıştır. Yeni eylem tarzı
temelinde terör örgütü; özel eğitimli eylem unsurlarını kullanmaya özen
göstermiştir.
Terör örgütünün özel eğitimli eylem unsurlarıyla, şehir merkezlerinde şiddeti
tırmandırma girişimlerinin yanı sıra, “serhildan/kitlesel kalkışma” adını verdiği
yasadışı gösteri, güvenlik güçlerine taşlı/sopalı saldırı, molotoflama vb. şehir
eylemleri/sokak gösterileri de dönem içerisinde örgütün uyguladığı taktikler arasında
yer almıştır. Terörist başına sözde tecrit uygulandığı iddiası, Doğu/Güneydoğu
Anadolu illerinde terör örgütüne yönelik sürdürülen operasyonlar, sokak eylemlerinin
gerekçesi olarak propaganda edilmeye çalışılmıştır. Örgütün 2005 yılı içerisinde
gerçekleştirdiği şiddet eylemlerine bakıldığında genel karakteristiğinin geniş kitleler
ile devleti temsil eden güvenlik güçlerin ve sıradan vatandaşları karşı karşıya getirme
amacına yönelik olduğu görülmektedir. Bunun yanında örgüt propagandasının
etkisini arttırmak için basın/ yayın organlarından azami derecede istifade etme
çalışmıştır.
Hakkâri/Şemdinli İlçesinde Meydana Gelen Olaylar ve
Sonrasında Yaşanan Gelişmeler:
Hakkâri il merkezi ve ilçelerinde, Şemdinli olaylarıyla başlayan ve halkla
güvenlik güçlerini karşı karşıya getiren olayları sağlıklı bir biçimde tahlil edebilmemiz
için, olaylar öncesinde bölgede yaşanan gelişmelere kısaca göz atmak
gerekmektedir.
“Şemdinli olayları’’ patlamadan önce 17/02/2005 tarihinde “EY KÜRT HALKI”
başlıklı bir bildiri Hakkâri/Yüksekova ilçesinde muhtelif yerlere dağıtılmıştır. Bildirinin
muhtevası incelendiğinde;
➢ Bölgenin dinî hassasiyetlerine ve namus anlayışına doğrudan hakarette
bulunulduğu,
➢ Bildiriyi polisin hazırlayarak dağıttığı izleniminin verilmeye çalışıldığı,
42Page 43
➢ Bildiride batı bölgelerinde yaşayan Kürt asıllı vatandaşlarımızın doğuya
dönmesine ve sözde Kürdistan’ın devlet eliyle kurulmasına müsaade
edileceği gibi mantıksız ve hiçbir namuslu Türk vatandaşının tahammül
edemeyeceği, fikirlere yer verildiği,
➢ Kürt kökenli vatandaşlarımızın kutsal bildiği namus ve haysiyet kurumuna
alenen hakaret edildiği görülmüştür.
Bildirinin bölge halkının kutsal değerlerini hedef alan üslubu üzerine
Yüksekova ilçesinde örgüte müzahir 750-800 kişilik bir gruba hitaben basın
açıklaması yapılmış ve Cumhuriyet Savcılığına suç duyurusunda bulunulmuştur. Bu
olayın açıkça bölge halkı provake edilerek sokağa çekilmek ve çatışma içerisine
çekilmek amacına yönelik olarak gerçekleştirildiği değerlendirilmektedir.
Şemdinli ilçe merkezinde 09.11.2005 günü meydana gelen patlamaya gelinceye kadar
2005 yılı içerisinde hâlen Hakkâri İl Jandarma Komutanı olarak görev yapan Erhan KUBAT’ın
göreve gelmesinden sonra Hakkâri il ve ilçe merkezlerinde patlama olaylarının sayısının arttığı
görülmektedir. Meydana gelen patlama olaylarını aşağıdaki şekilde göstermemiz mümkündür.
Hakkâri Merkez, Yüksekova ve Şemdinli ilçelerinde 15 Temmuz – 10 Kasım TARİHLERİ
ARASINDA 18 bombalama olayı yaşandığı, ilk günlerden itibaren medyanın da yansıttığı gibi
gittikçe tırmanan olayların yörede büyük huzursuzluğa, halk üzerinde endişe ve korkuya yol
açtığı, kamuoyu vicdanını rahatsız ettiği anlaşılmıştır.
2005 yılı içerisinde Hakkâri il ve ilçe merkezlerinde meydana
gelen patlamalar aşağıya çıkarılmıştır:
1.
15.07.2005 günü saat 07:50 sıralarında Hakkâri ilinde Geçici Köy
Korucusu (GKK) olarak görev yapan bir şahsa ait otoya daha önceden
yerleştirilen patlayıcının aracın hareketinden kısa bir süre sonra patlaması
sonucu aracın yanından geçen (2) kişi hafif şekilde yaralanmıştır.
2.
29.07.2005 günü saat 00:25 sıralarında Hakkâri-Yüksekova İlçesi Millî
Eğitim Lojmanları ile Polis Lojmanları arasında bulunan çöp bidonunda,
nevi tespit edilemeyen patlayıcı maddenin infilak etmesi sonucunda (1)
Polis Memuru hafif şekilde yaralanmış, çevrede maddi hasar meydana
gelmiştir.
3.
29.07.2005 günü saat 12:15 sıralarında Merkez Cumhuriyet Caddesi
üzerinde otoparkta park halinde bulunan bir aracın altına yerleştirilen
bombanın patlaması sonucunda (2) Astsubay şehit olmuş, çevrede maddi
hasar meydana gelmiştir.
4.
05.08.2005 günü saat 00:30 sıralarında Şemdinli ilçe merkezinde bulunan
Jandarma Komutanlığı Misafirhanesi girişine PKK/KONGRA-GEL terör
örgütü mensuplarınca daha önceden bırakıldığı değerlendirilen bombanın
patlaması neticesinde (3) Uzman Çavuş, (2) Er olmak üzere toplam (5)
güvenlik görevlisi şehit olmuş, (1) Er ise yaralanmıştır.
5.
31.08.2005 Günü saat 22:45 sıralarında Hakkâri İli Yüksekova İlçesinde
bir iş merkezine terör örgütü PKK/KONGRA-GEL mensuplarınca
yerleştirilen ses bombasının patlaması neticesinde binada maddi hasar
meydana gelmiştir.
43Page 44
6.
01.09.2005 günü, saat 10:20 sıralarında Hakkâri/Şemdinli ilçesinde Dünya
Barış günü sebebiyle kurulan barış çadırına basınç etkili parça tesirli bomba
atılması sonucunda (14) kişi yaralanmıştır. Bu olay sonrasında 05/08/2005
tarihinde gerçekleştirilen eylemde şehit olan askerler kastedilerek BŞKYK
(Beş Şehidin Kanı Yerde Kalmayacak) imzalı bildiriler dağıtılmıştır. Bildiride
olay üstlenilmekte ve 05/08/2005 tarihinde bombalama eylemini
gerçekleştirenler ve aile fertleri açık bir dille tehdit edilmekteydiler. Olay ve
olay sonrası dağıtılan bildirilerin içeriği ROJ TV’nin 02/09/2005 tarihli haber
bülteninde, 3 Eylül 2005 tarihli Gündem Gazetesi’nde ve zaten bölgenin
hassasiyetinden ötürü olayları yakından takip eden ulusal medya
organlarında yer almıştır. ROJ TV’de ve Gündem gazetesinde olaylar dan
asker ve polis sorumlu tutulmakta idi
7.
02.09.2005 günü saat 01:00 sıralarında Yüksekova ilçesi Cengiz Topel
caddesinde bir otobüs firmasına ait otobüsün sağ arka iki lastik arasına
poşet içerisinde bırakılan (1) adet el yapımı zaman ayarlı parça ve basınç
etkili bombanın patlaması sonucu, otobüs ve çevre işyerlerinde maddi
hasar meydana gelmiştir.
8.
15.09.2005 günü saat 21:45 sıralarında Yüksekova İlçesi Cengiz Topel
Caddesi üzerinde bulunan bir iş merkezinin 4. katında menşei tespit
edilemeyen bir patlayıcı maddenin infilak etmesi neticesinde, işyerlerinde
maddi hasar meydana gelmiş, (1) kişinin hafif şekilde yaralanmıştır.
9.
02.10.2005 günü saat 22:15 sıralarında Yüksekova İlçesi İpek Mahallesi
Hacı Ömer Sabancı Caddesi üzerinde ikiz kule diye tabir edilen binanın
arka kısmında bulunan boş araziye terör örgütü PKK/KONGRA-GEL
mensupları tarafından yerleştirilen bir bomba patlamış, güvenlik güçlerinin
olay bölgesine geldiği sırada ikinci bir bomba patlamış olup, olayda İlçe
Emniyet Müdürlüğünde görevli (1) Başkomiser ile (2) Polis Memuru
yaralanmıştır.
10. 07.10.2005 günü saat 05:00 sıralarında Şemdinli ilçesi Moda Mahallesi
Ümit Sokak üzerinde park halinde bulunan aracın sağ ön çamurluğuna
PKK/KONGRA-GEL terör örgütü mensupları tarafından yerleştirilen parça
tesirli el bombasının patlaması neticesinde, araçta maddi hasar meydana
gelmiş, herhangi bir can kaybı olmamıştır.
11. 11.10.2005 günü saat 03:15 sıralarında Merkez Gazi Mahallesi Bulvar
Caddesi üzerinde özel bir otomobilin ön tarafına kimliği meçhul kişi yada
kişilerce yerleştirilen patlayıcının patlaması sonucu (2) özel araçta ve
çevredeki binalarda maddi hasar meydana gelmiştir.
12. 20.10.2005 günü saat 05:00 sıralarında Yüksekova ilçesi Nedim Zeydan
Caddesinde bulunan bir lokantanın önünde bir patlama meydana gelmiş,
olayda yaralanma ve can kaybının olmamış, maddi hasar meydana
gelmiştir.
13. 24.10.2005 günü saat 23:30 sıralarında Yüksekova İlçesinde bulunan
Askerlik Şubesi’nin duvarına, bırakılan bir poşet içerisindeki menşei ve türü
belli olmayan patlayıcı maddenin infilak etmesi sonucunda maddi hasar
meydana gelmiştir.
14. 28.10.2005 günü saat 01:45 sıralarında Yüksekova ilçesi Cengiz Topel
Caddesi üzerinde bulunan bir iş merkezinin 5. katına, PKK/KONGRA-GEL
terör örgütü mensuplarınca RPG-7 Roket atar ile saldırı yapılmış, çevrede
maddi hasar meydana gelmiştir.
44Page 45
15. 28.10.2005 günü saat 23:05 sıralarında Şemdinli İlçe Emniyet Müdürlüğü
hizmet binasına karşısındaki Maliye Lojmanlarının önündeki çöp bidonunun
içerisine terör örgütü PKK/KONGRA-GEL mensup kişiler tarafından
önceden bırakılan patlayıcının infilak etmesi neticesinde Maliye Lojmanları
ve İlçe Emniyet Müdürlüğü hizmet binalarında maddi hasar meydana
gelmiştir.
16. 01.11.2005 günü saat 23:15 sıralarında Şemdinli ilçe merkezinde bulunan
Jandarma Gazinosunun yanındaki büfenin önünde park halinde bulunan
bir otoya PKK/KONGRA-GEL terör örgütüne mensup kişi veya kişilerce
önceden bırakıldığı değerlendirilen tahrip gücü yüksek bombanın patlaması
sonucunda (3) Polis Memuru, (2) Astsubay, (3) Uzman Çavuş ve (19)
vatandaş hafif şekilde yaralanmış, patlama neticesinde Jandarma Gazinosu
ve çevresinde bulunan iş yerinde büyük çaplı maddî hasar meydana
gelmiştir.
17. 09.11.2005 günü saat 12:00 sıralarında Şemdinli ilçesinde bir iş
merkezinde meydana gelen patlama neticesinde (1) ve meydana gelen
olaylarda (1) olmak üzere toplam (2) şahıs ölmüş, (9) şahıs yaralanmıştır.
Şemdinli ilçe merkezindeki “Umut Kitapevi’nde meydana gelen patlamaya
kadar Hakkâri il merkezinde (3), Şemdinli ilçe merkezinde (6), Yüksekova ilçe
merkezinde (8) bombalama/silâhlı saldırı eylemi gerçekleştirilmiştir.
Gerçekleşen (17) eylemden sadece (2)’si, PKK/KONGRA-GEL
terör örgütü tarafından üstlenilmiştir.
Bu eylemler şunlardır:
- 29.07.2005 günü saat 00:25 sıralarında Hakkâri-Yüksekova İlçesi Millî
Eğitim Lojmanları ile Polis Lojmanları arasında bulunan çöp bidonunda, nevi tespit
edilemeyen patlayıcı maddenin infilak etmesi sonucunda (1) Polis Memurunun hafif
şekilde yaralanması,
- 29.07.2005 günü saat 12:15 sıralarında Merkez Cumhuriyet Caddesi
üzerinde otoparkta park halinde bulunan bir aracın altına yerleştirilen bombanın
patlaması sonucunda (2) Astsubayın şehit olması.
Her iki eylemin, PKK/KONGRA-GEL terör örgütü tarafından üstlenilmesine
ilişkin haberler, Almanya İçişleri Bakanlığınca “Dernekler Yasasına Muhalefet, Terör
Örgütünün Propagandasını Yapma” gerekçesiyle yasaklanan Mezopotamya Haber
Ajansı (MHA)’nın ‘www.mhanews.net’ isimli internet sitesinde yer almıştır.
45Page 46
Bu olaylardan başka olarak;
- 05.08.2005 günü Şemdinli İlçe Jandarma Komutanlığı Askerî Gazino karşısında
meydana gelen patlama olayı sonucu (5) askerîn şehit olması olayında patlayıcı madde tespit
edilmediği ancak anahtar sistemi olarak tespit edilen elektronik masa saati daha önce bu
bölgede meydana gelen bomba olaylarında PKK terör örgütü olaylarında kullanıldığından bu
eyleminde PKK terör örgütü tarafından gerçekleştirilmiş olabileceği,
- 02.09.2005 tarihinde Hakkâri ili Yüksekova ilçesi Cengiz Topel Caddesi Van Erciş İtimat
yazıhanesi önünde patlayan bomba olayı ile ilgili patlayıcı madde tespit edilemediği ancak
anahtar sistemi olarak tespit edilen elektronik masa saati daha önce bu bölgede meydana gelen
bomba olaylarında PKK terör örgütü olaylarında kullanıldığından bu eyleminde PKK terör örgütü
tarafından gerçekleştirilmiş olabileceği,
Şüpheliler Ali KAYA, Özcan İLDENİZ ve Veysel ATEŞ’in tutuklanmasına müteakip
Hakkâri-Yüksekova-Şemdinli ilçelerinde bu güne kadar her hangi bir patlama olayı meydana
gelmemiştir.
Şemdinli İlçesindeki Patlama Sonrasında Yaşanan Olaylar :
Şemdinli ilçe merkezindeki Özipek Pasajında müstecirliğini Seferi YILMAZ
isimli şahsın yaptığı bir kitapevinde, 09.11.2005 günü saat 11.30’da bir patlama
meydana gelmiştir. Patlamada, Mehmet Zahir KORKMAZ isimli şahıs hayatını
kaybetmiş, Metin KORKMAZ isimli kişi yaralanmıştır. Patlama sonrasında, iş
merkezindeki esnâf ve çevreden toplananlar tarafından, patlamanın olduğu iş
merkezi yakınındaki 30 AK 933 plaka sayılı bir araçta bulunan (2) Astsubay (Ali
KAYA ve Özcan İLDENİZ) ve (1) sivil (Veysel ATEŞ), olayla ilgili oldukları iddia
edilerek darp edilmiş, araçları ise galeyana gelen halk tarafından tahrip edilmiştir.
Güvenlik güçlerinin olaya müdahalesiyle bir müddet yatışan olaylar,
göstericilerin şehir merkezinde bir araya gelmeleriyle yeniden tırmanmıştır. Olayların
devamında, ilçe merkezinde toplanan (250-300) kişilik bir grup tarafından, Hükümet
Konağı, İlçe Emniyet Müdürlüğü ve İlçe Nüfus Müdürlüğü’ne yönelik taşlı saldırıda
bulunulmuş, belirtilen kamu binalarında maddi hasar meydana gelmiştir.
30 AK 933 plakalı araç içerisindeki şüpheli Veysel ATEŞ isimli şahıs ise
Şemdinli Cumhuriyet Savcısı’nın şifahi talimatına binaen 09.11.2005 günü gözaltına
alınmış ve sevk edildiği adlî makamlarca tutuklanmıştır. Olayla ilgili olarak, Şemdinli
İlçe Jandarma Komutanlığı tarafından yürütülen tahkikat çerçevesinde ise, 30 AK 933
araç içerisinde bulunan Astsubay Başçavuş Özcan İLDENİZ ve Astsubay Başçavuş
Ali KAYA sevk edildikleri adlî makamlarca tutuksuz yargılanmak üzere serbest
bırakılmış bilahare tutuklanmışlardır. Abdulkadir AYGAN isimli bir itirafçının
Diyarbakır Söz Gazetesi’ndeki itiraflarında “Mutki’li Ali” olarak bahsedilen Ali KAYA
hakkında JİTEM’in Diyarbakır Bölge Komutanlığı’nda görev yaptığı; görev yaptığı
sırada sahte belgeler ile PKK ve Hizbullah Terör örgütlerini destekledikleri yönünde
suç isnat ederek çok sayıda iş adamını sorguladığı yönünde iddialar yer almaktadır.
46Page 47
Hakkâri ilinde gelişen olaylara ilişkin olarak birçok kişi ve
kurum değişik vesilelerle açıklama yapmıştır. Bu doğrultuda yapılan
açıklamalar özet olarak aşağıda sunulmuştur.
10 Kasım 2005 günü Genelkurmay Başkanlığı tarafından;
“…bu üzücü olaya bazı askerî şahısların da karışmış olabileceğine dair
iddialar ortaya atılmaktadır. Söz konusu olay her yönüyle adlî makamlara intikal
etmiş olup gerekli yasal işlemler yapılmaktadır. Soruşturma safhasının gizliliği
dolayısıyla gelişmeler hakkında yapılacak müteakip açıklamalar adlî
makamların takdirinde olacaktır” şeklinde yazılı basın açıklaması yapılmıştır.
11 Kasım 2005 tarihinde Başbakan Sayın Recep Tayip ERDOĞAN;
”… nereden gelirse gelsin, kim tarafından yapılmış olursa olsun, kim
yapmışsa bunun bedelini ödeyecektir. Bizden kimse bir kayırmacılık, bir
korumacılık, yürütme olarak beklemesin, yargı üzerine düşeni en ideal bir
şekilde yapacaktır”
“Şemdinli'deki olayla ilgili olarak Genelkurmay ile irtibat içinde
olduğunu, geçmişte bu olayın örneklerin yaşandığını, bunu tekrar millete
yaşatmak istemediklerini belirtirken, "Kimse bizden bu konuda kayırmacılık
beklemesin. Biz bu işin sonuna kadar takipçisiyiz. Devletimizle milletimizi karşı
karışa getirme gayreti içinde olanlar bunun bedelini muhakkak ödeyecektir,
ödemelidir. Bunun bedelini ülke geneline yaymak fırsatını vermek asla
istemiyoruz" şeklinde açıklamalar yapmıştır. (Hürriyet Gazetesi - 12 Kasım 2005)
Aynı gün Dışişleri Bakanı Sayın Abdullah GÜL ise ;
“… bu konu eskiden olduğu gibi kapalı ve karanlıkta kalmayacak.
Kimsenin tereddütü olmasın ne olursa olsun açığa çıkarılacak, Türkiye artık
eski Türkiye değil bunu herkes bilsin” şeklinde beyanatlarda bulunmuştur.
Ayrıca, Hükümet sözcüsü ve Adalet Bakanı Sayın Cemil ÇİÇEK ise;
“… Bu olayın ortaya çıkmasını isteyenin en çok hükümet olduğunu,
gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için her türlü desteği vermeye hazır olduklarını,
siyasî bir kararlılıkları bulunduğunu” ifade etmiştir.
İçişleri Bakanı Sayın Abdulkadir AKSU tarafından;
“… Olayların tüm yönleri ile soruşturulduğu, vatandaşların
provokatörlerin oyununa gelmemeleri gerektiğini” belirtip Şemdinli'de yaşanan
olayları "Sosyal huzura vurulan darbe" olarak değerlendirerek, "Ülkemizin
ilerlemesini istemeyenler, provokasyonlarla bizi birbirimize düşürmeye
çalışıyor. Sağduyulu, soğukkanlı olalım, tahriklere kapılmayalım" şeklinde
açıklamalar yapılmıştır.
11 Kasım 2005 tarihinde Çankaya Köşkünde yapılan “Cumhurbaşkanlığı
Kültür ve Sanat Ödülleri” nedeniyle verilen resepsiyonda Cumhurbaşkanı Sayın
Ahmet Necdet SEZER’in olaylara ilişkin olarak
“… Henüz ayrıntılı bilgi almadığını, alınca gerekli açıklamayı yapacağını”
ifade etmiştir.
47Page 48
Aynı resepsiyon da bulunan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Sayın Hilmi
ÖZKÖK ise;
“… Biz idarî yönden hemen soruşturma başlattık, olayın adlî
soruşturmasını adlî merciler yapıyor, bunu beklemek lazım. Ben personelimi ne
suçlarım, ne korurum” şeklinde açıklamalar yapmıştır.
Aynı resepsiyonda Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Fevzi TÜRKERİ
tarafından;
“…Şemdinli olayları ile Susurluk arasında bağlantı kurulamayacağı
belirterek olayın lokal bir durum olduğu, tahriklere kapınılmaması ve bundan
sonra gelişmeleri yargıya bırakmak gerektiği” ifade etmiştir.
“Patlamadan sonra linç edilmek istenilen bir kişinin gözaltına alındığını, onunla
birlikte Cumhuriyet Savcısı'nın olay yerindeki incelemeleri sırasında kalabalığa ateş
açan kişinin de yakalandığını…” (Şemdinli Kaymakamı Mustafa Cihat SESLİHAN-
Hürriyet Gazetesi - 12 Kasım 2005)
"Gözaltına alınmayarak astsubayların savunma için planlar yapmasına olanak
sağladılar…………….Bunlar serbest kaldıktan sonra yukarıdakilere nasıl
uzanılacak?" CHP Hakkâri Milletvekili Esat Canan)
Ayrıca, Kara Kuvvetleri Komutanı Yaşar BÜYÜKANIT’ın olaylar ve olayların
içerisinde yer aldığı iddia edilen Astsubay Ali KAYA hakkında;
“… Astsubayı tanıdığı, geçmişte kendi emrimde çalıştığı, iyi bir astsubay
olduğu, Kürtçe bildiği, Çevik operasyonunda yanında görev aldığı, Suçlu mu
değil mi soruşturmaya bakmak lazım geldiği” şeklinde beyanatlarda bulunmuştur.
PATLAMA OLAYI’NDAN SONRA KONU İLE İLGİLİ BAZI TANIK
BEYANLARI DA AYNEN ŞU ŞEKİLDEDİR
1 - Tanık Mehmet Ali ALTINDAĞ Beyanında : Şemdinli olaylarını basından
duyduk. Televizyonlardan Ali KAYA’yı tanıdım. Ali KAYA daha önce Diyarbakır’da
görev yapmıştı, kendisi yaklaşık 10 yıldır Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde
görev yapmaktadır. Suç dosyası oldukça kabarıktır. Ali KAYA suç dosyası kabarık
olmasına rağmen her nasılsa korunuyordu. Kendisine görev veriliyor, iş
yaptırılıyordu. Bildiğim kadarı ile kendisi 1997 yılı ile 2000 yılları arasında Diyarbakır
İl Jandarma Komutanlığı bünyesinde Jandarma İstihbarat bölümünde görevliydi. Biz
aile olarak PKK ve Hizbullah ile mücadele ederken, iş yerlerimiz, arabalarımız, iş
makinelerimiz terör örgütlerince kundaklanırken, yakılırken, gazetemize dahi bomba
atılırken Ali KAYA, o dönemin DGM Başsavcısı Nihat ÇAKAR ve o dönemde 7.
Kolordu Komutanı olan Yaşar BÜYÜKANIT’ta bu kişiyi koruyordu. Sanki suçumuz
PKK ile niye mücadele ediyoruz diye Hizbullah yanlısı olduğumuz gerekçesiyle bizi
sindirmek için bu saydığım kişiler arasında adeta bir organizasyon vardı. Hatta
hakkımızda PKK.nın ağzından yazılmış gibi Ali KAYA tarafından Başsavcının iştiraki
ve Kolordu komutanını da onayı ile hakkımızda sahte belge tanzim edildi. Ancak
yargılama yapıldı, bizi ve çocuklarımızı serbest bıraktılar. Beraat ettik, bu sahte
belgeyi Ali KAYA ve JİTEM’deki Yüzbaşı Ali Osman CELASUN ve Metin (K) Binbaşı
Cemal TEMİZÖZ ile o dönemin DGM Başsavcısı Nihat ÇAKAR’ın direktifleri ile bizi
48Page 49
sindirmek için böyle bir sahteciliğe başvurdular. Bunu 7. Kolordu Komutanlığından
çıkmış gibi gösterdiler. Ne hazindir ki 7. Kolordu Komutanlığı da bunlara uydu.
Kıdemli Albay Reha ŞATANA ile Albay Erkan TAVŞANLI o dönemde Kolordu
Komutanı namına DGM Cumhuriyet Savcılığına sahte belge ile ilgili yazılar yazdılar.
O dönemin Kolordu Komutanı da Yaşar BÜYÜKANIT’tı bu yazılara onay verdi. Askerî
bir teamül olarak hiçbir asker üstü namına ondan habersiz bir işlem yapamaz.
Dediğim gibi bu belgelerinde sahte olduğu ortaya çıktı. Diyarbakır 4 Nolu DGM
tarafından araştırma yapıldı. Kulp Jandarma Komutanlığı’nın mahkemeye verdiği
cevabî yazıda bizim yargılamamıza konu sahte belgenin teröristlerden ele
geçmediğini beyan ettiler. Yine belgenin sahte olduğu İkinci İç Güvenlik Tabur
Komutanlığı tarafından mahkeme başkanlığına iletildi. Mahkemede bunlara
dayanarak araştırma neticesinde beraatimize karar verdi. Başsavcı Nihat ÇAKAR
kararı temyiz etti, ancak Yargıtay onayladı. Buradan gelmek istediğim husus Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde terörle mücadele adı altında birileri rant temini ve
terörü gündemde tutmak, huzursuzluk çıkarmak amacıyla Ali KAYA’nın en son
yaptığı eylemler yapılmak isteniyor. Ali KAYA Diyarbakır’da bu işleri yaparak iş
adamlarından büyük miktarda paralar toplamıştır. Hatta internet haberine göre de şu
anki Kara Kuvvetleri Komutanı olan ve Ali KAYA için “iyi çocuktur, suç işlemez” diyen
Yaşar BÜYÜKANIT Kuşadası’nda bir çok emekli paşa ile arsayı ucuz bir fiyata lüks
villalar inşâ etmektedirler. Kooperatifin başkanı ise bildiğim kadarı ile bir astsubaydır.
Yani ülkeyi terörle mücadele havası ile bu bölgede olağanüstü hâl yönetimi ile
ülkemiz yönetilmek isteniyor. Maalesef yasadışı uyuşturucu, silâh kaçakçılığı gibi
işlemler böyle devlet içerisine yerleşmiş illegal bir takım gruplar tarafından
yapılmaktadır. Bu iddiam yıllardır bölgede oynanan oyunları ve terörün bir türlü
bitirilmemesinin bir sonucudur. Yani terör devlet içine yerleşmiş özellikle silâhlı
kuvvetlerimizin içine yerleşmiş bu türlü illegal gruplar tarafından bitirilmek istenmiyor.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi böylece gündemde tutuluyor. Terör örgütleri
bunlardan palazlanıyor, yani faydalanıyor, şanlı silâhlı kuvvetlerimiz bölgemizde
birçok başarılı işlemler yapmıştır ancak içindeki bu illegal örgütler silâhlı
kuvvetlerimizin şerefli ve onurlu yapısına gölge düşürüyor. Bu illegal yapılanmayı
polis teşkilâtında pek göremiyoruz. Şemdinli olayları bize göre silâhlı kuvvetlerimizin
içindeki bu yapılanmanın yaptığı olayların en son halkasıdır. Devletimiz, ordumuz
istese terör anında biter. Ancak dediğim gibi terör bitirilmiyor. Bundan bölgemiz,
vatandaşlarımız ve tüm ülkemiz etkileniyor. Artık biz ülkemizin her yöresinden şehit
görmek istemiyoruz. Millet bıktı, gerekirse ben Ali KAYA ile mahkemede de
yüzleşirim. Yaptıklarının hepsi ortadadır. Ben tanıklık yaptım, gerekirse dâvâcıda
olacağım, bu ifademi ayrıca Türkiye Büyük Millet Meclisi Şemdinli Olaylarını
Araştırma Komisyonuna ve Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığına da verdim.
Hepimizin beklentisi devletimizin içerisine yerleşmiş olan illegal yapılanmaların ortaya
çıkarılması ve hesap vermelerinin sağlanmasıdır. Ayrıca itirafçı Abdulkadir AYGAN o
dönemde bir iş adamından aldıkları para karşılığı Ali KAYA’nın organizesi beni
öldürmeyi planlamışlardı. Aynı iş adamı yani Ali İHSANKAYA yine bu gizli JİTEM
organizesine danışarak illegal bir girişim yapmışlar, PKK militanları tarafından benim
Diyarbakır’ın dışında olan iş yerlerim, dinlenme tesislerim silâhlı saldırıya uğramıştır,
8 insan ölmüştür, 12 insanda ağır yaralanmıştır, netice itibariyle bu iş adamı PKK ile
işbirliği yaptığı için TCK. 169. maddesinden ceza almıştır. Kendisi Ali KAYA’nın has
adamıdır. Ben bu olaylar sebebi ile bir vatandaş olarak bildiklerime şahitlik
yapıyorum, ayrıca Ali KAYA’dan, organizasyonun içinde olan ve isimleri geçen
kişilerden şikâyetçiyim, şeklinde beyanda bulunmuştur.
49Page 50