Mao Zedung
Seçme Eserler
Cilt: I -I
ÇİN TOPLUMUNDAKİ SINIFLARIN TAHLİLİ[1*]
Mart 1926
Düşmanlarımız kimlerdir? Dostlarımız kimlerdir? Bu, devrimin en önemli sorunlarından biridir. Çin'de daha önceki bütün devrimci mücadelelerin çok az ilerleme sağlamasının temel nedeni, gerçek düşmanlara saldırmak üzere, gerçek dostlarla birleşmeyi başaramamış olmalarıdır. Devrimci bir parti kitlelerin rehberidir; devrimci parti kitleleri yanlış yola sokarsa, devrimi yolundan saptırırsa, hiç bir devrim başarıya ulaşamaz. Devrimi kesin olarak başarıya ulaştırabilmek ve kitleleri yanlış yola sokmaktan kaçınabilmek için, gerçek düşmanlarımıza saldırmak üzere, gerçek dostlarımızla birleşmeye dikkat etmeliyiz. Gerçek dostları gerçek düşmanlardan ayırdetmek için, Çin toplumundaki çeşitli sınıfların ekonomik durumlarının ve bu sınıfların devrim karşısındaki tutumlarının genel bir tahlilini yapmalıyız.
Çin toplumundaki çeşitli sınıfların durumu nedir?
Toprakağaları sınıfı ve komprador sınıfı.[1] Ekonomik bakımdan geri ve yarı-sömürge bir ülke olan Çin'de toprakağaları [sayfa 19] sınıfı ve komprador sınıfı tamamen uluslararası burjuvazinin bir parçasıdır; bunların varlığı ve gelişmesi emperyalizme bağlıdır. Bu sınıflar, Çin'in en geri ve en gerici üretim ilişkilerini temsil ederler ve üretici güçlerin gelişmesini engellerler. Bu sınıfların varlığı Çin devriminin amaçlarıyla asla bağdaşmaz. Büyük toprakağaları sınıfı ve özellikle de büyük komprador sınıfı her zaman emperyalizmin safında yer alır ve en karşı-devrimci grubu oluşturur. Etatistler[2] ve Guomindang'ın sağ kanadı bu sınıfların siyasi temsilcileridir.
Orta burjuvazi. Bu sınıf Çin'in şehirleri ve köylük bölgelerindeki kapitalist üretim ilişkilerini temsil etmektedir. Esas olarak milli burjuvazinin[3] meydana getirdiği orta burjuvazi, Çin devrimine karşı tutarsız bir tutum takınır; yabancı sermayenin darbeleri ve savaşağalarının baskısı altında inlerken, emperyalizme ve savaşağalarına karşı, bir devrimin gereğini duyar ve devrimci hareketi destekler; ancak ülke içinde proletaryanın devrime militanca katılması ve ülke dışında da uluslararası proletaryanın etkin desteği sonucunda, devrimin, kendi sınıfının büyük burjuva olma umudunu tehdit ettiğini sezince, devrime karşı kuşkucu bir tutum alır. Bu sınıf, siyasi bakımdan tek bir sınıfın, milli burjuvazinin hâkimiyeti altında bir iktidarın kurulmasından yanadır. Day Citao'nun[4] gerçek takipçisi olduğunu söyleyen biri, Pekin'de yayınlanan Cen Bao'da[5], "Emperyalistlerin başını ezmek için sol yumruğunuzu, komünistlerin [sayfa 20] başını ezmek için sağ yumruğunuzu kaldırın," diye yazıyordu. Bu sözler, orta burjuvazinin ne kadar büyük bir çıkmaz ve kaygı içinde olduğunu göstermektedir. Orta burjuvazi, Guomindang'ın Halkın Refahı İlkesinin sınıf mücadelesi teorisi temelinde yorumlanmasına, Guomindang'ın Rusya ile ittifak yapmasına ve komünistlerle[6] sol kanatçıların Guomindang'a alınmasına karşıdır. Ancak bu sınıfın, milli burjuvazinin hâkimiyeti altında bir iktidar kurma çabasının gerçekleşmesi pek mümkün değildir. Çünkü günümüz dünya koşullarında iki büyük güç, yani devrim ile karşı-devrim, son bir mücadeleye girişmişlerdir. Her iki tarafın da büyük birer bayrağı vardır. Bunlardan biri, Üçüncü Enternasyonal'in dalgalandırdığı ve dünyanın bütün ezilen sınıflarının çevresinde toplandığı devrimin kızıl bayrağı; diğeriyse, Milletler Cemiyetinin dalgalandırdığı ve dünyanın bütün karşı-devrimcilerinin çevresinde toplandığı karşı-devrimin beyaz bayrağıdır. Ara sınıflar, bir bölümünün sola dönerek devrime katılması, bir bölümününse sağa dönerek karşı-devrime katılmasıyla hızla parçalanmaya mahkûmdur. "Bağımsız" kalabilmeleri olanaksızdır. Dolayısıyla Çin'deki orta burjuvazinin, kendisinin önderlik edeceği "bağımsız" bir devrimi düşünmesi boş bir hayaldir.
Küçük burjuvazi. Bu kesim, mülk sahibi köylüleri,[7] el sanatları ustalarını, küçük tüccarları, aydınların alt kademelerini, yani öğrencileri, ilkokul ve ortaokul öğretmenlerini, alt kademelerdeki devlet memurlarım, büro çalışanlarını ve küçük avukatları kapsamaktadır. Gerek büyüklüğü, gerekse sınıf niteliği bakımından bu sınıfın üzerinde önemle durmak gerekmektedir. Mülk sahibi köylüler ve el sanatları ustaları küçük çapta üretim yapmaktadır. Bu sınıfın bütün tabakaları, aynı küçük burjuva ekonomik temele dayanmakla birlikte, üç ayrı bölüme ayrılır. Birinci bölümü, bir miktar paraya ya da tahıl fazlasına sahip olanlar; yani kol ya da kafa emeğiyle, her yıl hayatlarını sürdürmek için tükettiklerinden fazla kazananlar oluşturur. Bunlar zengin olmak isterler ve Mareşal Çao'ya[8] taparlar. Gerçi büyük servetler [sayfa 21] elde etme hayalleri yoktur, ama her zaman orta burjuva durumuna yükselmeyi isterler. Bu burjuvaların el üstünde tutulduklarını gördükçe ağızlarının suyu akar. Böyleleri ürkektir, devlet memurlarından ve biraz da devrim, den korkarlar; ekonomik durumları bakımından orta burjuvaziye oldukça yakın olduklarından, bu sınıfın yaptığı propagandaya büyük güven duyar ve devrime kuşkuyla bakarlar. Bu bölüm, küçük burjuvazi içinde bir azınlıktır ve bu sınıfın sağ kanadını meydana getirir. İkinci bölüm, ekonomik bakımdan esas olarak kendi kendine yeterli kimselerden oluşur. Bunlar, birinci bölümdekilerden epeyce farklıdırlar; onlar da zengin olmak isterler, ama Mareşal Çao, buna asla izin vermez. Üstelik son yıllarda, emperyalistlerin, savaşağalarının, feodal toprakağalarının ve büyük komprador burjuvazinin baskı ve sömürüsü altında ezilerek, dünyanın artık o eski dünya olmadığını anlamışlardır. Eskisi kadar çalışmakla, hayatlarını sürdürmeye yetecek parayı kazanamayacaklarını sezmektedirler, İki yakalarını biraraya getirebilmek için, daha uzun zaman çalışmak, daha erken kalkmak, işi daha geç bırakmak ve çalışmalarında iki kat dikkatli olmak zorundadırlar. Artık yabancılara "yabancı şeytanlar", savaşağalarına "soyguncu generaller", yerel zorbalara ve mütegallibeye de "vicdansız zenginler" diye söver olmuşlardır. Emperyalistlere ve savaşağalarına karşı yürütülen harekete gelince, yabancıların ve savaşağalarının çok güçlü görünmeleri nedeniyle, bu hareketin başarıya ulaşacağından kuşku duymakta, yürütülen harekete katılmakta kararsız davranmakta ve tarafsız kalmayı yeğ tutmaktadırlar. Ancak hiç bir zaman devrime karşı çıkmamaktadırlar. Sayıca çok kalabalık olan bu bölüm, küçük burjuvazinin nerdeyse yansım oluşturmaktadır. Üçüncü bölüm yaşam koşulları günden güne kötüleşen kimselerden meydana gelmektedir. Bu bölümdekilerin çoğu, eskiden durumu daha iyi olan ailelerden gelmektedir; bunların durumu yavaş yavaş değişmekte, bugün zar zor geçinmekle birlikte, giderek daha kötü bir duruma düşmektedirler. Her yılsonu hesaplarını kapatırken, "Vay canına! Gene mi açık verdik?" [sayfa 22] diye donakalmaktadırlar. Eskiden daha iyi günler görmüş, bugünse durumu her yıl gittikçe kötüleşen, borçları yığılan ve gitgide yoksulluğa sürüklenen bu kimseler, "geleceği düşündükleri zaman titremektedirler". Geçmişleri ve bugünkü hayatları arasındaki bu büyük karşıtlıktan dolayı, büyük bir ruhsal bunalım içindedirler. Bu kimseler devrimci hareket için çok önemlidirler. Büyük bir kitle meydana getirmekte ve küçük burjuvazinin sol kanadım oluşturmaktadırlar. Olağan koşullarda, küçük burjuvazinin bu üç bölümünün devrim karşısındaki tutumları farklıdır. Ama savaş zamanında, başka bir deyişle devrim dalgasının yükseldiği ve zaferin ufukta belirdiği zamanlarda, küçük burjuvazinin yalnızca sol kanadı değil, orta kesimi de devrime katılabilir; dahası, proletaryanın ve küçük burjuvazinin sol kanadının büyük devrimci dalgasının sürüklediği sağ kanatçıların bile devrime katılması mümkündür. 1925 yılındaki 30 Mayıs Harekâtının[9] ve çeşitli yerlerdeki köylü hareketinin tecrübeleri bu sonucu doğrulamıştır.
Yarı-proletarya. Burada yarı-proletarya olarak tanımlanan tabaka beş kesimden oluşmaktadır. 1) Yarı-mülk sahibi köylülerin büyük çoğunluğu,[10] 2) Yoksul köylüler, 3) Küçük zanaatkârlar, 4) Tezgâhtarlar,[11] 5) İşportacılar.
Yoksul köylülerle birlikte yarı-mülk sahibi köylülerin ezici çoğunluğu, köylü kitlelerinin büyük bir bölümünü oluşturmaktadır. Köylü sorunu özünde onların sorunudur. Yarı-mülk sahibi köylüler, yoksul köylüler ve küçük zanaatkârlar, mülk sahibi köylülerden ve el sanatları ustalarından da daha küçük çapta üretim yaparlar. Gerçi ortakçı köylüler ve yoksul köylülerin büyük çoğunluğu yarı-proletarya sayılır, ama bunlar gene de ekonomik durumlarına göre yukarı, orta ve aşağı olmak üzere, daha küçük üç kesime ayrılabilir. Yarı-mülk sahibi köylüler, mülk sahibi köylülerden daha kötü durumdadır; çünkü her yıl ihtiyaçları olan yiyeceğin yarısını olsun sağlayamamakta ve bu açığı kapamak için başkalarından toprak kiralamak, işgüçlerinin bir bölümünü satmak ya da küçük ticaretle uğraşmak zorunda kalmaktadırlar. Ürünün henüz alınmadığı ve eski [sayfa 23] ürünün de tüketilmiş bulunduğu, ilkbahar sonları ve yaz başlarında çok yüksek faizle borçlanır ve yüksek fiyatla tahıl satın alırlar. Elbette, onların bu kötü durumu, başkalarının yardımına hiç gerek duymayan, mülk sahibi köylülerin durumundan daha zordur, ama yoksul köylülerden de daha iyi durumdadırlar. Çünkü yoksul köylülerin hiç toprağı yoktur ve bir yıllık çalışmalarının karşılığında ürünün ancak yarısını, hatta yarısından bile azım alırlar. Oysa ortakçı köylüler, başkalarından kiraladıkları topraklardan elde edilen ürünün, ancak yarısını ya da yansından azmi alabilmelerine karşılık, kendi topraklarından elde ettikleri ürünün tümüne sahip olabilirler. Dolayısıyla, yan - mülk sahibi köylüler, mülk sahibi köylülerden daha devrimci olmakla birlikte, yoksul köylüler kadar devrimci değildirler. Yoksul köylüler, toprakağalarının sömürdüğü kiracı köylülerdir. Bunlar da ekonomik durumlarına göre, gene iki kesime ayrılabilir. Bir kesiminin az çok yeterli tarım aracı ve biraz parası vardır. Bu tür köylüler, bir yıllık çalışmalarının karşılığı olan ürünün yarısını ellerinde tutabilirler. Açıklarını kapamak için yan ürünler yetiştirir, balık ya, da karides tutar, tavuk ya da domuz besler ya da işgüçlelerinin bir bölümünü satarak kıt kanaat yılı çıkarmaya çalışırlar. Bu yüzden, yarı-mülk sahibi köylülerden daha çetin bir hayatları vardır, ama yoksul köylülerin öteki kesiminden daha iyi durumdadırlar. Yarı-mülk sahibi köylülerden daha devrimci olmakla birlikte, yoksul köylülerin öteki kesimi kadar devrimci değildirler. Bu öteki kesiminse ne yeterli tarım aracı, ne parası, ne de yeterli gübresi vardır. Ürünleri azdır; kirayı ödedikten sonra ellerinde pek az bir şey kaldığından, işgüçlerinin bir bölümünü satmaya daha da zorunludurlar. Dar günlerinde çaresizlik içinde akrabalarından ya da dostlarından yardım dilenir, kendilerim; birkaç gün yetecek birkaç tu ya da birkaç şeng[2*] tahıl ödünç alırlar ve dağ gibi yığılan borçlarının altında ezilirler. Bunlar köylüler içinde en kötü durumda olanlardır ve devrimci [sayfa 24] propagandaya çok açıktırlar. Küçük zanaatkârlara yarı-proleter denilmesinin nedeni, bazı basit üretim araçlarına sahip olmalarına ve hatta kendi işlerinde çalışmalarına karşılık, onların da sık sık işgüçlerini satmak zorunda kalmaları ve ekonomik durumları açısından az çok yoksul köylülere benzemeleridir. Büyük geçim sıkıntıları ve kendi kazançları ile harcamaları arasındaki uçurum yüzünden, sürekli olarak yoksulluğa düşme ve işsiz kalma korkusu içindedirler; bu bakımdan da büyük ölçüde yoksul köylülere benzerler. Tezgâhtarlar, dükkan ve mağazalarda çalışan insanlardır; çok az bir ücretle ailelerini geçindirmeye çalışırlar ve fiyatların her yıl yükselmesine karşın, ücretleri ancak birkaç yılda bir biraz artar. Bir rastlantı sonucu, dostça bir sohbete dalacak olsanız, hemen bitip tükenmeyen geçim sıkıntılarını anlatmaya koyulurlar. Yoksul köylülerle ve küçük zanaatkârlarla aşağı yukarı aynı durumda bulunan tezgâhtarlar, devrimci propagandaya oldukça açıktırlar. Mallarını bir sırığa geçirip geze geze de satsalar, yol boyunca tezgah da kursalar, işportacıların sermaye ve kazancı çok azdır. Geçinecek kadar para kazanamazlar. Durumları aşağı yukarı yoksul köylülerin durumuna benzer; tıpkı yoksul köylüler gibi, bunlar için de koşulların değişmesi ancak devrimle mümkündür.
Proletarya. Modern sanayi proletaryasının sayısı yaklaşık 2 milyondur. Sayıca fazla olmamasının nedeni, Çin' in ekonomik bakımdan geri olmasıdır. Bu 2 milyon sanayi işçisi, esas olarak beş sanayi kolunda, yani demiryolu, madencilik, deniz ulaşımı, dokuma ve gemi yapımı kollarında çalışır. Bunların büyük bir bölümü yabancı kapitalistlerin işletmelerinde köleleştirilmiştir. Sayıca fazla olmamakla birlikte, sanayi proletaryası Çin'in yeni üretici güçlerini temsil eder, modern Çin'in en ilerici sınıfıdır ve devrimci hareketin önder gücü durumuna gelmiştir. Son dört yılın güçlü grevleri, sanayi proletaryasının Çin devrimindeki rolünün önemini gözler önüne sermiştir. Sözgelimi, denizcilerin grevleri,[12] demiryolu işçilerinin grevi,[13] Kaylan ve Ciaozo kömür madenlerindeki grevler,[14] Şamin grevi[15] ve [sayfa 25] 30 Mayıs Olayından sonra Şanghay ve Hongkong'daki genel grevler[16]. Sanayi işçilerinin bu durumda olmalarının birinci nedeni, birarada bulunmalarıdır. Halkın başka hiç bir kesimi böylesine yoğun bir biçimde birarada değildir. İkinci neden, ekonomik durumlarının kötülüğüdür. Her türlü üretim olanağından yoksun kılınmışlardır; ellerinden başka bir şeyleri kalmamıştır; asla zengin olma umutları yoktur; üstelik emperyalistler, savaşağaları ve burjuvazi tarafından en amansız bir biçimde ezilmektedirler. Özellikle iyi savaşçılar olmalarının nedeni budur. Şehirlerdeki hamallar da göz önüne alınması gereken bir güçtür. Bunların çoğu liman işçileri ve çekçekçilerdir; aralarında ayrıca lağım işçileri ve çöpçüler de vardır. Ellerinden başka hiç bir şeye sahip olmayan bu insanlar, ekonomik bakımdan sanayi işçilerine benzer bir durumdadırlar. Ama onlar kadar yoğun değildirler ve üretimde daha önemsiz bir rol oynarlar. Çin'de modern çiftçilik şimdilik çok sınırlıdır. Köy proletaryası derken, işgüçlerini yıllık, aylık ya da günlük olarak satan tarım işçilerini kastediyoruz. Ne toprağı, ne parası, ne de tarım aracı olan bu insanlar, ancak işgüçlerini satarak yaşayabilirler. Bütün işçiler arasında en uzun süre, en düşük ücretle ve en kötü koşullarda çalışan ve en az işgüvenliğine sahip olanlar bunlardır. Bunlar, köylerde en fazla ezilen insanlardır ve köylü hareketi içindeki yerleri, yoksul köylülerinki kadar önemlidir.
Bütün bunların dışında, topraklarını yitiren köylülerden ve iş bulamayan zanaatkarlardan oluşan, epey geniş bir lümpen-proletarya vardır. Yarınlarına en az güvenle bakanlar bunlardır. Ülkenin her yanında gizli dernekler kurmuşlardır. Aslında bu dernekler, başlangıçta siyasi ve ekonomik mücadele amacıyla kurulmuş yardımlaşma dernekleriydi; örneğin, Fucien ve Guangdung'daki Üçler Derneği, Hunan, Hubey, Guycov ve Sicuan'daki Kardeşlik Derneği, Anhuy, Henan ve Şandung'daki Büyük Kılıç Derneği, Çili[17] ve üç kuzeydoğu eyaletindeki Akılcı Hayat Derneği ve Şanghay ve daha başka yerlerdeki Yeşil Kuşak Derneği.[18] Çin'in çetin sorunlarından biri de, bu insanların nasıl [sayfa 26] ele alınacağı sorunudur. Gözüpek savaşçılar olmakla birlikte, yıkıcılığa yatkın olan bu insanlar, doğru bir rehberlik altında devrimci bir güce dönüşebilirler.
Özetlersek, düşmanlarımız, emperyalizmle işbirliği içinde olan herkes, yani savaşağaları, bürokratlar, komprador sınıf, büyük toprakağası sınıfı ve onlara bağlı aydınların gerici kesimidir. Devrimimizin önder gücü, sanayi proletaryasıdır. En yakın dostlarımız, bütün yarı-proletarya ve küçük burjuvazidir. Yalpalayan orta burjuvaziye gelince, sağ kanadı düşmanımız, sol kanadı da dostumuz durumuna gelebilir. Ama biz, her zaman tetikte olmalı ve saflarımız arasında karışıklık yaratmalarına izin vermemeliyiz.[sayfa 27]
HUNAN'DAKİ KÖYLÜ HAREKETİNE İLİŞKİN
BİR ARAŞTİRMA ÜZERİNE RAPOR[3*]
Mart 1927
KÖYLÜ SORUNUNUN ÖNEMİ
Hunan'a[19] son gidişimde, Siangtan, Siangsiang, Heng-şan, Liling ve Cangşa illerindeki durum hakkında ilk elden soruşturma yaptım. 4 Ocaktan 5 Şubata kadar geçen otuz iki günde il merkezlerinde ve köylerde tecrübeli köylülerin ve köylü hareketi içinde çalışan yoldaşların katıldıkları toplantılar düzenledim; raporlarını dikkatle dinledim ve birçok bilgi topladım. Köylü hareketinin birçok yönü, Hankov ve Cangşa'daki eşrafın söylediklerinin tam tersiydi. Şimdiye kadar habersiz olduğum birçok garip şey gördüm ve işittim. Birçok başka bölge için de, aynı şeylerin geçerli olduğuna inanıyorum. Köylü hareketi aleyhinde söylenen bütün sözler hemen geri alınmalıdır. Devrimci yetkililerin köylü hareketiyle ilgili olarak aldıkları yanlış önlemler hemen değiştirilmelidir. Devrimin gelişmesine ancak böyle katkıda bulunabiliriz. Çünkü köylü hareketinin günümüzdeki [sayfa 31] yükselişi çok büyük bir olaydır. Yakında Çin'in orta, kuzey ve güney eyaletlerinde yüz milyonlarca köylü, ne kadar büyük olursa olsun, hiç bir gücün durduramayacağı güçlü bir fırtına gibi, bir kasırga gibi çok ani ve şiddetli bir şekilde ayaklanacaktır. Onlar, kendilerini bağlayan engelleri parçalayacaklar ve kurtuluşa giden yolda hızla ileri atılacaklardır. Bütün emperyalistleri, savaşağalarını, yiyici memurları, yerel zorbaları ve mütegallibeyi mezara göndereceklerdir. Her devrimci parti ve her devrimci yoldaş sınanacak ve kitlelerin verdiği karara göre ya kabul edilecek ya da reddedilecektir. Üç seçenek vardır: Kitlelerin başına geçerek onlara önderlik mi edeceğiz? Bağırıp çağırarak, eleştirerek onların gerisinde mi kalacağız? Yoksa, önlerine dikilip onlara karşı mı çıkacağız? Her Çinli seçimini yapmakta özgürdür, fakat olaylar sizi bir an önce seçim yap maya zorlayacaktır.
ÖRGÜTLENİN!
Hunan'daki köylü hareketinin gelişmesi, hareketin şimdiden oldukça ilerleme göstermiş olduğu eyaletin merkez ve güney yörelerindeki illerle ilgili olarak kabaca iki döneme ayrılabilir. Birincisi, geçen yılın Ocak ayından Eylül ayma kadar olan örgütlenme dönemidir. Bunun Ocak Haziran arası yeraltı faaliyetleri, devrimci ordunun Çao [sayfa 32] Hengti'yi[20] kovaladığı Temmuz-Eylül arası ise açık faaliyet dönemiydi. Bu dönemde köylü birliklerinin üye sayısı 300-400 bini geçmiyordu ve köylü birliklerinin doğrudan önderliği altındaki yığınların sayısı 1 milyondan fazla değildi; köylük bölgelerde henüz hemen hemen hiç mücadele yoktu ve sonuç olarak köylü birlikleri başka çevrelerde çok az eleştiriliyordu. Birliklerin üyeleri Kuzey Sefer Ordusunda kılavuz, keşifçi ve hamal olarak çalıştıklarından, bazı subaylar bile köylü birlikleri hakkında olumlu şeyler söylüyorlardı. Geçen Ekimden, bu yılın Ocak ayına kadar olan ikinci dönem ise, devrimci eylem dönemiydi. Birliklerin üye sayısı 2 milyona çıktı ve bu birliklerin doğrudan önderliği altındaki yığınların sayısı 10 milyona ulaştı. Köylüler birliklere girerken genellikle bütün aile adına bir kişinin adını verdiklerinden 2 milyon üye demek, birliklerin etkisi altında aşağı yukarı 10 milyonluk bir kitle var demektir. Bugün Hunan'daki köylülerin hemen hemen yansı örgütlenmiş durumdadır. Siangtan, Siangsiang, Liuyang, Cangşa, Liling, Ningsiang, Pingciang, Siangyin, Hengşan, Hengyang, Leyyang, Censien ve Anhua gibi illerde köylülerin hemen hepsi, köylü birliklerinde toplanmıştır ya da onların önderliği altındadır. Köylüler, yaygın örgütlenmelerinin gücüyle harekete geçtiler ve köylük bölgelerde dört ay içinde, tarihte eşi görülmedik büyük bir devrim yaptılar.
KAHROLSUN YEREL ZORBALAR VE MÜTEGALLİBE!
BÜTÜN İKTİDAR KÖYLÜ BİRLİKLERİNE!
Köylülerin saldırılarının ana hedefleri yerel zorbalar, mütegallibe ve yasa tanımayan toprakağalarıdır; fakat köylüler bu hedeflerin yanı sıra, ataerkil düşünce ve kurumlara, şehirlerdeki yiyici memurlara ve köylük bölgelerdeki kötü uygulama ve geleneklere de darbler indirdiler. Saldırı, gücü ve hızı açısından çok şidetliydi; önünde eğilenler yaşadılar, karşı koyanlar ise" yok oldular. Bunun sonucunda, [sayfa 33] feodal toprakağalarının binlerce yıl yararlandıkları ayrıcalıklar paramparça edilmektedir. Toprakağalarının elde ettikleri bütün onur ve saygınlık bir kenara atılmaktadır. Toprakağalarının iktidarının çöküşüyle birlikte, köylü birlikleri şimdi tek yetkili organ durumuna geldiler ve yaygın bir slogan olan "Bütün iktidar köylü birliklerine!" sloganı gerçekleşmiş oldu. Artık kan-koca arasındaki tartışmalar gibi önemsiz durumlar bile köylü birliklerine getirilmektedir. Köylü birliklerinin bir üyesine danışmadan hiç bir şey çözülememektedir. Birlik, gerçekte köylük bölgelerdeki bütün işleri yönetmektedir ve kelimenin tam anlamıyla, "onun borusu ötmektedir". Birliklerin dışında olanlar, birlikler hakkında yalnızca iyi şeyler söyleyebilmekte ve birliklerin aleyhinde hiç bir söz edememektedirler. Yerel zorbaların, mütegallibenin ve kanun tanımayan toprakağalarının bütün söz haklan ellerinden alınmıştır ve hiç biri aleyhte bir söz mırıldanmaya bile cesaret edememektedir. Köylü birliklerinin gücü ve baskısı karşısında, yerel zorba ve mütegallibenin en önde gelenleri Şanghay'a, ikinci derecedekiler Hankov'a, üçüncü derecedekiler Cangşa' ya, dördüncü derecedekiler il merkezlerine kaçmışlar, beşinci ve daha alt derecedekiler ise köylerdeki köylü birliklerine teslim olmuşlardır.
Küçük mütegallibeden biri, "İşte on yuan[4*]. Lütfen köylü birliğine girmeme izin verin" dediğinde, köylüler, "Hıh! Senin pis paranı kim ne yapsın!" diye karşılık vermektedirler.
Daha önce köylü birliklerine karşı çıkan orta ve küçük toprakağalarının çoğu, zengin köylüler ve hatta orta köylülerin bir bölümü şimdi kabul edilmek için boşuna uğraşmaktadırlar. Çeşitli yerleri gezerken, bana "Eyalet merkezinden gelen Sayın Komite Üyesi, lütfen bana kefil olun." diye yalvaran insanlarla karşılaştım.
Çing Hanedanı sırasında yerel yetkililerin düzenledikleri aile sayımı, bir usule uygun kütük, bir de "diğer" kütükten [sayfa 34] oluşurdu; birincisi namuslu kişiler, ikincisi ise hırsızlar, haydutlar ve diğer istenmeyen kişiler içindi. Şimdi de bazı bölgelerde köylüler, daha önce köylü birliklerine karşı çıkmış olanları korkutmak için bu yöntemi kullanmaktadırlar. "Adlarını diğer kütüğe geçirin" diyorlar.
Adlarının diğer kütüğe geçirilmesinden korkan bu tip insanlar, köylü birliklerine kabul edilmek için çeşitli yollara başvuruyorlar; ve bu sorun kafalarını o derece meşgul ediyor ki, adlarını yazdırmadan kendilerini güvenlik içinde hissetmiyorlar. Fakat çoğunlukla geri çevrildiklerinden, kendilerini sürekli olarak diken üstünde hissediyorlar. Birliklerin kapılarının yüzlerine kapatılmasıyla, evsiz barksız birer serseri ya da köylülerin deyimiyle "süprüntü" duruluna düşüyorlar. Kısacası, dört ay önce "köylü çetesi" diye aşağılanan şey, şimdi en onurlu bir kurum olmuştur. Önceleri eşrafın gücü karşısında yerlere eğilenler şimdi köylülerin gücünün önünde eğiliyorlar. İstisnasız herkes, geçen Ekimden beri dünyanın değiştiğini kabul etmektedir.
"ÇOK KÖTÜ!" MÜ, YOKSA "ÇOK İYİ!" Mİ?
Köylülerin ayaklanması, eşrafın tatlı uykularını kaçırdı. Köylük bölgelerdeki olaylarla ilgili haberlerin şehirlere ulaşması, eşraf arasında hemen yaygara kopmasına yol açtı. Çangşa'ya varışımdan az sonra, her çeşit insanla karşılaştım ve bir sürü dedikodu dinledim. Orta tabakalardan Guomindang'ın sağ kanat unsurlarına kadar herkes, bütün bu olup biteni şu tek sözcükle özetliyordu: "Çok kötü!", sıralarda şehirde herkesin dilinde dolaşan «Çok kötü» fikrinin etkisi altında kalan, oldukça devrimci fikirlere sahip insanların bile, köylük bölgelerde olup biteni gözlerinde canlandırdıklarında moralleri bozuluyor ve "çok kötü" sözünü reddedemiyorlardı. Hatta bayağı ilerici insanlar bile, "Çok kötü olsa da, bir devrimde böyle şeylerin olması kaçınılmazdır" diyorlar. Kısacası hiç kimse "çok kötü" sözünü [sayfa 35] bütünüyle reddedemiyordu. Ama daha önce de belirttiğimiz gibi, gerçek şudur: Geniş köylü yığınları, tarihi görevlerini yerine getirmek için ayaklanmışlardır; köylük bölgelerdeki demokrasinin güçleri, köylük bölgelerdeki feodalizmin güçlerini yıkmak için ayaklanmıştır. Yerel zorbalar, mütegallibe ve yasa tanımayan toprakağalarından meydana gelen ataerkil-feodal sınıf, binlerce yıllık zorba yönetimin temelini oluşturmuştur ve emperyalizmin, savaşağalığının ve yiyici bürokrasinin de temel taşıdır. Bu feodal güçleri yıkmak, milli devrimin gerçek hedefidir. Ömrünün milli devrime adadığı kırk yılı boyunca Dr. Sun Yatsen'in yapmak isteyip de yapamadığı şeyleri, köylüler birkaç ay içinde yaptılar. Bu, şimdiye kadar değil kırk yılda, binlerce yılda başarılamamış çok büyük bir iştir. Bu, çok iyi bir şeydir. Hiç de "çok kötü" değildir. "Çok kötü" olmakla hiç ilgisi yoktur. «Çok kötü», açıkça toprakağalarının çıkarları doğrultusunda, köylülerin ayaklanmasına karşı çıkmak için ortaya atılmış bir teoridir; açıkça toprakağası sınıfının eski feodal düzenini koruma ve yeni demokrasi düzeninin kurulmasını engelleme teorisidir; açıkça karşı-devrimci bir teoridir. Devrimci yoldaşlardan hiç biri bu saçmalığı ağzına almamalıdır. Eğer sağlam bir devrimci bakış açısına sahipseniz ve köylere gidip durumu kendi gözlerinizle görürseniz, hiç kuşku yok ki, şimdiye kadar hiç duymadığınız ölçüde büyük bir heyecan duyacaksınız. Milyonlarca köle, yani köylüler, kendilerini iliklerine kadar sömürerek semirmiş olan düşmanlarını şimdi yere çalmaktadır. Köylülerin yaptığı, tamamen haklı bir şeydir, çok iyi bir şeydir! "Çok iyi", köylülerin ve bütün diğer devrimcilerin teorisidir. Her devrimci yoldaş, millî devrimin köylük bölgelerde köklü bir değişmeyi gerektirdiğini bilmelidir. 1911 Devrimi[21], bu değişikliği gerçekleştiremedi ve bu yüzden başarısızlığa uğradı. Bu değişiklik şimdi gerçekleştirilmektedir ve bu, devrimin tamamlanması açısından önemli bir etkendir. Her devrimci yoldaş, bu hareketi desteklemek zorundadır; yoksa karşı-devrimci saflarda yer alıyor demektir. [sayfa 36]
"FAZLA İLERİ GİTME" SORUNU
Bir de, "Evet, köylü birlikleri gereklidir, ama fazla ileri gidiyorlar" diyenler var. Bu, orta yolcuların görüşüdür. Ama bakalım, gerçek durum böyle mi? Doğru, köylük bölgelerde köylüler bir bakıma "yönetilemez" durumdadırlar. Bütün yetkiyi elinde toplayan köylü birliği, toprakağalarına söz hakkı tanımamakta ve onların saygınlığını yok etmektedir. Bu, toprakağalarını yere çalıp onları ayaklar altına almak demektir. Köylüler, toprakağalarına, "Seni diğer kütüğe geçireceğiz" diye gözdağı vermektedirler. Yerel zorbaları ve mütegallibeyi para cezasına çarptırmakta, onlardan bağışta bulunmalarını istemekte ve tahtırevanlarını paramparça etmektedirler. Halk, topluca, köylü birliğine karşı çıkan yerel zorbaların ve mütegallibenin evlerine girmekte, domuzlarını kesip, tahıllarına el koymaktadır. Hatta yerel zorbaların ve mütegallibenin evlerindeki genç hanımların fildişi kakmalı yataklarına birkaç dakikalığına uzanıp keyfetmektedirler. En küçük bir provokasyona girişeni hemen tutuklamakta, tutukladıklarının kafalarına kâğıttan uzun külahlar geçirip, "Pis toprakağaları, şimdi anladınız mı bizim kim olduğumuzu!" diyerek, bunları köylerde dolaştırmaktadırlar. Köylüler, canlarının her istediğini yaparak ve her şeyin altını üstüne getirerek, köylük bölgelerde bir çeşit terör estirmişlerdir. Bazılarının "fazla ileri gitmek" ya da "bir yanlışı düzelteyim derken sınırları aşmak" ya da "bu kadarı da gerçekten fazla" dedikleri şey, işte budur! Bu gibi sözler, ilk bakışta doğru gibi gözükebilir, ama aslında yanlıştır. Birincisi, köylüleri bütün bunları yapmaya iten, yerel zorbaların, mütegallibenin ve yasa tanımayan toprakağalarının kendileri olmuştur. Bunlar ellerindeki iktidarı yüzyıllar boyu köylülere zulmetmek ve onları ayakları altında ezmek için kullanmışlardır. Köylülerin bu derece sert bir tepki göstermelerinin nedeni de budur. En şiddetli ayaklanmalar ve en ciddi karışıklıklar, hep, yerel zorbaların, mütegallibenin ve kanun tanımayan [sayfa 37] toprakağalarının en zalimce davrandıkları yerlerde ortaya çıkmıştır. Köylülerin açık seçik bir görüşü vardır. Kim kötüdür, kim değildir; en kötüsü kimdir, kim o kadar kötü değildir; kim ağır bir cezayı hak etmiştir, kim hafif bir cezayla bırakılabilir; bütün bu konularda köylülerin açık seçik bir görüşü vardır ve verilen cezanın işlenen suçu aştığı pek az görülmüştür. İkincisi, devrim yapmak, ziyafet vermeye, yazı yazmaya, resim yapmaya ya da nakış işlemeye benzemez; o kadar zarif, o kadar sakin ve yumuşak, o kadar ılımlı, uysal, kibar, ölçülü ve âlicenap olamaz.[22] Devrim bir ayaklanmadır, bir sınıfın başka bir sınıfı devirdiği bir şiddet hareketidir. Bir köylü devrimi ise, köylülüğün feodal toprakağaları sınıfının iktidarını yıktığı bir devrimdir. Köylülerin en büyük zora başvurmadan, toprakağalarının binlerce yıldır süregelen ve derin kökleri olan hâkimiyetini yıkmaları olanaksızdır. Köylük bölgelerin çok büyük bir devrimci atılıma ihtiyacı vardır; çünkü ancak böyle bir atılım, milyonlarca insanı harekete geçirip, onları büyük bir güç haline getirebilir. Yukarıda sözünü ettiğimiz ve bazıları tarafından "fazla ileri gitmek" diye nitelendirilen bütün eylemler, köylük bölgelerdeki görkemli devrimci atılımın köylülerde yarattığı güçten doğmaktadır. Köylü hareketinin ikinci döneminde, yani devrimci eylem döneminde, bu gibi şeylerin yapılması zorunluydu. Bu dönemde, köylülerin kayıtsız şartsız hâkimiyetinin kurulması gerekliydi. Köylü birliklerine yöneltilen kötü niyetli eleştirilerin yasaklanması gerekliydi. Eşrafın hâkimiyetinin tamamen yıkılması, bunların yere çalınıp kıpırdayamaz duruma getirilmesi gerekliydi. Bu dönemde fazla ileri gitmek diye nitelendirilen bütün eylemler, devrimci bir önem taşımaktadır. Açıkça söylemek gerekirse, bütün köylük bölgelerde bir süre için terör estirmek gereklidir. Yoksa köylük bölgelerde karşı-devrimcilerin faaliyetlerini bastırmak ya da eşrafın hâkimiyetini yıkmak mümkün olamaz. Bir yanlışı düzeltebilmek için olağan sınırları aşmak gerekir, yoksa yanlış düzeltilemez.[23] Köylülerin «fazla ileri, gittiğinden» söz edenler, ilk bakışta, daha önce sözünü ettiğimiz [sayfa 38] «Çok kötü!» diyenlerden farklı gibi gözüküyorlarsa da, aslında bunlar da aynı bakış açısından hareket etmekte ve aynı şekilde toprakağalarının, ayrıcalıklı sınıfların çıkarlarını savunan teorisini dile getirmektedirler. Köylü hareketinin yükselmesini engellediği ve devrimi kösteklediği için bu teoriye karşı çıkmalıyız.
"AYAKTAKIMI HAREKETİ"
Guomindang'ın sağ kanadı, "Köylü hareketi, ayaktakımının, tembel köylülerin hareketidir" demektedir. Bu görüş Cangşa'da yaygındır. Köylerde bulunduğum sırada eşraf, "Köylü birliklerinin kurulmasına bir diyeceğimiz yok; ama şu anda bu birliklerin başında bulunanlar iyi değil. Bunların değiştirilmesi gerekir!" demekteydi. Bu görüş, sağ kanat unsurlarının dediğiyle aynı kapıya çıkmaktadır. Her iki görüşe göre de, bir köylü hareketi olabilir Czaten hareket başlamış olduğundan kimse tersini söylemeye cesaret edememektedir), ama bu hareketin başında bulunanlar iyi değildir. Bu görüşleri savunanlar, özellikle köylü birliklerinin alt kademelerinden sorumlu olan kişilerden nefret etmekte ve bunlara "ayaktakımı" demektedirler. Kısacası, eskiden eşraf tarafından hor görülen, ayaklar altında çiğnenen, toplumda yeri ve söz hakkı olmayan herkes şimdi cesaretle başkaldırmıştır. Sadece başkaldırmakla kalmayıp iktidarı da ellerine geçirmişlerdir. Onlar, şimdi kasaba köylü birliklerinin Cen alt kademeleri) başında bulunmaktadırlar ve bunları korkulan ve saygı duyulan bir şey haline getirmişlerdir. Onlar, kaba, nasırlı ellerini kaldırarak eşrafın başına indirmişlerdir. Onlar mütegallibenin boynuna ip takıp kafasına da kâğıttan uzun külahlar geçirerek bunları köylerde dolaştırmaktadırlar. (Buna, Siangtan ve Siangsiang'da "kasabada resmigeçit", Liling' de ise "çayırda resmigeçit" denilmektedir.) Eşrafın kulaklarının suçlayıcı, sert ve acımasız sözlerle tırmalanmadığı [sayfa 39]bir tek gün bile geçmemektedir. Köylüler, emirler yayınlamakta ve her şeyi yönetmektedir. Eskiden herkesten daha aşağı olanlar, şimdi herkesin üstündedirler ve bunun adı da "her şeyi baş aşağı etmektir".
DEVRİMİN ÖNCÜLERİ
Şeylere ve kişilere iki karşıt yaklaşımın bulunduğu her yerde, iki karşıt görüş ortaya çıkar. "Çok kötü" ve "çok iyi", "ayaktakımı" ve "devrimin öncüleri"; bunlar bu karşıtlığın örnekleridir.
Yukarıda, köylülerin uzun yıllar boyunca gerçekleştirilemeyen devrimci bir görevi başardıklarını ve böylece milli devrim yolunda önemli bir iş yaptıklarını söyledik. Ama bu büyük devrimci görev, bu önemli devrimci iş, köylülerin tümü tarafından mı gerçekleştirilmiştir? Hayır. Üç çeşit köylü vardır: Zengin, orta ve yoksul köylüler. Her üçü de farklı koşullar altında yaşarlar ve dolayısıyla devrim konusunda da farklı görüşlere sahiptirler. Birinci dönemde, zengin köylülerin sözünü etmekten hoşlandıkları şeyler, Kuzey Sefer Ordusunun Ciangsi'de büyük bir hezimete uğraması, Çan Kayşek'in yaralanıp[24] uçakla Guang-dung'a kaçması[25] ve Vu Peyfu'nun[26] Yuehçov'u geri almasıydı. Onlara göre, köylü birlikleri hiç kuşkusuz uzun zaman yaşayamayacak ve Üç Halk İlkesi[27] de hiç bir zaman başarı kazanamayacaktı; çünkü bunlar daha önce görülmüş işitilmiş şeyler değildi. Bu durumda, kasaba köylü birliğinden bir görevli (genellikle de "ayaktakımı"ndan biri), elinde kayıt defteri, zengin bir köylünün evine gidip ona "Lütfen köylü birliğine katılır mısınız?" dediğinde zengin köylü ne cevap verirdi? Eğer bu, az buçuk terbiyeli bir zengin köylüyse. "Köylü birliği mi? Yıllardır burada yaşar, toprağımı sürerim; böyle bir şeyi daha önce hiç duymadım, ama gene de geçinip gidiyorum. Size de bu işten vazgeçmenizi tavsiye ederim!" derdi. Ama eğer bu, gerçekten [sayfa 40] kötü niyetli bir zengin köylüyse, "Köylü birliğiymiş! Saçma! Köylü birliği değil, kelleleri uçurma birliği! Adamın başını belaya sokmayın!" derdi. Buna rağmen, hayrettir ki, köylü birlikleri birkaç ayı aşkın bir süredir varlıklarını sürdürmektedirler, hatta eşrafa karşı gelmeye bile cesaret etmişlerdir. Çevredeki eşraftan afyon çubuklarını teslim etmeyi reddedenler köylü birlikleri tarafından tutuklanıp köylerde dolaştırılmışlardır. Hatta il merkezlerinde Siangtanlı Yen Cungçiyu ve Ningsianglı Yang Çize gibi bazı büyük toprakağaları idam edilmiştir. Ekim Devriminin yıldönümünde, İngiliz aleyhtarı gösteriler ve Kuzey Seferinde kazanılan zaferi kutlamak için yapılan büyük törenler sırasında, her kasabada on binlerce köylü, ellerinde irili ufaklı bayraklar, yük sırıkları ve çapalarıyla birlikte sel gibi akan kitleler halinde dev gösteriler düzenlediler. Zengin köylüler, ancak bu olaylardan sonra şaşkınlığa ve korkuya kapılmaya başladılar. Kuzey Seferinde kazanılan zaferi kutlamak için yapılan büyük törenler sırasında, Civciang'm alınmış olduğunu, Çan Kayşek'in yaralanmadığını ve Vu Peyfu'nun her şeye rağmen yenilmiş olduğunu öğrendiler. Üstelik her yanda "kırmızı ve yeşil pankartlar" üzerine son derece açık bir biçimde yazılmış ve "Yaşasın Üç Halk İlkesi", "Yaşasın köylü birlikleri!" ve "Yaşasın köylüler!" gibi sloganlara rastlamaktaydılar. Büyük bir şaşkınlığa ve korkuya kapılan zengin köylüler "Ne oluyoruz?" demeye başladılar. "'Yaşasın köylüler'miş, şimdi bu adamlar imparator mu oldu yani?"[28] diyorlardı. Bundan dolayı köylü birlikleri biraz caka satıyorlar. Köylü birliklerinden gelenler, zengin köylülere, "Seni diğer kütüğe geçireceğiz" ya da "Bir ay daha geçerse, kayıt parası adam başına on yuan olacak!" demektedirler. Zengin köylüler, ancak bütün bunların etkisiyle şimdi yavaş yavaş köylü birliklerine katılmaktadırlar.[29] Bazıları giriş için elli sent[5*] ya da bir yuan ödemektedir (normal kayıt parası sadece [sayfa 41] on kuruştur), bazılarıysa ancak kendilerine kefil olacak birilerini bulduktan sonra birliğe girebilmektedirler. Ama bugün bile köylü birliklerine girmemekte hâlâ direnen bir sürü zengin köylü vardır. Zengin köylüler köylü birliklerine girerken, genellikle ailelerinden altmış-yetmiş yaşında birinin adını yazdırmaktadırlar; çünkü sürekli olarak "askere alınma" korkusu içindedirler. Birliğe katıldıktan sonra da, köylü birliği için çalışmaya yanaşmamakta, hep geride durmaktadırlar.
Peki, orta köylülerin durumu nedir? Bunlar, kararsız bir tutum takınmaktadırlar. Devrimin kendilerine pek yarar sağlamayacağını düşünmektedirler. Tencerelerinde pirinç kaynamaktadır ve geceyarısı kapılarına dayanan alacaklıları yoktur. Bunlar da bir şey hakkında onun daha önce var olup olmadığına bakarak karar vermekte, kaşlarını çatıp kendi kendilerine, "Köylü birlikleri acaba gerçekten yaşayabilir mi?", "Üç Halk İlkesi basan kazanabilir mi?" diye düşünmektedirler. Vardıkları sonuç "Korkarım ki hayır!" olmaktadır. Her şeyin tanrının iradesine bağlı olduğuna inanmakta ve "Köylü birliği mi? Tanrının böyle bir şeyi isteyip istemediğini kim bilebilir ki?" diye düşünmektedirler. Birinci dönemde, köylü birliğinden biri elinde kayıt defteri, bir orta köylüye gidip, "Lütfen köylü birliğine katılır mısınız?" dediğinde ondan "Acelesi yok!" cevabını almaktaydı. Bunlar, ancak ikinci dönemde, köylü birlikleri büyük ölçüde etkili olduktan sonra, birliklere girmeye başlamışlardır. Orta köylüler, köylü birliklerinin çalışmalarına katılma konusunda, zengin köylülerden daha iyiyseler de, bugüne kadar pek istekli davranmamışlardır, hâlâ bekle gör tutumu takınmaktadırlar. Köylü birliklerinin, orta köylülerin birliklere katılmalarını sağlamaları ve onları aydınlatmak amacıyla daha epeyce çalışma yapmaları zorunludur.
Yoksul köylüler, her zaman, köylük bölgelerde verilen çetin mücadelenin temel gücünü meydana getirmişlerdir. Hem yeraltı çalışması, hem de açık faaliyet döneminde militanca mücadele etmişlerdir. Komünist Partisinin önderliğine [sayfa 42] en çok uyanlar bunlardır. Yerel zorbalarla mütegallibenin oluşturduğu kampın can düşmanıdırlar ve bu kampa en ufak bir duraksama göstermeksizin saldırmaktadırlar. Yoksul köylüler, zengin köylülere, "Bakın, biz köylü birliklerine katılalı çok oldu. Siz neden hâlâ duraksama gösteriyorsunuz?" demektedirler. Zengin köylüler ise buna alayla, "Sizi katılmaktan alıkoyacak ne var ki? Ne başınızı sokacak bir eviniz, ne de ekecek bir kanş toprağınız var!" diye karşılık vermektedirler.. Yoksul köylülerin kaybetmekten korkacakları hiç bir şeylerinin olmadığı doğrudur. Çoğunun gerçekten de "ne başını sokacak bir evi, ne de ekecek bir kanş toprağı" vardır. Gerçekten de onları köylü birliklerine katılmaktan alıkoyacak ne olabilir ki? Cangşa iliyle ilgili araştırmalara göre, köylük bölgelerdeki nüfusun yüzde 70'ini yoksul köylüler, yüzde 20'sini orta köylüler, yüzde 10'unu ise toprakağaları ve zengin köylüler oluşturmaktadır. Nüfusun yüzde 70'ini meydana getiren yoksul köylüler de kendi içlerinde iki bölüme ayrılabilir: İyice yoksul olanlar ve daha az yoksul olanlar[30], köylük bölge nüfusunun yüzde 20'sini oluşturmakta olup tamamen mülksüzleştirilmişlerdir, yani ne toprakları, ne de paralan vardır, geçim araçlarından tamamen yoksundurlar ve evlerini terk edip paralı askerlik, ücretli işçilik ya da gezginci dilencilik yapmak zorundadırlar. Daha az yoksul olanlar[31], köylük bölge nüfusunun geri kalan yüzde 50'sini oluşturmakta olup kısmen mülksüzleştirilmişlerdir, yani bunlar bir parça topraklan ya da biraz paralan olan, kazandıklarından fazla tüketen ve seneyi binbir zahmet ve sıkıntıyla çıkartan zanaatkârlar, kiracı köylüler (zengin kiracı köylüler hariç) ve yarı-mülk sahibi köylüler gibi kimselerdir. Toplam olarak köylük bölgelerdeki nüfusun yüzde 70'ini meydana getiren bu büyük yoksul köylü kitlesi, köylü birliklerinin belkemiğini oluşturmaktadır; bu yoksul köylüler, feodal güçleri yıkma mücadelesinin öncüleri ve uzun yıllar boyunca başarılamamış büyük bir devrimci görevi gerçekleştiren kahramanlardır. Yoksul köylü sınıfı (eşrafın deyimiyle "ayaktakımı") [sayfa 43] olmasaydı, köylük bölgelerde bugünkü devrimci ortamı yaratmak ya da yerel zorbaları ve mütegallibeyi yıkmak ve demokratik devrimi tamamlamak olanaksız olurdu. Köylük bölgelerdeki en devrimci grubu oluşturan yoksul köylüler, köylü birliklerinin önderliğini ellerine geçirmişlerdir. Hem birinci, hem de ikinci dönemde, en alt kademedeki köylü birliklerinde hemen hemen bütün başkanlıklarda ve komite üyeliklerinde yoksul köylüler bulunmaktaydı (Hengşan ilinde kasaba birliklerindeki görevlilerin yüzde 50'sini iyice yoksul olan köylüler, yüzde
ON DÖRT BÜYÜK BAŞARI
Köylü birliklerine yöneltilen eleştirilerin çoğunda, bunların pek çok kötü şey yaptıkları ileri sürülmektedir. Köylülerin yerel zorbalara ve mütegallibeye yönelttikleri saldırıların tamamen devrimci bir davranış olduğunu ve hiç bir şekilde kınanamayacağını daha önce de belirttim. Köylüler pek çok şey yapmışlardır; onlara yöneltilen eleştirileri [sayfa 45] cevaplandırabilmek amacıyla, onların gerçekte ne yaptıklarını görmek için bütün faaliyetlerini teker teker ele alıp yalandan incelemeliyiz. Köylülerin son birkaç ay içindeki faaliyetlerini sınıflandırarak özetledim; toparlayacak olursak, köylüler, köylü birliklerinin önderliğinde aşağıdaki on dört büyük başarıyı elde etmişlerdir.
1. KÖYLÜLERİN KÖYLÜ BİRLİKLERİNDE ÖRGÜTLENMESİ
Bu, köylülerin elde ettiği birinci büyük başarıdır Siangtan, Siangsiang ve Hengşan gibi illerde aşağı yukarı bütün köylüler örgütlenmiştir ve buralarda köylülerin harekete geçmediği hemen hemen hiç bir yer kalmamış gibidir; buraları durumun en iyi olduğu yerlerdir. Yiyang ve Huacung gibi bazı illerde, köylülerin küçük bir kesimi dışında büyük çoğunluğu örgütlenmiştir; bunlar, duruma ikinci derecede iyi olan yerlerdir. Cengbu ve Lingling gibi öteki bazı illerde ise köylülerin küçük bir kesimi örgütlenmiştir, büyük çoğunluğu örgütsüz durumdadır; buraları, üçüncü derecedeki yerler arasındadır. Köylü birliklerinin propagandası, Yuan Zuming'in[32] denetimi altındaki Batı Hunan'a henüz ulaşamamıştır ve buradaki birçok ilde köylüler tamamen örgütsüz durumdadırlar; buraları da dördüncü derecedeki yerleri meydana getirmektedir. Genel olarak, Cangşa merkez olmak üzere Orta Hunan'daki iller durumları en ileri olan yerlerdir. Bunlan Güney Hunan'daki iller izlemekte, Batı Hunan ise daha yeni yeni örgütlenmeye başlamaktadır. Eyalet köylü birliğinin geçen Kasım ayında verdiği rakamlara göre, eyaletin yetmiş beş ilinden otuz yedisinde kurulmuş olan örgütlerin toplam olarak l milyon 367 bin 727 üyesi vardır. Bu üyelerden 1 milyon kadarı, köylü birliklerinin gücünün hızla arttığı Ekim ve Kasım aylarında örgütlenmiştir; oysa üye sayısı Eylül ayına kadar ancak 300-400 bini bulmaktaydı. Bunu, köylü hareketinin canlı bir biçimde gelişmeye devam ettiği Aralık ve [sayfa 46] Ocak ayları izledi. Ocak ayı sonuna kadar üye sayısının en azından 2 milyonu bulmuş olması gerekir. Bir aile, köylü birliğine girerken genellikle sadece bir kişinin adını yazdırdığına ve her ailede ortalama beş kişi bulunduğuna göre köylü birliklerinin önderliği altında yaklaşık 10 milyonluk bir kitlenin toplanmış olduğunu söyleyebiliriz. Köylü birliklerinin gösterdiği bu hayret verici ve gittikçe hızlanan gelişme yerel zorbaların, mütegallibenin ve yiyici memurların neden tecrit edilmiş olduklarını, köylü hareketinden bu yana insanların dünyanın nasıl da tamamen değişmiş olduğuna bakıp neden hayrete düştüklerini ve nasıl olup da büyük bir devrimin köylük bölgelerde gerçekleştirilebildiğini açıklamaktadır. Bu, köylülerin, köylü birliklerinin önderliği altında elde ettikleri birinci büyük basandır.
2. TOPRAKAĞALARINA SİYASİ BAKIMDAN DARBE İNDİRİLMESİ
Köylülerin, örgütlerini kurar kurmaz yaptıkları ilk iş, toprakağası sınıfının, özellikle de yerel zorbalarla mütegallibenin siyasi saygınlığını ve gücünü tuzla buz etmek, yani köy toplumunda toprakağası hâkimiyetine son verip köylü hâkimiyetini kurmak olmaktadır. Bu, son derece ciddi va canalıcı bir mücadeledir; ikinci dönemde, yani devrimci eylem döneminde verilen mücadelenin odak noktasını oluşturmaktadır. Bu mücadelede zafer kazanmadan, kira ve faizleri azaltmak, toprakları ve öteki üretim araçlarını ele geçirmek vb. için verilen iktisadî mücadelede zafer kazanmak olanaksızdır. Hunan'ın Siangsiang, Hengşan ve Siangtan illeri gibi birçok yerinde bu bir sorun oluşturmamaktadır; çünkü buralarda toprakağalarının hâkimiyeti yıkılmıştır ve hâkimiyet tamamen köylülerin elinde bulunmaktadır. Fakat Liling gibi illerde, hâlâ toprakağalarının otoritesinin köylülerinkine göre daha zayıf gibi göründüğü, ama siyasî mücadele keskinleşmemiş olduğundan aslında köylülerin otoritesiyle alttan alta yarıştığı yerler (Liling'in batı [sayfa 47] ve güney kesimleri gibi) vardır. Bu gibi yerlerde köylülerin siyasi bakımdan zafer kazanmış olduklarını söylemek için vakit henüz çok erkendir; buralardaki köylüler, jfcoprakağalarının hâkimiyetini tamamen yıkana kadar siyasî mücadeleyi daha da canlı bir biçimde sürdürmelidirler. Köylülerin toprakağalarına siyasî bakımdan darbeler indirmek için kullandıkları başlıca yöntemler şunlardır:
Hesapların denetlenmesi. Yerel zorbaların ve mütegallibenin ellerinden geçen kamu parasını zimmetlerine geçirdikleri çok olmuştur ve tuttukları defterler düzgün değildir. Şimdi köylüler, hesapların denetlenmesini birçok yerel zorbayı ve mütegallibeyi alaşağı etmek için bir fırsat olarak kullanmaktadırlar. Birçok yerde yerel zorbalar ve mütegallibeyle özel olarak mali konularda hesaplaşmak için, hesap denetim komiteleri kurulmuştur ve yerel zorbalarla mütegallibe daha komitenin adını duyar duymaz tir tir titremeye başlamaktadır. Bu tür kampanyalar, köylü hareketinin faal olduğu bütün illerde yürütülmüştür. Bu tür kampanyalarda önemli olan, gasbedilen parayı geri almaktan çok, yerel zorbalarla mütegallibenin işlediği suçları açığa çıkarmak ve onları siyasi ve toplumsal mevkilerinden alaşağı etmektir.
Para cezasına çarptırmak. Köylüler, hesapların denetiminde ortaya çıkarılan yolsuzluklar, geçmişte köylülere uygulanmış zulüm, köylü birliklerini içten yıkmak amacıyla sürdürülen faaliyetler, kumar yasağına uymamak ve afyon çubuklarını teslim etmeyi reddetmek gibi suçlar için para cezaları koymaktadırlar. Falanca yerel zorbaya şu kadar, mütegallibeden filancaya bu kadar diye kesilen bu para cezaları, onlarca yuanla binlerce yuan arasında değişmektedir. Köylüler tarafından para cezasına çarptırılan bir kimse doğal olarak bütün saygınlığını yitirmektedir.
Bağışta bulunmaya zorlamak. Zalim zengin toprakağaları, yoksullara yardım, kooperatiflerin ya da köylü kredi birliklerinin kurulması ya da başka amaçlar için kullanılmak üzere bağışta bulunmaya zorlanmaktadırlar. Para cezasından daha hafif olmakla birlikte bu da bir çeşit ceza [sayfa 48] biçimidir. Birçok toprakağası, başlarının derde girmesini önlemek için köylü birliklerine gönüllü olarak bağışta bulunmaktadırlar.
Küçük protestolar. Birisi köylü birliğine zarar verecek bir söz söylediğinde ya da bir davranışta bulunduğunda, eğer işlenen suç önemsizse, köylüler toplanıp suçu işleyenin evine doluşmakta ve onu protesto etmektedirler. Genellikle suçlu ileride köylü birliğinin saygınlığını sarsacak hiç bir şey yapmayacağım açıkça belirttiği bir "pişmanlık" belgesi imzaladıktan sonra rahat bırakılmaktadır.
Büyük gösteriler. Köylü birliğinin düşmanı olan bir yerel zorbaya ya da mütegallibeden birine karşı gösteride bulunmak için büyük bir kalabalık toplanır. Göstericiler, gösterinin bir parçası olarak, suçlunun domuzlarını keser, tahılına el koyar ve onun evinde yemek yerler. Bu türden birçok olay meydana gelmiştir. Geçenlerde Siangtan ilindeki Maciaho'da, 15 bin köylüden meydana gelen bir topluluk, mütegallibeden altı kişinin evlerine giderek gösteri yapmışlardır; gösteriler dört gün sürmüş ve bu süre içinde yüz otuzdan fazla domuz kesilerek yenmiştir. Köylüler, bu tür gösterilerden sonra suçluyu genellikle bir de pare cezasına çarptırmaktadırlar.
Toprakağalarına "taç giydirip" köy sokaklarında dolaştırmak. Bu, çok yaygındır. Yerel zorbalardan ya da mütegallibeden birinin kafasına, üstünde "yerel zorba filanca" ya da "Mütegallibeden falanca" yazan uzun bir kâğıt külah geçirilmektedir. Sonra boynuna bir ip takılıp önünde ve arkasında büyük bir kalabalık olduğu halde dolaştırılmaktadır. Bazen halkın dikkatini çekmek için pirinç çanlar çalınmakta ve bayraklar sallanmaktadır. Yerel zorbaların ve mütegallibenin en çok korktuğu ceza budur. Bir kere kafasına uzun, kâğıttan bir külah geçirilen kimse bütün saygınlığını yitirmekte ve bir daha insan içine çıkamamaktadır. Bu yüzden zenginlerin çoğu, para cezasına çarptırılmayı, kendilerine külah giydirilmesine yeğ tutmaktadırlar. Ama köylüler diretirse külahı giymeye de zorunludurlar. Bir keresinde, uyanık bir kasaba köylü birliği, eşraftan rezil [sayfa 49] bir adamı tutuklayıp hemen o gün kafasına külah geçirileceğini ilan etti. Adam korkudan mosmor oldu. Bunun üzerine köylü birliği adamın kafasına külahı hemen o gün geçirmemeyi kararlaştırdı. Çünkü hemen o gün adamın kafasına külah geçirilecek olursa artık bu cezadan korkmayacağı, bu yüzden de adamın evine yollanıp başka bir gün kafasına külah geçirilmesinin daha iyi olacağı ileri sürüldü. Kafasına külahın ne zaman geçirileceğini bilmeyen adam, tedirgin bir durumda ne rahat oturabiliyor, ne de uyuyabiliyordu.
Toprakağalarının il hapishanesine atılması. Bu, kafaya uzun kâğıt külah geçirmekten daha ağır bir cezadır. Yerel zorbalardan ya da mütegallibeden biri tutuklanıp il hapishanesine yollanmaktadır; buraya kapatılan kişiyi yargılayıp cezalandırmak da il yöneticisinin görevidir. Bugün hapse atılanlar artık değişmiştir. Eskiden eşraf köylüleri hapse atardı, Şimdi ise tam tersi olmaktadır.
"Sürgün". Köylüler, yerel zorbalarla mütegallibe arasından en çok zulüm yapmış olan suçluları sürgüne gön-dermektense, tutuklamayı ya da idam etmeyi yeğ tutmaktadırlar. Ama bunlar, tutuklanmaktan ya da idam edilmekten korkup kaçmaktadırlar. Köylü hareketinin iyice gelişmiş olduğu illerde, hemen hemen bütün önemli yerel zorbalarla mütegallibe kaçmışlardır. Bu, onları sürgüne göndermekle aynı kapıya çıkmaktadır. Bunlardan en önemlileri Şanghay'a, ikinci sırada, yer alanları Hankov'a, üçüncü sıradakiler Cangşa'ya, dördüncü sıradakiler ise il merkezlerine kaçmışlardır. Kaçmış olan yerel zorbalarla mütegallibeden en fazla güvenlikte olanlar, Şanghay'a kaçmış olanlardır. Hankov'a kaçmış olanlardan bazıları, Huacung'dan kaçan üç kişi gibi, sonunda yakalanıp geri götürülmüşlerdir. Cangşa'ya kaçmış olanlar ise daha büyük bir tehlike içindedirler. Memleketlerinden kalkıp akın akm eyalet merkezine gelen öğrenciler tarafından her an yakalanabilirler. Cangşa'da bunlardan ikisinin yakalanışını kendi gözümle gördüm. İl merkezlerine sığınmış olanlar ise ancak dördüncü derecede öneme sahip kimselerdir ve her yerde [sayfa 50] gözleri ve kulakları olan köylüler, bunların izini kolayca bulabilmektedirler. Mali yetkililer, bir keresinde, Hunan Eyalet Yönetiminin para toplamakta karşılaştığı güçlüklerin nedeni olarak köylülerin zenginleri sürgüne yollamasını göstermişlerdi. Bu da, yerel zorbalarla mütegallibeye kendi köylerinde ne kadar sert davranıldığı konusunda bir fikir vermektedir.
İdam. Bu cezaya sadece yerel zorbalarla mütegallibe içindeki en kötü unsurlar çarptırılmakta ve bu, köylülerle halkın öteki kesimleri tarafından birlikte uygulanmaktadır. Örneğin, Ningsiang'dan Yang Çize, Yueyang'dan Çu Ciagan ve Huacung'dan Fu Daonan ile Sun Bocu, köylülerin ve halkın öteki kesimlerinin diretmesi üzerine yönetim yetkilileri tarafından kurşuna dizildiler. Köylüler ve halkın öteki kesimleri, yargıcı, Siangtanlı Yen Cungciu'yu kendilerine teslim etmek zorunda bıraktılar ve onu kendileri idam ettiler. Ningsianglı Liu Çao da köylüler tarafından öldürüldü. Lilingli Peng Çifan ile Yiyang'dan Çu Tien-cue ve
3. TOPRAKAĞALARINA EKONOMİK BAKIMDAN DARBE İNDİRİLMESİ
Bölge dışına tahıl gönderilmesinin, tahıl fiyatlarının yükseltilmesinin, istifçiliğin ve karaborsanın yasaklanması. Bu, Hunan köylülerinin verdiği ekonomik mücadelede son aylarda yeralan en önemli olaylardan biridir. Yoksul köylüler, geçen Ekim ayından başlayarak, toprakağalarının ve zengin köylülerin tahıllarını bölge dışına göndermelerini önlemiş ve tahıl fiyatlarının yükseltilmesini, istifçiliği ve karaborsayı yasaklamışlardır. Sonuç olarak, yoksul köylüler amaçlarına tam olarak ulaşmışlardır; tahılın bölge dışına gönderilmesine konulan yasak tam bir başarıyla uygulanmış, tahıl fiyatları önemli ölçüde düşmüş, istifçilik ve karaborsa ortadan kalkmıştır.
Kiraların ve teminat akçelerinin[33] artırılmasının yasaklanması; kiraların ve teminat akçelerinin azaltılması için ajitasyon. Köylü birliklerinin henüz zayıf olduğu geçtiğimiz Temmuz ve Ağustos aylarında, toprakağaları, uzun süreden beri izleyegeldikleri azami sömürü alışkanlığını sürdürerek, topraklarını kiralayan köylülere kiraların ve teminat akçelerinin artırılacağı yolunda bildirim üstüne bildirim gönderdiler. Ama köylü birliklerinin önemli ölçüde güç kazandığı ve hepsinin de kiraların ve teminat akçelerinin [sayfa 52] artırılmasına karşı çıktığı Ekim ayına gelindiğinde, toprakağaları artık bu konuda seslerini bile çıkartmaya cesaret edememekteydiler. Köylülerin toprakağalarına üstünlük sağladıkları Kasım ayından sonra ise, köylü birlikleri bir adım daha ilerleyip, kiraların ve teminat akçelerinin azaltılması için ajitasyona giriştiler. Köylüler, "Ne yazık ki geçen sonbaharda kiralar ödendiği zaman köylü birlikleri yeterince güçlü değildi, yoksa daha o zaman kiraların azaltılmasını sağlayabilirdik" demektedirler. Köylüler, kiraların gelecek sonbaharda azaltılması için geniş bir propagandaya girişmişlerdir ve toprakağaları, bunun nasıl uygulanacağını merak etmektedirler. Teminat akçelerinin azaltılmasına gelince, Hengsan ve öteki bazı illerde bunun uygulamasına daha şimdiden geçilmiştir.
Kira sözleşmelerinin feshinin yasaklanması. Geçen yılın Temmuz ve Ağustos aylarında, bazı toprakağalarının hâlâ kira sözleşmelerini feshedip topraklarını başkalarına kiraladıkları görülmekteydi. Ama Ekim ayından sonra hiç kimse kira sözleşmelerini feshetmeye cesaret edemedi. Bugün ise, kira sözleşmelerinin feshedilip toprağın başkalarına kiraya verilmesi artık söz konusu değildir. Şimdi hâlâ bir sorun olarak kalmış gibi görünen tek şey, toprakağası toprağı kendisi işlemek istediği zaman kira sözleşmesinin feshedilip edilemeyeceğidir. Bazı yerlerde köylüler buna bile izin vermemektedirler. Bazı yerlerde ise, toprakağası toprağı kendisi işlemek istediğinde kira sözleşmesini feshetmesine izin verilebilmektedir. Ama bu sefer de kiracı köylülerin işsiz kalması sorunu ortaya çıkmaktadır. Henüz bu soruna her yerde uygulanabilecek ortak bir çözüm yolu bulunamamıştır.
Faizlerin azaltılması. Anhuna'da faizler genel olarak azaltılmış, başka illerde de azaltmalar yapılmıştır. Ama köylü birliklerinin güçlü olduğu yerlerde, toprakağaları, paralarının "kamulaştırılacağından" korktukları için, artık hiç "borç vermemektedirler". Dolayısıyla buralarda tefecilik fiilen ortadan kalkmıştır. Şimdi faizlerin azaltılması, sadece eski borçlarla ilgili olarak söz konusu edilmektedir. [sayfa 53]
Sadece bu eski borçların faizlerinin azaltılmasıyla kalınmamış, aynı zamanda alacaklının, anaparanın ödenmesi için baskı yapması da yasaklanmıştır. Yoksul köylüler, toprakağalarına, "Kabahati bende bulma. Zaten yıl bitmek üzere. Borcumu gelecek yıl öderim" demektedirler.
4. YEREL ZORBALARIN VE MÜTEGALLİBENİN FEODAL HÂKİMİYETİNİN YIKILMASI:
TU VE TUAN'IN[34] YERLE BİR EDİLMESİ
Tu ve tuan'da (yani ilçe ve kasaba) ve özellikle il düzeyinin hemen altındaki tu düzeyinde, eski siyasi iktidar organları, hemen hemen sadece yerel zorbaların ve mütegallibenin elinde bulunmaktaydı. Tu'nun, sayıları 10 binden 50 ya da 60 bine varan bir nüfus üzerinde söz hakkı ve kasaba savunma birlikleri gibi kendi silahlı kuvvetleri, mu[6*] başına vergileri[35] toplamak gibi kendi mali gücü ve köylüleri istediği gibi tutuklama, hapsetme, yargılama ve cezalandırma gibi yargı yetkisi vardı. Bu organları elinde tutan mütegallibe, köylük bölgenin gerçek hükümdarıydı. Kıyaslama yapılacak olursa, köylülerin cumhurbaşkanı, eyalet askeri valisi[36] ya da il yöneticisi ile pek ilgileri yoktu, onların gerçek "efendileri" köylük bölgelerdeki bu hükümdarlardı. Köylüler, bu kişilerin en ufak bir homurdanmalarından, adımlarını dikkatli atmaları gerektiğini anlarlardı. Şimdi köylük bölgelerde patlak vermiş olan isyan sonucu, toprakağaları sınıfının otoritesi genellikle yıkılmış ve daha sonra yerel zorbaların ve mütegallibenin hâkimiyetindeki köy yönetim organları doğal olarak çökmüştür. Tu ve tuan'ın başında bulunanların tümü halktan uzak durmakta, yüzlerini göstermeye cesaret edememekte ve bütün yerel işleri köylü birliklerine yüklemektedirler. "Bu benim işim değil" diyerek halkı kendilerinden uzak tutmaktadırlar. [sayfa 54]
Köylüler, tu ve tuan'ın başındakilerden söz ettikleri zaman büyük bir öfkeyle, "O serseri takımı mı!, Onların işi bitik!" demektedirler.
Evet, "işi bitik" sözü, devrim fırtınasının patladığı her yerde eski köy yönetim organlarının durumunu tam anlamıyla ortaya koymaktadır.
5. TOPRAKAĞALARININ SİLAHLI KUVVETLERİNİN YIKILMASI VE
KÖYLÜLERİN SİLAHLI KUVVETLERİNİN KURULMASI
Toprakağası sınıfının silahlı kuvvetleri, Orta Hunan da eyaletin batı ve güney kesimlerine göre sayıca daha azdı. Her ilde ortalama 600 tüfek bulunduğuna göre, yetmiş beş il için toplam 45 bin tüfek eder, aslında bu sayı daha da fazla olabilir. Köylü hareketinin iyice gelişmiş olduğu güneydeki ve merkezi kesimlerde köylüler şiddetle isyan ettiklerinden, toprakağası sınıfı artık direnmemekte, silahlı kuvvetlerinin büyük bir bölümü ya köylü birliklerine teslim olmakta ya da köylülerin saflarına geçmekteydiler. Ningsiang, Pingciang, Liuyang, Cangşa, Liling, Siangtan, Siang-siang, Anhua, Hengşan ve Hengyang gibi iller buna örnektir. Baoçing gibi bazı illerde ise toprakağalarının silahlı kuvvetlerinin küçük bir bölümü teslim olma eğilimi göstermekle birlikte, tarafsız bir tutum takınmaktadırlar. Diğer küçük bir kesim ise, köylü birliklerine karşı direniyor; fakat köylüler onlara saldırıyorlar ve çok geçmeden Yiçang, Linvu ve Ciahe illerinde olduğu gibi onları yok edeceklerdir. Böylece, gerici toprakağalanndan teslim alman silahlı kuvvetler, köylülerin, siyasi iktidar organları olan köylük bölge hükümetinin yeni organlarının emri altında "sürekli yöresel milisler"[37] olarak tekrar örgütlenmektedirler. Eski silahlı kuvvetleri teslim alma, köylülerin kendi silahlı kuvvetlerini kurma yollarından biridir. Köylü birliklerine bağlı mızraklı birlikler kurmak ise bir diğer yoldur. Uzun sopaların ucuna takılmış, sivri uçlu, iki tarafı da keskin [sayfa 55] olan bu mızraklardan sadece Siangsiang ilinde şu anda 100 bin tane vardır. Siangtan, Hengşan, Liling ve Cangşa gibi diğer illerin her birinde ise 70-80 bin, 50-60 bin ya da 30-40 bin kadar vardır. Köylü hareketinin olduğu her ilde mızraklı birliklerin sayısı hızla artmaktadır. Mızraklarla silahlanmış olan bu köylüler "düzensiz yöresel milisleri" meydana getirmektedirler. Daha önce sözü edilen eski silahlı kuvvetlerden çok daha büyük olan bu mızraklı birlikler, adının bile yerel zorbaları ve mütegallibeyi tir tir titrettiği yeni doğmuş silahlı bir güçtür. Hunan Eyaletinin yetmiş beş ilçesindeki 20 milyondan fazla köylü arasında bu silahlı gücün oldukça büyük ölçüde yayılması, genç ya da yetişkin her köylünün bir mızrak sahibi olması ve mızraklara sanki korkunç şeylermiş gibi kısıtlamalar konulmaması için, Hunan'daki devrimci yetkililer gerekeni yapmalıdırlar. Mızraklı birliklerin görünüşünden korkan kimse hiç kuşkusuz yüreksizin biridir! Sadece yerel zorbalar ve mütegallibe mızraklı birliklerden korkar, ama devrimciler asla korkmamalıdırlar.
6. İL YÖNETİCİSİ VE ONUN MEMURLARININ
SİYASİ İKTİDARININ YIKILMASI
Daha önceleri Guangdung Eyaletindeki Hayfeng'de kanıtlandığı gibi, köylüler ayaklanmadığı sürece il yönetimi dürüst olamaz. Bu şimdi Hunan'da bir kere daha kanıtlandı. İktidarın yerel zorbalar ile mütegallibenin elinde olduğu illerde, kim olursa olsun her il yöneticisi yiyici bir memurdur. Köylülerin ayaklanmış olduğu illerde ise il yöneticisi kim olursa olsun orada dürüst bir yönetim vardır. Gezdiğim illerde, il yöneticileri her konuda önce köylü birliklerine danışmak zorundaydılar. Köylü iktidarının çok güçlü olduğu illerde, köylü birliğinin her sözü mucizeler yaratmıştır. Eğer köylü birliği yerel zorbalardan herhangi birinin sabah tutuklanmasını istemişse il yöneticisi bunu öğleye, öğleyin tutuklanmasını istemişse öğleden sonraya [sayfa 56] ertelemeye cesaret edemiyordu. Köylü iktidarının köylük bölgelerde kendini yeni yeni duyurmaya başladığı sıralarda il yöneticisi, yerel zorbalar ve mütegallibeyle işbirliği yaparak köylülere karşı çıkıyordu. Köylülerin iktidarı toprak-ağalarınınkiyle boy ölçüşecek kadar güçlendiğinde ise il yöneticisi, toprakağaları ile köylüler arasında uzlaştırıcı bir tutum takınarak köylü birliğinin bazı isteklerini kabul ederken diğerlerini reddediyordu. Köylü birliğinin bir sözünün "mucizeler yarattığı" deyimi, ancak toprakağalarının iktidarının köylüler tarafından tamamen yerle bir edildiği durumlarda geçerlidir. Halen Siangsiang, Siangtan, Liling ve Hengşan gibi illerde siyasi durum şöyledir:
(1) Bütün kararlar il yöneticisi ile devrimci kitle örgütlerinin temsilcilerinden oluşan ortak bir konsey tarafından alınmaktadır. Konsey, il yöneticisi tarafından toplantıya çağrılmakta ve onun makamında toplanmaktadır. Bazı illerde bu konsey "kamu kuruluşları ve yerel yönetim ortak konseyi", diğerlerinde ise "il işleri konseyi" diye adlandırılmaktadır. Bu konseye katılanlar arasında il yöneticisinden başka, il köylü birliği, sendika konseyi, tüccarlar birliği, kadınlar birliği, öğretmenler ve okul personeli birliği, öğrenciler birliği ve Guomindang merkezi[38] temsilcileri de vardır. Bu gibi konsey toplantılarında il yöneticisi kamu örgütlerinin görüşlerinden etkilenmekte ve her zaman onların isteklerini uygulamaktadır. Dolayısıyla il yönetiminde demokratik komite sisteminin uygulanması Hunan'da büyük bir sorun yaratmamaktadır. Zaten bugünkü il yönetimleri gerek biçim, gerekse öz bakımından oldukça demokratiktirler. Bu durum, köylülerin, bütün köylük bölgelerde ayaklanıp yerel zorbalarla mütegallibenin iktidarını yıkmalarından bu yana geçen son iki, üç ay içinde yaratılmıştır: İl yöneticileri eski dayanaklarının çöktüğünü ve mevkilerini kaybetmemek için yeni dayanaklara ihtiyaçları olduğunu görünce, kamu örgütlerine yaltaklanmaya başlamışlar ve bunun sonucunda yukarıda sözü edilen durum ortaya çıkmıştır.
(2) Yargı görevlilerine hemen hemen hiç iş düşmemektedir.[sayfa 57] Hunan'daki yargı sistemi, il yöneticisinin aynı zamanda yargılama işlerinden de sorumlu olduğu ve duruşmaların yapılmasında kendisine yardımcı olan bir kimsenin de bulunduğu bir sistemdir. İl yöneticisi ve emrindekiler zengin olabilmek için vergi ve resim toplama, silahlı kuvvetler için asker ve erzak sağlama, hukuk ve ceza davalarında haklıyla haksızı birbirine karıştırarak zorla ya da tehditle para sızdırma yollarını denemekteydiler. Bunlardan sonuncusu en düzenli ve en sağlam gelir kaynağıydı. Son birkaç ay içinde yerel zorbaların ve mütegallibenin yıkılmasıyla, bütün düzenbaz dava vekilleri ortadan kayboldular. Üstelik köylülerin büyük küçük bütün sorunları artık çeşitli düzeylerdeki köylü birlikleri içinde çözülmektedir. Böylece yargı görevlisine yapacak hiç bir şey kalmamaktadır. Siangsiang'daki yargı görevlilerinden biri «Köylü birliklerinin olmadığı sıralarda, il yönetimine her gün ortalama altmış tane hukuk ya da ceza davası gelirdi; köylü birliklerinin kurulmasından bu yana ortalama dört beş dava geliyor» dedi. Bu durumda il yöneticilerinin ve onların emrindeki kimselerin keseleri ister istemez boş kalmaktadır.
(3) Silahlı muhafızların, polisin ve devlet memurlarının hiç biri bir şeye karışamamakta ve zorla ya da tehditle para toplamak için köylere yaklaşmaya bile cesaret edememektedirler. Eskiden köylüler şehirlilerden korkardı, şimdi ise şehirliler köylülerden korkuyorlar. Özellikle il yönetimi tarafından beslenen zalim it kopuk takımı -polis, silahlı muhafızlar ve devlet memurları- köylere gitmeye korkmakta, gitseler bile artık zorla ya da tehditle para toplamaya cesaret edememektedirler. Köylülerin mızraklarını görür görmez titremeye başlamaktadırlar. [sayfa 58]
7. SOY SOP TAPINAKLARI VE KLAN BÜYÜKLERİNİN KLAN OTORİTESİNİN,
ŞEHİR VE KÖY TANRILARININ DİNİ OTORİTESİNİN VE
AİLEDE ERKEK OTORİTESİNİN YIKILMASI
Çin'de erkekler genellikle şu üç otorite sisteminin etkisi altındadırlar: (1) Ülke, eyalet ve il yönetimlerinden kasaba yönetimine kadar uzanan devlet sistemi (siyasi otorite); (2) Merkezi soy sop tapmağı ve bu tapınağın kollarından aile reislerine kadar uzanan klan sistemi (klan otoritesi); ve (3) Ölüler diyarının Cehennem Kralından şehir ve köy tanrılarına, kadar ve gökler diyarının Cennet İmparatorundan çeşitli ilahlar ve ruhlara kadar uzanan doğaüstü sistem (dini otorite). Kadınlar ise, bu üç otorite sisteminin baskısından başka bir de erkeklerin baskısı altında bulunmaktadırlar (koca otoritesi). Bu dört otorite -yani siyasi otorite, klan otoritesi, dini otorite ve koca otoritesi-, tüm feodal-ataerkil ideoloji ve sistemi temsil etmektedir ve bunlar Çin halkının, özellikle köylülerin elini kolunu bağlayan dört kalın zincirdir. Köylük bölgelerde köylülerin, toprakağalarının siyasi otoritesini nasıl yıktıkları yukarıda açıklandı. Toprakağalarının siyasi otoritesi diğer bütün otorite sistemlerinin belkemiğidir. Bunun devrilmesiyle birlikte klan otoritesi, dini otorite ve koca otoritesi de çatırdamaya başlar. Köylü birliğinin güçlü olduğu yerlerde, klan büyükleri ve tapmak bütçesinin yöneticileri artık klan hiyerarşisinin alt kademelerinde bulunanları ezmeye ve klan parasını çalmaya cesaret edemezler. Aynı zamanda yerel zorbaları ve mütegallibeyi oluşturan klan büyükleri ve yöneticilerinin en kötüleri yerle bir edilmişlerdir. Artık hiç kimse, bir zamanlar soy sop tapmaklarında uygulanan kırbaçlama, boğma ve diri diri gömme gibi vahşi dayak ve idam cezalarına başvurmaya cesaret edememektedir. Soy sop tapmağı şölenlerine kadınların ve yoksul halkın alınmasını yasaklayan eski kural da artık yıkılmıştır. Hengşan ilindeki Bayguolu kadınlar hep birlikte zorla soy sop tapınağına girmişler, sandalyelere kurularak şölene katılmışlar, [sayfa 59] saygıdeğer klan kodamanları da bunların yaptıklarına ister istemez boyun eğmişlerdir. Yoksul köylülerin soy sop tapmağı şölenlerine alınmadığı başka bir yerdeyse yoksul köylülerden bir grup hep birden tapmağa doluşmuş ve onlar tıka basa karınlarını doyururlarken yerel zorbalarla müte-gallibe ve şık giysili diğer beyler korkularından kaçmışlardır. Köylü hareketi geliştikçe dini otorite her yerde sarsılmaktadır. Köylü birlikleri birçok yerde tanrı tapınaklarına el koyarak bunları çalışma yerleri olarak kullanmaya başlamışlardır. Her tarafta köylü birlikleri, köylü okullarının açılması ve köylü birliklerinin giderlerinin karşılanması için tapmak mallarına el konulmasını savunmakta ve bunu da "boşinançlardan elde edilen kamu geliri" olarak adlandırmaktadırlar. Liling ilinde boşinançların yasaklanması ve putların kırılması oldukça yaygındır. İlin kuzey bölgelerinde köylüler veba tanrısını yatıştırmak için, yapılan tütsü ayinlerini yasaklamışlardır. Luku'daki Fuboling Taoist tapmağında bir yığın put olmasına karşın, Guomindang'ın bölge komutanlığı için, bir odaya daha ihtiyaç olduğu anlaşılınca, bütün bu irili ufaklı putlar bir köşeye yığıldı ve köylüler buna hiç bir itirazda bulunmadılar. O zamandan beri aileden biri ölünce kurban kesilmesine, dini ayin yapılmasına ya da kutsal kandil yakılmasına pek az rastlanmaktadır. Bu konudaki inisiyatif, köylü birliği başkanı Sun Siaoşan'ın elinde olduğundan yerel Taoist rahipler ondan nefret etmekteydiler. Üçüncü Kuzey Bölgesinde ise köylüler ve ilkokul öğretmenleri, Lungfeng Rahibe Manastırında tahta putları parçalamışlar ve o tahtalarla et pişirmişlerdir. Güney Bölgesindeki Dungfu Manastırında otuzdan fazla put, öğrenciler ve köylüler tarafından yakılmış ve sadece iki küçük Hazreti Bao[39] tasviri, "Günah işlemeyin!" diyen ihtiyar bir köylü tarafından kaçırılmıştır. Köylü iktidarının egemen olduğu yerlerde sadece ihtiyar köylüler ye kadınlar hâlâ ilahlara, inanmakta, daha genç köylüler ise artık böyle şeylere inanmamaktadır. Köylü birlikleri daha genç köylüler tarafından yönetildiğinden dini otoritenin yıkılması ve boşinançların ortadan kalkması her yerde devam etmektedir. [sayfa 60] Koca otoritesi denilen şey, yoksul köylüler arasında her zaman için zayıf kalmıştır; çünkü ekonomik zorunluluklardan dolayı, köylü kadınlar zengin sınıfların kadınlarından daha fazla çalışmak zorunda kalmışlar ve dolayısıyla aile sorunlarında daha fazla söz ve karar hakkı elde etmişlerdir. Son yıllarda köy ekonomisinin gitgide artan çöküşü nedeniyle erkeğin kadın üzerindeki egemenliğinin temeli zaten zayıflamıştı. Köylü hareketinin yükselmesiyle birlikte kadınlar artık birçok yerde köy kadın birliklerini kurmaya başlamışlardır; kadınlar başlarını kaldırmakta, koca otoritesi de her gün biraz daha zayıflamaktadır. Kısacası, tüm feodal-ataerkil sistem ve ideoloji köylü iktidarının güçlenmesiyle sarsılmaktadır. Ama günümüzde köylüler artık toprakağalarının siyasi iktidarını yıkmaya önem vermektedirler. Ancak toprakağalarının siyasi iktidarının bütünüyle yıkıldığı yerlerde köylüler saldırılarını öteki üç egemenliğe, yani klanın, ilahların ve erkeğin egemenliğine yöneltmeye başlamaktadırlar. Fakat bu saldırılar henüz yeni başlamıştır ve bu üçünün tamamen yıkılması, köylülerin ekonomik mücadelede kesin zafer kazanmasına bağlıdır. Dolayısıyla bugünkü görevimiz, toprakağalarının otoritesini tamamen yıkmak üzere, köylülerin bütün güçleriyle siyasi mücadeleye girişmeleri için onlara önderlik etmektir. Bunu hemen ekonomik mücadele izlemelidir ki, yoksul-köylülerin toprak sorunu, ve öteki ekonomik sorunlar kökünden çözülebilsin. Klan sistemine, boşinançlara ve kadın-erkek eşitsizliğine gelince, bunların ortadan kalkması, siyasi ve ekonomik mücadelelerde elde edilecek zaferin doğal sonucu olacaktır. Eğer bunların ortadan kaldırılması için keyfi olarak ve vaktinden önce aşırı bir çaba gösterilirse, yerel zorbalar ve mütegallibe bunu "köylü birliklerinin atalarına hiç saygıları yok", "köylü birliği kâfirdir ve dini yok ediyor" ve "köylü birlikleri, kadınları orta malı yapmak istiyor" diye niteleyerek, köylü hareketini yıkmak amacıyla karşı-devrimci propagandaya alet edeceklerdir. Bunun açık örneği, son zamanlarda Hunan Eyaletindeki Siangsiang'da ve Hubey Eyaletindeki Yangsin'de toprakağalarının, [sayfa 61] bazı köylülerin putların kırılmasına karşı koymalarından yararlanmaları sonucu çıkan olaylardır. Putları yapanlar köylülerin kendileridir ve zamanı gelince bu putları gene kendi elleriyle kaldırıp atacaklardır; başkasının bunu köylüler adına vaktinden önce yapmasına gerek yoktur. Bu konularda Komünist Partisinin propaganda siyaseti "Yayı ger, fakat oku fırlatma, sadece yapılması gereken hareketleri göster"[40] olmalıdır. Putları bir kenara atmak, kutsal bakireler için yapılmış tapmakları, temiz ve sadık dul kadınlar için dikilmiş anıtları yıkmak köylülerin kendilerine kalmıştır; bunu, onların adına başkalarının yapması yanlıştır.
Köylük bölgelerde bulunduğum sıralarda boşinançlara karşı propaganda yaptım ve şöyle dedim: "Sekiz Karaktere[41] inanmakla şansınızın açılacağını düşünüyor, fala[42] inanmakla da atalarınızın mezarlarının bulunduğu yerlerden medet umuyorsunuz. Bu yıl, son birkaç ay içinde yerel zorbalar, mütegallibe ve yiyici memurların tümü yerlerinden tepetaklak yuvarlandılar. Birkaç ay öncesine kadar, bunların hepsinin talihleri yaver giderken ve atalarının mezarları kendilerine yardım ederken, son birkaç ay içinde aniden talihlerinin ters dönmesi ve atalarının mezarlarının kendilerine yardım etmekten vazgeçmesi mümkün müdür? Yerel zorbalar ve mütegallibe sizin köylü birliklerinizi küçümseyerek şöyle demektedirler: 'Ne tuhaf! Bugünün dünyası, komite üyelerinin dünyası. Bakın, bir komite üyesine toslamadan su dökmeye bile gidilemiyor!" Çok doğru, kasaba ve köylerin, sendikalar ve köylü birliklerinin, Guomindang ve Komünist Partisinin, istisnasız hepsinin, yürütme komitesi üyeleri vardır. Dünya, gerçekten komite üyelerinin dünyasıdır. Fakat bunun nedeni, Sekiz Karakter ve ata mezarlarının yerleri midir? Ne tuhaf! Köylerdeki zavallı yoksulların Sekiz Karakteri durup dururken uğur getirmeye başlıyor! Ve onların soy sop mezarları da aniden cömert yardımlarda bulunuyor! Tanrılar mı? Onlara canınız istediği kadar tapın. Fakat yalnızca Hazreti Guan[43] ve Merhamet Tanrıçası olsaydı da, köylü birlikleri olmasaydı, yerel [sayfa 62] zorbaları ve mütegallibeyi yıkabilir miydiniz? Tanrılar ve tanrıçalar gerçekten zavallı şeylerdir. Yüzyıllardır onlara taptınız, ama bunun karşılığında, onlar sizin için bir tek yerel zorbayı ya da mütegallibeyi bile deviremedi! Şimdi de toprak kiralarının azaltılmasını istiyorsunuz. Soruyorum, bunu nasıl gerçekleştirebileceksiniz? Tanrılara mı, yoksa köylü birliklerine mi inanacaksınız?"
Bu sözlerim köylüleri kahkahadan kırıp geçirdi.
8. SİYASİ PROPAGANDANIN YAYGINLAŞTIRILMASI
On bin hukuk ve siyaset bilim okulu açılmış olsaydı, köylük bölgelerin en uzak köşelerindeki kadın erkek, genç ihtiyar bütün halka köylü birliklerinin bu kadar kısa zamanda verdiği siyasi eğitimi verebilir miydi? Sanmıyorum. "Kahrolsun emperyalizm!", "Kahrolsun savaşağaları!" "Kahrolsun yiyici memurlar!", "Kahrolsun yerel zorbalar ve mütegallibe!"; bu siyasi sloganlar hızla yayılmış, birçok köydeki genç, ihtiyar, kadın ve çocuk herkese ulaşmış, zihinlerde yer etmiş ve dillerden düşmemiştir. Örneğin, oyun oynayan çocuklara bakın. Biri ötekine kızıp dik dik bakacak ya da ayağını hırsla yere vurup yumruğunu sallayacak olursa, ötekinin hemen "Kahrolsun emperyalizm!" diye bağıran tiz sesini duyarsınız.
Siangtan bölgesinde sığır otlatan çocuklar birbirleriyle kavgaya tutuşacak olsalar, biri Tang Şengçi, diğeri ise Ye Kaysin[44] olur. Biri yenilip de kaçmaya, diğeri ise onu kovalamaya başlayınca, kovalayan Tang Şengçi, kaçan ise Ye Kaysin'dir. Hemen hemen her şehir çocuğu "Kahrolsun Emperyalist Devletler" şarkısını söyleyebiliyor. Birçok köy çocuğu da artık bu şarkıyı öğrenmiştir.
Bazı köylüler de şimdi Dr. Sun Yatsen'in vasiyetnamesini ezbere okuyabilmektedirler. Köylüler bu vasiyetnameden "özgürlük", "eşitlik", "Üç Halk İlkesi" ve "adil olmayan anlaşmalar" gibi kavramları almakta ve bunları eksik de olsa günlük hayatlarında uygulamaktadırlar. Eşraftan [sayfa 63] biri, yolda köylünün biriyle karşılaşınca, yol vermek istemeyip de onun onurunu kıracak olsa, köylü öfkeyle, "Bana bak yerel zorba, sen Üç Halk İlkesini bilmiyor musun?" diye bağırmaktadır. Eskiden Cangşa dolaylarında sebze yetiştiren köylüler ürünlerini satmak için şehre geldiklerinde polis tarafından tartaklanırlardı. Şimdi köylülerin artık bir silahı var; bu silah, Üç Halk İlkesidir. Polis, sebze satan bir köylüye vuracak ya da küfredecek olsa, köylü hemen Üç Halk İlkesine sığınarak cevap vermekte ve polisi susturmaktadır. Bir keresinde, Siangtan'da bölge köylü birliği ile kasaba köylü birliği anlaşamadıklarında kasaba köylü birliği başkanı "Kahrolsun bölge köylü birliğinin öne sürdüğü adil olmayan anlaşmalar!" diye bağırmıştı.
Siyasi propagandanın köylük bölgelerde yayılması tamamen Komünist Partisinin ve köylü birliklerinin başarısıdır. Basit sloganlar, afişler ve söylevlerin etkisi köylüler arasında o kadar yaygın ve çabuk oldu ki, her birinin siyasi bir okulda eğitim gördüğü söylenebilir. Köylük bölgelerde çalışan yoldaşların verdiği raporlara göre, siyasi propaganda üç büyük kitle gösterisi sırasında, yani İngiliz aleyhtarı gösteri, Ekim Devriminin kutlanması ve Kuzey Seferi zaferi için düzenlenen kutlama töreni sırasında çok yaygındı. Bu olaylardan dolayı siyasi propaganda, köylü birliklerinin olduğu her yerde çok yaygın bir şekilde yürütülmekte, bütün köylük bölgeleri harekete geçirmekte ve büyük bir etki uyandırmaktaydı. Bundan sonra, bu basit sloganların içeriğinin gittikçe zenginleşmesi ve anlamlarının açıklığa kavuşması için her fırsattan yararlanılmalıdır.
9. KÖYLÜLERİN KOYDUĞU YASAKLAMA VE KISITLAMALAR
Köylü birlikleri, Komünist Partisinin önderliğinde köylük bölgelerde hâkimiyetlerini kurar kurmaz, köylüler sevmedikleri şeyleri yasaklamaya ya da kısıtlamaya başlamaktadırlar. [sayfa 64] Oyun, kumar ve afyon içimi en sert biçimde yasaklanan üç şeydir.
Oyun. Köylü birliklerinin güçlü olduğu yerlerde macong,[7*] domino ve kağıt oyunları tamamen yasaklanmıştır.
Siangsiang'ın 14. Bölgesindeki köylü birliği, iki sepet dolusu macong takımını yakmıştır.
Köylere giderseniz, bu oyunlardan hiç birinin oynanmadığını görürsünüz; yasağa uymayanlar hemen şiddetle cezalandırılmaktadır.
Kumar. Bir zamanların en azılı kumarbazları şimdi kendileri kumarı yasaklamaktadırlar. Oyunlar gibi bu illet de köylü birliklerinin güçlü olduğu yerlerde ortadan kalkmıştır.
Afyon içimi. Bu konudaki yasak çok sıkıdır. Köylü birliği, afyon çubuklarının teslim edilmesini emrettiğinde, hiç kimse en küçük bir itirazda bulunamamaktadır. Liling ilinde afyon çubuklarını teslim etmeyen mütegallibeden biri tutuklanıp köy köy dolaştırılmıştır.
Köylülerin "afyonkeşleri silahsızlandırma" kampanyası, Kuzey Sefer Ordusunun Vu Peyfu ile Sun Cuanfang'ın[45] birliklerini silahsızlandırması kadar etkili bir şeydir. Devrimci ordudaki subayların afyonkeş olan ve çubuklarından vazgeçmeyen saygıdeğer babalarının birçoğu "imparatorlar" (mütegallibe, alay ederek köylülerden böyle söz ediyor) tarafından silahsızlandırılmışlardır. "İmparatorlar" afyonun sadece yetiştirilmesini ve içilmesini değil, alım-satımını da yasaklamışlardır. Baoçing, Siangsiang, Yusien ve Liling yoluyla Guycov'dan Ciangsi'ye gönderilen afyonun büyük bir bölümüne yolda el konulmuş ve yakılmıştır. Bu ise hükümet gelirlerini etkilemiştir. Sonuç olarak, Kuzey Seferindeki ordunun para ihtiyacını göz önüne alan eyalet köylü birliği, daha alt kademedeki köylü birliklerine "afyon sevkiyatı üzerine konulan yasağın bir süre ertelenmesi" emrini vermiştir. Ancak bu emir, köylüleri [sayfa 65] kızdırmış ve hoşnutsuzluk yaratmıştır.
Köylüler bu üçünün yanı sıra, daha birçok şeyi yasaklamış ya da kısıtlamışlardır; bunların bazı örnekleri şunlardır:
"Huagu". Adi bir tiyatro oyunu; çok yerde yasaklanmaktadır.
Tahtırevan. Birçok ilde, özellikle Siangsiang'da tahtırevanlar parçalanmıştır. Tahtırevanları kullanan kimselerden nefret eden köylüler, bunları her gördükleri yerde parçalamak istiyorlar, fakat köylü birlikleri, köylülerin bu hareketini yasaklamaktadır. Köylü birliğinin temsilcileri köylülere "Tahtırevanları parçalayacak olursanız, bu sadece zenginlerin paralarını harcamamalarına ve taşıyıcıların işlerinden olmasına yarar. Bu, halkımız için zararlı değil midir?" demektedirler. Köylüler sorunu kavramış ve yeni bir taktik bulmuşlardır: Zenginleri cezalandırmak için taşıyıcı ücretlerini büyük ölçüde artırmak.
Alkollü içki ve şeker yapımı. Alkollü içki ve şeker yapımı için tahıl kullanılması her yerde yasaklanmıştır; içki ve şeker yapımcıları bu durumdan sürekli olarak sızlanmaktadırlar. Hengşan iline bağlı Futienpu'da içki yapımı yasaklanmamıştır, ama fiyatlar çok düşük belirlendiğinden, kâr etme olanağı bulamayan şarap ve içki satıcıları bu işi bırakmak zorunda kalmışlardır.
Domuzlar. Domuzlar tahıl tükettiğinden, bir ailenin besleyebileceği domuz sayısı sınırlandırılmıştır.
Tavuklar ve ördekler. Siangsiang ilinde tavuk ve ördek yetiştirilmesi yasaklanmıştır. Fakat kadınlar buna karşı çıkmaktadır. Hengşan İline bağlı Yangtang'da her ailenin sadece üç, Futienpu'da ise sadece beş tavuk ya da ördek beslemesine izin verilmektedir. Birçok yerde ördek yetiştirilmesi tamamen yasaklanmıştır, çünkü ördekler sadece tahıl tüketmekle kalmayıp, çeltiğe de zarar vermekte ve bu konuda tavuklardan da zararlı olmaktadırlar.
Şölenler. Büyük şölenler genellikle yasaklanmıştır. Siangtan iline bağlı Şaoşan'da konuklara tavuk, balık ve domuz olmak üzere sadece üç çeşit et yemeği verilmesi kararlaştırılmıstır. [sayfa 66] Bambu filizleri, deniz yosunu ve mercimek yemeği sunulması da aynı şekilde yasaklanmıştır. Hengşan ilinde şölenlerde sekiz tabaktan fazla yemek çıkarılmaması kararlaştırılmıştır.[46] Liling ilindeki 3. Doğu Bölgesinde sadece beş kap yemeğe, 2. Kuzey Bölgesinde sadece üç kap ete, üç kap sebze yemeğine izin verilmekte, 3. Batı Bölgesinde ise Yeni Yıl şölenleri tamamen yasaklanmaktadır. Siangsiang ilinde aslında fazla tantanalı olmayan bütün "yumurtalı kek şölenleri" yasaklanmıştır. Siangsiang'ın 2. Bölgesinde bir ailenin oğlunun düğününde "yumurtalı kek şöleni" verilince, yasağa uyulmadığını gören köylüler, evin içine doluşarak töreni dağıtmışlardır. Siangsiang iline bağlı Ciamo kasabasında halk pahalı yemekler yememekte ve atalarının ruhuna sadece meyva adamaktadır.
Öküzler. Öküz, köylülerin en değerli malıdır. "Bu dünyada öküz kesen, öteki dünyada öküz olur" lafı dinsel bir kural haline gelmiştir denilebilir; öküzler asla kesilmemelidir. Köylüler, iktidarı ele geçirmeden önce sadece dinsel yasaklara başvurabiliyorlardı ve ellerinde öküz kesimini yasaklayabilmek için hiç bir olanak yoktu. Köylü birliklerinin güçlenmesiyle birlikte, yetkileri, sığır kesimini de kapsayacak biçimde genişlemiş ve kasabalarda sığır kesimini yasaklamışlardır. Siangtan il merkezindeki altı kasap dükkânından beşi kapanmıştır, geriye kalan biri ise sadece zayıf ve işe yaramaz öküzleri kesmektedir. Sığır kesimi Hengşan ilinin her yerinde tümüyle yasaklanmıştır. Örneğin, bir köylü, bacağı kırılmış öküzünü köylü birliğine danışmadan kesmeye cesaret edemedi. Çuçov Ticaret Odasının dilediği gibi inek kestirmesi üzerine ise köylüler, kasabaya gelerek açıklama yapılmasını istediler; Ticaret Odası para cezası ödemek ve ayrıca havai fişekler atarak özür dilemek zorunda kaldı.
Serseriler. Liling ilinde çıkarılan bir kararnameyle Yeni Yıl eğlenceleri, yerli ilahlar için ilahiler ve «lotus türküleri» söylenmesi yasaklandı. Bunlar bazı daha başka illerde de yasaklanmış ya da bu gibi törenlere artık hiç kimse [sayfa 67] katılmadığından kendiliğinden ortadan kalkmıştır. Bir zamanlar aşırı derecede saldırgan olan "zorba dilenciler" ya da "serseriler" denilen kimselerin şimdi köylü birliklerine boyun eğmekten başka çareleri kalmamıştır. Eskiden Siangtan ilinde Şaoşan'da, Yağmur Tanrısı tapmağında yuvalanan ve kimseden korkmayan serseriler, köylü birlikleri kurulduğundan beri ortalıkta görünmez olmuşlardır. Aynı ilin Huti kasabasında, köylü birliği, bu serserilerden üçünü yakalayarak tuğla ocaklarına kil taşıttırmıştır. Yeni Yıl şölenleri ve armağanlarıyla ilgili savurgan gelenekleri yasaklayan kararnameler de çıkarılmıştır.
Bunların yanı sıra çeşitli yerlerde daha birçok küçük yasaklama da konulmuş, örneğin Liling'de veba tanrısını yatıştırmak için tütsü ayinleri yapılması, adak olarak reçel ve meyva sunulması, Ruhlar Şenliği sırasında kutsal kağıt elbiseler yakılması ve Yeni Yılda şans dileyen afişlerin yapıştırılması yasaklanmıştır. Siangsiang ilindeki Guşuy'da nargile içmek bile yasaklanmıştır. 2. Bölgede, havai fişek ve tören tüfeği atmak yasaklanmıştır; birincisi için 1,20 yuan, ikincisi içinse 2,40 yuan para cezası kesilmektedir. 7. ve 20. Bölgelerde ölüler için dinsel ayinler yapılması yasaklanmıştır. Bu gibi yasaklar oldukça yüksek bir sayıya ulaşmıştır ve bütün bunlar genellikle köylülerin koyduğu yasaklar olarak nitelenebilir.
Bu yasaklar iki bakımdan çok büyük önem taşımaktadır. Birincisi, bunlar oyun, kumar ve afyon içimi gibi kötü toplumsal alışkanlıklara karşı bir başkaldırmayı yansıtmaktadır. Bu alışkanlıklar toprakağası sınıfının kokuşmuş siyasi ortamından kaynaklanmakta ve bu sınıfın hâkimiyeti yıkılınca da bir kenara itilmektedirler. İkincisi, bu yasaklar şehir tüccarlarının sömürüsüne karşı bir çeşit kendini savunma biçimi olmaktadır. Şölenlere ve adak olarak reçel ve meyve sunulmasına konulan yasaklamalar bu, ikinci türden yasaklardandır. İşlenmiş malların çok pahalı, tarım ürünlerinin ise çok ucuz olmaları sonucunda, köylüler aşın derecede yoksullaşmakta ve tüccarlar tarafından acımasızca sömürülmektedirler; dolayısıyla kendilerini savunabilmek [sayfa 68] için insanları tutumluluğa özendirmek zorundadırlar. Bölge dışına tahıl gönderilmesinin yasaklanmasına gelince, bu yasaklama tahıl fiyatlarının yükselmesini önlemek amacıyla konulmuştur; çünkü yoksul köylülerin kendilerini beslemeye yeterli tahılları yoktur ve tahılı pazardan satın almak zorundadırlar. Bütün bunların nedeni, köylülerin yoksulluğu ve köy ile şehir arasındaki çelişmelerdir; yoksa sorun, köylülerin işlenmiş malları ya da sözüm ona "Doğu Kültürü Öğretisi"ni[47] uygulamak için şehir ile köy arasındaki ticareti reddetmesi değildir. Köylüler kendilerini ekonomik bakımdan koruyabilmek için, mal alımını kolektif olarak yapan tüketim kooperatifleri kurmalıdırlar. Ayrıca, köylü birliklerinin kredi kooperatifleri kurabilmeleri için, hükümetin de onlara yardımcı olması gereklidir. Bunlar yapılmış olsaydı, köylüler fiyatların düşük tutulması için ne tahıl ihraç edilmesini yasaklayacaklar, ne de kendilerini ekonomik bakımdan koruyabilmek amacıyla bazı işlenmiş malların köylere ithal edilmesini yasaklamak zorunda kalacaklardı.
10. EŞKIYALIĞIN ORTADAN KALDIRILMASI
Kanımca, Yu, Tang, Ven ve Vu Hanedanlarından Çing Hanedanı imparatorlarına ve Cumhuriyetin devlet başkanlarına kadar hiç bir hükümdar, eşkıyalığa son verilmesi konusunda bugün köylü birliklerinin gösterdiği cesareti gösterememiştir. Köylü birliklerinin güçlü olduğu yerlerde eşkıyalıktan en ufak bir iz kalmamıştır. Hatta birçok yerde sebze hırsızlığı bile ortadan kalkmıştır. Bazı yerlerde ise hâlâ hırsızlara rastlanmaktadır, ama bir zamanlar eşkıyaların cirit attığı yerler de dahil, gezdiğim illerde eşkıyaların izi bile yoktu. Bunun nedenleri şunlardır: Birincisi, yüzlerce köylü birliği üyesi, mızrak ve sopalarla her an harekete hazır bir durumda dere tepe her yere yayılmışlar ve haydutlara saklanacak yer kalmamıştır. İkincisi, köylü hareketinin başlamasından sonra tahıl fiyatları düşmüş [sayfa 69] (geçen baharda tahılın dan'ı[8*] altı yuan iken, bu kış sadece iki yuandı) ve yiyecek sorunu halk için eski ciddiyetini kaybetmiştir. Üçüncüsü, gizli derneklerin[48] üyeleri artık köylü birliklerine katılmışlardır; artık bu birliklerde açık ve yasal olarak kendilerini gösterebilir ve dertlerini dile getirebilirler. Dolayısıyla "Şan", "Tang", "Siang" ve "Şuy[49] gibi gizli örgütlenme biçimlerine artık gerek kalmamıştır. Yerel zorbaların ve mütegallibenin domuz ve koyunlarını keserek ve onlara ağır vergi ve para cezalan koyarak kendilerini ezenlere karşı duydukları nefreti dile getirmenin yollarını bulmuşlardır. Dördüncüsü, ordular çok sayıda asker aldığından, «başıbozuk» ların birçoğu orduya girmiştir. Böylece, köylü hareketinin başlamasıyla eşkıyalık illeti de sona ermiştir. Bu konuda zenginler bile köylü birliklerini onaylamaktadırlar. "Köylü birlikleri mi? Eh, doğrusunu söylemek gerekirse, yaptıkları iyi işler de var" demektedirler.
Oyunun, kumarın ve afyon içiminin yasaklanması ve eşkıyalığın ortadan kaldırılması konularında, köylü birlikleri genellikle destek görmüşlerdir.
11. AŞIRI VERGİLERİN KALDIRILMASI
Ülkemiz henüz birleştirilmemiş olduğundan ve emperyalistlerle savaşağalarının egemenlikleri yıkılmadığından, köylülerin üzerinden ağır devlet vergileri yükünü, daha açıkçası devrimci ordu harcamalarının yükünü alacak bir yol henüz yoktur. Bununla birlikte yerel zorbalarla mütegallibenin köy yönetimini ellerinde tuttukları sırada, mu başına konan ağır toprak vergileri gibi, köylülerin sırtına yüklenen aşırı vergiler de köylü hareketinin başlaması ve yerel zorbalarla mütegallibenin yıkılmasıyla birlikte kaldırılmış ya da en azından azaltılmıştır. Bu da köylü birliklerinin başarıları arasında sayılmalıdır. [sayfa 70]
12. EĞİTİM HAREKETİ
Çin'de eğitim her zaman, sadece toprak ağalarına vergi bir ayrıcalık olmuş, köylüler bundan hiç yararlanamamışlardır. Fakat toprakağalarının kültürü köylüler tarafından yaratılmıştır; çünkü bu kültürün biricik kaynağı köylülerin kanı ve alınteridir. Çin halkının yüzde doksanı hiç eğitim görmemiştir ve bunun ezici bir çoğunluğunu köylüler oluşturur. Köylük bölgelerde toprakağalarının iktidarı yıkılır yıkılmaz, köylülerin eğitim hareketi başlamıştır. Şimdiye kadar okullardan nefret eden köylüler bugün canla başla akşam okulları açmaktadır. Köylüler "yabancı tarzda okulları" hiç bir zaman sevmemişlerdir. Öğrencilik günlerimde köye dönüp de köylülerin "yabancı tarzda okullara" karşı olduğunu gördüğümde, köylülerin yanıldıklarını düşünerek kendimi "yabancı tarzda öğrenci ve öğretmenler" ile bir tutar ve onlardan yana çıkardım. Bu konuda benim yanıldığımı, köylülerin ise haklı olduğunu, ancak 1925 yılında anladım; o zaman köylük bölgelerde altı ay yaşamış, komünist olmuş ve Marksist görüşü benimsemiş bulunuyordum. Köy ilkokullarında okutulan ders kitapları tümüyle şehirlerle ilgiliydi ve köylülerin ihtiyaçlarına uymuyordu. Bunun yanı sıra, ilkokul öğretmenlerinin köylülere karşı tutumları da çok kötüydü; onlar köylülere yardımcı olmak şöyle dursun, köylüler tarafından nefret edilen kimseler haline gelmişlerdi. Bu nedenle köylüler, ("Çin okulları" dedikleri) eski tip okulları ("yabancı okullar" dedikleri) modern okullara ve eski tarz öğretmenleri de ilkokullardaki öğretmenlere yeğ tutuyorlardı. Şimdi köylüler büyük bir istekle, köylü okulları dedikleri akşam okulları açmaktadırlar. Bunlardan bazıları açılmış, bazıları ise açılmaya hazırlanmaktadır ve ortalama her kasabada bir ilkokul bulunmaktadır. Köylüler bu okulların açılması konusunda çok isteklidirler ve yalnızca bu okulları kendi okulları olarak görmektedirler. Akşam okulları için para, "boşinançlardan elde edilen kamu gelirleri"nden, soy sop tapınaklarının gelirlerinden ve kullanılmayan daha başka kamu [sayfa 71] kaynakları ya da mülklerinden gelmektedir. İl eğitini kurulları bu parayı köylülerin ihtiyaçlarına uymayan ilkokullar, yani "yabancı tarzda okullar" açmak için kullanmak isterken, köylüler bu parayı köylü okulları için kullanmak istediler. Bu anlaşmazlık sonucunda, bazı yerlerde bu parayı bölüştüler, bazı yerlerde de köylüler paranın tümünü aldılar. Köylü hareketinin gelişmesi, köylülerin kültür düzeyinin hızla yükselmesini sağlamıştır. Çok geçmeden eyaletin köylerinde onbinlerce okul ortaya çıkacaktır; bu, aydınların ve sözde "eğitimciler" in, şöyle olsun, böyle olsun diye üzerinde tartışıp durdukları ve bu zamana kadar boş sözlerden öteye gitmeyen "herkese eğitim hakkı"ndan çok farklı bir durumdur.
13. KOOPERATİF HAREKETİ
Köylülerin kooperatiflere, özellikle tüketim, pazarlama ve kredi koperatiflerine gerçekten ihtiyaçları vardır. Onlar mal satın alırken tüccarlar tarafından sömürülürler; tarım ürünlerini satarken tüccarlar tarafından aldatılırlar; borç olarak para ya da pirinç aldıklarında tefeciler tarafından soyulurlar; bu üç soruna bir an önce bir çözüm bulmak istemektedirler. Geçen kış, Yangze Vadisindeki çarpışma sırasında, ticaret yolları kesilip de Hunan'da tuz fiyatları arttığında, birçok köylü tuz satın almak için kooperatifler kurmuştu. Toprakağaları bile bile borç para vermeyi kestiklerinde köylüler, borç almaya ihtiyaçları olduğundan, birçok yerde kredi temsilcilikleri örgütlemek üzere harekete geçtiler. Ayrıntılı ve her yerde geçerli örgütlenme kurallarının olmayışı büyük bir sorundur. Çeşitli yerlerde köylerin kendi kendilerine örgütledikleri bu kooperatifler, çoğunlukla kooperatif ilkelerine uymadığından, köylüler arasında çalış makta olan yoldaşlar, durmadan "tüzük" konusunda bilgi istemektedirler. Doğru yol gösterilirse, kooperatif hareketi köylü birliklerinin gelişmesiyle birlikte her yere yayılabilir. [sayfa 72]
14. YOLLARIN YAPILMASI VE SETLERİN ONARILMASI
Bu da köylü birliklerinin başarılarından biridir. Köylü birliklerinin kuruluşundan önce köy yolları berbattı. Yollar para olmadan onarılamazdı ve varlıklılar da keselerine el atmaya pek istekli olmadıklarından yollar kötü bir durumdaydı. Onarılan az sayıdaki yol ise, "sevap işlemek isteyen" ailelerden toplanan az miktardaki parayla yapılan, dar ve baştan savma birkaç yoldan ibarettir. Kuruluşlarından sonra köylü birlikleri, her yolun gerekli genişliğini (yolun çeşidine göre bir, bir buçuk, iki ya da üç metre) , belirten emirler çıkardı ve yol üzerindeki toprakağalarının her birine yolun belirli bir bölümünü yapmasını emretti. Bir kez emir verildi mi, karşı çıkmaya kim cesaret edebilir? Kısa zamanda birçok iyi yol ortaya çıktı. Bu, yardımseverliğin değil, zorlamanın bir ürünüdür ve bu tür ufak bir zorlama hiç de kötü bir şey değildir. Aynı şey setler için de geçerlidir. Acımasız toprakağaları her zaman kiracı köylülerden koparabilecekleri her şeyi koparmaya bakmışlar ve setlerin onarımı için tek kuruş bile harcamamışlardır; alacakları kiradan başka hiç bir şeyle ilgilenmeyip, havuzları kurumaya, kiracı köylüleri de açlığa terk etmişlerdir. Ama artık köylü birlikleri vardır ve toprakağalarına setleri onarmaları için açıkça emir verebilmektedirler. Toprakağası bunu kabul etmediğinde, köylü birliği ona kibarca, "Pekâla! Eğer onarımları yapmayacaksan, her işgünü için bir tu tahıl vereceksin!" demektedir. Bu da onun işine gelmediğinden hızla onarımları yapmaya girişmektedir. Sonuç olarak birçok bozuk set kullanılabilir duruma getirilmiştir.
Yukarıda sayılan on dört başarının tümü köylü birliği önderliğinde köylüler tarafından gerçekleştirilmiştir. Okuyucu lütfen bunlar üzerinde düşünsün ve söylesin, bunlardan hangisi özü ve devrimci önemi açısından kötüdür? Sanırım, bunlara kötü diyecek olanlar, sadece yerel zorbalar ile mütegallibedir. Oysa ne gariptir ki, Nançang'dan[50] bildirildiğine göre, Çan Kayşek, Çang Cingciang[51] ve diğer bazı [sayfa 73] beyler Hunan köylülerinin yaptığı işlerin hiç birini doğru bulmuyorlarmış. Hunan'daki Liu Yueci[52] gibi sağcı önderler de onlarla aynı görüşü paylaşıyorlar ve hepsi de "Bunlar düpedüz Kızıl oldu!" diyorlar. Ama bu kadarcık Kızıl da olmasaydı, milli devrimden nasıl sözedilebilirdi? Gece gündüz "halk kitlelerini ayaklandırmak" tan sözet, sonra da kitleler ayaklandığında ödün patlasın! Bunun, Hazreti Şeh'in ejderlere olan aşkından[53] ne farkı var?[sayfa 74]
Dipnotlar
[1*] Mao Zedung yoldaş, bu yazıyı, o sırada Parti içinde ortaya çıkan iki sapmayla mücadele amacıyla kaleme aldı. Başını Cen Dusiu'nun çektiği, birinci sapmanın temsilcileri yalnızca Guomindang'la işbirliği yapılmasını savunuyor, köylüleri gözardı ediyorlardı; bu, sağ oportünizmdi. Başını Çang Guotao'nuıı çektiği, ikinci sapmanın temsilcileriyse, yalnızca işçi hareketini savunuyor, gene aynı şekilde köylüleri gözardı ediyorlardı; bu da, "sol" oportünizmdi. Her iki sapma da kendi güçlerinin yetersiz olduğunu farketmekle birlikte, nereden destek arayacaklarını ve sayıca en fazla müttefiki nereden bulacaklarını bilmiyorlardı. Mao Zedung yoldaş, köylülüğün, Çin proletaryasının en güçlü ve sayıca en büyük müttefiki olduğunu gösterdi ve böylece Çin devriminin baş müttefikinin kim olduğu sorununu çözdü. Ayrıca, milli burjuvazinin yalpalayan bir sımf olduğunu ve devrimin yükselişi sırasında, sağ kanadının emperyalistlerin safına geçmesiyle, bu sınıfın parçalanacağını daha o sırada söyledi. Mao Zedung'un bu görüşü 1927'deki olaylarla doğrulandı.
[2*] Tu ve şeng, Çin ölçü birimleridir. Bir tu, on litredir. -Ç.N.
[3*] Bu makale, o sıralarda köylülerin devrimci mücadelesine, gerek Parti içinden, gerekse Parti dışından yöneltilen sızlanma ve eleştirilere bir cevap olarak yazılmıştır. Mao Zedung yoldaş, bu eleştirileri cevaplandırmak amacıyla, otuz iki gün Hunan Eyaletinde kalarak bir araştırma yaptı ve bu raporu kaleme aldı, Cen Dusiu'nun başını çektiği, Parti içindeki sağ oportünistler, onun görüşlerim kabul etmeyerek, kendi yanlış fikirlerinde direndiler. Bunların başlıca hatası, Guomindang içindeki gerici eğilim karşısında korkuya kapılarak, başlamış ya da başlamakta olan büyük devrimci köylü mücadelelerini desteklemeye cesaret edememeleriydi. Bunlar, Guomindang'ı yatıştırmak amacıyla, devrimde proletaryanın temel müttefiki olan köylülüğü terketmeyi yeğlediler ve böylece işçi sınıfım ve Komünist Partisini tek başına ve desteksiz bıraktılar. İşte Guomindang, esas olarak Komünist Partisi içindeki bu zaaftan yararlanabildiği içindir ki, 1927 yazında devrime ihanet etmeye, "parti temizliğine" girişmeye ve halka karşı savaş açmaya cesaret edebilmiştir.
[4*] Yuan; Çin para birimi. -Ç.N.
[5*] Sent, o sıralarda, Çin'de kullanılan para birimlerinden biri. -Ç.N.
[6*] Mu, Çin'de kullanılan bir toprak ölçüsü birimidir. Bir dönüm, bir buçuk mu'dur. -Ç.N.
[7*] Macong, Çinlilere özgü ve 144 taşla oynanan bir çeşit dominodur. -Ç.N.
[8*] Dan, Çin'de bir ağırlık birimidir. Bir "dan" 50 kilodur. -Ç.N.
Açıklayıcı Notlar
[1] Başlangıçta komprador denilirken, yabancı bir ticari kuruluşta çalışan bir Çinli yönetici ya da Çinli bir yüksek memur kastediliyordu. Kompradorlar, yabancı ekonomik çıkarlara hizmet ederlerdi, emperyalizm ve yabancı sermayeyle yakın ilişkileri vardı.
[2] Etatisler, o sıralar Çin Etatist Gençlik Birliğini kuran, bir avuç aşağılık faşist politikacıydı. Bu kuruluş daha sonra, Çin Gençlik Partisi adını aldı. Bunlar, Komünist Partisine ve Sovyetler Birliği'ne karşı çıkarak, kendilerine karşı-devrim saflarında mevki sağladılar, iktidardaki çeşitli gerici gruplardan ve emperyalistlerden para aldılar.
[3] Milli burjuvazinin rolü konusunda daha fazla bilgi içi a bkz. "Çin Devrimi ve Çin Komünist Partisi", İkinci Bölüm, Dördüncü Kısım, Mao Zedung, Seçme Eserler, Cilt II, Şubat 1976, Aydınlık Yayınları, s. 318.
[4] Day Citao, gençliğinde Guomindang'a katıldı ve bir süre Çan Kayşek'le ortaklaşa borsa spekülasyonu yaptı. 1925'te Sun Yatsen'in ölümünden sonra, anti-komünist kışkırtmayla uğraştı ve Çan Kayşek'in 1927'deki karşı-devrimci darbesine ideolojik zemin hazırladı. Uzun yıllar Çan Kayşek'e karşı-devrimde hizmet(sayfa 27) etti. Çan Kayşek rejiminin çöküşü karşısında, umutsuzluğa kapılarak 1949 Şubatında intihar etti.
[5] Cen Bao, kuzeyli savaşağalarının yönetimini destekleyen, Anayasal Hükümeti İnceleme Derneği adlı, siyasi grubun yayın organıydı.
[6] Sun Yatsen 1923'te Çin Komünist Partisinin yardımıyla Guomindang'ı yeniden örgütlemeyi, Guomindang-komünist işbirliğini gerçekleştirmeyi ve Komünist Partisi üyelerini Guomindang'a kabul etmeyi kararlaştırdı. 1924 Ocağında Kanton'da Guomindang'ın 1. Milli Kongresini topladı ve bu Kongrede, Üç Büyük Siyaseti, yani Rusya'yla ittifak, Komünist Partisiyle işbirliği, işçilere ve köylülere yardım siyasetlerini ortaya koydu. Mao Zedung, Li Daçao, Lin Boçu, Çu Çiubay ve daha başka yoldaşlar bu Kongreye katıldılar ve Guomindang'ın devrim yolunu tutmasına yardımcı oldular. Bu yoldaşlardan bazıları, Guomindang Merkez Yürütme Kurulu üyeliğine, bazıları da yedek üyeliğe seçildi.
[7] Mao Zedung yoldaş, mülk sahibi köylüler derken orta köylüleri kastetmektedir.
[8] Mareşal Çao, Çin halk edebiyatının Zenginlik Tanrısı Çao Gungming'dir.
[9] 30 Mayıs Hareketi, İngiliz polisinin 30 Mayıs 1925'te, Şanghay'da Çinlileri katletmesini protesto amacıyla, bütün ülkede girişilen anti-emperyalist bir hareketti. O ayın başlarında Çingdao ve Şanghay'daki Japon dokuma fabrikalarında önemli grevler patlak vermişti. Japon emperyalistleri ve onların uşakları kuzeyli savaşağaları, bu grevleri bastırmaya giriştiler. Şanghay'daki dokuma fabrikalarının sahibi olan Japonlar, 15 Mayıs günü Gu Çenghung adında bir işçiyi vurdular ve birçok işçiyi de yaraladılar. Çingdao'daki gerici hükümet, 28 Mayısta sekiz işçiyi öldürdü. 30 Mayısta Şanghay'da 2 bini aşkın öğrenci, işçileri desteklemek ve yabancılara tanınan ayrıcalıkların geri alınması için, yabancılara ayrıcalık tanınan yerlerde ajitasyon yaptılar. 10 binden fazla insan, İngiliz polis merkezinin önünde toplanarak "Kahrolsun emperyalizm!" ve "Çin halkı birleşin!" sloganlarını haykırdı. Emperyalist İngiliz polisi ateş açarak birçok öğrenciyi öldürdü ve yaraladı. Bu olay, 30 Mayıs Katliamı olarak bilinir. Olay çok geçmeden bütün ülkede öfke uyandırdı ve işçilerin, öğrencilerin ve tezgâhtarların her yerde başlattıkları gösteri ve grevler çok büyük çapta bir anti-emperyalist harekete dönüştü.
[10] Mao Zedung yoldaş, "yarı-mülk sahibi köylülerin ezici çoğunluğu" derken, kısmen kendi topraklarında, kısmen de başkalarından kiraladıkları topraklarda çalışan yoksullaşmış köylülerden söz ediyor.
[11] Eski Çin'de, tezgâhtarlar birkaç tabakaya ayrılırdı. Mao Zedung yoldaş, burada bu tabakaların sayıca en kalabalığına değiniyor. Tezgâhtarların bir de proleterlerle aynı maddi durumda bulunan aşağı tabakası vardı.
[12] Denizcilerin grevleri, 1922 başlarında Hongkong'daki denizciler ve Yangze Irmağındaki buharlı gemilerin tayfalarınca düzenlendi. Hongkonglu denizciler sekiz hafta dayandı. Zorlu ve kanlı bir mücadeleden sonra, Hongkong'daki emperyalist İngiliz yetkililer, en sonunda ücretleri artırmak, Denizciler Birliği üzerindeki yasağı kaldırmak, tutuklu işçileri salıvermek ve şehitlerin ailelerine tazminat ödemek zorunda kaldılar. Kısa bir süre sonra, Yangze Irmağındaki buharlı gemilerin tayfaları da greve giderek mücadelelerini iki hafta sürdürdüler ve başarıya ulaştılar.
[13] Çin Komünist Partisi, 1921'de kurulduktan hemen sonra demiryolu işçilerini örgütlemeye girişti. 1922-1923 yıllarında demiryollarının bütün ana hatlarında Partinin önderliğinde grevler gerçekleşti. Bunların en ünlüsü, Pekin-Hankov Demiryolunda 4 Şubat 1923'te başlayan genel grevdi. Birleşik bir sendika kurma özgürlüğü uğrunda verilen bir mücadeleydi bu. İngiliz emperyalizminin desteklediği kuzeyli savaşağaları Vu Peyfu ve Siao Yaonan, 7 Şubatta grevcileri katlettiler. Bu olay, 7 Şubat Katliamı olarak bilinir.
[14] Kaylan Kömür Ocakları, Hebey Eyaletindeki büyük Kayping ve Luançov kömür yataklarına genel olarak verilen addı. O sıralar bu kömür ocaklarında 50 binden fazla işçi çalışıyordu. İngiliz emperyalistleri, 1900'deki Yi Ho Tuan Hareketi sırasında Kayping madenlerini ele geçirdiler. Bunun ardından Çinliler, Luançov Kömür Madencilik Şirketini kurdular ve bu şirket daha sonra, Kaylan Madencilik İşletmesine katıldı. Böylece iki maden yatağı da İngiliz emperyalizminin mutlak denetimi altına girdi. Kaylan grevi 1922 Ekiminde yapıldı. Henan Eyaletinde bulunan Ciaozo kömür madenleri de Çin'in başka bir ünlü kömür havzasıdır. Ciaozo grevi 1 Temmuz-9 Ağustos 1925 tarihleri arasında yapıldı.
[15] Şamili, İngiliz emperyalizminin Kanton şehrindeki ayrıcalıklı bölgesiydi. Bu bölgeyi yöneten İngiliz emperyalistleri, 1924 Temmuzunda, bölgeye girip çıkan bütün Çinlilerin, fotoğraflı bir geçiş belgesi taşımalarını zorunlu kılan, yeni bir polis kararnamesi yayınladılar. Yabancılarsa bunun dışında tutuluyordu. Şa-min'indeki işçiler 15 Temmuz günü bu ayrımı protesto etmek amacıyla greve gittiler. Sonunda İngiliz emperyalistleri bu kararnameyi geri almak zorunda kaldılar.
[16] Şanghay'daki 30 Mayıs Hareketinin ardından, 1 Haziran 1925'te Şanghay'da ve 19 Haziranda da Hongkong'da genel grevler patlak verdi. Şanghay'da 200 bini, Hongkong'daysa 250 bini aşkın işçi greve katıldı. Büyük Hongkong grevi bütün ülke halkının desteğiyle on altı ay dayandı. Dünya işçi hareketi tarihinin en uzun greviydi bu.
[17] Çili, Hebey Eyaletinin eski adıydı.
[18] Üçler Derneği, Kardeşlik Derneği, Büyük Kılıç Derneği, Akılcı Hayat Derneği ve Yeşil Kuşak Derneği, halkın kurduğu ilkel gizli örgütlerdi. Üyeleri daha çok iflas etmiş köylülerden, işsiz zanaatkarlardan ve lümpen-proletaryadan oluşuyordu. Böyle unsurlar, feodal Çin'de, çoğu zaman bir din ya da boşinanç çevresinde biraraya gelerek, değişik adlar altında ataerkil örgütler kurarlardı; bunlardan bazıları silahlıydı. Lümpen-proleterler, bu örgütler aracılığıyla birbirlerine, toplumsal ve ekonomik bakımdan yardım etmeyi amaçlar ve kimi zaman da kendilerini ezen bürokratlara ve toprakağalarına karşı savaşırlardı. Böylesine geri örgütlerin, köylüler ve zanaatkârlar için bir çıkış yolu olamayacağı açıktı. Üstelik toprakağaları ve yerel zorbalar bu örgütleri kolayca denetim altına alabilir ve kullanabilirdi; bu nedenle ve körü körüne yıkıcılıkları yüzünden, bunlardan bazıları gerici birer güç olup çıktılar. 1927'deki karşı-devrimci darbe sırasında Çan Kayşek, emekçi halkın birliğini parçalamak ve devrimi yok etmek için onlardan yararlandı. Modern sanayi proletaryası ortaya çıkıp günden güne güçlendikçe, köylüler, işçi sınıfının önderliğinde adım adım yepyeni bir örgütlenmeye gittiler ve böylece bu ilkel, geri derneklerin varlık nedeni de ortadan kalkmış oldu.
[19] Hunan Eyaleti, o sıralarda Çin'deki köylü hareketinin merkeziydi.
[20] O sıralarda Hunan'ın yöneticisi olan Çao Hengti, kuzeyli savaşağalarının ajanıydı. 1926 yılında Kuzey Sefer Ordusu tarafından devrildi.
[21] 1911 Devrimiyle, Çing Hanedanının müstebit rejimi devrildi. 10 Ekim 1911'de, Çing Hanedanının Yeni Ordusunun bir kesimi, burjuva ve küçük burjuva devrimci derneklerin teşvikiyle, Hubey Eyaletindeki Vuçang'da ayaklandı. Bunu başka eyaletlerde çıkan ayaklanmalar izledi ve çok kısa bir süre içinde Çing Hanedanının hâkimiyeti yıkıldı. 1 Ocak 1912'de, Nancing'de Çin Cumhuriyeti Geçici Hükümeti kuruldu ve Sun Yatsen Geçici Cumhurbaşkanı seçildi. Devrim, burjuvazinin köylüler, işçiler ve şehir küçük burjuvazisiyle kurduğu ittifak sayesinde zafere ulaştı. Ancak devrimi yöneten grup, niteliği bakımından uzlaşmacı olduğu, köylülerin gerçek çıkarlarını savunmadığı, emperyalist ve feodal baskıya boyun eğdiği için, iktidar kuzeyli savaşağası Yuan Şikay'ın eline geçti ve devrim başarısızlıkla sonuçlandı.
[22] Bunlar, Konfüçyus'un müritlerinden birinin, Konfüçyus" un erdemlerini anlatırken kullandığı terimlerdi.
[23] Eski bir Çin deyişi olan "bir yanlışı düzeltirken sınırı aşmak" sözü, halkın faaliyetlerini kısıtlamak amacıyla sık sık kullanılmaktaydı. Buna göre, kurulu düzenin sınırları içinde kalan reformlara izin verilmeli, ama eski düzeni tamamen yıkmayı amaçlayan faaliyetler yasaklanmalıydı. Bu sınırlar içinde kalan eylemlere "uygun" gözüyle bakılıyor, buna karşılık eski düzeni(sayfa 74) tamamen yıkmayı amaçlayan eylemler "sınırı aşan" eylemler olarak nitelendiriliyordu. Bu, reformculara ve devrimci saflardaki oportünistlere özgü bir anlayıştır. Mao Zedung yoldaş, bu reformcu anlayışı çürüttü. Metinde geçen "Bir yanlışı düzeltebilmek için sınırların aşılması gerekir, yoksa yanlış düzeltilemez" sözüyle de, eski feodal düzene son vermek için revizyonist-reformcu yönteme değil, kitlelerin devrimci yöntemine başvurulması gerektiğini söylemek istiyordu.
[24] Kuzey Sefer Ordusunun Yangze Vadisine yürüdüğü 1926 kışı ve 1927 ilkbaharında Çan Kayşek'in karşı-devrimci yüzü henüz tamamen ortaya çıkmamıştı ve köylü kitleleri hâlâ onun devrimden yana olduğunu sanıyorlardı. Toprakağaları ve zengin köylüler ise ondan hoşlanmıyorlardı ve Kuzey Sefer Ordusunun çeşitli yenilgilere uğradığı ve Çan Kayşek'in yaralandığı yolunda söylentiler çıkarıyorlardı. Çan Kayşek'in karşı-devrimci yüzü, 12 Nisan 1927'de Şanghay'da ve başka yerlerde karşı-devrimci bir hükümet darbesi tezgâhlayıp işçileri katlettiği, köylüleri bastırdığı ve Komünist Partisine saldırdığı zaman tam olarak ortaya çıktı. O zaman toprakağaları ve zengin köylüler tutumlarını değiştirip onu desteklemeye başladılar.
[25] Guangdung, Birinci Devrimci İç Savaş (1924-1927) döneminde kurulan ilk devrimci üs bölgesiydi.
[26] Vu Peyfu, savaşağalarının en ünlülerinden biriydi. 1923'teki başkanlık seçimlerinde parlamento üyelerine rüşvet yedirerek çevirdiği dolaplarla tanınan
[27] Üç Halk İlkesi, Sun Yatsen'in milliyetçilik, demokrasi ve(sayfa 75) halkın refahı konularındaki ilkeleriydi ve bunlar Çin'deki burjuva-demokratik devriminin programını oluşturmaktaydı. Sun Yatsen, 1924 yılında, Guomindang'ın 1. Milli Kongresinin bildirisinde, milliyetçiliği emperyalizme karşı çıkmak biçiminde yorumlayarak ve işçi ve köylü hareketlerinin etkin bir biçimde desteklenmesi gerektiğini açıklayarak, Üç Halk İlkesini yeniden yorumladı. Böylece Üç Halk İlkesi, Üç Büyük Siyasetten, yani Rusya ile ittifak, Komünist Parti ile işbirliği ve işçi ve köylülere yardımdan oluşan yeni Üç Halk İlkesine dönüştü. Bu yeni Üç Halk İlkesi, Birinci Devrimci İç Savaş Dönemi boyunca, Çin Komünist Partisi ile Guomindang arasındaki işbirliğinin siyasi temelini oluşturdu.
[28] "Yaşasın"ın Çincedeki karşılığı vansuy'dur. Kelimesi kelimesine çevrilecek olursa "on bin yıl" demek olan bu deyim, geleneksel olarak imparatoru selamlamak için kullanılırdı ve "imparator" ile eşanlamlı bir deyim olmuştu.
[29] Zengin köylülerin, köylü birliklerine girmelerine izin verilmemeliydi. Bu, 1927 yılında köylü kitlelerinin henüz kavrayamamış oldukları bir noktaydı.
[30] Burada "iyice yoksul olanlar", tarım işçileri (köy proletaryası) ve köy lümpen-proletaryası anlamına gelmektedir.
[31] "Daha az yoksul olanlar", köy yarı-proletaryası anlamına gelmektedir.
[32] Yuan Zuming, Guycov Eyaletindeki bir savaşağasıydı ve Hunan'ın batı kesimini denetimi altında tutmaktaydı.
[33] Kiracı köylü genellikle, toprağı kendisine kiralayan toprakağasına kira sözleşmesinin bir koşulu olarak nakdî ya da ayni bir teminat akçesi vermekteydi. Çoğu kere de bunun miktarı, kiralanan toprağın değerinin önemli bir bölümü kadar olmaktaydı. Bu, kiranın ödenmesi için bir güvence olarak gösterilmekteyse de, aslında ek bir sömürü biçimini temsil etmekteydi.
[34] Hunan'da tu bölgeye, tuan ise kasabaya uygun düşmekteydi. Tu ve tuan türünden eski yönetim organları, toprakağalarının hâkimiyetinin araçlarıydı.
[35] Mu başına vergi, normal toprak vergisi dışında toprak-ağası rejiminin, köylülerin sırtına fazladan acımasızca yüklediği ağır bir vergiydi.
[36] "Askeri vali", kuzeyli savaşağaları rejiminde bir eyaletin askeri başkanına verilen isimdir. Fakat askeri vali aslında tüm eyaletin, askeri olduğu kadar, siyasi iktidarını da elinde tutan(sayfa 76) gerçek bir diktatördü. Emperyalistlerle işbirliği halinde kendi bölgesinde ayrılıkçı bir feodal-askeri rejim sürdürmekteydi.
[37] "Sürekli ev milisleri", köylük bölgelerdeki silahlı güçlerin bir türüydü. Bunlara "ev milisleri" denilmesinin nedeni, hemen her evden birkaç kişinin katılmasının zorunlu olmasıydı. 1927'de devrimin yenilgiye uğramasından sonra birçok yerde toprakağaları milislerin denetimini ellerine geçirerek, bunları silahlı karşı-devrimci çeteler haline getirdiler.
[38] O sıralarda Vuhan'daki Guomindang Merkez Yürütme Komitesinin önderliği altındaki birçok Guomindang il merkezi Dr. Sun Yatsen'in Rusya ile ittifak, Komünist Parti ile işbirliği, köylülere ve işçilere yardım şeklindeki Üç Büyük Siyasetini destekledi. Bu örgütler, komünistlerin, Guomindang'ın sol kanat unsurlarının ve diğer devrimcilerin devrimci ittifakından oluşuyorlardı.
[39] Hazreti Bao (Bao Ceng) Kuzey Sung Hanedanının (İS 960-1127) başkenti olan Kay Feng'in vahşiydi. Halk arasında namuslu bir memur ve baktığı bütün davalarda doğru kararlar veren cesur ve tarafsız bir yargıç olarak tanınmıştı.
[40] Okçuluğa ilişkin bu değinme, Mençius'dan alınmış olup, usta bir okçuluk hocasının yayı gerdiğini, fakat oku atmadığını anlatmaktadır. Bununla belirtilmek istenen, komünistlerin tam bir siyasi bilince varmaları için köylülere rehberlik etmeleri, boşinançların ve diğer kötü geleneklerin yıkılmasında inisiyatifi köylülere bırakmaları, onlara bu iş için emir vermemeleri ve bunu onların adına yapmamaları gerektiğidir.
[41] Sekiz karakter, eski Çin'de bir insanın doğduğu yıl, ay, gün ve saatin iki döngüsel özelliğinin incelenmesine dayanarak geleceği söyleme yöntemiydi.
[42] Fal bakma, kişinin atalarının mezarlarının yerlerinin, kişinin talihini etkilediği boşinancına dayanmaktadır. Fal bakanlar, belirli bir yer ve çevresinin uğurlu olup olmadığını söyleyebileceklerini ileri sürerler.
[43] Hazreti Guan, yani Guan Yu (İS 160-219) Üç Krallık döneminde yaşamış bir savaşçıydı. Ölümünden sonra Çinliler ona Bağlılık ve Savaş Tanrısı olarak tapmaya başladılar.
[44] Tang Şengçi Kuzey Seferinde devrimden yana çıkan bir general, Ye Kaysin ise kuzeyli savaşağalarından yana ve devrime karşı savaşmış bir generaldi.
[45] Sun Cuanfang o sıralarda Ciangsu, Çeciang, Fucien, Ciangsi ve Anhuy olmak üzere beş eyalette iktidarı elinde tutan bir savaşağası ve Şanghay işçilerinin ayaklanmasını bastıran bir cellattı. Esas ordusu, 1926 kışında Ciangsi Eyaletine bağlı Nan-çang ve Ciuciang'da Kuzey Sefer Ordusu tarafından yenilgiye uğratılmıştır.
[46] Çin'de, yemek ayrı ayrı tabakalarda değil, bir tek kap içinde ve ortadan yenir.
[47] "Doğu Kültürü", Doğunun geri tarımsal üretim biçiminin ve feodal kültürünün devam etmesini öngören ve modern bilimsel uygarlığı reddeden gerici bir öğretiydi.
[48] Gizli dernekler için bkz. bu ciltte "Çin Toplumundaki Sınıfların Tahlili" Not 18, s. 30.
[49] "Şan", "Tang", "Siang" ve "Şuy", ilkel gizli derneklerin bağlı oldukları tarikatları belirtmek için kullanılan sözcüklerdi. "Dağ", "tekke", "türbe" ve "ırmak" anlamına geliyorlardı.
[50] Kuzey Sefer Ordusu, 1926 Kasımında Nançang'ı eline geçirdi ve bunu fırsat bilen Çan Kayşek orada kendi genel komutanlığını kurdu. Çevresine Guomindang'ın sağ kanat üyelerini ve kuzeyli savaşağalarına hizmet eden birkaç politikacıyı toplayarak, emperyalistlerle işbirliği halinde, o sıralarda devrimin merkezi olan Vuhan'a karşı, karşı-devrimci tertiplere girişti ve en sonunda 12 Nisan 1927'de Şanghay'daki korkunç katliamı ve karşı-devrimci hükümet darbesini gerçekleştirdi.
[51] Çang Cingciang Guomindang'ın sağ kanat önderlerinden ve Çan Kayşek'in beyin takımından biriydi.
[52] Liu Yueci, o sıralarda Hunan'daki önemli bir anti-komünist grup olan "Sol Derneği"nin başıydı.
İKİNCİ DEVRİMCİ İÇ SAVAŞ DÖNEMİ
ÇİN'DE KIZIL SİYASİ İKTİDAR NİÇİN VAROLABİLİR? [9*]
5 Ekim 1928
I. ÜLKE İÇİNDEKİ SİYASİ DURUM
Guomindang'ın yeni savaşağalarının bugünkü rejimi, şehirlerde komprador sınıfının ve köylük bölgelerde top-rakağası sınıfının rejimi olmaya devam etmektedir; bu, dış ilişkilerinde emperyalizme teslim olan, ülke içinde ise eski savaşağalarının yerine yenilerini getirerek, işçi sınıfı ve köylülük üzerinde daha da ağır bir ekonomik sömürü ve siyasi baskı uygulayan bir rejimdir. Guangdung Eyaletinde başlayan burjuva-demokratik devrimi henüz yarı yoldayken, komprador ve toprakağası sınıfları önderliği gasbettiler ve kısa zamanda karşı-devrim yoluna soktular. Bütün ülkede işçiler, köylüler, halkın diğer kesimleri ve hatta burjuvazi[54] karşı-devrimci tahakkümden kurtulamadı, siyasi ve ekonomik özgürlüğün kırıntısını bile elde edemediler.
Yeni Guomindang savaş ağalarının dört kliği, yani Çan Kayşek, Guangsi savaşağaları, Feng Yusiang ve Yen Sişan[55], Pekin ve Tiancin'i ele geçirmelerinden önce Çang Zolin'e[56] karşı geçici bir ittifak kurdular. Bu şehirler ele geçirilir geçirilmez [sayfa 81] bu ittifak bozularak yerini dört klik arasındaki şiddetli bir mücadeleye bıraktı; şimdi de Çan ve Guangsi klikleri arasında bir savaş olgunlaşmaya başlıyor. Çin'deki savaşağası klikleri arasındaki çelişmeler ve mücadeleler, emperyalist devletlerarasındaki çelişmeleri ve mücadeleleri yansıtmaktadır. Bu nedenle, Çin, emperyalist devletlerarasında bölüşülmüş olmaya devam ettiği sürece, çeşitli savaşağası klikleri hiç bir zaman anlaşmaya varamazlar; aralarındaki bütün uzlaşmalar sadece geçici olacaktır. Bugün yapılacak olan geçici bir uzlaşma, yarın daha büyük bir savaşa yol açacaktır.
Çin'in ivedilikle bir burjuva-demokratik devrimine ihtiyacı vardır ve bu devrim yalnız proletarya önderliğinde tamamlanabilir. Proletarya, Guangdung'dan başlayarak Yangze ırmağına doğru yayılan 1926-1927 devrimine sağlam bir biçimde önderlik edemediği için, komprador ve toprakağası sınıfları önderliği ele geçirdiler ve devrimin yerini karşı-devrim aldı. Böylece burjuva-demokratik devrim geçici bir yenilgiye uğradı. Bu yenilgi, Çin proletaryası ve köylülüğü için de aynı zamanda Çin burjuvazisi için de (ama komprador ve toprakağası sınıfları için değil) ağır bir darbeydi. Ancak son birkaç ay içinde, Komünist' Partisinin önderliğinde, gerek kuzeyde, gerekse güneyde şehirlerdeki işçilerin örgütlü grevlerinde ve köylük bölgelerdeki köylülerin ayaklanmalarında bir artış oldu. Açlık ve soğuk, savaşağalarının ordularındaki askerler arasında büyük bir tedirginlik yaratmaktadır. Öte yandan da, Vang Cingvey ve Cen Gungho'nun başını çektiği klik tarafından teşvik edilen burjuvazi, kıyı bölgelerinde ve Yangze Irmağı boyunca önemli boyutlara ulaşan bir reform hareketi[57] geliştirmektedir. Bu, yeni bir gelişmedir.
Komünist Enternasyonalin ve Partimizin Merkez Komitesinin talimatlarına göre, Çin'deki demokratik devrimin içeriği, millî devrimi tamamlamak için emperyalizmin ve onun Çin'deki uşakları olan savaşağalarının iktidarını yıkmak ve toprakağası sınıfının köylüler üzerindeki feodal sömürüsüne son vermek için toprak devrimini gerçekleştirmektir. [sayfa 82] Böyle bir devrimci hareket 1928 Mayısındaki Cinan Katliamından[58] beri günden güne gelişmektedir.
II. ÇİN'DE KIZIL SİYASİ İKTİDARIN
DOĞMASININ VE VARLIĞINI SÜRDÜRMESİNİN NEDENLERİ[59]
Bir ülkede Kızıl siyasî iktidara sahip bir ya da birkaç küçük bölgenin, bir Beyaz rejim tarafından tamamen kuşatılmış olarak uzun süre varlığını sürdürebilmesi, dünyanın başka hiç bir yerinde görülmemiş bir olgudur. Bu olağanüstü olgunun özel nedenleri vardır. Bu olgu ancak belli koşullarda ortaya çıkabilir ve gelişebilir.
Birinci olarak, bu emperyalist bir ülkede ya da doğrudan emperyalist yönetim, altındaki bir sömürgede ortaya çıkamaz[60], ancak ekonomik bakımdan geri, yarı-sömürge durumunda ve emperyalizmin dolaylı hâkimiyeti altında olan Çin'de ortaya çıkabilir. Çünkü bu olağanüstü olgu, ancak başka bir olağanüstü olgunun varlığıyla, yani Beyaz rejim içinde savaş durumuyla birlikte ortaya çıkabilir. Cumhuriyetin ilk yılından başlayarak (1912) emperyalizm tarafından dışardan, komprador ve toprakağası sınıfları tarafından da içerden desteklenen çeşitli eski ve yeni savaşağası kliklerinin birbirlerine karşı durmaksızın savaşmaları, yarı-sömürge Çin'in bir özelliğidir. Böyle bir olguya emperyalist ülkelerde ve emperyalizmin doğrudan hâkimiyeti altındaki sömürgelerde rastlanmaz, ancak Çin gibi emperyalizmin dolaylı hâkimiyeti altındaki bir ülkede rastlanır. Bu olay şu iki nedene dayanmaktadır; yerel bir tarım ekonomisi (bütünleşmiş kapitalist bir ekonomi değil) ve emperyalistlerin, bölmek ve sömürmek için, ülkeyi etki alanlarına ayırma siyaseti Beyaz rejim içindeki uzun süreli parçalanmalar ve savaşlar, Beyaz rejim tarafından kuşatılmış bir [sayfa 83] ya da daha fazla sayıda küçük Kızıl bölgenin Komünist Partisi önderliğinde doğması ve yaşaması için gerekli koşullan yaratmaktadır. Hunan ve Ciangsi Eyaletlerinin sınırlarında kurulan bağımsız rejim, böyle birçok küçük bölgeden biridir. Çoğu zaman, bazı yoldaşlar güç ya da tehlikeli anlarda Kızıl siyasî iktidarın yaşaması konusunda kuşkuya düşüyor ve kötümserliğe kapılıyorlar. Bunun nedeni, Kızıl siyasî iktidarın doğuşunu ve yaşamasını doğru bir biçimde açıklayamamalarıdır. Eğer Çin'de Beyaz rejim içindeki parçalanmaların ve savaşların hiç bir zaman sona ermeyeceğini kavrarsak, Kızıl siyasi iktidarın doğuşu, yaşaması ve günden güne büyümesi konusunda hiçbir kuşkumuz kalmaz.
İkinci olarak, Çin'de Kızıl siyasî iktidarın ilk kez ortaya çıktığı ve uzun bir süre yaşamayı başardığı bölgeler, Sicuan, Guycov, Yunnan ve kuzey eyaletler; gibi demokratik devrimden etkilenmeyen bölgeler değil, Hunan, Guangdung, Hubey ve Giangsi gibi, 1926 V3 1927 yıllarındaki burjuva-demokratik devrimi sırasında işçi, köylü ve askerlerin geniş kitleler halinde ayaklandığı eyaletlerdir. Bu eyaletlerin birçok yerinde yaygın bir biçimde sendikalar ve köylü birlikleri kuruldu, işçi sınıfı ve köylüler tarafından toprakağalarına ve burjuvaziye karşı birçok ekonomik ve siyasî mücadele verildi. Kanton şehrinde, halkın üç gün siyasî iktidarı elinde tutmasının nedeni, Hayfeng ve Lufeng'de, Güney ve Doğu Hunan'da, Hunan-Giangsı sınır bölgesinde ve Hubey Eyaletindeki Huangan'da köylülerin bağımsız rejimlerinin doğmasının nedeni budur.[61] Bugünkü Kızıl Ordu ise, Millî Devrimci Ordudan kopmuş, demokratik siyasî eğitimden geçmiş işçi ve köylü kitlelerinin etkisi altına girmiştir. Kızıl Orduyu meydana getiren unsurların, Yen Sişan ve Çang Zolin'in askerleri gibi demokratik siyasî eğitimden geçmemiş, işçi ve köylü kitleleri tarafından etkilenmemiş ordulardan gelmelerine olanak yoktur. [sayfa 84]
Üçüncü olarak, halkın sivasî iktidarının, küçük bölgelerde tutunup tutunamayacağı, ülke çapında devrimci durumun gelişmeye devam etmesine bağlıdır. Devrimci durum gelişmeye devam ederse, kuşkusuz küçük Kızıl bölgeler uzun bir süre dayanacak ve hatta kaçınılmaz olarak, ülke çapında siyasî iktidarın ele geçirilmesini sağlayacak olan birçok güçten biri durumuna geleceklerdir. Ülke çapında devrimci durum gelişmeye devam etmez de oldukça uzun bir süre duraklarsa, o zaman küçük Kızıl bölgelerin uzun bir süre dayanmaları olanaksızlaşacaktır. Aslında, komprador ve toprakağası sınıflarının ve uluslararası burjuvazinin saflarında sürekli olarak meydana gelen parçalanmalar ve savaşlarla birlikte Çin'de devrimci durum gelişmeye devam etmektedir. Bundan dolayı, küçük Kızıl bölgeler kuşkusuz uzun bir süre dayanacak, aynı zamanda genişlemeye devam edecek ve giderek bütün ülkede siyasî iktidarı ele geçirme hedefine yaklaşacaktır.
Dördüncü olarak, yeterli güçte düzenli bir Kızıl Ordunun varlığı, Kızıl siyasî iktidarın yasamasının zorunlu koşullarından biridir. Eğer düzenli bir Kızıl Orduya değil de sadece yerel Kızıl Muhafızlara[62] sahipsek, o zaman düzenli Beyaz, kuvvetlerle baş edemez, sadece toprakağalarının silahlı adamlarıyla baş edebiliriz. Bundan dolayı, eğer yeterli güçte düzenli silahlı kuvvetlere sahip değilsek işçi ve köylü kitleleri etkin durumda olsalar da, kalıcı ve günden güne gelişen bağımsız bir rejim kurmak söyle dursun, herhangi bir bağımsız rejim kurmak bile kesinlikle olanaksızdır. Bundan da, "silahlı güce dayanarak bağımsız işçi ve köylü rejimleri kurma" düşüncesinin, Komünist Partisi ve bağımsız rejimin hüküm sürdüğü bölgelerdeki işçi ve köylü kitleleri tarafından iyice kavranması gereken önemli bir düşünce olduğu ortaya çıkmaktadır.
Beşinci olarak, Kızıl siyasî iktidarın uzun süre yaşaması [sayfa 85] ve gelişmesi için yukarıda sıralananlara ek olarak önemli koşullardan biri de şudur: Komünist Partisinin örgütlenmesi güçlü, siyaseti ise doğru olmalıdır
III. HUNAN-CİANGSİ SINIR BÖLGESİNDEKİ
BAĞIMSIZ REJİM VE AĞUSTOS YENİLGİSİ
Savaşağaları arasındaki parçalanmalar ve savaşlar Beyaz rejimin gücünü zayıflatır. Böylece, küçük bölgeler de Kızıl siyasî iktidarın ortaya çıkması için olanaklar doğar. Ancak, savaşağaları birbirleriyle her gün de savaşmazlar. Bir ya da birkaç eyaletteki Beyaz rejim geçici bir istikrara kavuşunca, oradaki hâkim sınıflar kaçınılmaz olarak birleşirler ve Kızıl siyasî iktidarı yıkmak için ellerinden geleni yaparlar. Kurulması ve yaşaması için bütün zorunlu koşulların varolmadığı bölgelerde Kızıl siyasi iktidar, düşman tarafından yıkılma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Geçen Nisan ayından önce elverişli dönemlerde Kanton, Hayfeng ve Lufeng, Hunan-Ciangsi sınır bölgesi, Güney Hunan, Liling ve Huangan gibi yerlerde kurulan birçok Kızıl rejimin birbiri ardı sıra Beyaz rejim tarafından ezilmesinin nedeni budur. Hunan-Ciangsi sınır bölgesindeki bağımsız rejimin güneyinde Nisan ayından başlaya rak, geçici olarak istikrara kavuşmuş bir iktidar ortaya çıktı; Hunan ve Ciangsi bizi "bastırmak" için normal olarak sekiz, dokuz ya da daha fazla sayıda alayı -hatta bazen on sekiz alayı- üzerimize gönderiyordu. Ama gene de, dört alaydan daha az bir kuvvetle dört ay gibi uzun bir zaman boyunca düşmana karşı koyduk, bağımsız rejimin topraklarını günden güne genişlettik, toprak devrimini derinleştirdik, halkın siyasî iktidar organlarını yaygınlaştırdık ve Kızıl Orduyu ve Kızıl Muhafızları genişlettik. Bu, Hunan-Ciangsi sınır bölgesindeki Komünist Partisi örgütlerinin (yerel örgütler ve ordudaki örgütler) siyasetlerinin [sayfa 86] doğru olmasından dolayı mümkün oldu. Sınır Bölgesi Özel Komitesinin ve Ordu Komitesinin o zamanki siyasetleri şunlardı:
Düşmana karşı kararlı bir biçimde mücadele etmek, Losiao Sıradağlarının[63] orta kısımlarında siyasî iktidarı kurmak ve kaçakçılığa karşı çıkmak.
Bağımsız rejimin hüküm sürdüğü bölgelerde toprak devrimini derinleştirmek.
Ordu Parti örgütünün yardımıyla yerel Parti örgütünün gelişmesini sağlamak ve düzenli ordunun yardımıyla yerel silahlı kuvvetlerin gelişmesini sağlamak.
Koşullar elverişli olduğunda, düşmanla savaşmaları için Kızıl Ordu birliklerini toplamak ve birliklerin teker teker yok edilmesini önlemek amacıyla kuvvetlerin bölünmesine karşı çıkmak.
Bağımsız rejimin hüküm sürdüğü bölgeyi genişletmek için dalgalar halinde ilerleme siyasetini benimsemek ve maceracı ilerleme yoluyla genişleme siyasetine karşı çıkmak.
Bu doğru taktikler, mücadelemiz için elverişli bir arazinin varlığı ve Hunan ve Ciangsi'den gelerek işgale girişen birlikler arasında yeterli eşgüdüm bulunmaması sayesinde, Nisandan Temmuza kadar olan dört ay içinde bir dizi zafer kazanabildik. Bizden birkaç kat daha güçlü olmasına karşın düşman, rejimimizi yıkmak bir yana, onun sürekli olarak genişlemesini bile önleyemedi ve rejimimiz Hunan ve Ciangsi'yi gittikçe artan bir biçimde etkilemeye başladı. Ağustos yenilgisinin tek nedeni, hâkim sınıfların geçici bir istikrar dönemi içinde bulunduklarını kavrayamayan bazı yoldaşların, hâkim sınıfların siyasî parçalanma içinde bulundukları dönemler için uygun olan bir stratejiyi benimsemeleri ve maceracı bir ilerleme uğruna kuvvetlerimizi bölmeleriydi. Bu, hem sınır bölgesinde, hem de Güney Hunan'da yenilgiye uğramamıza yolaçtı. Hunan Eyalet Komitesi temsilcisi Du Siucing yoldaş, gerçek durumu [sayfa 87] kavrayamadığı için, Partinin Özel Komitesi, Ordu Komitesi ve Yungsin İl Komitesinin ortak toplantısında alınan kararları dikkate almadı; sadece Hunan Eyalet Komitesinin emirlerini mekanik bir biçimde uygulamakla yetindi ve mücadeleyi bırakıp eve dönmek isteyen Kızıl Ordu 29. Alayının görüşleriyle uzlaştı. Bu son derece büyük bir hataydı. Bu yenilginin yarattığı durum ancak Eylül ayından sonra, Partinin Özel Komitesinin ve Ordu Komitesinin aldığı önlemlerle düzeltildi.
IV. HUNAN-CİANGSİ SINIR BÖLGESİ BAĞIMSIZ
REJİMİNİN HUNAN, HUBEY VE CİANGSİ EYALETLERİ
AÇISINDAN TAŞIDIĞI ÖNEM
Merkezi Ningang olan ve Hunan-Ciangsi sınır bölgesinde bulunan işçi ve köylülerin silahlı bağımsız rejiminin önemi, hiç kuşkusuz sınır bölgesindeki birkaç ille sınırlı değildir; bu rejim, Hunan, Hubey ve Ciangsi Eyaletlerinde siyasî iktidarın işçi ve köylülerin ayaklanması yoluyla ele geçirilmesinde çok büyük bir rol oynayacaktır. Hunan, Hubey ve Ciangsi'de gelişmekte olan ayaklanmalarla ilgili olarak, sınır bölgesindeki Parti örgütlerine çok önemli görevler düşmektedir. Bu görevler şunlardır: Sınır bölgesindeki toprak devriminin ve halkın siyasî iktidarının etkilerini, Hunan ve Ciangsi'den geçen ırmakların aşağı vadilerine ve giderek Hubey'e kadar yaymak; bu üç eyalette yaklaşmakta olan genel ayaklanmada kendine düşen görevleri yerine getirebilmesini sağlamak için Kızıl Orduyu mücadele içinde sürekli olarak genişletmek ve niteliklerini geliştirmek; bugün için toprakağalarının paralı askerlerine ve küçük silahlı birliklere karşı savaşabilecek, ileride de sınır bölgesindeki siyasî iktidarı savunabilecek duruma gelmelerini sağlamak amacıyla illerdeki yerel silahlı kuvvetleri, yani Kızıl Muhafızlarla işçi ve köylü isyan müfrezelerini genişletmek ve niteliklerini geliştirmek; yerel çalışmanın [sayfa 88] yürütülebilmesi için Kızıl Ordu personelinin yardımına duyulan ihtiyacı zamanla azaltmak ve bu çalışmayı yürütmek için sınır bölgesinin kendi personeline sahip olmasını ve hatta Kızıl Orduya ve bağımsız rejim altına giren yeni bölgelere personel göndermesini sağlamak.
V. EKONOMİK SORUNLAR
Temel ihtiyaç maddeleri ve nakit para sıkıntısı, Beyaz rejim tarafından kuşatılmış olan bölgelerdeki ordu ve halk için çok büyük bir sorun haline gelmiştir. Geçen yıl boyunca bağımsız sınır bölgesinde, tuz, bez ve ilaç gibi temel ihtiyaç maddeleri sıkı düşman ablukası nedeniyle çok kıtlaşmış ve pahalılaşmış; bu da, zaman zaman işçi, köylü ve küçük burjuva[64] kitleleriyle Kızıl Ordu askerlerinin hayatlarını son derece zorlaştırmıştı. Kızıl Ordu, aynı zamanda hem düşmanla çarpışmak, hem de kendi ihtiyaçlarını sağlamak zorundadır. Tahıla ek olarak verilen adam başına beş sentlik günlük yemek ücreti için gerekli para bile bulunamamakta ve askerler iyi beslenememektedir; birçoğa hastadır, hastanelerdeki yaralıların durumu ise daha da kötüdür. Ülke çapında siyasî iktidarı ele geçirene kadar bu gibi zorluklarla karşılaşmamız elbette kaçınılmazdır; ama gene de bu zorlukların bir dereceye kadar üstesinden gelmek, hayatı biraz olsun kolaylaştırmak ve özellikle de Kızıl Ordunun ikmalini daha iyi bir biçimde yapmak ivedilikle gerekmektedir. Sınır bölgesindeki Parti örgütleri, ekonomik sorunları çözmek için uygun yollar bulamazlarsa, bağımsız rejim, düşman hâkimiyetinin istikrarlı olmaya devam edeceği görece uzun bir dönem boyunca büyük güçlüklerle karşılaşacaktır. Bu ekonomik sorunlara uygun bir çözümün bulunması, bütün Parti üyelerinin ilgisini gerektiren önemli bir sorundur. [sayfa 89]
VI. ASKERİ ÜSLER SORUNU
Sınır Bölgesindeki Parti örgütlerinin başka bir görevi daha vardır; o da, Beş Kuyular[65] ve Ciyulung'daki askeri üslerin sağlamlaştırılmasıdır. Gerçekte arazi ve konum bakımından elverişli olan bu iki bölge, yani Yungsin, Lingsien. Ningang ve Suyçuan illerinin kesiştiği yerdeki Beş Kuyular dağlık bölgesiyle, Yungsin, Ningang, Caling ve Lienhua illerinin kesiştiği yerdeki Ciyulung dağlık bölgesi sadece bugün için ve sınır bölgesi açısından değil, aynı zamanda ileride Hunan, Hubey ve Ciangsi'de çıkacak ayaklanmalar açısından da önemli askeri üslerdir. Bu, özellikle hem halkın desteğine sahip olduğumuz, hem de arazisi son derece engebeli ve stratejik bakımdan önemli olan Beş Kuyular için geçerlidir. Bu üsleri sağlamlaştırmak için, birinci olarak, yeterli bir savunma sistemi kurmak; ikinci olarak, yeterli miktarda tahıl depolamak; üçüncü olarak da görece iyi Kızıl Ordu hastaneleri kurmak gerekmektedir. Sınır bölgesindeki Parti örgütleri, bu üç görevi başarıyla yerine getirmek için ellerinden geleni yapmalıdırlar. [sayfa 90]
CİNGANG DAĞLARINDAKİ MÜCADELE([10*])
25 Kasım 1928
HUNAN-CİANGSİ SINIR BÖLGESİNDEKİ
BAĞIMSIZ REJİM VE AĞUSTOS YENİLGİSİ
Çin bugün dünyada, Beyaz rejim tarafından kuşatılmış bir ya da daha fazla küçük bölgede, Kızıl siyasî iktidarın kurulmuş olduğu tek ülkedir. İncelersek görürüz ki bu olgunun nedenlerinden biri, Çin'in komprador ve toprakağası sınıfları içindeki bitip tükenmek bilmeyen parçalanma ve savaşlardır. Bu parçalanma ve savaşlar devam ettiği sürece isçi ve köylülerin silahlı bağımsız rejimlerinin yaşamaya devam etmesi ve büyümesi ek olarak şu koşulları gerektirmektedir: (1) Sağlam bir kitle temeli, (2) sağlam bir parti örgütü, (3) oldukça güçlü bir Kızıl Ordu, (4) askeri harekât için elverişli arazi ve (5) temel ihtiyaçların karşılanması için yeterli ekonomik kaynaklar.
Bağımsız bir rejim, kendisini kuşatan hâkim sınıflara karşı uyguladığı stratejiyi duruma göre değiştirmeli, hakim sınıfların rejimi geçici olarak istikrar kazandığı zaman başka bir stratejiyi benimsemelidir. Li Zungcen ile Tang Şengçi arasındaki Hunan ve Hubey Eyaletlerinde[66] ve Çang Fakuy ile Li Cişen arasında Guandung Eyaletinde[67] sürüp giden savaşlar sırasında olduğu gibi, hâkim [sayfa 94] sınıfların parçalanmış olduğu dönemlerde, stratejimiz görece daha cüretli, askeri harekâtta bulunduğumuz alan da görece daha geniş olabilir. Bununla birlikte, Beyaz terör bize darbe indirdiği zaman, sırtımızı dayayabileceğimiz güvenlikli bir şeye sahip olmak için merkezî bölgelerde sağlam bir temel kurmaya dikkat etmeliyiz. Bu yılın Nisan ayından sonra güney eyaletlerinde olduğu gibi, hâkim sınıfların rejiminin görece istikrarlı olduğu dönemlerde stratejimiz, adım adım ilerleme stratejisi olmalıdır. Böyle dönemlerde, askerî alanda yapılabilecek en kötü şey maceracı bir ilerleme için kuvvetlerimizi bölmek; yerel çalışma alanında (toprak dağıtımı, siyasî iktidarın kurulması, Partinin genişletilmesi ve yerel silahlı kuvvetlerin örgütlenmesi) yapılabilecek en kötü şey ise kadrolarımızı dağıtmak ve merkezi bölgelerde sağlam bir temel kurmayı savsaklamaktır. Birçok küçük Kızıl bölgenin uğradığı yenilgi, ya gerekli nesnel koşulların bulunmamasından ya da taktiklerde yapılan öznel hatalardan doğmuştur. Taktiklerde yapılan hataların tek nedeni, hâkim sınıfların rejiminin geçici olarak istikrar kazandığı dönemlerle parçalandığı dönemleri birbirinden açık seçik ayırdedememek olmuştur. Geçici istikrar dönemlerinde, bazı yoldaşlar, maceracı bir ilerleme için kuvvetlerimizi bölmeyi savundular ve hatta sanki düşmanın, sadece toprakağalarının paralı askerleriyle değil, düzenli birliklerin yoğun harekâtıyla da saldırabileceği gerçeğini unutmuş gibi geniş bölgelerin savunmasını yalnızca Kızıl Muhafızlara bırakmayı önerdiler. Yerel çalışmalarda ise, merkezi bölgelerde sağlam bir temel kurmayı tamamen, gözardı ettiler ve olanaklarımızın el verip elvermediğine bakmadan yönetimimiz altındaki toprakları sınırsızca genişletmeye çalıştılar. Biri, askeri harekâtta adım adım ilerleme siyasetini ya da yerel çalışmalarda çabalarımızı, kendimize yenilmez bir durum sağlamak amacıyla merkezi bölgelerde sağlam bir temel kurmak noktasında yoğunlaştırma siyasetini savunduğu zaman, onu "tutucu" olmakla suçluyorlardı. Bu yoldaşların yanlış fikirleri, geçen Ağustos ayında Hunan-Ciangsi sınır bölgesinin ve Güney Hunan'da [sayfa 95] Dördüncü Kızıl Ordunun uğradığı yenilgilerin temel nedeniydi.
Hunan-Ciangsi sınır bölgesindeki çalışmalarımız, geçen yılın Ekim ayında başladı. Başlangıçta bu bölge illerindeki bütün Parti örgütlerimiz işlemez haldeydi. Yerel silahlı kuvvetler, sadece Cingang Dağlan dolaylarında Yuan Vencay ve Vang Zo komutasındaki iki birlikten meydana geliyordu. Her birliğin iyi işlemeyen altmışar tüfeği vardı. Öte yandan Yungsin, Lienhua, Çaling ve Lingsien illerinde köylü savunma müfrezeleri toprakağaları sınıfı tarafından tamamen silahsızlandırılmış ve kitlelerin devrimci coşkusu söndürülmüştü. Bu yılın Şubat ayına kadar, Ningang, Yungsin, Çaling ve Suyçuan'da il Parti komiteleri, Lingsieng'de ise bir özel bölge Parti komitesi kurulmuştu. Lienhua'da da bir Parti örgütü çalışmaya ve Vanan İl Komitesiyle bağlantı kurmaya başlıyordu. Lingsien dışındaki bütün illerin her biri birkaç yerel silahlı birliğe sahipti. Ningang'da, Çaling'de, özellikle de Suyçuan ve Yungsin' de, kitleleri toprakağalarına karşı harekete geçiren birçok gerilla ayaklanması patlak verdi ve bunların hepsi de oldukça başarılıydı. O dönemde toprak devrimi henüz pek fazla ilerletilmemişti. Siyasî iktidar organlarına, işçi, köylü ve asker hükümetleri adı verilmekteydi. Orduda asker komiteleri[68] kurulmuştu. Birlikler ayrı ayrı görevlere gittikleri zaman, bunları yönetmek için eylem komiteleri meydana getiriliyordu. Partinin bu bölgedeki yönetici organı, Güz Hasadı Ayaklanması sırasında Hunan Eyalet Komitesi tarafından atanmış olan (sekreterliğini Mao Zedung'un yaptığı) Cephe Komitesiydi. Cephe Komitesi, Güney Hunan Özel Komitesinin isteği üzerine Mart başlarında kaldırıldı ve (sekreterliğini Ho Tingying'in yaptığı) Tümen Parti Komitesi olarak yeniden örgütlendi. Komite, böylece, yerel Parti örgütleri üzerinde yetkisi olmayan, sadece ordu içindeki Parti örgütlerini yöneten bir organ durumuna geldi. Bu arada, Mao Zedung'un kuvvetleri oradaki Özel Komitenin isteği üzerine Güney Hunan'a gönderildi ve bunun sonucunda da Hunan-Ciangsi sınır bölgesi bir ayı aşkın bir [sayfa 96] süre düşman işgali altında kaldı. Mart ayının sonlarında Güney Hunan'da yenilgiye uğradık ve Nisan ayında Cu De ve Mao Zedung komutasındaki kuvvetler Güney Hunan'daki köylü ordusuyla birlikte Ningang'a çekilip sınır bölgesindeki bağımsız rejimi yeniden kurmaya başladılar.
Hunan-Ciangsi sınır bölgesindeki bağımsız rejim, Nisan ayından başlayarak, karşısında, güneyde hakim sınıfların geçici bir istikrara kavuşmuş olan iktidarını buldu Hunan ve Ciangsi'nin bizi bastırmak için üzerimize gönderdikleri gerici kuvvetlerden oluşan alayların sayısı en az sekiz ya da dokuzu, hatta bazen on sekizi bulmaktaydı. Ama gene de, dört alaydan daha küçük bir kuvvetle ve dört ay gibi uzun bir süre düşmanla çarpışarak, her geçen gün bağımsız rejimimizin yönetimindeki toprakları büyüttük, toprak devrimini derinleştirdik, halkın siyasî iktidarını yaygınlaştırdık ve Kızıl Orduyu ve Kızıl Muhafızları genişlettik. Bu, sınır bölgesindeki (yerel ve ordudaki) Parti örgütlerinin siyasetleri doğru olduğu için başarılabildi. Sekreterliğini Mao Zedung'un yaptığı Sınır Bölgesi Özel Komitesinin ve sekreterliğini Cen Yi'nin yaptığı Parti Ordu Komitesinin o zamanki siyasetleri şöyleydi:
Düşmana karşı kararlılıkla mücadele etmek, Losiao Sıradağlarının orta kısımlarında siyasî iktidarı kurmak ve kaçakçılığa karşı çıkmak.
Bağımsız rejimin hüküm sürdüğü bölgelerde toprak devrimini derinleştirmek.
Ordu Parti örgütünün yardımıyla yerel Parti örgütünün gelişmesini sağlamak ve düzenli ordunun yardımıyla yerel silahlı kuvvetlerin gelişmesini sağlamak.
Hâkim sınıfların görece güçlü bir iktidara sahip oldukları Hunan'a karşı savunma, görece zayıf bir iktidara sahip oldukları Ciangsi'ye karşı ise saldırı durumunda bulunmak.
Yungsin'in geliştirilmesi için çok çaba harcamak burada halkın bağımsız rejimini kurmak ve uzun bir [sayfa 97] mücadeleye hazırlanmak.
Koşullar elverişli olduğu zaman düşmanla savaşmaları için Kızıl Ordu birliklerini toplamak ve birliklerin teker teker yok edilmesini önlemek amacıyla kuvvetlerin bölünmesine karşı çıkmak.
Bağımsız rejimin egemen olduğu bölgeyi genişletmek için dalgalar halinde ilerleme siyasetini benimsemek ve maceracı ilerleme yoluyla genişleme siyasetine karşı çıkmak.
Bu doğru taktikler ve sınır bölgesinin mücadelemiz için elverişli arazisi sayesinde ve Hunan'dan gelen istilacı birliklerle Ciangsi'den gelenler arasındaki bağlantının yetersizliğinden dolayı, Nisandan Temmuza kadar geçen dört ay içinde birçok askeri zafer kazanmayı ve halkın bağımsız rejimini genişletmeyi başardık. Düşman, bizden birkaç kat güçlü olmasına karşın, rejimimizi yıkmak şöyle dursun, genişlemesini bile engelleyemedi. Rejimimizin Hunan ve Ciangsi üzerindeki etkisi gittikçe daha fazla hissedilmeye başladı. Ağustos yenilgisinin tek nedeni, hâkim sınıfların geçici bir istikrar döneminde bulunduklarını kavrayamayan bazı yoldaşların, hâkim sınıflar içinde parçalanmaların hüküm sürdüğü dönemlere uygun düşen bir siyaset benimsemeleri ve Güney Hunan üzerine maceracı bir şekilde' ilerlemek için kuvvetlerimizi bölmeleriydi. Bu, hem sınır bölgesinde, hem de Güney Hunan'da yenilmemize yol açtı. Hunan Eyalet Komitesinin temsilcisi Du Siucing ve Eyalet Komitesi tarafından Sınır Bölgesi Özel Komitesi sekreterliğine atanmış olan Yang Kayming, gerçek durumu kavrayamadılar. Mao Zedung'un, Van Sisien'in ve şiddetle karşı çıkan, öteki yoldaşların Yungsin'de uzakta bulunmalarından yararlanarak, Parti Ordu Komitesinin, Özel Komitenin ve Yungsin İl Komitesinin yaptıkları ortak toplantıda aldıkları ve Hunan Eyalet Komitesinin görüşlerini reddeden kararlara uymadılar. Hunan Eyalet Komitesinin Güney Hunan üzerine yürüme emrini mekanik bir şekilde uyguladılar ve Yicanglı köylülerden oluşan Kızıl Ordunun [sayfa 98] 29. Alayının mücadeleyi bırakıp eve dönme isteğiyle uzlaştılar. Bu, hem sınır bölgesinde, hem de Güney Hunan' da yenilmemize yol açtı.
Başlangıçta, Temmuz ortalarında, Hunan'dan gelen, Va Şang komutasındaki Sekizinci Ordu Ningang'ı istila etmiş, Yungsin'e girmiş, bizimle savaşa tutuşmak için boş yere uğraşmıştı (askerlerimiz bu kuvvetlerin üzerine yan yollardan birinden saldırmayı denediler, fakat ellerinden kaçırdılar). Vu Şang'm kuvvetleri, kitlelerin bizi desteklemesinden korkarak aceleyle Lienhua üzerinden Çaling'e çekildiler. Bu sırada, Lingsien ve Çaling'e saldırmak üzere Ningang'dan yola çıkmış olan Kızıl Ordunun ana birliği, Lingsien'e varınca planını değiştirdi ve Güney Hunan'a yöneldi. Aynı anda Ciangsi'den gelen, Vang Çun ve Cin Handing komutasındaki Üçüncü Ordunun beş alayıyla Hu Vendu komutasındaki Altıncı Ordunun altı alayından meydana gelen düşman kuvvetleri, Yungsin'e karşı ortak bir saldırıya giriştiler. Bu sırada Yungsin'de sadece bir alayımız bulunmaktaydı. Bu alay, geniş halk kitlelerinin bağrında gizlenerek ve düşman üzerine her yönden- giriştiği gerilla saldırıları yoluyla, düşmanın on bir alayını yirmi beş gün gibi bir süre boyunca Yungsin il merkezi etrafında yarıçapı otuz li[11*] olan bir alana hapsetti. Sonunda düşmanın şiddetli saldırısı karşısında önce Yungsin, bundan kısa bir süre sonra da Lienhua ve Ningang düştü. Tam bu sırada, Ciangsi'den gelen düşman kuvvetleri arasındaki iç anlaşmazlıklar birdenbire alevlendi; Hu Vendu komutasındaki Altıncı Ordu aceleyle geri çekildi ve hemen Çangşu'da Vang Çun'un Üçüncü Ordusuyla savaşa girdi. O zaman diğer beş Ciangsi alayı da aceleyle Yungsin il merkezine çekildi. Eğer ana birliğimiz Güney Hunan'a gitmemiş olsaydı, pekâlâ bu düşman kuvvetini bozguna uğratabilir, bağımsız rejimimizin alanını Cian, Anfu ve Pingsiang'ı kapsayacak şekilde genişletebilir ve bu alanı Pingciang ve Liuyang'la [sayfa 99] birleştirebilirdik. Ancak esas kuvvetimiz uzakta bulunduğu ve geriye kalan tek alayımız da çok yorgun olduğu için, adamlarımızdan bir kısmının Yuan Vencay ve Vang Zo komutasındaki iki birlikle işbirliği halinde Cingang Dağlarını savunmak üzere burada kalması ve benim de geri kalan askerleri, esas kuvvetimizi bulup geri çağırmak üzere Guydung'a götürmem kararlaştırıldı. O sırada, esas kuvvetimiz zaten Güney Hunan'dan Guydung'a geri çekilmeye başlamıştı ve biz, 23 Ağustosta bu kuvvetlerle birleştik.
Kızıl Ordunun esas kuvveti Temmuz ortalarında Lingsien'e vardığı zaman, siyasî bakımdan yalpalayan ve Güney Hunan'daki evlerine dönmek isteyen 29. Alayın subay ve erleri, emirlere uymayı reddettiler. Öte yandan 28. Alay Güney Hunan'a gitmeye karşıydı ve Güney Ciangsi'ye gitmek istiyordu; Yungsin'e geri dönmeyi ise hiç istemiyordu. Du Siucing'in 29. Alayın taşıdığı hatalı fikirleri teşvik etmesi ve Ordu Komitesinin de, askerleri bu hatalı fikirlerden vazgeçirememesi üzerine, esas kuvvet Çençov'a gitmek üzere 17 Temmuzda Lingsien'den ayrıldı. 24 Temmuzda ise, Fan Şişeng komutasındaki düşman kuvvetlerine karşı, Çençov'da giriştiği savaşta, başlangıçta başarılı olduysa da, sonra yenilerek savaştan çekildi. Bunun üzerine kendi başına hareket eden 29. Alay, eve dönmek için hızla Yiçang'a doğru yola çıktı. Sonuç olarak alayın bir kısmı, Leçang'da Hu Fengçang'ın haydutları tarafından yok edildi, diğer bir kısmı ise Çençov-Yiçang bölgesinde dağıldı ve bunlardan bir daha haber alınamadı. O sırada bu alaydan geri kalanların sayısı yüzü geçmiyordu. Neyse ki, esas kuvveti meydana getiren 28. Alay, büyük kayıplar vermemişti ve 18 Ağustosta Guydung'u ele geçirdi. Cingang Dağlarından gelen birlikler 23 Ağustosta alaya katıldılar ve birleşen kuvvetlerin Çungyi ve Şangyu yoluyla Cingang Dağlarına dönmesi kararlaştırıldı. Çungyi'ye vardığımız zaman, tabur komutanı Yuan Çungçuan bir piyade ve bir topçu bölüğüyle birlikte kaçtı. Daha sonra bu iki bölük bulunup geri getirilmekle birlikte, bu harekâtta alay komutanımız [sayfa 100] Vang Erço hayatını kaybetti. Geri dönmekte olan adamlarımız henüz hedeflerine varmadan önce, Hunan ve Ciangsi'den gelen düşman birlikleri bu fırsattan yararlanarak 30 Ağustosta Cingang Dağlarına saldırdılar. Cingang Dağlarını savunan birlikler, bir taburdan az olmakla beraber, üstün oldukları noktalardan yararlanarak, düşmanı geri püskürtüp bozguna uğrattılar ve üssümüzü kurtardılar.
Ağustos yenilgisinin nedenleri şunlardı: (1) Yalpalayan ve evlerini özleyen bazı subay ve erler savaşma güçlerini kaybetmişlerdi; Güney Hunan'a gitmek istemeyen başka bazı subay ve erler ise şevksizdiler; (2) askerlerimiz, yazın boğucu sıcağında yapılan yürüyüşlerde bitkin düşmüşlerdi; (3) Lingsien'den birkaç yüz li uzakta maceracı bir harekâta girişmiş olan askerlerimizin sınır bölgesiyle olan bağları kopmuştu ve tek başlarına kalmışlardı; (4) Güney Hunan'daki kitleler henüz harekete geçirilmemiş olduğu için, bu bölgeye yapılan sefer, tamamen askerî bir macera olmuştu; (5) düşmanın durumu hakkında bilgimiz yoktu, (6) hazırlıklarımız yetersizdi ve subaylarla erler harekâtın amacını kavramamışlardı.
BAĞIMSIZ REJİM ALTINDAKİ BÖLGEDE BUGÜNKÜ DURUM
Bu yılın Nisan ayından itibaren Kızıl bölgeler giderek genişletilmiştir. Ciangsi düşman kuvvetlerini dördüncü kez yenilgiye uğrattığımız 23 Hazirandaki Lungyuanku (Yungsin ve Ningang sınırında bulunmaktadır) çarpışmasından sonra Ningang, Yungsin ve Lienhua illerini, Cian ve Anfu' nun bazı küçük kesimlerini, Suyçuan'm kuzey kesimini ve Lingsien'in güneydoğu kesimini içine alan sınır bölgesi, gelişmesinin doruğuna erişti. Kızıl bölgelerde toprağın büyük bir kısmı dağıtılmıştı ve geri kalan kısmı da dağıtılmaktaydı. İlçe ve kasabalarda, siyasi iktidar organları kuruldu. [sayfa 101]
Ningang, Yungsin, Lienhua ve Suyçuan'da il hükümetleri kuruldu ve bir sınır bölgesi hükümeti meydana getirildi. Köylerde işçi ve köylü ayaklanma müfrezeleri, ilçe ve il düzeyinde ise Kızıl Muhafızlar örgütlendi. Temmuzda Ciangsi düşman kuvvetleri saldırıya geçti; Ağustosta Hunan ve Ciangsi düşman kuvvetleri birlikte Cingang Dağlarına saldırdılar. Sınır bölgesindeki bütün il merkezleri ve ovalar düşman tarafından işgal edildi. Barışı koruma birlikleri ve toprakağalarının paralı askerleri olan bu köpekler, azgınlaştılar ve bütün kasaba ve köylük bölgelerde Beyaz terör esmeye başladı. Parti ve hükümet örgütlerinin çoğu çöktü. Zengin köylüler ve Parti içindeki oportünistler, büyük gruplar halinde düşman safına geçtiler. Hunan düşman kuvvetleri, ancak 30 Ağustostaki Cingang Dağları muharebesinden sonra Lingsien'e geri çekildi, ama Ciangsi kuvvetleri bütün il merkezlerini ve köylerin çoğunu hâlâ ellerinde tutuyorlardı. Bununla beraber düşman, Ningang' in batı ve kuzey bölgelerini; Yungsin'in kuzeyindeki Tien-lung, batısındaki Siaosiciang ve güneyindeki Vanienşan bölgelerini; Lienhua'daki Şansi bölgesini; Suycuan'daki Cingangşan bölgesini ve Lingsien'deki Çinşigang ve Dayuan bölgelerini kapsayan dağlık alanları hiç bir zaman ele geçiremedi. Temmuz ve Ağustos aylarında, Kızıl Ordunun bir alayı, çeşitli illerin Kızıl Muhafızlarıyla uyum içinde hareket ederek, küçüklü büyüklü birçok muharebe verdi; sonunda dağlara geri çekildiğinde sadece otuz tüfek kaybetmişti.
Askerlerimiz, Çungyi ve Şangyu üzerinden Cingang Dağlarına geri dönerken, Güney Ciangsi'den gelen düşman kuvvetleri -Liyu Siyi komutasındaki Bağımsız 7. Tümen- bizi Suyçuan'a kadar takip etti. 13 Eylülde Liyu Şiyi'yi yendik, birkaç yüz tüfek ele geçirdik ve Suyçuan'ı aldık. 26 Eylülde Cingang Dağlarına geri döndük. 1 Ekimde Ningang' da, Siyüng Şihuy'un tugaylarından biri olan Çu Hunyuan komutasındaki tugayla savaşa tutuşarak yendik ve Ningang ilinin tamamını yeniden ele geçirdik. Bu arada Guydung'da konaklamış olan Yen Çungru komutasındaki Hunan [sayfa 102] düşman kuvvetlerinden 126 asker bizim tarafımıza geçti ve Bi Çanyun'un komutasında bir özel görev taburu olarak örgütlendiler. 9 Kasımda Lungyuanku'da ve Ninganş il merkezinde Çu'nun tugayından bir alayı bozguna uğrattık. Ertesi gün ilerleyerek Yungsin'i işgal ettik, fakat kısa bir süre sonra Ningang'a çekildik. Bugünkü durumda, güneyde Suyçuan ilindeki Cingang Dağlarının güney yamaçlarından kuzeyde Lienhua ilinin sınırına kadar uzanan bölgemiz, Ningang'ın tamamını ve Suyçuan, Lingsien ve Yungsin'in bazı kesimlerini içine alarak, kuzeyden güneye uza-nau dar ve kesintisiz bir şerit meydana getirmektedir. Ancak Lienhua'nın Şangsi ilçesi ve Yungsin'in Tienlung ve Vannienşan ilçeleri, bu kesintisiz şerite sağlam bir şekilde bağlı değildir. Düşman, askeri saldırılar ve ekonomik abluka yoluyla üs bölgemizi yıkmaya çalışmaktadır ve biz de şimdi düşmanın saldırılarını bozguna uğratmaya hazırlanıyoruz.
ASKERİ SORUNLAR
Sınır bölgesindeki mücadele yalnızca askeri olduğu için, hem Parti hem de kitleler, savaş temel alınarak hazırlanmalıdır. Düşmanla nasıl başedileceği, nasıl savaşılacağı, günlük hayatımızın başlıca sorunu haline gelmiştir. Bağımsız bir rejim silahlı olmak zorundadır. Eğer böyle bir rejimin silahlı kuvvetleri yoksa ya da yetersizse ya da düşmanla olan ilişkilerde yanlış taktikler uygulanırsa, nerede olursa olsun, bağımsız rejimin bulunduğu bölge çok kısa zamanda düşman tarafından işgal edilir. Mücadelenin her geçen gün daha da şiddetlenmesiyle, sorunlarımız son derece karmaşık ve ciddi bir hale gelmiştir.
Sınır bölgesindeki Kızıl Ordu, (1) evvelce Ye Ting ve Ho Lung komutasında bulunan Çaoçov ve Svatov'daki birlikler;[69] (2) Vuçang'daki eski Millî Hükümetin Muhafız Alayı[70] (3) Pingciang ve Liuyanglı köylüler;[71] (4) Güney Hunanh köylüler[72] ve Şuykuşanlı işçiler;[73] (5) Su Kesiang, Tang Şengçi, [sayfa 103] Bay Cungsi, Çu Peyde, Vu Şang ve Siyung Şihuy komutasındaki kuvvetlerden esir alman askerler ve (6) sırilr bölgesindeki illerde yaşayan köylülerden meydana gelmektedir. Ancak bir yılı aşkın bir süre savaştıktan sonra, evvelce Ye Ting ve Ho Lung komutasındaki birliklerden, Muhafız Alayından ve Pingciang ve Liuyanglı köylülerden sadece üçte biri kalmıştır. Güney Hunanlı köylüler de ağır kayıplar vermiştir. Dolayısıyla, her ne kadar yukarıda sayılan ilk dört grup bugüne kadar Dördüncü Kızıl Ordunun belkemiğini meydana getirmişse de şimdi, son iki gruptan gelen askerlerin sayısı bunların sayısını çok aşmış bulunmaktadır. Bundan başka, bu son iki grup içinde de, esir alman askerlerin sayısı köylülerin sayısını aşmaktadır; bu kay nak olmasaydı, ciddi bir insan gücü sorunu ortaya çıkardı. Bu durumda bile, insan sayısındaki artış, tüfek sayısındaki artışa ayak uyduramamaktadır. Tüfekler kolay kaybedilmiyor ama askerler yaralanıyor, öldürülüyor, hastalanıyor, kaçıyor ve dolayısıyla daha kolay kaybediliyorlar. Hunan Eyalet Komitesi bize Anyuan'dan[74] isçi göndereceğine söz vermişti. Bu sözünü yerine getireceğini ciddiyetle umuyoruz.
Sınıf kökeni bakımından, Kızıl Ordu kısmen işçi ve köylülerden, kısmen de lümpen-proleterlerden oluşmaktadır. Lümpen-proleterlerin sayısının çok fazla olması, kuşkusuz pek iyi bir şey değildir. Ama bunlar, savaşma konusunda yeteneklidirler ve savaş her geçen gün bize daha fazla kayıp verdirterek sürdüğü için, kayıplarımızı lümpen-proleterler ile kapatmak bile artık kolay bir iş olmaktan çıkmıştır. Bu koşullar altında biricik çözüm yolu, siyasi eğitimi yoğunlaştırmaktır.
Kızıl Ordu askerlerinin çoğu, daha önce paralı asker olarak çalışmış olanlardan meydana gelmektedir, fakat bunlar bir kere Kızıl Orduya girdikten sonra nitelikleri değişmektedir. Her şeyden önce Kızıl Ordu, askerlerin başkası için değil, kendileri ve halk için savaştıklarını hissetmelerini sağlayarak, paralı asker sistemini ortadan kaldırmıştır. Kızıl Orduda şimdilik düzenli bir ücret sistemi [sayfa 104] yoktur, ama yemeklik yağ, tuz, yakacak odun ve sebze için para, tahıl ve biraz da cep harçlığı verilmektedir. Sınır bölgesinin yerlisi olan bütün Kızıl Ordu subay ve askerlerine toprak dağıtılmıştır, ancak ülkenin diğer bölgelerinden gelenlere toprak dağıtmak oldukça güç bir iştir.
Kızıl Ordu askerleri, siyasi eğitimden geçtikten sonra sınıf bilincine ulaşmış, toprak dağıtımı, siyasi iktidarın kurulması, işçi ve köylülerin silahlandırılması gibi sorunların temellerini öğrenmişlerdir. Kendileri için, işçi sınıfı ve köylülük için savaştıklarını bilmektedirler. Bu nedenle çetin mücadelenin getirdiği güçlüklere yakınmadan göğüs gerebilmektedirler. Her bölük, tabur ya da alayın, askerlerin çıkarlarını temsil eden, siyasî çalışmayı ve kitle çalışmasını yürüten bir askerler komitesi vardır.
Tecrübelerimiz, Parti temsilcileri sisteminin[75] kaldırılmaması gerektiğini göstermiştir. Parti kolları bölükler temel alınarak örgütlenmiş olduğu için, Parti temsilcileri özellikle bölük düzeyinde önemli olmaktadır. Parti temsilcisi, asker komitesinin siyasi eğitimi yürütmesini sağlamalı, kitle hareketleri için yapılan çalışmaya rehberlik etmeli ve aynı zamanda Parti kolunun sekreterliğini yapmalıdır. Olaylar, bölük Parti temsilcisi ne kadar iyi olursa, bölüğün o kadar sağlam olduğunu ve bölük komutanının bu önemli siyasi rolü oynayamayacağını göstermiştir. Alt kademelerdeki kadrolar arasında verilen kayıp büyük olduğu için, çoğu kez, esir alman düşman askerleri çok kısa bir zamanda takım yöneticisi ya da bölük komutam olmaktadırlar; Şubat ve Mart aylarında esir alman askerlerden bazıları ise bugün tabur komutanı olmuşlardır. Ordumuzun ismi Kızıl Ordu olduğu için, işlerin Parti temsilcileri olmadan da yürüyeceği düşünülebilir; ama bu, çok hatalı bir düşüncedir. Bir aralık Güney Hunan'daki 28, Alay, bu sistemi ortadan kaldırdı; ancak daha sonra yeniden koymak zorunda kaldı. Parti temsilcilerinin adın; "eğitmen" olarak değiştirmek, bunların, esir alınan askerlerin nefretini kazanmış olan Guomindang ordusundak: eğitmenlerle karıştırılmasına yol açardı. Ayrıca ad değişikliği, [sayfa 105] sistemin esasını etkilemeyeceği için, değişiklik yapmamaya karar verdik. Parti temsilcileri arasından verdiğimiz kayıplar çok ağırdır. Kaybettiğimiz Parti temsilcilerinin yerine yenilerini yetiştirmek için eğitime başladık, fakat aynı zamanda Merkez Komitesinin ve Hunan ve Ciangsi Eyalet Komitelerinin bize Parti temsilcisi olarak çalışabilecek en az otuz yoldaş göndereceklerini de umuyoruz.
Normal olarak bir askerin savaşabilecek duruma gelmesi için, altı aylık ya da bir yıllık bir eğitime ihtiyacı vardır. Ama bizim askerlerimiz, hemen hiç bir eğitim görmeden, askere alındıklarının ertesi günü savaşmak zorunda kalmaktadırlar. Askerlik tekniğini bilmeden, sadece cesaretlerine dayanarak savaşmaktadırlar. Uzun dinlenme ve eğitim süreleri sözkonusu olamayacağından, yapılacak tek şey, eğer mümkünse belirli çarpışmalara girmekten kaçınmaya çalışmak ve böylelikle eğitim için zaman kazanmaktır. Şimdi, alt kademelerde subay olmak üzere eğitim gören 150 kişilik bir birliğimiz var ve bu eğitimi ilerde de sürdürmek niyetindeyiz. Merkez Komitesinin ve iki eyalet komitesinin bize, takım yöneticisiyle bölük komutanı rütbelerinin üstünde daha çok sayıda subay göndereceğini umuyoruz.
Hunan Eyalet Komitesi, bizden, askerlerin maddi durumlarıyla ilgilenmemizi ve onları sıradan işçi ve köylülerden en azından birazcık daha iyi bir duruma getirmemizi istedi. Aslında askerler daha kötü bir durumdadırlar. Her asker, tahıla ek olarak, yemeklik yağ, tuz, yakacak odun ve sebze için günde sadece beş sent almaktadır. Bunu sağlamak bile güç olmaktadır. Sadece bunların aylık tutarı, on bin gümüş doları aşmaktadır ve bu paranın tek kaynağı, yerel zorbaların mallarının kamulaştırılmasıdır.[76] Şimdi beş bin kişilik bir ordunun kışlık elbiselerine konulacak pamuğumuz var, ancak hâlâ kumaş sıkıntısı çekmekteyiz. Hava soğuk olmasına rağmen, askerlerimizin çoğu hâlâ iki kat ince elbise giymektedirler. Neyse ki zorluklara alışkınız. Bunun ötesinde aynı zorlukları hepimiz paylaşmaktayız; ordu komutanından aşçıya kadar herkes, tahılın yanında, günlük beş sentlik yiyecek ücretiyle yaşamını [sayfa 106] sürdürmektedir. Cep harçlığına gelince, bunun miktarı yirmi sent de olsa, kırk sent de olsa, herkes aynı parayı alıyor[77]. Bunun sonucunda, askerler kimseden yakınmamaktadır.
Girdiğimiz her çarpışmada yaralananlar oluyor. Aynı zamanda birçok subay ve er kötü beslenmeden, soğuktan ve başka nedenlerden dolayı hastalanmışlardır. Dağlardaki hastanelerimizde hem Çin hem de Batı usulü tedavi uygulanmaktadır; ancak yeterli sayıda doktorumuz ve ilacımız yoktur. Şu anda bu hastanelerde sekiz yüzü aşkın hasta bulunmaktadır. Hunan Eyalet Komitesi, bize ilaç sağlayacağına söz vermişti; ama şimdiye kadar elimize ilaç geçmedj. Yine de Merkez Komitesinin ve iki eyalet komitesinin bize Batı tarzında eğitim görmüş birkaç doktor ile bir miktar tentürdiyot göndereceğini ummaktayız.
Kızıl Ordunun, bu kadar kötü maddi koşullara ve bu kadar sık çarpışmaya girmesine karşın görevlerini yerine getirebilmiş olmasının bir nedeni de, Partinin oynadığı rolün yanı sıra, demokrasi uygulamasıdır. Subaylar erleri dövmezler; subaylara ve askerlere eşit davranılır; askerlerin toplantı yapma ve düşüncelerini açıklama özgürlüğü vardır; önemsiz formaliteler kaldırılmıştır; hesaplar herkesin denetimine açıktır. Askerler, yemeği kendi aralarında birleşerek ortak yemekte ve bu yolla yemeklik yağ, tuz, yakacak odun ve sebze için verilen günlük beş sentten, adam başına günde aşağı yukarı altı-yedi kuruş tutan ve "ortak yemek tasarrufu" adını verdikleri bir miktar cep harçlığı bile biriktirebilmektedirler. Bütün bunlar, askerleri çok hoşnut etmektedir. Özellikle yeni esir alman askerler, bizim ordumuzla Guomindang ordusunun iki ayrı dünya olduğunu görmektedirler. Kızıl Ordudaki maddi koşullar, Beyaz ordudaki kadar iyi olmasa bile, kendilerini manevi bakımdan özgür hissetmektedirler. Daha dün Beyaz ordudayken hiç cesareti olmayan askerler, bugün Kızıl Orduda çok cesur insanlar haline gelmişlerdir; demokrasinin bu kadar büyük bir etkisi olmaktadır. Kızıl Ordu, esir alman askerleri anında değiştiren bir ocak gibidir. Çin'de, halkın olduğu [sayfa 107] kadar ordunun da demokrasiye ihtiyacı vardır. Ordumuzdaki demokrasi, feodallerin paralı asker ordusunu içten yıkmak için sahip olduğumuz önemli bir silahtır.[78]
Şimdiki durumda Parti örgütünün dört kademesi vardır: Bölük Parti kolu, tabur komitesi, alay komitesi ve ordu komitesi. Bir bölükte, her mangada bir grubu olan bir Parti kolu bulunmaktadır. «Parti kolu, bölük temel alınarak örgütlenmiştir»; bu, Kızıl Ordunun böylesine çetin bir mücadeleyi şimdiye kadar dağılmadan sürdürebilmiş olmasının önemli nedenlerinden biridir. İki yıl önce, Guomindang ordusunda bulunduğumuz sırada Partimizin askerler arasında örgütsel kökleri yoktu; Ye Ting'in birliklerinde[79] bile sadece her alayda bir Parti kolu bulunmaktaydı. Hiç bir ciddi sınavı cesaretle göğüsleyemememizin nedeni buydu. Bugün Kızıl Orduda Partililerin Parti üyesi olmayanlara oranı, aşağı yukarı bire üçtür; yani ortalama olarak her dört kişiden biri Parti üyesidir. Son zamanlarda, savaşçılar arasından Partiye daha çok üye kaydederek bu oranı, her iki kişiden biri Parti üyesi olacak şekilde yükseltmeye karar verdik.[80] Bugünkü durumda bölük Parti kollarında yeterli sayıda iyi Parti sekreteri bulunmamaktadır. Bunun için Merkez Komitesinden, bulundukları yerlerde artık faaliyet gösteremeyen etkin kadrolardan bir kısmını buraya göndermesini istiyoruz. Güney Hunanlı kadroların hemen tamamı, ordu içinde Parti çalışması yapmaktadırlar. Fakat bunlardan bazıları, Ağustos ayında Güney Hunan'dan geri çekildiğimiz sırada dağıldıkları için, artık bu işe daha fazla adam ayırabilecek durumda değiliz.
Yerel silahlı kuvvetler, Kızıl Muhafızlar ilçe işçi ve köylü ayaklanma müfrezelerinden oluşmaktadır. Mızrak vs. ve av tüfekleriyle silahlanmış olan bu müfrezeler, kasaba temeline göre örgütlenmiştir. Her kasabanın, gücü kasabanın nüfusuna göre değişen bir müfrezesi vardır. Bunların, görevi karşı-devrimi bastırmak, kasaba yönetimini korumak ve düşmanla savaşta Kızıl Orduya ve Kızıl Muhafızlara yardım etmektir. Ayaklanma müfrezeleri, ilk önce Yungsin'de bir yeraltı kuvveti olarak ortaya çıktı, fakat bütün [sayfa 108] il ele geçirildikten sonra, açık hale geldiler. Bu örgütlenme şimdi, adı değiştirilmeksizin, sınır bölgesinin diğer illerinde de gerçekleştirilmiştir. Kızıl Muhafızların silahları, esas olarak beş mermi alan tüfeklerden meydana gelmektedir, ama dokuz ve tek mermi alan tüfekleri de vardır. Ningang' da 140, Yungsin'de 220, Lienhua'da 43, Çaling'de 50, Lingsien'de 90. Suyçuan'da 130 ve Vanan'da 10 olmak üzere toplam 683 tüfek bulunmaktadır. Bu tüfeklerin çoğu Kızıl Ordu tarafından sağlanmış, küçük bir kısmını da Kızıl Muhafızların kendileri düşmandan ele geçirmişlerdir. İllerdeki Kızıl Muhafızların çoğunluğu, barışı koruma birliklerine ve toprakağalarının paralı askerlerine karşı durmadan çarpışarak savaşma güçlerini sürekli olarak artırmaktadırlar. 21 Mayıs Olayından[81] önce bütün illerde, köylü savunma birlikleri vardı. Yusien'de 300, Çaling'de 300, Lingsien'de 60, Suyçuan'da 50, Yungsin'de 80, Lienhua'da 60, Ningang'da 60 (Yuan Vencay'ın askerleri) ve Cingang Dağlarında
Kızıl Ordunun ilkesi kuvvetlerini toplamak, Kızıl Muhafızlarınki ise kuvvetlerini dağıtmaktır. Gerici rejimin geçici bir istikrar dönemi içinde bulunduğu şimdiki durumda, düşman, Kızıl Orduya saldırmak için çok büyük kuvvetler toplayabilmektedir ve bu durumda kuvvetlerini dağıtmak, Kızıl Ordunun lehine olmaz. Tecrübelerimize göre, kuvvetlerin dağıtılması hemen hemen daima yenilgiye yol-açarken, sayıca daha az, eşit ya da biraz daha üstün bir düşman kuvvetiyle savaşmak için kuvvetlerin toplanması, genellikle zafere götürmüştür. Merkez Komitesi, bize, uzunluğu ve genişliği birkaç bin li'yi bulan çok geniş bir alan içinde gerilla savaşını geliştirmemiz yolunda talimat vermiştir; bu, büyük bir olasılıkla gücümüzün olduğundan fazla değerlendirilmesine dayanmaktadır. Kızıl Muhafızlar için ise, dağılmak elverişli bir durum yaratmaktadır ve onlar şimdi, bütün illerdeki harekâtlarında bu yöntemi uygulamaktadırlar.
Düşman kuvvetlerine yönelttiğimiz propagandada en etkili yöntem, esir alman askerlerin serbest bırakılması ve yaralıların iyileştirilmesidir. Düşman kuvvetlerinden esir aldığımız asker ve takım yöneticileriyle, bölük ve tabur komutanları arasında hemen propagandaya başlıyoruz; esirler, kalmak ve gitmek isteyenler olarak ikiye ayrılıyor ve gitmek isteyenler, yol paraları da verilerek serbest bırakılıyorlar. Bu davranışımız, düşmanın "Komünist haydutlar her gördüklerini derhal öldürürler" şeklindeki iftirasını, bir anda yerle bir etmektedir. Yang Çişeng komutasındaki 9. Tümenin yayın organı olan On-Gün Dergisi, bu önlemden sözederken, "Ne büyük sahtekârlık!" diye feryat [sayfa 110] ediyor. Kızıl Ordu askerleri, esirlere büyük bir ilgi göstermekte ve ayrılırlarken onlarla candan bir şekilde vedalaşmaktadırlar. Esirler ise, düzenlenen bütün "Yeni Kardeşlerimize Veda Toplantıları"nda, buna, yürekten şükranlarını belirten konuşmalar yaparak karşılık vermektedirler. Yaralanan düşman askerlerinin tedavi edilmesinin de büyük bir etkisi olmaktadır. Düşman tarafındaki Li Venbin gibi akıllı kimseler de, son zamanlarda, esirleri öldürmeye son verip, yaralıları tedavi ederek bizi örnek almaya başladılar. Gene de, bizim askerlerimiz, yakalanmalarından sonraki ilk çarpışmada silahlarını da birlikte getirerek yeniden bize katılmaktadırlar; böyle olaylar şimdiye kadar iki kez oldu. Bunların yanı sıra mümkün olduğu kadar çok yazılı propaganda da yapıyoruz. Örneğin duvarlara sloganlarımızı yazıyoruz. Nereye gidersek, orada duvarları sloganlarımızla dolduruyoruz. Ancak bu işi yapabilecek yeterli sayıda adamımız yoktur ve Merkez Komitesiyle iki eyalet komitesinin bize birkaç kişi yollayacaklarını ummaktayız.
Askeri üslere gelince, birinci üssümüz olan Cingang Dağları, Ningang, Lingsien, Suyçuan ve Yungsin illerinin birleştiği yerde bulunmaktadır. Cingang Dağlarının Ningang ilinde bulunan kuzey yamacındaki Maoping ile Suyçuan'da bulunan güney yamacındaki Huangao arasındaki uzaklık 90 li, Yungsin ilinde bulunan doğu yamacındaki Naşan ile Lingsien'de bulunan batı yamacındaki Şuyku arasındaki uzaklık ise, 80 lidir. Bu bölgeyi çevreleyen hat, Naşan'dan başlayıp Lungyuanku (her ikisi de Yungsin ilin dedir), Sinçeng, Maoping, Dalung Cüçü de Ningang ilinde-dîr), Şidu, Şuyku, Siazun (bunlar Lingsien ilindedir), Yingpansu, Dayciapu, Dafen, Duyziçian, Huangao, Vudu-ciang ve Çeao (bunların hepsi, Suyçuan ilindedir) üzerinden geçerek, yine Naşan'da son bulmaktadır ve uzunluğu 550 lidir. Dağlarda, çeltik tarlaları ve Büyük Kuyu, Küçük Kuyu, Yukarı Kuyu, Orta Kuyu, Aşağı Kuyu, Ciping. Siaçuang, Şingçov, Caoping, Baynihu ve Lofu'da da köyler vardır. Eskiden haydutlar ve asker kaçakları ile dolu olan bütün bu yerler, şimdi bizim üs bölgemiz haline getirilmiştir. [sayfa 111] Bölge nüfusu iki binin altındadır ve yıllık pirinç üretimi, kabuğu ayıklandıktan sonra 10 bin danı geçmemektedir. Dolayısıyla ordunun ihtiyacı olan tahılın tamamını Ningang, Yungsin ve Suyçuan illerinden sağlamak zorunda kalıyoruz. Dağlardaki bütün stratejik geçitler tahkim edilmiştir. Hastanelerimiz, battaniye ve kumaş atölyelerimiz, donatım dairemiz ve alaylarımızın cephe gerisi büroları hep bu bölgededir. Şu sırada tahıl, Cingang Dağlarına Nin-gang'dan getirilmektedir. Yeterli ikmal yapıldığı sürece düşman bu bölgeye asla giremez. İkinci üssümüz olan Ci-yulung Dağları, Ningang, Yungsin, Lienhua ve Çaling illerinin birleştiği yerde bulunmaktadır. Cingang Dağları kadar önemli olmamakla birlikte, bu dört ilin yerel silahlı kuvvetleri için en geri üs görevini görmektedir ve bu bölge de tahkim edilmiştir. Beyaz rejim tarafından kuşatılmış bağımsız bir Kızıl rejim için, dağların sağladığı stratejik üstünlüklerden yararlanmak zorunludur.
TOPRAK SORUNLARI
Sınır bölgelerindeki toprak durumu. Bu bölgelerde yaklaşık olarak toprağın yüzde 60'ından fazlası toprakağalarına, yüzde 40'ından azı ise köylülere aitti. Giangsi kesimin de toprak mülkiyetinin en çok yoğunlaşmış olduğu bölge Suyçuan iliydi ve burada toprağın hemen yüzde 80'i toprak ağalarının elinde bulunmaktaydı. Bunu yüzde 70'le Yungsin izliyordu. Vanan, Ningang ve Lienhua'da toprak sahibi köylülerin sayısı daha fazlaydı, fakat buralarda da toprağın büyük kısmı gene toprakağalarına aitti, yani toprakların yüzde 60'ı toprakağalarının elindeydi, köylüler ise toprakların ancak yüzde 40'ına sahiptiler. Hunan kesiminde ise, hem Çaling hem de Lingsien ilinde, toprakların yüzde 70 kadarı toprakağalarına aittir.
Ara sınıf. Toprakların dağılımı böyle olunca, bütün topraklara el konup bunların yeniden dağıtılması konusunda çoğunluğun desteğini kazanmak mümkündür.[82] Köylerde [sayfa 112] yaşayanlar, kabaca üç sınıfa bölünmüş durumdadır: Büyük ve orta toprakağaları sınıfı, küçük toprakağalarıyla zengin köylülerden oluşan ara sınıf, orta ve yoksul-köylüler sınıfı. Zengin köylülerin çıkarları, çoğu zaman, küçük toprakağalarının çıkarlarıyla iç içe geçmiş bir durumdadır. Zengin köylülerin elinde bulunan toprak, toplam toprağın küçük bir bölümünü meydana getirmektedir; ancak küçük toprakağalarının topraklarıyla birlikte hesap edildiğinde bu oran oldukça büyümektedir. Bütün ülkede durum, büyük bir olasılıkla bundan pek farklı değildir. Sınır bölgelerinde uygulamakta olduğumuz toprak siyaseti, bütün topraklara el koyma ve bunların tümünü dağıtma şeklindedir; bunun sonucunda Kızıl bölgede hem büyük ve orta toprakağaları sınıfı, hem de ara sınıf hedef alınmaktadır. Siyasetimiz budur, ancak bu siyaseti uygulamaya koyarken, ara sınıftan gelen birçok engelleme ile karşılaştık. Ara sınıf devrimin ilk günlerinde yoksul köylü sınıfına boyun eğmiş gibi göründü; ama gerçekte, toprak dağıtımını geciktirmek amacıyla yoksul köylüleri sindirmek için, geleneksel toplumsal durumundan ve sahip olduğu klan otoritesinden yararlandı. Daha fazla geciktirmek mümkün olmayınca da, arazilerinin gerçek miktarını gizlediler ya da iyi toprakları kendilerine saklayıp, verimsiz topraklarını verdiler. Uzun yıllar boyunca ezilmiş olan ve devrimin zaferine kuşkuyla bakan yoksul köylüler, bu dönemde, çok defa ara sınıfa boyun eğdiler ve kararlı bir eyleme girişmeye cesaret edemediler. Köylerde ara sınıfa karşı kararlı bir eyleme, ancak devrim dalgasının kabardığı, örneğin, bir ya da daha fazla ilde siyasi iktidarın ele geçirilmiş, gerici ordunun birkaç defa bozguna uğratılmış ve Kızıl Ordunun yiğitliğinin tekrar tekrar kanıtlanmış olduğu dönemlerde girişilebilmekte-dir. Toprak dağıtımının geciktirilmesi ve sahip olunan arazi miktarının gizlenmesine ilişkin en ciddi örnekler, ara sınıfın sayıca en fazla olduğu Yungsin ilinin güney kesiminde görülmüştür. Bu bölgede gerçek anlamda bir toprak dağıtımı, ancak Kızıl Ordunun 23 Haziranda Lungyuanku' da kazandığı büyük zaferden ve bölge hükümetinin dağıtımı [sayfa 113] geciktirdikleri için bazı kimseleri cezalandırmasından sonra gerçekleştirilebildi. Fakat bütün illerde feodal aile sistemi hüküm sürdüğü ve bir ya da bir grup köydeki bütün aileler aynı klana bağlı oldukları için, buralarda yaşayanların kendi sınıflarının bilincine ulaşmaları ve köylerde klan anlayışının yıkılması, oldukça uzun bir süre alacaktır.
Beyaz terör karşısında ara sınıfın dönekliği. Devrim dalgası kabardığı zaman saldırıya uğramış olan ara sınıf, Beyaz terör esmeye başlar, başlamaz, düşman saflarına katıldı. Yungsin ve Ningang'da, devrimci köylülerin evlerini ateşe veren gerici birliklere yol gösterenler, hep küçük toprakağaları ve zengin köylülerdi. Gericilerin emirlerine uyarak evleri yaktılar, insanları tutukladılar; üstelik bunları yaparken, çok hayâsızca davrandılar. Kızıl Ordu, Ningang, Sinçeng, Guçeng ve Lungşi bölgesine geri döndüğü zaman, komünistlerin kendilerini öldüreceği şeklindeki gerici propagandaya aldanan birkaç bin köylü, gericilerle birlikte Yungsin'e kaçtı. Ancak biz, "kaçan köylüler öldürülmeyecektir" ve "kaçan köylüler, geri dönüp ekinlerini kaldırabilirler" şeklinde bir propaganda yürüttükten sonra, bunların bir bölümü yavaş yavaş geri gelmeye başladı.
Devrim dalgası, ülke çapında geri bir durumda bulunduğu zaman, bölgelerimizde karşılaştığımız en güç sorun, ara sınıf üzerinde sağlam bir hâkimiyet kurmaktır. Bu sınıfın ihanetinin başlıca nedeni, devrimden fazla ağır bir darbe yemiş olmasıdır. Fakat ülke çapında devrim dalgasının kabarması yoksul köylü sınıfı için güvenilir bir dayanak olmakta ve onları yüreklendirmekte, ara sınıf içinse korku verici bir şey olmakta ve bunlar, yoksul köylülerin, denetimi dışına çıkmaya cesaret edememektedirler. Li Zungcen ile Tang Şengçi arasındaki savaş Hunan'a yayıldığı zaman, (o zamana kadar Kızıl Ordunun, Çaling'den Suycuan'a geri çekilmiş olmasına karşın) Çaling'deki küçük toprakağaları köylüleri yatıştırmaya çalıştılar, hatta aralarında, Yeni Yıl armağanı olarak köylülere domuz eti gönderenler bile oldu. Ama savaş sona erdikten sonra, böyle şeyler bir daha hiç olmadı. Karşı-devrimin ülke çapında yükselmekte [sayfa 114] olduğu bugünkü durumda, devrimden ağır darbeler yemiş olan, Beyaz bölgelerdeki ara sınıf, hemen tamamen büyük toprakağaları sınıfının yanında yer almıştır. Yoksul köylü sınıfı ise, tecrit olmuş durumdadır. Bu, elbette ki, çok ciddi bir sorundur.[83]
Ara sınıfın dönekliğinin nedenlerinden biri olan günlük hayatın baskısı. Bugün Kızıl ve Beyaz bölgeler, savaş halindeki iki ülke gibi karşı karşıya bulunmaktadırlar. Sıkı düşman ablukası ve küçük burjuvaziye karşı yanlış tutumumuz sonucunda, iki bölge arasındaki ticaret hemen tamamen kesilmiştir; tuz, kumaş ve ilaç gibi ihtiyaç maddeleri, kıt ve pahalıdır. Kereste, çay ve yağ gibi tarım ürünlerinin bölge dışına gönderilememesi, köylülerin parasal gelirlerinin kesilmesine yol açmakta ve bundan halkın tümü etkilenmektedir. Yoksul köylüler, bu gibi zorluklara daha kolay katlanabilmektedirler, ama ara sınıf artık bu zorluklara dayanamaz hale geldiği zaman, büyük toprakağaları sınıfının safına geçecektir. Çin'de toprakağaları sınıfı içindeki ve savaşağaları arasındaki parçalanma ve savaşlar devam etmediği ve ülke çapında devrimci bir durum gelişmediği takdirde, küçük bağımsız Kızıl rejimler büyük bir ekonomik baskı altında kalacaklardır ve bu durumda varlıklarını sürdürebilecekleri kuşkuludur. Çünkü böylesine bir ekonomik baskı ara sınıf için dayanılmaz olmanın ötesinde, bir gün işçilerin, yoksul köylülerin ve Kızıl Ordu askerlerinin bile dayanma gücünü aşabilir. Yungsin ve Ningang illerinde, bırakalım diğer şeyleri, yemeğe konacak tuz bulunmadığı, kumaş ve ilacın tamamen tükendiği bir dönem yaşadık. Şimdi artık tuz bulunabiliyor, ama çok pahalı. Kumaş ve ilaç hâlâ bulunmuyor. Ningang, Batı Yungsin ve Kuzey Suyçuan'da (bu yerlerin hepsi, bugün elimizdeki bölgeler arasındadır) bol miktarda üretilen kereste, çay vs yağ, dışarı gönderilememektedir.[84]
Toprak dağıtımının ölçütü. Toprak dağıtımında, birim olarak ilçe alınmaktadır. Yungsin'in Siaociang bölgesinde olduğu gibi tarıma elverişli toprakların az olduğu dağlık bölgelerde bazen üç ya da dört ilçe birim olarak alınıyordu; [sayfa 115] fakat bu gibi durumlara çok seyrek rastlanıyordu. Kadın erkek, genç ihtiyar, bütün bölge sakinlerine eşit miktarda toprak veriliyordu. Şimdi ise, bu konuda Merkez Komitesinin, ölçüt olarak işgücünün alınmasını öngören planına uygun bir şekilde değişiklik yapılmıştır ve artık işgücüne sahip olan bir kimseye, işgücüne sahip olmayan bir kimseye verilen toprağın iki katı toprak verilmektedir.[85]
Toprak sahibi köylülere taviz verilmesi sorunu. Bu sorun henüz ayrıntılı bir biçimde tartışılmamıştır. Toprak sahibi köylüler arasından zengin köylüler, üretkenliğin ölçüt olarak alınmasını, yani daha çok insan gücüne ve sermayeye (tarım aletleri gibi) sahip olanlara daha çok toprak verilmesini istemişlerdir. Bunlar, eşit dağıtımın da, işgücüne göre dağıtımın da, kendi lehlerine olmadığını düşünmektedirler. Daha çok çaba sarfetmeye istekli olduklarına ve bunun, sermayelerinin değerlendirilmesiyle de birleştiği zaman, daha fazla mahsul yetiştirmelerini mümkün kılacağına işaret etmişlerdir. Kendilerine herkesle aynı miktarda toprak verildiği, özel çabaları ve başkalarından daha fazla olan sermayeleri hesaba katılmadığı (kullanmadan bırakıldığı) takdirde, bundan hoşlanmayacaklardır. Burada toprak dağıtımı, hâlâ Merkez Komitesi tarafından saptandığı şekilde yürütülmektedir. Ancak bu soru üzerinde daha fazla tartışmak gerekmektedir ve bir sonuca ulaşıldığı zaman, bu konuda bir rapor sunulacaktır.
Arazi vergisi. Ningang'da mahsulün yüzde 20'si vergi olarak alınmaktadır. Bu, Merkez Komitesinin saptadığı orandan yüzde 5 fazladır; verginin toplanmasına başlanmış olduğu için şu anda bu konuda bir değişiklik yapmak doğru olmaz, fakat gelecek yıl vergi oranı düşürülecektir. Bundan başka, Suyçuan, Lingsien ve Yungsin'in rejimimiz altında bulunan kesimlerinde arazi engebelidir ve buralarda yaşayan köylüler o kadar yoksuldur ki, bunlardaiî hiç vergi alınmamalıdır. Hükümetin ve Kızıl Muhafızların giderlerini, Beyaz bölgelerdeki yerel zorbaların mallarına el koyarak karşılamak zorundayız. Kızıl Ordunun erzak ihtiyacına gelince, pirinç şimdilik Ningang'da toplanan arazi vergisinden [sayfa 116] sağlanmaktadır; nakit para sağlamanın tek yolu ise, yerel zorbaların mallarına el koymaktır. Ekim ayında Suyçuan'da yürüttüğümüz gerilla harekâtı sırasında ohbin yu-andan fazla para topladık. Bu para bizi bir süre idare eder. Para bittiği zaman yeniden para sağlamanın yollarını araştıracağız.
SİYASİ İKTİDAR SORUNLARI
Her tarafta, il, ilçe ve kasaba düzeyinde halkın siyasi iktidarı kurulmuştur; ancak bu daha çok lafta kalmış, fiilen gerçekleştirilememiştir. Birçok yerde, işçi, köylü ve asker temsilcileri meclisi yoktur. Kasaba, ilçe ve hatta il hükümetlerinin yürütme komiteleri hep aynı şekilde gelişigüzel yapılan kitle toplantılarında seçilmişlerdir. Fakat belli bir andaki ihtiyaçların sıkıştırmasıyla hazırlıksız düzenlenen kitle toplantılarında, ne sorunlar tartışılabilir, ne de bunların, kitlelerin siyasi eğitimine bir yararı olur. Üstelik bu gibi toplantılar, aydınların ve mevki düşkünlerinin çeşitli manevralar çevirmelerine fazlasıyla uygun bir ortam yaratır. Bazı yerlerde, bir meclis vardır, ama bu meclise, yalnızca yürütme komitesini seçmek için oluşturulmuş geçici bir organ gözüyle bakılmaktadır. Seçim yapılır yapılmaz, yetki komitenin elinde toplanmakta ve bundan sonra artık meclisten hiç ses seda çıkmamaktadır. Gerçekten adlarına layık olan işçi, köylü ve asker temsilcileri meclisleri de vardır, ancak bunların sayısı çok azdır. Bunun nedeni, bu yeni siyasi sistemle ilgili propaganda ve eğitim eksikliğidir. Keyfinin istediği gibi emir verme şeklindeki, kötü, feodal alışkanlığın halkın ve hatta sıradan Parti üyelerinin bilinçlerinde o kadar derin kökleri vardır ki, bunun bir anda silinip atılması olanaksızdır; bu, yeni bir sorun ortaya çıkınca işin kolayına kaçılmasına, demokratik sistemin getirdiği zahmetlerden hoşlanılmamasına yol açmaktadır. Demokratik merkeziyetçilik, ancak bu ilkenin yararı devrimci mücadele içinde kanıtlanırsa ve kitleler, bunun, güçlerini [sayfa 117] seferber etmenin en iyi aracı ve mücadelelerinde kendilerine çok büyük yararlar sağlayan bir ilke olduğunu kavrarlarsa, kitle örgütlerinde yaygın ve etkin bir biçimde uygulanabilir. Biz, daha önceki hataları giderek düzeltmek amacıyla, bütün kademelerdeki meclisler için, (Merkez Komitesinin hazırlamış olduğu taslak temelinde) bunların iç işleyişlerine ilişkin ayrıntılı bir yasa hazırlamaktayız. Kızıl Orduda, yalnızca asker komiteleri kurulması fakat askerler arasında toplantılar düzenlenmemesi şeklindeki hatayı düzeltmek amacıyla, şimdi her kademede sürekli bir kuruluş olarak asker temsilcileri toplantıları düzenlenmektedir.
Bugünkü durumda halk kitleleri, «işçi, köylü ve asker hükümeti» denince bundan genellikle yürütme komitesini anlamaktadırlar. Çünkü hâlâ meclisin sahip olduğu yetkilerden haberdar değillerdir ve aslında iktidarın tek başına yürütme komitesinde olduğunu sanmaktadırlar. Yürütme komiteleri, ardlarında bir meclis bulunmadığı zaman, genellikle kitlelerin görüşlerini göz önünde tutmadan hareket etmektedirler. Bunun sonucunda, topraklara el koyma ve bunların yeniden dağıtımında duraksama ve uzlaşmalar, eldeki fonların israfı, zimmete para geçirme, Beyaz kuvvetler karşısında korkuya kapılma ya da isteksiz savaşma gibi olaylara her yanda rastlanmaktadır. Bunun dışında, yürütme komitesinin genel toplantıları da çok seyrek yapılmaktadır; bütün işler yürütme komitesi daimi komitesi tarafından kararlaştırılıp yürütülmektedir. İlçe ve kasaba yönetimlerinde, daimi komite bile çok seyrek toplanmakta, işler ise, yönetimde çalışan dört kişi, yani başkan, sekreter, sayman ve Kızıl Muhafızların (ya da ayaklanma müfrezesinin) komutanı tarafından ayrı ayrı kararlaştırılıp yürütülmektedir. Dolayısıyla demokratik merkeziyetçilik, hükümetin çalışmasında bile düzenli bir uygulama haline gelmemiştir.
İlk günlerde, küçük toprakağaları ve zengin köylüler, özellikle kasaba düzeyinde, hükümet komitelerine girmek için çok uğraştılar. Kırmızı şeritler takınıp devrimin hararetli yandaşları pozuna bürünerek, hileyle hükümet komitelerine( [sayfa 118] sızmakta ve yoksul köylü üyelerin rolünü en az indirerek her şeyin denetimini ele geçirmekteydiler. Komitelerin bunlardan temizlenmesi, ancak mücadele süre; içinde maskelerinin düşürülmesi ve yoksul köylülerin onlara karşı mücadeleye girişmeleriyle mümkündür. Çok yaygın olmamakla birlikte, yukarıda anlatılan duruma bazı yerlerde rastlanmaktadır.
Partinin kitleler arasındaki prestiji ve otoritesi çok büyüktür, hükümetinki ise çok daha azdır. Bunun nedeni, işlerin daha kolay yürütülmesini sağlamak için Partinin bir çok sorunu bizzat ele alması ve hükümet organlarını bir kenara itmesidir. Bunun birçok örneği vardır. Bazı yerlerdeki hükümet organlarında Parti üyelerinden oluşan önde gruplar bulunmamaktadır ve bazı yerlerde de bulundukları halde iyi çalışmamaktadırlar. Parti, bundan sonra hükümete önderlik etme görevini yerine getirmelidir; propaganda dışında, Partinin siyasetleri ve önerdiği önlemler, hükümet organları aracılığıyla uygulanmalıdır. Hükümete doğrudan emir vermek şeklindeki Guomindang'ın yürüttüğü yanlış uygulamadan kaçınılmalıdır.
PARTİNİN ÖRGÜTLENMESİ SORUNLARI
Oportünizme karşı mücadele. 21 Mayıs Olayı sıralara da, sınır bölgesindeki illerde bulunan Parti örgütlerini oportünistlerin denetimi altında bulunduğu söylenebilir. Karşı-devrim başladığı zaman, buna karşı kararlı bir mücadele verilmedi. Geçen yılın Ekim ayında Kızıl Ordu (Devrimci İşçi Köylü Ordusuna Bağlı Birinci Ordunun 1. Tümeninin 1. Alayı sınır bölgesindeki illere ulaştığı zama geriye sadece gizlenmiş olan birkaç Parti üyesi' kalmış Parti örgütleri ise düşman tarafından tamamen çökertilmişti. Geçen Kasımla Nisan arasındaki dönem, Partinin yeniden inşa edildiği dönemdi. Mayıstan bu yana geçen dönem ise büyük bir gelişme dönemi olmuştur. Fakat oportünizmin belirtileri son on iki ay içinde yaygınlığını sürdürdü. [sayfa 119] Düşman yaklaştığında, savaşma isteğinden yoksun bazı üyeler uzak tepelere çekilerek saklandılar ve buna "pusuya yatma" adını taktılar. Diğer bazı üyeler ise, çok aktif olmakla birlikte, gözükara eylemlere giriştiler. Her iki davranış da, küçük burjuva ideolojisinin bir ifadesiydi. Üyelerin, uzun bir süre, mücadele içinde çelikleşmeleri ve Parti içi eğitimden geçmeleri sonucunda, bu gibi şeyler daha az görülmeye, başlanmıştır. Aynı küçük burjuva ideolojisi geçen sene Kızıl Orduda da görülüyordu. Düşman yaklaştığında, ya pervasızca savaşa atılmak, ya da vaktinden önce geri çekilmek öneriliyordu. Çoğu kez, aynı kişinin, girişeceğimiz askeri eylemler konusunda yaptığımız tartışmaların gelişmesi içinde her iki fikri de ileri sürdüğü görülmekteydi. Bu oportünist ideoloji, uzun süreli bir Parti içi mücadele, pervasızca giriştiğimiz savaşlarda verdiğimin kayıplar ve vaktinden önce çekilirken uğradığımız yenilgiler gibi yaşanılan olaylardan çıkartılan dersler sayesinde giderek düzeltilmiştir.
Bölgecilik. Sınır bölgesindeki ekonomi, tarımsal bir ekonomidir ve bazı yerlerde hâlâ el havanı kullanılmaktadır (dağlık bölgelerde, genellikle pirincin kabuğunu ayıklamak için hâlâ tahta havan kullanılmaktadır; ovalarda ise çoğunlukla taş havanlar kullanılmaktadır). Toplumsal örgütlenme birimi, her yerde, aynı soyadını taşıyan kişilerden oluşan klandır. Köylerdeki Parti örgütlerinde, Parti kolları aynı soyadını taşıyan ve birarada yaşayan üyelerden oluştuğu için, Parti kolu toplantılarının gerçekte klan toplantıları halini alması, çok görülen bir olaydır. Bu koşullar altında «militan bir Bolşevik Parti» inşa etmek kuşkusuz zor olmaktadır. Bu gibi üyeler, kendilerine, komünistler devletleri ya da eyaletleri birbirlerinden kesin çizgilerle ayırmazlar ya da farklı il, ilçe ve kasabalar arasına kesin çizgiler çekilmemesi gerekir dendiğinde, bunu pekiyi kavrayamamaktadırlar. İller arasındaki ve hatta aynı ilin ilçe ve kasabaları arasındaki ilişkilerde, ciddi ölçülere varan bir bölgecik görülmektedir. Bölgecilik, ikna yöntemi ile ancak belli bir noktaya kadar giderilebilir. Aslında hiç de [sayfa 120] bölgesel olmayan Beyaz terör, bölgeciliğin giderilmesinde çok daha etkili olmaktadır. Örneğin, ancak karşı-devrimin iki eyalette birden düzenlediği "ortak bastırma" harekâtları halkı mücadele içinde aynı kaderi paylaşmaya mecbur bıraktığı zaman, bölgecilik giderek kırılabilmektedir. Bu şekilde çıkarılan dersler sonucunda bölgecilik eğilimleri zayıflamaktadır.
Yerliler ve göçmenler sorunu. Sınır bölgesi illerine özgü bir diğer nitelik de, yerliler ile göçmenler arasındaki sürtüşmedir. Yerliler ile ataları birkaç yüz yıl önce kuzeyden bu bölgeye gelmiş olan göçmenler arasında uzun zamandan beri süregelen çok derin bir sürtüşme vardır. Aralarındaki geleneksel düşmanlığın kökleri derindir ve bu, bazen şiddetli çatışmalara yol açmaktadır. Sayıları birkaç milyona bulan göçmenler, Fucien-Guangdung sınırından başlayarak, Hunan-Ciangsi sınırı boyunca Güney Hubey'e kadar uzanan bir bölgede yaşamaktadırlar. Dağlık bölgelerde yaşayan bu göçmenler, ovalarda yaşayan yerliler tarafından ezilmiş ve hiç bir zaman siyasi haklara sahip olmamışlardır. Göçmenler, başlarını dik tutabilecekleri günün geldiğini düşünerek, son iki yılda gelişen milli devrimi sevinçle karşıladılar. Ama devrim, ne yazık ki başarıya ulaşamadı ve göçmenler hâlâ yerlilerin baskısı altındadırlar. Yerliler ve göçmenler sorunu, kendi bölgelerimiz içinde. Ningang, Suyçuan, Lingsien ve Çaling'de sürmektedir. Sorunun en ciddi olduğu yer de Ningang'dır. Ningang'm yerlisi olan devrimciler, göçmenlerle birlikte, Komünist Partisinin önderliğinde, yerli toprakağalarının siyasi iktidarım devirdiler ve 1926-1927'de bütün ili denetimleri altına aldılar. Geçen yılın Haziran ayında Çu Peyde başkanlığındaki Ciangsi hükümeti devrime ihanet etti; Eylül ayında Ningang'a karşı girişilen "bastırma" harekatında toprakağaları Çu'nun birliklerine yol gösterdiler ve yerlilerle göçmenler arasındaki çatışmayı bir kere daha kışkırttılar. Teorik olarak, yerlilerle göçmenler arasındaki sürtüşmenin, sömürülen işçi ve köylü sınıfların içinde ve hele Komünist Partisi içinde hiç görülmemesi gerekirdi. Ama görülmektedir [sayfa 121] ve bu sürtüşme, eski bir geleneğin etkisiyle varlığını sürdürmektedir. Bir örnek verelim: Sınır bölgesindeki Ağustos yenilgisinden sonra yerli toprakağaları, göçmenlerin yerlileri kitle halinde katledeceği söylentisini yaydılar ve gerici birliklerle birlikte Ningang'a döndükleri zaman, yerli köylülerin çoğu saflarımızı terk ettiler, beyaz şeritler takınarak evlerin yakılması ve dağların aranmasında Beyaz birliklere yol gösterdiler. Ekim ve Kasım aylarında Kızıl Ordu Beyaz birlikleri bozguna uğrattığı zaman ise, gericilerle birlikte kaçtılar ve bu kez de onların mallarına göçmen köylüler el koydu. Bu durumun Parti içine yansıması, çoğu zaman anlamsız çekişmelere yol açmaktadır. Bu soruna getirdiğimiz çözüm, bir yandan, köylülerin toprakağalarının etkisinden kurtulmalarına ve korkuya kapılmadan evlerine dönmelerine yardımcı olmak amacıyla "kaçan köylülerin öldürülmeyeceğini" ve "kaçan köylülere de döndüklerinde toprak verileceğini" ilan etmek; diğer yandan, il hükümetlerimizin, göçmen köylülerin el koymuş oldukları mallan geri vermeleri için emir vermelerini ve yerli köylülerin korunacağını bildiren ilanlar asmalarını sağlamaktır. Parti içinde de, üyelerin bu iki kesimi arasındaki birliği sağlamak amacıyla eğitim yoğunlaştırılmalıdır.
Mevki düşkünlerinin dönekliği. Devrimin yükselişi sırasında (Haziranda) Partinin, katılmak isteyen herkesi üye kaydetmesinden yararlanan birçok mevki düşkünü Partiye sızdı. Bunun sonucunda sınır bölgesindeki üye sayısı hızla, on binin üstüne çıktı. Parti kollarının ve ilçe komitelerinin yöneticileri çoğunlukla yeni üyelerden olduğu için, iyi bir Parti içi eğitim yapılması da sözkonusu değildi. Beyaz terör darbesini indirir indirmez, mevki düşkünleri saflarımızı terkettiler ve yoldaşlarımızın yakalanmasında karşı-devrimcilere rehberlik yaptılar. Beyaz bölgelerdeki Parti örgütlerinin çoğu çöktü. Parti, Eylülden sonra kendi içinde büyük bir temizlik hareketine girişti ve üyeliğe kabul için belirli sınıf niteliklerinin titizlikle aranmasını kararlaştırdı. Yungsin ve Ningang illerindeki bütün Parti örgütleri feshedildi ve yeniden üye kaydına girişildi. Üye sayısının büyük [sayfa 122] ölçüde azalmasına karşın, Partinin mücadele gücü arttı. Eskiden Parti örgütlerinin hepsi, açık örgütlerdi. Eylülden bu yana ise, Partinin faaliyetlerini, gericiler geldiği zaman da sürdürebilmesini sağlamak amacıyla yeraltı örgütleri inşa edildi. Aynı zamanda Beyaz bölgelere nüfuz etmek ve düşman kampı içinde de faaliyet göstermek için elimizden geleni yapıyoruz. Fakat yakınımızdaki kasabalarda, Parti örgütünün oluşturulması için gerekli temeller henüz atılamamıştır. Bunun nedenleri, birincisi, düşmanın kasabalarda daha güçlü olması, ikincisi de, ordumuzun bu kasabaları işgali sırasında burjuvazinin çıkarlarını gereğinden fazla zedelemiş olmasıdır. Sonuç olarak, Parti üyelerinin buralarda tutunması zor olmaktadır. Şimdi bu hatalarımızı düzeltmekte ve kasabalarda Parti örgütleri kurmak için elimizden geleni yapmaktayız. Ancak, şimdiye kadar fazla başarılı olamadık.
Partinin yönetici organları. Parti kolu yürütme organı, Parti kolu komitesi adını almıştır. Parti kolunun üstünde ilçe komitesi, onun da üstünde il komitesi bulunmaktadır. Özel koşulların var olduğu yerlerde, ilçe ve il kademeleri arasında Yungsin ilindeki Peysiang Özel İlçe Komitesi ve Güneydoğu Özel İlçe Komitesi örneklerinde olduğu gibi, özel ilçe komiteleri kurulmaktadır. Sınır bölgesinde, Ningang, Yungsin, Lienhua, Suyçuan ve Lingsien'de olmaü üzere, toplam beş il komitesi vardır. Eskiden Çaling'de de bir il komitesi vardı, ama buradaki çalışmamız kök salamadığı için, geçen kış ve bu ilkbaharda kurulan örgütlerin çoğu Beyazlar tarafından çökertilmiştir. Sonuç olarak son altı ay içinde sadece Ningang ve Yungsin yakınındaki dağlık bölgelerde çalışma yapabildik ve bu yüzden Çaling II Komitesi bir özel ilçe ko'mitesi haline getirildi. Yalnız Çaling üzerinden gidilebilen Yusien ve Ancen illerine de bazı yoldaşlar gönderildi, fakat bir şey yapamadan geri döndüler. Ocakta Suyçuan'da yaptığımız ortak toplantıdan sonra, altı ayı aşkın bir süre için, Vanan İl Komitesiyle olan ilişkimiz Beyazlar tarafından kesildi. Onlarla ancak Eylül ayında, Kızıl Ordunun bir gerilla harekâtı sırasında Vanan'a [sayfa 123] ulaşması sayesinde yeniden ilişki kurabildik. Seksen devrimci köylü, askerlerimizle birlikte Vanan'dan Çinkang Dağlarına döndüler ve burada Vanan Kızıl Muhafızları olarak örgütlendiler. Anfu'da Parti örgütü yoktur. Yugsin' in komşusu olan Cian'daki İl Komitesi bizimle sadece iki kez ilişkiye geçmiş ve ne gariptir ki, bugüne kadar bize hiç bir yardımda bulunmamıştır. Guydung ilinin Şatien bölgesinde birincisi Martta, ikincisi de Ağustosta olmak üzere iki defa toprak dağıtımı yapıldı ve burada Parti örgütleri kuruldu; bunlar merkezi Lungsi'deki Şierdung'da bulunan Güney Hunan Özel Komitesine bağlandı. İl komitelerinin üstünde Hunan-Ciangsi Sınır Bölgesi Özel Komitesi bulunmaktadır. Sınır bölgesinin ilk Parti kongresi, 20 Mayısta Ningang ilindeki Maoping'de yapıldı ve kongre, Mao Zedung sekreter olmak üzere, yirmi üç kişiyi Birinci Özel Komite üyeliğine seçti. Temmuzda Hunan Eyalet Komitesi tarafından gönderilen Yang Kay-ming sekreter vekili oldu. Eylül ayında Yang hastalanınca, yerini Tan Çenlin aldı. Ağustos ayında, Kızıl Ordunun esas kuvvetinin Güney Hunan'a gitmiş olduğu ve Beyaz kuvvetlerin sınır bölgesini ciddi bir şekilde tehdit etmeye başladıkları bir sırada, Yungsin'de olağanüstü bir toplantı yaptık. Kızıl Ordunun Ningang'a dönüşünden sonra Ekimde, Maoping'de sınır bölgesinin 2. Parti Kongresi yapıldı. 14 Ekimde başlayan ve üç gün süren toplantıda, aralarında "Sınır Bölgesi Parti Örgütünün Siyasi Sorunları ve Görevleri" de bulunan bazı önergeler kabul edildi ve aşağıdaki, ondokuz kişi İkinci Özel Komite üyeliğine seçildi: Tan Çenlin, Cu De, Çen Yi, Lung Çaoçing, Çu Çangsie, Liu Tiençien, Yuan Pançu, Tan Sicong, Tan Bing, Li Sifey, Süne Yiyue, Yuan Vencay, Vang Zonung, Çen Çengren, Mao Zedung, Van Sisien, Vang Zo, Yang Kayming ve Ho Tingying. Tan Çenlin (işçi) sekreter ve Çen Çengren (aydın) sekreter yardımcısı oknak üzere beş kişiden oluşan bir daimi komite kuruldu. Kızıl Ordunun 6. Parti Kongresi 14 Kasımda yapıldı ve kongrede yirmi üç üyeden oluşan bir Ordu Komitesi seçildi. Bu üyelerden beşi, sekreterliğini Cu De'nin [sayfa 124] yaptığı daimi komiteyi meydana getirmekteydi. Hem Sınır Bölgesi Özel Komitesi, hem de Ordu Komitesi, Cephe Komitesine bağlıdır. Cephe Komitesi, aşağıdaki beş kişinin Merkez Komitesi tarafından üye olarak atanmasıyla 6 Kasımda yeniden örgütlendi: Mao Zedung, Cu De, yerel Parti merkezinin sekreteri (Tan Çenlin), bir işçi yoldaş (Sung Çiaoşeng) ve bir köylü yoldaş (Mao Keven). Sekreterliğine Mao Zedung'un getirildiği bu komite, şimdilik, bir sekreterlik, bir propaganda bölümü, bir örgütlenme bölümü, bir işçi hareketi komisyonu ve bir de askeri işler komisyonu kurmuştur. Yerel Parti örgütlerinden Cephe Komitesi sorumludur. Ancak Cephe Komitesi bazen askeri birliklerle beraber hareket etmek zorunda- kaldığı için, Özel Komite de kaldırılmamalıdır. Kanımızca proletaryanın ideolojik önder, ligi sorunu, çok önemlidir. Hemen hemen tamamen köylülerden oluşan sınır bölgesi illerindeki Parti örgütleri, proletaryanın ideolojik önderliği olmazsa doğru çizgiden saparlar. İlmerkezlerindeki ve diğer büyük kasabalardaki işçi hareketine yakın bir ilgi göstermenin yanı sıra, hükümet organlarındaki işçi temsilcilerinin sayısını da artırmalıyız. Bütün Parti kademelerindeki yönetici organlarda da, işçi ve yoksul köylülerin oranı artırılmalıdır.
DEVRİMİN NİTELİĞİ SORUNU
Komünist Enternasyonalin Çin hakkındaki kararına tamamen katılıyoruz. Çin'in hâlâ burjuva-demokratik devrimi aşamasında olduğuna şüphe yoktur. Çin'de köklü bir demokratik devrim programı, dışta, tam anlamıyla milli kurtuluşa ulaşmak için emperyalizmin yıkılmasını; içte de, şehirlerde komprador sınıfının iktidar ve nüfuzunun yok edilmesini, köylerdeki feodal ilişkilerin ortadan kaldırılmasını sağlamak amacıyla toprak devriminin tamamlanmasını ve savaşağalan hükümetinin yıkılmasını kapsamaktadır. Sosyalizme geçişin maddi temellerini atabilmek için, önce böyle bir demokratik devrim aşamasından geçmek zorundayız. [sayfa 125] Geçen yıl birçok yerde savaştık ve devrimin ülke çapında bir geri çekilme içinde bulunduğunu bütün açıklığıyla görüyoruz. Birkaç küçük bölgede Kızıl siyasi iktidar kurulmuş olmakla birlikte, bütün olarak ülkede halk, en doğal demokratik haklardan yoksundur; işçilerin, köylülerin ve hatta burjuva demokratlarının bile düşünce ve örgütlenme özgürlükleri yoktur ve eri büyük suç da, Komünist Partisine katılmaktır. Kızıl Ordunun gittiği yerlerde kitleler soğuk ve çekingen davranmakta, ancak biz propaganda yaptıktan sonra yavaş yavaş harekete geçmektedir ler. Düşman birlikleriyle karşılaştığımızda, düşman saflarında isyan çıkması ya da düşman askerlerinin saflarımıza geçmesi olayları hemen hiç görülmemekte ve dolayısıyla her seferinde savaşmak zorunda kalmaktayız. 21 Mayıs Olayından sonra en fazla sayıda "asi" yi saflarına kaydeden düşmanın Altıncı Ordusunda bile durum böyledir. Sona ereceğini umduğumuz tecrit olma durumumuzun bütün açıklığıyla farkındayız. Devrimin ülke çapında yükselmesini, ancak demokrasi uğruna, şehir küçük burjuvazisini de içine alacak bir siyasi ve iktisadi mücadele vererek sağlayabiliriz.
Bu yılın Şubat ayma kadar küçük burjuvaziye ilişkin siyasetimizi oldukça iyi bir şekilde uyguladık. Mart ayında, Güney Hunan Özel Komitesinin temsilcisi Ningang'a geldi ve bizi, sağa kaymış olmak, çok az yakıp yıkmak ve "küçük burjuvaziyi, devrime katılmaya zorlamak için proleterleştirmek" şeklinde ifade edilen siyaseti uygulayamamakla eleştirdi. Bunun üzerine Cephe Komitesinin yönetimi-yeniden örgütlendi ve siyaset değiştirildi. Nisan ayında, ordumuzun tamamı sınır bölgesine geldikten sonra, hâlâ pek fazla yakıp yıkma olmuyordu; ama kasabalarda orta halli tüccarların mallarına el konması ve köylerde de küçük toprak ağalarıyla zengin köylülerden zorla bağış toplanması şeklindeki uygulamalar, titizlikle yerine getirilmekteydi. Güney Hunan Özel Komitesi tarafından ortaya atılan "Bütün fabrikalar işçilere" sloganına da yer verilmekteydi. Küçük burjuvaziye saldırmak şeklindeki bu aşırı sol siyaset, küçük [sayfa 126] burjuvaların çoğunu toprakağalarının tarafına itti ve bunların beyaz şeritler takınıp bize karşı çıkmalarına yol açtı. Bu siyasetin yavaş yavaş değiştirilmesiyle birlikte, durumda lehimize sürekli bir gelişme görülmeye başlanmıştır. Özellikle Suyçuan'da iyi sonuçlar alınmıştır; il merkezindeki ve diğer pazar kasabalarındaki tüccarlar artık bizden ürkmemekte ve hatta bazıları Kızıl Ordu hakkında olumlu şeyler söylemektedir. Caolin'de (her üç günde bir öğlenleri kurulan) pazara hemen hemen 20 bin kişi gelmektedir ki bu, şimdiye kadar görülmemiş bir şeydir. Bu durum, bugünkü siyasetimizin doğruluğunu göstermektedir. Toprakağaları halkın sırtına çok ağır vergiler yüklemekteydiler; Suyçuan'daki Güvenlik Muhafızları[86], Huangao ile Caolin arasındaki yetmiş li'lik yolun beş ayrı yerinde geçiş vergisi almaktaydılar ve hiç bir tarım ürünü bu verginin dışında değildi. Biz, Güvenlik Muhafızlarını yerle bir ederek bu geçiş vergilerini kaldırdık ve böylece bütün köylülerin ve aynı zamanda da küçük ve orta tüccarların desteğini kazandık.
Merkez Komitesi bizden küçük burjuvazinin çıkarlarını hesaba katan siyasi bir program yayınlamamızı istemektedir. Biz de, Merkez Komitesinin, işçilerin çıkarlarını, toprak devrimini ve milli kurtuluşu gözönünde bulunduran ve demokratik devrimin bütünü için geçerli ve genel bir rehber niteliğinde olan bir program hazırlamasını öneriyoruz.
Tarım ekonomisinin egemen olduğu bir ülke olan Çin'de, devrimin kendine özgü niteliklerinden biri de ayaklanmaları geliştirmek için askeri eyleme başvurulmasıdır. Merkez Komitesinin askeri çalışmayla ilgili olarak büyük bir çaba sarf etmesini salık veririz.
BAĞIMSIZ REJİMİMİZİN YERİ SORUNU
Hunan-Ciangsi sınırı boyunca Kuzey Guangdung'dan Güney Hubey içlerine kadar uzanan bölge, bütünüyle Losiao Sıradağları içinde bulunmaktadır. Bir ucundan diğerine [sayfa 127] gezdiğimiz bu bölgenin değişik kesimlerini karşılaştırdığımızda, bağımsız silahlı rejimimiz için en uygun yerin, merkezi Ningang olan orta kesim olduğunu görürüz. Kuzey kesimindeki arazi, hem saldırı hem de savunma açısından daha az elverişlidir ve bu kesim, düşmanın büyük siyasi merkezlerine çok yakındır. Ayrıca, eğer Çangşa ya da Vuhan'ı kısa bir süre içinde ele geçirmeyi planlamıyorsak, Liuyang, Liling, Pingsiang ve Tunggu'nun bulunduğu bölgeye büyük kuvvetler yerleştirmek, bu kuvvetleri büyük bir tehlikeye atmak olacaktır. Güney kesimindeki arazi, kuzeydekinden daha iyidir; ancak hem buradaki kitle temelimiz orta kesimdeki kadar iyi değildir, hem de Hunan ve Ciangsi üzerindeki siyasi etkinliğimiz, bu bölgede üslendiğimiz zaman, orta kesimde üslendiğimiz zamanki kadar büyük olmayacaktır. Çünkü orta kesimdeki herhangi bir hareket, bu iki eyaletteki ırmakların aşağı vadilerini etkileyebilmektedir. Orta kesimin sağladığı avantajlar şunlardır: (1) Bir yılı aşkın bir süredir inşa etmekte olduğumuz bir kitle temeli; (2) Parti örgütleri için oldukça iyi bir temel; (3) bir yılı aşkın bir süre içinde inşa edilmiş ve büyük bir mücadele tecrübesi olan -ender rastlanan bir başarı- ve Dördüncü Kızıl Orduyla birleştiğinde kendisiyle hiç bir düşman kuvvetinin baş edemeyeceği yerel silahlı kuvvetler; (4) mükemmel bir askeri üs olan Cingang Dağları ve her ilde yerel silahlı kuvvetlerimiz için gerekli üsler; ve (5) orta kesimin, söz konusu iki eyalet yani Hunan ve Ciangsi ve buralardaki ırmakların aşağı vadileri üzerinde sahip olduğu etki. Bu etki, bu bölgeye, Güney Hunan ya da Güney Ciangsi'nin sahip olduğundan çok daha büyük bir siyasi önem kazandırmaktadır; gerek Güney Hunan, gerekse Güney Ciangsi'nin etkileri, bu eyaletlerden her birinin kendi içinde ya da sadece her birindeki ırmakların yukarı vadilerinde ve geri bölgeleri içinde kalmaktadır. Orta kesimin elverişsiz yanı ise bu bölgenin uzun süredir bağımsız rejim altında ve düşmanın büyük kuşatma ve bastırma kuvvetleriyle karşı karşıya bulunmasından dolayı, ekonomik sorunlarının, özellikle de nakit para yetersizliğinin, [sayfa 128] çözülmesi son derece güç sorunlar olmasıdır.
Burada uygulanacak bir eylem planı sorununa gelince, Hunan Eyalet Komitesi, Haziran ve Temmuz aylarında, bir-kaç hafta gibi bir süre içinde, birbirinden farklı üç ayrı planı savundu. İlkönce, Yuan Deşeng gelerek, Losiao Sıradağlarının orta kesiminde siyasi iktidar kurmak şeklindeki planımızı onayladı. Daha sonra Tu Siucing ve Yang Kayming geldiler ve Kızıl Ordunun en ufak bir duraksama göstermeksizin Güney Hunan üzerine yürümesi ve Kızıl Muhafızlarla birlikte sınır bölgesini savunmak üzere sadece iki yüz askerden oluşan bir kuvvetin bırakılması gerektiğini ısrarla ileri sürdüler; "kesinlikle doğru olan" siyasetin bu olduğunu söylediler. Bunun üzerinden henüz on gün geçmemişti ki bu sefer de, bizi uzun uzadıya azarlamasının yanı sıra, Kızıl Ordunun Doğu Hunan'a doğru yola çıkması gerektiğini ısrarla ileri süren bir mektupla birlikte, Yuan Deşeng yeniden geldi; bu siyaset de, "en ufak bir duraksama gösterilmeksizin" uygulanması gereken ve "kesinlikle doğru olan" siyaset olarak ortaya konmaktaydı. Bu katı talimatlar bizi tam bir çıkmaza soktu; çünkü Tounlara uymamak, itaatsizlik anlamına gelecek, uymak ise bizi kesinlikle yenilgiye götürecekti. İkinci mesaj geldiği zaman Ordu Komitesi, Sınır Bölgesi Özel Komitesi ve Yungsin İl Komitesi ortak bir toplantı yaptılar ve Güney Hunan üzerine yürümek tehlikeli görüldüğünden Eyalet Komitesinin talimatlarının yerine getirilmemesini kararlaştırdılar. Ama birkaç gün sonra, Tu Siuçing ve Yang Kayming, Eyalet Parti Komitesinin kararında ısrar ederek ve 29. Alayın sıla özleminden de yararlanarak, Kızıl Orduyu Çençu il merkezi üzerine saldırma macerasına sürüklediler ve hem sınır bölgesinin, hem de Kızıl Ordunun yenilgiye uğramasına yol açtılar. Kızıl Ordu, askerlerinin hemen hemen yarısını yitirdi, sınır bölgesinde sayısız ev yakıldı ve sayısız insan katledildi, birçok il birbiri ardısıra düşmanın eline geçti; bunlardan bazıları bugüne kadar hâlâ geri alınamamıştır. Doğu Hunan üzerine yürümek sorununa gelince, Hunan, Hubey ve Ciangsi Eyaletlerinde, iktidarda bulunan [sayfa 129] toprakağaları arasında bir bölünme olmadığı sürece, Kızıl Ordunun esas kuvvetlerinin böyle bir harekete girişmeleri kuşkusuz yanlış olurdu. Eğer Temmuz ayında Güney Hunan üzerine yürümemiş olsaydık, sadece sınır bölgesindeki Ağustos yenilgisini önlemekle kalmaz, aynı zamanda Ciangsi Eyaletindeki Çangşu'da, Guomindang'm Altıncı Ordusuyla Vang Cun'un komutasındaki Guomindang kuvvetleri arasında cereyan eden savaştan yararlanarak, Yungsin'deki düşman kuvvetlerini ezebilir, Cian ve Anfu'yu ele geçirebilir ve öncü kuvvetlerimizin Pingsiang'a ulaşıp, Losiao dağ silsilesinin kuzey kesimindeki Beşinci Kızıl Orduyla ilişki kurmalarını mümkün kılabilirdik. Bütün bunlar gerçekleşseydi bils, genel karargâhımız için en uygun yer gene de Ningang olurdu ve Doğu Hunan üzerine yalnızca gerilla kuvvetlerimizi göndermemiz gerekirdi. Toprakağaları arasında henüz bir savaş çıkmamış olduğu ve Hunan sınırı üzerindeki Pingsiang, Çaling ve Yusien'de hâlâ çok sayıda düşman kuvveti bulunduğu için, esas kuvvetlerimizi kuzeye sevketmiş olsaydık, düşmana fırsat vermiş olurduk. Merkez Komitesi bizden Doğu ya da Güney Hunan üzerine yürüme konusunu ele almamızı istedi; fakat her iki yol da çok tehlikeliydi. Doğu Hunan üzerine yapılması önerilen sefer gerçekleştirilmediyse de, Güney Hunan üzerine yapılan sefer başarısızlıkla sonuçlandı. Bu acı tecrübeyi hiç hatırdan çıkarmamamız gerekir.
Bugün henüz toprakağaları sınıfı rejiminin parçalanma içinde olduğu bir dönemde bulunmuyoruz ve düşmanın sınır bölgesinin çevresine yerleştirdiği "bastırma" kuvvetleri, sayıca hâlâ on alayı aşkındır. Ama ileride de nakit para sağlamanın yolunu bulabilirsek (yiyecek ve giyecek artık büyük bir sorun olmaktan çıkmıştır), o zaman sınır bölgesinde çalışmamız için kurduğumuz temel sayesinde, bu düşman kuvvetlerinin, hatta daha da büyüklerinin üstesinden gelebiliriz. Eğer Kızıl Ordu sınır bölgesinden ayrılırsa sınır bölgesi, tıpkı Ağustosta olduğu gibi, bir anda harabeye döner. Kızıl Muhafızlarımızın tamamı yok edilemese bile, Partimiz ve kitle temellerimiz ağır bir darbe yer. Dağlardaki [sayfa 130] bazı yerlerde tutunabilsek bile, ovalarda Ağustos ve Eylülde olduğu gibi hepimiz yeraltına geçmek zorunda kalırız. Ama eğer Kızıl Ordu sınır bölgesinden ayrılmazsa, burada daha önce atmış olduğumuz temellere dayanarak, yavaş yavaş çevremizdeki bölgelere yayılabilir ve gelecek açısından mükemmel bir durum yaratabiliriz. Kızıl Orduyu büyütmek istiyorsak, bunun biricik yolu, iyi bir kitle temeline sahip olduğumuz Cingang Dağları civarında, yani Ningang, Yungsin, Lingsien ve Suyçuan illerinde, düşmanla uzun süreli bir mücadeleye girişmek ve bu mücadelede, Hunan ve Ciangsi Eyaletlerindeki düşman kuvvetleri arasında var olan çıkar çatışmalarından ve bunların, kendilerini her yönden gelebilecek saldırılara karşı savunmak zorunda oldukları için kuvvetlerini yoğunlaştırmakta karşılaştıkları zorluklardan yararlanmaktır, Doğru taktikler uygulayarak, yalnızca kazanabileceğimiz ve asker ve silah ele geçirebileceğimiz muharebelere girişerek, Kızıl Orduyu yavaş yavaş büyütebiliriz. Eğer Kızıl Ordunun esas kuvvetleri Güney Hunan seferine çıkmasaydı, Nisan ve Temmuz aylan arasında sınır bölgesindeki kitleler içinde yapmış olduğumuz hazırlık çalışması sayesinde, hiç kuşkusuz, Ağustosta Kızıl Orduyu genişletebilirdik. Yapılan bu hataya karşın, Kızıl Ordu, arazinin elverişli ve halkın da dost olduğu sınır bölgesine geri dönmüştür ve gelecek açısından durum, şimdi bile kötü değildir. Kızıl Ordu ancak kararlılıkla savaşarak ve sınır bölgesi gibi yerlerde savaşırken bütün dayanıklılığını ortaya koyarak silah sayısını artırabilir ve iyi askerler yetiştirebilir. Kızıl Bayrak, sınır bölgesinde bütün bir yıl boyunca dalgalanmış ve Hunan, Hubey va Ciangsi'deki ve bütün ülkedeki toprakağaları sınıfının büyük nefretini kazanmıştır. Ama çevre illerin işçi, köylü ve askerlerinin umutlarını sürekli olarak güçlendirmektedir. Örneğin askerleri ele alalım. Savaşağalan sınır bölgesine karşı açılan "haydutlan bastırma" harekâtlarını başlıca görevleri haline getirdikleri ve bunlar, "haydutları bastırmaya çalışmakla bir yıl geçirdik ve bir milyon dolar harcadık" (Lu Diping) ya da Kızıl Ordunun "20 bin askeri ve 5 [sayfa 131] bin tüfeği var" (Vang Cun) gibi sözler ettikleri için, askerlerinin ve hayal kırıklığına uğramış genç subaylarının gözleri giderek bize çevrilmektedir. Bunlar, gittikçe artan bir şekilde düşmandan kopup, saflarımıza katılacak ve böylelikle Kızıl Ordu için bir insan kaynağı oluşturacaklardır. Bunun dışında, Kızıl Bayrağın sınır bölgesinde hep yüksekte tutulmuş olması, Komünist Partisinin gücünü ve hâkim sınıfların iflasını göstermektedir. Bu, ülke çapında siyasi öneme sahip bir olaydır. Bu yüzden biz, bugüne kadar savunageldiğimiz gibi şimdi de, Kızıl siyasi iktidarın Losiao Sıradağlarının orta kesiminde kurulması ve genişletilmesinin mutlaka gerekli ve doğru olduğunu savunuyoruz. [sayfa 132]
PARTİ İÇİNDEKİ YANLIŞ DÜŞÜNCELERİN
DÜZELTİLMESİ ÜZERİNE[12*]
Aralık 1929
Dördüncü Kızıl Ordudaki Komünist Partisi örgütünde, Partinin doğru çizgisinin uygulanmasını büyük ölçüde engelleyen, proleter olmayan çeşitli fikirler vardır. Bu fikirler tamamen düzeltilmediği takdirde, Dördüncü Ordunun. Çin'in büyük devrimci mücadelesinde kendine düşen görevleri omuzlaması olanaksızdır. Bu Parti örgütündeki yanlış fikirlerin kaynağı, doğal olarak, temel birimlerinin büyük ölçüde köylülerden ve diğer küçük burjuva kökenli unsurlardan meydana gelmesinde yatmaktadır; ancak Partinin yönetici organlarının bu yanlış fikirlere karşı uyumlu ve kararlı bir mücadele verme ve üyeleri Partinin doğru çizgisine uygun olarak eğitme konusunda gösterdikleri başarısızlık da, bunların varlık ve gelişmelerinin önemli nedenlerinden biridir. Bu kongre, Merkez Komitesinin Eylül [sayfa 136] mektubunun özüne uygun olarak, Dördüncü Ordudaki Parti örgütünde görülen çeşitli proleter olmayan fikirlerin belirtilerine, kaynaklarına ve bunları düzeltme yöntemlerine işaret eder ve bütün yoldaşları bunları tamamen yok etmeye çağırır.
SALT ASKERİ BAKIŞ AÇISI ÜZERİNE
Salt askeri bakış açısı, Kızıl Ordudaki bir kısım yoldaşlar arasında çok gelişmiştir. Şu şekillerde ortaya çıkmaktadır:
1. Bu yoldaşlar, askeri sorunları ve siyaseti birbirine karşıt şeyler olarak görmekte ve askeri hareketlerin, siyasi görevleri yerine getirme araçlarından sadece biri olduğunu kabul etmemektedirler. Hatta bazıları, "Eğer askeri bakımdan iyiysen, siyasi bakımda da iyisin demektir; askeri bakımdan iyi değilsen, siyasi bakımdan sende iş yok demektir" diyorlar. Bu, bir adım daha ileri gidip askeri sorunlara siyasetin üstünde bir yer vermektir.
2. Onlar, Kızıl Ordunun görevinin Beyaz ordununki gibi sadece savaşmak olduğunu düşünüyorlar. Çin Kızıl Ordusunun, devrimin siyasi görevlerini yerine getirmek için kurulmuş silahlı bir güç olduğunu anlamıyorlar. Özellikle bugün, Kızıl Ordu kesinlikle kendini sadece savaşmakla sınırlandırmamalıdır; düşmanın askeri gücünü yıkmak [sayfa 137] için savaşmanın yanı sıra, kitleler arasında propaganda yapmak, kitleleri, örgütlemek, silahlandırmak, onlara devrimci siyasi iktidarı kurmalarında yardımcı olmak ve Parti örgütleri kurmak gibi önemli görevleri de üstlenmelidir. Kızıl Ordu sadece savaşmak için savaşmaz; fakat kitleler arasında propaganda yapmak, onları örgütlemek, silahlandırmak ve devrimci siyasi iktidarı kurmalarında onlara yardımcı olmak için savaşır. Bu amaçlar olmadı mı, savaşmak anlamını yitirir ve Kızıl Ordunun varlık nedeni ortadan kalkar.
3. Dolayısıyla bu yoldaşlar, örgütsel olarak, Kızıl Ordunun siyasi çalışma yapan bölümlerini, askeri çalışma yapan bölümlerine bağımlı kılıyor ve "Ordu Karargâhı ordu dışındaki sorunlara da baksın" sloganını ortaya atıyorlar. Gelişmesine izin verildiği takdirde bu fikir, kitlelerden kopma, hükümeti ordunun denetlemesi ve proletarya önderliğinden uzaklaşma tehlikelerini içermektedir. Bu, tıpkı Guomindang ordusu gibi, savaşağalığı yolunun tutulması olacaktır.
4. Bunlar, aynı zamanda propaganda çalışmasında, propaganda ekiplerinin önemini gözden kaçırıyorlar. Kitle örgütleri konusunda da, orduda asker komitelerinin kurulmasını ve yerel bölgelerdeki işçi ve köylülerin örgütlenmesini gözardı ediyorlar. Sonuç olarak, hem propaganda hem de örgütlenme çalışmaları terkedilmektedir.
5. Bir muharebe kazanıldığı zaman kibirlenmekte, kaybedildiği zaman ise cesaretleri kırılmaktadır.
6. Dar kısımcılık: Bu yoldaşlar, sadece Dördüncü Orduyu düşünmekte ve yerel kitleleri silahlandırmanın Kızıl Ordunun önemli bir görevi olduğunu kavramamaktadır-lar. Bu, klikçiliğin daha gelişmiş bir biçimidir.
7. Dördüncü Ordudaki sınırlı çevrelerinden daha ötesini göremeyen birkaç yoldaş, bu çevrenin dışında başka hiç bir devrimci gücün bulunmadığına inanmaktadırlar. Bu yüzden güçlerini koruma ve eylemden kaçınma fikrine kendilerini iyice kaptırmışlardır. Bu, oportünizmin bir kalıntısıdır. [sayfa 138]
8. Öznel ve nesnel koşulları gözardı eden bazı yoldaşlar, devrimci acelecilik hastalığına yakalanmışlardır; bunlar, kitleler arasında titiz ve ayrıntılı bir çalışma yapmak zahmetine katlanmak istememekte, hayaller içinde yüzerek sadece büyük işler başarmak istemektedirler. Bu, darbeciliğin[87] bir kalıntısıdır.
Salt askeri bakış açışının kaynakları şunlardır:
1. Siyasi düzeyin düşük olması. Bu, orduda siyasi önderliğin rolünün ve Kızıl Ordu ile Beyaz ordunun temelden farklı olduklarının kavranamamasına yol açmaktadır.
2. Paralı asker zihniyeti. Geçmiş muharebelerde alınan esirlerin birçoğu Kızıl Orduya katılmıştır; bu gibi unsurlar belirgin bir paralı asker zihniyetini birlikte getirmekte ve böylelikle alt kademelerde salt askeri bakış açısı için bir temel hazırlamaktadırlar.
3. Yukarıdaki iki neden, bir üçüncüsüne kaynaklık etmektedir: Askeri, güce aşırı güven ve halk kitlelerinin gücüne güvensizlik.
4. Partinin askeri çalışmayla etkin olarak ilgilenme ve bunları tartışma konusunda gösterdiği ihmal de, bazı yoldaşlar arasında salt askeri bakış açısının ortaya çıkmasının nedenlerinden biridir.
Düzeltme yöntemleri şunlardır:
1. Eğitim yoluyla Parti içindeki siyasi düzeyi yükseltmek, salt askeri bakış açısının teorik temellerini yıkmak, Ordu ile Beyaz ordu arasındaki temel farkı berrak bir şekilde ortaya koymak. Aynı zamanda, oportünizmin ve darbeciliğin kalıntılarını ortadan kaldırmak ve Dördüncü Ordunun dar kısımcılığına son vermek.
2. Subayların ve askerlerin siyasi, eğitimini, özellikle de eski esirlerin eğitimini yoğunlaştırmak. Aynı zamanda, yerel hükümetlerin, mümkün olduğu ölçüde mücadele tecrübesi olan işçi ve köylüleri Kızıl Orduya, katılmak üzere seçmesini sağlamak, böylece salt askeri bakış açısını örgütsel olarak zayıflatmak ve hatta bu bakış açısının kökünü kazımak.
3. Kızıl Ordudaki Parti örgütleriyle subay ve askerleri [sayfa 139] etkilemek için, yerel Parti örgütlerinin Kızıl Ordudaki Parti örgütlerini ve kitlelerin siyasi iktidar organlarının da bizzat Kızıl Orduyu eleştirmelerini sağlamak üzere, bunları harekete geçirmek.
4. Parti, askeri çalışmayla etkin bir biçimde ilgilenmeli ve bu konuyu tartışmalıdır. Yapılan her çalışma, tabandaki üyelerce uygulamaya konmadan önce, Parti tarafından tartışılmalı ve karara bağlanmalıdır.
5. Kızıl Ordunun görevlerini, askeri ve siyasi organları arasındaki ilişkileri, Kızıl Ordu ile halk kitleleri arasındaki ilişkileri, asker komitelerinin yetki ve görevlerini ve bunların askeri ve siyasi örgütlerle olan ilişkilerini açıkça tanımlayan Kızıl Ordu yönetmelikleri hazırlanmalıdır.
AŞIRI DEMOKRASİ ÜZERİNE
Kızıl Ordunun Dördüncü Ordusu, Merkez Komitesinin talimatlarına uygun hareket etmeye başladığından bu yana, aşırı demokrasi belirtileri büyük ölçüde azalmıştır. Örneğin, Parti kararları artık oldukça iyi bir şekilde yerine getirilmektedir ve artık hiç kimse, Kızıl Ordunun "demokratik merkeziyetçiliği aşağıdan yukarıya" uygulaması gerektiği ya da "bütün sorunların önce alt kademelerde tartışılıp, sonra üst kademelerin karar vermesi" gerektiği şeklinde yanlış talepler ileri sürmektedir. Ancak bu azalma, gerçekte sadece geçici ve yüzeyseldir ve aşırı demokrasiden yana fikirlerin artık giderilmiş olduğu anlamına gelmez. Başka bir deyişle, aşın demokrasinin birçok yoldaşın zihninde hâlâ derin kökleri vardır. Çeşitli biçimlerde ifadesini bulan, Parti kararlarını yerine getirmede gösterilen gönülsüzlük bunun kanıtıdır.
Düzeltme yöntemleri şunlardır:
1. Teori alanında, aşırı demokrasinin kökünü kazımak. İlkönce, aşırı demokrasinin doğurduğu tehlikenin, Parti örgütüne zarar vererek ve hatta onu tamamen yıkarak, [sayfa 140] Partinin mücadele, gücünü zayıflatarak ve hatta yok ederek, Partiyi mücadele görevlerini gerçekleştiremez hale getirmesinden ve böylece devrimin yenilgisine yol açmasından ileri geldiğine işaret edilmelidir. İkinci olarak da, aşırı demokrasinin kaynağının, küçük burjuvazinin disipline karşı beslediği bireyci hoşnutsuzluk olduğu belirtilmelidir. Bu özellik Parti içine girdiği zaman, siyasi ve örgütsel alanda aşırı demokrasiden yana fikirlere dönüşmektedir. Bu fikirler, proletaryanın mücadele görevleriyle hiç bir şekilde bağdaşmaz.
2. Örgütlenme alanında, merkezi önderlik altında demokrasinin uygulanmasını sağlamak. Bunu yapmanın yolları şunlardır:
(1) Partinin yönetici organları, kendilerini önderlik merkezleri olarak kabul ettirebilmek için, rehberlik görevini yerine getirecek doğru bir çizgi geliştirmek ve ortaya çıkan sorunlara çözüm bulmak zorundadırlar:
(2) Üst kademelerdeki organlar, doğru rehberlik edebilmek için nesnel bir temele sahip olmak amacıyla, kitlelerin hayatını ve alt kademelerdeki organların durumunu yakından bilmek zorundadırlar,
(3) Bütün kademelerdeki Parti örgütleri, sorunlara çözüm ararken, gelişigüzel kararlar almamalıdır. Bir kere alındıktan sonra da kararlar sebatla uygulanmalıdır.
(4) Üst kademelerdeki Parti organları tarafından alman bütün önemli kararlar, derhal alt kademelerdeki organlara ve Partinin üye kitlesine iletilmelidir. Bunun yöntemi de, aktif üye toplantıları ya da Parti kollarında, hatta (eğer koşullar uygunsa) tümenlerde[88] genel üye toplantıları yapmak ve bu toplantılarda belirli kimseleri rapor vermekle görevlendirmektir.
(5) Partinin alt kademelerindeki organlar ve bütün Parti üyeleri, üst kademelerdeki organların talimatlarını [sayfa 141] tam anlamıyla kavramak ve uygulama yöntemlerini kararlaştırmak için bunları ayrıntılı bir şekilde tartışmalıdır.
ÖRGÜT DİSİPLİNİNE GÖSTERİLEN KAYITSIZLIK ÜZERİNE
Dördüncü Ordudaki Parti örgütünde örgüt disiplinine gösterilen kayıtsızlık, şu şekillerde ortaya çıkmaktadır:
A. Azınlığın çoğunluğa tabi olmayışı. Örneğin bir azınlık, önerisi oylamada kabul edilmediği zaman, Parti kararlarını samimiyetle uygulamamaktadır.
Düzeltme yöntemleri şunlardır:
1. Toplantılarda, bütün katılanların, görüşlerini mümkün olduğu kadar kapsamlı olarak ortaya koymaları teşvik edilmelidir. Tartışmalı sorunlarda doğrular ve yanlışlar, uzlaşmalara ve yüzeyselliğe yer verilmeksizin açıklığa kavuşturulmalıdır. Açık ve kesin sonuçlara varmak için bir toplantıda çözülemeyen bir sorunun tartışılmasına, çalışmaları engellememesi koşuluyla, başka bir toplantıda devam edilmelidir.
2. Parti disiplininin gereklerinden biri de, azınlığın çoğunluğa tabi olmasıdır. Azınlık, kendi görüşü reddedildiği zaman, çoğunluğun kararını desteklemek zorundadır. Eğer gereksiyorsa, sorunu, yeniden görüşülmek üzere bir sonraki toplantıya getirebilir; ancak bunun dışında hiç bir şekilde karara aykırı hareket edemez.
B. Örgüt disiplini göz önüne alınmaksızın eleştiri yapılması.
1. Parti içi eleştiri, Parti örgütünü güçlendirmek ve Partinin mücadele gücünü artırmak için bir silahtır. Ancak, Kızıl Ordunun Parti örgütünde, eleştiri her zaman bu nitelikte olmamaktadır; bazen kişisel, saldırılara dönüşmektedir. Sonuç olarak, kişilere olduğu gibi, Parti örgütüne de zarar vermektedir. Bu, küçük burjuva bireyciliğinin bir [sayfa 142] yansımasıdır. Bunu düzeltmenin yöntemi ise, Parti üyelerinin, eleştirinin amacının sınıf mücadelesinde zafere ulaşmak için Partinin mücadele gücünü artırmak olduğunu ve kişisel saldın aracı olarak kullanılmaması gerektiğini kavramalarına yardımcı olmaktır.
2. Birçok Parti üyesi, eleştirilerini Parti içinde değil, dışında yapmaktadır. Bunun nedeni, genel olarak üyelerin Parti örgütünün (toplantılarının vb.) önemini henüz kavramamış olmaları ve örgüt içinde yapılan eleştiriyle, dışında yapılan eleştiri arasında bir fark görmemeleridir. Bunu düzeltmenin yöntemi, Parti üyelerini, Parti örgütünün önemini kavramalarım ve Parti komiteleri ya da yoldaşları, hakkındaki eleştirilerini Parti toplantılarında yapmalarını sağlayacak şekilde eğitmektir.
MUTLAK EŞİTLİKÇİLİK ÜZERİNE
Mutlak eşitlikçilik, bir zamanlar Kızıl Orduda oldukça ciddi bir sorun haline gelmişti. Bazı örnekler verelim: Yaralı askerlere verilen ödenekler konusunda, hafif ve ağır yaralılar arasında ayrım yapılmasına itiraz edilmekte ve herkese eşit ödenek verilmesi istenmekteydi. Subayların ata binmesi, görevlerini yerine getirebilmeleri için gerekli bir şey olarak değil de, bir eşitsizlik belirtisi olarak görülmekteydi. Erzakın mutlak olarak eşit bir şekilde dağıtılması istenmekte ve özel durumlarda bazılarına bir parça daha büyük pay verilmesine itiraz edilmekteydi. Pirinç taşınmasında da, yaş ve bedeni durum göz önüne alınmaksızın herkesin eşit ağırlıkta yük taşıması istenmekteydi. Konaklanırken yer dağıtımında eşitlik istenmekte ve Karargah daha fazla yer kapladığında, buna öfke duyulmaktaydı. Zahmetli görevlerin dağıtımında da eşitlik istenmekte ve başkalarından bir parça bile daha fazla iş yapmak istenmemekteydi. Hatta iş bazen o kadar ileri gitmekteydi ki, iki yaralı ve bir sedye olduğu zaman, her iki yaralı da önceliği [sayfa 143] diğerine vermek istemediği için, hiç biri sedyeyle taşınamamaktaydı. Bu örneklerin de gösterdiği gibi, mutlak eşitlikçilik, Kızıl Ordu subay ve askerleri arasında hâlâ çok ciddi bir sorundur.
Siyasi sorunlarda görülen, aşırı demokrasi gibi, mutlak eşitlikçilik de, zanaatkar ve küçük köylü ekonomisinin ürünüdür. Aralarındaki tek fark, birinin maddi, diğerinin ise siyasi sorunlarda ortaya çıkmasıdır.
Düzeltme yöntemi şudur: Kapitalizm ortadan kaldırılmadan önce, mutlak eşitliğin, köylülerin ve küçük mülk sahiplerinin bir hayali olmaktan öteye geçemeyeceğine; sosyalizmde bile mutlak eşitliğin olamayacağına; çünkü o zaman da maddi şeylerin, «herkesten yeteneğine göre, herkese emeğine göre» ilkesine ve yapılan çalışmanın ihtiyaçlarını karşılama esasına göre dağıtılacağına dikkati çekmeliyiz. Kızıl Orduda maddi şeylerin dağıtımı, subaylara ve askerlere eşit ücret ödenmesinde olduğu gibi, aşağı yukarc eşit bir şekilde yürütülmelidir; çünkü bu, mücadelenin bugünkü koşullarının gerektirdiği bir şeydir. Ancak, mantık sınırlarını aşan mutlak eşitlikçiliğe karşı çıkılmalıdır; çünkü bu, mücadelenin gerektirdiği bir şey değil, tam tersine mücadeleyi engelleyen bir şeydir.
ÖZNELCİLİK ÜZERİNE
Bazı Parti üyeleri arasında ciddi ölçüde öznelcilik vardır ve bu siyasi durumun tahliline ve çalışmaların yönlendirilmesine büyük zarar vermektedir. Çünkü siyasi bir durumun öznelci tahlili ve çalışmaların öznelci bir şekilde yönlendirilmesi, kaçınılmaz olarak ya oportünizmle ya da darbecilikle sonuçlanmaktadır. Öznel eleştirilere, belirsiz ve temelsiz konuşmalara ya da kuşkuculuğa gelince, Parti içinde bu gibi uygulamalar genellikle ilkesiz tartışmalara yol açar ve Parti örgütünü içinden yıkar.
Parti içi eleştiriyle ilgili olarak üzerinde durulması gereken [sayfa 144] diğer bir nokta da, bazı yoldaşların eleştiri yaparken, temel sorunları bir kenara bırakıp, dikkatlerini önemsiz noktalar üzerinde toplamalarıdır. Bu yoldaşlar, eleştirinin esas görevinin siyasi ve örgütsel hataları ortaya çıkartmak olduğunu kavramamaktadırlar. Kişisel eksikliklere gelince, eğer bunlar siyasi ve örgütsel hatalarla ilişkili değilse, gereğinden fazla eleştirip, ilgili yoldaşlara sıkıntı vermeye gerek yoktur, Ayrıca bu eleştiri tarzı geliştiği takdirde, Parti üyelerinin dikkatlerini tamamen küçük hatalar "üzerinde yoğunlaştırmaları, herkesin ürkek ve gereğinden fazla ihtiyatlı bir hale gelmesi ve Partinin siyasi görevlerini unutması şeklinde büyük bir tehlike belirmektedir.
Başlıca düzeltme yöntemi, Parti üyelerini, düşünce tarzlarına ve Parti içi yaşantılarına siyasi ve bilimsel bir özün egemen olmasını sağlayacak şekilde eğitmektir. Bu amaca ulaşmak için: (1) Parti üyelerine, öznelci tahlil ve değerlendirmeler yapmak yerine, siyasi bir durumu tahlil ederken ve sınıf güçlerini değerlendirirken Marksist-Leninist yöntemi uygulamayı öğretmeliyiz; (2) Parti üyelerinin dikkatini, mücadele taktiklerini ve çalışma yöntemlerini saptamak amacıyla toplumsal ve ekonomik araştırma ve incelemelere yöneltmeliyiz ve yoldaşların, gerçek durumu araştırmadıkları takdirde, hayalciliğin ve darbeciliğin batağına düşeceklerini kavramalarına yardımcı olmalıyız; (3) Parti içi eleştirilerde öznelciliğe, keyfiliğe ve eleştirinin bayağılaştırılmasına karşı uyanık olmalıyız; söylenen her şey gerçeklere dayanmalı ve eleştiri siyasi noktalarda yoğunlaştırılmalıdır.
BİREYCİLİK ÜZERİNE
Bireycilik eğilimi, Kızıl Ordu Parti örgütünde şu şekillerde kendini göstermektedir:
1. Misillemede bulunmak. Bazı yoldaşlar, Parti içinde bir asker yoldaş tarafından eleştirildiklerinde, Parti dışında ona karşı misillemede bulunabilmek için fırsat kollamaktadırlar; [sayfa 145] misillemede bulunmanın yollarından biri de, söz konusu yoldaşı dövmek ya da ona küfür etmektir. "Bu toplantıda sen beni eleştirdin, gelecek toplantıda ben sana, gösteririm" diyerek Parti içinde de misillemede bulunmaya çalışmaktadırlar. Bu gibi misilleme olayları, tamamen bireyci düşüncelerden doğmakta ve bir bütün olarak sınıfın ve Partinin çıkarlarının gözardı edilmesine yol açmaktadır. Bunların hedefi düşman sınıf değil, kendi saflarımızdaki kişilerdir. Bu hata, örgütü kemirmekte ve mücadele gücünü zayıflatmaktadır.
2. "Dar grup" zihniyeti. Bazı yoldaşlar, sadece kendi dar gruplarının çıkarlarım düşünmekte ve genel çıkarları gözardı etmektedirler. Bu, yüzeysel olarak bakıldığında, kişisel çıkar peşinde koşmak gibi gözükmese de, aslında en dar bireyciliğin bir örneğidir ve güçlü bir aşındırıcı ve bölücü etkisi vardır. "Dar grup" zihniyeti Kızıl Orduda eskiden çok yaygındı; eleştiriler sonucunda durum şimdi biraz daha iyiyse de, bu zihniyetin kalıntıları hâlâ vardır ve bunların üstesinden gelmek için daha fazla çaba gereklidir.
3. "Memur" tavrı. Bazı yoldaşlar, üyesi bulundukları Partinin ve Kızıl Ordunun devrimin görevlerini yerine getirmek için, birer araç olduklarını kavramamaktadırlar. Devrimi gerçekleştirecek olanın bizzat kendileri olduğunu kavramamakta, sorumluluklarının devrime karşı değil de, sadece kendi kişisel üstlerine karşı olduğunu düşünmektedirler. Devrime karşı takınılan bu pasif memur" tavrı da, bireyciliğin bir yansımasıdır. Bu, kayıtsız şartsız devrim için çalışan faal üyelerin sayısının fazla olmayışının nedenini de açıklamaktadır. Bu hata giderilmediği takdirde, faal üyelerin sayısı artmayacak ve devrimin ağır yükü az sayıda insanın omuzlarına yüklenmeye devam edecektir. Bu da, mücadeleye büyük ölçüde zarar verecektir.
4. Eğlence peşinde koşma. Kızıl Orduda, bireycilikleri eğlence peşinde koşmak şeklinde ortaya çıkan kimselerin sayısı hiç de az değildir. Bunlar daima birliklerinin büyük şehirler üzerine yürümesini arzu etmektedirler. Şehirlere [sayfa 146] gitmeyi, oralarda çalışma yapmak için değil, eğlenmek için istemektedirler. Hayatın zor olduğu Kızıl bölgelerde çalışmak, hiç istemedikleri bir şeydir.
5. Pasiflik. Bazı yoldaşlar, işler istedikleri gibi yürümeyince pasifleşmekte ve çalışmayı bırakmaktadırlar. Bu, esas olarak eğitim eksikliğinden ileri gelmektedir. Bazen de önderliğin, sorunların ele almışı, görev dağıtımı ya da disiplinin uygulanması konusunda hatalı bir şekilde davranması, buna yol açmaktadır.
6. Ordudan ayrılma isteği. Kızıl Ordudan ayrılıp yerel çalışmalarda görev almak isteyenlerin sayısı gittikçe artmaktadır. Bunun nedenleri sadece kişisel etkenlere bağlanamaz. Aynı zamanda şu etkenlerin de bunda rolü vardır : (1) Kızıl Ordudaki hayatın maddi zorlukları, (2) uzun bir mücadeleden sonra bitkin düşme ve (3) önderliğin, sorunların ele alınışı, görev dağıtımı ya da disiplinin uygulanması konusundaki hatalı davranışları.
Düzeltme yöntemi, en başta, ideolojik olarak bireyciliğin kökünü kazımak amacıyla eğitimi yoğunlaştırmaktır. İkinci olarak, sorunların ele alınışında, görev dağıtımında ve disiplinin uygulanmasında doğru bir yol izlemektir. Bunlara ek olarak, Kızıl Orduda maddi hayatı iyileştirmenin yolları bulunmalıdır. Maddi koşulları iyileştirmek amacıyla, dinlenmek ve güç toplamak için ele geçirilen her fırsattan yararlanılmalıdır. Eğitim çalışmalarımızda bireyciliğin, toplumsal kökeni bakımından küçük burjuva ve burjuva ideolojisinin Parti içindeki bir yansıması olduğunu açıklamalıyız.
GEZGİNCİ ASİ ÇETELER İDEOLOJİSİ ÜZERİNE
Kızıl Ordu içinde serserilikten gelme unsurların oranının yüksek olması ve Çin'de, özellikle güney eyaletlerinde serserilerin büyük kitleler oluşturmaları nedeniyle, gezginci asi çetelerin siyasi ideolojisi Kızıl Ordu içinde de kendini [sayfa 147] göstermiştir. Bu ideoloji şu biçimlerde ortaya çıkmaktadır. (1) Bazıları, siyasi etkimizi sadece gezginci gerilla eylemleri yoluyla artırmak istemekte, ama siyasi etkimizi artırmak için üs bölgeleri inşa etmek ve halkın siyasi iktidarını kurmak gibi çetin görevleri üstlenmek konusunda isteksiz davranmaktadırlar. (2) Kızıl Ordunun genişletilmesi konusunda, bazıları, yerel Kızıl Muhafızların ve yerel birliklerin genişletilmesi ve böylelikle Kızıl Ordunun ana kuvvetlerinin geliştirilmesi çizgisini uygulamak yerine "adam kiralama ve at satın alma" ve "asker kaçaklarıyla asileri orduya kaydetme"[89] çizgisini izlemektedirler. (3) Bazıları, kitlelerle birlikte çetin mücadelelere girmek ve bunları sürdürmek için gerekli sabra sahip değildir; bunlar, yalnızca büyük şehirlere gitmek ve diledikleri gibi yiyip içmek istemektedirler. Gezginci asi ideolojisinin bütün bu belirtileri, Kızıl Ordunun görevlerini gereğince yerine getirmesini ciddi bir şekilde engellemektedir; dolayısıyla bu ideolojinin tasfiyesi, Kızıl Ordu Parti örgütü içinde yürütülen ideolojik mücadelenin önemli hedeflerinden biridir. Huang Çao[90] ve Li Çuang[91] tipi gezginci asi çetelerin yöntemlerinin bugünün koşullarında artık geçerli olamayacağı kavranmahdır. Düzeltme yöntemleri şunlardır:
1. Eğitimi yoğunlaştırmak, yanlış fikirleri eleştirmek ve gezginci asi çeteler ideolojisinin kökünü kazımak.
2. Kızıl Ordunun tabanındaki birimler ile esir alındıktan sonra orduya kabul edilenler arasında, serseri zihniyetini gidermek amacıyla eğitimi yoğunlaştırmak.
3. Kızıl Ordunun bileşimini değiştirmek için mücadele, tecrübesi olan faal işçi Ve köylüleri ordu saflarına çekmek.
4. Militan işçi ve köylü kitleleri arasından yeni Kızıl Ordu birimleri oluşturmak.
DARBECİLİĞİN KALINTILARI ÜZERİNE
Kızıl Ordudaki Parti örgütü, darbeciliğe karşı çeşitli [sayfa 148] mücadeleler vermiştir; ancak bu mücadele henüz yeterli bir düzeye ulaşmamıştır. Bu yüzden de Kızıl Ordu içinde bu ideolojinin kalıntıları hâlâ görülmektedir. Ortaya çıkış biçimleri şunlardır: (1) Öznel ve nesnel koşulları göz önüne almadan körü körüne eyleme girişme; (2) Partinin şehirler için saptadığı siyasetlerin yeterli ve kararlı bir şekilde uygulanmaması; (3) özellikle yenilgi anlarında askeri disiplinin gevşemesi; (4) bazı birimlerin ev yakmaları; (5) ordudan kaçanları vurmak ve dayak atmak şeklindeki uygulamalar; bunların her ikisi de darbeci özellikler taşımaktadır. Toplumsal kökeni bakımından darbecilik, lümpen-proletarya ve küçük burjuva ideolojilerinin bir bileşimidir. Düzeltme yöntemleri şunlardır:
1. İdeolojik bakımdan darbeciliğin kökünü kazımak.
2. Darbeci davranışları, kurallar, yönetmelikler ve siyasetler aracılığıyla düzeltmek. [sayfa 149]
TEK BİR KIVILCIM BÜTÜN BİR BOZKIRI TUTUŞTURABİLİR[13*]
5 Ocak 1930
Partimizdeki bazı yoldaşlar bugünkü durumun doğru olarak nasıl değerlendirileceğini ve ne yapmak gerektiği, sorununun nasıl çözüleceğini hâlâ bilmiyorlar. Devrim dalgasının yükselmesinin kaçınılmaz olduğuna inanmakla birlikte, bunun yakın olduğuna inanmıyorlar. Bu yüzden Ciangsi'yi ele geçirme planını reddedip, sadece Fucien, Guangdung ve Ciangsi sınırlarındaki üç bölgede gezginci gerilla eylemlerine girişmenin doğru olduğunu söylüyorlar. Aynı zamanda gerilla bölgelerinde Kızıl siyasi iktidarın kurulmasının ne anlama geldiğini derin bir şekilde kavramadıklarından, Kızıl siyasi iktidarın sağlamlaştırılması ve genişletilmesi yoluyla ülke çapında devrim dalgasının yükselişini hızlandırma konusunda da derin bir kavrayışları yoktur. Devrimci dalganın yükselişinin hâlâ uzak olduğunu sandıkları için, çetin bir çalışmayla siyasi iktidar kurmaya kalkışmanın boş yere çaba sarf etmek olacağını düşünüyorlar. Siyasi etkimizi, daha kolay bir yöntem olan gezginci gerilla eylemleriyle artırmak istiyorlar. Ülke çapında kitleler kazanıldıktan ya da hemen hemen kazanıldıktan sonra, Kızıl Ordunun da katılmasıyla ülke çapında büyük bir devrim haline geleceğini düşündükleri bir silahlı [sayfa 152] ayaklanma başlatmak istiyorlar. Önce ülke çapında ve bütün bölgelerde kitleleri, kazandıktan sonra, siyasi iktidarı kurmamız gerektiği, şeklindeki teorileri, Çin devriminin gerçek durumuna uymamaktadır. Bu teorinin kaynağı, esas olarak, Çin'in, birçok emperyalist gücün, üzerinde hâkimiyet kurmak için çekiştikleri yan-sömürge bir ülke olduğunu berrak bir şekilde kavramamalarında yatmaktadır. Bu, berrak bir şekilde kavrandığı takdirde, birinci olarak, hâkim sınıflar içinde sürüp giden, uzun ve karmaşık savaşlar gibi olağanüstü bir olguya niçin yalnız Çin'de rastlandığı; bu savaşların niçin durmadan şiddetlenip yaygınlaştığı ve Çin'de niçin hiç bir zaman birleşik bir rejimin kurulamadığı anlaşılacaktır. İkinci olarak, köylü sorununun önemi ve dolayısıyla köylü ayaklanmalarının niçin ülke çapında gelişmiş olduğu anlaşılacaktır. Üçüncü olarak, işçilerin ve köylülerin demokratik siyasi iktidarı sloganının doğruluğu anlaşılacaktır. Dördüncü olarak, gene Çin dışında rastlanmayan ve birincisinden (hâkim sınıflar içinde sürüp giden uzun ve karmaşık savaşlara sadece Çin'de rastlanması olgusundan) doğan diğer bir olağanüstü olgu, yani Kızıl Ordunun ve gerilla kuvvetlerinin ve bunlarla birlikte, Beyaz rejim tarafından çevrilmiş küçük Kızıl bölgelerin varlığı ve gelişmesi olgusu anlatılacaktır. Beşinci olarak, Kızıl Ordunun, gerilla kuvvetlerinin ve Kızıl bölgelerin kurulmasının ve büyümesinin, yarı-sömürge bir ülke olan Çin'de, proletarya önderliğindeki köylü mücadelesinin en yüksek "-biçimi, yan-sömürge bir ülkede, köylü mücadele-sininin büyümesinin kaçınılmaz sonucu ve ülke çapında devrim dalgasının yükselişini hızlandırmada kuşkusuz en önemli etken olduğu anlaşılacaktır. Nihayet altıncı olarak, sadece gezginci gerilla eylemlerine dayanma siyasetinin, devrim dalgasının ülke çapındaki bu yükselişini hızlandırma görevini yerine getiremeyeceği; öte yandan Cu De ile Mao Zedung ve aynı zamanda Fang Çimin[92] tarafından benimsenen siyasetin -yani üs bölgeleri kurmak; sistemli bir şekilde siyasi iktidarı kurmak; toprak devrimini derinleştirmek; önce kasaba Kızıl Muhafızları, sonra bölge Kızıl Muhafızları, [sayfa 153] sonra il Kızıl Muhafızları, daha sonra yerel Kızıl Ordu birliklerinin kurulmasından, en sonunda düzenli Kızıl Ordu birliklerinin kurulmasına kadar uzanan, kapsamlı bir inşa sürecini izlenerek halkın silahlı kuvvetlerini genişletmek; siyasi iktidarı dalgalar halinde ilerleyerek yaymak vb. şeklindeki siyasetin- kesinlikle doğru olduğu anlaşılacaktır. Bütün ülkedeki devrimci kitlelerin güveni ancak bu şekilde kazanılabilir. Sovyetler Birliği de bütün dünyadaki devrimci kitlelerin güvenini bu şekilde sağlamıştır. Gerici hâkim sınıfları çok büyük zorluklarla karşı karşıya bırakmak, onların temellerini sarsmak ve parçalanmalarını hızlandırmak, ancak bu şekilde mümkün olabilir. Geleceğin büyük devriminin esas silahı haline gelecek olan bir Kızıl Ordunun yaratılması, ancak bu şekilde mümkün olabilir. Kısacası, devrim dalgasının yükselişini hızlandırmak ancak bu şekilde mümkün olabilir.
Devrimci acelecilik hastalığına tutulan yoldaşlar, devrimin öznel güçlerini[93] abartmakta, karşı-devrimin güçlerini ise küçümsemektedirler. Böyle bir değerlendirme esas olarak öznelcilikten kaynaklanmaktadır. Sonunda da kuşkusuz darbeciliğe götürür. Diğer taraftan, devrimin öznel güçlerinin küçümsenmesi ve karşı-devrimin güçlerinin abartılması da, hatalı bir değerlendirme olur ve o da mutlaka başka türden kötü sonuçlara yol açar. Bu yüzden, Çin' deki siyasi durum hakkında bir yargıya varabilmek için şunları kavramak gerekir:
1. Bugün, Çin'de devrimin öznel güçleri zayıf olmakla birlikte, Çin'in geri ve zayıf toplumsal ve ekonomik yapısına dayanan gerici hâkim sınıfların bütün örgütleri (siyasi iktidar organları, silahlı kuvvetleri, siyasi partileri vb.) de zayıftır. Bu, devrimin öznel güçlerinin bugün Çin'dekinden belki biraz daha güçlü olmakla birlikte, gerici hâkim sınıfların kuvvetlerinin kat kat daha güçlü olduğu Batı Avrupa ülkelerinde, devrimin niçin hemen patlak veremeyeceğini açıklamakta yardımcı olmaktadır. Devrimin öznel güçleri şimdiki durumda zayıf olmakla birlikte, karşı-devrimin güçleri de görece zayıf olduğu için, devrim, Çin'de kuşkusuz [sayfa 154] daha büyük bir hızla yükselecektir.
2. Devrimin öznel güçleri, 1927'de devrimin yenilgisinden beri gerçekten de büyük ölçüde zayıflamıştır. Geriye kalan kuvvetler çok küçüktür ve sadece görünüşe bakarak karar veren yoldaşlar doğal olarak karamsarlığa düşmektedirler. Fakat eğer olguların özüne bakarak karar verirsek, durumun çok farklı olduğunu görürüz. Burada şu eski Çin atasözüne başvurabiliriz: "Tek bir kıvılcım bütün bir bozkırı tutuşturabilir." Başka bir deyişle, kuvvetlerimiz şimdiki durumda küçük olmakla birlikte çok hızlı bir şekilde büyüyecektir. 30 Mayıs Hareketinin ve bunu izleyen Büyük Devrimin tümüyle kanıtlamış olduğu gibi, Çin'in içinde bulunduğu koşullarda kuvvetlerimizin büyümesi, sadece mümkün değil, aynı zamanda kaçınılmazdır da. Bir şeye baktığımız zaman, onun özünü incelemeliyiz; görünüşünü ise sadece bizi kapının eşiğinde karşılayan bir şey olarak ele almalı ve eşikten içeri girdikten sonra da, baktığımız şeyin özünü kavramalıyız. Güvenilir ve bilimsel olan biricik tahlil yöntemi budur.
3. Aynı şekilde, karşı-devrimci güçleri değerlendirirken de, hiç bir zaman bunların sadece görünüşüne bakma malı, özünü incelemeliyiz. Hunan-Ciangsi sınır bölgesindeki bağımsız rejimimizin ilk döneminde bazı yoldaşlar, Hunan Eyalet Komitesinin yaptığı hatalı değerlendirmeye samimiyetle inanmakta ve sınıf düşmanının son derece zayii olduğunu düşünmekteydiler. O zamanki (1928 Mayısından Haziranına kadar) Hunan Eyalet Komitesi, Hunan yöneticisi Lu Diping'i[94] değerlendirirken, onu bugüne kadar şaka konusu olmaya devam eden "son derece zayıf" ve "tamamen panik halinde" terimleri ile tanımlıyordu. Böyle bir değerlendirme, kaçınılmaz olarak siyasi alanda darbeciliğe yol açtı. Ancak o yılın Kasım ayından 1929 Şubatına kadar olan dört aylık dönem boyunca (Çan Kayşek'le Guangsi savaşağalan arasındaki savaş[95] başlamadan önce), düşmanın üçüncü "ortak bastırma harekâtı"[96] Cingang Dağlarına yaklaştığı sırada bazı yoldaşlar bu sefer de, "Kızıl Bayrağı dalgalandırmaya daha ne kadar devam edebiliriz?" diye sormaya [sayfa 155] başladılar. Gerçekte ise Çin'de, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri ve Japonya arasındaki mücadele artık çok açık bir hale gelmişti ve Çan Kayşek, Guangsi kliği ve Feng. Yüsiang arasında karmaşık bir savaş durumu şekillenmekteydi; dolayısıyla o dönem, aslında karşı-devrim dalgasının geri çekilmeye ve devrim dalgasının yeniden yükselmeye başlamış olduğu dönemdi. Buna karşın, karamsar düşünceler sadece Kızıl Orduda ve yerel Parti örgütlerinde ortaya çıkmakla kalmıyordu; Merkez Komitesi bile görünüşe kapılıp karamsar bir havaya girdi. Merkez Komitesinin Şubat mektubu, Partinin o zaman yaptığı karamsar tahlilin bin kanıtıdır.
4. Bugünkü nesnel durum, hâlâ, önlerinde duran şeylerin sadece yüzeydeki görünüşlerine bakıp özlerini göremeyen yoldaşların yanılmalarına yol açabilecek niteliktedir. Özellikle Kızıl Orduda çalışan yoldaşlarımız bir muharebede yenildikleri veya güçlü düşman kuvvetleri tarafından, çevrildikleri ya da izlendikleri zaman, sanki bir bütün olarak Çin'deki ve dünyadaki durumda iyimser olmalarını gerektirecek hiç bir şey yokmuş ve devrimin zafere ulaşma ümidi çok uzakmış gibi, sık sık farkında olmadan o andaki özel ve sınırlı durumlarını genelleştirmekte ve abartmaktadırlar. Olguları gözlemlerken görünüşlere sarılmalarının ve sorunun özünü bir kenara itmelerinin nedeni, bir bütün olarak durumun özünün bilimsel bir tahlilini yapmamalarıdır. Çin'de, devrim dalgasının yakında yükselip yükselmeyeceği konusunda bir karara varmak, ancak devrim dalgasının yükselişine yol açan çelişmelerin gerçekten gelişmekte olup olmadıklarını ayrıntılı bir şekilde incelemekle' mümkündür. Dünyada emperyalist ülkeler arasındaki, emperyalist ülkelerle sömürgeleri arasındaki ve kendi ülkelerinde emperyalistlerle proletarya arasındaki çelişmeler gelişmekte olduğu için, emperyalistler, Çin üzerinde hâkimiyet kurmak amacıyla birbirleriyle çatışmaya daha fazla ihtiyaç duymaktadırlar. Emperyalistlerin Çin üzerindeki çatışmalarının daha da şiddetlenmesiyle birlikte Çin topraklan üzerinde, hem emperyalizmle bütün Çin milleti arasındaki [sayfa 156] çelişme, hem de emperyalistlerin kendi aralarındaki çelişmeler gelişmekte ve bu durum, her geçen gün genişleyip şiddetlenen ve Çin'in gerici yöneticilerinin farklı klikleri arasındaki çelişmelerin sürekli olarak gelişmesine yol açan karmaşık savaş durumunu yaratmaktadır. Gerici hâkim klikler arasında çelişmelerle -savaşağaları arasındaki karmaşık savaşlarla- birlikte vergiler ağırlaştırılmakta, bu da, vergi ödeyen geniş kitlelerle gerici yöneticiler arasındaki çelişmeyi sürekli olarak keskinleştirmektedir. Emperyalizmle Çin'in milli sanayisi arasındaki çelişme, Çin sanayicilerinin emperyalistlerden ayrıcalıklar koparamamaları sonucunu doğurmaktadır. Bu da, Çin kapitalistlerinin, işçileri çılgınca sömürerek bir çıkış yolu bulmaya çalışmalarına ve işçilerin direnmesine yol açarak, Çin burjuvazisiyle Çin işçi sınıfı arasındaki çelişmeyi keskinleştirmektedir. Emperyalistlerin ticari saldırısı, Çinli tüccar kapitalistlerin soygunculuğu, hükümetin vergileri ağırlaştırması vb. ile birlikte toprakağaları sınıfı ile köylülük arasındaki çelişme derinleşmektedir; yani kira ve tefecilik yoluyla sömürü ağırlaşmakta ve köylülerin toprakağalarına olan nefreti artmaktadır. Yabancı malların baskısı, işçi ve köylü kitlelerin satın alma gücünün tükenmesi ve hükümetin koyduğu vergilerin artması yüzünden, gittikçe daha fazla sayıda Çin malı satan tüccar ve bağımsız üretici iflasa sürüklenmektedir. Gerici hükümet, kaynaklarının ve fonlarının yetersizliğine karşın, sonu gelmez bir şekilde ordularını genişlettiği ve bu şekilde savaşı durmadan yaygınlaştırdığı için, asker kitleleri sürekli bir yokluk içindedirler. Hükümetin koyduğu vergilerin artması, toprakağalarının istediği kira ve faizlerin yükselmesi ve savaşın yol açtığı felaketlerin her geçen gün daha da yaygınlaşması yüzünden, her tarafta kıtlık ve eşkıyalık hüküm sürmektedir ve köylü kit-leleriyle şehirlerdeki yoksullar, hayatlarını güçlükle sürdürebilmektedirler. Okulların parası olmadığı için, birçok öğrenci, öğreniminin yarıda kalması tehlikesiyle karşı karşıyadır; üretim geri olduğu için de, mezun olan birçok öğrencinin iş bulma ümidi yoktur. Bütün bu çelişmeleri kavradığımız [sayfa 157] zaman, Çin'in ne kadar vahim ve karışık bir durumda bulunduğunu görürüz. Aynı zamanda emperyalistlere, savaşağalarına ve toprakağalarına karşı, devrim dalgasının yükselmesinin kaçınılmaz olduğunu ve bunun çok yakında gerçekleşeceğini de görürüz. Bütün Çin, yakında alev alacak kuru odun yığınlarıyla döşenmiştir. "Tek bir kıvılcım bütün bir bozkırı tutuşturabilir" deyişi, bugünkü durumun ne yönde gelişeceğini çok iyi anlatmaktadır. Bir "kıvılcım"ın "bütün bir bozkır"ı tutuşturmasının uzak olmadığını görebilmek için, birçok yerde gelişen işçi grevlerine, köylü ayaklanmalarına, askerlerin isyanlarına ve öğrenci boykotlarına bakmamız yeter.
Yukarıda söylenenlerin özü, Cephe Komitesinin, Merkez Komitesine daha 5 Nisan 1929'da yazdığı mektupta vardı. Mektubun bir bölümünde şöyle denmekteydi:
Merkez Komitesinin [9 Şubat 1929 tarihli] mektubunda nesnel durum ve öznel güçlerimiz hakkında çok karamsar bir değerlendirme yapılmaktadır. Guomindang'ın Cingang Dağlarına karşı giriştiği üç "bastırma" harekâtı, karşı-devrim dalgasının doruk noktasıydı. Fakat karşı-devrim dalgasının yükselmesi o noktada durmuş ve o zamandan beri, bir yandan devrim dalgası yavaş yavaş yükselirken, diğer yandan karşı-devrim dalgası yavaş yavaş geri çekilmiştir. Partimizin mücadele yeteneği ve örgütsel gücü Merkez Komitesinin belirttiği ölçüde zayıflamışsa da, bunlar hızla giderilecek ve Partideki yoldaşlar arasında görülen pasiflik, karşı-devrim dalgası yavaş yavaş geri çekildikçe, çabucak yok olacaktır. Kitleler mutlaka bize katılacaktır. Guomiadang'ın katliam siyaseti, sadece, "balıkları derin sulara sürmeye"[97] yaramaktadır ve reformculuk kitlelere artık çekici gelmemektedir. Kitleler Guomindang hakkında besledikleri hayalleri yakında mutlaka terkedeceklerdir. Ortaya çıkan durumda başka hiç bir parti, kitleleri kazanma konusunda Komünist Partisiyle boy ölçüşemeyecektir. Partinin 6. Milli [sayfa 158] Kongresince[98] saptanan siyasi ve örgütsel çizgi doğrudur; yani devrim bugünkü aşamasında sosyalist değil, demokratiktir ve Partinin bugünkü görevi [buraya "büyük şehirlerde" sözü eklenmiş olmalıydı][99] hemen ayaklanmalar düzenlemek değil, kitleleri kazanmaktır. Bununla beraber devrim hızla gelişecektir ve propagandamızda ve hazırlık çalışmalarımızda silahlı ayaklanmalara karşı olumlu bir tutum almalıyız. Bugünkü karışık durumda kitlelere ancak olumlu sloganlarla ve olumlu bir tutumla önderlik edebiliriz. Parti, ancak böyle bir tutum takınmakla mücadele gücünü yeniden kazanabilir... Proletarya önderliği, devrimde zafere ulaşmanın biricik anahtarıdır. Partiyi proletarya temeline oturtmak ve kilit bölgelerdeki sanayi işletmelerinde Parti kolları kurmak, Partinin bugünkü önemli örgütsel görevlerindendir; fakat aynı zamanda, şehirlerdeki mücadeleye yardımcı olmanın ve devrim dalgasının yükselişini hızlandırmanın başlıca önkoşulları, özellikle köylük bölgelerdeki mücadelenin geliştirilmesi, küçük bölgelerde Kızıl siyasi iktidarın kurulması ve Kızıl Ordunun kurulup genişletilmesidir. Bu yüzden, şehirlerdeki mücadeleyi terketmek yanlış olur; ancak kanımızca, Partimizin herhangi bir üyesinin, işçilerin gücünü aşar ve devrime zarar verir diye. köylülerin gücünün büyümesinden korkması da yanlış olur. Çünkü yarı-sömürge bir ülke olan Çin'de, köylü mücadelesi işçilerin önderliğinde gelişmezse devrim başarısızlığa mahkûmdur, ama köylü mücadelesinin işçilerin gücünü aşması hiç bir zaman devrime zarar vermez.
Mektup, Kızıl Ordunun harekât taktikleri konusunda da şu cevabı vermekteydi:
Merkez Komitesi bizden, Kızıl Orduyu muhafaza edebilmek ve kitleleri harekete geçirebilmek için, kuvvetlerimizi çok küçük birimlere bölerek köylük bölgelere yaymamızı ve Gu De ile Mao Zedung'u ordudan geri [sayfa 159] çekmemizi, böylelikle de önemli hedefleri düşmandan gizlememizi istemektedir. Bu, gerçekçi olmayan bir görüştür. 1927-1928 kışında, düşman için bir hedef oluşturmadan kitleleri harekete geçirebilmek için, kuvvetlerimizi köylük bölgelere yaymayı ve her bölük ya da taburun kendi başına hareket etmesini ve gerilla taktiklerini uygulamasını planladık. Bunu birçok kez denedik, fakat her seferinde başarısızlığa uğradık. Bunun nedenleri şunlardır: (1) Kızıl Ordunun ana kuvvetlerindeki askerlerin çoğu başka bölgelerden gelmektedir ve yerel Kızıl Muhafızlarınkinden farklı bir geçmişe sahiptirler; (2) küçük birimlere bölünme, önderliği zayıflatmakta ve zor durumların üstesinden gelinememesi sonucunu vermekte, bu da kolaylıkla yenilgiye yol açmaktadır; (3) birimlerin düşman tarafından teker teker yok edilebilme olasılığı ortaya çıkmaktadır; (4) koşullar zorlaştıkça, kuvvetlerimizin toplanması ve önderlerin mücadelede kararlı olması gereği daha da büyümektedir; çünkü düşmana karşı iç birliğimizi ancak bu şekilde sağlayabiliriz. Kuvvetlerimiz, sadece koşullar elverişli olduğu takdirde, gerilla harekâtı amacıyla bölünmelidir. Ve ancak böyle durumlarda, önderlerin, zor koşullarda olduğu gibi her zaman askerlerle bir arada bulunmalarına gerek kalmaz.
Bu bölümün zayıflığı, kuvvetlerin bölünmesine karşı gösterilen nedenlerin olumsuz nitelikteki nedenler olmasıdır. Bu açıklama yeterli olmaktan uzaktır. Kuvvetlerimizin toplanmasını gerekli kılan olumlu neden, görece büyük düşman birliklerini yok etmenin ve kasabaları ele geçirmenin ancak kuvvetlerimizin toplanmasıyla mümkün olmasıdır. Ancak görece büyük düşman kuvvetlerini yok ettikten ve kasabaları ele geçirdikten sonra, kitleleri geniş çapta harekete geçirebilir ve birbirine bitişik birkaç kasabayı kaplayan bölgelerde siyasi iktidarı kurabiliriz. Ancak bu şekilde yaygın bir etki ("siyasi etkimizi genişletmek" diye adlandırdığımız şey) sağlayabilir ve devrim dalgasının yükseleceği [sayfa 160] günün daha büyük bir hızla yaklaşmasına etkili bir şekilde katkıda bulunabiliriz. Örneğin, hem iki yıl önce Hunan-Ciangsi sınır bölgesinde hem de geçen yıl Batı Fucien'de kurduğumuz rejimler[100], birliklerimizi toplama şeklindeki bu siyasetin ürünleridir. Bu, genel bir ilkedir. Ama kuvvetlerimizin bölünmesinin gerekli olduğu zamanlar da yok mudur? Vardır. Cephe Komitesinin Merkez Komitesine yazdığı mektupta, Kızıl Ordunun küçük bir bölge içinde kuvvetlerin bölünmesini de içeren gerilla taktikleri konusunda şunlar söylenmektedir:
Son üç yıllık mücadelenin tecrübesinden çıkardığımız taktikler, eski ya da yeni, yerli ya da yabancı, diğer bütün taktiklerden farklıdır. Bu taktiklerimizle, kitleler gittikçe genişleyen bir şekilde mücadeleye seferber edilebilir ve ne kadar güçlü olursa olsun hiçbir düşman bizimle başedemez. Bizim taktiklerimiz gerilla taktikleridir. Bu taktikler, esas olarak aşağıdaki noktalardan ibarettir:
"Kitleleri harekete geçirmek için kuvvetlerimizi bölmek, düşmanla çarpışmak için kuvvetlerimizi toplamak."
"Düşman ilerleyince geri çekilmek; düşman konaklayınca yıpratmak; düşman yorulunca saldırmak; düşman geri çekilince takip etmek."
"İstikrarlı üs bölgelerini[101] genişletmek için dalgalar halinde ilerleme siyasetini uygulamak; güçlü bir düşman tarafından takip edildiğimiz zaman kuşatma siyasetini uygulamak."
"Mümkün olan en kısa zamanda ve en iyi yöntemlerle, en geniş kitleleri harekete geçirmek."
Bu taktikler tıpkı ağ atmaya benzer. Her an ağı atabilmeli ya da toplayabilmeliyiz. Kitleleri kazanmak için ağı atar, düşmanla çarpışmak içinse toplarız. Son üç yıldır uyguladığımız taktikler bu tür taktiklerdir.
Burada "ağ atmak" küçük bir bölge içinde kuvvetlerimizi bölmek anlamına gelmektedir. Örneğin Hunan-Ciangsi [sayfa 161] sınır bölgesindeki Yungsin il merkezini ilk kez ele geçirdiğimizde, 29. ve 31. Alayların kuvvetlerini Yungsin ili sınırlan içinde dağıttık. Yungsin'i üçüncü kez ele geçirdiğimizde, 28. Alayı Anfu ili sınırına, 29. Alayı Lienhua'ya ve 31. Alayı da Cian ili sınırına göndererek, kuvvetlerimizi bir kere daha böldük. Geçen Nisan ve Mayıs aylarında Güney Ciangsi, Temmuz ayında da Batı Fucien illerinde yine kuvvetlerimizi bölerek dağıttık. Kuvvetlerimizi geniş bir bölge içinde bölüp dağıtmaya gelince, bu, ancak durumun görece elverişli ve yönetici organların oldukça güçlü olduğu koşullarda mümkündür. Çünkü kuvvetlerimizi bölüp dağıtmanın amacı, kitleleri kazanmak, toprak devrimini derinleştirmek ve siyasi iktidar kurmak, Kızıl Orduyu ve yerel silahlı birlikleri genişletmek için daha elverişli koşullara sahip olmaktır. Eğer bu amaca ulaşılamayacaksa ya da kuvvetlerimizi bölmemiz, iki yıl önce Ağustos ayında Çençu'ya saldırmak için kuvvetlerimizi böldüğümüz zaman olduğu gibi, yenilgiye ve Kızıl Ordunun zayıflamasına yol açacaksa, kuvvetlerimizi bölmemek daha iyidir. Ama eğer yukarıda sözünü etiğimiz iki koşul varsa, o zaman kuşkusuz kuvvetlerimizi bölmeliyiz. Çünkü o zaman kuvvetlerimizi bölmek toplamaktan daha elverişli bir durum yaratır. Merkez Komitesinin Şubat mektubuna hatalı bir anlayış egemendi ve mektubun, Dördüncü Ordudaki bazı Partili yoldaşlar üzerinde olumsuz bir etkisi oldu. Merkez Komitesi o sıralarda bir de, Çan Kayşek ve Guangsi savaşağaları arasında bir savaş çıkmasının kaçınılmaz olmadığını belirten bir genelge yayınladı. Bununla beraber, Merkez Komitesinin o zamandan bu yana yaptığı değerlendirmeler ve verdiği talimatlar, esas olarak doğru olmuştur. Ayrıca Merkez Komitesi, başka bir genelgeyle, eski genelgede yaptığı yanlış değerlendirmeyi de düzeltmiştir. Kızıl Orduya yolladığı mektup hakkında bir düzeltme yapmamışsa da, bu mektubu izleyen talimatlarında eski karamsar hava yoktur ve Kızıl Ordunun harekâtı konusundaki görüşleri bugün bizim görüşlerimize uygun düşmektedir. Ancak bu mektubun bazı yoldaşlar üzerinde yaptığı kötü etki henüz devam [sayfa 162] etmektedir. Bu yüzden, bu konuda bir açıklama yapılmasının hâlâ gerekli olduğu kanısındayım.
Ciangsi Eyaletini bir yıl içinde ele geçirme planı da geçen Nisan ayında Cephe Komitesi tarafından Merkez Komitesine önerildi ve daha sonra Yudu'da bu yönde bir karar alındı. Merkez Komitesine gönderilen mektupta aşağıdaki nedenler gösterilmekteydi:
Çan Kayşek'in ve Guangsi savaşağalarının orduları Ciuciang yakınlarında birbirlerine yaklaşmaktadırlar ve büyük bir savaşa tutuşmaları yakındır. Kitle mücadelelerinin yeniden başlaması, gerici hâkim sınıflar içindeki çelişmelerin yaygınlaşmasıyla birlikte, devrim dalgasının yakında yükselmesi olasılığını ortaya koymaktadır. Bu koşullarda çalışmalarımızı nasıl düzenlememiz gerektiği sorununa gelince, biz, güney eyaletleriyle ilgili olarak, Guangdung ve Hunan Eyaletlerindeki kompradorların ve toprakağalarının silahlı kuvvetlerinin çok güçlü olduğunu ve Hunan'da buna ek olarak, Partinin darbeci hataları yüzünden gerek Parti içinde, gerekse Parti dışında kitle desteğimizin hemen hemen tamamını kaybetmiş olduğumuzu düşünmekteyiz. Fucien, Ciangsi ve Çeciang Eyaletlerinde ise durum farklıdır. Birincisi, askeri bakımdan düşmanın en zayıf olduğu yerler buralarıdır. Çeciang'da sadece Cang Boceng[102] komutasında küçük bir eyalet kuvveti vardır. Fucien'de ise toplamı on dört alayı bulan beş grup düşman birliği bulunmakla beraber Guo Fenming'in birlikleri daha şimdiden imha edilmiştir; Çen Guohuy ve Lu Singbang[103] komutasındaki birlikler, savaşma gücü zayıf olan eşkıya çeteleridir; sahil boyunca yerleştirilmiş olan iki deniz piyadesi tugayının, hiç savaş tecrübesi yoktur ve savaşma güçleri kuşkusuz yüksek değildir; sadece Çang Çen[104] belirli bir savaşma yeteneğine sahiptir; ancak Fucien Eyalet Komitesinin yaptığı bir tahlile göre, onun bile görece güçlü olan sadece iki alayı vardır. Bunlara ek olarak, [sayfa 163] Fucien şimdi tam bir karışıklık; şaşkınlık ve dağınıklık içindedir. Ciangsi'de Çu Peyde[105] ve Siyung Şi-huy[106] komutasında on altı alay bulunmaktadır. Bunlar gerek Fucien'in gerekse Çeciang'ın silahlı kuvvetlerinden daha güçlü, fakat Hunan'ınkilere oranla çok zayıftırlar. İkinci olarak, bu üç eyalette darbeci hatalar daha az işlenmiştir. Çeciang'daki durumu tam olarak bilmiyoruz, fakat Partinin örgütsel temeli ve kitle temeli, Ciangsi ve Fucien'de, Hunan'dakinden biraz daha iyidir. Örneğin Ciangsi'yi ele alalım. Kuzey Ciangsi'deki Dean, Siuşuy ve Tungyu'da hâlâ belirli bir temelimiz vardır; Batı Ciangsi'deki Ningang, Yungsin, Lienhua ve Suyçuan'da Partinin ve Kızıl Muhafızların hâlâ belirli bir gücü vardır; Güney Ciangsi'de durum daha da parlaktır; Cian, Yungsin ve Singyuo illerinde Kızıl Ordunun 2. ve 4. Alayları sürekli olarak güçlenmektedir ve bütün bunların da ötesinde, Fang Çimin komutasındaki Kızıl Ordu asla yok edilmemiştir. Bütün bunlar bizi Nançang üzerine yürümeye sevk etmektedir. Bu vesileyle Merkez Komitesine, Guomindang savaşağaları arasındaki uzun savaş dönemi boyunca, Ciangsi Eyaletini ve aynı zamanda Batı Fucien ve Batı Çeciang'ı ele geçirmek için Çan Kayşek'le ve Guangsi kliğiyle mücadele etmeyi öneriyoruz. Bu üç eyalette Kızıl Orduyu genişletmeli ve kitlelerin bağımsız rejimini kurmalıyız. Bu plan, bir yıl içinde gerçekleştirilmelidir.
Ciangsi'yi ele geçirmek için mücadele etme önerisi, sadece bir yıllık bir zaman sınırı koyması bakımından hatalıydı. Öneri, sadece eyalet içindeki koşullara değil, aynı zamanda ülke çapında devrim dalgasının çok yakında yükseleceği tesbitine de dayanmaktaydı. Çünkü eğer devrim dalgasının çok yakında yükseleceği şeklinde bir kanıya sahip olmasaydık, herhalde Ciangsi'yi bir yıl içinde ele geçirebileceğimiz sonucuna varamazdık. Önerinin tek zayıf noktası, bir yıllık bir zaman sınırı koyması -ki öneride bu [sayfa 164] yapılmamalıydı- ve bu yüzden "devrim dalgası yakında yükselecektir" ifadesindeki "yakında" sözüne aceleci bir anlam vermesiydi. Ciangsi'deki öznel ve nesnel koşullara gelince, bunlar da dikkatle incelenmeye değer. Merkez Komitesine gönderilen mektupta belirtilen öznel koşullardan başka üç nesnel koşul da şimdi açık seçik ortaya konabilir. Birincisi, Ciangsi, esas olarak feodal bir ekonomiye sahiptir; tüccar-kapitalist sınıf görece zayıftır ve güney eyaletleri içinde toprakağalarının silahlı kuvvetlerinin en zayıf olduğu yer Ciangsi'dir. İkinci olarak, Ciangsi'nin kendi eyalet birlikleri yoktur ve daima başka eyaletlerden gelen birlikler tarafından korunmuştur. Ciangsi'ye "Komünistlerin bastırılması" ya da "eşkıyaların bastırılması" için gönderilen bu birlikler yerel koşullardan habersizdir; yaptıkları işten sağladıkları doğrudan çıkar yerel birliklere göre çok daha azdır ve genellikle fazla çaba göstermemektedirler. Üçüncü olarak da Hongkong yakınında bulunan ve hemen hemen her bakımdan İngiliz denetimi altında olan Guangdung'un aksine Ciangsi, emperyalist etkilerden görece uzaktır. Bu üç noktayı kavradığımız zaman, Ciangsi'de diğer bütün eyaletlere göre köylü ayaklanmalarının neden daha yaygın, Kızıl Ordu ve gerilla birimlerinin neden sayıca daha çok olduğunu anlayabiliriz.
Öyleyse "devrim dalgası yakında yükselecektir" ifadesindeki "yakında" sözünü nasıl yorumlamalıyız? Bu, yoldaşlarımız arasında yaygın olan bir sorudur. Marksistler falcı değildirler. Gerçekte yapabilecekleri ve yapmaları gereken şey, sadece gelecekteki gelişmelerin ve değişmelerin genel yönüne işaret etmektir; olayların gün ve saatini mekanik bir şekilde önceden belirleyemezler ve böyle yapmaya da çalışmamalıdırlar. Fakat ben, Çin'de devrim dalgası yakında yükselecektir dediğim zaman, kesinlikle, bazı kişilerin dediği gibi "gelmesi muhtemel olan", hayalî, ulaşılamaz ve girişeceğimiz eylemler açısından önemi olmayan bir şeyin sözünü etmiyorum. O, direklerinin tepesi ufukta görülmeye başlayan açıktaki bir gemi gibidir; o, yüksek bir dağın tepesinden titrek ışınları görülebilen doğudaki sabah [sayfa 165] güneşi gibidir; o, ana rahminde durmaksızın kımıldanan yakında doğacak bir çocuk gibidir. [sayfa 166]
EKONOMİK ÇALIŞMAYA ÖNEM VERİN[14*]
20 Ağustos 1933
Devrimci savaşın gittikçe şiddetlenmesi, ekonomik cephede derhal bir kampanya açmak ve ekonomik insanin yerine getirilmesi mümkün ve gerekli olan bütün görevlerini gerçekleştirmek için kitleleri seferber etmemizi zorunlu kılmaktadır. Neden? Çünkü bugün bütün çabalarımızı devrimci savaşta zafer kazanmaya ve her şeyden önce, düşmanın beşinci "kuşatma ve bastırma" harekâtını[107] kesin yenilgiye uğratmaya yöneltmeliyiz. Bütün çabalarımızı Kızıl Orduya yapılan yiyecek ve diğer malzeme ikmalini güvence altına alacak maddi koşulların sağlanmasına; halkın yaşama koşullarının düzeltilmesine ve böylece onların devrimci savaşa daha etkin bir şekilde katılmalarıma sağlanmasına; daha geniş kitleleri savaşa yöneltmek için kitleleri ekonomi cephesinde örgütlemeye ve eğitmeye; ekonomik inşa yoluyla işçi-köylü ittifakını, işçi ve köylülerin demokratik diktatörlüğünü sağlamlaştırmaya ve proletaryanın önderliğini güçlendirmeye yöneltmeliyiz. Bu ekonomik inşa, bütün bu hedeflere ulaşmak için zorunludur. Devrimci çalışmaya katılan herkes bunu açıkça kavramalıdır Bazı yoldaşlar, devrimci savaş herkesi yeterince uğraştırdığı için kimsenin ekonomik inşaya zaman ayıramayacağını düşünüyor ve ekonomik inşaya önem verilmesini savunan [sayfa 168] herkesi "sağ sapmacı" olmakla suçluyorlardı. Onlara göre, devrimci savaş sırasında ekonomik inşa olanaksızdır; bu ancak kesin zaferi izleyen barış ve sükûnet koşullarında mümkündür. Yoldaşlar, bu görüşler yanlıştır. Bu görüşleri savunanlar, ekonomiyi inşa etmeden devrimci savaş için gerekli olan maddi koşulların sağlanamayacağını ve uzun süren bir savaş sırasında halkın bitkin düşeceğini kavramıyorlar. Düşünün bir kere! Düşman ekonomik abluka uyguluyor, insafsız tüccarlar ve gericiler maliyemizi ve ticaretimizi baltalıyorlar. Kızıl bölgelerimizin dışarıyla olan ticareti ise, ciddi bir şekilde kısıtlanmıştır. Bu güçlüklerin üstesinden gelinmediği takdirde, devrimci savaş bunlardan ciddi bir şekilde etkilenmeyecek midir? Tuz çok pahalıdır ve hatta bazen hiç bulunamamaktadır. Sonbahar ve kış aylarında pirinç ucuzdur ama bahar ve yaz aylarında çok pahalılaşmaktadır. Bütün bunlar işçilerin ve köylülerin hayatını doğrudan doğruya etkilemekte ve durumun düzelmesini engellemektedir. Aynı zamanda bu, bizim temel çizgimizi, yani işçi-köylü ittifakını etkilemez mi? Eğer işçiler ve köylüler yaşama koşullarından hoşnut olmazlarsa, bunun, Kızıl Ordumuzun genişletilmesi ve kitlelerin devrimci savaşa seferber edilmesi üzerinde hiç etkisi olmayacak mıdır? Bütün bunlardan dolayı, devrimci savaş sırasında ekonomik inşaya yer verilmemesi gerektiğini düşünmek tamamen hatalıdır. Böyle düşünenler, çoğu zaman her şeyin savaş çabasına bağımlı kılınması gerektiğini söylerler ama ekonomik inşaya boş vermenin, her şeyin savaş çabasına bağımlı kılınması anlamına gelmediğini, tam tersine bunun savaş çabasını zayıflattığını anlamazlar. Ancak ekonomi cephesindeki çalışmalarımızı yaygınlaştırarak ve Kızıl bölgelerin ekonomisini inşa ederek devrimci savaş için yeterli bir maddi temel yaratabilir, askeri saldırılarımızı rahatça sürdürebilir ve düşmanın "kuşatma ve bastırma" harekâtlarına ağır darbeler indirebiliriz. Ancak bu şekilde Kızıl Orduyu genişletmek için gerekli kaynakları yaratabilir ve koşullar elverdiği zaman, Kızıl Ordunun hiç bir şeyden çekinmeden Nançang ve Ciuciang'a saldırabileceği şekilde [sayfa 169] cephemizi binlerce li uzaklıktaki noktalara kadar genişletebiliriz. Böylece kendi erzakını temin etmek zorunluluğundan büyük ölçüde kurtulacak olan Kızıl Ordunun bütün dikkatini savaşmaya vermesini sağlayabiliriz. Halkın daha büyük bir coşkunlukla Kızıl Orduya katılmasını ya da diğer devrimci görevleri yerine getirmesini sağlamamız ancak, onların maddi ihtiyaçlarını belli ölçüde karşılayarak mümkün olabilir. Her şeyin savaş çabasına bağımlı kılınmasının anlamı da işte budur. Çeşitli yerlerde devrimci çalışma yapan birçok kişi, ekonomik inşanın devrimci savaştaki önemini henüz kavramamaktadır ve ekonomik inşa sorunlarına önem vermeyen pek çok yerel hükümet vardır. Yerel hükümetlerin ekonomik işlerle uğraşan daireleri henüz iyi bir şekilde örgütlenmemiştir ve bazılarının yöneticileri yoktur; bazılarında ise sırf boş yerleri doldurmak için yeteneksiz kişiler bu görevlere atanmıştır. Kooperatiflerin kurulması henüz başlangıç aşamasındadır ve yiyecek ikmalinin düzenlenmesi çalışmalarına sadece birkaç yerde başlanmıştır. Halk arasında ekonomik inşa çalışmasının propagandası yapılmamış (oysa bu propaganda çok önemlidir) ve kitlelerin coşkunluğu harekete geçirilmemiştir. Bütün bunların nedeni, ekonomik inşanın öneminin kavranmamasıdır. Bu konferanstaki tartışmalar ve görevlerinizin başına döndüğünüz zaman vereceğiniz raporlar yoluyla, hükümet görevlileri ve bütün işçi ve köylüler arasında ekonomik inşa için kitlelerin coşkunluğunu seferber etmeliyiz. Ellerinden geldiğince, ekonomik inşa tahvillerinin satışım artırmalarını, kooperatif hareketini geliştirmelerini ve her yerde açlık tehlikesine karşı devlet tahıl siloları ve yiyecek depoları kurmalarını sağlamak için herkese ekonomik inşanın devrimci savaş açısından taşıdığı büyük önem kavratılmalıdır. Her ilde yiyecek ikmalinin düzenlenmesi için bir alt örgüt kurulmalı, önemli mahalle ve pazaryerlerinde bu örgütün şubeleri açılmalıdır. Bir yandan, belli yerlerde tahıl stoklan varken diğerlerinde kıtlık çekilmesini, belli yerlerde tahıl fiyatlarının çok yüksek diğerlerinde İse çok düşük olmasını önlemek için, Kızıl bölgelerde, tahılın [sayfa 170] bol olduğu yerlerden kıt olduğu yerlere tahıl göndermeli; öte yandan da, planlı bir şekilde (yani gereğinden fazlasını değil) elimizdeki tahıl fazlasını Kızıl bölgelerden ihraç ederek ve gerekli ihtiyaç maddelerini Beyaz bölgelerden ithal ederek; insafsız tüccarların bizi sömürmelerine izin vermemeliyiz. Tarımı ve el sanatlarını geliştirmek ve gelecek yılda daha fazla mahsul alabilmek için, tarım' araçları ve kireç üretimini artırmak amacıyla elimizden geleni yapmalı ve volfram, kereste, kafuru, kağıt, tütün, pamuklu bez, kurutulmuş mantar ve nane yağı gibi yerel ürünlerin üretimini eski düzeyine çıkararak bunları Beyaz bölgelerde büyük miktarlarda satmaya çalışmalıyız.
Beyaz bölgelerle yaptığımız ticarette tahıl, miktar açısından başlıca ihraç ürünü durumundadır. Her yıl yaklaşık olarak 3 milyon dan kabuklu pirinç, yani nüfusumuz 3 milyon olduğuna göre, kişi başına bir dan, gerekli tüketim malları karşılığında dışarıya gönderiliyor. En azından bu kadar ihracat yaptığımız açıktır. Peki, bu ticareti yapanlar kimlerdir? Bu ticaretin tümü, bizi insafsızca sömüren tüccarların elindedir. Geçen yıl Vanan ve Tayhe illerindeki köylülerden kabuklu pirinci dan başına elli kuruş ödeyerek satın aldılar, Gançov'da ise dört yuana sattılar ve yedi misli kâr sağladılar. Başka bir örnek verelim. 3 milyon nüfusumuzun her yıl 9 milyon yuan değerinde tuza ve 6 milyon yuan değerinde pamuklu beze ihtiyacı vardır. 15 milyon yuan tutarındaki bu ticaretin tümüyle tüccarların elinde bulunduğunu söylemeye gerek bile yoktur ve biz bu konuda şimdiye kadar hiç bir1 şey yapmadık. Tüccar sömürüsü gerçekten çok büyüktür. Örneğin, Meysien'de 3,5 kilo tuzu bir yuandan satın alıyorlar ve bu tuzu, bizim bölgelerimizde yarım kilosu bir yuandan satıyorlar. Bu vurgunculuk değil de nedir? Bu durumu görmezlikten gelemeyiz Bundan böyle bu ticareti kendimiz yapmalıyız. Dış bölgelerle ticaret büromuz, bu konuda büyük bir çaba harcamalıdır.
Ekonomik inşa tahvillerinden elde ettiğimiz 3 milyon yuanı nasıl değerlendireceğiz? Bu parayı şu şekilde kullanmayı [sayfa 171] planladık: Bunun 1 milyonu Kızıl-Ordunun savaş harcamalarına, 2 milyonu ise sermaye olarak kooperatiflere ve Yiyecek İkmalini Düzenleme Bürosu ile Dış Ticaret Bürosuna tahsis edilecektir. Söz konusu 2 milyonun büyük kısmı, dış ticaretimizi geliştirmek, geri kalanı ise üretimi artırmak için kullanılacaktır. Amacımız sadece üretimi artırmak değil, aynı zamanda ürünlerimizi makul fiyatlarla Beyaz bölgelere satmak, ucuza aldığımız tuz ve bezi halka dağıtmak, böylece düşman ablukasını kırmak ve tüccarların sömürüsüne son vermektir. Halk ekonomisinin sürekli bir şekilde gelişmesini sağlamalı, kitlelerin yaşama koşullarını büyük ölçüde düzeltmeli, kamu gelirlerini önemli ölçüde artırmalı ve böylece devrimci savaş ve ekonomik inşa için sağlam maddi temelleri oluşturmalıyız.
Bu, büyük bir görev, büyük bir sınıf mücadelesidir. Fakat şiddetli bir savaşın ortasında, bu görevin yerine getirilip getirilemeyeceğini kendi kendimize sormamız da gerekir. Bence yerine getirebiliriz. Söz konusu olan, Lungyen'e kadar bir demiryolu hattının inşası, hatta bugün için Gançov'a kadar bir otomobil yolunun inşası bile değildir. Tahıl ticaretinde tam bir tekel uygulanması gerektiğini ya da hükümetin, bütün tüccarları aradan çıkararak 15 milyon yuan değerindeki tüm tuz ve bez ticaretini kendi elinde toplaması gerektiğini söylemiyoruz. Söylemek istediğimiz ya da gerçekleştirmek istediğimiz bu değildir. Söylemek istediğimiz, yapmaya çalıştığımız şey, şimdilik 2 milyon yuanlık bir fona halkın yatırdığı paraları da ekleyerek işe girişmek, tarımı ve el sanatlarını geliştirerek tuz ve bez karşılığında dışarıya tahıl ve volfram satmaktır. Bunda yapmamamız gereken ya da yapamayacağımız, gerçekleştiremeyeceğimiz bir şey var mıdır? Bu işe zaten şimdiden başlamış ve bazı sonuçlar da almış bulunuyoruz. Bu yıl sonbaharda alınan mahsul, geçen yılınkine göre yüzde 20 ile yüzde 25 oranında daha fazla olmuştur; bu, bizim ilk tahminimiz olan yüzde 20 oranındaki artışın da üstündedir. Et sanayisinde, tarım araçları ve kireç üretimi eski düzeyine çıkmaktadır, volfram üretimini de eski düzeyine çıkarmaya [sayfa 172] başlıyoruz. Tütün, kâğıt ve kereste üretimi yeniden gelişmeye başlamıştır. Yiyecek ikmalinin düzenlenmesi konusunda bu yıl birçok başarı elde ettik. Tuz ithalatına başlandı. İlerde daha büyük ilerlemelerin mümkün olduğu konusundaki sağlam inancımız bu başarılara dayanmaktadır. Ekonomik inşanın şimdi mümkün olmadığını, bunun savaş sonrasına ertelenmesi gerektiğini söylemenin yanlışlığı açık değil midir?
Böylece, bugünkü aşamada ekonomik inşanın, merkezi görevimiz olan devrimci savaşa bağımlı kılınması gerektiği açıkça görülmektedir. Bugün merkezi görevimiz devrimci savaştır, ekonomik inşa- devrimci savaşa hizmet etmeli, onun etrafında gelişmeli ve ona bağımlı olmalıdır. Aynı şekilde ekonomik çalışmayı bugünkü bütün çalışmamızın merkezi olarak görmek ve devrimci savaş görevini ihmal etmek ya da ekonomik inşayı devrimci savaştan kopuk bir şekilde yürütmek de hatalı olurdu. Ekonomik inşayı bütün çalışmamızın can damarı olarak ele almamız, iç savaş sona erinceye kadar mümkün olmadığı gibi gerekli de değildir. Bugün değil de, ilerde yürütülebilecek olan ve yürütülmesi gereken, barış koşullarına özgü ekonomik inşa çalışmasını, iç savaş içinde yürütmeye çalışmak çılgınlıktır. Bugünün görevleri, savaşın acil olarak gerektirdiği görevlerdir. Bu görevlerden hiç biri savaştan ayrı, barış zamanında yapılacak işler değildir, hepsi savaşa hizmet etmelidir. Herhangi bir yoldaş, ekonomik inşayı savaştan bağımsız olarak sürdürmek gibi bir düşünceye sahipse, bu hatasını derhal düzeltmelidir.
Ekonomik cephede hızla bir kampanyayı gerçekleştirmek, doğru bir önderlik ve doğru çalışma yöntemleri olmaksızın mümkün değildir. Bu da, bu konferansın çözmesi gereken önemli bir sorun olarak ortaya çıkıyor. Çünkü burada bulunan yoldaşlar yerlerine döner dönmez, yapacak bir sürü işle karşılaşacak ve kendileriyle çalışacak olan, birçok insana rehberlik etmek zorunda kalacaklardır. Özellikle kasaba ya da şehir düzeyinde ve kooperatiflerde, gıda ikmali dairelerinde, ticaret dairelerinde ve satın alma dairelerinde [sayfa 173] çalışan yoldaşlar, doğrudan doğruya, halkı kooperatifler örgütlemek için seferber etme, yiyecek ikmalini düzenleme ve ulaşımını sağlama ve dış bölgelerle olan ticaretimizi yönetme gibi pratik çalışmalar içerisindedirler. Önderlik tarzları yanlışsa, doğru ve verimli yöntemler uygulamazlarsa, çalışma derhal etkilenecek, çeşitli görevler için kitle desteği kazanamayacağız ve önümüzdeki güz, kış ve ondan sonraki bahar ve yaz aylarında Merkezi Hükümetin ekonomik inşa planının tümünü gerçekleştiremeyeceğiz. İşte bu nedenlerle, yoldaşlarımızın dikkatini aşağıdaki noktalara çekmek istiyorum.
Birincisi, kitleleri çeşitli örgütsel yollarla seferber edin. Her şeyden önce, yürütme komitelerinde ve her kademedeki hükümet organlarının ekonomik ve mali bölümlerinde bulunan yoldaşlar, tahvillerin satışı, kooperatiflerin kurulması, yiyecek ikmalinin düzenlenmesi, üretimin ve ticaretin artırılması gibi çalışmaları düzenli olarak gündemlerine almalı ve bunları tartışmalı, denetlemeli ve sonuçlarını gözden geçirmelidirler. Bundan sonra, kitle örgütleri, esas olarak da sendikalar ve yoksul köylü birlikleri harekete geçirilmelidir. Sendikalar bütün üyelerini bu ekonomik mücadelelere katılmak üzere seferber etmelidirler. Yoksul köylü birlikleri, kooperatifler inşa etmek ve sürekli olarak tahvil almak üzere kitleleri seferber etmede güçlü dayanaklardır, bunlara ilçe ve kasaba hükümetleri tarafından canlı bir şekilde önderlik edilmelidir. Dahası, köy ya da aile toplantılarında ekonomik inşa için propaganda yapmalı, bunun devrimci savaşa nasıl bağlı olduğunu berrak bir şekilde açıklamalı ve kitlelerin geçimlerini nasıl iyileştirebileceğimizi ve mücadele için gücümüzü nasıl artıracağımızı en somut bir biçimde tartışmalıyız. Halka, tahvil satın almaları, kooperatifleri geliştirmeleri, yiyecek ikmalini düzenlemeleri, mali kaynakları sağlamlaştırmaları ve ticareti artırmaları için çağrıda bulunmalıyız; onlardan, bu sloganlar etrafında mücadele etmelerini istemeli ve coşkularını artırmalıyız. Kitleleri seferber etmek için, çeşitli örgütsel yollara başvurmaz ve belirtilen şekilde, onların [sayfa 174] arasında propaganda yapmazsak, yani yürütme komiteleri ve her kademedeki hükümet organlarının ekonomik ve mali bölümleri ekonomik inşa çalışmasının tartışılmasına ve denetlenmesine etkin bir şekilde katılmazsa, kitle örgütlerini harekete geçirmez ve kitleler içinde propaganda toplantıları yapmazsa, hedeflerimize ulaşamayız.
İkincisi, kitleleri seferber etme yöntemlerimiz bürokratik olmamalıdır. Bürokratik önderliğe, devrimci çalışmamızın herhangi başka bir dalında olduğu kadar ekonomik inşada da izin verilemez. Hiç bir yoldaşın sevmediği berbat bürokrasi hastalığı yok edilmelidir. Bütün yoldaşların benimseyeceği yöntemler, kitlelerde yankı bulanlar olmalıdır, yani işçilerin ve köylülerin hoş karşıladıkları yöntemler olmalıdır. Bürokrasinin bir belirtisi, kayıtsızlık ya da baştan savmacılık yüzünden çalışmada gevşekliktir. Bu olguya karşı çetin bir mücadele vermeliyiz. Buyrukçuluk da başka bir belirtidir. Görünüşe bakılırsa, buyrukçuluğu benimseyen kimseler gevşek değillerdir; çok çalışkanmış gibi bir izlenim uyandırırlar. Ama aslında buyrukçu yöntemlerle kurulan kooperatifler başarıya ulaşamayacaktır ve bir süre gelişiyormuş gibi görünseler bile sağlamlaştırılmaları mümkün değildir. Sonunda kitleler, onlara olan güvenlerini kaybedecek, bu da onların gelişmesine zarar verecektir. Halkın, tahvillerin ne işe yaradığını anlayıp anlamadıklarına ve ne kadar para ayırabileceklerine bakmadan, tahvil satışlarını buyrukçu bir şekilde dayatmak ve halkı keyfi bir şekilde hisse almaya zorlamak, sonunda halkın hoşnutsuzluğuna yol açacak ve iyi satış yapılmasını olanaksız kılacaktır. Buyrukçuluğu reddetmeliyiz; bizim kitleleri ikna edecek enerjik propagandaya ihtiyacımız vardır; kooperatifleri geliştirmeli, tahvil satışlarını artırmalı ve her türlü ekonomik seferberlik çalışmasını gerçek koşullara ve kitlelerin gerçek duygularına uygun bir şekilde yapmalıyız.
Üçüncüsü, ekonomik inşa kampanyasını genişletmek için çok sayıda kadroya ihtiyaç vardır. Bu örgütlememiz eğitmemiz ve ekonomik inşa cephesine göndermemiz gereken [sayfa 175] onlarca ya da yüzlerce insan değil, binlerce ve on binlerce insan bulmak sorunudur. Bu insanlar, ekonomi cephesinin komutanları, geniş kitleler ise askerleri olacaktır. İnsanlar sık sık kadroların azlığından yakmıyorlar. Yoldaşlar, gerçekten kadro sıkıntısı var mıdır? Kitleler içinden toprak mücadelelerinde, ekonomik mücadelelerde ve devrimci savaşta çelikleşen sayısız kadro çıkmıştır. Nasıl olur da kadroların azlığından söz edebiliriz? Bu yanlış görüşü bir kenara bırakırsanız dört bir yanınızda kadroların bulunduğunu göreceksiniz.
Dördüncüsü, bugün ekonomik inşa, sadece genel savaş görevinden değil, diğer görevlerden de koparılamaz. Topraklardaki feodal ve yarı-feodal mülkiyeti bütünüyle ortadan kaldırmak, köylülerin üretim coşkusunu artırmak ve köylü kitlelerini hızla ekonomik inşaya çekmek ancak, toprak dağıtımını kapsamlı bir şekilde denetlemekle[108] mümkün olacaktır. İşçilerin hayatını iyileştirmek, onları ekonomik inşaya hızla etkin bir şekilde katmak ve köylüler üzerindeki önderliklerini güçlendirmek ancak iş yasalarını kararlı bir şekilde uygulamakla mümkün olacaktır. Ancak, toprak dağıtımının denetlenmesinin yanı sıra seçimlerde ve teşhir kampanyalarında[109] doğru bir önderlik olursa, hükümet organlarımızı, devrimci savaşta ve ekonomik çalışma da dahil, bütün çalışmamızda daha canlı bir önderliği gerçekleştirecek şekilde güçlendirmek mümkün olacaktır. Halkın siyasi ve kültürel düzeyinin, kültür ve eğitim çalışması yoluyla yükseltilmesi ^ de ekonomimizin geliştirilmesinde önemli bir görevdir. Kızıl Ordunun genişletilmesinin bir an bile ihmal edilmemesi gerektiğini söylemeye gerek yok. Herkes, Kızıl Ordunun zaferleri olmasaydı, ekonomik ablukanın daha da etkili olacağını görüyor. Öte yandan, ekonomik büyüme ve kitleler için daha iyi bir hayat, hiç kuşkusuz, Kızıl Ordunun genişletilmesi ve kitlelerin coşkuyla cepheye koşmalarını sağlama çalışmasına büyük katkıda bulunacaktır. Özetleyecek olursak, çok önemli olan yeni ekonomik inşa görevi de dâhil olmak üzere, yukarıda sözü edilen bütün görevleri gerçekleştirir ve hepsinin devrimci [sayfa 176] savaşa hizmet etmesini sağlarsak, o zaman hiç kuşkusuz devrimci savaşta zafer bizim olacaktır. [sayfa 177]
KÖYLÜK BÖLGELERDEKİ SINIFLARI NASIL AYIRDETMEK GEREKİR?[15*]
Ekim 1933
I. TOPRAKAGALARI
Toprakağası, toprağa sahip olan, çalışmayan ya da çok az çalışan ve köylüleri sömürerek yaşayan bir kimsedir. Toprak rantı, onun başlıca sömürü biçimidir; ayrıca tefecilik yapabilir, işçi çalıştırabilir, sanayi ya da ticaretle uğraşabilir. Ama köylülerden toprak rantı almak, onun başlıca sömürü biçimidir. Kamu topraklarının idaresi ve okul topraklarından[110] kira toplanması, toprak rantı yoluyla sömürü sınıflamasına girer.
İflas etmiş bir toprakağası, çalışmayıp başkalarını dolandırarak, çalıp çırparak ya da akrabalarından ve dostlarından yardım görerek hayatını sürdürüyorsa ve sıradan bir orta köylüden daha iyi bir durumdaysa, gene toprakağası olarak sınıflandırılacaktır,
Savaşağaları, yüksek memurlar, yerel zorbalar ve mütegallibe, toprakağası sınıfının son derece insafsız üyeleri [sayfa 178] ve onun siyasi temsilcileridir. Küçük yerel zorbalara ve mütegallibeye çoğu zaman zengin köylüler arasında da rastlanır.
Toprakağalarına toprak rantını toplamada ve mülklerini idare etmede yardımcı olan, başlıca gelir kaynağı olarak toprakağalarının köylüleri sömürmesine bel bağlayan ve sıradan orta bir köylüden daha iyi durumda olan kimseler, toprakağalarıyla aynı sınıflamaya girer.
Tefeciler, başlıca gelir kaynaklan tefecilik yoluyla sömürü olan ve sıradan orta köylüden daha iyi durumda bulunan kimselerdir ve toprakağalarıyla aynı sınıflamaya girerler.
II. ZENGİN KÖYLÜLER
Zengin köylü, genel olarak toprağa sahiptir. Ama bazı zengin köylüler işledikleri toprağın sadece bir bölümüne sahiptirler geri kalanını ise başkalarından kiralarlar. Diğer bazılarının ise kendilerine ait hiç topraklan yoktur ve bütün topraklarını başkalarından kiralarlar. Zengin köylü, genellikle ortalamadan daha fazla ve daha iyi üretim araçlarına, daha fazla sermayeye sahiptir ve kendisi de çalışır, ama gelirinin bir bölümü ve hatta önemli bölümü sömürüden elde edilir. Başlıca sömürü biçimi, iş gücü (uzun süreli işçi) kiralamaktır. Ayrıca, topraklarının bir bölümünü kiraya verebilir ve toprak kirası yoluyla da sömürüde bulunabilir, ayrıca tefecilik yapabilir ya da sanayi ve ticaretle uğraşabilir, Zengin köylülerin çoğu aynı zamanda kamu topraklarının idaresiyle de uğraşırlar. Oldukça çok miktarda iyi toprağa sahip olan, toprağının bir kısmını işgücü kiralamadan kendisi işleyen, ama başka köylüleri toprak kirası, borç faizi ya da başka yollarla sömüren bir kimse de zengin köylü olarak ele alınmalıdır. Zengin köylüler düzenli bir şekilde sömürüye katılır ve birçoğu gelirlerinin büyük bölümünü sömürüden sağlarlar. [sayfa 179]
III. ORTA KÖYLÜLER
Pek çok orta köylünün toprağı vardır. Bazıları işledikleri toprağın sadece bir bölümüne sahiptir ve gerisini başkalarından kiralarlar. Diğer bazılarının ise hiç toprakları yoktur ve bütün topraklarını başkalarından kiralarlar. Hepsi de oldukça çok sayıda tarım aracına sahiptir. Orta köylü, gelirinin tümünü ya da büyük bölümünü emeğiyle sağlar. Genel olarak başkalarını sömürmez ve az da olsa toprak kirası ve faiz ödemek zorunda olduğundan, çoğu zaman kendisi başkaları tarafından sömürülür. Ama genellikle işgücünü satmaz. Bazı orta köylüler (hali vakti yerinde orta köylüler), küçük çapta sömürüde bulunurlar, ama bu onların düzenli ya da esas gelir kaynağı değildir.
IV. YOKSUL KÖYLÜLER
Bazı yoksul köylüler bir kısım toprağa ve birkaç tarım aracına sahiptirler, diğerlerinin ise hiç toprağı yoktur ama birkaç tarım aracı vardır. Genel olarak yoksul köylüler, üzerinde çalıştıkları toprağı kiralamak zorundadırlar ve toprak kirası ve borç faizi ödemek ve bir ölçüye kadar iş-güçlerini kiralamak zorunda oldukları için sömürülürler.
Genel olarak, bir orta köylünün kendi işgücünü satmaya ihtiyacı yoktur, oysa yoksul köylü işgücünün bir kısmını satmak zorundadır. Bu, orta köylüyle yoksul köylüyü birbirinden ayırt etmenin başlıca ölçütüdür.
V. İŞÇİLER
İşçinin (tarım işçisi de dâhil) genel olarak hiç toprağı ya da tarım araçları yoktur, ama bazılarının çok az miktarda toprağı ve çok az sayıda tarım araçları olabilir. İşçiler geçimlerini, [sayfa 180] bütünüyle ya da esas olarak işgüçlerini satarak sağlarlar. [sayfa 181]
EKONOMİK SİYASETİMİZ[16*]
23 Ocak 1934
Gün geçmiyor ki, Kızıl bölgelerin tam bir çöküntü içinde oldukları söylentisi çıkmasın. Bu söylentiyi yayacak kadar utanmaz olanlar, sadece, kendi yönetimleri altındaki bölgeleri iflasın eşiğine getirmiş olan Guomindang savaşağalarıdır. Emperyalistler ve Guomindang, Kızıl bölgeleri, şimdi bu bölgelerde ilerlemekte olan ekonomik inşa çalışmasını ve kurtuluşa kavuşmuş olan milyonlarca işçi ve köylünün sahip oldukları iyi yaşama koşullarını yok etmek için uğraşmaktadırlar. Bu amaçla şimdiye kadar, askeri "kuşatma ve bastırma" harekâtları için gerekli kuvvetleri örgütlemenin yanı sıra, insafsız bir ekonomik abluka siyaseti izlemişlerdir. Fakat biz de, geniş kitlelere ve Kızıl Orduya önderlik ederek, sadece düşmanın "kuşatma ve bastırma" harekâtlarını birbiri ardı sıra bozguna uğratmakla kalmadık; aynı zamanda bu düşmanca ekonomik ablukayı kırmak amacıyla, ekonomik inşanın gerektirdiği bütün çalışmaları da gücümüz yettiği ölçüde sürdürdük. Bu alanda da birbiri ardı sıra birçok başarı sağladık.
Ekonomik siyasetimize yön veren ilke, ekonomik inşa için gerekli bütün çalışmaları gücümüz yettiği ölçüde sürdürmek ve ekonomik kaynaklarımızın dağılımını savaş çabalarımız üzerinde yoğunlaştırmak, aynı zamanda halkın yaşama koşullarını mümkün olduğu kadar iyileştirmek, [sayfa 182] ekonomik alanda işçi-köylü ittifakını sağlamlaştırmak, proletaryanın köylülüğe önderlik etmesini sağlamak ve ekonomide devlet sektörünün özel sektör üzerinde önderliğini gerçekleştirmeye çalışarak ileride sosyalizme geçişin ön koşullarını yaratmaktır.
Yürütmekte olduğumuz ekonomik inşanın odak noktası, tarım ve sanayi üretimini artırmak, dış bölgelerle olan ticaretimizi genişletmek ve kooperatifleri geliştirmektir.
Kızıl bölgelerde tarım, gözle görülür bir şekilde ilerlemektedir. 1932 yılıyla karşılaştırıldığında, 1933 yılında tarımsal üretim Güney Ciangsi ve Batı Fucien'de yüzde 15, Fucien-Çeciang-Ciangsi sınır bölgesinde ise yüzde 20 artmıştır. Sicuan-Şensi sınır bölgesinde iyi bir mahsul alınmıştır. Bir Kızıl bölge kurulduktan sonra, tarım üretimi genellikle ilk bir-iki yıl içinde düşmektedir.[111] Fakat toprak yeni -den dağıtıldıktan, mülkiyet sorunu çözüldükten ve biz üretimi özendirmeye başladıktan sonra, köylü kitleleri daha büyük bir gayretle çalışmakta ve üretim yeniden artmaktadır. Bugün bazı yerlerde tarım üretimi devrim öncesi düzeyine ulaşmış, hatta bu düzeyi aşmıştır. Bazı yerlerdeyse sadece, devrimci ayaklanmalar sırasında ekilmeyen toprakların yeniden işlenmesine başlamakla kalınmamış, daha önceleri hiç ekilmeyen yeni topraklar da tarıma elverişli hale getirilmiştir. Birçok yerde, köylerdeki işgücünün kullanılışını düzenlemek için karşılıklı yardım grupları ve çift sürme ekipleri[112], çift öküzü sıkıntısına çare bulmak için de kooperatifler, örgütlenmiştir. Bunlardan başka, çok sayıda kadın da üretime katılmaktadır. Bunların hiç biri Guomindang zamanında gerçekleştirilemezdi. O zaman topraklar toprakağalarının elinde olduğu için, köylüler ne bu toprakları geliştirmeye istekliydiler, ne de ellerinde bunu yapabilmek için gerekli araçlar vardır. Ancak toprağı köylülere dağıttığımızdan ve üretimi özendirip ödüllendirdiğimizden beri, köylüler canla başla çalışmaya sarılmış ve üretimde büyük başarılar elde edilmiştir. Bugünkü koşullarda tarımın ekonomik inşamızda birinci sırayı aldığına işaret etmek gerekir; gerek en önemli sorunumuz olan yiyecek sorunu, [sayfa 183] gerekse kumaş, şeker, kâğıt ve diğer ihtiyaç maddelerinin yapımında gerekli olan keten, kenevir, şeker kamışı ve bambu gibi hammaddeleri elde etme sorununu tarım sayesinde çözmekteyiz. Ormanların korunması ve çiftlik hayvanlarının sayısının artırılması da, tarımın önemli bir parçasını meydana getirmektedir. Küçük köylü ekonomisi çerçevesi içinde de, belirli önemli tarım ürünlerinin üretimiyle ilgili uygun planların yapılması ve köylülerin bunları gerçekleştirmeye çalışmak için seferber edilmeleri hem mümkün hem de gereklidir. Bu konuyla daha yakından ilgilenmeli ve bu uğurda daha büyük çabalar harcamalıyız. İşgücü, çift öküzleri, gübre, tohum ve sulama gibi üretimin güç ve temel sorunlarının çözümünde köylülere etkin bir biçimde önderlik etmeliyiz. Bununla ilgili olarak temel görevimiz, işgücünün örgütlü bir biçimde kullanılmasını düzenlemek ve kadınların tarım işlerinde çalışmasını teşvik etmektir. İşgücü sorununu çözmek için alınması gereken önlemler, karşılıklı yardım grupları ile çift sürme ekiplerinin örgütlenmesi ve işin çok olduğu, ilkbahar ve yaza rastlayan toprağı sürme mevsimi boyunca köylük bölgelerde yaşayan herkesin yardımcı olmaya teşvik ve seferber edilmesidir. Bir başka önemli sorun da, köylülerin büyük bir kısmının (yüzde 25 kadarının) çekmekte olduğu çift öküzü sıkıntısıdır. Öküzü olmayan köylüleri, ortaklaşa kullanmak üzere ve satın alınmasına gönüllü olarak katılma yoluyla öküz satın almaya teşvik ederek çift öküzü kooperatiflerinin kurulmasına önem vermeliyiz. Tarımın can damarı olan sulama ile de yakından ilgilenilmelidir. Devlet çiftlikleri ya da kolektif çiftlikler sorununu elbette henüz ele alamayız. Ancak tarımın geliştirilmesini teşvik etmek amacıyla acil olarak çeşitli yerlerde küçük deneme çiftlikleri kurmak, tarımsal araştırma okulları ve tarım ürünleri sergileri açmak gerekmektedir.
Düşman ablukası, mallarımızı kendi bölgelerimiz dışında pazarlamayı güçleştirmiştir. Kızıl bölgelerdeki el sanatları sanayisinin birçok dalında, özellikle de tütün işleme ve kâğıt yapımında, üretimde bir düşüş olmuştur. Fakat [sayfa 184] mallarımızı dışarıya göndermede karşılaştığımız zorlukların aşılması tümüyle olanaksız değildir. Ayrıca bölgelerimizdeki kitlelerin talebinden dolayı geniş bir pazara da sahibiz. Öncelikle kendi ihtiyaçlarımızı karşılamak, ikinci olarak da dış bölgelerle ticaret yapmak için el sanatlarını ve belirli bazı sanayi dallarını sistemli bir çalışmayla eski düzeylerine getirmeli ve geliştirmeliyiz. Son iki yıl içinde ve özellikle de 1933'ün ilk yarısından bu yana, birçok el sanatı ve birkaç sanayi dalı, bunlara göstermeye başladığımız önem ve halkın kurduğu üretici kooperatiflerinin giderek gelişmesi sonucunda yeniden gelişmeye başlamıştır. Bu alanlar içinde en önemlileri, tütün, kâğıt, volfram, kafuru, tarım araçları ve gübrelerdir (kireç gibi). Bunlardan başka, içinde bulunduğumuz koşullarda kendi pamuklu bez, ilaç ve şeker ihtiyacımızı karşılamayı da ihmal etmemeliyiz. Fucien-Çeciang-Ciangsi sınır bölgesinde, kâğıt yapımı, kumaş yapımı ve şeker elde edilmesi gibi daha önce var olmayan bazı sanayi dallan kurulmuştur ve bunlar iyi çalışmaktadır. Tuz kıtlığını gidermek için güherçileden tuz çıkartılmaya başlanmıştır. Sanayiyi ayakta tutabilmek için, uygun bir planlama gerekmektedir. Dağınık bir el sanatları sanayisiyle, ayrıntılı ve kapsamlı, bir planlama yapmak elbette ki mümkün değildir. Ancak en başta devlet ve kooperatif işletmeleri olmak üzere, belirli bazı önemli işletmeler için oldukça ayrıntılı üretim planlan yapmak mutlaka gereklidir. Devlet ve kooperatif sanayi işletmelerinin her biri, en baştan itibaren hammadde üretimi ve gerek, düşman bölgelerindeki gerekse kendi bölgelerimizdeki pazarlama olanakları konusunda doğru tahminler yapmaya dikkat etmelidirler.
Bugünkü durumda, özel dış ticareti plana uygun olarak örgütlememiz ve belirli temel maddelerin ticaretini, örneğin tuz ve pamuklu kumaş ithalatını, tahıl ve volfram ihracatını ve kendi bölgelerimiz içinde tahıl ikmalinin düzenlenmesini devletin doğrudan ele alması özellikle gereklidir. Bu yönde bir çalışma ilk olarak Fucien-Çeciang-Ciangsi sınır bölgesinde yapıldı ve 1933 ilkbaharında da [sayfa 185] Merkezi Bölgede bir çalışmaya başlandı. Dış Ticaret Bürosunun ve diğer kurumların kurulmasıyla bu konuda ilk başarılar elde edilmiştir.
Ekonomimiz, devlet işletmeleri, kooperatif işletmeleri ve özel işletmeler olmak üzere üç sektörden meydana gelmektedir.
Bugün için, devlet işletmeleri, mümkün ve zorunlu olanla sınırlıdır. Devletin yönettiği sanayi ve ticaret büyümeye başlamıştır ve bunların önünde sınırsız gelişme olanakları bulunmaktadır.
Ekonominin özel sektörüne gelince, bunu engellemeyecek, hatta hükümetimizin koyduğu yasal sınırları çiğnemediği sürece, özel sektörü ilerletecek ve teşvik edeceğiz. Çünkü bugünkü aşamada özel teşebbüsün gelişmesi devletin ve halkın çıkarları açısından zorunludur. Özel teşebbüsün bugün ağır basmakta olduğunu ve kaçınılmaz olarak daha oldukça uzun bir süre ekonomi içinde hâkim bir yer kaplamaya devam edeceğini söylemeye bile gerek yok. Bugün Kızıl bölgelerdeki özel işletmeler, küçük çaplı işletmelerdir.
Kooperatif işletmeleri hızla büyümektedir. Ciangsi ve Fucien'deki on yedi il için Eylül 1933'te verilen rakamlara göre, değişik türden toplam 1423 kooperatif bulunmaktadır ve bunların toplam sermayesi 300 bin yuanın üzerindedir. Tüketici kooperatifleri ve tahıl kooperatifleri listenin başında yer almakta, bunları üretici kooperatifleri izlemektedir. Kredi kooperatifleri daha yeni çalışmaya başlamıştır. Kooperatif ve devlet işletmeleri arasında eşgüdüm sağlandıktan ve bunlar uzun bir süre büyümeye devam ettikten sonra, ekonomimizde muazzam bir güç haline gelecek, giderek özel sektör üzerinde üstünlük kazanacak ve ona önderlik edeceklerdir. Bu yüzden devlet işletmelerinin mümkün olduğu kadar geliştirilmesi ve kooperatif işletmelerinin de yaygın bir şekilde geliştirilmesi, özel teşebbüsün gelişmesinin teşvik edilmesiyle el ele yürümelidir.
Devlet işletmelerini geliştirmek ve kooperatiflere yardım etmek için, kitlelerin desteğiyle 3 milyon yuan değerinde [sayfa 186] ekonomik inşa tahvili çıkardık. Bu şekilde kitlelerin gücüne dayanmak, bugün ekonomik inşa için gerekli mali kaynakların bulunması sorununun biricik çözüm yoludur.
Gelirlerimizi ekonomiyi geliştirmek yoluyla, artırmak, mali siyasetimizin temel ilkelerinden biridir. Bu siyaset daha şimdiden Fucien-Çeciang-Ciangsi sınır bölgesinde gözle görülür sonuçlar vermiştir ve Merkezi Bölgede de bu yönde gelişmeler görülmeye başlanmıştır. Bu ilkeyi titiz bir şekilde, uygulamak, mali ve ekonomik örgütlerimizin görevidir. Bu konuyla ilgili olarak, devlet bankasının para basmasının öncelikle ekonomik gelişmenin ihtiyaçlarına dayanmasına, salt mali ihtiyaçlara ise sadece ikincil derecede bağlı olmasına çok dikkat etmeliyiz.
Hükümet harcamalarımıza yön veren ilke, tutumluluk olmalıdır. Bütün yönetim görevlilerine, yolsuzluk ve savurganlığın çok büyük suçlar olduğu kavratılmalıdır. Yolsuzluk ve savurganlığa karşı açtığımız kampanyalarda daha şimdiden bazı sonuçlar elde edilmiştir, ancak bu konuda daha fazla çaba harcamak gerekmektedir. Her kuruşun, savaş çabalarımız, devrimci davamız ve ekonomik inşamız için tasarruf edilmesi ilkesi, muhasebe sistemimize rehberlik etmelidir. Devlet gelirlerini harcama yöntemlerimiz, Guomindang'ın yöntemlerinden kesinlikle farklı olmalıdır.
Ülkenin ekonomik bakımdan bir felaketin içine düştüğü bir sırada, yüz milyonlarca insan açlık ve soğuğun getirdiği korkunç zorluklarla pençeleşirken, bölgelerimizdeki halk hükümeti bütün bu güçlüklere karşın devrimci savaş uğrunda, milletin çıkarları uğrunda ekonomik inşayı sebatla ve hızla yürütmektedir. Durum gayet açıktır; ancak emperyalizmi ve Guomindang'ı yenilgiye uğratarak ve planlı ve örgütlü bir biçimde ekonomik inşayı gerçekleştirerek, bütün Çin halkını bu görülmemiş felaketten kurtarabiliriz. [sayfa 187]
KİTLELERİN REFAHIYLA İLGİLENİN,
ÇALIŞMA YÖNTEMLERİNE DİKKAT EDİN[17*]
27 Ocak 1934
Yoldaşların tartışmalar sırasında gereken önemi vermedikleri ve üzerinde durulması gerektiğine* inandığım iki sorun var.
Birinci sorun, kitlelerin refahıyla ilgilidir.
Bugün merkezi görevimiz, geniş kitleleri devrimci savaşa katılmaya seferber etmek, böyle bir savaşla emperyalizmi ve Guomindang'ı devirmek, devrimi bütün ülkeye yaymak ve emperyalizmi Çin'den kovmaktır. Bu merkezi göreve yeteri kadar önem vermeyen bir kimse, iyi devrimci kadro değildir. Eğer yoldaşlarımız bu görevi gerçekten kavrıyor ve devrimin ne pahasına olursa olsun bütün ülkeye yayılması gerektiğini anlıyorlarsa, o zaman geniş kitlelerin acil çıkarları ve refahı sorununu hiç bir şekilde gözardı etmemeli ya da küçümsememelidirler. Çünkü devrimci savaş kitlelerin savaşıdır; ancak kitleler seferber edilerek ve onlara dayanılarak yürütülebilir.
Eğer halkı, sadece savaşı yürütmek için seferber eder ve başka hiç bir şey yapmazsak, düşmanı yenmeyi başarabilir miyiz? Elbetteki hayır. Eğer kazanmak istiyorsak, daha pek çok şey yapmamız gerekir. Köylülerin toprak mücadelesine önderlik etmeli ve onlara toprak dağıtmalıyız; onların [sayfa 189] çalışma şevkini yükseltmeli ve tarım üretimini artırmalıyız; işçilerin çıkarlarını korumalı; kooperatifler kurmalı; dış bölgelerle ticareti geliştirmeli ve kitlelerin karşılaştıkları sorunları, yani yiyecek, giyecek, konut, yakacak, pirinç, yemeklik yağ ve tuz, hastalık ve sağlık, evlenme gibi sorunları çözmeliyiz. Kısacası kitlelerin günlük hayatındaki bütün pratik sorunlara önem vermeliyiz. Eğer bu sorunlarla ilgilenir, bunları çözer ve kitlelerin ihtiyaçlarını karşılarsak, kitlelerin refahını gerçekten sağlarız ve onlar da gerçekten bizim yanımızda saf tutar ve bizi içtenlikle desteklerler. Yoldaşlar, o zaman onları devrimci savaşa katılmak üzere harekete geçirebilir miyiz? Elbetteki geçirebiliriz.
Oysa kadrolarımızdan bazılarında görülen eğilim şudur; Onlar sadece Kızıl Ordunun genişletilmesinden, ulaşım birliklerinin büyütülmesinden, toprak vergisinin toplanmasından ve tahvil satışından söz etmektedirler; diğer sorunlara gelince, bunları ne tartışmakta ne de bunlara ilgi duymaktadırlar, hatta bu sorunları bütünüyle yok saymaktadırlar. Örneğin, Tingçov Şehir Yönetiminin sadece Kızıl Ordunun genişletilmesi ve ulaşım birlikleri için kitlelerin seferber edilmesiyle uğraştığı, kitlelerin refahıyla ilgili sorunlara ise en ufak bir ilgi göstermediği dönemler oldu. Tingçov şehri halkının yakacak odunu yoktu, kapitalistler istifçilik yaptığı için piyasada tuz bulunmuyordu, bazılarının başlarını sokacak evi yoktu ve pirinç hem kıt hem de pahalıydı. Bunlar, Tingçov'daki halk kitlelerinin pratik sorunlarıydı ve onlar bu sorunların çözümü konusunda sabırsızlıkla bizden yardım beklemekteydiler. Fakat Tingçov Şehir Yönetimi bu sorunlardan hiç birini ele almadı. İşte bu yüzden, şehirde yeni işçi ve köylü temsilcileri meclisi seçildiği zaman, meclisin ilk birkaç toplantısında kitlelerin refahıyla ilgili sorunlar bütünüyle yok sayılarak sadece Kızıl Ordunun genişletilmesi ve ulaşım birlikleri için kitlelerin seferber edilmesi konuları tartışılınca, yüz ya da daha fazla temsilci toplantılara katılmakta isteksiz davrandı ve bunun sonucunda meclis toplanamaz hale geldi. Sonuçta, Kızıl Ordunun [sayfa 190] genişletilmesi ve ulaşım birlikleri için kitlelerin seferber edilmesi konularında da çok az şey yapılabildi. Birinci sorun buydu.
Yoldaşlar! İki örnek kasaba hakkında dağıtılan broşürleri herhalde okumuşsunuzdur. Oralarda durum tamamen farklıdır. Ciangsi'deki Çangang kasabasından[113] ve Fucien'deki Caysi kasabasından[114] Kızıl Orduya katılanların sayısının çokluğuna bakın! Çangang'da genç erkek ve kadınların yüzde 80'i Kızıl Orduya katılmıştır; bu oran Caysi' de yüzde 88'dir. Buralarda büyük miktarda tahvil satışı da olmuştur. Nüfusu 1500 kişi olan Çangang'da 4500 yuan değerinde tahvil satılmıştır. Diğer alanlarda da çok şey yapılmıştır. Bunların nedeni nedir? Birkaç örnek, durumu açıklığa kavuşturacaktır. Çangang'da yoksul bir köylünün evinde bir buçuk odanın tahrip olmasına yol açan bir yangın çıkınca, kasaba yönetimi, bu köylüye para yardımı yapmaları için kitlelere çağrıda bulundu. Başka bir örnek de, acılıktan ölmek üzere olan üç kişiye kasaba yönetiminin ve karşılıklı yardım derneğinin derhal pirinç vermesidir. Geçen yaz görülen kıtlık sırasında, kasaba yönetimi kitlelerin bu derdine çare bulmak için, 200 liden daha uzakta bulunan Gonglue İlinden[115] pirinç temin etti. Caysi'de de benzer şekilde çok başarılı bir çalışma yapıldı. Bu şekilde davranan kasaba yönetimleri bize gerçekten örnek olmaktadır. Onlar, bürokratik önderlik yöntemlerine sahip olan Tingçov Şehir Yönetiminden tamamen farklıdır. Çangang ve Caysi kasabalarını örnek almalı, Tingçov şehrindekiler gibi bürokratik önderlere ise karşı çıkmalıyız.
Toprak ve işgücü sorunlarından yakacak, pirinç, yemeklik yağ ve tuza varana dek kitlelerin refahıyla ilgili bütün konulara yakın bir ilgi göstermemizi bu kongreye ciddiyetle öneriyorum. Kadınlar toprağı sürmeyi ve tırmık çekmeyi öğrenmek istiyorlar. Onlara bunu öğretmek için kimi bulabiliriz? Çocuklar okula gitmek istiyorlar. İlkokullar açtık mı? Şuradaki tahta köprü çok dardır ve üstünden geçenler aşağıya düşebilirler. Köprüyü onarmamız gerekmez mi? Birçok kimse çıban ve başka hastalıklardan acı [sayfa 191] çekiyor. Bu konuda ne yapacağız? Kitlelerin refahını ilgilendiren bu gibi sorunların tümünü gündemimize olmalıyız. Bu sorunları tartışmalı, kararlar alıp bunları uygulamalı ve nasıl uygulandıklarını denetlemeliyiz. Kitleleri, onların çıkarlarını temsil ettiğimize, hayatlarımızı onların hayatlarıyla sıkıca birleştirmiş olduğumuza ikna etmeliyiz. Kitlelerin bu noktalardan hareket ederek, ortaya koymuş olduğumuz daha ileri görevleri, devrimci savaş görevlerini kavrayacak düzeye ulaşmalarına yardımcı olmalı ve böylece devrimi destekleyip bütün ülkeye yaymalarını, siyasi çağrılarımıza gerekli tepkiyi göstermelerini ve devrimin zaferi için sonuna kadar mücadele etmelerini sağlamalıyız. Çangang'da kitleler "Komünist Partisi gerçekten iyi! Bizim için her şeyi düşünmüş" demektedirler. Çangang kasabasındaki yoldaşlar hepimize örnek olmaktadırlar; onlar hayran olunacak kişilerdir. Savaş seferberliği için yaptıkları çağrıları destekleyen geniş kitlelerin gerçek sevgisini kazanmışlardır. Kitlelerin desteğini kazanmak istiyor muyuz? Onlardan bütün güçlerini cepheye vermelerini istiyor muyuz? Eğer bunları istiyorsak, onlarla birlikte olmalı, coşku ve inisiyatiflerini harekete geçirmeli, onların refahıyla ilgilenmeli, çıkarları için ciddiyet ve içtenlikle çalışmalı ve üretimde ve günlük hayatta karşılaştıkları bütün sorunları -tuz, pirinç, konut, giyecek, doğum vb. sorunlarını çözmeliyiz. Böyle yaparsak, kitleler bizi mutlaka destekleyecek ve devrimi, en değerli varlıkları, bizzat kendi hayatları olarak göreceklerdir. Guomindang'ın Kızıl bölgelere saldırması halinde, Guomindang'la sonuna kadar savaşacaklardır. Bu konuda kuşkuya yer olamaz; çünkü düşmanın birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü "kuşatma ve bastırma" harekâtlarını ezmiş olduğumuz açık bir gerçek değil midir? Guomindang, şimdi can havliyle, yıkılmaz kaleler olarak gördüğü "kaplumbağa kabukları"nı inşa ederek bu koruganlarda mevzilenmeye dayanan bir savaş siyaseti[116] izlemektedir. Yoldaşlar! Bunlar gerçekten yıkılmaz kaleler midir? Hiç de değil! Feodal imparatorların binlerce yıl boyunca içinde yaşadıkları sarayları düşünün, bunlar surları [sayfa 192] ve hendekleriyle güçlü görünmüyorlar mıydı? Buna karşın, kitleler ayaklanınca birbiri ardı sıra yerle bir oldular. Rus çarı dünyanın en zalim hükümdarlarından biriydi; ama proletarya ve köylülük devrim için ayaklanınca, Rus çarından geriye ne kaldı? Hiç bir şey! Ya onun yıkılmaz kaleleri? Hepsi yerle bir edildi. Yoldaşlar! Gerçekten yıkılmaz olan kale nedir? Kitlelerdir, devrimi gerçekten ve içtenlikle destekleyen ve milyonlarca ve milyonlarca halktır. Ne olursa olsun hiç bir gücün ezemeyeceği gerçekten yıkılmaz kale, işte budur. Karşı-devrim bizi ezemez; aksine biz onu ezeceğiz. Milyonlarca halkı, devrimci hükümetin etrafında toplayarak ve devrimci savaşımızı genişleterek karşı-devri-mi tamamen yok edecek ve bütün Çin'i ele geçireceğiz.
İkinci sorun, çalışma yöntemlerimizle ilgilidir.
Biz, kitlelerin hayatının olduğu gibi, devrimci savaşın da önderleri ve örgütleyişleriyiz. Devrimci savaşı örgütlemek ve kitlelerin yaşama düzeyini yükseltmek, başlıca iki görevimizdir. Bu konuyla ilgili olarak, çalışma yöntemleri gibi ciddi bir sorunla karşı karşıya bulunmaktayız. Görevleri saptamak yetmez, aynı zamanda bunları yerine getirmek için uygulanması gereken yöntemler sorununu da çözmek zorundayız. Eğer görevimiz bir ırmağı geçmek ise, bunu köprü ya da sandal olmadan yapamayız. Köprü ya da sandal sorununu çözmeden ırmağı geçmekten söz etmek boştur. Yöntem sorununu çözmeden, görev hakkında konuşmak yararsızdır. Eğer Kızıl Orduyu genişletme çalışmasına önderlik etmeye önem vermez ve yöntemlerimize özel bir dikkat göstermezsek, "Kızıl Orduyu genişletelim" sözünü bin defa da tekrar etsek, bu görevi hiç bir zaman başaramayız. Eğer görevleri yerine getirme yöntemlerine ilgi göstermeden, bürokratik çalışma yöntemleriyle mücadele edip pratik ve somut yöntemler benimsemeden ve buyrukçu yöntemleri bir kenara bırakıp sabırla ikna yöntemini benimsemeden sadece görevleri saptamakla yetinirsek diğer alanlardaki, örneğin toprak dağıtımının denetlenmesinde ekonomik inşada, kültür ve eğitimde ya da yeni bölgelerde ve sınırlarımızın dışındaki bölgelerde yürüttüğümüz çalışmalardaki [sayfa 193] görevlerimizi de başaramayız.
Singguo'daki yoldaşlar çok iyi bir çalışma yapmışlardır ve örnek işçiler olarak övgüyü hakketmektedirler. Kuzeydoğu Ciangsi'deki yoldaşlar da aynı şekilde iyi bir çalışma yapmışlardır ve onlar da örnek işçilerdir. Her iki bölgedeki yoldaşlar da, kitlelerin refahı sorununu devrimci savaş sorunuyla birleştirerek, devrimci çalışma yöntemleri ve devrimci görevlerin başarılması sorunlarını birlikte çözmektedirler. Onlar, sorunları büyük bir dikkatle çözerek ve devrimci sorumluluklarını ciddiyetle üstlenerek titiz bir şekilde çalışmaktadırlar; onlar, hem devrimci savaşı hem do kitlelerin refahının sağlanmasını başarılı bir şekilde örgütlemekte ve yönetmektedirler. Yoldaşlarımız, Fucien Eyaletindeki Şanhang, Çangting ve Yungding illerinin bazı kısımlarında; Siciang'da ve Güney Ciangsi Eyaletindeki diğer bölgelerde; Hunan-Ciangsi sınır bölgesindeki Çaling, Yung-sin ve Cian illerinin bazı kısımlarında; Hunan-Hubey-Ciangsi sınır bölgesindeki Yangsin ilinin bazı kısımlarında; Ciangsi Eyaletinin diğer birçok ilindeki bölge ve kasabalarla, doğrudan merkezi hükümetimizin yönetimi altında bulunan Ruycin ilinde ve diğer yerlerdeki çalışmalarında da ilerlemeler kaydetmişler ve övgüyü hak etmişlerdir.
Önderliğimiz altındaki bütün bölgelerde, kuşkusuz, kitlelerin içinden çıkmış birçok etkin kadro ve mükemmel yoldaşımız bulunmaktadır. Bu yoldaşlar, çalışmalarımızın zayıf olduğu yerlerde yardımcı olmak ve henüz başarılı bir çalışma yürütmeyen yoldaşlara yardım etmekle sorumludurlar. Büyük bir devrimci savaşın içinde bulunmaktayız; düşmanın büyük çaptaki "kuşatma ve bastırma" harekâtlarını ezmek ve devrimi ülkenin her yanma yaymak zorundayız. Bütün devrimci kadrolara çok büyük sorumluluk düşmektedir. Bu kongreden sonra, çalışmalarımızı geliştirmek için etkili önlemler almalıyız. İleri bölgeler daha da ileri bir hale gelmeli, geri bölgeler ise ileri bölgelere yetişmelidir. Çahgang gibi binlerce kasaba ve Singguo gibi birçok il yaratmalıyız. Bunlar bizim kalelerimiz olacaktır. Bu kalelerden çıkarak, düşmanın "kuşatma ve bastırma" harekâtlarını [sayfa 194] ezmek ve ülke çapında emperyalizmin ve Guomindang'ın hâkimiyetini devirmek yolunda ilerleyeceğiz. [sayfa 195]
JAPON EMPERYALİZMİNE KARŞI TAKTİKLER ÜZERİNE[18*]
27 Aralık 1935
BUGÜNKÜ SİYASİ DURUMUN ÖZELLİKLERİ
Yoldaşlar! Siyasi durumda artık büyük bir değişiklik olmuştur. Partimiz bu değişen durumun ışığında görevlerini saptamış bulunuyor.
Bugünkü durum nedir?
Bugünkü durumun başlıca özelliği, Japon emperyalizminin Çin'i bir sömürge haline getirmek istemesidir.
Hepimizin bildiği gibi yüz yıla yakın bir süredir Çin, birçok emperyalist devletin ortak boyunduruğu altında bulunan yan-sömürge bir ülke olmuştur. Çin halkının emperyalizme karşı mücadelesi ve emperyalist devletlerarasındaki çatışmalar sayesinde Çin, yarı-bağımsız bir durumda kalmayı başarabilmiştir. Birinci Dünya Savaşı Japon emperyalizmine bir süre için Çin'e tek başına hâkim olma fırsatını [sayfa 196] sağladı. Ancak Çin'i Japonya'ya teslim eden barış antlaşması ve o zamanın baş haini Yuan Şikay[117] tarafından imzalanan Yirmi Bir Talep[118], Çin halkının Japon emperyalizmine karşı mücadelesi ve diğer emperyalist devletlerin müdahalesi sonucunda kaçınılmaz olarak geçerliliğini yitirdi. 1922 yılında ABD'nin çağrısı üzerine Washington'da yapılan Dokuz Devlet Konferansında Çin'i bir kez daha birçok emperyalist devletin ortak boyunduruğu altına sokan bir antlaşma[119] imzalandı. Fakat çok geçmeden dururu yeniden değişti. 18 Eylül 1931 Olayı[120], bugün içinde bulunduğumuz, Çin'in Japonya tarafından sömürgeleştirilmesi aşamasına başlangıç oldu. Japon saldırısı geçici olarak Kuzeydoğudaki dört eyaletle[121] sınırlı kaldığından bazı kimseler Japon emperyalistlerinin daha fazla ilerlemeyeceklerini sandılar. Bugün ise durum farklıdır. Japon emperyalistleri daha şimdiden Çin Şeddinin güneyine inerek bütün Çin'i işgal etme niyetlerini açığa vurmuşlardır. Artık Çin' in tümünü, birçok emperyalist devlet tarafından paylaşılan bir yan-sömürge durumundan çıkararak, Japonya'nın tekelindeki bir sömürge haline getirmek istiyorlar. Geçenlerdeki Doğu Hebey Olayı[122] ve diplomatik görüşmeler[123] tüm Çin halkının varlığını tehdit eden bu gidişin açık birer belirtisidir. Bu durum, Çin'deki bütün sınıfları ve siyasi gruplan, ne yapmak gerektiği sorusuyla karşı karşıya bırakıyor. Direnmeli mi? Teslim mi olmalı? Yoksa ikisi arasında yalpalamalı mı?
Şimdi, Çin'de değişik sınıfların bu soruya verdikleri cevaplara bakalım. [sayfa 197]
İşçi ve köylülerin tümü direnmeden yanadır. 1924-1927 devrimi, 1927'den günümüze kadarki toprak devrimi ve 18 Eylül 1931 Olayından beri kabarmakta olan Japon aleyhtarı dalga işçi sınıfı ve köylülüğün Çin devriminin en kararlı güçleri olduklarını ortaya koymuştur.
Küçük burjuvazi de direnmeden yanadır. Öğrenci gençlik ve şehir küçük burjuvazi Japonya'ya karşı geniş bir hareketi[124] zaten başlatmış bulunmuyor mu? Çin küçük burjuvazisinin bu kesimi 1924-1927 devriminde yer aldı. Köylüler gibi onlar da ekonomik durumları bakımından küçük üreticilerdir ve çıkarları, emperyalizmin çıkarları ile bağdaşmaz. Emperyalizm ve Çin'in karşı-devrimci güçleri pek çoğunu işsizliğe, iflasa ya da hemen hemen iflasa sürükleyerek bunlara büyük zararlar verdiler. Şimdi yabancı bir ülkenin köleleri olmak tehlikesiyle karşı karşıya bulundukları şu sırada direnmekten başka çıkar yolları yoktur.
Peki, milli burjuvazi, komprador ve toprakağaları sınıfı ve Guomindang bu soruya ne cevap veriyorlar? [sayfa 198]
Büyük yerel zorbalar ve mütegallibe, büyük savaşağaları ve büyük bürokratlar ile kompradorlar çoktan kararlarını vermişlerdir. Her zaman yaptıkları gibi ne türden olursa olsun devrimin, emperyalizmden daha kötü olduğunu iddia ediyorlar. Bunlar, yabancı bir ülkenin kölesi olup olmamak diye bir sorunu olmayan bir hainler cephesi meydana getiriyorlar. Çünkü her türlü milli duyguyu zaten çoktan yitirmişlerdir ve çıkarları emperyalizmle kopmaz bir şekilde bütünleşmiştir. Bunların elebaşısı Çan Kayşek' tir[125]. Bu hainler cephesi, Çin halkının can düşmanıdır. Bu hainler sürüsü olmasaydı, Japon emperyalizmi, saldırısında bu kadar pervasız olamazdı. Bunlar emperyalizmin sadık köpekleridir.
Milli burjuvazinin durumu ise karmaşık bir sorundur. Bu sınıf 1924-1927 devriminde yer almakla birlikte, daha sonra devrim ateşinin alevleri karşısında dehşete kapılıp halk düşmanı Çan Kayşek kliğinin safına geçti. Sorun, bugünkü koşullarda bu sınıfın bir değişiklik geçirmesi olanağının bulunup bulunmadığıdır. Bizce böyle bir olanak vardır. Çünkü milli burjuvazi, toprakağası ve komprador sınıflarıyla bir tutulamaz; aralarında bir fark vardır. Milli burjuvazi, toprakağası sınıfından daha az feodaldir ve komprador sınıfı kadar da komprador değildir. Yabancı sermaye ve Çin'in toprakağalarıyla daha sıkı bağları olan kesim milli burjuvazinin sağkanadını oluşturur ve biz bu kesimin değişip değişemeyeceğini şimdilik incelemeyeceğiz. Sorun, bu gibi bağları ya son derece az ya da hiç olmayan kesimlerle ilgilidir. Biz, Çin'in bir sömürge durumuna düşürülmek tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğu bu yeni durumda, bu kesimlerin tutumlarını değiştirebileceklerine inanıyoruz. Ancak bu değişiklik, içinde bocalamalar da taşıyacaktır. Bunlar bir yandan emperyalizmden hoşlanmazken, öte yandan da köklü bir devrimden çekinirler ve ikisi arasında yalpalayıp dururlar. Bu durumları, onların neden 1924-1927 devriminde yer aldıklarını ve sonunda neden Çan Kayşek'in safına geçtiklerini açıklar. Şimdiki dönem, Çan Kayşek'in devrime ihanet ettiği 1927 [sayfa 199] yılından ne bakımdan farklıdır? O sıralar Çin hâlâ bir yarı-sömürge durumunda bulunuyordu; şimdi ise tam bir sömürge olmaya doğru gidiyor. Geçtiğimiz dokuz yıl boyunca milli burjuvazi, müttefiki olan işçi sınıfını terkederek, toprakağası ve komprador sınıflarıyla dostluk kurmuştur. Ama bundan bir kazanç sağlamış mıdır? Hayır! Sanayi ve ticaret girişimlerinin iflasa ya da yarı iflasa sürüklenmesinden başka hiç bir kazancı olmamıştır. Dolayısıyla, bugünkü durumda milli burjuvazinin tutumunun değişebileceğine inanıyoruz. Bu değişikliğin derecesi ne olacaktır? Milli burjuvazinin genel özelliği, yalpalamasıdır. Fakat mücadelenin belirli bir aşamasında bir kesim tarafsızlığa doğru kayarken diğer bir kesim (sol kanat) mücadeleye katılabilir.
Cay Tingkay[126] ve diğerlerinin önderlik ettiği Ondokuzuncu Yol Ordusu, kimin sınıf çıkarlarını temsil ediyor? Milli burjuvazinin, küçük burjuvazinin üst kesimlerinin ve köylük bölgelerde de zengin köylülerle küçük toprak-ağalarının çıkarlarını. Cay Tingkay ve yandaşları, bir zamanlar Kızıl Orduya karşı kıyasıya savaşmamışlar mıydı? Evet, fakat daha sonra Japonya'ya ve Çan Kayşek'e karşı Kızıl Ordu ile ittifak yaptılar. Ciangsi'de Kızıl Orduya saldırmışlar fakat daha sonra Şanghay'da Japon emperyalistlerine karşı dövüşmüşler, en sonunda da Fucien'de Kızıl Ordu ile anlaşarak silahlarını Çan Kayşek'e çevirmişlerdi. Cay Tingkay ve yandaşları ilerde hangi yolu tutarlarsa tutsunlar, hatta onlara bağlı olan Fucien'deki Halk Hükümeti halkı mücadeleye teşvik etmeme yönündeki eski uygulamasını sürdürse bile, eskiden Kızıl Orduya doğrulttukları silahları Japon emperyalizmine ve Çan Kayşek'e çevirmiş olmaları, devrim için yararlı kabul edilmelidir. Bu durum, Guomindang saflarında bir bölünme olduğunu gösteriyordu. 18 Eylül Olayından sonra ortaya çıkan koşullar bu grubun kopmasını sağladığına göre, bugünkü koşullar Guomindang içinde yeni bölünmelere neden yol açmasın? Bütün toprakağası ve burjuva cephesinin bütünleşmiş ve kalıcı olduğunu ve hiç bir zaman değişmeyeceğini iddia [sayfa 200] eden Parti üyeleri yanılıyorlar. Bunlar yalnızca bugünkü canalıcı durumu doğru değerlendirmemekle kalmıyorlar, aynı zamanda tarihi de unuttukları anlaşılıyor.
Geçmiş üzerinde biraz daha durmak istiyorum. 1926 ve 1927 yıllarında devrimci ordu Vuhan üzerine yürüyüp burayı zaptederek Hunan'a girdiği sıralarda Tang Şengçi ve Feng Yusiang[127] devrime katılmışlardı. 1933'te Feng Yusiang, Cahar Eyaletinde Japonya'ya Karşı Müttefik Ordusunun kurulmasında bir süre Komünist Partisi ile işbirliği yaptı.
Bir diğer çarpıcı örneği ele alalım. Ondokuzuncu Yol Ordusu ile birlikte Ciangsi'de Kızıl Orduya saldıran Yirmialtıncı Yol Ordusu 1931 Aralığında Ningdu Ayaklanmasını[128] gerçekleştirerek Kızıl Orduya katılmadı mı? Ningdu Ayaklanmasının önderleri Çao Boşeng, Dung Çentang ve diğerleri devrimde kararlı yoldaşlar haline gelmişlerdir.
Ma Çanşan'ın[129] üç kuzeydoğu eyaletinde Japonlara karşı sürdürdüğü harekât, hâkim sınıflar safındaki yeni bir bölünmenin ifadesiydi.
Bütün bu örnekler, Çin'in tümü Japon bombalarının menziline girdiğinde ve mücadele olağan seyrini değiştirip ani bir yükseliş gösterdiğinde, düşman kampında bölünmeler olacağını ortaya koymaktadır.
Şimdi yoldaşlar, sorunun bir diğer yönüne bakalım.
Çin'in milli burjuvazisinin siyasi ve iktisadi bakımdan çelimsiz olduğu gerekçesiyle bu görüşümüze karşı çıkmak ve yeni koşullara karşın milli burjuvazinin tutumunu değiştirmesinin olanaksız olduğunu savunmak doğru mudur? Bence doğru değildir. Eğer tutumunu değiştirememesinin nedeni zayıflık ise, milli burjuvazi neden 1924-1927 döneminde yalnızca devrime doğru kaymakla kalmayarak fiilen bu devrime katılmak gibi farklı bir tavır göstermiştir? Milli burjuvazinin zaafının, başından itibaren taşıdığı bir hastalık değil de, yeni bir hastalık olduğu söylenebilir mi? Milli burjuvazinin bugün zayıf olduğu, ancak 1924-1927 döneminde öyle olmadığı ileri sürülebilir mi? Yarı-sömürge bir ülkenin başlıca siyasi ve ekonomik özelliklerinden biri, milli burjuvazisinin [sayfa 201] zayıf olmasıdır. Emperyalistlerin milli burjuvaziye zorbaca davranabilmesinin nedeni de işte budur; ve bunun sonucu olarak burjuvazinin bu kesiminin özelliklerinden biri, emperyalizme karşı duyduğu hoşnutsuzluktur. Emperyalistlerin, toprakağalarının ve kompradorların geçici bir çıkar karşılığında bu sınıfı kendi saflarına çekebilmelerinin nedeninin milli burjuvazinin bu zayıflığı olduğunu kuşkusuz inkâr etmiyor, tam tersine bu durumu çok iyi kavrıyoruz; onların devrimci kararlılıktan yoksun olmalarının nedeni de zaten budur. Fakat gene de bugünkü koşullarda, milli burjuvazi ile toprakağası ve komprador sınıfları arasında bir fark olnladığı söylenemez. Bunun içindir ki, milli buhran can alıcı bir noktaya eriştiği zaman Guomindang cephesinde bölünmeler olacağını ısrarla söylüyoruz. Bu türden bölünmeler, milli burjuvazinin yalpalaması ve bir süre için halkın sevgisini kazanan Feng Yusiang, Cay Tingkay ve Ma Çanşan gibi Japon aleyhtarı kişilerin ortaya çıkması şeklinde kendiri gösteriyor. Bu bölünmeler esas olarak karşı-devrimin aleyhine, devrimin ise lehinedir. Çin'in eşit olmayan siyasi ve ekonomik gelişmesi ve bunun sonucu olan devrimin eşit olmayan gelişmesi, bu bölünmelerin ilerde de görülmesi olasılığını artırmaktadır.
Yoldaşlar, şimdiye kadar sorunun olumlu yanına değindim. Biraz da olumsuz yanı, yani milli burjuvazi içindeki belirli unsurların geçmişte halkı aldatmakta son derece ustaca davrandıkları gerçeği üzerinde durmak istiyorum. Bunun nedeni nedir? Bunun nedeni, bu sınıfın, halkın devrimci davasını gerçekten destekleyenlerin dışında, geçici bir süre için devrimci ya da yarı-devrimci gibi görünen, böylelikle devrimci kararlılıktan yoksun ve sahtekâr olduklarını halkın görmesini güçleştirici bir kisveye bürünen pek çok kişiyi de içinde barındırmasıdır. Bu durum, müttefiklerini eleştirmek, sahte devrimcilerin maskelerini düşürmek ve önderliği ele geçirmek konularında Komünist Partisine düşen sorumluluğu ağırlaştırır. Milli burjuvazinin yalpalayabileceğini ve büyük kargaşalıklar sırasında [sayfa 202] devrime katılabileceğini inkar etmek, Partimizin önderlik; için mücadele etme görevini terketmesi, en azından hafife alması anlamına gelir. Çünkü milli burjuvazi, toprakağaları ve kompradorlarla aynı sepette olsaydı ve onlarla aynı iğrenç ve haince görüşleri paylaşsaydı, önderlik konusunda onlarla mücadele etmek gibi bir sorunumuz ya hiç olmaz ya da son derece önemsiz olurdu.
Çin'in toprakağası sınıfının ve burjuvazisinin, büyük kargaşalık dönemlerinde benimsedikleri tutumların genel bir tahlilini yaparken, işin başka bir yönüne, yani toprak-ağaları ve komprador saflarının bile tamamen birlik içinde olmadığı gerçeğine değinmeliyiz. Bunun nedeni, Çin'in birçok emperyalist devletin mücadelesine sahne olan yarı-sömürge bir ülke durumunda olmasıdır. Mücadele Japon emperyalizmine karşı yöneltildiğinde, ABD ya da İngiltere'nin sadık köpekleri, efendilerinin değişen tonlardaki buyruklarına uyarak Japon emperyalistleri ve onlann köpekleriyle gizli ve hatta açık bir çatışmaya girebilirler. Bu türden it dalaşlarının pek çok örneği görülmüştür ve şimdi bunların üzerinde duracak değiliz. Sadece, bir zamanlar Çan Kayşek tarafından gözaltına alman Guomindang politikacısı Hu Hanmin'in[130], bizim ortaya attığımız Japonya' ya Karşı Direnmek ve Milleti Kurtarmak İçin Altı Maddelik Programa[131] geçenlerde imza atmış olduğunu belirtmekle yetineceğiz. Hu Hanmin'i destekleyen Guangdung ve Guangsi kliklerine[132] mensup savaşağaları da "Kaybedilen topraklarımızı geri alalım" ve "Japonya'ya karşı direnelim ve eşkıyaları da ezelim"[133] şeklindeki aldatıcı sloganlar altında Çan Kayşek'e karşı çıkıyorlar (Çan Kayşek'in sloganı ise, "Önce eşkıyaları ezelim, sonra Japonya'ya karşı direnelim" şeklindedir). Bu biraz garip değil mi? Hayır hiç de garip bir şey değil; bu yalnızca büyük ve küçük köpekler, tok ve aç köpekler arasındaki dalaşın özellikle ilgi çekici bir örneğidir. Bu büyük bir çatlak olmasa bile, o kadar küçük de sayılamaz; bu hem tedirgin eden hem de can yakan bir çelişmedir. Bu türden kavgalar, çatlaklar ve çelişmeler devrimciler için yararlıdır. Bizler düşman saflarındaki [sayfa 203] bütün bu tür çatışmalar, çatlaklar ve çelişmelerden yararlanmalı ve bunları bugünkü baş düşmanımıza karşı kullanmalıyız.
Sınıf ilişkileri sorununu özetleyecek olursak, durumda meydana gelen temel değişiklik yani Japonya'nın Çin Şeddinin güneyini de işgale başlaması, Çin'deki çeşitli sınıflar arasındaki ilişkileri değiştirmiş ve milli devrim saflarını güçlendirirken, karşı-devrimin saflarını zayıflatmıştır.
Şimdi de Çin'in milli devrim saflarının durumunu ele alalım.
Önce Kızıl Ordudan başlayalım. Bildiğimiz gibi yoldaşlar, hemen hemen bir buçuk yıldan beri, Çin Kızıl Ordusunun üç ana kuvveti büyük çapta yer değiştirdi. Ren Bişi[134] ve diğer yoldaşların önderliğindeki Altıncı Ordular Grubu, geçen yılın Ağustosundan itibaren Ho Lung yoldaşın bölgesine[135] kaydırılmaya başlandı ve Ekim ayında da bizzat kendimiz yer değiştirmeye başladık[136]. Bu yılın Mart ayında Sicuan-Şensi sınır bölgesindeki Kızıl Ordu[137], yürüyüşe geçti. Her üç Kızıl Ordu birliği de eski mevzilerini terkederek yeni bölgelere girdiler. Bu büyük yer değiştirmeler eski bölgeleri gerilla bölgeleri haline getirmiştir. Kızıl Ordu ise bu süreç içinde, gücünden oldukça kaybetmiştir. Genel duruma bu açıdan baktığımızda, düşmanın geçici ve kısmi bir zafer kazanmasına karşılık bizim geçici ve kısmi bir yenilgiye uğramış olduğumuzu görebiliriz. Bu ifade doğru mudur? Bence doğrudur, çünkü gerçeği yansıtmaktadır. Bununla birlikte bazı kimseler (örneğin Çang Guodao[138]) Merkezi Kızıl Ordunun[139] başarısızlığa uğradığını ileri sürüyorlar. Peki, bu doğru mudur? Hayır. Çünkü bu, gerçeği yansıtmamaktadır. Marksistler bir sorunu ele alırken, parçaları olduğu kadar bütünü de görebilmelidirler. Kuyudaki kurbağa, "Gökyüzü kuyunun ağzından daha, geniş değildir" der. Bu doğru değildir, çünkü gökyüzü bir kuyu ağzı genişliğinde değildir. Aynı kurbağa, eğer "Gökyüzünün bir kısmı kuyu ağzının genişliği kadardır" demiş olsaydı, bu doğru olurdu. Çünkü gerçeklerle bağdaşırdı. [sayfa 204] Bizim söylediğimiz, Kızıl Ordunun bir yönden başarısızlığa uğramış olmasına karşılık (eski mevzilerini koruyamamış olması), diğer yönden zafer kazanmış olduğudur (Uzun Yürüyüşü plana göre gerçekleştirmesi). Düşman bir yönden zafer kazanmış (eski mevzilerimizi işgal etmiştir) diğer yönden ise başarısızlığa uğramıştır ("kuşatma ve bastırma" ve "kovalama ve bastırma" planını uygulayamamıştır). Bu, doğru olan tek tanımlamadır; çünkü Uzun Yürüyüşü tamamlamış bulunuyoruz.
Uzun Yürüyüşten söz ederken insanın aklına, "Bunun önemi nedir?" diye bir soru gelebilir. Cevabımız, Uzun Yürüyüşün, şimdiye kadar tarih kayıtlarında rastlanmamış bir şey olduğu; bir manifesto, bir propaganda aracı, bir tohum makinası olduğudur. Tarihte, Pan Ku'nun yerle göğü ayırmasından ve Üç Hükümdarlara Beş İmparatorun[14] saltanatından bu yana bizimkisi gibi bir uzun yürüyüş görülmüş müdür? On iki ay boyunca havadan her gün sürüyle uçak tarafından gözetlenir ve bombalanırken yerde de yüz binlerce kişilik büyük bir kuvvet tarafından kuşatıldık, kovalandık, engellendik ya da yolumuz kesildi. Yolumuz üzerinde sayısız güçlük ve tehlikelerle karşılaştık. Gene de yalnızca ayaklarımızla on bir eyaleti enine boyuna katederek 20 bin liden fazla yol teptik. Sorarız tarih bizimkiyle karşılaştırılabilecek bir uzun yürüyüşe tanık olmuş mudur? Hayır, asla! Uzun Yürüyüş bir manifestodur. Kızıl Ordunun bir kahramanlar ordusu olduğunu, buna karşılık emperyalistler ve uşakları Çan Kayşek ve benzerlerinin ise güçsüz olduklarını bütün dünyaya ilan etmiştir. Onların bizi kuşatma, kovalama, engelleme ve yolumuzu kesmede ne denli başarısızlığa uğradığını bütün dünyaya ilan etmiştir. Uzun Yürüyüş aynı zamanda bir propaganda aracıdır. On bir eyalette yaşayan 200 milyon halka, Kızıl Ordunun yolunun kurtuluşa giden tek yol olduğunu göstermiştir Uzun Yürüyüş olmadan geniş kitleler, Kızıl Ordunun temsil ettiği büyük gerçeğin varlığını o kadar kısa bir sürede nasıl öğrenebilirlerdi? Uzun Yürüyüş bir tohum makinasıdır da. Geçtiği on bir eyalette ilerde yeşerecek, filizlenip tomurcuklanacak, [sayfa 205] çiçeklenecek, meyva verecek ve daha sonra da meyveleri toplanacak tohumlar saçmıştır. Tek kelimeyle Uzun Yürüyüş, bizim için zaferle, düşman içinse yenilgiyle sonuçlanmıştır. Uzun Yürüyüşü zafere ulaştıran kimdir? Komünist Partisi. Komünist Partisi olmadan bu türden bir Uzun Yürüyüş düşünülemezdi bile. Çin Komünist Partisi, önderleriyle, kadroları ve üyeleriyle hiç bir güçlük ve engel karşısında yılmaz. Devrimci savaşa önderlik etme yeteneğimizden kuşku duyan herkes oportünizm batağına saplanacaktır. Uzun Yürüyüşün sona ermesiyle birlikte yeni bir durum ortaya çıktı. Çiloçen Muharebesinde, kardeşçe bir dayanışma içinde dövüşen Merkezi Kızıl Ordu ile Kuzeybatı Kızıl Ordusu, hain Çan Kayşek'in Şensi-Gansu sınır bölgesine karşı giriştiği "kuşatma ve bastırma" harekâtını[141] darmadağın ettiler ve böylece Partinin Merkez Komitesinin üstlendiği görevin, yani devrimin milli karargâhını Kuzeybatı Çin'de kurma görevinin temelini atmış oldular.
Kızıl Ordunun ana kuvveti bakımından durum buyken, Güney eyaletlerinde sürdürülen gerilla savaşı ne durumdadır? Oradaki gerilla kuvvetlerimiz bazı başarısızlıklara uğramakla birlikte yok edilememişlerdir. Birçok yerde seslerini yeniden duyuruyor, güçleniyor ve genişliyorlar.[142]
Guomindang bölgelerinde işçilerin mücadeleleri fabrika duvarlarının dışına taşıyor ve ekonomik mücadele olmaktan çıkarak siyasi mücadeleye dönüşüyor. Japonlara ve hainlere karşı işçi sınıfının yiğit mücadelesi için için gelişmektedir ve çok geçmeden patlayacaktır.
Köylülerin mücadelesi ise hiç durmamıştır. Dışarıdan istila, içeriden güçlükler ve doğal afetlerle ezilen köylüler, kendini gerilla savaşı, kitle ayaklanmaları ve kıtlık isyanları şeklinde gösteren yaygın bir mücadele başlatmışlardır. Kuzeydoğu eyaletlerinde ve Doğu Hebey'de Japonlara karşı sürdürülen gerilla savaşı[143] köylülerin Japon emperyalizminin saldırılarına verdikleri cevaptır.
Öğrenci hareketi, daha şimdiden oldukça güçlenmiş durumdadır [sayfa 206] ve güçlenmeye devam edeceği de kesindir. Fakat bu hareket, ancak işçi, köylü ve askerlerin mücadelesi ile birleştirildiği takdirde varlığını sürdürebilir ve ancak bu takdirde hainler tarafından konan sıkıyönetimden ve polis, gizli servis ajanları, okullardaki hainler ve faşistler tarafından uygulanan dağıtma ve katliam siyasetinden sıyrılabilir.
Millî burjuvazinin, zengin köylülerin ve küçük toprakağalarının yalpalamaları ve bunların Japonya'ya karşı mücadeleye fiilen katılmaları olasılığı üzerinde daha önce durmuştuk.
Azınlık milliyetleri ve özellikle Japon emperyalizminin doğrudan tehdidi altında bulunan İç Moğolistan halkı da şimdi ayaklanarak mücadeleye katılıyorlar. Zaman geçtikçe bunların mücadeleleri Kuzey Çin'deki halkın mücadelesiyle ve Kuzeybatıdaki Kızıl Ordunun harekâtıyla kaynaşacaktır.
Bütün bunlar, devrimci durumun bölgesel olmaktan çıkıp ülke çapında bir boyuta erişmekte olduğunu ve eşitsiz bir durumdan, giderek belli ölçüde eşit bir duruma doğru yol aldığını gösteriyor. Büyük bir değişikliğin arifesindeyiz. Partinin görevi, Kızıl Ordunun faaliyetlerini, ülkenin her yanında işçilerin, köylülerin, öğrencilerin, küçük burjuvazinin ve millî burjuvazinin faaliyetleriyle birleştirerek devrimci bir millî birleşik cephe kurmaktır