POLİTİK EKONOMİ DERS KİTABI

I. BÖLÜM

 

SSCB Ekonomi Enstitüsü Bilimler Akademisi POLİTİK EKONOMİ DERS KİTABI

CİLT: II (Almanca Baskı 1955)

Çeviren İSMAİL YARKIN

İnter Yayınları

 

 

Bu kitap Dietz Verlag tarafından 1955 yılında Berlin’de yapılan Almanca baskısından Türkçe'ye çevrilmiştir.Bu kitabın Almancası Almanya Sosyalist Partisi Merkez Komitesi—Marx-Engels-Lenin-Stalin Enstitüsü tarafından hazırlanmıştır.

 

ÖNSÖZ YERİNE

 

Marksist bir politik ekonomi ders kitabının uluslararası önemi: Yoldaşların Marksist bir politik ekonomi ders kitabının önemini tam olarak kavramadıklarını düşünüyorum. Ders kitabına yalnızca Sovyet gençliğinin gereksinimi yok. Özellikle bütün ülkelerin komünistleri ve komünistlere sempati duyan insanların gereksinimi var. Yabancı yoldaşlarımız, kendimizi kapitalist kölelikten nasıl kurtardığımızı, ülke ekonomisini sosyalizm ruhuyla nasıl dönüştürdüğümüzü, köylülüğün dostluğunu nasıl kazandığımızı, daha yakın bir zamana kadar yoksul ve zayıf olan ülkemizi nasıl zengin ve güçlü bir ülke haline getirdiğimizi, Kolhozların ne olduğunu, üretim araçlarının toplumsallaştırılmasına rağmen meta üretimini, parayı, ticareti vs. neden ortadan kaldırmadığımızı bilmek istiyorlar. Onlar, bütün bunları ve daha başka birçok şeyi yalnızca salt meraktan dolayı değil, bizden öğrenmek ve bizim deneyimlerimizden kendi ülkeleri için yararlanmak amacıyla bilmek istiyorlar. Bundan dolayı, iyi bir Marksist politik ekonomi ders kitabının yayınlanması yalnızca iç politik değil; aynı zamanda büyük dış politik bir öneme de sahiptir. Dolayısıyla, yalnızca ülke içinde devrimci gençliğin el kitabı olarak değil, aynı zamanda yurt dışında da hizmet görebilecek bir ders kitabına gereksinim vardır. Bu, fazla kapsamlı olmamalıdır; çünkü geniş kapsamlı bir ders kitabı el kitabı olamaz ve bunun üstesinden gelinmesi, baş edilmesi zor olacaktır. Ama gerek ülkemizin ekonomisi, gerekse de kapitalizmin ve sömürge sisteminin ekonomisine ilişkin tüm temel şeyleri içermelidir.

Bazı yoldaşlar, tartışmada ders kitabına bir dizi yeni bölümün alınmasını önerdiler: Tarihçiler tarih üzerine, politikacılar politika üzerine, felsefeciler felsefe üzerine, ekonomi bilimcileri ekonomi üzerine. Ama bu, ders kitabının korkunç boyutlarda şişmesine yol açacaktır. Buna elbette izin verilmemelidir. Ders kitabı, tarihsel yöntemi, politik ekonominin sorunlarını açıklamak için kullanıyor, ama bu, henüz bizim politik ekonomi ders kitabını bir ekonomik ilişkiler tarihine dönüştürmemiz gerektiği anlamına gelmemektedir.

500, en çok 600 sayfalık bir ders kitabına gereksinimimiz var, daha fazlasına değil. Bu, bir Marksist politik ekonomi el kitabı olacaktır: Bütün ülkelerin genç komünistleri için güzel bir armağan.

Ayrıca, böylesi bir ders kitabı, yurtdışının komünist partilerinin çoğunluğun yetersiz Marksist gelişmesi, göz önünde bulundurulduğunda, bu ülkelerin daha yaşlı komünist kadrolarına da yararlı olacaktır.

 

 

 

1 Şubat 1952

 

J.V. Stalin.

 

 

ÜÇÜNCÜ KISIM--SOSYALİST ÜRETİM TARZI

 

A--KAPİTALİZMDEN SOSYALİZME GEÇİŞ DÖNEMİ

 

Bölüm XXII

KAPİTALİZMDEN SOSYALİZME GEÇİŞ DÖNEMİNİN TEMEL ÖZELLİKLERİ

Proleter devrimi ve kapitalizmden sosyalizme geçiş döneminin zorunluluğu.

 

Sosyalist iktisadın kurulmasının aracı olarak proletarya diktatörlüğü.

 

Sosyalist ulusallaştırma.

 

Geçiş dönemindeki iktisadi biçimler ve sınıflar. İşçi sınıfının köylülükle ittifakı.

 

Sosyalizmin ekonomik yasalarının oluşması.

 

Kapitalizmden sosyalizme geçiş döneminde iktisadi politikanın temelleri.

 

Kısa Özet.

 

Proleter devrimi ve kapitalizmden sosyalizme geçiş döneminin zorunluluğu

 

Kapitalist üretim tarzının ve,burjuva toplumundaki sınıf mücadelesinin tüm gelişme seyri, kaçınılmaz olarak, sosyalizmin devrimci bir şekilde kapitalizmin yerine geçmesine yol açar. Yukarıda ortaya konduğu gibi, büyüyen üretici güçlerle üretici güçlerin ayakbağı haline gelmiş kapitalist üretim ilişkileri arasındaki çatışma, emperyalizm çağında son derece keskin bir hal alır. Üretim ilişkilerinin üretici güçlerle mutlak uyum içinde olması yasası, eski, burjuva üretim ilişkilerinin ortadan kaldırılmasını ve yeni, sosyalist üretim ilişkilerinin oluşturulmasını talep eder. Proleter, sosyalist devrimin nesnel zorunluluğunun gerekçesi burda yatar.

Kapitalist toplumun temelleri ile sosyalist toplumun temelleri arasındaki zıtlık, emek ve sermayenin çıkarlarının antagonizmi dolayısıyla, oportünistlerin vaaz ettiği gibi, kapitalizmin sosyalizme doğru ““büyüyüp. gelişmesi” mümkün değildir. Kapitalizmden sosyalizme geçiş, ancak proleter devrimi ve proletarya diktatörlüğüyle gerçekleştirilebilir. Proletarya, ekonomik durumu dolayısıyla, kapitalizmin yıkılması ve sosyalizmin zaferi uğruna tüm emekçileri etrafında birleştirme yeteneğine sahip olan tek sınıftır.

Proleter devrim, kendinden önceki devrimlerden ilkesel olarak ayrılır. Köleci toplumdan feodal topluma ya da feodal toplumdan kapitalist topluma geçişte, özel mülkiyetin bir biçiminin yerine başka bir biçimi geçirildi ve bir sömürücü iktidarın yerini başka bir sömürücü iktidar aldı. Sömürüye dayanan tüm toplum formasyonları, aynı temele—üretim araçları üzerindeki özel mülkiyete—sahip olduklarından, yeni sosyo-ekonomik formasyonlar, eski üretim tarzının koynunda yavaş yavaş olgunlaştı. Örneğin, burjuva devrim, genel olarak, feodal toplumun bağrında gelişmiş ve olgunlaşmış olan kapitalist düzenin az-çok hazır biçimlerinin varlığı ortamında başlar. Burjuva devriminin ana görevi, burjuvazinin var olan kapitalist iktisatla uyum haline getirmek için iktidarı ele geçirmesinden oluşur. Burjuva devrimi, genelde iktidarın ele geçirilmesiyle tamamlanır.

Proleter devrimin hedefi, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin yerine toplumsal mülkiyeti geçirmek ve insanın insan tarafından her türlü sömürüsünü ortadan kaldırmaktır. O, sosyalist ekonominin hazır biçimlerine konmaz. Üretim araçları üzerindeki toplumsal mülkiyet temelinde kurulan sosyalist formasyon, özel mülkiyete dayanan burjuva toplumunun bağrında büyüyüp gelişemez, Proleter devrimin görevi, proletarya iktidarını kurmak ve yeni, sosyalist ekonomiyi inşa etmektir. İktidarın işçi sınıfı tarafından ele geçirilmesi, yalnızca proleter devrimin başlangıcıdır; iktidar, eski ekonominin dönüştürülmesinde ve yenisinin örgütlenmesinde bir kaldıraç olarak kullanılır.

Bu bakımdan sosyalist toplumun kapitalist toplumun yerine geçmesi, her ülkede tüm bir tarihsel çağı kapsayan özel bir geçiş aşamasını gerektirir. “Kapitalist ve komünist toplum arasında, birinin diğerine devrimci dönüşümü dönemi düşer. Buna, devletinin proletaryanın devrimci diktatörlüğünden başka birşey olamayacağı bir politik geçiş dönemi denk düşer.”*

Kapitalizmden sosyalizme geçiş dönemi, proleter iktidarın kurulmasıyla başlar ve sosyalizmin—komünist toplumun ilk aşamasının—inşasıyla sona erer. Geçiş dönemi Sürecinde, proleter devrimi yapan ülkede eski, kapitalist temel ortadan kaldırılır ve yeni, sosyalist bir temel oluşturulur, sosyalizmin zaferi için gerekli olan üretici güçlerin gelişmesi güvence altına alınır. Proletarya geçiş döneminde, ülkeyi yönetmeye, sosyalist toplumu kurmaya ve küçük-burjuva kitleleri sosyalizm ruhuyla eğitimle dönüştürmeye yetenekli güç olarak kendisini çelikleştirmek zorundadır.

Lenin, Marx ve Engels’in tezlerine dayanarak, bütünlüklü bir kapitalizmden sosyalizme geçiş dönemi öğretisi oluşturdu ve böylelikle işçi sınıfını ve tüm emekçileri sosyalizm inşası yolunda bilimsel bir bilgiyle donattı.

Proleter devrim, önce Rusya’da zafer kazandı. Rusya’da kapitalizmin gelişmesi, sosyalist devrimin zaferine yetecek kadar gelişmişti. Rusya, aynı zamanda, proletaryanın devrimcileşmesini ve köylü kitlelerinin proletarya etrafında birleşmesini oldukça kuvvetlendiren emperyalistlerarası tüm çelişkilerin düğüm noktasıydı. Ekim 1917’de Rusya proletaryası, Komünist Partisi, önderliğinde ve Leninist sosyalist devrim teorisiyle donanmış olarak, yoksul köylülükle ittifak içinde kapitalistlerin ve toprak sahiplerinin iktidarını yıktı, kendi diktatörlüğünü kurdu. Büyük Sosyalist Ekim Devrimi, tarihte ilk kez insanlığa sosyalizm yolunu açtı ve proleter devrimin her ülkede temel özellikleri içinde nasıl gelişmesi gerektiğinin örneğini verdi. Ama aynı zamanda, sosyalist devrim, emperyalizm sisteminden kopan tek tek her ülkede kaçınılmaz olarak, söz konusu ülkenin ve uluslararası durumun somut tarihsel gelişme koşullarından doğan özellikler gösterir.

Lenin, sosyo-ekonomik bakımdan geri kalmış ülkelerin, belirli tarihsel koşullar altında kapitalist olmayan yoldan gelişebileceklerini ortaya çıkardı ve kanıtladı. Bu ilkeler, emperyalizmin boyunduruğunu atmışlarsa, proleter devrimin zafer kazandığı ileri ülkelerin yardımıyla kapitalist gelişmenin uzun ve ızdıraplı sürecinden kaçınıp, kapitalist aşamayı geçmeden, yavaş yavaş sosyalizmin inşasına geçebilirler.

 

Sosyalist iktisadın kurulmasının aracı olarak proletarya diktatörlüğü

Proleter devrimin görevi her türlü sömürünün ortadan kaldırılması olduğundan, emekçi kitlelerin baskı altında tutulmasına hizmet eden eski devlet aygıtını parçalamak zorundadır. Proleter devrimi, yeni tipte bir devleti—proletarya diktatörlüğünü—doğurur. Politik üstyapı olarak proletarya diktatörlüğü olmaksızın emekçilerin ekonomik kurtuluşu ve kapitalist üretim tarzından sosyalist üretim tarzına geçiş mümkün değildir.

Proletarya diktatörlüğü, işçi sınıfının toplumda devlet olarak önderliğidir. Devlet, bundan önceki bütün biçimlerinde, sömürücü azınlığın yararına, sömürülen çoğunluğu baskı altında tuttu. Proletarya diktatörlüğü, emekçi çoğunluğun çıkarları doğrultusunda sömürücü azınlığı baskı altında tutmaktadır.

Proletarya diktatörlüğü, gerçek demokrasidir; emekçilerin en öz çıkarlarını dile getirmektedir. Emekçiler, proletarya diktatörlüğü altında, tarihte ilk kez ülkelerinin efendisi oluyorlar. Sömürünün yeni, kapitalist biçimini güvence altına alan burjuva devrimi, emekçileri ve sömürülen yığınları belli ölçüde uzun bir dönem için burjuvazinin etrafında birleştiremiyorsa, bu durumda her türlü sömürüyü ortadan kaldıran proleter devrimi, bu kitleleri proletaryanın etrafında kalıcı bir ittifak içinde birleştirebilir ve birleştirmelidir. Proletarya diktatörlüğünün en yüksek ilkesi, işçi sınıfıyla köylülüğün işçi sınıfının önderliği altında sömürücü sınıflara karşı yönelen ittifakıdır. Bu ittifak olmaksızın, proletaryanın iktidarının pekiştirilmesi ve sosyalist iktisadın inşası olanaksızdır.

Proletarya diktatörlüğü, proletaryanın sınıf mücadelesinin yeni koşullar altında ve yeni biçimlerde ülke içindeki sömürücülere ve kapitalist dünyanın saldırgan güçlerine karşı sürdürülmesidir. “Proletarya diktatörlüğü, eski toplumun güçlerine ve geleneklerine karşı çetin bir mücadele, kanlı ve kansız, şiddete dayalı ve barışçıl, askeri ve ekonomik, eğitsel ve idari yöntemlere dayalı bir mücadeledir.”*

Sosyalizmin inşasının görevleri açısından, proletarya diktatörlüğü üç temel yana sahiptir. O, birincisi, sömürücülerin baskı altına alınması, ülke savunması ve diğer ülkelerin proleterleriyle bağların pekiştirilmesi amacıyla; ikincisi, emekçi ve sömürülen kitlelerin burjuvaziden nihai kopuşu, proletaryanın bu kitlelerle ittifakının pekiştirilmesi ve bu kitlelerin sosyalist inşaya çekilmesi amacıyla; üçüncüsü, yeni sosyalist toplumun inşası amacıyla iktidarın proletarya tarafından kullanılmasıdır.

Politik üstyapı olarak proletarya diktatörlüğü, kapitalizmden sosyalizme geçişten sonraki toplumun olgunlaşan iktisadi gereksinimlerinden doğar. Ama bir kez dünyaya geldikten sonra, proletarya diktatörlüğü, sosyalist iktisadın inşasının bir aygıtı olarak, bizzat zorlu bir güç haline gelir. Kendisini biçimlendirmesi ve pekiştirmesi için, sosyalist temeline yardım eder, eski, kapitalist temelin ortadan kaldırılmasını ve sosyalist iktisat biçimlerinin kapitalist iktisat biçimleri üzerindeki zaferini güvence altına alır.

Sosyalist iktisat biçimleri, kendiliğindenci bir şekilde ve kendi kendine oluşamaz ve gelişemezler. Bunlar, proleter devletin planlı çalışması ve emekçi kitlelerin yarancı faaliyeti sonucu oluşur ve gelişirler.

Proleter devlet, üretim ilişkilerinin üretici güçlerle mutlak uyum içinde olması nesnel ekonomik yasasına ve yeni ekonomik koşullar temelinde ortaya çıkan yeni ekonomik yasalara dayandığından ötürü, yeni temel yaratma görevini yerine getirebilir. Proletarya diktatörlüğü, emeğin toplumsal örgütlenmesinin kapitalizmle karşılaştırıldığında daha yüksek, tipinin oluşturulmasını güvence altına alır. Sosyalist toplum düzeninin gücünün ve kapitalist toplum üzerindeki zaferinin ana kaynağı burada yatmaktadır.

Proleter devletin çeşitli biçimleri olabilir. “Kapitalizmden komünizme geçiş, elbette muazzam miktarda ve çeşitlilikte biçimler ortaya koymalıdır, ama esas olan mutlaka bir şey olacaktır: Proletarya diktatörlüğü.”* Marksizm-Leninizmin bu temel tezi, gerek proletarya diktatörlüğünün Lenin tarafından keşfedilen biçiminin—sovyet iktidarının—pekiştiği SSCB’nin tarihsel deneyimleri tarafından, gerekse de daha sonra, proletarya diktatörlüğünün halk demokrasisi biçiminde varlığını sürdürdüğü ülkelerin tarihsel deneyimi tarafından tümüyle kanıtlandı.

Proletarya diktatörlüğünün hüküm sürdüğü tüm ülkelerde sosyalist iktisadın tüm planlı inşasının yönetimi, komünist (işçi) partilerinin görevidir. Marksizm-Leninizm teorisi ve toplumun ekonomik gelişme yasalarının bilgisiyle donanmış bu partiler, sosyalist inşanın görevlerinin üstesinden gelebilmeleri için halk kitlelerini örgütlüyor ve onlara önderlik ediyorlar.

 

Sosyalist ulusallaştırma

 

Kapitalizmin gelişmesi makineli büyük sanayinin, makineleştirilmiş ulaşımın, bankaların vs. sosyalist toplumsallaştırılmasını zorunlu ve olanaklı kıldı, Proleter devlet, bundan dolayı geçiş döneminin daha henüz başlangıcında kapitalist büyük üretimin ulusallaştırılmasını gerçekleştirir ve böylelikle kapitalistlerin elinden iktisattaki egemen konumlarını alır.

Sosyalist ulusallaştırma, sömürücü sınıfların mülkiyetine proleter iktidar tarafından devrimci bir şekilde elkonulması ve onun devlet, sosyalist mülkiyete—halk mülkiyetine—dönüştürülmesidir. Sosyalist ulusallaştırma, kapitalizmin temel çelişkisinin—üretimin toplumsal karakteri ile mülk edinmenin özel kapitalist biçimi arasındaki çelişkinin—ortadan kaldırılmasına yol açar.

Büyük sanayinin, iktisadın önder dalının ulusallaştırılması, sosyalist inşa açısından tayin edici önemdedir. Bununla birlikte bankaların, demiryollarının, ticari filonun, posta ve telefonun; iç ticaretteki büyük işletmelerin ve dış ticaretin ulusallaştırılması gerçekleşir. Burjuvazi, bankaların ulusallaştırılması ile ekonomik egemenliğinin en önemli araçlarından birisini yitirir ve proleter devlet, devrimci dönüşümden sonra sosyalizmin inşası için kullanılacak olan merkezi ve dal budak salmış bir iktisadi aygıt kazanır. Dış ticaretin ulusallaştırılması, sosyalizmi inşa eden ülkenin kapitalist dünyaya karşı ekonomik bağımsızlığını korumak için zorunlu bir koşuldur.

Sosyalist ulusallaştırma, birincisi, kapitalistlerin elinden üretim araçlarını alır ve böylelikle, burjuvazinin ülke içindeki ekonomik egemenliğini ortadan kaldırır. İkincisi; iktisadın kumanda merkezlerini, yani önde gelen iktisat dallarını emekçilerin eline vererek, proletarya diktatörlüğüne ekonomik temeli sağlar. Bu dallarda, sosyalist üretim ilişkilerinin temeli olarak üretim araçları üzerindeki toplumsal mülkiyet oluşturulur.

Serfliğin kalıntılarının, en uzun ömürlü toprak sahipliğinin ortadan kaldırılmasının zorunluluğundan hareketle, proleter devlet, büyük toprak sahiplerinin topraklarına el koymayı ve tüm canlı ve cansız envanteriyle birlikte çiftlikleriyle el koymayı gerçekleştirir. El konulan toprağın en büyük bölümü, emekçi köylülere devredilir. Daha küçük bölümde büyük devlet tarım işletmeleri kurulur.

Toprağın ulusallaştırılması, yani toprak üzerindeki özel mülkiyetin kaldırılması ve toprağın proleter devletin mülkiyetine geçirilmesi, sosyalist devrimin en önemli önlemlerinden birisidir. Proleter devlet iktidarı, tüm toprağın ulusallaştırılmasının hangi yöntemlerle ve hangi zaman dilimi içinde yapılacağını kararlaştırır. Toprak üzerindeki özel mülkiyet geleneğinin köylüler arasında Batı’ya göre daha zayıf olduğu Rusya’da, Sovyet İktidarı, köylü kitlelerinin talepleri doğrultusunda, henüz devrimin başlangıcında tüm toprağın ulusallaştırılmasını gerçekleştirdi. Böylelikle mutlak toprak rantı ortadan kalktı. Sovyet köylülüğü proleter devrim yoluyla, tarihte ilk kez karşılıksız kulanım için toprak elde etti. Toprak üzerindeki köylü mülkiyetinin uzun zamandan beri var olduğu ve bundan dolayı da toprak üzerindeki özel mülkiyet geleneğinin köylüler arasında daha güçlü olduğu ülkelerde, işçi sınıfı iktidarı ele geçirdiğinde, devrimin başlangıcında tüm toprağı ulusallaştırmaz. Bu ülkelerde yalnızca büyük toprak sahiplerinin el konulan toprağı ulusallaştırılır ve bundan bir devlet fonu oluşturulur. El konulan toprağın büyük bir bölümü köylülere özel mülkiyet olarak devredilir. Tüm toprağın ulusallaştırılması sorunu, pratik olarak tarımın sosyalist dönüşümü sürecinde çözülür.

Burjuvazinin devlet aygıtını parçalayan Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’nde Sovyet İktidarı, daha ilk aylarda, tazminat ödemeksizin; toprak sahiplerinin ve büyük kapitalistlerin üretim araçlarını ve diğer zenginliklerini ulusallaştırdı.

 

 

26 Ekim (8 Kasım) 1917’de Arazi ve Toprak Kararnamesi yayınlandı. Toprak sahiplerinin, burjuvazinin, Çarlık ailesinin, kiliselerin ve manastırların ellerinde bulunan toprağa el konuldu ve bunlar tazminatsız olarak mülksüzleştirildi. Toprak üzerindeki özel mülkiyet tümüyle ortadan kaldırıldı. Tüm toprak ve arazi, yeraltı zenginlikleri, ormanları ve suları ile birlikte devlet mülkiyeti (halk mülkiyeti) haline getirildi. Toprağın alımı ve satımı yasaklandı. Köylülük devrimden önce kullanımına sahip olduğu toprağa ek olarak 150 milyon desiyatin toprağı karşılıksız kullanım için elde etti ve toprak sahiplerine olan kira ödemelerinden ve toprak alım giderlerinden—hepsi yılda 700 milyon altın rublenin üzerinde—kurtarıldı. Toprağın ulusallaştırılması, toprak sahipleri sınıfının tasfiyesinin temeliydi. Bu, serfliğin kalıntılarının tümüyle sökülüp atılması anlamına geliyordu. Sosyalist devrim, bu şekilde, deyim yerindeyse, geçerken burjuva-demokratik devrimin görevlerini tamamladı. Halk mülkiyeti haline getirilen toprak yine de özel iktisatlar çerçevesinde kullanıldığından, toprağın ulusallaştırılması, henüz kırda sosyalist üretim ilişkilerini oluşturmadı. Ancak toprağın ulusallaştırılması, sosyalist inşa açısından büyük öneme sahipti. Bu, proletarya diktatörlüğünün ekonomik temelini pekiştirdi ve emekçi köylülerin iktisadi durumunu düzeltti. Daha sonraki süreçte köylülüğün sosyalist gelişme yoluna geçişini kolaylaştırdı.

Kapitalist işletmelerin kapsamlı bir şekilde ulusallaştırılması ve bu işletmelerin faaliyetinin belirli bir düzenlenmesini güvence altına almak amacıyla bir geçiş önlemi olarak Sovyet İktidarı, işçi denetimini, yani bu işletmelerde çalışanlar tarafından üretimin, alış-verişin, Pazar faaliyetinin ve mali işlerin denetimini yerleştirdi. Aralık 1917’de bankaların ulusallaştırılması gerçekleştirildi. Sovyet İktidarı, Çarlık Hükümeti ve Geçici Hükümet’in gerek yabancı ve gerekse de yerli kapitalistlerden aldığı bütün borçları iptal etti. Dış ticaret, devlet tekeline alındı. Metaların ithalatı ve ihracatı, özel etlerden alındı ve devlet organlarına devredildi. Sovyet İktidarı tarafından yerleştirilen dış ticaret tekeli, Sovyet ülkesini boyunduruk altına alıp sömürgeleştirmeye çalışan emperyalistlerin ekonomik saldırganlığından ülkeyi koruyan güvenilir bir setti. Demiryolları, posta ve telefon, deniz gemi taşımacılığı, ve iç ticaret filosunun büyük gemileri, halk mülkiyeti haline getirildi. Sovyet İktidarı, artan ölçülerde, tazminatsız el koyma yoluyla, sanayi işletmelerinin ulusallaştırılmasını tamamladı. Haziran 1918’de bütün sanayi dallarının büyük işletmelerinin ulusallaştırıldığı ilan edildi.

 

Büyük sanayinin, bankaların, taşımacılığın ve dış ticaretin ulusallaştırılması, Sovyet İktidarı’nın burjuvazinin ekonomik iktidarını yıktığı ve kumanda merkezlerini eline geçirdiği anlamına geliyordu.

Ulusallaştırılmış işletmelerde kapitalist üretim ilişkilerinin yerine sosyalist üretim ilişkileri geçti. Toplumsal mülkiyet haline gelen üretim araçları, sermaye olmaktan çıktı: İnsanın insan tarafından sömürülmesi ortadan kaldırıldı. Yeni sosyalist çalışma disiplini yerleşti. İşçiler, sosyalist yarışmayı örgütlenmeye başladılar. Tek kişinin yönetimini kitlelerin yaratıcı faaliyetiyle birleştiren üretim yönetiminin sosyalist ilkeleri yavaş yavaş gelişti.

Burjuvazinin direnişinin ve burjuva uzmanların zararlı çalışmalarının ve sabotajlarının üstesinden gelerek Sosyalist İktidar, tüm devlet çapında küçük-burjuva anarşisine karşı çetin mücadele içinde, üretim ve ürünlerin dağılımı üzerine hesap verme ve denetimi örgütlemeye başladı.

 

Geçiş dönemindeki iktisadi biçimler ve sınıflar. İşçi sınıfının köylülükle ittifakı

Büyük sanayinin, ulaşımın, bankaların vs. ulusallaştırılması temeli üzerinde sosyalist iktisadi biçimler oluşur. Üretim araçları üzerindeki toplumsal mülkiyete dayanan sosyalist iktisadi biçimlerin yanısıra, geçiş döneminde varlıkları geçmişten kaynaklanan ve üretim araçları üzerindeki özel mülkiyete dayanan iktisadi biçimler de henüz bulunmaktadır.

Lenin’in öğrettiği gibi, SSCB’de geçiş döneminde şu beş-iktisadi biçim vardı: 1-ataerkil köylü iktisadı, 2-küçük meta üretimi, 3-özel iktisadi kapitalizm, 4-devlet kapitalizmi ve 5-sosyalist sektör.

Kişisel emeğe dayanan ataerkil köylü iktisadı, küçük köylü ve neredeyse tümüyle doğal bir iktisattı, yani büyük bir bölümünü kendi kullanımı için olmak üzere ürün üretiyordu.

Küçük meta üretimi, kişisel emeğe dayanan ve az çok sağlam bir şekilde pazara bağlı bir iktisattı. Bunun için esas olarak, ağırlıklı olarak tahıl metası üreten orta köylü iktisatları ve ücretli işçi çalıştırmayan zanaatkar iktisatları giriyordu. Küçük meta üreticileri sektörü, geçiş dönemi süresince, uzun zaman kırdaki nüfusun çoğunluğunu kapsadı.

Özel iktisadi kapitalizm, sayıca en güçlü sömürücü sınıf olan Kulaklar ve bundan başka ulusallaştırılmamış kapitalist sanayi işletmelerinin—esas olarak küçük ve orta işletmelerin—sahipleri ve tüccarlar tarafından temsil ediliyordu. Kapitalist işletmelerde ücretli işçi çalıştırılıyor, işgücü meta olarak kalıyor, sömürü ilişkileri devam ediyor ve artı-değer yaratılıyordu.

Devlet kapitalizmi, esas olarak Sovyet İktidarı’nın yabancı kapitalistlere sağladığı imtiyazlar şahsında ve kapitalistlere kiralanan bazı devlet işletmeleri şahsında varlığını sürdürüyordu. Proletarya diktatörlüğü koşulları altındaki devlet kapitalizmi, burjuvazinin egemenliği altındaki devlet kapitalizminden özde ayrılır, Proletarya diktatörlüğü altında devlet kapitalizmi, kendisine proleter iktidar tarafından dar sınırlar çekilmiş ye kendisinden küçük-burjuva anarşisine karşı mücadele ve sosyalist inşa doğrultusunda yararlanılan bir ekonomik sektördür. Devlet kapitalizmi, SSCB’nin iktisadında son derece önemsiz bir rol oynadı.

Sosyalist sektör, birincisi Sovyet Devleti’nin elinde bulunan fabrikaları ve işletmeleri, ulaşımı, bankaları, Sovyet çiftliklerini (Sovhoz) ve diğer işletmeleri ve ikincisi, kooperatifleri—tüketici kooperatifleri, alış-veriş kooperatifleri, kredi kooperatifleri ve üretim kooperatifleri, bunlar arasında en yüksek biçim olarak Kolhozları (Kollektif çiftlik)—kapsar. Sosyalist sektörün temeli, makineli büyük sanayidir. Daha geçiş döneminin başlangıcında, diğer bütün sektörlerle karşılaştırıldığında, en yüksek iktisadi tipi oluşturan sosyalist sektör, ülkenin iktisadında önder rolü oynamaya başladı.

Sosyalist iktisadi sektörde işgücü, artık meta değildir. Emek, ücretli emek karakterini yitirmiştir ve kendisi için emek, toplum için emek durumuna gelmiştir. Artık artı-değer yoktur. Yavaş yavaş, önce tek tek dalların çerçevesi içinde ve daha sonra da tüm devlet sektörünün çerçevesi içinde ulusallaştırılan işletmelerin faaliyetlerinin planlanmasına başlandı. Üretim araçları üzerinde sosyalist mülkiyetin kurulması sonucu, devlet işletmelerinde üretilen ürünler, artık kapitalistlerin değil, tersine devletin, yani tüm emekçi halkın eline geçiyordu.

Beş iktisadi sektör, sosyalizmin kurulduğu her ülkede var olmak zorunda değildir. Lenin’in öğrettiği ve tarihin kanıtladığı gibi, her ülkede kapitalizmden sosyalizme geçiş aşamasında toplumsal iktisadın şu ana biçimleri bulunmaktadır: Sosyalizm, küçük meta üretimi ve kapitalizm. Toplumsal iktisadın bu biçimlerine şu sınıflar denk düşmektedir: İşçi sınıfı, küçük-burjuvazi (özellikle köylülük) ve burjuvazi. Proletarya diktatörlüğü iktisadının sınıf ilişkilerinin ve buna bağlı olarak iktisadi politikasının temellerinin de ana özellikleri, geçiş döneminde bütün ülkelerde ortaktır; bu, her ülkedeki kendine has özellikleri dıştalamaz, aksine daha çok ön koşar.

Sınıfların durumu, geçiş döneminde, kapitalizmle karşılaştırıldığında, temelden farklıdır.

İşçi sınıfı, kapitalizmde baskı altında tutulan sınıftan çıkarak iktidarı elinde tutan ve tüm emekçilerle birlikte devlet tarafından toplumsallaştırılan üretim araçlarının sahibi olan egemen sınıf durumuna gelmiştir. İşçi sınıfının maddi durumu, kesintisiz olarak düzelmekte ve kültürel düzeyi yükselmektedir.

Köylülüğe, küçük ve orta köylü kitlelerine Sosyalist Devlet tarafından toprak temin edilmekte, bunlar toprak sahiplerinin boyunduruğundan kurtarılmakta, Kulaklara karşı korunmakta ve her açıdan iktisadi ve kültürel olarak desteklenmektedirler. Ekim Devrimi sonucunda Sovyet İktidarı’nın yardımı temelinde küçük ve orta köylüler, devrimden önce yalnızca 2,5 milyar pud tahıl üretirlerken, daha 1926/27’de 4 milyar pudun üzerinde tahıl ürettiler.

Köylü küçük meta üretimi, kaçınılmaz olarak kapitalist unsurlar üretir. Köylülük içinde bir sınıf ayrışması gerçekleşir. Yoksul ve büyük köylülük olarak ayrışır. Ancak, geçiş döneminde köylülüğün ayrışması süreci, kapitalizmde olduğundan başka bir karakter taşır. Kapitalist koşullar altında yoksul köylülüğün ve büyük köylülüğün sayısı artar, orta köylülük erir, kitle halinde çöküşe uğrar ve köy yoksullarıyla proletaryanın saflarını doldurur. SSCB’de geçiş döneminde köylülüğün geniş kitleleri sosyalizm yolunu kat etmeden önce orta köylülerin sayısı ve yüzde oranı, bir bölümünün orta köylü haline geldiği, köy yoksullarının azalması sonucu arttı. Aynı şekilde, Kulaklar da, kapitalizme göre, son derecede kısıtlı ölçüde gelişti; orta köylü, tarımın merkezi figürü durumuna geldi.

 

 

Ekim Devrimi’nden sonra, daha 1918 yılında, köylülük içinde orta köylüler ağırlıktaydı. Bu, köylülerin karşılıksız toprak ve toprak sahiplerinin hayvanlarının ve envanterinin bir bölümünü elde etmelerinin bir sonucuydu. 1918’de Kulakların kısmi mülksüzleştirilmesi gerçekleştirildi. Bunların elinden, küçük ve orta köylülerin elde ettiği 50 milyon hektar toprak alındı. 1928/29’da tüm köylü işletmelerinin %35’i yoksul köylülüğe, %60’ı ona köylülüğe ve %4-5’i Kulaklara düşüyordu.

 

Geçiş döneminde, Sovyet İktidarı, köylülere karşı politikasında Lenin’in direktifine göre kendisine yön verdi: Yoksul köylülüğe dayanarak orta köylülerle sağlam ittifak. Kulaklara karşı uzlaşmaz mücadele. Lenin, köylülüğe önderlik eden işçi sınıfının, sürekli olarak köylerdeki iki yönü ayırt etmesi gerektiğini öğretmektedir: emekçiler ve özel mülk sahipleri.

Orta köylü, özü itibariyle iki yönlüdür: emekçi olarak kendisini proletaryaya ve küçük mülk sahibi olarak burjuvaziye yakın hisseder. Hem burjuvazi ve hem de proletarya, orta köylü kitlesini kendi yanına çekmeye çalışır. Burada burjuvazi, özel mülk sahibi olarak köylülerin çıkarlarından yararlanmaya çalışırken; işçi sınıfı, emekçiler olarak köylülerin hayati çıkarlarına seslenir. Geçiş döneminde, özellikle köylülük varlığını özel mülkiyet ve küçük meta üretimine dayandırdığı sürece, işçi sınıfıyla köylülük arasında, örneğin fiyatlar ve vergi miktarları sorunlarında olduğu gibi, bazı antagonist olmayan zıtlıklar olacaktır. Ama bunlar, temele ilişkin zıtlıklar değildir. Temel sorunlarda işçi sınıfıyla köylülüğün emekçi kitlelerinin çıkarları aynıdır, her iki sınıfın da sömürünün ortadan kaldırılmasından ve sosyalizmin zaferinden derin çıkarları vardır. İki dost sınıfın—işçi sınıfı ve köylülüğün—sağlam ittifakının temeli burada yatmaktadır.

İşçi sınıfıyla köylülüğün işçi sınıfı önderliğinde ittifakı ilkesi, sosyalist inşanın temelidir. “Devrimin tüm gidişatını belirleyen partinin”, denmektedir RKP(B)’nin XII. Parti Kongresi Kararı’nda, “en önemli politik görevi şudur: işçi sınıfının köylülükle ittifakını en büyük dikkat ve özenle korumak ve geliştirmektir.”*

İşçi sınıfının köylülükle sağlam ittifakı, kentle köy arasındaki, sanayi ile tarım arasındaki doğru ekonomik ilişkilerin sağlanması ve böylelikle tarımın kalkınması ve onun sosyalist dönüşümü için vazgeçilmez önkoşuldur. Yalnızca işçi sınıfının köylülükle ittifakı temelinde kapitalist iktisadi biçimlerin ortadan kaldırılması ve sosyalizmin zaferi mümkündür.

İşçi sınıfı ve köylülük geçiş döneminin ana sınıflarıdır.

Burjuvazi, iktidarının ve tayin edici üretim araçlarının kaybından sonra, artık toplumun ana sınıfı değildir. Büyük kapitalistlerin ve şehir orta burjuvazisinin önemli bir bölümünün elinden geçiş döneminin başlangıcında üretim araçları alınmaktadır. Ancak bundan sonra, kent burjuvazisinin bir bölümü ve köy burjuvazisi, Kulaklık, varlığını sürdürür. Bir dizi yıl boyunca burjuvazi geçiş döneminde önemli bir gücü elinde bulundurur. Bu, küçük üretimin kaçınılmaz olarak ve kendiliğindenci bir şekilde kapitalist unsurlar üretmesi ve bütün iktisat dallarında kapitalist iktisadın yerine sosyalist iktisadı hemen geçirmenin mümkün olmadığıyla açıklanabilir. Burjuvazi, iktidarını yitirdikten sonra da, belli ölçüde mali ve maddi aracı ve eski uzmanlarının bir bölümüyle bağları elinde tutar. Uluslararası sermayenin yardımına dayanır.

Geçiş dönemi iktisadının temel çelişkisi, geleceğin kendisine ait olduğu, yeni oluşmakta olan, ancak ilk dönemlerde zayıf sosyalizmle geçmişi temsil eden, devrilmiş ancak henüz güçlü olan, kökleri küçük üretimde bulunan kapitalizm arasındaki çelişkidir. Geçiş döneminde iktisadi hayatın bütün alanlarında sosyalizm ile kapitalizm arasındaki mücadele “Kim—Kimi?” ilkesine göre gelişir. Bit yanda işçi sınıfıyla köylülüğün geniş kitleleri ve diğer yanda burjuvazi arasında antagonist, uzlaşmaz zıtlıklar vardır. Proleter devlet, geçiş döneminde kapitalist unsurları kısıtlama ve köşeye sıkıştırma politikası ve daha sonra da tümüyle tasfiye politikası izler. Proletaryanın ve emekçi kitlelerin sosyalist inşa geliştiği ölçüde direnişi artan burjuvaziye karşı sınıf mücadelesinin keskinleşmesi, geçiş dönemi açısından yasaya uygun bir olgudur.

Başa Dön

 

Sosyalizmin ekonomik yasalarının oluşması

 

Sosyalist sektör iktisadın kumanda merkezlerini eline geçirdiğinden, SSCB’de kapitalist iktisadi biçimler ve onların gelişme yasaları, daha henüz geçiş döneminin başlangıcında iktisattaki egemen konumlarını yitirdiler. İktisadın gelişmesi, artık modern kapitalizmin ekonomik temel yasası tarafından belirlenmiyordu. Anı-değer yasasının etki alanı, yalnızca kapitalist iktisadi biçimleri kapsıyor ve giderek daha fazla kısıtlanıyordu.

Yeni ekonomik koşullar temelinde yeni ve sosyalist üretim ilişkilerine özgü ekonomik yasalar oluştu ve etki alanlarını yavaş yavaş genişletti.

Sosyalist biçimlerin oluşması ve gelişmesiyle birlikte, üretimin yeni hedefini belirleyen sosyalizmin temel ekonomik yasası ortaya çıktı ve yavaş yavaş etkimeye başladı. Sosyalist sektörde artık kapitalist kâr için değil, aksine emekçilerin maddi ve kültürel gereksinmelerinin tatmini doğrultusunda, sosyalizmin inşası doğrultusunda üretim yapılmaktadır. Sosyalist üretim ilişkilerinin pekiştiği ve geliştiği ölçüde, sanayinin kesintisiz ve hızlı büyümesi ve artan ölçüde modern tekniğin çok yönlü kullanılması yoluyla bu hedefe ulaşmanın koşulları oluşturuldu.

Ülke iktisadında sosyalist sektörün yanısıra, küçük üreticiler sektörü ve kapitalist sektör mevcuttu: “Kim—Kimi?” sorusu, daha karara bağlanmamıştı. Bundan dolayı, sosyalizmin temel ekonomik yasasının etki alanı sınırlıydı. Bu yasa, sosyalist sektör içinde etkinlik gösteriyordu. Sosyalist sektör önder rolü oynadığından ve ülke iktisadı içindeki payını kesintisiz olarak büyüttüğünden, sosyalizmin temel yasası da tüm iktisadın gelişmesinde artan bir etki gösteriyordu.

Sovyet Devleti, sosyalist üretimi geliştirip, tüm iktisat dallarına modern tekniği yerleştirerek ve emekçilerin refah düzeyini geçiş döneminin zor koşulları altında mümkün olan ölçüde sistemli olarak yükselterek, iktisadi politikasında bu yasaya dayandı.

Sosyalist sektörün işletmelerini birleştiren toplumsal mülkiyet, bunun planlı gelişmesini zorunlu ve mümkün kılar. Sosyalist üretim ilişkileri temelinde, geçiş döneminde iktisadın planlı (orantılı) gelişmesinin ekonomik yasası oluşur ve yavaş yavaş etkimeye başlar. Bu yasa, sosyalizmin zaferi ve toplumun büyüyen gereksinimlerinin giderilmesi açısından gerekli olduğu şekilde, iktisadın planlı yönetimini ve iktisat dalları arasında planlı bir şekilde orantıların oluşturulmasını gerektirir. Sosyalist sektör, iktisadin daha küçük bölümünü kapsadığından ve Sovyet İktidarı planlamanın üstesinden daha yeni gelmeye başladığından, başlangıçta bu yasanın etki alanı sınırlıydı. Sosyalist iktisadi biçimlerin geliştiği ölçüde, rekabet ve üretim anarşisi gücünü yitirdi ve iktisadın planlı gelişmesi yasasının etki alanı sürekli arttı.

Sosyalist sektörde işgücünün değeri yasasının etkisi sona erdi. Yeni üretim ilişkileri temelinde burada, her çalışanın harcadığı emeğe göre ücret elde etmesini öngören yapılan işe göre dağılım yasası oluştu ve etkisini gösterdi.

Bütün bunlar, değer yasasının işlevini temelden değiştirdi. Meta üretimi ve dolaşımı var olmaya devam ettiğinden, değer yasası da varlığını sürdürdü. Ancak en önemli üretim araçlarının toplumsallaştırılması yoluyla meta üretimi ve değer yasasının alanı daraldı, bunlar, kapitalizmde olduğundan temelden ayrı bir rol oynamaya başladılar.

Değer yasası, küçük meta üretiminde ve iktisadın kapitalist sektöründe belirli sınırlamalarla üretimin regülatörü olarak işlev gördü, ama devlet sektöründe, sosyalist sektörde değil.

Proleter iktidarı sürekli olarak giderek artan ölçüde, meta üretimi, değer yasası, ticaret ve para dolaşımı üzerinde egemenliğini ele geçirdi ve bunları, sosyalist iktisadi biçimlerin geliştirilmesi ve kapitalist unsurlara karşı mücadele için kullandı. Lenin’in geçiş dönemi koşulları altında ticaretin ve paranın yeni rolü üzerine yönergelerinden hareketle Stalin, şunları söyledi: “Söz konusu olan, kesinlikle ticaretin ve para sisteminin ‘kapitalist ekonominin’ yöntemleri olması değildir. Söz konusu olan, iktisadımızın sosyalist unsurlarının kapitalist unsurlara karşı mücadele içinde, burjuvazinin bu yöntemlerini ve silahlarını kendisine mal etmesi ve kapitalist unsurların üstesinden gelebilmek amacıyla kullanması ve hem de kapitalizme karşı başarıyla kullanılması, iktisadımızın sosyalist temellerinin kurulması amacıyla başarıyla kullanılmasıdır. Yani söz konusu olan, burjuvazinin bu araçlarının işlevinin ve amacının bizim gelişmemizin diyalektiği sayesinde ilkesel, temel bir değişiklik geçirmesi ve hem de sosyalizmin yararına ve kapitalizmin zararına bir değişiklik geçirmesidir.*

 

 

 

Kapitalizmden sosyalizme geçiş döneminde iktisadi politikanın temelleri

Geçiş döneminin nesnel ekonomik koşullarının ve bu koşullar temelinde ortaya çıkan ekonomik yasaların doğru bir değerlendirmesi olmaksızın, sosyalizmin inşası mümkün değildir. Komünist Partisi, politikasının temeline Lenin’in sosyalizm inşası planını koydu, ekonomik yasalara dayandı ve sınıf güçleri arasındaki gerçek karşılıklı ilişkileri göz önünde bulundurdu.

Lenin’in sosyalizmin tek ülkede zaferi öğretisi, SSCB’de sosyalizmin kurulması açısından son derece büyük öneme sahip oldu. Bu öğreti, Parti’ye ve işçi sınıfına açık bir perspektif ve bilimsel sosyalizmin düşüncelerinin zaferine olan güvenci verdi.

Tek ülkede sosyalizmin zaferi sorununda iki yön birbirinden kesinlikle ayrı tutulmalıdır: iç ve uluslararası yön. Tek ülkede sosyalizmin zaferi sorununun iç yönü, ülke içindeki sınıf ilişkileri sorununu kapsar. Komünist Partisi, işçi sınıfının kendisiyle köylülük arasındaki zıtlıkları aşabileceği, onunla ittifakı pekiştirebileceği ve köylü kitleleri sosyalizmin inşasına çekebileceğinden yola çıktı. Köylülükle ittifak içinde bulunan işçi sınıfı, kesinlikle, kapitalizmi politik olarak parçaladıktan sonra, burjuvazinin üstesinden ekonomik olarak da gelebilecek, sömürücü sınıfları tasfiye ve sosyalist toplumu inşa edebilecek durumdadır. Tek ülkede sosyalizmin {zaferi sorununun uluslararası yönü, proletarya diktatörlüğü ülkesiyle kapitalist ülkeler arasındaki karşılıklı ilişkiler sorununu kapsar. Birbirine zıt iki sistemin—sosyalist ve kapitalist sistem—yan yana var olması koşullarında, sosyalizm ülkesine karşı, ona düşman emperyalist güçler tarafından silahlı bir saldırı tehlikesi varlığını sürdürür. Bu çelişki, yalnızca proletarya diktatörlüğünün tek ülkesinin güçleriyle çözülemez. Bundan dolayı, ancak saldırgan emperyalist güçler tarafından müdahale ve kapitalizmin restorasyonu tehlikesi kaldırıldığında, sosyalizmin zaferi nihai olarak görülebilir.

SSCB’deki başarılı sosyalist inşanın vazgeçilmez bir önkoşulu, işçi sınıfını zayıflatmak için, ona sosyalizmin tek ülkede kurulmasının mümkün olmadığı ve Rusya’nın teknik-ekonomik geriliğinden dolayı sosyalizm için “yeteri kadar olgun” olmadığı teorisini vaaz eden kapitalizmin Troçkist ve Buharinci restoratörlerinin ezilmesiydi.

Komünist Partisi, Lenin’in SSCB’de sosyalizmin nihai inşası için gerekli herşeyin yeterli ölçüde var olduğu ve Rusya’nın teknik-ekonomik geriliğinin proletarya diktatörlüğü koşulları altında tümüyle aşılabileceği tezlerinden yola çıktı. Tarihsel deneyimler, Lenin’in tezlerinin doğruluğunu tümüyle kanıtladı.

Lenin’in SSCB’de sosyalizmin inşası planı, sosyalizmin maddi temeli ve kooperatiflerde birleştirilerek küçük köylü iktisatlarından yavaş yavaş büyük üretime geçmenin zorunlu koşulu olarak, güçlü bir sosyalist sanayi yaratma düşüncesini içeriyordu. Leninist sosyalist inşa programı çerçevesinde 1920’de kabul edilen Rusya’nın Elektrifikasyonu Devlet Planı’na—GOELRO Planı—birinci dereceden önem düştü. Bu, insanlığın tarihinde, 10-15 yıllık süre içinde sosyalizmin ekonomik-teknik temelini oluşturmayı hesaba katan iktisadı geliştirme perspektifinin ilk planıdır.

“Sosyalizmin kapitalizmin üzerindeki zaferi ve sosyalizmin pekiştirilmesi, proleter devlet iktidarının sömürücülerin her türlü direncini kesinlikle kırmasında ve kendisine tam istikrar ve tam bağımlılık sağladıktan sonra tüm sanayiyi kollektif büyük işletme ve tekniğin en modern kazanımları temelinde (tüm iktisadın elektrifikasyonu) yeniden örgütlendiğinde, güvence altına alınmış sayılabilir. Yalnızca bu, kentte, geri kalmış dağınık kır nüfusuna, radikal teknik ve toplumsal yardım verme olanağı sağlar ve bu yardım aracılığıyla ziraatın ve tarımsal emeğin üretkenliğinin muazzam bir şekilde artırılması için maddi temel oluşturabilir ve bu şekilde küçük çiftçilerin, örneğin gücü aracılığıyla, kendi yararına, tarımda kollektif, makinelerle çalışan büyük işletmeye geçmeleri sağlanabilir.”*

Leninist sosyalizmin inşası planının gerçekleştirilmesinin en önemli koşulu, devle sanayisiyle köylü işletmeleri arasındaki ekonomik bağların çok yönlü geliştirilmesidir. Köylüler açısından alım ve satım yoluyla değişimin kentle olan ekonomik bağın hayati biçimi olması, küçük köylü işletmelerinin karakterinin bir sonucudur. Kent sanayisiyle küçük köylü işletmeleri arasında ticaret yoluyla birleşme, geçiş döneminde ekonomik bir zorunluluk oluşturur.

Bundan ötürü, geçiş döneminde köylü iktisadının varlığı sosyalizmin inşasında pazarı ve para iktisadını kullanma zorunluluğunu şart koşar.

Sovyet İktidarı, daha 1918 İlkbaharı’nda köyle meta değişimini, alım ve satım yoluna sokmaya başladı. Buna bir para reformuyla başlandı. Yabancı müdahale ve maddi yedeklerin son derece sınırlı olması nedeniyle, tüm iktisadın cephenin hizmetine koşulması gerekiyordu, Müdahale, Birinci Dünya Savaşı’nın yol açtığı yıkımı daha da güçlendirdi. Sovyet İktidarı’nın elinde giderek seyrekleşen tarım ürünlerine karşı değişimde bulunacağı sanayi malı yoktu. Ordu ve kent için gerekli tarımsal ürünleri alım ve satım yöntemiyle elde etmek mümkün değildi. Bunlar, pazarın dıştalanması koşullarında teslim etme teslim etme yükümlülüğü yoluyla, yani fazlalık besin maddelerinin köylülerden devlet eliyle alınması yoluyla sağlanmak zorundaydı. Yani, nesnel koşullar Sovyet İktidarını “savaş komünizmi” adı verilen politikayı izlemek zorunda bıraktı.

 

Teslim etme yükümlülüğünün zorunluluğu, aşırı sıkıntıya yol açtı: Ordunun ekmeğe gereksinimi vardı ve işçi kitlelerinin açlık nedeniyle ölümden korunmaları gerekiyordu. Devletin elinde mal rezervi olmadığından, spekülatörlerin ellerine düşmemesi için en önemli ürünlerle ticaret yasaklandı. Tüketim malları, şehirlerde çok küçük miktarlar halinde karneye bağlandı. Dağıtımda sınıf ilkesine bağlı kalındı; bunun dışında işin ağırlığı ve işletmenin önemine bağlı kalındı. Genel çalışma yükümlülüğü yerleştirildi. Burjuvazi, topluma yararlı, zorunlu çalışmaya çekildi. Savaş koşulları, Sovyet İktidarı’nın yalnızca büyük ve orta sanayi işletmelerini değil, aynı zamanda küçük işletmelerin önemli bir bölümüne de el koymasını gerektiriyordu. Sanayideki sınırlı amaçlar dolayısıyla cepheye hizmet görevlerine tabi olan, sıkı merkezi ayni tedarik sistemi yerleştirildi. İşletmelere ürünler teslim edildi ve işletmeler üretimlerini talimatlar temelinde, ödeme olmaksızın verdiler. İşletmelerin hiçbir iktisadi bağımsızlığı yoktu. Emperyalist savaş ve iç savaş dolayısıyla, SSCB iktisadı en derin şekilde tahrip olmuştu. 1920 yılında büyük sanayideki üretim, 1913 yılına göre, hemen hemen yedide birine indi ve tarım üretimi yaklaşık yarıya düştü. Devlet giderlerinin karşılanması amacıyla, kısa zamanda değerini yitiren yığınla para tedavüle çıkarıldı.

İşletmelerdeki işçiler ve cephedeki Kızıl Ordu savaşçıları, kahramanca mücadele ettiler. Bu dönemde Komünist Subotnikler gibi yarışma biçimleri büyük önem kazandı. İşçi sınıfı, üretimin yönetilmesinde deneyim topladı.

Yabancı müdahale ve iç savaş koşulları altında işçi sınıfı ve köylülük arasındaki askeri-politik ittifak oluştu ve pekişti. Bu ittifak, yabancı müdahalecileri ve Beyaz Muhafızları püskürtmek ve yurdu, işçi ve köylü devletini korumak amacıyla, işçilerin ve köylülerin güçlerini birleştirme amacına hizmet etti. Sovyet İktidarı, köylülüğe toprak verdi ve onları toprak sahiplerinden ve Kulaklardan korudu; köylülük, teslim etme yükümlülüğüne uygun olarak işçi sınıfına besin maddeleri verdi—bu, “savaş komünizmi”nde işçilerle köylüler arasındaki askeri-politik ittifakın temeliydi.

 

 

“Savaş komünizmi”, belirli tarihsel koşullarda, iç savaş ve İktisadi çöküş koşullarında bir zorunluluktu. Ancak teslim etme yükümlülüğü ve ticaret yasağı gerektiren “savaş komünizmi”, köylülerin besin maddeleri üretmedeki maddi ilgilerini ellerinden aldı; bu, kentle kır arasındaki ekonomik ittifakla uyuşmaz. Eğer bir müdahale olmamışsa ve iktisat uzun süren bir savaş dolayısıyla çöküşe uğramamışsa, proleter devlet, “savaş komünizmi” olmaksızın da yapabilir. Bunu halk demokrasisi ülkelerinin deneyimi de kanıtlamıştır.

Sovyet İktidarı, 1921 İlkbaharı’nda yabancı müdahalenin ve iç savaşın bitiminden sonra, “savaş komünizmi” politikasından ayırmak için öyle adlandırılan Yeni Ekonomik Politika’ya (kısaca NEP) geçti. Yeni Ekonomik Politika’nın ana ilkeleri, daha 1918 İlkbaharı’nda Lenin tarafından hazırlanmıştı. Ama müdahale, bunun gerçekleşmesini önledi. Sovyet İktidarı, ancak üç yıl sonra bu politikayı yeniden ilan etme ve tutarlı Olarak pratiğe uygulama olanağı buldu.

Sovyet İktidarı tarafından geçiş döneminde uygulanan Yeni Ekonomik Politika, sosyalizmin inşasına yönelik olan ve pazarı, ticareti ve para dolaşımını kullanan bir İktisadi politikaydı. Bu politikanın özünü, köylü kitlelerini sosyalist inşaya çekmek için vazgeçilmez olan işçi sınıfıyla köylülük arasındaki ekonomik ittifak oluşturmaktadır.

1922 yılının başlangıcında NEP’in görevlerine ilişkin olarak Lenin, şunları söyledi: “Söz konusu olan, köylü kitleleriyle, sıradan emekçi köylülükle sıkı sıkıya birleşmek ve hem de bizim hayal ettiğimizle karşılaştırılamayacak denli, sonsuz bir şekilde yavaş, ama buna karşın tüm kitlenin gerçekten bizimle ilerleyebileceği bir şekilde ileriye doğru hareket etmeye başlamaktır. Daha sonra, zamanı geldiğinde de, bu hareketin şu anda hayal bile edemeyeceğimiz hızlanması başlayacaktır.”*

NEP’e geçişte en acil görev, iktisadın yeniden kurulmasıydı. Kent nüfusuna besin maddesi ve sanayiye hammadde temin edebilmek için, emekçi köylülerin tarımsal üretimin hızlı bir şekilde artışına iktisadi olarak ilgi duymalarıyla başlamak gerekiyordu. Yani söz konusu olan, devlet sanayiini ilerletmek, onu tarımla sıkı sıkıya birleştirmek ve bu arada özel sermayeyi köşeye sıkıştırmaktır. Yeteri kadar araç biriktirildikten sonraki ilk görev, tarımı sosyalist temelde yeniden örgütleyecek ve kapitalist unsurları nihai olarak tasfiye etmek amacıyla onlara karşı tayin edici saldırıyı gerçekleştirebilecek durumda olan güçlü bir sosyalist sanayi yaratmaktı.

Yeni Ekonomik Politika, kumanda merkezlerinin proleter devletin elinde bulunması koşuluyla, kapitalizme belirli sınırlar içinde izin verme amacı güdüyordu; bu, sosyalist unsurların kapitalist unsurlara karşı mücadelesini, sosyalist unsurların bu mücadelede zaferini, sömürücü sınıfların tasfiyesini ve sosyalizmin ekonomik temelinin oluşturulmasını hedefliyordu.

Ticaret, NEP’in başlangıcında iktisadi inşanın tüm zincirini peşi sıra çekebilmek için kavranılması gereken tayin edici halkaydı. Savaşın sona ermesi, teslim etme yükümlülüğünün yerine aynı vergiyi geçirmeye izin verdi. Miktarı daha henüz ilkbahar ekimi öncesinde saptanan ayni vergi, teslim etme ölçeklerinden daha düşüktü ve köylülere pazarda özgür satım ve sanayi malları ile değişim için tahıl ve diğer ürün fazlalığı bırakıyordu. Lenin, bu şekilde ticaret yapmayı öğrenmenin sosyalist sanayinin köylülüğün gereksinimini tatmin etmesinin zorlayıcı zorunluluğunu vurguladı.

Kentle köy arasındaki meta dolaşımının zorunluluğu, sanayideki meta ilişkilerinin gelişmesini de etkiledi ve kırdaki para iktisadının pekişmesini teşvik etti. Yeni Ekonomik Politika’ya geçişle birlikte sanayiye ayni teminatın yerine alım ve satım sistemi geçirildi. Devlet işletmeleri iktisadi muhasebe işlemine göre ayarlandı ve belirli bir verimlilik elde ederek, artan ölçüde giderleri karşılama ilkesine göre çalışmaya başladılar. Karne usulünün yerine geliştirilmiş bir ticaret geçirildi. 1924 yılında ülkeye istikrarlı bir para sistemi sağlayan para reformu yapıldı.

Sovyet İktidarı, iktisadın planlı gelişmesi yasasına dayanarak, değer yasasının etki alanını yavaş yavaş kısıtladı ve adım adım devlet sanayiinin planlamasına geçti. Sovyet İktidarı, üretim görevlerini işletmelere göre düzenleyerek, devlet sektörü içinde doğrudan planlamayı uyguladı. Devlet işletmeleri tarafından üretilen mallar için sabit fiyatlar saptadı. Köylü iktisadı açısından böylesi bir planlama mümkün değildi. Devlet, köylü iktisadı üzerinde dolaylı ekonomik düzenlemeler yoluyla, ticaret, teminat, tarımsal ürünlerin sağlanması, fiyatlar, kredi ve maliye yardımıyla etkide bulundu. Bu ekonomik unsurlar, Sovyet İktidarı tarafından köylü iktisadı ile ittifakı pekiştirmek ve sosyalist sektörün önder rolünü güçlendirmek için kullanıldı. Değer yasasının özel pazardaki etkisi, fiyatların kendiliğinden oluşmasında, rekabetin varlığını sürdürmesinde, spekülasyon yapılmasında ve kapitalist unsurların emekçilerin sırtından zenginleşmesinde ifadesini buldu. Sovyet İktidarı, giderek daha büyük miktarda malı elinde yoğunlaştırdığı ve tarımsal ürünlerin teminini geliştirdiği ölçüde, kapitalist unsurlara karşı çetin mücadele içinde tahıl ve diğer önemli malların fiyatını esas olarak belirlemeye ve bu şekilde serbest pazar fiyatı oyununu sınırlandırmaya başladı. Devletin özel pazar karşısındaki düzenleyici rolü, artan ölçüde güçlendi.

RKP(B)’nin XI. Tüm-Rusya Konferansı, şu görevi koydu: “Pazarın var olmasından hareketle ve onun yasalarını hesaba katarak, sistemli, esaslı düşünülmüş ve pazar sürecinin tam olarak hesaba katılmasına dayanan ekonomik önlemlere hükmetmek ve pazarın ve para dolaşımının düzenlenmesini ele almak.”* Komünist Partisi ve Sosyalist Devlet, bu görevin üstesinden başarıyla geldiler.

Sosyalist sanayinin, maliye ve kredi sisteminin, devlet ticaretinin ve kooperatiflerin kullanılması yoluyla, Sovyet İktidarı, amansız sınıf mücadelesi içinde kapitalist unsurların—sanayiciler, Kulaklar ve tüccarların—kısıtlanması ve köşeye sıkıştırılması politikasını tutarlı olarak yürüttü. Kapitalistlerin vergilendirilmesi artırıldı; üretim araçlarım ve ücretli emeği sömürme olanakları giderek kısıtlandı. Böylelikle, artı-değer yasasının etki alanı daraldı. Kapitalist unsurlar, NEP’in ilk yıllarında belli sınırlar içinde canlanıp büyüdüyse de, iktisat üzerindeki etkileri bundan kışa bir zaman sonra tayin edici ölçüde azaldı.

Devlet sanayiinin kalkınmasının zorunlu bir ön koşulu, işçilerin sosyalist üretimin gelişmesine duydukları kişisel maddi ilginin kullanılmasıydı. Yapılan işe göre dağılım yasasından yola çıkarak Sosyalist Devlet, işçilerin ve görevlilerin ücretlerini giderek artan ölçüde her emekçi tarafından sarfedilen emeğin niteliği ve niceliğiyle uyum haline getirdi. Bu, emeğin üretkenliğinin sistemli bir şekilde artmasına yol açtı.

Geçiş döneminde, iktisat iki yönlü bir süreç geçirdi. Bir taraftan, belirli bir zamana kadar ve belli sınırlar içinde kendiliğinden bir şekilde kapitalist unsurlar gelişti. Diğer taraftan, tüm iktisadın gelişme yönünü belirleyen sosyalist unsurların kesintisiz ve çok daha hızlı planlı büyümesi meydana geldi.

 

NEP’in ilk yıllarında, kapitalist sektörün sanayi üretimindeki payı, dörtte bir tutuyordu; ama bu 1929 yılında onda bire düştü. 1921/22 yıllarında perakende satış cirosunun dörtte üçü özel ticarete düşerken, daha 1926 yılında devlet ve kooperatif ticareti özel satıcıların başarıyla köşeye sıkıştırılmasından sonra, perakende satışta kesinlikle egemenliği elde etti.

Meta satışının artırılması ve ticaret aracılığıyla ittifakın pekiştirilmesi, iktisadın hızla yeniden kurulmasının ve sosyalist sanayinin kalkınmasının koşullarıydı. Sovyet İktidarı, sosyalist sanayinin üstünlüklerini kullandı ve bu şekilde büyük sanayinin 1926 yılında 1913’deki üretim düzeyine ulaşmasını sağladı. Sovyet İktidarının emekçi köylülere verdiği çok yönlü yardım sonucu, toplam tarım üretimi 1926 yılında 1913 düzeyini aştı.

 

Sanayinin ve tarımın yeniden kurulmasıyla birlikte, tüm iktisadın sosyalist tarzda yeniden kurulmasına geçiş başladı. Sanayi ve tarımın geliştiği ölçüde, emekçilerin maddi ve kültürel düzeyi de yükseldi.

Kapitalizmden sosyalizme geçiş dönemi süreci içinde Sovyet halkı, Komünist Partisi önderli~inde düzenli sırayla aşağıdaki görevlerin üstesinden geldi: Sosyalist ulusallaştırma yolunda iktisadın kumanda merkezlerinin zaptedilmesi; sosyalist sanayiyle köylü iktisadı arasındaki ticari ittifakın kurulması ve köy için tüketim maddelerinin sağlanması; ülkenin sosyalist sanayileştirilmesi ve köylülüğe modern makine tekniğinin sağlanması yoluyla köyle üretim ittifakının kurulması; tarımın kollektifleştirilmesi ve kırda sosyalizmin ekonomik temelinin oluşturulması.

Sanayide sosyalist üretim ilişkilerinin pekiştirilmesiyle birlikte, tüm ülkenin sosyalist sanayileştirilmesi için büyük olanaklar açıldı. Sosyalist sanayi, tarıma modern bir teknik temel sağladığından, köylü iktisatlarının sosyalist toplumsallaştırılmasının maddi temellerini de yarattı. Ülkenin sanayileştirilmesinin ve tarımın kollektifleştirilmesinin nesnel zorunluluğu, üretim ilişkilerinin üretici güçlerin karakteriyle mutlak uyumu yasasından ve sosyalizmin ekonomik temel yasasından doğmaktadır. Bu yasalar, tüm iktisatta, yani yalnızca sanayide değil, aynı zamanda tarımda da sosyalist üretim ilişkilerinin kurulmasını talep etmektedirler. Üretici güçler, yalnızca bu koşullar altında tümüyle gelişebilir. Ülkenin sosyalist sanayileşmesi ve tarımın kollektifleştirilmesi, tüm iktisatta sosyalizmin zaferini, üretimin ve halkın refahının sistemli olarak artırılmasını güvence altına alır.

Yeni Ekonomik Politika, Stalin’in çalışmaları ve Komünist Partisi’nin kararlarıyla daha da geliştirilen SSCB’deki Leninist sosyalist iktisat inşası planının somut bir ifadesiydi. SSCB’de uygulanan Yeni Ekonomik Politika’nın temel ilkeleri, sosyalizmi inşa eden her ülke için bir eylem kılavuzudur. Ancak şu ya da bu ülkedeki iktisadi inşanın somut biçimleri, gelişmesi içindeki özelliklerine ve sosyalist devrimin yapıldığı koşullara uymalıdır. Lenin, şuna dikkati çekti: “Marx, devrimin biçimleri, yöntemleri, gidişatı açısından kendisinin—ve sosyalist devriminin gelecekteki önderlerinin—ellerini bağlamadı; çünkü, o daha sonra ne tür sayısız problemin çıkacağını, tüm durumun alt-üst olma süreci içerisinde tüm durumun nasıl değişeceğini, alt-üst olma süreci içerisinde bunun ne denli sık ve ne denli güçlü değişeceğini çok iyi biliyordu.”* Halk demokrasisi ülkelerinde sosyalizm, o zamanlar tek ülke olarak sosyalizmi kuran SSCB’den olduğundan daha uygun koşullarda inşa ediliyor. Sosyalizme giden yolu açan ilk ülke olma görevi, Sovyetler Birliği’ne düştü. Bugün halk demokrasisi ülkelerinden herbirisi, Sovyetler Birliği’nin önderlik ettiği tüm sosyalist kampın muazzam yardımına dayanmakta ve SSCB’de sosyalizmin inşasında toplanan deneylerden yararlanma olanağına sahiptirler.

 

Kısa Özet

1— Büyük Sosyalist Ekim Devrimi, insanlığın tarihinde ilk kez sosyalizme giden yolu açtı. Proleter devrimin tarihsel zorunluluğu, üretim ilişkilerinin üretici güçlerin karakteriyle mutlak uyumu yasasından doğmaktadır. Kapitalist toplumun sosyalist topluma devrimci dönüşümü, bir geçiş dönemini gerektirir. Geçiş dönemindeki devlet, ya Sovyet İktidarı, ya da halk demokrasisi biçimindeki proletarya diktatörlüğüdür. Daha önce sömürücü sınıfların elinde bulunan en önemli üretim araçlarının sosyalist ulusallaştırılması, iktisatta, halk iktisadının kumanda merkezlerini kapsayan sosyalist sektörün yaratılmasına yol açar.

2— Geçiş dönemindeki toplumsal iktisadın ana biçimleri şunlardır: Sosyalizm, küçük meta üretimi ve kapitalizm. Bunlara denk düşen sınıflar şunlardır: İşçi sınıfı, köylülük ve burjuvazi. Proletarya diktatörlüğünün en yüksek ilkesi, işçi sınıfı önderliğinde sömürücü sınıflara karşı yönelen işçi sınıfıyla köylülüğün ittifakıdır. Geçiş döneminin temel çelişkisi, gelişen sosyalizmle can çekişmekte olan kapitalizm arasındaki çelişkidir. Kapitalist unsurların kısıtlanması, köşeye sıkıştırılması ve bunu izleyen tasfiyesi, amansız sınıf mücadelesi içinde gerçekleşir.

3— Proletarya diktatörlüğünün geçiş dönemindeki iktisadi politikası, sosyalist unsurların kapitalist unsurlar üzerindeki zaferine ve meta üretiminden ve pazardan yararlanarak sosyalist iktisadın inşasına yöneliktir. Bu politika, sosyalist sanayinin köylü iktisadıyla ekonomik birleşmesini, ülkenin sosyalist sanayileştirilmesini ve tarımın kollektifleştirilmesini güvence altına alır.

4— Geçiş döneminde sömürü ilişkilerini dile getiren kapitalizmin ekonomik yasaları, sosyalizmin geliştiği ve pekiştiği, kapitalist unsurların üstesinden gelindiği ölçüde, sahneyi terkederler. Değer yasası, ticaret, para ve kredi, artan ölçüde—proleter iktidar tarafından kapitalizmin üstesinden gelinmesi amacıyla sosyalizmin yararına kullanılır. Proleter Devletin dayandığı sosyalizmin ekonomik yasaları ortaya çıkar ve etki alanlarını yavaş yavaş genişletirler.

 

 

* Karl Marx, “Gotha Programı’nın Eleştirisi”, bkz. Karl Marx-Friedrich Engels, İki Ciltte Seçme Yazılar, C.II, s.25

 

* V.İ. Lenin, “Sol-Radikalizm, Komünizmin Çocukluk Hastalığı”; bkz. V.İ. Lenin, Eserler, 4. baskı, C. XXXI, s.27 Rusça.

* V.İ. Lenin, “Devlet ve Devrim,” bkz. V.İ. Lenin, Eserler, 4. baskı, C. XXV, s.385, Rusça

* RKP(B) XII. Parti Kongresi Kararı; “Parti Kongreleri, Parti Konferansları ve MK Oturumlarının Kararlarında ve Gerekçeli Kararlarında SBKP”, Bölüm I, 7. baskı, s. 682-83, Rusça.

* J.V. Stalin, “SBKP(B) XIV. Parti Kongresi’ne Sunulan MK Siyasi Faaliyet Raporuna Son Söz”; bkz. J.V. Stalin, Eserler, C.7, 8. 320/21, Almanca. [Türkçe baskı; Eserler, C.7, s. 295, İnter Yayınları.]

* V.İ. Lenin, “Tarım Sorunu Üzerine Tezlerin İlk Taslağı”; bkz. V.İ. Lenin, Eserler. 4. baskı, C. XXXI. s. 138, Rusça.

* V.İ. Lenin, “RKP(B) XI. Kongresi’ne Sunulan RKP(B) Merkez Komitesi Politik Raporu”; bkz. V.İ. Lenin, Eserler, 4. baskı, C. XXXIII, s. 243, Rusça.

* RKP(B) XI. Tüm-Rusya Konferansı Kararı; bkz “Parti Kongreleri, Parti Konferansları ve MK Oturumları Kararları ve Gerekçeli Kararlarında SBKP”, Bölüm I, 7 baskı, s 568, Rusça.

* V.I. Lenin, “Ayni Vergi Üzerine”, bkz. V. 1. Lenin, Eserler, 4. baskı, C.XXXll, s. 316, Rusça.

 

 

 

Bölüm XXIII

SOSYALİST SANAYİLEŞME

Sosyalizmin maddi temeli olarak büyük sanayi. Sosyalist sanayileşmenin özü.

 

Sosyalist sanayileşmenin temposu.

 

Sanayileşmenin sosyalist yöntemi. Sosyalist sanayinin birikim kaynakları.

 

SSCB’nin geri bir tarım ülkesinden sanayisel ileri bir büyük güce dönüştürülmesi.

 

Kısa Özet.

 

Sosyalizmin maddi temeli olarak büyük sanayi. Sosyalist sanayileşmenin özü

Sosyalizm, yalnızca makinesel büyük üretim temelinde kurulabilir. Yalnızca hem şehirdeki ve hem de kırdaki makinesel büyük üretim, yeni toplum düzeninin zaferi için gerekli olan iş üretkenliğinin hızlı büyümesini güvence altına alabilir.

 

Lenin, şöyle yazıyordu: “Sosyalizmin tek maddi temeli yalnızca tarımı da yeniden örgütleyebilecek durumda olan makinesel büyük üretim olabilir.”*

 

Kapitalizm, büyük sanayiyi geliştirdi ve böylelikle proleter devrimin ve sosyalizmin inşasının gerekli maddi temellerini oluşturdu. Ancak kapitalizm, kendi içinde bulunan çelişkilerden dolayı, iktisadın bütün dallarını makinesel büyük üretim temelinde dönüştürebilecek durumda değildi. Modern büyük sanayi, ağırlıklı olarak, tayin edici kapitalist ülkelerde gelişmiştir. Ülkelerin büyük çoğunluğu ve özellikle de sömürge ve bağımlı ülkeler, yeterli ölçüde gelişmiş büyük sanayiye sahip değillerdi. İngiltere dışında tüm ülkelerde, temelini el emeğine ve ilkel bir tekniğe dayanan, bireysel özel küçük iktisadın oluşturduğu sayıca güçlü bir köylü sınıfı vardır. Bundan dolayı, tüm üretim dallarının modern teknik temelinde yeniden kurulması olmaksızın, sosyalizmin tüm halk iktisadındaki zaferini güvence altına almak olanaksızdır.

 

Büyük sanayideki tayin edici yeri, üretim araçları üreten dallar —metal, kömür, petrol, makineler, donanımlar, inşaat malzemeleri vs.— yani ağır sanayi alır. Bundan dolayı, sosyalist sanayileşme, herşeyden önce çekirdek parçasıyla, yani makina sanayiiyle birlikte ağır sanayinin geliştirilmesi demektir. “Sanayileşmenin ağırlık noktasını, onun temelini, ağır sanayinin (yakacaklar, metal ve benzerleri) gelişmesi, son tahlilde üretim araçları üretiminin gelişmesi, kendi makine sanayiinin gelişmesi oluşturur.”* Makine sanayii, ağır sanayinin dalları arasında özel bir yer almaktadır. Gelişmiş bir makine sanayii, bütün iktisat dallarının modern teknikle —makineler, işletme makineleri, aygıtlar, çeşitli aygıtlardan oluşan tertibatlar ve aletler— yeniden donatılmanın kaynağıdır.

 

Sosyalizmin inşası, sanayinin sosyalist biçimlerinin küçük meta üretiminin iktisat biçimleri ve kapitalist iktisat biçimleri üzerinde artan üstünlüğünü güvenceye alan bir sanayileşme gerektirir. Sosyalist sanayileşme, sosyalist iktisadi biçimlerin gelişmesinin ve tüm kapitalist öğelerin tasfiyesinin temelini yaratır ve sosyalist iktisadi biçimlere, kapitalist iktisadi biçimlerin nihai olarak üstesinden gelmesi ve onları ortadan kaldırması için gereksinim duyduğu teknik üstünlüğü sağlar.

 

Ağır sanayinin gelişmesi, tarımın modern makinesel teknik temelinde sosyalist dönüşümünün anahtarıdır. Sosyalist sanayi, tarımı traktör, biçer-döver ve diğer tarımsal makinelerle besler ve böylelikle kırda kollektif iktisadi düzenin zaferi için gerekli olan yeni üretici güçlerin oluşmasının ve gelişmesinin temelini oluşturur.

 

Sosyalist sanayileşme, işçi sınıfının büyümesini, onun toplam nüfus içindeki yüzde payının artmasını, onun toplumdaki önder rolünün güçlenmesini ve işçi sınıfı diktatörlüğünün onun köylülükle ittifakının temelinin pekişmesini sağlar.

 

Sanayileşme, bütün üretim dallarının canlanmasını ve sosyalist iktisadi biçimlerin zaferini güvence altına aldığından, emekçilerin refahının, halkın yaşama düzeyinin sürekli artmasının da sağlam temellerini oluşturur.

 

Sosyalist sanayileşme, kapitalist kuşatma koşulları altında teknik-ekonomi bağımsızlığı ve ülkenin savunma yeteneğini güvence altına alır. Ağır sanayinin gelişmesi, düşman emperyalist devletlerin saldırısına karşı ülke savunması için vazgeçilmez olan modern silahların üretimi için maddi temeli oluşturur.

 

Bundan dolayı sosyalist sanayileşme, büyük sanayinin ve öncelikle de tüm halk iktisadının modern makinesel teknik temelinde dönüştürülmesi, sosyalist iktisadi biçimlerin zaferini ve kapitalist dünya karşısında ülkenin teknik-ekonomik bağımsızlığını güvence altına alan ağır sanayinin geliştirilmesi demektir.

 

Ülkenin sosyalist sanayileşmesi, SSCB için yaşamsal bir zorunluluktu. Devrim öncesi Rusya gerçi belli bir büyük sanayiye sahipti; ancak ağırlıklı olarak bir tarım ülkesiydi. Sanayinin —özellikle ağır sanayinin— gelişmesi açısından en önemli kapitalist ülkelerin oldukça gerisinde kaldı.

 

 

 

Çarlık Rusyası toprak açısından bütün dünya ülkeleri arasında ilk ve nüfus sayısı açısından (Çin ve Hindistan’dan sonra) üçüncü yeri alırken, sanayi üretimi açısından dünyada beşinci ve Avrupa’da dördüncü sırayı alıyordu. 1913 yılında, büyük sanayi ve tarımın toplam brüt üretiminden, tarım üretiminin payına %51.9 ve sanayi üretiminin payına %42.1 düşüyordu. Ağır sanayi hafif sanayinin oldukça gerisinde kalıyordu. Makine, traktör, motorlu araçlar vb. üretimi gibi bir çok önemli sanayi dalı yoktu. Modern üretim araçları açısından, devrim öncesi Rusya, İngiltere’nin yalnızca dörtte biri, Almanya’nın beşte biri ve ABD’nin onda biri kadar üretim aracına sahipti. Ekonomik ve teknik gerilik, Çarlık Rusyası’nı diğer gelişmiş kapitalist ülkelere bağımlı kılıyordu. Donanımların ve diğer üretim araçlarının önemli bir bölümünü yurt dışından ithal etmek zorundaydı. Ülke ağır sanayisinin tayin edici dallarında yabancı kapitalistler egemendi.

 

 

 

Kapitalistlerin ve toprak sahiplerinin egemenliği, Rusya’nın Batılı emperyalist güçlere olan yarı-sömürgesel bağımlılığının giderek daha fazla artmasına yol açtı. Rusya’nın ulusal egemenliğinin tümüyle elinden alınması şeklinde doğrudan bir tehlike vardı. Sömürücü sınıflar, ülkenin yüzyıllar süren eski teknik-ekonomik geriliğini ortadan kaldırabilecek durumda değillerdi. Bu tarihsel görevi ancak işçi sınıfı çözebilirdi. Lenin, daha Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’nin arifesinde, teknik-ekonomik açıdan en gelişmiş kapitalist ülkelere yetişmenin ve onları geçmenin Rusya için yaşamsal bir sorun olduğunu vurguladı. “Devrim, Rusya’nın bir kaç ay içinde politik sistem açısından ileri ülkelere yetişmesini sağladı.

 

Ama bu çok azdır. Savaş acımasızdır, sorunu amansız bir keskinlikle ortaya koymaktadır: Ya yok olmak, ya da ileri ülkelere ekonomik olarak da yetişmek ve onları geçmek...

 

Ya yok olmak, ya da tam istim ileri atılmak. Sorun, tarih tarafından böyle konulmaktadır.”*

 

Devrim öncesi Rusyası’ndaki üretici güçlerin gelişme düzeyi ve özellikle de yoğunlaşmış büyük sanayi, proleter devrimin zaferi ve Sovyet İktidarı’nın —dünyanın en ilerici politik iktidarının— kurulması için yeterli önkoşulları sunuyordu. Ancak, sosyalizmin ekonomik temelini yaratabilmek, geri küçük köylü iktisadını sosyalist temelde dönüştürebilmek ve halkın refah düzeyinde bir yükseliş sağlayabilmek için, ülkenin yüzyıllarca eski teknik-ekonomik geriliğini ortadan kaldırmak ve güçlü bir ağır sanayi yaratmak gerekiyordu. Gelişmiş bir ağır sanayi olmaksızın, ülkemiz daha gelişmiş ülkelerin bir tarım uzantısı olabilir, bağımsızlığını ve onunla birlikte sosyalist devrimin tüm kazanımlarını kaybedebilirdi.

 

Rusya’daki proleter devrimin zaferi ile birlikte, dünyanın en ileri politik gücü —sovyet iktidarı— ile geçmişten miras alınan geri teknik-ekonomik temel arasında çelişki ortaya çıktı. Sovyet İktidarı, geri bir sanayi ile ayakta kalamazdı. Bu çelişkinin üstesinden gelebilmek için, sosyalist sanayileşme uygulanmak zorundaydı.

 

Bundan dolayı sosyalizmin inşasının son derece hayati önemde, son derece acil çıkarlarının sonucu olarak, SSCB’nin sosyalist sanayileşmesi, tarihsel bir zorunluluktu.

 

Komünist Partisi ve Sovyet Devleti, bu tarihsel zorunluluğu gördüler ve ülkenin sosyalist sanayileşme politikasını tutarlı bir şekilde uyguladılar. Komünist Partisi’nin XIV. Kongresi (1925), Parti’nin önüne merkezi görev olarak ülkenin sosyalist sanayileşmesini koydu. Kongre kararında şöyle deniyordu: “Ekonomik inşa, SSCB’nin makine ve donanım ithal eden bir ülke olmaktan çıkarılarak, kapitalist kuşatma şartları altında kapitalist dünya iktisadının ekonomik bir uzantısına dönüşmemesi, tersine sosyalist bir tarzda inşa edilmiş bağımsız bir ekonomik bütünlük oluşturabilmesi için SSCB’yi makineleri ve donanımları bizzat üreten bir ülke yapma bakış açısıyla uygulamak zorundadır.”*

 

 

Sosyalist sanayileşmenin temposu

 

Temel görevler olarak ülkenin sosyalist dönüşümü ve bağımsızlığının güvence altına alınması, sanayileşmenin tarihsel olarak çok kısa bir sürede uygulanmasını gerektirmekteydi.

 

Hızlı bir sanayileşme temposunun gerekliliği, Sovyetler Birliği’nin —dünyanın ilk sosyalist ülkesinin— dış ve iç gelişme koşullarının sonucu olarak ortaya çıktı.

 

SSCB’nin dış gelişme koşulları, düşman kapitalist bir kuşatmanın varlığı ile belirlendi. Emperyalizmin ülkeleri, daha güçlü bir sanayisel temele sahiptiler ve Sovyet Devletini yok etmeye ya da en azından zayıflatmaya çalışıyorlardı. Sanayisel gelişme temposu sorunu, Sovyetler Birliği de önde gelen kapitalist ülkeler kadar gelişmiş sanayiye sahip olsaydı, onca yakıcı olmazdı. Sanayi açısından gelişmiş diğer ülkelerde bir proletarya diktatörlüğü olsaydı, bu sorun yine o denli yakıcı olmayacaktı. Ama Sovyetler Birliği, teknik-ekonomik açıdan geri bir ülkeydi ve proletarya diktatörlüğünün tek ülkesiydi. Bundan dolayı, hızlı bir tempoyla modern bir sanayisel temel yaratılmak zorundaydı.

 

SSCB’nin iç gelişme koşulları da yine hızlı bir sanayileşme temposu talep ediyordu. Sovyet ülkesi küçük köylü ülkesi olarak kaldığı sürece, sosyalizmden çok kapitalizm için daha sağlam bir ekonomik temel sunmaktaydı. “Kim-Kimi?” sorununu çözebilmek için, tarihsel olarak kısa bir sürede, parçalanmış, özel mülkiyete dayanan köylü iktisadını kollektif çalışma ve modern teknik temelinde dönüştürmek ve kapitalizmin elinden küçük meta üretimi temelini almak zorunluydu. Bu görev, ağır sanayinin hızlı gelişmesi olmadan çözülemezdi.

 

Hızlı bir sanayileşme temposunun tarihsel zorunluluğunu gerekçelendiren Stalin, şöyle diyordu: “Biz ileri ülkelerin 50-100 yıl gerisinde kaldık. Bu farkı on yıl içinde kapatmak zorundayız. Ya bunu beceririz, ya da eziliriz.”*

 

Yüksek bir sosyalist sanayileşme temposu olanağı, sosyalist’ iktisadi sistemin üstünlüğü ve sosyalist sanayileşme yönteminin özelliklerinin sonucu olarak doğdu.

 

1929-1937 döneminde, SSCB’deki sanayi üretiminin yıllık büyüme temposu ortalama olarak yaklaşık %20’yi buluyordu; bu ortalama aynı dönemde kapitalist ülkelerde %0.3 tutuyordu, SSCB’de sanayinin büyüme temposu, en önemli kapitalist ülkelerin gelişmelerinin en iyi dönemlerindeki sanayilerinin büyüme temposunu bir kaç kat aşıyordu. Örneğin ABD’nin sanayi üretiminin ortalama yıllık büyümesi 1890-1895’de %8.2, 1895-1900’de %5.2, 1900-1905’de %2.6 ve 1905-1910’da %3.6 tutuyordu.

 

 

Sanayileşmenin sosyalist yöntemi. Sosyalist sanayinin birikim kaynakları

 

 

 

Tarihsel olarak son derece kısa bir zamanda bir ülkenin sanayileştirilmesi, yalnızca sosyalist sanayileşme yöntemi ile gerçekleştirilebilinir.

 

Kapitalist ülkelerde sanayileşme, genel olarak hafif sanayinin gelişmesi ile başlar. Ancak uzun bir zaman sonra, sıra ağıt sanayinin gelişmesine gelir. Sovyet ülkesi için bu sanayileşme yolu, gidilebilecek bir yol değildi. Bu yol, sosyalist devrimin batışı ve SSCB’nin emperyalist devletlerin bir sömürgesi haline dönüşmesi anlamına getirdi. Komünist Partisi, kapitalist sanayileşme yolunu reddetti ve ülkenin sanayileşmesine ağır sanayinin gelişmesi ile başladı.

 

Kapitalist sanayileşme, kapitalistlerin kâr peşinde koşmasından ötürü anarşik olarak gelişir. Sosyalist sanayileşme, iktisadın planlı gelişme yasası temelinde, sosyalizmin inşasının ve emekçilerin artan gereksinimlerinin karşılanmasının çıkarları doğrultusunda gelişti. Değer yasası daha randımanlı hafif sanayinin öncelikli gelişmesini öngördüğünden, bu yasa temelinde gelişemezdi. Sovyet Devleti, planlı olarak emeğin ve üretim araçlarının ülkenin sosyalist sanayileşmesi ve ağır sanayinin öncelikli gelişmesi için gereksinim duyduğu çeşitli dallara dağıtım oranını yarattı. Maliye, kredi ve dış ticaret, sanayileşmesinin hizmetine sunuldu. Sovyet Devleti, birinci ve İkinci Beş Yıllık Plan döneminde yatırımların ana kütlesini, daha randımanlı olmasına rağmen hafif sanayiye değil, inşası sosyalizmin zaferi açısından tayin edici önemde olan ağır sanayi işletmelerine ayırdı.

 

Kapitalist sanayileşme, işçi sınıfı ve köylülüğün sömürülmesinin ve yoksullaşmasının keskinleşmesine, şehir ile kır arasındaki uçurumun artmasına ve sömürge halklarının boyunduruk altına alınmasına yol açar. Sosyalist sanayileşme, üretimin en gelişmiş teknik temelinde sürekli olarak artmasının sağlam temelini yaratır ve işsizliğin ortadan kaldırılmasına ve işçilerin gerçek ücretinin artmasına yol açar.

 

Sosyalist sanayileşme, tarımın gelişmesi için bir temel yaratır. Köylülüğün refah düzeyinin artmasına, kentle kırın birbirlerine yaklaşmalarına ve işçi sınıfı ile köylülüğün ittifakının pekişmesine hizmet eder. Komünist Partisi, sanayileşmeyi köylülüğün yıkımı pahasına gerçekleştirmek ve bu şekilde işçi sınıfının köylülükle ittifakını bozmak isteyen Troçkistlerin düşmanca bakış açısını reddeder. Sosyalist sanayileşme, önceleri geri olan ulusal bölgelerin iktisadi ve kültürel gelişmelerine yol açan güçlü bir faktördür.

 

Bütün bunların sonucu olarak, işçiler ve köylüler sosyalist sanayileşmeye doğrudan ilgi duymaktadırlar. Sosyalist sanayileşme yöntemi, iç pazarı sürekli olarak genişletmekte ve böylelikle ülke içinde sanayinin gelişmesi açısından sağlam bir temel yaratmaktadır.

 

Rusya gibi bir dönemler bu denli geri bir ülkenin sanayileştirilmesi zor bir işti; çünkü güçlü bir ağır sanayinin oluşturulması, dev maddi ve mali araçları gerektirmekteydi.

 

Kapitalist ülkelerin sanayileşmesinde işçilerin ve köylülerin amansızca sömürülmesinin yanısıra yurtdışından sömürgelerin soyulması, savaş tazminatları ve köleleştirici kredi ve imtiyazlar yoluyla araç akımı son derecede büyük bir rol oynadı. Sanayinin inşası için bu yöntemle araç kazanılması, sosyalist toplum düzeninin ilkeleriyle uyuşmaz. Sovyet ülkesi, ağır sanayinin inşası için birikim sorununu ‘yalnızca iç kaynaklarıyla çözmek zorundaydı. Yeni işletmelerin inşası için gerekli araçları biriktirmek amacıyla, iktisatta en sıkı tutumluluk gerekliydi. Herşeyden tasarruf yapıyoruz, diyordu Lenin. “Bu olmak zorundadır, çünkü, ağır sanayinin kurtuluşu olmaksızın, onun yeniden kuruluşu olmaksızın hiç bir sanayinin inşa edilemeyeceğini biliyoruz, ama bu olmaksızın bağımsız bir ülke olarak çökeriz.”*

 

Sovyet Devleti, sanayileşme için birikim ağır görevinin üstesinden gelebilmek amacıyla, —köleleştirici yabancı krediler olmaksızın— iç rezervlerin işletmeye açılması ve planlı sosyalist birikim yoluyla kendi gücüne dayanarak sorunu çözme reel olanağı sunan sosyalist iktisadın üstünlüğünden yararlandı. Sosyalist birikim, ulusal gelirin bir bölümünün sosyalist üretimin genişletilmesi amacıyla kullanılmasıdır.

 

Toprak sahiplerinin ve kapitalistlerin mülksüzleştirilmesi, daha önce sömürücülerin mülk edindikleri ve bunların asalak tüketiminde kullanılan araçların önemli bir bölümünün sosyalist sanayileşme için kullanılması olanağını yarattı. Sovyet iktidarı, ülkeyi çarlık kredilerinin faizleri ve yabancı kapitalistlerin Rusya’ya yatırdıkları sermayenin temettüsü karşılığında yurt dışına her yıl vermek zorunda oldukları yüz milyonlarca rubleden kurtardı. Devrimden önce bunun için yılda 800-900 milyon altın ruble kullanıldı.

 

Sovyet köylülüğü, toprak sahiplerine kira ödemekten ve bankalara olan yüksek borçlardan kurtarıldı. Sanayinin gelişmesinden çıkarı olan köylülük, şimdi araçlarından bir bölümünü bu amacın hizmetine verebilecek durumdaydı.

 

Sosyalist sanayileşme için en önemli birikim kaynakları, ulusal sanayinin, dış ticaretin, devlet iç ticaretinin ve banka sisteminin kazançlarıydı. Sosyalist sanayi geliştiği ölçüde, bu kaynakların önemi de büyüdü.

 

Sosyalist sanayi, büyüyen birikimin güvence altına alınması koşullarında, tartışmasız bir şekilde, kapitalist sanayiden üstündür. Tüm ülke çapında birleşik olan en büyük ve en yoğunlaşmış sanayidir. Rekabet ve üretim anarşisi yasasının etkisi altında değildir. Sanayinin planlı yönetimi, rezervlerinin rasyonel kullanımı, işçi sınıfının çalışma eylemliliği ve tekniğin hızlı gelişmesi, emek üretkenliğinin sürekli yükselmesinin koşullarını yarattı. Sosyalist sanayi, böylelikle, maliyet masraflarının, yani ürünler ve ürünlerin realizasyonu için işletmelerin para ile ifade edilen harcamalarının sürekli olarak düşmesi olanağı elde etti.

 

Sosyalist iktisadın kapitalist iktisada karşı büyük üstünlüklerinden biri, devlet ve kooperatif işletmelerinin tüm para birikimlerinin ve halkın serbest araçlarının devlet kredi enstitülerinde yoğunlaşmasında ve sanayinin planlı gelişmesi için kullanılmasında yatmaktadır. Sovyet Devleti, birikmiş araçların sanayileşmenin en önemli gereksinimlerinin karşılanması için amaca uygun kullanımını güvence altına aldı. En sıkı tutumluluk düzeni ve devlet ve kooperatif yönetim aygıtının olabildiğince basitleştirilmesi ve ucuzlaştırılması politikası izledi. İktisadi hesap tutma ve mali disiplini pekiştirdi ve devlet araçlarının israf edilmesi görünümlerine karşı mücadele etti.

 

İç birikimin bütün bu kaynakları, ülkenin sanayileşmesine milyarlarca ruble kazandırdı ve sanayide ve özellikle ağır sanayide büyük yatırımların uygulanmasına olanak sağladı.

 

Sovyet iktidarı, bu şekilde, ülke sanayileşmesi için gerekli olan araçların birikiminde ortaya çıkan zorlukları başarıyla aştı.

 

Sanayileşmenin sosyalist yöntemi, muazzam bir zaman kazanımı sağladı ve böylelikle de en kısa zaman içinde birinci sınıf sosyalist sanayinin yaratılmasını ve bu sanayinin yüksek büyüme temposunu güvence altına aldı.

 

 

 

Birinci Beş Yıllık Plan döneminde (1929-1932) sanayideki yatırımların miktarı —şimdiki fiyatlarla— 30.1 milyar rublesi ağır sanayinin dallarına düşmek üzere, 35.1 milyar ruble tutuyordu. İkinci Beş Yıllık Plan döneminde (1933-1937) sanayideki yatırım tutarı 82.8 milyar ruble idi ve bunun 69.1 milyar rublesi ağır sanayiye aktı. Üçüncü Beş Yıllık Plan’ın üç buçuk yıllık döneminde (1938-1941’in ilk yansına kadar) 70.3 milyar rublesi ağır sanayiye olmak üzere, sanayiye 81.6 milyar ruble yatırıldı.

 

 

SSCB’nin geri bir tarım ülkesinden sanayisel ileri bir büyük güce dönüştürülmesi

 

Komünist Partisi ve Sovyet Devleti, politikalarında ekonomik gelişme yasalarına dayandıklarından ve sosyalist sanayinin üstünlüklerinden yararlanmayı başardıklarından dolayı, SSCB’de sosyalist sanayileşmesinin zaferi mümkün oldu. Sosyalizmi inşa etme ve emekçilerin büyüyen maddi ve kültürel gereksinimlerini tatmin etme görevine uygun olarak, dev bir sanayisel inşa gerçekleştirildi. Ülkenin sanayileşmesi programı, somut ifadesini, Sovyet halkına açık bir perspektif sunan ve emekçilerin sosyalizmin inşası doğrultusunda dev bir güç olarak seferber eden beş yıllık planlarda buldu.

 

Komünist Partisi ve Sovyet Devleti, milyonlarca kitlenin eylemliliğini ve yaratıcı gücünü örgütledi ve yönlendirdi. Birinci Beş Yıllık Plan yıllarında, planların yerine getirilmesi ve plan hedeflerinin aşılması mücadelesi içinde sosyalist kitle yarışması gelişti. İkinci Beş Yıllık Plan’a damgasını vuran Stahanov hareketinin oluşması oldu. Bu hareket, üretim işçilerinin çağdaş birinci sınıf tekniği zaptetmelerinin, eski, düşük teknik normları kırmalarının ve bunların yerine daha yüksek normları geçirmesinin bir ifadesidir. Stahanov hareketi, sosyalist yarışmanın yeni bir aşamasıydı. İşçi sınıfının geniş yığınlarının yarışması içinde üretici güçlerin muazzam gelişmesinin ana gücü ve tayin edici faktörü olarak yeni, sosyalist üretim ilişkilerinin muazzam önemi kendisini gösterdi. Sosyalist yarışma, iş üretkenliğinin artması ve sanayileşme temposunun hızlanması için bitmez tükenmez kaynaklar yarattı. Geniş ölçüde gelişen sosyalist yarışma, birinci ve İkinci Beş Yıllık Planın zamanından önce yerine getirilmesinin ana faktörüydü.

 

Ülkenin sanayileştirilmesi mücadelesinde emekçilerin kişisel maddi çıkarlarını toplumsal üretimin çıkarlarıyla birleştiren yapılan işe göre dağıtım ekonomik yasasından tutarlı bir şekilde yararlanma önemli bir rol oynadı. Emeğin niceliğine ve niteliğine göre ücret ödenmesi, iş üretkenliğinin artması, işçilerin kalifiyeleşmesi ve üretim yönteminin mükemmelleşmesi için bir teşvikti.

 

Sanayileşmenin yüksek temposunun, yeni aletlerin ustalıkla kullanılmasının ve modern teknikten sonuna kadar yararlanılmasının ana koşullarından biri, Sovyet İktidarı’nın sanayi için sayısız kadro geliştirme gibi zor bir görevi az sayıda yıl içinde başarıyla çözmesinde yatıyordu. Bu yeni teknik aydınlar kadrosunun yetiştirilmesi görevi, en yüksek öneme sahipti. İşçi sınıfı, halkın çıkarlarına hizmet eden ve sosyalist inşaya aktif olarak katılan kendi teknik aydınlarını yaratmak zorundaydı. Birinci ve İkinci Beş Yıllık Plan döneminde, Sovyet Devleti, bir yüksek okullar ve meslek okulları sistemi aracılığıyla sanayi ve halk iktisadının diğer dalları için kadro yaratmak amacıyla ne araçtan ne de güçten kaçındı. Bunun dışında, kalifiye işçiler, işletme okullarında ve çeşitli kurslarda büyük ölçüde eğitildi. Sovyet İktidarı tarafından planlı bir şekilde kadro yetiştirilmesi ve işçi liderlerinin toplumsal üretimin gelişmesindeki çıkarları, yeni tekniğin özümsenmesini hızlandırdı ve kolaylaştırdı. Bu temel üzerinde emek üretkenliğinin hızla arttırılmasının koşulları yaratıldı.

 

 

 

1928 ile 1937 döneminde büyük sanayideki işçi ve görevli sayısı 3.8 milyondan 10.1 milyona, yani 2.7 katına çıktı. Modern makinelerde çalışan kalifiye işçilerin sayısı, işçi sınıfının tüm sayısından oldukça fazla bir ölçüde büyüdü. 1926-1939 yıları arasında tornacı sayısı 6.8 katına, frezeci sayısı 13 katına çıktı. Mühendislerin sayısı 7.7 katına çıktı.

 

 

 

Sanayileşme programının başarıyla yerine getirilmesi, sanayi ile tarım arasındaki ilişkiyi değiştirdi: Tarımsal üretimin gözle görülür büyümesinin yanısıra, sanayi üretiminin ülkenin toplam üretimi içindeki yüzde payının kuvvetle artmasıyla birlikte, sanayi üretimi çok daha fazla arttı. Sosyalist sanayi, halk iktisadında tayin edici güç oldu. Bu, üretim araçları sanayii ile tüketim araçları sanayii arasındaki ilişkiyi değiştirdi. Üretim araçları üretimi, tüm sanayi üretiminin ezici bölümünü oluşturdu ve sanayinin gelişmesinde ve ülkenin tüm iktisadında önder rolü aldı.

 

Gelişme temposu ve tekniğin düzeyi açısından SSCB sanayii, tayin edici kapitalist ülkelerin sanayisini aştı. Sanayinin yeni teknikle donatılması açısından Sovyet ülkesi, dünyada en önde gelen ülke oldu. SSCB’deki makine sanayii, her türlü makinelerin ülke içinde üretileceği şekilde yüksek bir gelişme düzeyine ulaştı. Sovyetler Birliği, kapitalist ülkelerden teknik-ekonomik bağımsızlığına kavuştu.

 

 

 

İlk iki beş yıllık plan yıllarında, SSCB’de, tekniğin en son düzeyine güre donanmış, dev bir ağır sanayi inşa edildi. 1937 yılında, tüm sanayinin üretim yatırımları fonları (işletme binaları ve teçhizatlar, makineler ve donanımlar), 1928 düzeyinin 5.5 katı ve üretim araçları sanayisi 7 katından fazlasına ulaştı. Çarlık Rusyası’nda var olmayan düzinelerce sanayi dalı yaratıldı: Motorlu araç ve traktör sanayii, işletme makineleri sanayii, bir dizi kimya sanayii dalı, uçak sanayii, motor yapımı, biçer-döver, güçlü türbinler, jeneratörler, soy çelik vs. üretimi. Beş yıllık planlar boyunca binlerce fabrika ve işletme inşa edildi ve işletmeye açıldı. Bunların içinde sosyalist sanayinin devleri: Magnitogorsk ve Kuznetsk maden kombinaları, Dinyeper elektrik santrali, Stalingrad ve Harkov’daki traktör işlemeleri, Moskova ve Gorki’deki motorlu araç işletmeleri, Uralsk ve Kramatorsk’daki ağır makine sanayii işletmeleri, Moskova’daki bilyeli rulman fabrikası, Stalinogorsk, Solikamsk ve Beresniki’deki kimyasal kombinalar ve diğer bir dizi işletme. Yeni işletmeler, tüm sanayi üretiminin ana payını teslim etmeye başladılar. İlk iki beş yıllık plan sırasında yeni kurulan ve yeni donanan işletmeler, daha 1937 yılında, tüm üretimin %80’ini teslim ettiler.

 

1913’ten 1940’a kadar SSCB’deki büyük sanayi üretimi, hemen hemen 12 kat arttı. Sanayi üretiminin çapı açısından, Sovyetler Birliği, daha İkinci Şeş Yıllık Planın sonlarına doğru Avrupa’da ilk ve dünyada ikinci sırayı alıyordu. Demiryollarının mal taşıma kapasitesi açısından SSCB, dünya çapında ikinci sıraya yükseldi. Büyük sanayi ve tarımın brüt üretimindeki büyük sanayinin yüzde payı 1913 yılında %42.1 iken, 1937 yılında %77.4’e ulaştı. 1913 yılında tüm sanayinin brüt üretimi içinde üretim araçları üretimi %33.1 yer tutarken, bu oran 1940 yılında %60’ı aştı. Makine sanayiinin üretimi 1913’de tüm sanayi üretiminin %6’sını, 1940 yılındaysa %30’unu tutuyordu. Tüm sanayi üretiminde makine sanayiinin yüzde oranı açısından Sovyetler Birliği, dünyada ilk sırayı alıyordu. Birinci Beş Yıllık Plan’ın arifesinde, Sovyetler Birliği, tüm makinelerin yaklaşık üçte birini yurt dışından ithal ediyordu. Daha 1932 yılında %13’den azını ve 1937’de yalnızca %0.9’unu ithal ediyordu. Sovyetler Birliği, yalnızca motorlu taşıma araçlarını, traktörleri, tarımsal ve diğer makineleri kapitalist ülkelerden ithal etmeye bir son vermekle kalmadı, aynı zamanda böylesi ürünleri ihraç etmeye de başladı.

 

Sovyet sanayiinin hızlı büyümesi, büyük sosyalist işletmelerin sanayi üretiminde egemen konumu almasına yol açtı. 1924/25 yıllarında özel sektörün SSCB sanayi üretimindeki payı yüzde 20.7 tutuyordu. İkinci Beş Yıllık Plan’ın yerine getirilmesinin sonucu olarak, özel sanayi nihai olarak tasfiye edildi. Sosyalist sistem, SSCB sanayiindeki tek sistem oldu.

 

Sosyalist sanayileşme, emekçilerin maddi ve kültürel yaşam düzeyinin yükselmesine yol açtı. Henüz Birinci Beş Yıllık, Plan yıllarında —1930 sonu— SSCB’de işsizlik tümüyle ortadan kalktı. Ağır sanayiinin yaratılması, teknik yenilenme ve tüketim araçları üreten dalların —tarım, hafif sanayi ve besin maddeleri sanayii— güçlü bir şekilde gelişmesi için temelleri yarattı. Tüketim araçları sanayiindeki yatırım, İkinci Beş Yıllık Plan döneminde, Birinci Beş Yıllık Plan dönemine göre üç misli arttı.

 

Sosyalist sanayileşme süreci içinde, sanayinin mevzilenmesindeki dağılım temelden değişti. Ülkenin doğu bölgelerinde —Ural, Batı Sibirya, Kazakistan’da— birinci sınıf yeni sanayi üsleri oluşturuldu. Sosyalist sanayileşme ile birlikte, var olan şehirler büyüdü ve yeni şehirler kuruldu. Tüm ülkede ve özellikle Doğu’da, ekonomik ve kültürel merkezler haline gelen ve böylelikle de civarlarındaki bölgenin karakterini tümüyle değiştiren büyük şehirler ve sanayi yerleri ortaya çıktı.

 

Sanayileşme programının gerçekleşmesi ile Sovyetler Birliği, geri bir tarım ülkesinden çıkıp güçlü bir sosyalist sanayi gücüne dönüştü. Tüm halk iktisadının teknik yenilenmesi, SSCB’nin savunma yeteneğinin sağlamlaştırılması ve halkın refahının sürekli olarak yükselmesi için sağlam bir endüstriyel temel yarattı. Dünyanın en ileri politik gücü ile geçmişten miras kalan geri teknik-ekonomik temel arasındaki çelişki ortadan kalktı.

 

Böylelikle, sosyalist sanayinin üretici güçleri, savaş öncesi beş yıllık planları sırasında fırtına gibi büyüdü. Sovyetler Birliği, savaş öncesi 13 yılda, gelişmiş kapitalist ülkelerin aşmak için yaklaşık on misli bir zamana gereksinim duydukları bir yol aldı. Bu, gerilikten ileriye doğru dünya tarihinde bir örneği daha görülmemiş muazzam bir sıçramaydı. Eski, kapitalist üretim ilişkilerinin yerine eğer yeni, sosyalist üretim ilişkileri geçirilmemiş olsaydı, SSCB’nin üretim ilişkilerinin dev gelişmesi gerçekleşemezdi.

 

Komünist Partisi ve Sovyet Devleti, SSCB’de sanayileşmenin zaferini, ülkenin iktisadi geriliğinden, kapitalist unsurların şiddetli direnişinden ve mevcut düşmanca kapitalist kuşatmadan kaynaklanan ölçülemez derecede büyük zorluklara karşı mücadele içinde kazandı. Komünist Partisi, ülkenin sanayileştirilmesi rotasını, partinin genel hattının —ülkenin sanayileştirilmesinin— karşısına, Sovyet ülkesinin emperyalist ülkelerin tarım uzantısı haline dönüşmesi hattını koyan ve Sovyetler Birliği’ni kapitalist gelişme yoluna geri çekmeye çalışan Troçkistler ve Buharinciler gibi sosyalizmin amansız düşmanlarına karşı mücadelede savundu ve korudu.

 

SSCB’nin sosyalist sanayileşmesi, muazzam bir uluslararası öneme sahipti. Daha önce geri olan bir ülkenin hızla kuvvetli bir sanayi gücüne dönüşmesi, sosyalist iktisadi sistemin tartışılmaz üstünlüğünü kanıtladı ve SSCB’nin dünya üzerindeki konumunu sağlamlaştırdı. SSCB’nin sanayileşmesinin deneyimlerinden bugün, sosyalist inşa yoluna giren halk demokrasisi ülkeleri yararlanıyor.

 

Sosyalizmi inşa eden her ülkenin sanayileşmesi süreci, hem iç ve hem de dış koşullara bağlıdır. Sosyalizmi uzun zaman boyunca düşman kapitalist ülkelerin kuşatması altında inşa eden ilk ve tek ülke olan Sovyetler Birliği, bütün ana dallarıyla ağır sanayiyi, yalnızca iç kaynaklara dayanarak, tarihsel olarak bakıldığında, en kısa zaman süresi içinde yaratmak zorundaydı. Bu, sosyalizmin SSCB’de inşa edilmesini olağanüstü derecede zorlaştırdı. Bugün, halk demokrasisi ülkeleri için, Sovyetler Birliği’nin önderlik ettiği güçlü bir demokrasi ve sosyalizm kampı bulunduğundan ve sosyalist inşanın zengin deneyimleri bu ülkelerin hizmetinde olduğundan ötürü, diğer, daha uygun koşullar bulunmaktadır. Bu ülkelerin sanayisi —doğal koşullar da dahil olmak üzere— bütün özelliklerin göz önünde bulundurulmasıyla inşa edilmektedir; bunun dışında, sosyalist kampın ülkeleri arasındaki kapsamlı işbölümünün bütün üstünlükleri ve karşılıklı iktisadi yardım da hesap edilerek, belli dalların gelişmesinin ekonomik amaca uygunluğu da göz önünde bulundurulmaktadır.

 

 

Kısa Özet

 

l— Makinesel büyük sanayi, sosyalizmin maddi temelidir. Ağır sanayi, sosyalizmin inşası için tayin edici öneme sahiptir. Sosyalist sanayileşmenin özü, iç birikimin araçlarıyla güçlü bir ağır sanayinin, tarım da dahil olmak üzere bütün halk iktisadını iktisadı modern teknik temelinde yeniden örgütleyebilecek ve sosyalist iktisadi biçimlerin paylaşılmaz egemenliğini ve ülkenin teknik-ekonomik bağımsızlığını güvence altına alabilecek durumda bulunan bir ağır sanayinin yaratılmasında yatar.

 

2— Kapitalist yöntem karşısında tayin edici üstünlüklere sahip olan sanayileşmenin sosyalist yöntemi, tarihsel olarak bakıldığında son derece kısa bir zaman süresi içinde büyük sanayinin yaratılmasını güvence altına alır. Sosyalist sanayileşme planlı bir şekilde yürütülür. Ağır sanayinin gelişmesiyle başlar ve emekçilerin çıkarına gerçekleşir. Sanayinin, bankaların, ulaşımın ve dış ticaretin ulusallaştırılması, yeni ve kapitalizmde var olmayan birikim kaynakları yaratır ve ağır sanayinin inşası için araçların hızla seferber edilmesini mümkün kılar.

 

3— Komünist Partisinin önderlik ettiği Sovyet Devleti, ifadesini beş-yıllık planlarda bulan sanayileştirme programını başarıyla gerçekleştirdi. Sovyet Devleti, politikasında ekonomik yasalara dayandığından ve sosyalist iktisadın üstünlüğünden ve işçi sınıfının ve tüm emekçilerin çalışma coşkusundan yararlandığından, bunu yapabildi. Savaş öncesi beş yıllık plan yıllarında, tüm iktisadın teknik yenilenmesinin, ülkenin savunma yeteneğinin pekişmesinin ve halkın refahının yükselmesinin temelini oluşturan birinci sınıf, modern bir teknikle donatılmış bir sanayi inşa edildi. Sovyetler Birliği, diğer ülkelerden bağımsız olan ve gereksinim duyulan bütün makineleri ve donanımları kendi gücüyle üreten kuvvetli bir sanayi gücüne dönüştü. Ülkede güçlenen yeni, sosyalist üretim ilişkileri, sosyalist sanayinin üretici güçlerinin hızlı gelişmesini belirleyen ve güvence altına alan tayin edici güçtü.

 

 

 

* V.İ. Lenin, “Komünist Enternasyonal’in III. Kongresi’nde RKP’nin Taktiği Üzerine Konuşmaya İlişkin Tezler”, bkz V.İ. Lenin Eserler, C. XXXII, s 434, Rusça.

 

* J.V. Stalin, “Sovyetler Birliği’nin Ekonomik Durumu ve Parti’nin Politikası”, bkz J.V. Stalin, Eserler. C. 8, s. 107, Almanca. [Türkçe baskı; Eserler, C. 8, s.111, İnter Yayınları]

 

 

 

* V.İ. Lenin, “Tehdit Eden Felaket ve Ona Karşı Nasıl Mücadele Edileceğine İlişkin”; bkz. V.İ. Lenin, Eserler, 4. baskı, Cilt XXV, s. 338, Rusça.

 

 

* SBKP(B) XIV. Parti Kongresi Gerekçeli Kararı; bkz. “Parti Kongreleri, Parti Konferansları ve MK Plenum Oturumlarının Kararlarında SBKP”, Bölüm II, 7. baskı, s. 75, Rusça.

 

* J. Stalin, “İdarecilerin Görevleri Üzerine”; bkz. J. Stalin, “Leninizmin Sorunları”, Dietz Verlag, Berlin 1954, s. 462.

 

 

 

  • V.İ. Lenin, “Beş Yıl Rus Devrimi ve Dünya Devriminin Perspektifleri. Komünist Enternasyonal’in IV. Kongresi’ne Sunulan Rapor” bkz. V.İ. Lenin, Eserler, 4. baskı, Cilt XXXIII, s. 388, Rusça.

 

 

 

 

Bölüm XXIV

TARIMIN KOLLEKTİFLEŞTİRİLMESİ

 

Tarımın kollektifleştirilmesinin tarihsel zorunluluğu. Lenin’in kooperatif Planı.

 

Tümüyle kollektifleştirmenin koşulları.

 

Tümüyle kollektifleştirme ve Kulaklığın tasfiyesi.

 

Kolhozun temel biçimi olarak tarımsal artel.

 

SSCB’nin bir küçük köylü iktisadı ülkesinden dünyanın en yoğunlaşmış ve en yüksek derecede makineleştirilmiş tarım ülkesine dönüştürülmesi.

 

Kısa Özet.

 

Tarımın kollektifleştirilmesinin tarihsel zorunluluğu. Lenin’in kooperatif planı

 

Sosyalizmin inşası, yalnızca ülkenin sanayileşmesini değil, aynı zamanda tarımın sosyalist temelde dönüştürülmesini de gerektirir. Sosyalizm, temellerini toplumsallaştırılmış üretim araçlarının ve kollektif emeğin oluşturduğu bir sanayi ile tarımı birleştiren toplumsal iktisat sistemidir.

 

Tarımın sosyalist dönüşümü, işçi sınıfı iktidarı ele geçirdikten sonra, sosyalist devrimin en zor görevidir. Sosyalist devrimin yüksek derecede yoğunlaşmış bir büyük üretimi hazır bulduğu sanayiden farklı olarak kapitalist ülkelerin tarımı, üretimin kapitalist toplumlaşmasının bu aşamasına halen ulaşamamıştır. Tarımda, çok sayıda küçük ve dağınık köylü iktisatları ağırlıktadır. Küçük ferdi iktisatlar tarımda egemen işletme biçimi olduğu sürece, kapitalist iktisadi düzen kırdaki temel olarak kalır, yoksul köylülerin ve orta köylülerin önemli bir bölümünün köy burjuvazisi tarafından sömürülmesi varlığını sürdürmeye devam eder. Küçük meta üretimi sistemi, köylü kitlelerini yoksulluktan ve baskıdan kurtaramaz.

 

Köylülüğün emekçi kitlelerinin kendilerini her türlü sömürüden, yoksulluktan ve yıkımdan kurtarmalarının tek yolu, sosyalizm yoluna geçiştir. Marksizm-Leninizm, küçük ve orta üreticilerin mülksüzleştirilmesini ve bunların üretim araçlarının devlet mülkiyetine dönüştürülmesini, bu yol proleter devrimin elinden her türlü zafer olanağını alacağından ve köylülüğü uzun zaman için proletaryanın düşmanlarının kampına iteceğinden, saçma ve canice olduğu için reddeder. F. Engels, şöyle yazıyordu:”... devlet iktidarı bizim elimizde olduğunda, büyük toprak sahiplerine yapmak zorunda olduğumuz gibi, küçük köylüleri (ister tazminatlı, isterse tazminatsız) zora dayanarak mülksüzleştirmeyi düşünemeyiz. Küçük köylüye karşı görevimiz, önce, onun özel işletmesini ve özel mülkiyetini, zor yoluyla değil de, örnek göstererek ve bu amaçla toplumsal yardım sunarak kooperatif mülkiyete intikal ettirmektir.”*

 

Lenin, sosyalist toplumun kurulmasına ilişkin planında, işçi sınıfının sosyalizmi köylülükle ittifak içinde inşa etmek zorunda olduğundan hareket etti. Sosyalizmin kurulmasına ilişkin tüm planın parçası, Lenin tarafından hazırlanan ve ortaya konan, köylülerin özel mülkiyete dayanan küçük iktisattan kooperatifler aracılığıyla sosyalist büyük sanayiye intikal ettirilmesi planıdır.

 

Lenin’in kooperatif planı, proletarya diktatörlüğü koşullarında, milyonlarca köylü için dağınık ferdi iktisatlardan büyük üretim birliklerine —Kolhozlara— geçişin en geçerli, en kavranılır ve en elverişli yolunun kooperatifler olduğundan yola çıktı. Köylülüğün geniş kitlelerinin üretim kooperatiflerinde birleştirilmesinin en önemli ekonomik koşulu; tarımı da modern teknik temelde yeniden örgütleyebilecek durumda olan sosyalist büyük sanayinin her yönlü gelişmesidir. Köylülük, kooperatifçiliğin önce basit biçimlerinin pazarlama, alışveriş ve kredi alanında geliştirilmesi yoluyla ve bu biçimlerin yavaş yavaş üretim kooperatiflerine, Kolhozlara intikal ettirilmesi yoluyla sosyalizmin inşasına çekilmelidir. Köylülerin kooperatifsel birleşmesi, gönüllülük ilkesine en sıkı biçimde sarılma yoluyla gerçekleşmelidir.

 

Üretim araçlarının sömürücülerin elinde olduğu burjuva toplumunda, kooperatif kapitalist bir iktisadi biçimdir. Kapitalizmdeki tarım kooperatiflerinde ekonomik egemenliğe köylü kitlelerini sömüren burjuvazi sahiptir. Emekçilerin politik iktidarı elinde bulundurdukları ve tayin edici üretim araçlarının proleter devletin mülkiyeti olduğu toplum düzeninde, kooperatif sosyalist bir iktisadi biçimdir. “... üretim araçları üzerindeki toplumsal mülkiyet koşullarında, proletaryanın burjuvazi üzerindeki sınıf zaferi koşullarında uygar bir kooperatifçiler sistemi —bu, sosyalizmin sistemidir.”*

 

Lenin’in eserlerine dayanarak Stalin, tarımın sosyalist dönüşümü sorununda bir dizi yeni ilke ortaya koydu ve geliştirdi.

 

Birçok iktisadi biçimler gösteren geçiş dönemi iktisadında bir yandan temeli üretim araçları üzerindeki toplumsal mülkiyet olan sosyalist büyük sanayi ve diğer yandan temeli üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet olan küçük köylü iktisadı bulunmaktadır. Büyük sanayi, modern teknikle donatılmıştır; özel mülkiyete dayanan küçük köylü tarımı ise, ilkel teknik ve kol emeği üzerine kuruludur. Büyük sanayi, büyük tempoyla ve genişletilmiş yeniden üretim ilkesine göre gelişir. Buna karşın küçük köylü iktisadı, kendi kitlesi içinde, yıllık genişletilmiş yeniden üretimi göstermek bir yana, basit yeniden üretimi bile gerçekleştirebilecek durumda değildir. Büyük sanayi, tüm iktisat çapında merkezileştirilmiştir ve bir devlet planına göre çalışır. Küçük köylü iktisadı ise, dağınık ve pazar anarşisinin etkisine tabidir. Küçük köylü iktisadı kapitalist unsuru sürekli ve kitlesel olarak üretirken, sosyalist büyük sanayi bunları yok eder. Sosyalist devlet ve sosyalizmin inşası, çok ya da az uzun bu dönem iki farklı temele —bir yandan merkezileşmiş sosyalist büyük sanayi temeli ve diğer yandan son derece geri, köylü, küçük meta iktisadı temeline— dayanamaz. Bu. nihayetinde tüm iktisadın çöküşüne yol açardı.

 

Böylelikle, kapitalizmden sosyalizme geçiş dönemi iktisadında zorunlu olarak, bir yanda sosyalist büyük sanayi ve diğer yanda küçük köylü iktisadı arasında bir çelişki vardır. Bu çelişki yalnızca, küçük köylü iktisadının sosyalist tarımsal büyük işletmeler rayına intikal ettirilmesi yoluyla aşılabilir.

 

 

 

Sosyalist sanayinin gelişmesi ve şehir nüfusunun artmasına, SSCB’deki geçiş dönemi sırasında tarımsal ürünlere olan talebin hızlı bir büyümesi eşlik etti. Ancak tarımın gelişme temposu, sanayinin gelişme temposunun son derece gerisinde kaldı. Tarımın en önemli dalı, tahıl üretimi, özellikle yavaş gelişti. Tahıl metasının ana satıcısı olarak küçük köylü iktisadi, esas olarak kendi ihtiyacı için üretti ve brüt ürününün ancak onda birini pazara getirdi. 1926 yılında ekim alanının ve brüt tahıl hasadının hemen hemen savaş öncesi düzeyine erişmesinden bağımsız olarak, tahıl metası üretimi, ancak 1913 yılı düzeyinin yansına ulaştı. Küçük köylü iktisadı, halk için besin maddelerine ve sanayi için hammaddelere olan artan ihtiyacı giderebilecek durumda değildi.

 

 

 

Tarımda, büyük işletmelerin yaratılması için iki yol —kapitalist ve sosyalist— vardır. Kapitalist yol, tarımda, ücretli işçilerin sömürülmesine dayanan kapitalist büyük işletmelerin yaratılmasında oluşur. Bunun kaçınılmaz tezahürü, köylülüğün emekçi kitlelerinin yoksullaşması ve yıkımıdır. Sosyalist yol, küçük köylü işletmelerinin modern teknikle donanmış, köylüleri sömürüden, sefaletten ve yoksulluktan kurtaran ve maddi ve kültürel yaşam standartlarının sürekli yükselmesini güvence altına alan büyük Kolhozlar halinde birleştirilmesi demektir. Üçüncü bir yol yoktur.

 

Bireysel küçük köylü işletmesinden sosyalist büyük işletmeye geçiş, kendiliğinden gelişemez. Kentin kapitalist iktisadı ve kırdaki küçük köylü iktisadı temelleri açısından aynı tipte iktisat biçimleri, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyete dayanan iktisat biçimleri olduklarından dolayı, kapitalizmde köy kendiliğinden bir şekilde kenti izler. İşçi sınıfının diktatörlüğü koşullarında, küçük köylü köyü, sosyalist kenti kendiliğinden izleyemez. Lenin, proletaryanın sosyalist eğilimlerinin zıttına köylülüğün meta kapitalist eğiliminden söz etti.

 

Sosyalist kent, tarımda sosyalist büyük işletmeler yaratarak küçük köylü köye önderlik edebilir ve onu kendisine çekebilir. Ülkenin sanayileştirilmesi, köyü modern makinesel bir teknikle donatır. Aynı zamanda, yeni tekniğin üstesinden gelebilen kadrolar yetiştirilir. Tarımda, küçük köylü iktisadının artık kendisine denk düşmediği yeni üretici güçler oluşur. Bu, üretim ilişkilerinin gelişmesinin önünü açan yeni, sosyalist üretim ilişkilerinin kırda yaratılması zorunlu kılar. Bu üretim ilişkileri, yalnızca küçük bireysel işletmelerin büyük Kolhozlar halinde birleştirilmesiyle yaratılabilir.

 

Yani kapitalizmden sosyalizme geçiş döneminde küçük köylü işletmelerinin modern tekniğe sahip üretim kooperatifleri halinde yavaş yavaş birleşmesi, nesnel bir zorunluluktur. Kollektifleşme olmadan ne tüm iktisadın en gelişmiş teknik temelinde sürekli gelişmesi ve ne de halkın refahının sürekli yükselmesi mümkündür. Kollektifleştirme yolu, hem sosyalizmin kurulması görevleri açısından ve hem de köylülüğün hayati çıkarlarının tatmin edilmesi açısından tek olası yoldur.

 

Komünist Partisi ve Sovyet Devleti, kollektifleşmenin tarihsel zorunluluğunu gördüler. Tarımın kapitalist gelişme yolunu sosyalizm davası için zararlı görerek reddettiler ve sosyalist yolu seçtiler. Bu, tutarlı olarak sürdürülen tarımının kollektifleştirilmesi politikasında ifadesini buldu. SBKP(B) XV. Parti Kongresi (1927) şu kararı aldı: “Birincil dereceden görev olarak, dağınık köylü işletmelerini köylülüğün kooperatiflerde birleştirilmesine devam ettirilmesi yoluyla büyük üretimin (arazi ekiminin yoğunlaştırılması ve makineleştirilmesi temelinde toprağın kollektif işlenmesi) rayına intikal ettirilmesini koymak ve bu amaçla toplumsallaştırılmış tarımsal çalışma eğilimlerini her tarzda desteklemek ve teşvik etmek.”*

 

SSCB’de sosyalist inşanın tarihi, köylü işletmelerinin üretim kooperatiflerinde birleştirilmesi yolunun kendisini tümüyle kanıtladığını gösterdi. Sayıca az-çok güçlü bir küçük ve orta üreticiler sınıfının var olduğu bütün ülkelerde, bu gelişme yolu, işçi sınıfının iktidarının kurulmasından sonra, sosyalizmin zaferi için tek olası ve amaca uygun yoldur.

 

 

Tümüyle kollektifleştirmenin koşulları

 

Küçük köylü işletmelerinin kollektifleştirilmesi şeklindeki muazzam tarihsel görevin yerine getirilmesi, buna denk düşen bir hazırlığı şart koştu. Sanayinin sosyalist dönüşümünün maddi koşulları daha kapitalizmin gelişmesi tarafından hazırlanmışken, tarımda bu koşullar önemli ölçüde geçiş dönemi sırasında oluşturulmak zorundaydı.

 

Komünist Partisi’nin ve Sovyet Devleti’nin kırdaki iktisadi politikası, tümüyle kollektifleştirmeden önce elde olan bütün araçlarla yoksul ve orta köylüleri desteklemek ve köy burjuvazisinin sömürücü çabalarını kısıtlamaya yönelikti. Köylü nüfusunun yüzde 35’ini oluşturan yoksul köylülük bütün vergilerden kurtarıldı. Sosyalist devletin iş yasaları aracılığıyla yoksul köylülerin ve tarım işçilerinin çıkarları sıkı bir şekilde korundu. Yoksul köylü iktisatlarında ve az verimli orta köylü iktisatlarında ekim alanlarının rasyonel kullanımı için gereken önlemler parasız, devlet hesabına yerine getirildi. Devlet, öncelikle yoksul köylülere iktisadi yardım veren ödünç makine istasyonları. kurdu. Yoksul ve orta köylüler, tercihli koşullarla para kredisi, tohum ve besin kredisi elde ettiler. Köylü iktisadının canlanması açısından tarımsal alanda destekleme, suni gübre temini, kuraklığa karşı mücadele, büyük sulama tesislerinin gerçekleştirilmesi vs. için devlet tarafından alınan önlemler büyük öneme sahipti. Komünist Partisi ve Sovyet Devleti, aynı zamanda kırda kapitalist unsurların kısıtlanması ve püskürtülmesi politikası uyguladılar: Kulaklara yüksek vergiler yükletildi, kiraya verebileceği toprak ölçüsü ve çalıştırabileceği ücretli işçi sayısı kısıtlandı ve toprak alım-satımı yasaklandı.

 

Sosyalizmin kırda kurulması sırasındaki ana görev, işçi sınıfının önderliğinde ve sosyalist büyük sanayinin yardımıyla, geniş köylü kitlelerini alışılmış eski, özel mülkiyete dayanan iktisat tarzından yeni, sosyalist iktisadi tarza intikal ettirmek, onları kollektif iktisadi düzen yoluna sokmaktan oluşmaktaydı.

 

 

 

SSCB’de toprağın ulusallaştırılması, küçük köylüyü ufacık bir parça toprağa olan kölece bağlılıktan kurtardı ve böylelikle küçük köylü işletmelerinden kollektif büyük işletmelere geçişi kolaylaştırdı. Toprağın ulusallaştırılması, toprağın alımı ve toprak rantının ödenmesi içi hiç bir aracı kısır bir şekilde kullanmaya gereksinimleri olmayan sosyalist büyük işletmelerin tarımda oluşturulmasının uygun koşullarını getirdi.

 

Tarımın sosyalist dönüşümün anahtarını oluşturan sosyalist sanayinin elde olan bütün güçlerle gerçekleştirilen gelişmesi, kollektifleştirmenin hazırlanmasında tayin edici öneme sahipti. SSCB’de sanayileşmenin ilk başarıları, traktör, biçer-döver ve diğer karmaşık tarımsal makinelerin üretilmesi amacıyla fabrikaların kurulmasını mümkün kıldı. Daha Birinci Beş Yıllık Plan sırasında SSCB’de (her biri ortalama 15 beygir gücünde olmak üzere) 154,000 traktör, tarımın hizmetine verildi.

 

Bu şekilde, tarıma traktörler, biçer-döverler ve diğer tarımsal makinelerin temini için sanayisel temel oluşturuldu.

 

Köylülerin kitle halinde Kolhozlara geçişi, tarımsal kooperatiflerin gelişmesi yolu ile hazırlandı. Köylü işletmelerinin kooperatiflerde birleşmesinin en düşük aşaması, tarımsal ürünlerin pazarlanması ve köye sanayi ürünlerinin temini amacıyla kullanılan kooperatifler ve kredi kooperatifleridir. Özel tarımsal kooperatiflerin —süt ürünleri kooperatifleri, keten ve şeker pancarı kooperatifleri, kredi kooperatifleri ve diğer kooperatifler— yanısıra, meslek ve zanaat kooperatiflerine büyük önem düşer. Bu tür kooperatifler, bireysel köylü işletmesinden toplumsal büyük işletmeye geçişte büyük bir rol oynarlar. Bunlar, köylülüğün geniş tabakalarının kollektif iktisat yürütüme alışkanlığı edinmesini sağlarlar. Bu aşamada esas olarak sosyalist sanayi ile köylü iktisadı arasında köylü üretiminin temellerini —özel mülkiyeti— henüz değiştirmeyen, ama yine de köylülerin iktisatlarının kalkınmasına olan maddi ilgilerini artıran bir ticari ittifak vardır. Bu ticari ittifak, bir yandan devlet ve kooperatif ticaretinin genişletilmesi ve diğer yandan özel sermayenin meta dolaşımından atılmasıyla oluşur. Bu şekilde köylüler, tüccarların ve spekülatörlerin sömürüsünden kurtarılır. Burada, tüketim malları ticaretini ellerinde bulunduran köy tüketim kooperatiflerine büyük önem düşer.

 

Devletle kooperatifsel birlikler arasındaki karşılıklı ilişkide, örgütlü meta dolaşımının biçimi olarak anlaşma sistemi önemli bir rol oynar. Meta dolaşımı, devletin kooperatif üreticilerinden belirli bit miktarda tarımsal ürünler sipariş etmesi ve kendisinin de kooperatiflere tohum ve üretim araçları temin etmesini öngören anlaşmalar temelinde gerçekleşir. Devlet, en iyi yöntemlerle (sıralı tohumlama, çeşitli tahıl türlerinin ekimi, gübre kullanımı vs.) çalışılması hakkını saklı tutar ve halka besin maddelerinin teminine ve sanayiye hammadde sağlanmasına hizmet eden bütün metaları kooperatiflerden satın alır. Bu sistem, her iki tarafın çıkarınadır ve köylü işletmelerini doğrudan ve özel ticaretin aracılığı olmadan sanayiyle birleştirir.

 

Köylülerin kooperatifsel birleşmelerinin en yüksek aşaması, toplumsallaştırılmış büyük üretime geçiş demek olan Kolhozların oluşturulmasıdır. Kolhoz, köylüleri üretim araçları üzerindeki toplumsal mülkiyet ve kollektif emek temelinde gönüllü olarak birleştiren ve içinde insanın insan tarafından sömürüsünün dıştalandığı üretim kooperatifidir.

 

Kitlesel kollektifleştirmenin hazırlanmasında, sosyalist devrimden hemen sonra oluşturulan ilk Kolhozlar büyük rol oynarlar. Bu Kolhozlar örneğinde köylüler, Kolhoz biçimlerinin bireysel iktisat karşısındaki üstünlükleri konusunda ikna olurlar.

 

Tümüyle kollektifleştirmeden önce, toprağın ortaklaşa işlenmesi amaçlı kooperatifler, Kolhozların egemen biçimi idi. Bunlarda, toprağın kullanımı ve çalışma toplumsaldı, ancak tarımda kullanılan hayvanlar ve tarımsal envanter köylülerin özel mülkiyeti olarak kaldı. Kitle halinde kollektifleştirme başladığında, bu kooperatifler artık aşılmış bir aşamaydı. Bir dizi bölgede, yalnızca tüm üretim araçlarının değil. aynı zamanda kollektif köylülerin bireysel yan işletmelerinin de toplumsallaştırıldığı tarımsal komünler vardı. Bu komünler teknik daha düşük bir aşamada olduğundan ve ürün eksikliği bulunduğundan, yaşama yeteneğine sahip değillerdi. Tüketim malları bu komünlerde eşit olarak dağıtıldı. Komünler, sonuçta tarımsal artellere dönüştürüldüler.

 

Kollektif iktisadi inşanın temel ve en önemli biçimi tarımsal arteldir. Tarımsal artel, çapı tarımsal artelin tüzüğünde belirtilen yan iktisatlar üzerinde köylülerin bireysel mülkiyetinin var olmaya devam ettiği koşullarda, köylülerin temel üretim araçlarının toplumsallaştırılmasına ve kollektif çalışmaya dayanan Kolhoz biçimidir.

 

Tarımın kollektifleştirilmesinde sosyalist büyük sanayinin önder rolü, makine ve traktör istasyonları tarafından gerçekleştirilir. Makine ve Traktör İstasyonu (MTİ), Kolhozlar için anlaşma temelinde çalışan ve traktörleri, kombinaları ve diğer karmaşık tarımsal makineleri elinde bulunduran sosyalist devlet işletmeleridir. MTİ, sosyalist devletin bunun aracılığıyla kollektif tarımsal büyük işletmeler için maddi üretim temelini yarattığı ve sosyalist devletin önderliği altında kollektif köylü kitlelerinin Kolhozların inşasındaki faaliyetini sosyalist devletin yardımıyla en iyi birleştiren biçimdir.

 

Makine ve Traktör İstasyonları, tarımın sosyalist dönüşümünde güçlü bir kaldıraç ve sanayi ile tarım arasındaki üretim ittifakının kurulmasının aracıdır. Üretim-ittifakı, sosyalist büyük sanayinin tarıma makine ve diğer üretim araçları temin etmesinden, onu modern ve mükemmel teknikle donatmasından oluşmaktadır.

 

Tarımın sosyalist dönüşümünde, sosyalist devletin eski toprak ağalarına ait topraklar ve devlet fonunun serbest arazileri üzerine kurduğu büyük devlet tarımsal işletmeleri, önemli bir rol oynar. SSCB’de, devlet Sovyet işletmeleri [Sovhozlar —ÇN]. daha sosyalist devrimden sonraki ilk yıl içinde oluşturuldu. Sovhoz, tahıl, et, süt, pamuk ve diğer tarımsal ürünlerin üretimi amacıyla kurulmuş bir sosyalist tarımsal büyük işletmedir. Sovyet işletmesinin üretim araçları ye tüm ürünü devlete aittir. Sovhozlar, devletin eline geçen besin maddeleri ve hammadde miktarının en önemli kaynağını oluşturmaktadır. Yüksek tekniğe sahip sosyalist işletmenin gözde örneği olarak Sovhoz, köylülere sosyalist büyük sanayinin üstünlükleri konusunda ikna olmaları olanağı sağladı ve köylüleri traktör, tahıl çeşitleri ve damızlık sığırla destekledi. Köylü kitlelerinin sosyalizme yönelmelerini ve kollektifleştirme yoluna geçişi kolaylaştırdılar.

 

Kolhoz düzeni, işçi sınıfının mali ve örgütsel yardımı ile oluşturuldu. Sovyet Devleti, Kolhozların ve Sovhozların inşasının finanse edilmesi için dev meblağları hizmete sundu. Kollektifleştirme için kitle hareketinin ilk yıllarında en iyi parti üyeleri ve onbinlerce ileri işçi kıra gönderildi; bunlar, burada Kolhozların oluşturulmasında köylülere büyük yardım gösterdiler.

 

Köylülerin kollektifleştirmeye geçişe hazırlanmalarında, Komünist Partisi tarafından köylü kitlelerinin politik eğitimi için yürütülen çalışma, büyük bir öneme sahipti.

 

Geniş köylü kitlelerinin kollektifleştirmeye yönelmesi, Kulaklığa karşı uzlaşmaz bir sınıf mücadelesi gerektirdi. Kulaklığın Sovyet İktidarı’nın kırdaki politikasına karşı direnişi, özellikle Sovyet ülkesinin tahıl temininde büyük zorluklarının olduğu 1927-1928 yıllarında arttı. Kulaklar, tahıl teminini sabote ettiler, kollektif köylülere, parti ve devlet fonksiyonerlerine karşı terör eylemlerine giriştiler ve Kolhozları ve tahıl silolarını ateşe verdiler. Kulaklığa karşı kararlı mücadele ve emekçi köylülerin çıkarlarını koruma politikası, yoksul ve orta köylü kitlelerini Komünist Partisi ve Sovyet Devleti’nin etrafında birleştirdi.

 

Tümüyle kollektifleştirme ve Kulaklığın tasfiyesi

 

Köylülüğün Kolhozlar safına temel yönelimi, SSCB’de 1929 yılının ikinci yarısında gerçekleşti. Bu dönemde tarımın kollektifleştirilmesinin ekonomik ve politik koşulları oluşturulmuştu. Orta köylülük, yani köylülüğün ana kitlesi, Kolhozlara girdi. Köylüler artık tek tek gruplar halinde değil, köyler ve bölgeler halinde Kolhozlara girdiler. Sovyet köyünde tümüyle kollektifleştirme süreci başladı.

 

Tümüyle kollektifleştirmeden önce Komünist Partisi ve Sovyet Devleti, kırda kapitalist unsurların kısıtlanması ve püskürtülmesi politikası izledi. Vergi politikası fiyat politikası, toprağın kiralanmasına ve ücretli işçi çalıştırılmasına ilişkin kısıtlamalar —bütün bunlar, Kulaklık tarafından sömürüye belirli sınırlamalar koydu ve tek tek Kulak gruplarının püskürtülmesine yol açtı. Ancak bu politika Kulaklığın iktisadi temelini ortadan kaldırmadı ve sınıf olarak tasfiyesini sağlamadı, Bu politika, tümüyle kollektifleştirmenin koşulları yaratılmadığı sürece, kırda kapitalist tahıl üretiminin yerine sosyalist tahıl üretiminin geçirebilen geniş bir Kolhozlar ve Sovhozlar ağı olmadığı sürece gerekliydi.

 

 

1926/27 yıllarında, Sovhozlar ve Kolhozlar 37.8 milyon pudu meta tahılı olmak üzere 80 milyon pud tahı1 üretirlerken, Kulaklar 617 milyon pud tahıl ürettiler ve bunun 126 milyon pudunu köy dışındaki pazarda sattılar. 1919 yılında, Sovhozlar ve Kolhozlar 130 milyonu meta tahıl olmak üzere 400 milyon pudun üzerinde tahıl ettiklerinde bu ilişki temelden değişti. Bu, bunların meta tahıl üretiminde artık Kulakları geçtiği anlamına geliyordu.

 

 

 

Köylülüğün geniş kitlelerinin büyük ölçüde sosyalizme yönelmesi, kırdaki sınıf güçleri ilişkinin sosyalizm lehine, kapitalizm aleyhine temelden değişmesi demekti, Bu durum, Komünist Partisi’nin ve Sovyet Devleti’nin kırdaki kapitalist unsurların sınırlandırılması ve püskürtülmesi eski politikasından yeni bir politikaya, tümüyle kollektifleştirme temelinde Kulaklığın sınıf olarak tasfiyesi politikasına geçmelerini sağladı.

 

Tümüyle kollektifleştirmeye geçiş, köylü kitlelerinin Kulaklığa karşı mücadelesi yoluyla gerçekleşti. Kulaklık, kollektifleşmeye karşı hırslı bir direniş gösterdi. Geniş köylü kitlelerinin başında duran işçi sınıfı, Kulaklığı tüm köylülüğün gözleri önündeki açık mücadele içinde parçalamak ve köylü kitlelerini kapitalist unsurların zayıflığı konusunda ikna etmek için, bunları kırdaki son kapitalist üsse karşı hücuma geçirdi. Tümüyle kollektifleştirme sırasında, köylük alandaki arazi, Kolhozların kullanımına geçti. Ama bu arazinin önemli bir bölümü Kulakların elinde bulunduğundan dolayı, Kolhozların oluşturulmasına geçen köylüler, Kulakların elinden toprağı, sığırı ve envanteri aldılar, onları mülksüzleştirdiler. Sovyet Devleti, toprağın kiralanmasına ve ücretli işe ilişkin yasayı kaldırdı. Böylelikle, Kulaklığın sınıf olarak tasfiyesi, tümüyle kollektifleştirmenin zorunlu bir parçası oldu.

 

Kollektifleştirme, Leninist Kolhoz inşası ilkesine sıkı sıkıya tutunularak gerçekleştirildi: Köylülerin Kolhozlara gönüllü olarak girmesi, iktisadın özelliklerinin ve ülkenin çeşitli bölgelerindeki kültür düzeyinin göz önünde bulundurulması ve kollektif iktisadi düzenin ana biçimi olarak tarımsal artelin atlanmasının caiz olmaması ve doğrudan doğruya komünlerin oluşturulması.

 

Tümüyle kollektifleştirme ve onun temelinde sürdürülen Kulaklığın sınıf olarak tasfiyesi, “son derece derin bir devrimci dönüşüm, toplumun eski niteliksel durumundan yeni bir niteliksel duruma bir sıçrayış etkileri itibarıyla 1917 Ekim Devrimi’ne denk düşen bir devrimdir”.*

 

Bu, kırdaki, eski, burjuva bireysel-köylü iktisadi düzeni tasfiye eden ve yeni, sosyalist kollektif iktisadi düzeni yaratan bir devrimdi. Bu devrimin özelliği, yukardan, devlet iktidarının inisiyatifi ile aşağının, Kulakların boyunduruğuna karşı ve özgür bir kollektif iktisadi yaşam için mücadele yürüten milyonlarca köylü kitlesinin doğrudan desteği ile yürütülmüş olmasından oluşmaktaydı.

 

Bu devrim, sosyalist inşanın bir dizi temel görevini çözdü.

 

Birincisi, kırdaki sayıca en güçlü sömürücü sınıfı, Kulaklar sınıfını tasfiye etti. Kulaklığın tümüyle kollektifleştirme temelinde sınıf olarak tasfiyesi, sömürücü sınıfların ortadan kaldırılması için tayin edici bir adım oldu. “Kim-kimi?” sorunu yalnızca şehirde değil, aynı zamanda kırda da sosyalizmin lehine çözüldü. Ülke içinde, kapitalizmin restorasyonunun son kaynakları yok edildi.

 

İkincisi, kırdaki sayıca en güçlü sınıfı —köylü sınıfını—, kapitalizmi üreten bireysel işletme yolundan koparıp toplumsal, kollektif sosyalist işletme yoluna soktu ve böylelikle işçi sınıfının iktidarı almasından sonraki en ağır tarihsel görevi çözdü.

 

Üçüncüsü, Sovyet İktidarı’na, iktisadın en büyük, en hayati, ama en geri dalında —tarımda— sosyalist bir temel verdi. Tarım artık sanayi tipi bir temel üzerinde —üretim araçları üzerindeki toplumsal mülkiyet temelinde— gelişti. Böylelikle geçiş döneminin en derin çelişkilerinden biri —sosyalist büyük sanayi ile bireysel küçük köylü iktisadı arasındaki çelişki— çözüldü ve kentle kır arasındaki zıtlığın zemini ortadan kaldırıldı.

 

Kırdaki, üretim ilişkilerinin gelişmesinin önünde duran eski, kapitalist ve küçük-burjuva üretim ilişkilerinin yerine yeni, sosyalist üretim ilişkileri geçirildi. Bunun sonucu olarak tarımdaki üretim ilişkilerinin gelişmelerinin önü açıldı.

 

Kolhozun temel biçimi olarak tarımsal artel

 

SSCB’deki Kolhoz inşasının deneyimleri, Kolhozlar içinde sosyalist tarımın üretim ilişkilerinin gelişmesini en iyi şekilde güvence altına alanın tarımsal arteller olduğunu gösterdi. Tarımsal artel, kollektif köylülerin bireysel hayati çıkarlarını doğru bir şekilde kollektif işletmelerin toplumsal çıkarlarıyla birleştirir. Artel, bireysel ve toplumsal çıkarlara başarıyla uyum sağlar ve böylelikle eski bireysel köylülerin kollektivizm ruhuyla eğitilmesini kolaylaştırır. Tarımsal artellerin tüzüğü ile uyum içinde şunlar toplumsallaştırılır: tarımsal envanter, iş hayvanları, tohum, toplumsallaştırılmış hayvanların yemleri, artel iktisadı için gerekli olan işletme binaları ve tarımsal ürünlerin işlenmesine yarayan tüm işletmeler. Tarımsal artelde, ekimin en önemli dalları —örneğin tahıl işletmesi ve teknik kültürlerin üretimi— tümüyle toplumsallaştırılmıştır. Toplumsallaştırılmış hayvan yetiştiriciliği, Kolhozların çiftliklerinde yapılır. Gelişmiş artellerde toplumsallaştırılmış büyük patates, sebze, meyve, şarap vs. üretimi bulunmaktadır.

 

Tarımsal artellerde şunlar toplumsallaştırılmaz ve kollektif köylülerin bireysel mülkiyeti olarak kalır: Oturulan evler, belli bir miktarda yarar hayvanı, kümes hayvanları, bireysel mülkiyet altında kalmış hayvanların barındırılması için gereken işletme binaları ve bireysel yan iktisatların ihtiyacı kadar tarımsal küçük envanter. İhtiyaç durumunda artel yönetimi, toplumsallaştırılmış hayvanlar içinden bir kaç atı ücret karşılığında, bireysel amaçlar için hizmete sunar. Kollektif köylülerin gelirinin en büyük bölümü, Kolhozlarda tayin edici rolü oynayan toplumsal işletmelerinden gelir.

 

Tarımsal artellerin tüzüğü uyarınca, tahıl, pamuk, şeker pancarı, keten, kenevir, patates, sebze ve çay ve tütün ekiminin özel olarak yoğunlaştığı bölgelerdeki kollektif çiftliklerde şunlar bireysel mülkiyet olarak elde tutulabilir: 1 inek, 2 sığır yavrusu, yavrularıyla birlikte 1 dişi domuz ya da artel yönetimi gerekli görürse yavrularıyla birlikte 2 dişi domuz, 10 adete kadar koyun ve keçi, sınırsız sayıda kümes hayvanı ve tavşan ve 20 adete kadar arı kovanı.

 

Gelişmiş hayvan yetiştiriciliğinin olduğu tarımsal bölgelerdeki her kollektif çiftlikte şunlar bireysel mülkiyet olarak tutulabilir: 2-3 inek, ayrıca sığır yavrusu, yavrularıyla birlikte 2-3 dişi domuz, toplam 20-25 kadar koyun ve keçi, sınırsız sayıda kümes hayvanı ve tavşan ve 20 adete kadar arı kovanı.

 

Tarla ekiminin az bir öneme sahip olduğu ve hayvan yetiştiriciliğinin iktisatla tayin edici rolü oynadığı göçebe olmayan ve yarı-göçebe bölgelerdeki her kollektif çiftlikte şunlar bireysel mülkiyet olarak kalabilir: 4-5 inek, ayrıca sığır yavrusu, toplam 30-40 kadar koyun ve keçi, yavrularıyla birlikte 2-3 dişi domuz, sınırsız sayıda kümes hayvanı ve tavşan, 20’ye kadar arı kovanı ve 1 at ya da bir süt kısrağı ya da 2 deve, ya da 2 eşek ya da 2 katır.

 

Tarla ekiminin hemen hemen hiç bir öneme sahip olmadığı, hayvan yetiştiriciliğinin iktisadın egemen biçimi olduğu göçebe hayvan yetiştiriciliği bölgelerindeki kollektif çiftliklerde şunlar özel mülkiyet olarak kalabilir: 8-10 inek, ayrıca sığır yavrusu toplam 100-150 koyun ve keçi, sınırsız sayıda kümes hayvanı, 10 kadar at ve 5-8 deve.

 

Toplumsallaştırılmış topraklardan ¼ hektarla ½ hektar ölçümünde çiftlik toprağı yan iktisat olarak kullanılmak üzere kollektif köylülerin bireysel kullanımı için kollektif çiftliklere ayrılır; bölgelerin özelliklerine göre, tek tek bölgelerde 1 hektar ölçümünde çiftlik toprağı da ayrılabilir.

 

SSCB’de tarımın dönüştürülmesi dönemi, Birinci Beş Yıllık Plan’ın sonuna doğru bitti. 1932 yılında, Kolhozlar bütün köylü iktisatlarının yüzde 60’ını kapsıyordu ve bütün köylü iktisatlarının ekim alanlarının yüzde 75’ini elinde bulunduruyordu. Açık mücadele içinde yenilgiye uğratılan Kulaklık, henüz tümüyle yok edilmemişti. Sahtekarca bir şekilde Kolhozlara sızan Kulaklar, sabotaj çalışmasının çeşitli yöntemleri ile bunları içten parçalamaya çalıştılar. Komünist Partisi ve Sovyet Devleti, kollektif işletme inşasının ana görevi olarak, Kolhozların iktisadi-örgütsel pekişmesini, yani Kolhozların parti ve devlet tarafından yönlendirilmesinin güçlenmesini, Kolhozların, içlerine sızan Kulak unsurlardan temizlenmesini, toplumsal sosyalist mülkiyetin korunmasının kollektif emeğin örgütlenmesinin iyileştirilmesini ve disiplininin pekiştirilmesini gördüler.

 

Kolhoz düzeni, sömürücü sınıflara ve Kulaklığı bütün araçlarla savunan, Kolhozların ve Sovhozların oluşturulmasına karşı mücadele yürüten ye bunların dağıtılmasını ve tasfiyesini talep eden ajanlarına —Troçkistlere ve Buharincilere— karşı kararlı mücadele içinde zafere ulaştı. Komünist Partisi, kararlı bir şekilde, hem sanayi malları için yüksek fiyat ve son derece yüksek vergiler yoluyla köylülüğün sömürülmesi ve zora dayanarak mülksüzleştirilmesi şeklindeki Troçkist teoriyi ve hem de “Kulakların barışçıl bir şekilde sosyalizme intibak etmesi” ve iktisadi inşadaki “öz süreç” şeklindeki sağ oportünist Buharinci teoriyi parçaladı.

 

SSCB’nin bir küçük köylü iktisadı ülkesinden dünyanın en yoğunlaşmış ve en yüksek derecede makineleştirilmiş tarım ülkesine dönüştürülmesi

 

İkinci Beş Yıllık Plan’ın sonuna doğru tarımın kollektifleştirilmesi bitirilmişti. Az yıl içinde modern tekniği kullanabilecek, bütün tarımsal kazanımlardan yararlanabilecek ve bu şekilde ülkeye daha fazla mal teslim edebilecek durumda olan Kolhozlarla tüm ülkeyi donattığından ötürü, kollektifleşmenin bu yöntemi, kendisini en ilerici yöntem olarak kanıtladı. Bu yöntem, köylülüğün refahının artması yolunu açtı.

 

SSCB’de, tarımdaki yeni, sosyalist üretim ilişkilerini cisimlendiren Kolhozlar, Makine ve Traktör İstasyonları ve Sovhozların çok yönlü sistemi kişiliğinde dünyanın en yoğun tarımı yaratıldı ve pekiştirildi.

 

SSCB’de tümüyle kollektifleştirmenin arifesinde var olan 25 milyon köylü işletmesinin yerine 1938 yılının ortasında (balıkçı ve meslek kooperatifleri sayılmaksızın) 242,400 Kolhoz vardı. Her Kolhoza 485 hektarı ekim alanı olmak üzere ortalama 1534 hektar tarımsal arazi düşüyordu. ABD’de, 1940 yılında, bütün çiftliklerin %1.6’sı 405 hektar ya da daha fazla araziye sahipti.

 

 

 

Kollektif iktisat düzeni, tarımın kapitalist düzenine ve küçük köylü işletmesine karşı tartışılmaz üstünlüğünü kanıtladı. “Kolhozların büyük önemi, onların makinelerin ve traktörlerin tarımda kullanılmasının ana temelini oluşturmalarında, bunların köylünün dönüştürülmesinin, onun görüş ve yaşama tarzının sosyalizm ruhuyla dönüştürülmesinin ana temelini oluşturmasında yatmaktadır.”* İlk iki beş yıllık plan sırasında, SSCB’nin tarımında, sonucunda kırda sosyalizmin sağlam maddi üretim temellerinin oluşturulduğu gerçek bir teknik devrim gerçekleştirildi. Sosyalist tarım, yalnızca en yoğunlaşmış değil, aynı zamanda dünyanın en yüksek derecede makineleştirilmiş tarımıdır. Kapitalizmde tarımda makine kullanımı kaçınılmaz olarak küçük köylülerin yıkımına yol açarken, sosyalist tarımın kollektif emek temelinde makineleştirilmesi köylülerin çalışmasını kolaylaştırır ve refah düzeylerinin yükselmesini sağlar.

 

 

 

1940 yılında, SSCB’nin tarımında 530,000 traktör, 182,000 kombina ve 228,000 kamyon vardı. MTİ’lerin, sayısı 1930’da 158’e ve 1940 yılında 7,069’a ulaştı. SSCB tarımının makineleştirilmesinin düzeyi, 1940 yılında, traktörlerle sürüm için: nadas sürümünün %83’ü, güz tohumlamasının %71’i; traktörlerle ekim için: ilkbahar ve güz ekiminin %52-53’üne; biçer-döverle tahılın toplanması için %43’e ulaştı.

 

 

 

Kollektif işletme düzeni, tarımsal üretimin büyük ölçüde büyümesini ve ülkeye besin maddeleri ve hammadde temini için büyük öneme sahip olan tarımın yüksek meta üretimini güvence altına aldı. SSCB tarımının brüt üretimi, 1940 yılında, 1913’deki düzeyine göre iki misli arttı. Kolhozların ve Sovhozların meta üretimi, tahılda, 1938 yılında, 1913 yılındaki yüzde 26’ya karşılık, tahıl brüt üretiminin yüzde 40’ına ulaştı. Orta köylülerin ve yoksul köylülerin meta tahıl üretimindeki payı, Ekim Devriminden önce, yalnızca yüzde 14.7 tutuyordu. Kolhoz ve Sovhozlar, üretimi sürekli olarak artırmak için muazzam olanaklara sahiptirler. Halkın maddi refah düzeyinin sürekli olarak yükselmesine tarımsal ürünlere olan giderek artan talep eşlik ettiğinden dolayı, pazar krizinden etkilenmeleri söz konusu değildir.

 

Kollektif işletme düzeninin zaferi, Sovyet köylülüğüne refah ve kültür içinde bir yaşamın koşullarını sağladı. Kollektif işletme düzeni, köylülüğün farklılaşmasına ve kırdaki sefalete ve yoksulluğa bir son verdi. Kolhozlara giren on milyonlarca köylü refaha kavuştu. Kolhozlar sayesinde, köyde artık atsız, ineksiz ve envantersiz köylü iktisadı kalmadı. Kollektif köylülerin, Kolhozların toplumsal iktisadından ve bireysel yan iktisattan gelen bireysel geliri, yalnızca 1932 ile 1937 arasındaki dönemde 2.7 kat arttı.

 

Kollektif iktisat düzeninin zaferi sonucu, işçilerle köylüler arasındaki dostça ittifak daha da pekişti. Kollektif köylülerin, Sovyet İktidarı’nın kırdaki sağlam bir dayancası oldu. Şimdi artık yalnızca işçi sınıfı değil, aynı zamanda köylülük de varlığını, üretim araçları üzerindeki toplumsal, sosyalist mülkiyet temelinde kurdu.

 

SSCB’deki Kolhoz inşasının deneyimleri, kapitalizmden sosyalizme geçmekte olan diğer ülkelerin tarımlarının sosyalist dönüşümünü de büyük ölçüde kolaylaştırdı. Aynı zamanda tek tek ülkelerin tarihsel gelişme koşulları, her ülkede kapitalizmden sosyalizme geçiş dönemi sırasında tarımın kollektifleştirilmesinin hazırlanmasının kendine özgü koşullarının ortaya çıkmasını ve uygulamanın kendine özgü biçimlerinin ve yöntemlerinin gerekli olmasını belirler. Halk demokrasilerinde, tüm toprağın ulusallaştırıldığı SSCB’den farklı olarak, köylü iktisatlarının kooperatiflerde birleştirilmesi sırasında, topraktaki köylü özel mülkiyeti belli bir dönem devam eder. Bundan da kırdaki üretim kooperatiflerinin örgütleme biçimi ve çalışma tarzında yeni özellikler doğar.

 

Ancak tek tek ülkelerde tarımın sosyalist dönüşümünün koşulları, biçimleri ve yöntemleri ne kadar çok çeşitli olursa olsun, tarımın sosyalist dönüşümünü yürütmekte olan bütün ülkeler için SSCB’deki Kolhoz inşası deneyimi tarafından kanıtlanan Leninist kooperatif planının temel ilkeleri, genel geçerliliğe sahiptir.

 

Kısa Özet

 

1— Tarımın kollektifleştirilmesi, sosyalizmin inşası için zorunlu bir ön koşuldur. Tarımın kollektifleştirilmesinin özü, köylü iktisatlarının üretim kooperatiflerinde yavaş yavaş ve gönüllü olarak birleşmelerinden oluşur. Kollektifleştirme, küçük, bireysel, geri özel iktisattan modern makinesel teknikle donanmış sosyalist büyük işletmeye geçiş demektir. Kollektifleştirme, emekçi köylülüğü sömürü ve yoksulluktan kurtarır ve ona refah ve kültür içinde yaşamanın yolunu açar. Kollektifleştirme, köylülerin ve tüm emekçilerin hayati çıkarlarına denk düşer.

 

2— Tümüyle kollektifleştirmenin en önemli koşulları şunlardır: Ülkenin sosyalist sanayileşmesi, tarımsal kooperatiflerin gelişmesi, tarımda ilk Kolhozların ve büyük devlet işletmelerinin sosyalist büyük işletmenin üstünlüğünü köylülerin gözlerinin önüne seren deneyimleri, Makine ve Traktör İstasyonlarının oluşturulması ve Kulaklığa karşı kararlı mücadele.

 

3— Tümüyle kollektifleştirme ve onun temelinde sürdürülen Kulaklığın sınıf olarak tasfiyesi, Komünist Partisi ve Sovyet Devletinin önderliği altında gerçekleşti ve son derece derin bir devrimci dönüşümdü, kırdaki burjuva bireysel-köylü düzenden yeni, sosyalist işletme düzenine geçişti. Bu devrim, sayıca en kalabalık sömürücü sınıfı —Kulaklığı— tasfiye etti ve sayıca en güçlü emekçi sınıfı —köylülüğü— kapitalist gelişme yolundan sosyalist gelişme yoluna çekti ve Sovyet Devleti için tarımda sağlam bir sosyalist temel yarattı.

 

4— Kollektif işletme düzeninin zaferi sonucu, Sovyetler Birliği, bir küçük köylü iktisadı ülkesinden dünyanın en yoğun ve en yüksek derecede makineleştirilmiş tarım ülkesine dönüştü. Tarımdaki üretici güçlerin özgürce gelişmesi için yol açıldı. Sovyet köylülüğü, her zaman için sömürüden kurtarıldı. Kırda yoksulluk ve sefalet ortadan kaldırıldı ve kollektif köylülüğün maddi ve kültürel yaşam düzeyinin sürekli olarak yükselmesinin koşullarını yarattı.

 

 

 

* F. Engels, Fransa ve Almanya’da Köylü Sorunu”; bkz. Karl Marx ve Friedrich Engels, İki Cilt Halinde Seçme Eserler, C. II, s. 406-407.

 

 

 

* V.İ. Lenin, “Kooperatifçilik Üzerine”; bkz. V.İ Lenin”, Eserler, 4. baskı, C. XXXIII, s. 431, Rusça.

 

 

 

* SBKP(B) XV. Parti Kongresi’nin Gerekçeli Kararı; bkz. “Parti Kongreleri, Parti Konferansları ve MK Plenum Oturumlarının Kararlarında SBKP”, Bölüm II, 7. baskı, s. 317, Rusça.

 

 

 

* “SBKP(B) Tarihi, Kısa Ders”; Dietz Verlag, Berlin, 1954, s. 380 Almanca [Türkçe baskı; J.V. Stalin, Eserler, C. 15, s. 348, İnter Yayınları.]

 

 

 

* J.V. Stalin, “SSCB’de Tarım Politikasının Sorunları Üzerine”, bkz. J.V. Stalin, Eserler, C. 12, s. 146, Almanca. [Türkçe baskı; Eserler, C. 12, s. 128, İnter Yayınları.]

 

 

XXV

SSCB’DE SOSYALİZMİN ZAFERİ

 

Sosyalist üretim tarzının pekiştirilmesi.

Toplumun sınıfsal yapısındaki değişiklikler.

 

Ulusların ekonomik eşitsizliğinin ortadan kaldırılması.

Sovyetler Birliği’nin sosyalizmden tedricen komünizme geçiş dönemine girmesi.Kısa Özet.

 

Sosyalist üretim tarımın pekiştirilmesi

 

Ülkenin sosyalist sanayileşmesinin ve tarımın kollektifleştirilmesinin başarıları, SSCB’deki sınıf ilişkilerinin sosyalizmin lehine ve kapitalizmin aleyhine temelden değişmesine yol açtı. 1929 yılı ortasına kadar kapitalist unsurlara karşı tayin edici saldırı kentte yürütüldü. Köylü işletmelerinin tümüyle kollektifleştirilmesi ve Kulaklığın sınıf olarak tasfiyesi ile birlikte bu saldırı köyü de kapsadı ve genel bir karakter aldı. Sosyalizmin tüm cepheden topyekün geliştirilmiş saldırısı başladı. Köylülüğün geniş kitlelerinin sosyalizme yönelmesi sonucu kapitalist iktisadi biçimler, küçük meta üretimi biçimindeki temellerini kaybettiler ve yok oldular. 1930 yılında sosyalist sektör, tüm iktisadın kaldıracını elinde tutuyordu. Bu, SSCB’nin sosyalizm dönemine girdiği anlamına geliyordu.

 

Sosyalizm dönemine giriş, sosyalist toplumun inşası görevleri tümüyle yerine getirilmediği için, geçiş döneminin bitişi anlamına gelmiyordu. Ancak bu, geçiş döneminin son aşamasıydı. Nasıl ki NEP’in başlangıç döneminde kapitalizmin belli bir canlanması gerçekleştiyse, şimdi de NEP’in son aşaması —tüm ülkedeki kapitalist unsurların tümüyle tasfiyesi aşaması— başladı.

 

Sosyalizmin tüm cepheden saldırısı, keskinleşmiş sınıf mücadelesi koşullarında, aşılması gereken muazzam zorluk koşullarında gerçekleşti. Bunlar, sanayinin ve tarımın temelden dönüşümüne, tüm iktisadın teknik temelinin yeniden dönüştürülmesine ilişkin zorluklardı. Eğer eski iktisadi biçimler temelden değiştirilmemiş, köylü işletmeleri kollektifleştirilmemiş ve kapitalizmin köydeki kökleri temelden kurutulmamış olsaydı, tarımda bu dönüşüm mümkün olamazdı. Sosyalizmin saldırısı, kaçınılmaz olarak kapitalist çevrenin yardımıyla zararlı faaliyet, sabotaj, yıkım ve terör eylemleri yürüten batmakta olan sömürücü sınıfların umutsuz direnişine yol açtı. Sosyalist inşanın zorlukları; kapitalist iktisadın içinde bulunan zorluklardan temelden ayrılır. Kapitalist iktisat açısından, kapitalizm çerçevesinde aşılamayacak olan krizler ve işsizlik karakteristiktir. Sosyalist inşanın zorlukları, büyüme zorlukları, canlanma ve ileriye doğru hareketin zorluklarıdır ve bundan dolayı aşılmaları olanağını içinde taşırlar.

 

Birinci Beş Yıllık Plan’ın sonunda, modern teknikle donatılmış sosyalist sanayi ve kollektif tarımsal büyük işletme şahsında sosyalist iktisadın temeli yaratılmıştı. Sanayideki kapitalist unsurlar tasfiye edilmişti. Ülkenin tayin edici tarımsal bölgelerindeki kollektifleştirme büyük ölçüde sonuca ulaştırılmıştı: Kulaklık, nihai olarak ortadan kaldırılmasa da yenilgiye uğratılmıştı. Sovyet ticaretine —küçük ve büyük kapitalistler olmaksızın ticarete— geçiş, tamamlanmıştı ve özel ticaret, devlet, kooperatif ve Kolhoz ticareti tarafından püskürtülmüştü.

 

SSCB iktisadının çeşitli iktisadi biçimler tarafından belirlenmesi, İkinci Beş Yıllık Plan’ın başlangıcında son bulmuştu. Halk iktisadında bulunan beş iktisadi biçimden üçü artık yoktu ve bunlar özet iktisadi kapitalizm, devlet kapitalizmi ve ataerkil iktisattı; küçük meta üretimi ikincil bir konuma itilmiş ve sosyalist sektör, tüm halk iktisadında sınırsız egemen ve tek belirleyici güç olmuştu. Bu, Sovyet İktidarı’nın hem kentte ve hem de kırda sosyalist temellere dayandığı anlamına geliyordu.

 

İkinci Beş Yıllık Plan sırasında, tüm halk iktisadının teknik yeniden yapılanması tamamlandı. SSCB, iktisadın ve savunmanın her gereksinimini tatmin edecek şekilde gerekli teknik donanımlara sahip ekonomik olarak bağımsız bir ülkeye dönüştü. Halk iktisadının bütün dallarında, yeni tekniği başarıyla kullanan sayıca çok güçlü kadrolar yetişti.

 

“İkinci Beş Yıllık Plan’ın tarihsel ana görevi başarıyla çözüldü: bütün sömürücü sınıflar nihai olarak tasfiye edildi ve insanın insan tarafından sömürüsünün nedenleri ve toplumun sömürücüler ve sömürülenler olarak bölünmesi tümüyle ortadan kaldırıldı. Sosyalist devrimin en zor görevi çözüldü: tarımın kollektifleştirilmesi tamamlandı, kollektif iktisat düzeni nihai olarak pekiştirildi.”* Kollektifleştirmenin tamamlanmasından sonra, kapitalizmin iktisattaki kökleri kurutuldu. Köylülüğün farklılaşması ve kapitalist unsurların oluşması süreci tavsadı.

 

Geçiş döneminin temel çelişkisi, gelişmekte olan sosyalizmle yenilgiye uğratılan, ancak başlangıçta henüz güçlü olan ve temelleri küçük meta üretiminde olan kapitalizm arasındaki çelişki aşıldı. “Kim-Kimi?” sorunu sosyalizmin lehine çözüldü. NEP’in hedefine, sosyalist iktisadi biçimlerin zaferine ulaşıldı. Lenin, NEP’in ciddi olarak ve uzun zaman için uygulamaya sokulduğunu ve NEP Rusyası’nın sosyalist bir Rusya olacağını söyledi. Lenin’in bilimsel olarak gerekçelendirilen bu öngörüsü, pratiğe uygulandı. Sosyalizmin zaferi, geçiş döneminin sonu, NEP’in sonu anlamına geldi.

 

 

 

1936’da sosyalist iktisadi biçimlerin üretim araçlarının toplam miktarı içindeki payı, sanayide %99.5 ve tarımda %96.3 olmak üzere, %98.7’ye ulaştı. 1923/24’le 1936 arasında sosyalist iktisadi biçimlerin payı şöyle büyüdü: Sanayi brüt üretiminde %76.3’ten %99.8’e, tarımdaki brüt üretimde (kollektif köylülerin bireysel yan iktisatları da dahil olmak üzere) %l.5’den %97.7’ye, ticari işletmelerin perakende ticaret bilançolarında %43’den %100’e, ulusal gelirde 1924/25’deki %35’den 1936’da %99.l’e.

 

Bu şekilde, SSCB’deki geçiş döneminin sonucunda, üretim ilişkileri ile üretici güçlerin karakteri arasındaki mutlak uyum yasasının gerekleri gerçekleştirildi. Bu, Sovyet ülkesi, toplumun ezici çoğunluğunu birleştiren işçi sınıfı ile köylülük arasındaki ittifak gibi toplumsal bir güce sahip olduğu için mümkün oldu. Çıkarları bu yasayla çelişen burjuvazinin direnişi kırıldı. İşçi sınıfı, üretim ilişkileriyle üretici güçlerin karakterinin mutlak uyumluluğu yasasını, eski, burjuva üretim ilişkilerini ortadan kaldırmak ve tüm halk iktisadında yeni, sosyalist ilişkiler yaratmak için kullandı.

 

Geçiş dönemi süresinde, SSCB’de şimdiye kadar bilinen bütün üretim tarzlarının en ilerisi, sosyalist üretim tarzı pekişti. Sovyet sanayiinin ve tarımının yeni, dev üretici güçleri gelişti. Böylelikle, sosyalist üretim ilişkilerinin tam zaferi ve bunların tüm halk iktisadında pekişmesi için maddi koşullar yaratıldı. Sosyalist üretim ilişkileri de, kentteki ve kırdaki zaferinden sonra, üretici güçlerin gelişmesinin yolunu açtı ve sosyalist üretimin sürekli olarak büyümesini güvence altına aldı. Sosyalizmin inşası, Rusya’nın yüzyıllar boyu süren eski teknik-ekonomik geriliğin ortadan kaldırılmasına ve ülkenin yurtdışına kölece bağlılıktan kurtulmasına götüren ve onun ulusal bağımsızlığını güvence altına alan tek yoldu. Tarihsel olarak bakıldığında son derece kısa bir zaman içinde SSCB, sanayi ve tarımdaki tekniğin düzeyi itibarıyla dünyadaki ilk sırayı alan, dev bir sanayisel ye kollektif iktisadi bir güç oldu. Komünist Partisi’nin önderliği altında sosyalist toplumu kuran işçi sınıfı ve emekçi kitleler, çalışan insanların bir çok kuşağının umutlarını gerçekleştirdiler.

 

Sosyalizm, üretim araçları üzerinde iki biçimiyle —devlet (halk) mülkiyeti ve kooperatifsel-kollektif iktisadi mülkiyet— toplumsal mülkiyete dayanan bir toplum düzenidir, içinde insanın insan tarafından sömürüsünün olmadığı, üretimin sürekli büyümesi yoluyla emekçilerin artan gereksinimlerinin mümkün olduğunca tatmin edilmesi amacıyla halk iktisadının planlı olarak geliştirildiği ve yapılan işe göre dağılımın gerçekleştirildiği bir toplum düzenidir.

 

SSCB’deki sosyalizmin zaferi, insanlık tarihinin en derin devrimci dönüşümüydü.

 

Toplumun sınıfsal yapısındaki değişiklikler

 

Sosyalist iktisadın inşası, SSCB’de toplumun sınıf yapısında temelden değişikliklere yol açtı. Sosyalizmde sömürücü sınıflar yoktur. Sosyalist toplum iki dost emekçi sınıftan —işçi sınıfı ve köylülük— ve bütün kökleri ile bu sınıflara bağlı olan aydınlardan oluşur.

 

 

 

Devrim öncesi Rusyası’nda, 1913 yılında işçiler ve ‘memurlar nüfusun % 16,7’sini, küçük meta üreticileri (köylüler, ev işçileri ve zanaatkarlar) %65.1’ini, sömürücü’ sınıflar %l5.9’u (bunların %12.3’ü Kulaklar), geri kalan nüfus (çıraklar, emekliler, ordu mensupları ve diğerleri) %2.3’ü oluşturuyordu.

 

SSCB’de 1937’de işçiler ve görevliler nüfusun %34.7’sini, kollektif köylülük ve meslek kooperatiflerinin üye1eri %55.5’ini ve çıraklar, emekliler, ordu mensupları vs. %4.2’sini oluşturuyordu. Kooperatif üyesi olmayan bireysel köylüler ve emekçi zanaatkarlar, yani küçük meta üreticileri nüfusun %5.6’sını oluşturuyordu. Sömürücü sınıflar —toprak sahipleri ve burjuvazi— geçiş dönemi sürecinde tasfiye edilmişti.

 

Sosyalizmin zaferi, işçi sınıfının, köylülüğün ve aydınların karakterini ve konumunu temelden değiştirdi.

 

İşçi sınıfının, iş gücünü satan ve kapitalistler tarafından sömürülen, üretim araçlarına sahip olmayan bir sınıf olması son buldu. İşçi sınıfı, tüm halkla birlikte üretim araçlarını elinde tutan ve sömürüden bağımsız olan tümüyle yeni türden, tarihte o döneme kadar var olmamış bir sınıfa dönüştü. SSCB’deki işçi sınıfı, varlığını devlet mülkiyeti (halk mülkiyeti) ve sosyalist çalışma üzerinde kurmaktadır. O, toplumun en ileri sınıfı ve onun gelişmesinde önder güçtür. Bundan dolayı, SSCB’de toplumun devletsel önderliği (diktatörlük) işçi sınıfının ellerindedir.

 

Köylülük, varlığını özel mülkiyet, ferdi iktisatlardaki emek ve ilkel teknik temelinde kuran ve toprak sahipleri, Kulaklar, tüccarlar ve tefeciler tarafından sömürülen, küçük, dağınık üreticiler sınıfı olmaktan çıkıp, şimdiye kadar var olmamış tümüyle yeni türden bir sınıfa dönüştü. SSCB’deki köylülük sömürüden özgürdür; çalışması ve geliri, toplumsal, kooperatifsel-kollektif iktisadi mülkiyete, kollektif emeğe ve modern tekniğe dayanmaktadır. Köylülük, işçi sınıfı ile sıkı ittifak içinde ve onun önderliği altında Sovyet Devleti’nin, işçilerin ve köylülerin sosyalist devletinin yönetiminde aktif bir katılıma sahiptir.

 

SSCB’de sosyalizmin zaferi, köyün kent tarafından sömürülmesine ve köylülüğün kapitalizm tarafından yıkıma uğratılmasına bütün zamanlar için bir son verdi. Böylelikle, kentle köy arasındaki yüzyıllarca eski zıtlık ortadan kaldırıldı. Kapitalizmde köyün sömürülmesinin merkezi olan kent, sosyalizmde köye iktisadi, politik ve kültürel yardımın merkezi oldu. Köylülüğe toprak sahiplerinin ve Kulakların tasfiyesi sırasında ve traktör ve diğer makine temini yoluyla sosyalist kent tarafından yapılan muazzam yardım, işçi sınıfı ile köylülüğün ittifakını pekiştirdi ve bundan sağlam bir dostluk yarattı.

 

Köy, sosyalist kentin desteğiyle, yeni, güçlü üretici güçler kazandı. Sanayi ile tarım arasındaki birlik süreci olarak sağlamlaştı. Kentle köy arasındaki çıkar zıtlığı kayboldu. Köylülüğün kentlilere karşı eski güvensizliğinden ve hatta kininden iz kalmadı. Hem kent ve hem de köy sosyalist temeller üzerinde geliştiler. İşçilerle köylülerin çıkarları arasında odak bir şey vardır; sosyalist toplum düzeninin pekişmesi ve komünizmin inşası.

 

SSCB’de, devrimden sonra halka katılan eski aydınların bir bölümünün de mensup olduğu yeni bir aydınlar tabakası oluştu. Burjuva toplumunda aydınlar esas olarak mülk sahibi sınıfların saflarından tamamlanmaktadır. Kapitalizme hizmet etmekte, onun tarafından sömürülmekte ve işçileri ve köylüleri sömürmesi için yine ona hizmet etmektedir. Aydınların önemli bir bölümü kapitalizmde vasıfsız bir iş yapmaya mecbur bırakılmakta ya da işsiz kalmaktadır. SSCB’de aydınların ezici bir çoğunluğu işçi sınıfı ve köylülük kökenlidir. Sovyet aydınları, sömürü, tanımaz. Çalışan halka, sosyalizm davasına hizmet eder ve bilgisini verimli olarak kullanabilmek için bütün olanaklara sahiptir. Aydınlar, sosyalizmde, işçi sınıfının ve köylülüğün yanısıra, ülkenin yönetimine, aktif olarak katılan toplumun eşit haklara sahip bir üyesidir. 1937’de sovyet aydınları kadrosunun sayısı 9.6 milyon insanı kapsıyordu ve aile üyeleriyle birlikte SSCB nüfusunun yaklaşık yüzde 13-14’ünü tutuyordu.

 

SSCB’de sosyalizmin zaferiyle birlikte, kafa emeği ile kol emeği arasındaki yüzyıllarca eski zıtlık ortadan kaldırıldı. Kafa emeğinin temsilcilerinin önemli bir bölümünün kol emeğiyle çalışan insanları sömürmeleri için egemen sınıflara hizmet etmesi durumu son buldu. Sosyalizmde, işçilerle işletme yöneticileri, üretimin canlanmasına ilgi duyan bütünlüklü bir çalışma kollektifi oluştururlar. Mülk sahibi sınıfların eğitim tekeli ortadan kaldırılmış olup, bilim tüm halkın çıkarına kullanılmaktadır; eğitim işçilerin ve köylülerin mülkiyetidir.

 

Sosyalizmin zaferi, halk kitlelerinin refah ve kültür içinde yaşamasının gerekli koşullarını yarattı. Sosyalizmin ekonomik temel yasasına uygun olarak, geçiş döneminde, işçi sınıfının, köylülüğün ve aydınların refah düzeyi önemli ölçüde arttı. Yoksulluk ve işsizlik kayboldu. Kırda artık yoksul köylü yoktur: İşçilerin ve görevlilerin gerçek ücreti yükseldi, köylülüğün gerçek geliri büyüdü. SSCB’de bir kültür devrimi gerçekleşti. İlk iki beş yıllık planın sonucunda bütün çocuklar, dersler SSCB milliyetlerinin dilinde verilmek üzere, genel okul yükümlülüğü altına alındı. Geniş kapsamlı bir öğrenim kurumları ağı oluşturuldu. İktisadın ve kültürün çeşitli dalları için uzman sayısı bir kaç misli arttı.

 

Yalnızca emekçilere ait olan SSCB ulusal geliri, 1937 yılında, aynı kalan fiyatlarla, 1913 yılına göre 4.5 misli arttı. Büyük sanayinin tüketim araçları üretimi, 1931 yılında, 1913 yılına göre 6 misli tutuyordu. İşçilerin ve görevlilerin gerçek ücreti, yalnızca İkinci Beş Yıllık Plan döneminde iki kat arttı.

 

İlk ve orta okul öğrencilerinin 1914 yılında 7.9 milyon olan sayısı, 1937 yılında 29.6 milyona, yüksek okul öğrencilerinin sayısı 117,000’den 547,200’e yükseldi. Basılan kitap sayısı 86.7 milyondan 673.5 milyona, günlük gazete tirajı 2.7 milyondan 36.2 milyona yükseldi.

 

Sosyalist toplum düzeninin ilkeleri ile uyum içinde Sovyet İktidarı, kadınların baskı altında tutulmasına bir son verdi. SSCB’de, iktisadi, kültürel ve toplumsal-politik yaşamın tüm alanlarında kadınlar, gerçekten de erkeklerle eşit haklara sahiptirler. Kadınlar, eşit iş için erkeklerle eşit ücret elde etmektedirler. Sosyalizmin zaferi, milyonlarca kadına kalifiye iş yolunu açtı. BeşYıllık Planlar boyunca, kadınların saflarından birçok yönetici kadro yetişti. Aydınlar içinde kadınlar, erkeklerle aynı konuma sahiptirler. Kollektif işletme düzeninin zaferi ile birlikte, köylü kadınların durumu temelden değişti. Kadın ve erkeğin konumunda, ferdi köylü iktisadında olduğu gibi, eskiden beri süregelen eşitsizlik son buldu. Kadın, kollektifin erkekle aynı değere sahip üyesi olarak, toplumsal iktisattaki onurlu yerini alma olanağına kavuştu. Sosyalizmin zaferi, feodal ve ataerkil kalıntıların bulunduğu bir dizi ulusal bölgede kadını içinde bulunduğu yarı köle durumundan kurtardı. Ulusal bölgelerin kadınları, tüm ülkenin kadınları gibi sosyalizmin aktif kurucuları oldular.

 

1936 yılında, yüksek okullarda kayıtlı olanların %42’si meslek okullarına alınanların %48’i kadınlardı. SSCB’deki sanayi yüksek okulları öğrencileri arasında kadınların sayısı, Almanya’daki kadın öğrencilerin 7 katı, İngiltere’dekilerin 10 katı ve İtalya’dakilerin 20 katını tutuyordu. 1940 yılında, SSCB’deki kadın doktor sayısı, 1913 yılına göre 40 kat arttı. 1913 yılında tüm doktor sayısı içinde kadınların oranı %97 tutarken 1940 yılında doktorların yaklaşık %60’ı kadınlardı.

 

Sosyalizmin zaferinden ve insanın insan tarafından sömürüsünün tasfiyesinden sonra, SSCB’de artık birbirine düşman antagonist sınıflar ve uzlaşmaz sınıf zıtlıkları yoktur. Sosyalist toplumun sınıf ilişkileri, işçi sınıfının, köylülüğün ve aydınların parçalanamaz dostluğu ve arkadaşça ortak çalışması tarafından belirlenmekledir. İşçi sınıfı ile köylülük arasındaki sınıf farklılıkları ve bu sınıflarla aydınlar arasındaki farklılıklar giderek silinmektedir. Kapitalist toplum, onu istikrarsızlığa sürükleyen antagonist sınıfsal ve ulusal zıtlıklarla sarsılırken, antagonist sınıfsal ve ulusal zıtlıklar tanımayan sosyalist toplum, bütünsellik ve sağlamlık tarafından belirlenmektedir. SSCB’de toplumsal mülkiyetin ve sosyalist iktisadi sistemin sınırsız egemenliği, Sovyet halkının moral-politik birliği, SSCB halklarının dostluğu ve sovyet yurtseverliği gibi toplumsal gelişmenin muazzam itici güçlerinin üzerinde geliştiği ekonomik temeldir. Bu toplumsal güçler de yine ekonomik temeli etkiler ve onların gelişmesini hızlandırır.

 

SSCB’nin sosyalist iktisadında ve sınıf yapısında meydana gelen değişiklikler, devlet üst yapısına yansıdı. Sosyalist Sovyet Devleti geçiş döneminde gelişmesinin iki ana aşamasını geçirdi. Birinci aşama, Ekim Devrimi’nden sömürücü sınıfların tasfiyesine kadar olan dönemi kapsar. Bu aşamada, Sovyet Devleti, devrik sınıfı baskı altında tuttu ve ülkeyi dışarıdan saldırılara karşı korudu. Devlet aynı zamanda, iktisadi-örgütsel ve kültürel-eğitsel işlev de gördü, ama bu işlev o zaman henüz tümüyle gelişmemişti. Sovyet Devleti’nin gelişmesinin ikinci aşamasında görev, tüm ülkede sosyalist iktisadı yaratmak ve kapitalist unsurların son kalıntılarını ortadan kaldırmaktan oluşmaktadır. Sömürücü sınıfları baskı altında tutma işlevi ortadan kalktı, onun yerini sosyalist, mülkiyetin korunması aldı; ülkenin kapitalist kuşatmaya karşı askeri savunması kaldı. Sosyalist temelin oluşturulması; devlet organlarının iktisadi-örgütsel ve kültürel-eğitsel işlevinin tam gelişmesini güvence altına aldı.

 

Ortaya çıkan değişiklikler sonucunda, 1936 yılında, sosyalizmin ilkelerinin ve temellerinin yasal olarak belirlendiği yeni SSCB Anayasası kabul edildi. O, kendisini vatandaşların biçimsel haklarının kâğıda dökülmesi ile sınırlamamakta, aksine ağırlığı bu hakların reel olarak güvence altına alınmasına vermektedir. SSCB Anayasası, basit bir şekilde, emekçilerin çalışma, dinlenme ve yaşlılıkta, hastalıkta ve iş yeteneğinin kaybında maddi güvence hakkını ve eğitim hakkını ilam etmez. Bu hakların gerçekleştirilmesi, sosyalist iktisadi sistem, işsizliğin ortadan kaldırılması, sekiz saatlik iş günü, işçiler ve görevliler için ücretli izin, işçiler ve görevliler için resmi sosyal sigorta, emekçiler için geniş bir sanatoryum ve dinlenme yurtları ağı, ana ve çocuk çıkarlarının devletçe korunması, genel ilkokul yükümlülüğü, ücretsiz yedi yıllık okul eğitimi, yüksek okul öğrencileri için devlet bursları ve diğer maddi önlemler yoluyla güvence altına alınır. Yani SSCB’deki sosyalizmin zaferi, emekçilerin haklarının gerçekleştirilmesini gerçekten de güvence altına alan sağlam bir ekonomik temel yarattı. Sovyet toplumunun ve SSCB Anayasasının gerçek sosyalist demokratizmi kendisini burada göstermektedir.

 

Ulusların ekonomik eşitsizliğinin ortadan kaldırılması

 

Her türlü sömürüyü ortadan kaldıran sosyalizm, ulusların baskı altında tutulmasının nedenlerini de kurutur. Sosyalist toplum düzeni, istisnasız bütün halkların iktisadi ve kültürel kalkınmasını güvence altına alarak, ulusların politik, ekonomik ve kültürel eşitsizliğini ortadan kaldırır. “Özel mülkiyet ve sermaye insanları kaçınılmaz olarak birbirinden uzaklaştırır, ulusal çekişmeleri kızıştırır ve ulusal baskıyı güçlendirirken, kollektif mülkiyet ve emek de kaçınılmaz olarak insanları birbirine yaklaştırır, ulusal çekişmenin zeminini yok eder ve ulusal baskıyı ortadan kaldırır. Nasıl ki kapitalizm ulusal baskı olmadan yaşayamazsa, sosyalizm de ezilen ulusların kurtuluşu olmaksızın, ulusal özgürlük olmaksızın yaşayamaz.”*

 

SSCB’de proletarya diktatörlüğünün kurulması ile birlikte, ulusların politik eşitsizliği ve ulusal baskı ve sömürgesel sömürü sistemi ortadan kaldırıldı. Şimdi artık söz konusu olan, milliyetlerin ekonomik eşitsizliğini ortadan kaldırmak ve bir dizi halkın geçmişten miras kalan ekonomik ve kültürel geriliğine bir son vermekti. Bu görev, ancak sosyalist inşa süreci içinde çözüme ulaştırılabildi.

 

 

 

Rusya’nın ulusal çevre bölgelerinin nüfusundan yaklaşık 25 milyon insan, kapitalizm öncesi gelişme aşamasında yaşamaktadır; bunlardan 6 milyon insan, henüz ziraatın tanınmadığı ve henüz ataerkil centil düzenin yaşandığı hayvan yetiştiricisi kabilelere mensuptur. Kendilerini sayısız feodal ve ataerkil kalıntılardan kurtarmaları, sömürgesel unsurların kalıntılarını kurutmaları için ulusal çevre bölgelerin halklarına yardım edilmeli ve sosyalist bir iktisat inşa etmeleri için bu halklara olanak tanınmalıydı.

 

Daha önce de ortaya konduğu gibi, emperyalizmin boyunduruğunu atmış olan geri kalmış ülkeler, proletarya diktatörlüğünün ileri ülkelerinin yardımıyla, kapitalist gelişme aşaması geçmeksizin, yavaş yavaş sosyalizmin inşasına geçebilirler. Proletarya diktatörlüğü ülkesinde geri halklar, bu kapitalist olmayan gelişme yolunu ileri halkların yardımıyla geçerler. Rus halkının ve SSCB’nin diğer halklarının yardımıyla, ulusal çevre bölgelerin geri kalmış halkları, kapitalist gelişme yolunda yürümeden, ataerkil ve feodal iktisadi biçimlerden sosyalizme doğru muazzam bir sıçrama gösterdiler. SSCB’de sosyalizmin inşası, her halkın ekonomik koşullarındaki özelliklerin, tarihsel gelişmenin, yaşam tarzının ve kültürünün özenli bir şekilde göz önünde tutulması ile gerçekleştirildi.

 

SSCB’de, burjuvazi ve toprak sahipleri düzeninden miras kalan çeşitli milliyetlerin iktisadi ve kültürel gelişmelerdeki gerçek farklılık, ileri merkezi Rusya ile geçmişte geri kalan ulusal çevre bölgeler arasındaki farklılıklar ortadan kaldırıldı. Çarlık Rusyası’nın eski ulusal çevre bölgeleri, sömürgelerden ve yarı-sömürgelerden bağımsız ve gelişmiş devletlere —Sosyalist Sovyet Cumhuriyetlerine—dönüştüler. Eski geri kalmış ulusal cumhuriyetlerde ve bölgelerde, büyük bir sosyalist sanayi yaratıldı, kollektif iktisat düzeni kuruldu ve işçi sınıfının çok sayıda —kalifiye işçiler de arasında olmak üzere— ulusal kadrosu yetiştirildi. Ulusal çevre bölgelerin muazzam iktisadi kalkınmasına emekçilerin maddi refah düzeyinin hızlı bir büyümesine ve kültür düzeyinin muazzam bir yükselmesi eşlik etti.

 

 

 

SSCB sanayiinin genel yüksek büyüme temposuyla, ulusal cumhuriyetlerdeki sanayi özellikle hızlı bir şekilde büyüdü. Büyük sanayinin brüt üretimi, 1940 yılında, 1913 yılma göre, tüm SSCB’de 12 kat, Kazakistan SSC’de 20 kat, Gürcistan SSC’de 27 kat, Kırgızistan SSCde 153 kat ve Tacikistan SSC’de 308 kat arttı.

 

Sovyet iktidarı altında 48 halk grubu ilk kez yazı diline kavuştu. Devrimden önce ulusal çevre bölgelerin nüfusunun son derece ezici çoğunluğu okuma-yazma bilmezken, sosyalist devrim, daha 1939 yılında ulusal cumhuriyetlerin nüfusunun ezici çoğunluğunun okuyup yazabilmelerini sağladı. İlk ve orta dereceli okulların öğrenci sayısı, 1940 yılında 1914/15’e göre, Azerbaycan SSC’de 9 kat, Ermenistan SSC’de 9.4 kat, Kazakistan SSC’de 10.9 kat, Türkmenistan SSC’de 35 kat, Kırgızistan SSC’de 47 kat, Özbekistan SSC’de 73 kat, ve Tacikistan SSC’de 822 kat yükseldi.

 

Sosyalizmin inşası, uluslann karakterini temelden değiştirdi. Toplumsal ilişkilerin devrimci dönüşümü sonucu, kapitalist toplumu oluşturan burjuva ulusların yerine, eski burjuva uluslar temelinde oluşan yeni, sosyalist uluslar geçti. Kapitalizm, ulusları zıt çıkarlara sahip sınıflara ve gruplara bölerken, sosyalizm ulusları toplumsal mülkiyet ve aynı çıkarlar temelinde birleştirir. Her sosyalist ulus bütünlüklüdür ve işçi sınıfının önderlik ettiği emekçilerden oluşur.

 

Sosyalizmin zaferi, SSCB halklarının ekonomi ve politik çıkarlarının birliğini pekiştirdi ve bu halkların biçimsel olarak ulusal, içerik olarak sosyalist kültürlerinin gelişip serpilmesine yol açtı.

 

Sovyetler Birliği, halkların kardeşçe ortak çalışmasına dayanan ve ulusal sorunun yalnızca hangi yoldan çözülebileceğinin örneğini veren en sağlam ve yaşama yeteneğine en sahip uluslar devletidir.

 

Sovyetler Birliği’nin sosyalizmden tedricen komünizme geçiş dönemine girmesi

Sosyalizmin zaferi ile birlikte, SSCB yeni bir gelişme aşamasına, sosyalizmden komünizme tedricen geçiş aşamasına girdi.

 

Komünizm, sınıfların ve sınıf farklılıklarının olmadığı, tüm üretim araçlarının halk mülkiyeti olduğu, üretici güçlerin düzeyinin üretimde bir bolluğu güvence altına aldığı ve toplumsal hayatın yönlendirici ilkesinin “herkes yeteneğine göre, herkese gereksinimine göre” ilkesi olduğu toplumsal düzendir.

 

Sosyalizm ve komünizm, bir ve aynı sosyo-ekonomik formasyonun, komünist toplum düzeninin iki aşamasıdır. Burada sosyalizm, komünist formasyonun bir alt aşaması ve komünizm, bu formasyonun daha olgun, daha yüksek aşamasıdır. Sosyalizmin gelişmesi, komünizmin maddi üretim temelinin yaratılmasına, bir ürün bolluğuna, halkın refahının ve kültür düzeyinin muazzam bir şekilde büyümesine yol açar. Böylelikle, toplumun sosyalist gelişme aşamasının tamamlanması, aynı zamanda komünizme tedricen geçiş anlamına gelmektedir. Tüm halkın —işçi sınıfı, köylülük ve aydınlar— komünist toplum düzeninin kurulmasına derin bir ilgisi vardır; bütün emekçiler, toplumun maddi refah düzeyinin emsalsiz bir düzeye eriştiği ve kültürün en yüksek olgunluğa vardığı komünizmin inşasında aktif olarak çalışmaktadırlar.

 

Komünizm yolunda önemli bir dönüm noktası, Üçüncü Beş Yıllık Plan’dı. İlk üç buçuk yıl içinde (1938’den 1941 Haziran’ına kadar), Üçüncü Beş Yıllık Plan’ın buna denk düşen görevleri başarıyla yerine getirildi. Sonuç, sanayinin ve özellikle büyük sanayinin önemli ölçüde büyümesi ve tarımın daha da sağlamlaşması ve daha da büyümesi oldu.

 

Sovyet halkının komünizmin inşası doğrultusundaki barışçıl ve yaratıcı çalışması, 1941 yılında, faşist Almanya’nın ve onun uşaklarının SSCB’ye saldırısı ile kesintiye uğradı.

 

Sovyetler Birliği’nin Büyük Anavatan Savaşı (1941-1945), Rusya tarihinde var olan bütün savaşların en ağırı idi. Savaş, SSCB’nin dünyanın en sağlam ve yaşama yeteneğine en çok sahip devletine ve toplum düzenine sahip olduğunu kanıtladı. Sovyet düzeni, kendisini yalnızca barışçıl inşa yıllarında iktisadi ve kültürel bir canlanmaya ulaşmak için en iyi biçim olarak değil, aynı zamanda savaş dönemlerinde de düşmanın parçalanması için halkın bütün güçlerinin seferber edilmesinin en iyi biçimi olarak kanıtladı.

 

Ülke savunmasının savaş zamanlarında kullanılan güçlü ekonomik temeli, daha henüz savaş öncesi beş yıllık planlar yıllarında sanayileştirme ve kollektifleştirme politikasının yürütülmesi temelinde yaratıldı.

 

1940 yılında SSCB’de, 15 milyon ton ham demir, yani 1913 yılının hemen hemen 4 katı; 18,300,000 ton çelik, yani 1913 yılının 4.5 katı; 166 milyon ton kömür, yani 1913 yılının 5.5 katı; 31 milyon ton petrol, yani 1913 yılının 3.5 katı; 38,300,000 ton meta tahıl, yani 1913 yılından 17 milyon ton daha fazla; 2,100,000 ton ham pamuk, yani 1913 yılının 3.5 misli fazla, üretildi.

 

Sosyalist, toplum düzeni, SSCB’de en kısa zaman içinde, iyi örgütlenmiş ve hızla büyüyen bir savaş sanayii yaratmayı mümkün kıldı. Sovyet Devletinin ekonomik temelinin düşman devletlerin ekonomik temelinden daha fazla yaşama yeteneğine sahip olduğu kanıtlandı. Sosyalist plan ekonomisinin üstünlüğü sonucu, Sovyet Devleti, ülkenin bir dizi bölgesinin geçici olarak kaybı sonucu ortaya çıkan muazzam zorluklar altında, gerekli maddi ve mali araçları ve işgüçlerini büyük ölçüde zamanında hazırlayabildi ve efektif olarak mevzilendirdi. Sovyet devleti, büyük ölçüde yeni işletme kurdu ve sanayi üretiminin zafer için gerekli olan yoğun büyümesini güvence altına aldı. Ülke iktisadına verilen muazzam zararlardan bağımsız olarak, sosyalist birikimin yüksek düzeyi, savaşın sonlarına doğru savaş öncesine göre sanayiye daha büyük ölçüde araç yatırılması güvence altına alındı. Savaş sırasında sanayi üretiminin tekniği ve örgütlenmesi sürekli olarak mükemmelleştirildi, Sovyet silahlarının niceliği ve niteliği hızla yükseldi. Önemli tarımsal bölgelerin düşman tarafından geçici olarak işgal edilmesinden bağımsız olarak, Kolhozlar ve Sovhozlar, orduya ve ülkeye önemli bir kesinti olmaksızın besin maddeleri ve sanayiye hammadde temin ettiler. Kollektif iktisat düzeni, savaşın çetin sınavını başardı ye yaşam güçlerini kanıtladı.

 

Sovyet kadınları ve gençliği de dahil olmak üzere, işçi sınıfı, köylülük ve aydınlar büyük bir fedakarlık gösterdi ve büyük bir enerji ile çalıştılar. Bütün halkı kapsayan sosyalist yardıma büyük sonuçlar gösterdi. Ağır sanayi ve savunma sanayiindeki emek üretkenliğinin yükselmesi ile, maliyet masraflarının önemli ölçüde düşmesi sağlandı. Bu, silah üretiminin güçlü bir şekilde genişletilmesini mümkün kıldı.

 

Sosyalist toplumun moral-politik birliği, halkların dostluğu ve Sovyet yurtseverliği, Sovyet insanlarının cephedeki ve cephe gerisindeki kahramanlıklarının kaynağıydı. Ülke savunmasını yöneten Komünist Partisi halkın bütün güçlerini düşmanın yenilgiye uğratılması için ustalıkla mevzilendirdi. Sosyalizmin tayin edici üstünlükleri ve Sovyet cephe gerisinin sarsılmaz sağlamlığı, Sovyetler Birliği’nin bir çok Avrupa ülkesinin yardım kaynaklarını elinde bulunduran emperyalist Almanya’ya ve emperyalist Japonya’ya karşı ölüm kalım mücadelesi içinde iktisadi ve askeri zafer kazanmasını sağladı. Sovyet halkı, yalnızca ülkesinin özgürlüğünü ve bağımsızlığını, kendisinin sosyalist kazanımlarını savunmak ve korumakla kalmadı, aynı zamanda Avrupa halklarını faşist boyunduruktan ve dünya kültürünü faşizmden kurtardı.

 

Savaş, SSCB’nin halk iktisadına muazzam kayıplar verdi. Dünyanın en güçlü kapitalist devleti de olsa, bu ölçüde zarar alan her kapitalist devlet, kaçınılmaz olarak düzinelerle yıl geri itilir ve ikinci dereceden bir güce dönüşürdü. Ama SSCB, sosyalist toplum düzeninin üstünlüğü sayesinde, savaşın sonuçlarını aşma şeklindeki son derece ağır görevin üstesinden başarıyla geldi. Savaşı düşman üzerindeki zaferle bitiren Sovyetler Birliği, bir kaç yıl içinde, kendi gücüyle, yalnızca savaş öncesi üretim düzeyine ulaşmakla kalmadı, aynı zamanda bunu geniş ölçüde aştı. Ana görevleri, ülkenin tahrip edilen bölgelerini yeniden inşa etmek, sanayide ve tarımda savaş öncesi düzeyi yeniden inşa etmek ve bundan sonra da bu düzeyi önemli ölçüde aşmak olan Dördüncü Beş Yıllık Plan (1946-1950) yerine getirildi. Dördüncü Beş Yıllık Plan, sanayi açısından süresinden önce yerine getirildi.

 

Dördüncü Beş Yıllık Plan’ın başarıyla yerine getirilmesi, Sovyet toplumunun ekonomik ve kültürel gelişmesinde büyük bir ilerleme demekti. SSCB’nin komünizme doğru gelişmesinin güvence altına alınması Beşinci Beş Yıllık Plan’ın görevi ve Komünist Partisi ve Sovyet Devletinin bunu takip eden dönemde sosyalist üretimin ve halkın tüketiminin yeni bir canlanması üzerine aldığı kararların konusudur.

 

SSCB’de sosyalizmin zaferi, büyük bir uluslararası öneme sahiptir. Bu, dünya emperyalist sistemine, onun temellerini daha fazla sarsan güçlü bir darbeydi. Sosyalizmin pekişmesi, halk iktisadının sosyalist sisteminin kapitalist sistem üzerindeki üstünlüğünü bütün açıklığıyla kanıtladı. Kendilerinden önceki üretim tarzlarına karşı üstünlüklerini kanıtlayabilmek için kapitalizm yaklaşık olarak yüz yıla ve feodalizm yaklaşık olarak iki yüz yıla ihtiyaç duydu. Sosyalist iktisadi sistem, kapitalizm karşısındaki tartışılmaz üstünlüğünü daha henüz geçiş dönemi yıllarında, yani yirmi yıldan az bir zamanda kanıtladı. İşçi sınıfının devrimci dünya görüşü olarak Marksizmin doğruluğu, Leninist sosyalist devrim teorisinin doğruluğunu pratikte kanıtladı. Bu, emekçi kitlelerinin işçi sınıfının gücüne, bütün dünyada sosyalizmin nihai zaferine olan inancını pekiştirdi.

 

Kısa Özet

 

1— Kapitalizmden sosyalizme geçiş döneminin sonucunda, SSCB’de bütün iktisat dallarında kapitalist unsurlar tasfiye edildi ve sosyalist sistem halk iktisadının tek sistemi oldu. Sosyalist toplumun ekonomik temeli yaratıldı. Sosyalizmin zaferi, ifadesini ve yasal belirlemesini SSCB Anayasası’nda —dünyanın en demokratik anayasasında— buldu.

 

2— Sosyalizm, üretim araçları üzerindeki iki biçimiyle —devlet mülkiyeti (halk mülkiyeti) ve kooperatifsel-kollektif iktisadi mülkiyeti— toplumsal mülkiyete dayanan bir toplum düzeni, insanın insan tarafından sömürüsünün olmadığı, üretimin sürekli olarak yükselmesi yoluyla emekçilerin büyüyen gereksinimlerini mümkün olduğunca tam olarak tatmin etmek amacıyla halk iktisadının planlı olarak geliştirdiği ve yapılan işe göre dağılım ilkesinin gerçekleştirildiği bir toplum düzenidir.

 

3— Sosyalist toplum iki dost sınıftan —işçi sınıfı ve köylülükten— ve bütün kökleriyle işçi sınıfına ve köylülüğe bağlı olan aydınlardan oluşur. Sosyalizmin zaferi, emekçilerin maddi ve kültürel durumlarının temelden iyileştirilmesine, kentle kır arasındaki, kafa emeğiyle kol emeği arasındaki zıtlığın ortadan kaldırılmasına, uluslar arasındaki eşitsizliğin ortadan kaldırılmasına ve yeni, sosyalist ulusların oluşmasına yol açtı.

 

4— Sosyalizmin zaferi ile birlikte, SSCB, sosyalizmden komünizme tedricen geçiş aşamasına girdi. Sosyalist toplum düzeninin üstünlüğü sayesinde, SSCB, Büyük Anavatan Savaşı’nda iktisadi ve askeri zafer kazandı. Savaştan sonra, Sovyetler Birliği, en kısa zamanda halk iktisadını yeniden inşa etti ve yeni ve güçlü bir iktisadi yükselişe ulaştı ve komünizme doğru yoluna başarıyla devam etti. SSCB’de sosyalizmin zaferi, dünya çapında tarihsel bir öneme sahiptir ve sosyalizmin kapitalizme karşı üstünlüğünü pratikte kanıtladı.

 

* SBKP(B) XVIII. Parti Kongresi Kararı; bkz. “Parti Kongresi, Parti Konferansları ve MK Plenum Oturumlarının Kararlarında SBKP”, Bolüm II, 7. baskı, s. 879, Rusça.

 

 

 

* J.V. Stalin, “Ulusal Sorunda Partinin Acil Görevleri Üzerine”, bkz. J.V. Stalin, Eserler, C.5, s. 16. Almanca. [Türkçe baskı; Eserler, C.5, s. 26, İnter Yayınları]

 

Bölüm XXVI

SOSYALİZMİN MADDİ ÜRETİM TEMELİ

 

Sosyalizmin maddi üretim temelinin temel özelikleri.

 

Sosyalist sanayi.

 

Sosyalist tarım.

 

Sosyalizmde teknik ilerlemenin yolları.

 

Sosyalist üretimin mevkisel dağılımı.

 

Sosyalizmin maddi üretim temelinin temel özellikleri

 

 

 

Ülkenin sosyalist sanayileşmesi ve tarımın kollektifleştirilmesindeki iki temel dönüşüm sonucu, SSCB’de sosyalizmin maddi üretim temeli yaratıldı. Sosyalizmin maddi üretim temeli, en gelişmiş teknik ve sömürüden kurtulmuş emekçilerin emeğine dayanan halk iktisadının bütün dallarındaki makinesel büyük üretimdir.

 

Sosyalizmin maddi üretim temeli, kapitalizmle karşılaştırıldığında, makinesel büyük üretimin yeni, daha yüksek bir gelişme aşamasını teşkil eder ve kapitalist toplumun maddi üretim temelinden temelden ayrılır.

 

Sosyalist üretimin, toplumsal mülkiyet yoluyla üretim araçlarına bağlıdır ve planlı olarak tüm toplumun çıkarına gelişir. Büyümesi, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetten kaynaklanan engellerle karşılaşmaz.

 

Sosyalist üretim, dünyanın en büyük ve en yüksek derecede yoğunlaşmış üretimidir. Kendisini Sovyetler Birliği’nde koruyan sosyalist düzen, yalnızca sanayide değil, aynı zamanda tarımda da büyük üretimin sınırsız egemenliği demektir; kapitalizmde ise tarımda ferdi köylü iktisadı sayıca ağır basmaktadır.

 

Sosyalist üretim, dünyanın en yüksek derecede makineleştirilmiş üretimidir. Burjuva toplumunda makineler sömürünün bir aracı olarak hizmet eder ve ancak işçi ücretlerindeki tasarruflar yoluyla kapitalistlerin kârını büyütürlerse üretime sokulurlar. Sosyalizmde ise topluma emek tasarrufunda bulunduğu her yerde makine kullanılır. Makine, sosyalist toplumda işçilerin ve köylülerin işlerini kolaylaştıran ve halkın refahını yükselten güçlü bir araç olmuştur. Sosyalist toplumda işsizlik olmadığından, makine, emekçilere karşı bir rakip olarak çıkamaz. Bu nenden ötürü, makinelerin üretimde kullanılması, emekçilerin büyük onayı ile karşılanır ve makinelerin kullanım alanı, kapitalizmle karşılaştırıldığında anormal ölçüde genişletilir.

 

Üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin tasfiyesi sonucu, ileri bilimin ve tekniğin kazanımları, sosyalizmde tüm toplumun ortak malıdır. Sosyalist iktisatta, teknik ilerlemeyi yapay olarak durdurmak şeklindeki kapitalist tekellerin bencil çıkarları için uygulanan bir yöntem mümkün değildir.

 

Tüm toplumun gereksinimlerini giderme görevi güden sosyalist üretim, tekniğin sürekli olarak geliştirilmesini ve mükemmelleştirilmesini gerektirir; söz konusu olan eski tekniğin yerine yenisini ve yenisinin yerine de en yeni tekniği geçirmektir. Buradan iktisattaki büyük yatırımların zorunluluğu doğar. Halk iktisadının en önemli üretim araçlarını ve birikim araçlarını elinde yoğunlaştıran sosyalist devlet, bütün üretim dallarında kapitalizmin ulaşamayacağı ölçüde yatırımlarda bulunabilir. Sosya1izmde teknik gelişme, kapitalizmden farklı olarak eski tekniğin yükü tarafından kösteklenmez. Sovyet sanayii ve tarımı, modern bilimin ve tekniğin sunduğu en yeniyi ve en mükemmeli temsil eder. SSCB’nin halk iktisadı, en yeni üretim tekniği aygıtına sahiptir.

 

Sosyalizm, böylelikle, tarım da aralarında olmak üzere, bütün üretim dallarına modern makinesel tekniğin tutarlı bir şekilde yerleştirilmesinin güvencesini verir. Buna karşın kapitalizmde tarım ve hatta bazı sanayi dalları ağırlıklı olarak kol gücüne dayanmaktadır.

 

Sosyalizmde üretimde faaliyet gösterenlerin konumu temelden değişir. İşçilerin, kollektif köylülerinin ve aydınların sömürüden kurtulmuş emekleri, sosyalist toplumun varlık temelidir. Emekçiler, sömürücüler için değil, kendileri için, toplum için çalışmaktadırlar; bundan ötürü de, üretimin en gelişmiş teknik temelinde mükemmelleştirilmesine ve var olan teknik araçlardan en iyi şekilde yararlanmaya derinden ilgi duyarlar. Sosyalizm, aynı zamanda, emekçilerin genel kültür düzeylerinin ve teknik kalifikasyonlarının [vasıflarının —ÇN] sürekli ve hızlı bir şekilde yükselmesine yol açar. Bütün bunlar, emekçilerin üretimin ve iş araçlarının gelişmesindeki yaratıcı faaliyetini belirler. İşçiler, kollektif köylüler ve aydınlar, teknik ilerlemeye kayda değer katkıda bulunmakta, eski teknik normları aşmakta ve yeni ve sürekli olarak artan yüksek normları özümsemektedirler.

 

Kapitalizmden farklı olarak sosyalizm, üretici güçlerin kesintisiz ve hızlı büyümesini güvence altına alır.

 

Sosyalist sanayi

 

Sosyalist sanayi, toplumsal mülkiyet temelinde tüm ülke çapında birleşik olan yüksek derecede yoğunlaşmış, teknik olarak ileri sanayiyi temsil eder. Sosyalist sanayi halk iktisadında, önder rolü oynar; halk iktisadının bütün dallarını modern bir teknikle donatır. Buna, üretim araçlarının hızlı bir şekilde büyümesi ve makine yapımının yüksek gelişme düzeyi yolu ile ulaşılır. Ağır sanayi, sosyalist iktisadın ana temelidir.

 

Sanayi, halkın tüketiminin yükseltilmesi açısından son derece önemli bir rol oynar. Hafif sanayi ve besin maddeleri sanayiinin teknik olarak modern donatılmış dalları, kitle gereksinim mallarının üretimini yıldan yıla artırmaktadırlar.

 

Sosyalizm, sanayinin teknik düzeyini örneği görülmemiş yüksek bir düzeye getirdi. Üretim tekniği ve sanayi üretiminin modern teknik araçlarla donatılması açısından SSCB sanayii, dünyada ilk sırayı almaktadır.

 

SSCB sanayiinin üretim yatırım fonu, 1953 yılında, 1940 yılına göre iki kat ve 1913 yılına göre 22 kat arttı. Büyük sanayinin brüt üretimi, 1953 yılında, 1913 yılına karşın (denk fiyatlarla) 30 kat arttı. Sanayi üretimi 1940 yılıyla karşılaştırıldığında, 1953 yılında, 2,5 kattan fazla, makine sanayii hemen hemen 4 kat arttı. Ağır sanayinin en önemli dalında 1953 yılında 1913 yılına göre şu üretim artışları kaydedildi: Kömür 29 milyon tondan 320 milyona, petrol 9 milyon tondan 52 milyon tona, çelik 4.2 milyon tondan 38 milyon tona, çimento 1.5 milyon tondan 16 milyon tona, elektrik 1.9 milyar kilovattan 133 milyar kilovata. Makine sanayii, 1938’de %27 ve 1950’de %39’la sanayi üretimindeki yerini aldı. Makine sanayii savaş öncesinde tüm sanayi üretiminin ABD’de % 17.6’sını, Almanya’da %14.6’sını ve İngiltere’de %16.2’sini tutmaktaydı.

 

Sosyalist sanayi, dünyanın en yoğunlaşmış sanayiidir. Üretimin yoğunlaşması, sosyalizmde planlı olarak gelişir ve üretimin tüm toplumun çıkarları doğrultusunda genel bir büyümesi ile baş başa yürür. Buna karşın kapitalizmde ise, yoğunlaşma kendiliğinden olur ve buna küçük ve orta işletmelerin yıkımı ve çöküşü ile tekel egemenliğinin kurulması eşlik eder. “Biz, en yoğunlaşmış sanayi ülkesiyiz. Bu sanayimizi en iyi teknik temelinde inşa edebileceğimiz ve bunun sonucu olarak eşi görülmemiş bir emek üretkenliği, eşi görülmemiş bir birikim temposu elde edebileceğimiz anlamına gelir.”*

 

Yoğunlaşma biçimlerinin en önemlilerinden biri —üretimin kombinasyonu— sosyalizmde geniş çaplı bir gelişme gösterir. Üretimin kombinasyonu, hammaddeyi ve yakıt maddelerini daha. iyi kullanma, taşıma masraflarını düşürme ve üretim sürecini hızlandırmayı mümkün kılar.

 

 

 

SSCB sanayiinde, 1940 yılında, yıllık üretim verimi (1926/27’nin fiyatlarıyla) 5 milyon rublenin üzerinde olan işletmelerde bütün işçilerin %71’i ve tüm üretimin %84’ü ve 1950 yılında artık bütün işçilerin %79’u ve tüm sanayi üretiminin %92’si yoğunlaşmıştı.

 

SSCB ve ABD’deki sanayinin yoğunlaşmasına ilişkin veriler (kolaylık olsun diye her iki ülkeye ilişkin olarak işçilerin, görevlilerin ve memurların sayısı alınmaktadır) karşılaştırıldığında, şu sonuç çıkmaktadır: 1950 yılında SSCB’nin imalat sanayiinde bütün işçi ve görevlilerin %62’si tüm sanayi üretiminin %70’ini üreten 1000’den fazla insanın çalıştığı işletmelere düşmektedir; buna karşın ABD’nin imalat sanayiinde, savaş sonrası (1947) verilerine göre 1000’den fazla insan çalıştıran işletmeler, bütün işçilerin %32’sini çalıştırmakta ve sanayi ürünlerinin %34’ünü üretmektedirler.

 

 

SSCB’de sanayi işletmelerinin uzmanlaşması, üretimin artan yoğunlaşmasıyla baş başa yürümektedir. Sanayi üretiminin uzmanlaşması, işletmenin belli bir ürünün, parçalarının, yedek parçalarının üretimine ya da bir ürünün üretimindeki tek tek imalat seyrinin gerçekleştirilmesine göre yönlendirilmesi demektir. SSCB’deki uzmanlaşma, toplumun tek tek işletmeler arasındaki işbölümünden doğan avantajlardan planlı bir şekilde yararlanmasının ifadesidir. Uzmanlaşma, yüksek verimli donanımların kullanıma sokulmasını ve standartlaşmanın ve seri halinde kitle üretiminin geniş ölçüde kullanıma sokulmasını mümkün kılmaktadır.

 

Sosyalizmde, sanayi işletmelerinin planlı işbirliği, yanı bir eşyanın imalatına ortaklaşa katılan, ama iktisadi yönden bağımsız olan işletmeler arasında sürekli bir üretim bağı kurulması geniş çaplı bir gelişme kazanır. İşletmelerin işbirliği, uzun taşıma yollarından kaçınmak için, öncelikle tek tek iktisat alanları içinde örgütlenir. İşletmelerin planlı işbirliği, toplumsal emeğin üretkenliğinin artırılmasının önemli bir faktörüdür.

 

Sanayinin gelişmesi ve teknik olarak yeniden donanımı ile birlikte, işçi sınıfının sayıca büyümesi ve işçilerin kültürel ve teknik düzeylerinin yükselmesi başbaşa yürür. Makine kullanımının genel kural olarak işçilerin önemli bir bölümünün kalifikasyonlarının kaybına bağlı olduğu kapitalizmin tersine, sosyalizmde yeni teknik araçların kullanılması, vasıflı işçilerin mutlak ve görecel sayısal olarak büyümesine ve niteliksiz kol işçilerinin sayısının mutlak ve görecel olarak azalmasına yol açar. Mühendislerin ve teknik personelin sayısı sürekli olarak artar.

 

SSCB’de, Marx’a göre (ekstraktif sanayi, imalat sanayii ve tarımın yanısıra) maddi üretimin dördüncü dalını teşkil eden verimli ve teknik olarak en ileri bir ulaştırma sektörü oluşturuldu. Ulaştırma sektörü, ülkenin bütün iktisat dallarını bir bütün1ük halinde birleştirir ve maddi değerlerin üretiminde ve dağıtımında önemli bir rol oynar.

 

Ulaştırma sektörü, hızlı bir büyüme kazanan ve tek tek üretim dalları arasındaki çok yönlü bağlarla belirlenen sosyalist plan iktisadında önem kazanır. Demiryollarının rolüne değinirken Lenin, bunların “sosyalizmin tümüyle kendilerine dayandığı, kentle kır, sanayi ile tarım arasındaki en sıkı bağların görünüm biçimlerinden biri” olduğunu belirtti.*

 

Tüm ulaşımın (demiryolu, denizyolu, kara ve hava taşımacılığı) toplumun elinde yoğunlaşması, kapitalizm için karakteristik olan çeşitli ulaşım dalları arasındaki rekabet mücadelesini ortadan kaldırdı ve bunların çalışmalarının planlı bir şekilde koordine edilmesini mümkün kıldı. SSCB’de bütün ulaşım dallarını planlı bir şekilde birleştiren ve bütün ülke için bütünlüklü bir ulaşım sistemi oluşturuldu.

 

Sosyalizmde bütünlüklü ulaşım sistemi, taşıma tekniğinin en yeni kazanımlarına dayanır: En modern tipte yüksek randımanlı tekerlekli malzemenin kullanılması, yükleme ve boşaltma çalışmalarının mekanize edilmesi, ulaş hattı iktisadının mükemmelleştirilmesi vs.

 

SSCB’de ulaştırma yatırım fonu, 1953 yılında göre 1913 yılına göre 7.7 kat arttı. Bütün ulaştırma dallarının taşıdığı mal yükü, 1913’den 1953’e kadar 8 kat, demiryollarının mal yükü 12 kat arttı.

 

 

Sosyalist tarım

 

Eskiden dağınık olan köylü iktisatlarının toplumsallaştırılması, Kolhozların ve Sovhozların kurulması, geniş temelde makine kullanılmasını ve tarımda ileri bir tarımsal tekniğin yerleştirilmesini, mümkün kıldı ve tarımsal ürünün artırılmasının koşullarını yarattı.

 

Toplumsal mülkiyete dayanan SSCB’nin sosyalist tarımı, dünyanın en yoğun ve en yüksek derecede makineleştirilmiş tarımıdır. Tarımsal büyük işletmeleri —Kolhozlar, Makine ve Traktör İstasyonları ve Sovhozlar— kapsar.

 

Kollektif köylülerin üye toplantılarının kararıyla 1950 ve 1951’de gerçekleşen Kolhozların birleştirilmesi sonucu, Kolhozların işletme büyüklüğü önemli ölçüde arttı. SSCB’de, 1950’deki 254,000 Kolhozun yerine, 1954’de 93,000 Kolhoz vardı. Birleştirmeden önce Kolhoz başına düşen ortalama ekilebilir alan 589 hektarken, birleştirmeden sonra 1693 hektardı.

 

Makine ve Traktör İstasyonları, Kolhozlara, makinesel büyük üretimin maddi-teknik temelini sağladı. Sovyet Devleti, tahıl, keten, pamuk ve şeker pancarı ekim bölgelerinde ve kentlere yakın bölgelerde geniş çaplı bir Makine ve Traktör İstasyonları ağı yarattı. Hayvancılıktaki yoğun çalışma sürecini makineleştirmeye hizmet eden hayvancılığa özgü makine istasyonları ve toprağın sulanması ve çayırların ve meraların ıslahı ve toprağın sulanması amacıyla çayır ıslah istasyonları kuruldu. Elektrik enerjisinin kollektif iktisadi üretimde kullanılması amacıyla, elektro-traktör istasyonları oluşturuldu. Kolhozların üretim dalına göre, bütün MTİ’ler bunlara denk düşen tarımsal makinelere ve kalifiye zamanlara sahip bulunmaktadırlar. 1954 yılında, Sovyetler Birliği’nde, Kolhozlar için çalışan ve tarımsal üretimin bütün dallarının yüksek makineleşme düzeyini sağlayan 9000 MTİ ve diğer uzmanlaşmış istasyonlar vardı.

 

SSCB tarımında büyük devlet işletmeleri, modern teknikle donatılmış Sovhozlar büyük bir rol oynamaktadırlar. 1954 yılında tahıl, pamuk, hayvancılık (et ve süt üretimi, domuz, koyun, at yetiştiriciliği) ve diğer işletmeler gibi yaklaşık 5000 Sovhoz vardı.

 

Sosyalist sanayi, tarımı en modem teknikle donattı. Tarla ekiminin özelliklerine uygun olarak, en önemli tarımsal işlerin —ekim, tohumlama, tohum bakımı ve ürün toplama— yerine getirilmesi amacıyla, traktörlerle çalışan bir makine sistemi oluşturuldu.

 

1954 yılında, SSCB tarımında (15 beygir gücü kuvvetinde traktör hesabıyla) 1,260,000 traktör, 326,000 kombina, 370,000 kamyon ve çok sayıda diğer tarımsal makine vardı. Bununla bağıntı içerisinde, tarımsal işlerin makineleştirilmesi güçlü bir şekilde arttı.

 

Makinelerin kullanıma sokulması sonucu, tarımın enerji kaynaklarının yapısı temelden değişti. 1916 yılında, tarımın bütün enerji kaynaklarından %99.2’si çekim hayvanlarına ve %0.8’i makinelere düşüyordu. 1940 yılında çekim hayvanlarına %22 ve makine işletmesine %78, 1954 yılı başında ise çekim hayvanlarına %9 ve (%35’i traktör, %29’u kamyon, %15’i kombina motorları, %3’ü motorlu tesislere ve %9’u diğer motorlara olmak üzere) %91’i makinelere düşüyordu.

 

Tarımın sosyalistleştirilmesi ile birlikte, yüzyıllarca eski üç ekim değiştirme usulü ortadan kaldırıldı ve yeni ve dünyanın en ileri ziraat sistemi oluşturuldu. Bu sistemin temel özellikleri şunlardır: En modern teknik araçların ve ileri zirai bilimin kazanımlarının tarımsal üretimde kullanıma geniş ölçüde sokulması; tohum bitkilerinin, sebzelerin ve teknik kültürlerin ekiminin geniş ölçüde geliştirilmesiyle doğru ürün sırasının yerleştirilmesi, suni ve organik gübre araçlarının kullanımı, kuraklık bölgelerindeki toprağın sulanması, bataklıkların kurutulması vs.

 

Sosyalist tarım işletmesinin doğru bir uygulanması, çeşitli kültürlerin, öncelikle de kendi gereksinimleri için, ekildiği küçük köylü işletmesinin evrenselliğini ve genelde bir tek kültür (mono-kültür) üzerinde uzmanlaşmış kapitalist işletmelerin tek yönlü gelişmesini dıştalar. Sosyalist tarım işletmesinin uzmanlaşması, tek tek bölgelerin doğal ve ekonomik koşullarına bağlı olarak planlı bir şekilde ana dalların saptanması ve bunun yanı sıra tamamlayıcı dalların geliştirilmesinde ifadesini bulur. Yani, uzmanlaşma, ana ve tamamlayıcı dalların doğru koordinasyonu koşullarında, çok dallı iktisadın gelişmesini dıştalamaz. Tersine koşul kılar. Sosyalist tarımsal büyük işletmenin en önemli üstünlüklerinden biri, toprağın üretken olarak kullanıldığı ve iş güçlerinin üretken bir şekilde mevzilendirildiği çok dallı, karmaşık iktisat için en büyük gelişme olanaklarını sunmasında yatmaktadır.

 

Tarım işletmelerinin birleştirilmesi ve teknik yeniden donanımı ile birlikte, tarım için modern ve ileri tekniğe egemen olan zirai bilgilere sahip yeni uzman güçlerin yetiştirilmesi yanyana yürür. SSCB’de, zirai bilimin kazanımları, tarihte ilk kez geniş köylü kitlelerinin ortak malı oldu. Yeni tekniğin kitle halinde kullanıma sokulması, makineleştirilmiş tarımın yeni mesleklerini ortaya çıkardı: Traktörcüler, kombina sürücüleri, kamyon sürücüleri, mekanikerler, biçer-döver, keten biçim ve pamuk toplama makineleri sürücüleri vs. Kollektif iktisat düzeni, yüzbinlerce vasıflı üretim yöneticisi ve örgütçüsü yarattı: Kolhoz başkanları, tugay yöneticileri, ziraatçılar, hayvan teknisyenleri, çiftlik yöneticileri vs.

 

Tarımın, sosyalist yeniden yapılanması, hektar başına düşen ürünün ve hayvancılığın üretkenliğinin sistemli bir şekilde artırılmasının ve tarımsal ürünün alabildiğine büyümesinin bütün koşullarını yarattı.

 

Sosyalizmde teknik ilerlemenin yolları

 

Sosyalizmde teknik ilerlemenin ana hatları şunlardır: Üretimin makineleştirilmesi ve otomatikleştirilmesi, halk iktisadının elektrikleştirilmesi, kimyanın üretimde geniş ölçüde kullanılması.

 

Makineleştirme, kol gücüne dayanan emeğin yerine makineye dayanan emeğin geçirilmesi demektir. İş sürecinin tutarlı makineleştirilmesi, sosyalizmde ekonomik bir zorunluluktur. Sosyalist üretimin sürekli ve hızlı büyümesi, yalnızca tekniğin sürekli olarak mükemmelleştirilmesi, o olmaksızın sosyalizme özgü olan üretimin yüksek temposunun ve muazzam boyutlarının sağlanmasının hiç bir şekilde mümkün olmadığı, tayin edici güçtür.

 

SSCB’de halk iktisadının bütün dallarındaki en önemli ve yoğun emeğe dayanan üretim süreçleri tutarlı bir şekilde makineleştirilmektedir. Sosyalist üretimin makineleştirilmesi, yeni, ıslah edilmiş makinelerin ve mekanizmaların ve ileri teknolojik süreçlerin kullanıma sokulması ile gerçekleşmektedir.

 

SSCB sanayiinde, üretimin makineleştirilmesi, kapitalizmin hiçbir zaman gösteremediği bir düzeye ulaştı. Devrimden önce tümüyle ağır kol emeğinin egemen olduğu kömür madenciliğinde, daha henüz 1940 yılında havözlerin, elektrikli taşıma araçlarının ve yükleme aygıtlarının geniş ölçüde kullanıma sokulması sonucu, kömür kesme ve delme işlemleri %94.8, çıkarım alanında yükleme %86.5 oranında makineleştirildi. Savaş sonrası dönemde kömürün kesilmesi, çıkarılması ve çıkarım alanında yüklenmesi, yeraltında taşınması ve kömürün tren vagonlarına yüklenmesi tümüyle makineleştirildi. Büyük başarılar, diğer sanayi dallarının makineleştirilmesinde kaydedildi. Örneğin, hidroelektrik santrallerinin inşasında, Sovyet tekniğinin yeni yüksek randımanlı taraklar, buldozerler, emici taraklar ve diğer makineler gibi mükemmel ürünleri kullanıldı. Ural Makine İşletmelerinin hacmi 14 metreküp tutan yürür kazar atarları, yılda 2.5 milyon metreküpten fazla toprağı hareket ettirebilmekte ve 7000 insanın emeğinin yerini alabilmektedir.

 

Kolhozlarda tüm sürme işlemi 1953’de hemen hemen tümüyle makineleştirildi: Kış kültürlerinin tohumlanmasının %93’ü ve yaz kültürlerinin tohumlanmasının %83’ü makineleştirildi; pamuk, şeker pancarı ve diğer teknik kültürlerin ekimi hemen hemen tümüyle makineleştirildi; tahıl ekim alanlarının %77’sinde ürün biçer-döverlerle toplandı. Kolhozlarda en önemli tarla işlerinin makineleştirilmesi, kısa bir zamanda tamamlanacaktır. Sovhozlarda en önemli tarımsal işler hemen hemen tümüyle makineleştirildi. Hayvancılıkta, sebze ve meyve yetiştiriciliğinde tarımsal ürünlerin taşınmasında, yüklenmesinde ve boşaltılmasında, tarlaların ıslahında ve bataklıkların kurutulmasında büyük bir emek külfeti gerektiren süreçler açısından da, makineleşme güçlü bir canlanma kazanmaktadır.

 

Sovyet makine sanayii, savaş sonrası dönemde yılda 600-700 yeni yüksek randımanlı makine tipi geliştirdi ve bunların üretimine başladı. Makine sanayii, 1940 yılında 84 ve 1950’de 222 tarımsal makine ve aygıt tipi yarattı. Serbest demir dövmenin yerine seri yontma ve kalıpla dövme, tek tek parçalara yüksek frekanslı akımla su verilmesi, tek tek parçaların makinesel formasyonu ve büyük ekonomik yararları olan diğer yeni yöntemler, geniş temelde üretimde kullanıma sokuldu.

 

 

 

Sosyalizmde, tam makineleşme giderek artan bir gelişme gösterir. Tam makineleşmeden anlaşılan şey, üretim sürecinin birbirine bağlı aşamalarının —arta ve yardımcı aşamalarının—makineleştirilmesidir; bu, karşılıklı olarak birbirini tamamlayan makineler sistemine dayanır, üretimin mekanize edilmesindeki boşlukları ortadan kaldırır. Tam makineleşme yoluyla, tüm üretim sürecini kapsayan bütünlüklü bir makine sistemi oluşturulur.

 

Örneğin, kömür işletmeciliğinin tam makineleştirilmesi, kazı, işleme ve kömürün taşıma bantlarına boşaltılması işlerini bir arada gören, uluslararası teknikte tümüyle yeniyi teşkil eden Sovyet konstrüktörleri tarafından oluşturulmuş kömür kombinaları aracılığıyla sağlanmaktadır. Kömür ocağı inşasının makineleştirilmesi ile birlikte, kömür elde ediminin tam makineleştirilmesi tamamlanacaktır.

 

Makineleşmenin en yüksek aşaması, üretimin otomatikleştirilmesi, yani kendi kendine çalışan makine otomatlarının kullanılmasıdır. Tele-mekanik, yani makinelerin ve aygıtların çalışmasının uzaktan kumanda aracılığıyla yönetilmesi ve gözetlenmesi, otomatikleştirmeyle en sıkı bir bağ içinde bulunur. Üretim sürecini bir bütün olarak kapsayan tüm makine sistemi uzaktan kumanda sistemine dayandığında, bir otomatik makine sisteminden söz edilir. Otomatik makine sisteminde, hammaddenin mamul mal halinde işlenmesi için gerekli bütün üretim süreçleri, insanların katkısı olmadan yerine getirilir; bu, yalnızca bir iş gücünün gözetimini gerektirir.

 

SSCB demir izabeciliğinde 1951’de tüm ham demirin %95’i rüzgar ısısının otomatik düzenlenmesine sahip yüksek fırınlarda ve tüm çeliğin %87’si otomatik termostatlı marten fırınlarında elde edildi. Makine yapımında, otomatik ve yarı-otomatik maden işleme makinelerinin, dövme presi otomatlarının ve otomatik kontrol ve ölçüm aygıtlarının sayısı yıldan yıla artmaktadır. Kimya sanayiinde, kağıt sanayiinde, petrol işleme sanayiinde ve diğer sanayi dallarında, geniş ölçüde otomatik donanımlar kullanılmaktadır. Otomatik makine sistemleri, SSCB’de otomatikleştirilmiş makine dizimler ve diğer otomatik tesisat biçiminde ya da otomatikleştirilmiş tek tek işletmeler biçiminde vardır.

 

Sosyalizmde üretimin yüksek derecede makineleştirilmesi, emek üretkenliğinin hızla artırılmasının temelidir ve kafa ile kol emeği arasında giderek artan güçlü bir yakınlaşmaya yol açar.

 

Bütün iktisat dallarının makinesel büyük üretim temelinde dönüştürülmesi ve üretim sürecinin tutarlı bir şekilde makineleştirilmesi, elektrifikasyona en sıkı şekilde bağlıdır. Elektrik, modern büyük sanayinin teknik temelidir.

 

Sosyalizm, elektriğin iktisadın bütün dallarında planlı bir şekilde kullanıma sokulmasının güvencesini verir. Sosyalizmde elektrifikasyon için şunlar belirleyicidir: Birinci olarak, elektrik üretiminin merkezileştirilmesi ve kapasitenin büyük santrallerde yoğunlaştırılması, bütün ülke için bütünlüklü bir bağlantı sistemi yaratılması perspektifiyle tek tek santralları bir ya da bir kaç bölge için güçlü bir sistem halinde birleştiren yüksek gerilim hatlarının hızla inşası; ikincisi, ülkenin enerji bilançosunun iyileştirilmesinde son derece önemli bir etken olan geniş temel üzerinde gerçekleştirilen santral inşası ve bunların tüm elektrik üretimi içindeki payının sistemli olarak artırılması; üçüncüsü, büyük şehirlerde ve sanayi merkezlerinde uzaktan ısıtmanın geliştirilmesi ve ucuz ve yerel yakıt maddelerinin kullanılması.

 

Sanayinin elektrifikasyonu, fabrikaların ve işletmelerin çehresini değiştirdi. Bütün işletmelerde karmaşık transmisyon tertibatlı merkezi işletici makinelerin yerine, elektrikli tek işletme aygıtı yerleştirildi. İş makinelerinin elektrifikasyonu, üretimin tümüyle makineleştirilmesinin ve otomatikleştirilmesinin enerjisel temelidir. Elektriğin kullanılması, demir ve demir dışı metallerin elektro-metalurjisi, elektro-kimya gibi yeni sanayi dalları ve metal işlenmesinin yeni yöntemlerini ortaya çıkardı.

 

Üçüncü Beş Yıllık Plan içinde, Volga, Dinyeper, Don ve diğer ırmaklarda kurulan hidro-elektrik santralleri, SSCB’nin artan elektrifikasyonu için büyük öneme sahiptir. Bunlardan bazıları, dünyanın en büyük santralleri arasında sayılmaktadır. Bu santrallerin inşası ile, muazzam miktarda ucuz elektrik enerjisinin üretimi, tarımın ve ulaştırmacılığın geniş temelde elektrifikasyonu, yeni yoğun elektrikli üretim türlerinin oluşturulması, gemi taşımacılığının iyileştirilmesi vb. gibi sorunlar tümüyle çözüme ulaştırılabilir.

 

Sanayinin elektrifikasyonunun düzeyi açısından, SSCB, daha henüz İkinci Beş Yıllık Plan’ın sonunda dünyada ilk sırayı alıyordu: 1952 yılında, sanayide iş güçlerinin elektrik enerjisiyle donanımının düzeyi, 1940 yılına göre 1.8 misli arttı. Savaş sonrası dönemde, elektrik büyük ölçüde tarımda kullanıma sokuldu. 1954 başlangıcında, tarımsal santrallerin kapasitesi, 1940 yılına göre 5 kat genişletildi; Bütün Kolhozların %30’u elektrik enerjisi ile çalışıyordu. Harman dövümünün ve hayvancılığın bütün bir dizi üretim süreçlerinin (yem hazırlama, hayvan sulama, sağım, koyun kırpımı vb.) makineleştirilmesi, sayısız Kolhoz ve Sovhozda elektrik enerjisi temelinde gerçekleşmektedir. Büyük hidroelektrik santrallerin inşa edildiği bölgelerde, tarımda geniş ölçüde elektrik kullanımına girişilmektedir (elektrikli pulluklar vs.).

 

Modern tekniğin ilerlemesi, kimyanın giderek güçlenen gelişmesinde ve kimyasal işleme süreçlerinin kullanılmasında dile gelmektedir. Kimyasal işlemler, üretim sürecini hızlandırmakta, hammaddelerin iyi şekilde kullanılmasını sağlamakta ve yeni hammaddelerin ve malzeme türlerinin oluşturulmasına izin vermektedirler. Kimya sanayii, SSCB’de, tüm halk iktisadının teknik gelişmesinin güçlü bir faktörü olmuştur. Modern kimyasal üretim, genelde otomatikleştirilmiştir ve otomatik gözetimli ve kumandalı kapalı aygıtlarda, insanların doğrudan müdahalesi olmaksızın kesintisiz olarak yürümektedir. Kimyasallaşma, tarımda hektar başına urunun artırılmasının son derece önemli bir önkoşuludur. Tüketim mallarında bir bolluğun yaratılması, tarımın kapsamlı bir şekilde kimyasallaştırılmasına bağlıdır.

 

Sosyalizmin maddi üretim temelinin gelişmesi, en gelişmiş tekniğin mükemmelleştirilmesine ve tutarlı bir şekilde kullanılmasına bağlı görevleri başarıyla çözen ileri sovyet biliminin kazanımlarına dayanır. Sovyet tekniği, bütün bir dizi teknik problemlerin çözümünde ve bütün üretim dalları için yeni makineler ve mekanizmalar yapımında önderdir. Maden kombinaları, bir çok tarımsal makine (patates ekme ve patates toplama makineleri, keten ve şeker pancarı toplama makineleri) gibi makinelerin, enerji işletmesinde modern donanımların yeni türlerinin (yüksek basınçlı açık devre kazanlar, dünyanın en büyük su türbini), inşaat için randımanlı makineler, yeni tipte talaş kaldırma makineleri ve diğer makinelerin yaratılması açısından öncelikli şeref Sovyet konstrüktörlerine aittir

 

Sosyalist üretimin mevkisel dağılımı

 

Sosyalizmde, üretimin yeni bir mevkisel dağılımı oluşur ve üretim dalları, ile ülkenin bölgeleri arasında yeni bir ilişkiler sistemi meydana gelir.

 

Burjuva toplumunda, kâr hırsı ve rekabet, üretimin dengesiz ve rasyonel olmayan bir mevkisel dağılımına yol açar: Dev büyüklükte topraklar, özellikle de sömürgeler endüstriyel geriliğe mahkum kılınırken, üretim kendiliğindenci bir şekilde az sayıda merkezde yoğunlaşır. Sosyalizmde, üretimin bölgelere göre dağılımı toplumsal çalışmanın üretkenliğini artırmak, sosyalist devletin gücünü sağlamlaştırmak ve emekçilerin refah düzeyini artırmak amacıyla planlı bir şekilde gerçekleşir.

 

Üretimin mevkisel dağılımı, sosyalizmde şu ilkelere dayanır:

 

Birincisi, üretimin mümkün olduğunca yüksek ölçüde, hammadde kaynaklarına ve endüstriyel ve tarımsal maddelerin tüketici bölgelerine yakınlaştırılması. Lenin, sanayinin yeniden örgütlenmesinin ve ülkenin genel iktisadi kalkınmasının planının temellerini çizerken şunları vurguladı:

 

“Bu planda şunlar yer almalıdır:

 

Hammadde kaynaklarına yakınlığı ve hammadde işleniminden yarı mamul durumundan tam mamul haline ulaşıncaya kadar bunu izleyen tüm imalat aşamalarına geçişte mümkün olan en düşük iş kaybı açısından sanayinin Rusya’da rasyonel bir dağılımı.”*

 

Sanayinin bu şekilde mevkisel olarak dağıtılması, doğal yardım kaynaklarından daha iyi yararlanılması ve rasyonel olmayan taşımanın ortadan kaldırılması olanağını sunar; bu, tüm toplum çapında çalışmada kayda değer bir iş tasarrufu ve sosyalist üretimin hızlandırılmış bir canlanması sonucunu doğurur.

 

İkincisi, halklar arasındaki gerçek iktisadi dengesizliğin ortadan kaldırılması, eskiden geri olan ulusal bölgelerin iktisadının hızla kalkındırılması; bu, halkların dostluğunun ve ortak çalışmasının sağlamlaştırılmasının maddi temelidir.

 

Üçüncüsü, belirli sanayi mallarının ve tarımsal ürünlerin üretilmesi amacıyla doğal koşulların ve iktisadi amaca uygunluğun göz önünde bulundurulmasıyla her bir bölgenin iktisadının karmaşık gelişmesinde iktisadi bölgeler arasında planlı coğrafi iş bölümü. Yakıt maddeleri, inşaat malzemeleri, hafif sanayinin kitlesel ürünlerine ve besin maddelerine olan gereksinimlerinin göz önünde bulundurulmasıyla iktisadi bölgelerin karmaşık iktisadi gelişmesi, son derece uzak ve ayrıca rasyonel olmayan taşımayı azaltır ve yerel hammadde kaynaklarının seferber edilmesine katkıda bulunur.

 

Dördüncüsü, eskiden geri olan tarım bölgelerinde yeni şehirler ve sanayi merkezleri oluşacak şekilde, ülke toprağı üzerinde sanayinin planlı bir şekilde mevkisel olarak dağılımı; tarımın sanayiye yakınlaşması. Bu, kentle kır arasındaki esaslı farkın orta4an kaldırılmasına katkıda bulunur.

 

Beşincisi, sosyalizm ülkesinin savunma yeteneğinin pekiştirilmesi. Düşman kapitalist kuşatma, ülkenin iç bölgelerinde sayısız sanayi dalının özel bir hızla geliştirilmesini zorunlu kılar.

 

Bu ilkelerin gerçekleştirilmesiyle SSCB’de kapitalizmin bir mirası olan üretimin mevkisel dağılımındaki dengesizlik ortadan kaldırıldı.

 

Sanayinin hammadde kaynaklarına yaklaştırılması, ülkenin Doğu bölgelerinin hızlı gelişmesinde ve Urallar’da, Batı Sibirya’da, Orta Asya’da ve Kazakistan’da yeni yakıt maddeleri ve metalurji üslerinin, makine sanayii ve hafif sanayi merkezlerinin oluşturulmasında ifadesini buldu. Yeni oluşturulan sanayi yuvaları, bu bölgelerin çehresini tümden değiştiren iktisadi ve kültürel merkezler oldular. Ülkenin Doğu’sunda güçlü bir sanayi temelinin yaratılması, Sovyetler Birliği’nin Büyük Anavatan Savaşı’ndaki zaferinin en önemli ön koşuluydu.

 

 

 

Volga Bölgesi, Ural, Sibirya, Uzak Doğu, Kazakistan ve Orta Asya’daki sanayi üretiminin toplam boyutu, 1953 yılında, 1940 yılının 3.5 katıydı. 1953 yılında, SSCB’nin tüm sanayi üretiminin üte biri, tüm çelik, çekme demir ve petrol üretiminin yarıdan fazlası, tüm kömür çıkarımının hemen hemen yarısı ve elektrik üretiminin %40’dan fazlası bu bölgelere düşüyordu. Hafif sanayi ve besin maddeleri sanayiinin toplam üretimi, 1953 yılında, 1937 yılına göre 2.2 kat ve 1940 yılına göre 1.5 kat arttı.

 

1953 yılında, nüfusu yaklaşık 17 milyon tutan Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan ve Tacikistan SSC’lerinde, SSCB ile sınır komşusu olan —nüfusları 130 milyon tutan Türkiye, İran, Afganistan ve Pakistan birlikte alındığında— orta Doğu ülkelerine göre 4.5 kat daha fazla elektrik üretildi. Tarımın teknik donanımına gelince, bu Cumhuriyetler bir çok gelişmiş kapitalist Avrupa ülkesinin önünde gelmekteydi.

 

 

 

Sosyalist sanayinin daha önce sanayisiz olan bir dizi iktisadi bölgede inşası ile, bölgelerin sanayi ve tarım bölgeleri olarak ayrılması şeklindeki eski ayrım önemli ölçüde hükmünü yitirdi. SSCB’deki tarımsal üretimin mevkisel dağılımında, Çarlık Rusyası’nın tarımının eski tek yönlü uzmanlaşmasının aşıldığını kanıtlayan temelden değişiklikler yapıldı. SSCB’nin Doğu bölgelerinde güçlü bir tahıl ambarı ve kara toprak bölgesi olmayan bölgelerde yeni bir buğday ekim alanı yaratıldı; tarımsal kültürler geniş ölçüde ülkenin kuzeyine doğru ilerletildi. Kentler ve sanayi merkezleri çevresindeki besin maddeleri üsleri genişletildi.

 

Üretimin sosyalist mevkisel dağılımı, ülkenin iktisadi olarak bölgelere ayrılmasına dayanır. İktisadi olarak bölgelere ayrılmadan, ülkenin tüm toprağının iktisadi ve doğal özelliklerine göre planlı bir şekilde tek tek büyük bölgelere ayrılması anlaşılır.

 

Üretimin sosyalist mevkisel dağılımı, iş güçlerinin ve ülkenin doğal zenginliklerinin en iyi şekilde mevkiselleştirilmesini güvence altına alır ve toplumsal emeğin üretkenliğinin artırılmasının üretimin hızla yükseltilmesinin ve SSCB’nin iktisadi gücünün sağlamlaştırılmasının önemli bir ön koşuludur.

Başa Dön

 

 

 

Kısa Özet

 

1— Sosyalizmin maddi üretim temeli, halk iktisadının bütün dallarını kapsayan makinesel büyük üretimdir. Sosyalizmde makine, işçilerin ve köylülerin çalışmalarında tasarrufa ve kolaylaştırmaya ve halkın refah düzeyinin yükselmesine hizmet eder. SSCB’nin sosyalist sanayii, dünyanın en yüksek derecede yoğunlaşmış, teknik olarak en ileri sanayiidir ve bütün ülke çapında merkezileşmiştir. O, bütün iktisadi dalların gelişmesinin temelidir. Sosyalist tarım, dünyanın en yoğun ve en yüksek derecede makineleştirilmiş tarımıdır. Artan ölçüde besin maddesi ve endüstri~el hammadde teslim etmektedir.

 

2— Sosyalizmin maddi temeli, ileri bilimin ve tekniğin en yeni kazanımlarına dayanır. Sosyalizm, tek tek üretim dallarında ve süreçlerinde kapitalizme özgü dengesiz makine tekniği kullanımını ortadan kaldırdı ve halk iktisadının bütün dallarında yeni tekniğin kullanıma sokulmasını güvence altına aldı. Sosyalizmdeki teknik gelişmenin ana yönü, üretimin makineleştirilmesi ve otomatikleştirilmesi, halk iktisadının elektrifikasyon u ve kimyanın geniş çaplı kullanımıdır.

 

3- Sosyalizm, üretimin planlı ve rasyonel mevkisel dağılımını, üretimin hammadde kaynaklarına ve tüketici bölgelere yakınlaştırılmasını, ulusal bölgelerin iktisadi geriliğinin aşılmasını ve sanayi ile tarım arasındaki yakınlaşmayı sağlar. Sosyalist mevkisel dağılım, iş güçlerinin ve doğal zenginlik/erin amaca uygun olarak mevzilendirilmesini mümkün kılar; hammaddelerin ve mamul malların taşıma masraflarında büyük tasarruflara yol açar ve sosyalist üretimin büyümesinin hızlandırılmasını ve ülke savunmasının pekiştirilmesinin önemli bir faktörüdür.

 

* J. Stalin, “İdarecilerin Görevleri Üzerine” bkz.: J. Stalin, “Leninizmin Sorunları”, Berlin 1954, s. 457.

 

* V.İ. Lenin, “Bütün Rusya Merkez Yürütme Komitesi’nin 29 Nisan 1918’deki Oturumunda Acil Görevler Üzerine Rapora İlişkin Son Söz; bkz.: V.İ. Lenin, Eserler, 4. baskı, C. XXVII, s. 277, Rusça.

 

  • V.İ. Lenin, “Bir Bilimsel-Teknik Çalışma Planı Taslağı”, bkz.: V.İ. Lenin, Eserler, 4. baskı, C. XXII, s. 288, Rusça,

 

 

 

Bölüm XXVII

 

ÜRETİM ARAÇLARI ÜZERİNDE

SOSYALİST MÜLKİYET — SOSYALİZMİN ÜRETİM İLİŞKİLERİNİN TEMELİ

 

 

Halk iktisadının sosyalist sistemi ve sosyalist mülkiyet.

 

Sosyalist mülkiyetin iki biçimi.

 

Sosyalizmde kişisel mülkiyet.

 

Sosyalist üretim ilişkilerinin karakteri.

 

Kısa Özet.

 

 Halk iktisadının sosyalist sistemi ve sosyalist mülkiyet

 

Kapitalist iktisadi sistemin tasfiyesi, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin ortadan kaldırılması ve insanın insan tarafından sömürülmesinin yok edilmesi sonucu yerleşen sosyalist iktisadi sistem ve üretim araçları üzerindeki sosyalist mülkiyet, sosyalist toplumun ekonomik temelleridir.

 

Marx ve Engels, kapitalizmin havarilerinin bilimsel komünizmin programının mülkiyeti bir bütün olarak ortadan kaldırma programı olduğu şeklindeki iddialarını teşhir ettiler ve şunu yazdılar: “Komünizmi belirleyen, bir bütün olarak mülkiyeti ortadan kaldırması değil, yalnızca burjuva mülkiyeti ortadan kaldırmasıdır.”* Hiç bir toplum mülkiyetin tarihsel olarak belirli bir biçiminin egemenliği olmaksızın düşünülemez. Üretim araçları üzerindeki özel mülkiyeti ortadan kaldıran proleter devrim, bunun yerine üretim araçları üzerindeki sosyalist mülkiyeti geçirir.

 

Sosyalizmde üretim araçları, artık sermaye, yani sömürü aracı değildirler. Sosyalizmde, ne üretim araçları üzerindeki tekel mülkiyetini elinde bulunduran sınıflar ve ne de üretim araçları üzerindeki mülkiyet ellerinden alınmış sınıflar vardır. Sosyalist toplumda üretim araçları, toplumsal mülkiyettir. Üretim sürecinin temel unsurları—iş gücü ve üretim araçları—burada yeni bir temel üzerinde birleşmişlerdir. Bu temel hem kentteki ve hem de kırdaki sosyalist büyük üretimdir. Üretim araçlarının sermaye olması son bulduğundan, sosyalizmde birikmiş emeğin sabit ve değişken sermaye halinde bölünmesi yoktur. Toplum tarafından biriktirilmiş emeğin tüm kitlesi, yani daha fazla üretim için toplumun hizmetinde bulunan üretim ve tüketim araçlarının tümü, halkın çıkarlarına hizmet eder ve sömürünün ön koşulu olamaz. “Burjuva toplumun, da canlı emek, yalnızca birikmiş emeği artırmanın bir aracıdır. Komünist toplumda ise birikmiş emek, yalnızca işçilerin yaşama sürçlerini genişletmenin, zenginleştirmenin, ilerletmenin bir aracıdır.”*

 

Sosyalizmde, halk iktisadının bütün dallarında toplumsal mülkiyet sınırsız olarak hüküm sürer. SSCB’de, sosyalist mülkiyet, 1954 yılında, tüm ülkede kullanılan üretim araçlarının %99.4’ünü kapsıyordu. Toplumsal mülkiyetin sınırsız egemenliğinin kurulmasıyla, burjuva ideologlarının ‘kapitalist özel mülkiyetin sonsuz ve sarsılmaz olduğunu ileri süren sahte teorisi tümüyle parçalandı.

 

Üretim araçlarının toplumsal mülkiyete dönüştürülmesi ve üretimde faaliyette bulunanların sömürünün bütün biçimlerinden kurtarılması, yeni, sosyalist iktisadi sistemin kurulmasını belirlemektedir.

 

Halk iktisadının sosyalist sistemi, kapitalist iktisadi sistemden temelden ayrılır ve buna karşı tayin edici üstünlükler gösterir.

 

1— Sosyalist iktisadi sistemde, üretim araçları toplumsal mülkiyettir, yani sosyalist devlet ya da Kolhozlar ve diğer kooperatifsel birlikler şahsında tüm emekçilere aittirler; bundan dolayı, çalışmanın ürünleri de hakeza emekçilere aittir. Kapitalist iktisadi sistemde üretim araçları, kapitalistlerin ve toprak sahiplerinin özel mülkiyetidir; bundan dolayı da emeğin ürünleri kapitalistlere ve toprak sahiplerine aittir.

 

2— Halk iktisadının sosyalist sistemi, insanın insan tarafından sömürüsünün ortadan kalkması ve üretimin tüm toplumun artan maddi ve kültürel gereksinimlerinin azami ölçüde tatmin edilmesine yönelik olması anlamına gelir; kapitalist üretim, emekçilerin sömürülmesi, yıkıma uğratılması ve köleleştirilmesi yoluyla kapitalist azami kan güvence altına alına hedefi izler.

 

3— Sosyalist üretim, planlı olarak gelişir. Emekçilerin maddi refah düzeylerinin sürekli olarak yükselmesi ve satın alma güçlerinin kesintisiz olarak artması, üretimin genişletilmesinin sürekli artan itici güçleri ve üretim fazlası krizlerine ve işsizliğe karşı güvenilir bir garantidirler. Kapitalist üretim anarşik olarak gelişir; üretimin büyümesi, kitlelerin proleter durumu ve kaçınılmaz olarak aşırı üretim bunalımlarına, artan işsizliğe ve kitlelerin yoksullaşmasına yol açan tüketimleri sermaye tarafından son derece düşük bir düzeye düşürülmüş emekçilerin satın alma güçlerinin göreceli azalması ile karşılaşır.

 

4— Sosyalizmde her emekçi, emeğinin niteliğine ve niceliğine göre maddi varlık elde eder; halk geliri, emekçilerin refah düzeyinin sistemli olarak yükselmesinin, kentte ve kırda sosyalist üretimin genişletilmesinin ve toplumsal zenginliğin büyütülmesinin çıkarına göre dağıtılır. Kapitalizmde halk gelirinin dağılması, sömürücü sınıfların ve onların büyük sayıdaki asalak uzantılarının zenginleşmesinin çıkarına göre yapılır.

 

5— Sosyalist düzende devlet iktidarı, kent ve kır emekçilerinin elinde bulunmaktadır. İşçiler, köylüler ve aydınlar, komünizmin aktif kurucularıdır; onlar, kendileri için ve tüm toplumun refahı için çalışırlar. Kapitalist iktisadi sistem, toplumda iktidarın onu mülk sahibi sınıfların işine gelen ve onların yararına olan koşulları sürdürmek amacıyla kullanan kapitalistlere aittir; proletarya ve köylülüğün emekçi kitleleri ise buna karşılık sömürülen ve kapitalistler ve toprak sahipleri için çalışmak zorunda kalan sınıflardır.

 

Toplumsal mülkiyet, sosyalist düzenin temeli, SSCB’deki zenginliğin ve iktidarın kaynağı, bütün emekçilerin refah ve kültür dolu yaşantısının kaynağıdır. Bu mülkiyet kutsaldır ve dokunulmazdır. SSCB Anayasası, Sovyet toplumunun her vatandaşını toplumsal mülkiyeti korumak ve sağlamlaştırmakla yükümlü kılar. Sosyalist mülkiyete el uzatan insanlar, halk düşmanlarıdır ve yasaya göre cezalandırılırlar.

 

 

 

 

Sosyalist mülkiyetin iki biçimi

 

Komünizmin ilk aşamasında, toplumsal sosyalist mülkiyetin iki biçimi vardır: 1— Devlet mülkiyeti ve 2— kooperatifsel-kollektif iktisadi mülkiyet. Sosyalist devlet mülkiyeti, işçilerin ve köylülerin devletinin şahsında bütün Sovyet halkının mülkiyetidir. Kooperatifsel-kollektif iktisadi sosyalist mülkiyet, tek tek Kolhozların ve kooperatifsel birliklerin mülkiyetidir.

 

Sosyalist mülkiyetin iki biçimine, Sovyet işletmelerinin iki türü denk düşer: 1— Devlet işletmeleri (fabrikalar, işletmeler, Sovhozlar, MTİ’ler vs.) ve 2— kooperatifsel (kollektif) işletmeler (Kolhozlar, meslek artelleri, tüketim kooperatiflerinin işletmeleri).

 

Sosyalist mülkiyetin iki biçiminin varlığı, proleter devrimin ve komünizmin inşasının içinde gerçekleştiği tarihsel koşullarla açıklanır. İşçi sınıfı, devlet iktidarını eline aldıktan sonra, tarihsel olarak oluşmuş çeşitli özel mülkiyet biçimleri bulur: bir yandan, yabancı emek sömürüsüne dayanan kapitalist büyük mülkiyet ve diğer yandan köylülerin, zanaatkarların ve esnafın kendilerinin kişisel emeğine dayanan özel küçük mülkiyeti. Sosyalist devrim sürecinde kapitalist büyük mülkiyet kamulaştırılır ve sosyalist devletin eline geçer. Sosyalist devlet mülkiyeti (halk mülkiyeti) böyle oluşur. Diğer yandan bilimsel komünizmin programı, köylülerin, zanaatkarların ve esnafın mülklerinin kamulaştırılması yolunu düşmanca ve canice bularak reddeder. Küçük ve orta meta üreticileri, gönüllü olarak üretim kooperatiflerinde, yani Kolhozlarda, meslek kooperatifleri artellerinde birleşirler; en önemli üretim araçları üzerindeki mülkiyetleri ise kooperatifsel temelde toplumsallaştırılır. Kooperatifsel-kollektif işletmesel mülkiyet böyle oluşur.

 

Toplumsal mülkiyetin iki biçiminin varlığı böylelikle nesnel bir zorunluluktur ve işçi sınıfının ve köylülüğün üzerinde sosyalizme ve giderek komünizme ulaşacağı yolun özelliklerini dile getirir.

 

“SSCB’de var olan iki sınıf da sosyalizmi inşa eder ve sosyalist iktisadi sisteme mensuptur. Ama her ikisi de sosyalist iktisadın bir ortak sisteminde bulunmasına rağmen, işçi sınıfı, emeği ile sosyalist devlet mülkiyetine (halk mülkiyetine), buna karşın kollektif köylülük ise tek tek Kolhozlara ve kollektif iktisadi-kooperatifsel birliklere ait olan kooperatifsel-kollektif İktisadi mülkiyete bağlıdır. Sosyalist mülkiyetin çeşitli biçimleri ile olan bu bağ, öncelikle, bu sınıfların konumlarındaki farklılığı da belirler. Buradan. daha sonraki gelişme yollarındaki belirli bir farklılık da ortaya çıkar. Gelişmelerindeki ortak şey, her iki sınıfın gelişmesinin de komünizm yönünde olmasında yatmaktadır.”*

 

SSCB’de toprak zenginlikleri, göller ve ırmaklar, ormanlar, işletmeler, fabrikalar, maden ocakları, kömür ocakları, demir yolları, deniz ve hava yolları, bankalar, posta ve telefon işletmesi, devlet tarafından kurulmuş tarımsal büyük işletmeler (Sovhozlar, Makine ve Traktör İstasyonları vs.), devlete ait ticaret ve toprak mahsülleri alım işletmeleri, belediye işletmeleri ve kentlerde ve sanayi yerlerindeki konut ana mevcudu devlet mülkiyetidir.

 

Sovyetler Birliği, 22.4 milyon kilometrekare yüzölçümü ile dünyanın altıda birinden fazlasını kaplamaktadır. Bu bölgenin hemen hemen dörtte biri—600 milyon hektardan fazlası—tarımsal olarak kullanılan topraktır; hemen hemen üçte biri—700 milyon hektar—ormanla kaplıdır.

 

SSCB, dünyanın en büyük toprak zenginliklerine sahiptir. Sosyalist iktisadi sistem, Çarlık Rusyası’nda el değmeden bırakılmış zenginlikleri kullanıma açtı. Mendeleyevci Sistemin 92 unsurundan Çarlık Rusyası’nda 20’si, SSCB’de ise 80’i teşvik edildi. Hamdemir, petrol, potasyum, apatit, turp kömürü ve bir dizi diğer önemli toprak zenginlikleri rezervleri açısından SSCB, dünyadaki ilk sırayı ve kömür rezervi açısından ikinci sırayı almaktadır.

 

Devlet sanayiinin 200,000 işletmesi, tüm demir yolu ağı, deniz yolu işletmeleri ve tarımdaki devlet işletmeleri—5000 büyük Sovyet işletmesi, 9000 Makine ve Traktör İstasyonu binlerce tarımsal yardımcı işletme—halk mülkiyetidir.

 

Binlerce devlet ticaret işletmesi halk mülkiyetidir. Ayrıca, sayısız iktisadi ve kültürel kuruluş devlete aittir.

 

Fabrikaların, işletmelerin, taşımacılığın vs. ulusallaştırılması yoluyla oluşan sosyalist devlet mülkiyeti, sosyalist inşa yıllarında Sovyet halkının çalışması sonucu muazzam bir şekilde arttı. 1953 yılında, sanayinin üretim yatırım fonu, 1913 yılına göre 22 kat arttı.

 

 

Sosyalist devlet mülkiyeti, kapitalist devlet mülkiyetinden temelden ayrılır. Belirli işletmeler ve hatta tüm iktisat dalları burjuva devletin mülkiyetine geçse de, bunların toplumsal özü değişmez. Burjuva devlet, tekelci sermayenin çıkarlarım savunur ve bunların elinde, emekçi çoğunluğun mülk sahibi azınlık tarafından baskı altında tutulmasını sağlayan bir zor aygıtıdır. İşte tam da bundan ötürü, devlet kapitalisti işletmeler, emekçilerin burjuva sınıfının bütünü tarafından sömürülmesine dayanan girişimlerdir ve yabancı ve köleleştirici güç olarak halka düşmandırlar.

 

Sosyalist toplumda iktidar işçi sınıfının elinde bulunmaktadır. İşçi sınıfı, devlet üretim araçlarına halkla ortaklaşa bir şekilde sahiptir. Sosyalist işletmelerde kullanılan işgücü, meta değildir; çünkü, üretim araçlarının mülkiyetini elinde bulunduran işçi sınıfı, kendi kendisine iş veremez ve kendi işgücünü kendisine satamaz. Bunun sonucu olarak, sosyalist devlet işletmelerinde insanın insan . tarafından sömürülmesinin her olanağı dıştalanmaktadır.

 

Devlet mülkiyeti, sosyalist toplumda egemen olan mülkiyet biçimidir; SSCB’nin bütün üretim fonlarının yaklaşık olarak yüzde 91’i bu biçimin içine girmektedir. Böylelikle Sovyet ülkesinin zenginliklerinin son derece büyük bölümü, emekçilerin maddi refahlarının ve kültürlerinin yükselmesinin en önemli kaynağı, tüm halkın ortak malıdır.

 

Kooperatifsel-kollektif iktisadi mülkiyet, SSCB’de Kolhozlardaki toplumsal işletmeler ve canlı ve cansız envanteriyle kollektif örgütler, Kolhozlar ve kooperatif örgütleri tarafından üretilen ürünler ve bunların toplumsal binalarıdır. Kolhozlar ve diğer kooperatifsel işletmeler, halk mülkiyeti olan toprağı işlemektedirler. Makine ve Traktör İstasyonlarında yoğunlaşmış bulunan ve Kolhozlardaki ana işlerin yürütülmesinde kullanılan sayısız modem teknik araçlar da keza halk mülkiyetidir.

 

 

 

Kooperatifsel-kollektif iktisadi mülkiyet, öncelikle 93,000 kollektif iktisadın servetidir: örneğin, Kolhozların binaları, yüzbinlerce hayvan yetiştirme çiftliği, toplumsallaştırılmış çekim hayvanı, tarımsal envanter, Kolhozların büyük kültürel ve sosyal kuruluşlar ağı (klüpler, okuma odaları, çocuk yuvaları, tarımsal laboratuvarlar vs.). Sosyalist inşa sürecinde Kolhozların mülkiyeti muazzam bir ölçüde arttı. 1940’dan 1953’e kadar zaman içerisinde Kolhozların bölünmez fonları 2.5 kat büyüdü.

 

Sosyalist toplumda sanayi üretiminin kooperatifsel biçimi, meslek artelleri işletmeleri biçiminde bulunmaktadır. Meslek kooperatiflerinin görevi, öncelikle kitle gereksinim mallarının üretimini geliştirmek ve ilk planda yerel hammaddeleri kullanmaktır. Meslek kooperatifi işletmeleri tarafından kullanılan üretim araçları ve onlar tarafından üretilen ürünler, artelin mülkiyetidir. SSCB’deki bütün sistemlerin meslek kooperatiflerinin sayısı, 1953 yılında, yaklaşık olarak 16,000 sanayi üretimli Artel tutuyordu.

 

Ticaretteki kooperatifsel işletme biçimi, öncelikle tarımsal nüfusu kapsayan tüketim kooperatifleridir. 23,000 birimlik tüketim kooperatifinin mülkiyetine geniş süpermarketler, dükkanlar ve depolar ağı dahildir.

 

Devlet ve kooperatifsel-kollektif iktisadi mülkiyetin her yönlü pekişmesi ve gelişmesi, tüm halk iktisadının daha fazla büyümesinin ve sovyet toplumunun sosyalizmden komünizme tedricen geçişinin son derece önemli bir koşuludur.

 

Devlet mülkiyeti ve kooperatifsel-kollektif iktisadi mülkiyet, tıpkı devlet işletmeleri ve kollektif işletmeler gibi, toplumsal özü itibariyle, aynı tiptedir. Devlet işletmeleri ve kollektif işletmelerde ortak olan, hem birinin ve hem de diğerinin 1) sosyalistçe toplumsallaştırılmış üretim araçlarına ve kollektif emeğe dayanmaları, 2) insanın insan tarafından sömürülmesi olanağını dıştalamaları, 3) emekçilerin büyüyen gereksinimlerini karşılayabilmek için iktisadı planlı olarak yürütmeleri ve 4) sosyalist yapılan işe göre dağıtım ilkesini pratiğe geçirmelerinden oluşmaktadır.

 

Bununla birlikte, devlet mülkiyetiyle kooperatifsel-kollektif iktisadi mülkiyetle ve yine devlet ve kooperatif (kollektif) işletmeleri arasında belirli farklılıklar bulunmaktadır.

 

Birincisi. Devlet işletmelerinde en olgun ve en tutarlı biçimiyle sosyalist üretim ilişkileri egemendir. Devlet mülkiyeti, halk mülkiyetidir: devlet işletmelerinde bütün üretim araçları istisnasız olarak toplumsallaştırılmıştır. Kooperatifsel-kollektif iktisadi mülkiyet, grup mülkiyeti, tek tek kooperatiflerin ya da emekçi birliklerinin (tarımsal artellerin, tüketim kooperatiflerinin, meslek artellerinin) mülkiyetidir. (Artel biçimiyle) Kolhozlarda kooperatif köylülerinin ana üretim araçları, sosyalistçe toplumsallaştırılmıştır; üretim araçlarının belirli bir bölümü, tarımsal artelin tüzüğü uyarınca toplumsallaştırılmaz ve kollektif köylünün kişisel mülkiyeti (kollektif köylünün kişisel yan iktisadı) olarak kalır.

 

İkincisi. Devlet işletmelerinin ürünleri. sosyalist devletin mülkiyetidir ve devlet organlarının belirlediği tarzda ve fiyatlarla realize edilirler. Kollektif iktisadi üretimin ürünleri, söz konusu Kolhozların mülkiyetidirler. Bu ürünlerin bir bölümü zorunlu teslimat temelinde sabit devlet fiyatlarıyla devlete ve Kolhozlarda yürüttükleri çalışmanın ayni ücreti olarak makine ve tarım istasyonlarına verilmektedir. Geriye kalan tüm ürünler, Kolhozun elinde kalmakta ve hem Kolhozun saptanmış toplumsal fonlarının oluşturulması için kullanılmakta ve hem de çalıştıkları iş birimlerine göre artel üyeleri arasında dağıtılmaktadır. Kolhozlar, ürünlerin belli bir bölümünü, ürün baş fiyatlarının önemli bir ölçüde üzerinde bulunan toptan fiyatlara ya da pazar fiyatıyla kollektif iktisadi ticarette satmaktadırlar.

 

Üçüncüsü. Halk mülkiyetini teşkil eden devlet işletmelerinde işçinin bireysel tüketimine giden toplumsal üretim payı, iş ücreti biçiminde ödenmektedir. Devlet, önceden saptanmış bir parça başına ya da zaman dilimi başına bir ücret miktarı belirlemektedir. Bir artelin üyesi olarak kollektif köylü, gelirlerden kendisine düşen payı iş birimlerine göre kendi Kolhozunun fonundan alır. Bu payın miktarı, hem kollektif köylünün yerine getirdiği iş birimlerinin sayısında ifadesini bulan toplumsal çalışmaya katılımına ve hem de her iş biriminin ücretlendirilmesinin miktarında ifadesini bulan kollektif iktisadın toplumsal işletmesindeki emek üretkenliğinin ve gelişmesinin düzeyine bağlıdır. Kolhozda bir bütün olarak ne kadar iyi çalışırsa, söz konusu Kolhozda hektar başına verim ve hayvancılığın ürünleri ne kadar yüksek olursa, her kollektif köylünün geliri de o denli yüksek olur. İşçiye iş ücreti para olarak ödenir. Artelin gelirleri, kollektif köylüler arasında hem para ve hem de ayni biçimde (tarımsal ürün olarak) dağıtılır. İşçinin gelir kaynağı yalnızca sosyalist işletmedeki çalışmayken, kollektif köylünün ana gelir kaynağı Kolhozun toplumsal işletmesindeki çalışmadır ve kollektif çiftliğin kişisel yan iktisadındaki çalışma ek bir kaynak teşkil etmektedir. Kollektif köylü, yerine getirdiği iş birimleri karşılığında aldığı ve kişisel yan işletmesinde elde ettiği ürünlerin bir bölümünü pazarda satmaktadır.

 

Dördüncüsü. Sosyalist devlet, kendisine ait olan işletmeleri doğrudan, kendi vekilleri, bunlara denk düşen devlet organları tarafından atanan ve azledilen işletme müdürleri aracılığıyla yönetir. Devlet organları, bu işletmelerin tüm üretim faaliyetini doğrudan planlat ve işin sosyalist örgütlenmesi için ana yönergeleri verirler. Kooperatifsel özelliklerine uygun olarak, Kolhozlarda bütün işlerin yürütülmesi, tarımsal artelin en yüksek organı olan kollektif köylü üye genel kurulunun ve üye genel kurulu tarafından seçilen Kolhoz yönetimi ve başkanının elindedir. Artelin üretim ve finansman planları, işletme düzeni, verim normları ve takas miktarları, sosyalist devletin yasalarını, plan ödevlerini ve direktiflerini kendilerine önder alarak, kollektif köylülerin bizzat kendileri tarafından, tarımsal artelin tüzüğü temelinde saptanır.

 

Devlet ve kooperatif (kollektif) işletmeleri arasındaki farklar, temele ilişkin değildir. Bunlar, sosyalist üretim ilişkileri çerçevesindeki iki iktisat türü arasındaki farklılıklardır. Devlet mülkiyeti sosyalist mülkiyetin bir üst biçimidir ve üretimin devletsel biçimi, sosyalist üretimin bir üst biçimini teşkil eder.

 

Tümüyle devlet mülkiyetine dayanan işletmeler, tutarlı sosyalist tipte işletmelerdir. Lenin, bunları “hem üzerlerinde bulundukları toprak ve arazinin ve hem de işletmenin kendisinin tümüyle devlete ait olduğu” işletmeler olarak tanımlamaktadır.* Devlet işletmelerinde üretim araçları, işçilerin ve görevlilerin emeği ve onlar tarafından üretilen ürünler, tüm toplum çerçevesinde toplumsallaştırılmıştır. Üretimin devletsel biçimi, halk iktisadının önder dalı olan sosyalist sanayiyi kapsamaktadır. Tarımsal ürünlerin üretilmesi için olan büyük fabrikalar, Sovhozlar, halk mülkiyetidir. Toprak ve en önemli üretim aygıtları—Makine ve Traktör İstasyonlarında toplanmış olan traktör, biçer-döverler ve diğer tarımsal makineler—devlet mülkiyetidir. Tüm halk iktisadındaki önder ve belirleyici rol, sosyalist mülkiyetin en yüksek biçimi olarak devlet mülkiyetinin hakkıdır.

 

 

Sosyalizmde kişisel mülkiyet

 

 

 

Toplumsal mülkiyet, sosyalizmde üretim araçlarını ve üretilen ürünleri kapsar. Bu ürünlerin bir bölümü devamında üretim aracı olarak hizmet görür ve toplumsal mülkiyet olarak kalır. Ürünlerin tüketim mallarından oluşan diğer bölümü; yapılan işin niteliğine ve niceliğine göre emekçilere dağıtılır ve kişisel mülkiyete girer.

 

Marx ve Engels, “Komünist Parti Manifestosu”nda, komünizmin hiç kimsenin elinden toplumsal emeğin ürünlerinin belli bir bölümünü kişisel mülk edinme olanağını almadığına dikkati çektiler. Komünizm, yalnızca, kapitalizme özgü ve işçinin yalnızca sermayeyi çoğaltmak için yaşamasından ve bir bütün olarak egemen sınıfın çıkarı gerektirdiği sürece yaşamasından oluşan acınası mülk edinme türünü ortadan kaldırmaktadır.

 

Gelecek sosyalist toplumun temellerine değinerek Engels, “Anti-Dühring”de toplumsal mülkiyetin burada “toprağı ve diğer üretim araçlarını ve bireysel mülkiyetin ürünleri, yani tüketim eşyalarını kapsadığını” yazmaktadır.*

 

Kapitalist üretim ilişkilerinin ortadan kaldırılmasıyla birlikte, kişisel mülkiyeti, halk kitlelerinin kişisel tüketimini dapdaracık sınırlar içinde tutan ve işgücünün ayakta kalabilmesi ve yeniden üretilmesi için gerekli olan minimumla sınırlayan kapitalizmin ekonomik yasaları da etkinliklerini yitirirler. Üretimin sömürücülerin bencil zenginleşme hedeflerine hizmet ettiği kapitalizmin tersine sosyalizm, üretimi tüm toplumun sürekli olarak artan maddi ve kültürel gereksinimlerinin azami ölçüde tatmin edilmesine tabi kılmaktadır. Sosyalizm, tüketim malları üzerindeki kişisel mülkiyeti kesinlikle ortadan kaldırmaz, dahası, toplumun tüm üyelerinin kişisel gereksinimlerinin sürekli olarak daha tam giderilmesinin tek kalıcı güvencesini oluşturur.

 

Sosyalist toplumun emekçilerinin kişisel mülkiyet hakkı; çalışmayla elde ettiği geliri, tasarruflarını, oturduğu evi, evsel yan iktisadı, ev eşyalarını, kişisel gereksinim ve konfor eşyalarını kapsamaktadır.

 

Sosyalizmde kişisel mülkiyetin özel bir türü, kollektif çiftlik mülkiyetidir. Tarımsal artelin tüzüğüne göre her çiftlik, çiftlik arazisi üzerinde kollektif köylülerin kişisel mülkiyeti olan bir yan işletmeye, bir konuta, yarar hayvanına, kümes hayvanlarına ve tarımsal küçük envantere sahiptir.

 

Kişisel mülkiyetin tek kaynağı, sosyalizm aşamasında emektir. Sosyalist üretim ilişkilerinin sınırsız egemenliği altında kişisel mülkiyet olan eşyalar, sermayeye dönüşemez, yani sömürü aracı olarak kullanılamaz. Kişisel mülkiyet hakkı, tıpkı kişisel mülkiyet üzerindeki miras hakkı gibi, SSCB Anayasası tarafından korunmaktadır.

 

Kişisel mülkiyet, sosyalizmde, onun temelini oluşturan toplumsal mülkiyetten ayrı düşünülemez. Toplumsal mülkiyetin çoğalması ve halk zenginliğinin büyümesiyle birlikte, sosyalist toplumun emekçilerinin kişisel gereksinimlerinin karşılanması amacıyla giderek daha fazla ürün yetiştirilmektedir.

 

 

Sosyalist üretim ilişkilerinin karakteri

 

 

 

Sosyalist toplumun üretim ilişkileri, özü itibarıyla, kapitalizmin ve üretim araçları üzerindeki özel mülkiyete dayanan diğer toplum biçimlerinden temelden ayrılırlar.

 

Sosyalist üretim ilişkilerinin karakteristik özellikleri şunlardır: 1) Toplumsal mülkiyetin üretim araçları üzerindeki sınırsız egemenliği; 2) emekçilerin sömürüden kurtarılması ve dostça ortak çalışma ve sosyalist karşılıklı yardım ilişkilerinin oluşturulması; 3) ürünlerin emekçilerin çıkarına göre dağıtımı.

 

Üretim araçları üzerindeki sosyalist mülkiyet, üretim sürecinde insanlar arasında ilişkilerin kapitalizmde olduğundan tümüyle ayrı bir karakterde olmasını belirler. Üretim araçları üzerindeki öze1 mülkiyet, insanları kaçınılmaz olarak bölüp, egemenlik ve bağımlılık ilişkileri, bir insanın diğeri tarafından sömürülmesine yol açar ve çıkar zıtlıkları, sınıf mücadelesi ve rekabet doğururken, üretim araçları üzerindeki toplumsal mülkiyet, insanları birleştirir, gerçek çıkar birliğinin ve dostça ortak çalışmanın güvencesini verir.

 

Üretim araçları üzerindeki toplumsal mülkiyetin egemenliği, sosyalizmde ürünlerin dağılımının kapitalizme göre tümüyle ayrı karakterini de belirler.

 

Sosyalist toplum ne sömürücü sınıflar ve ne de insanın insan tarafından sömürülmesini tanıdığı için, burada emeğin gerekli ve artı emeğe bölünmesi ve ürünün gerekli ve artı ürüne bölünmesi yoktur. Sosyalist üretim ilişkileri, emeğin ve ürünlerinin kapitalizmde olduğundan tümüyle başka bir bölünmesinin nesnel zorunluluğunu gerektirmektedir. Sosyalizmde üretim araçları toplumsal mülkiyet olduğundan ve üretim bizzat tüm toplumun ve onun her bir üyesinin gereksinimlerinin giderilmesi için yapıldığından, üretimde çalışanların emeği aşağıdaki iki bölüme ayrılır: kendisi için emek ve toplum için emek. Buna uygun olarak emek ürünü de (tüketilen üretim araçlarının yerine konması için bölüm ayrıldıktan sonra) aynı şekilde iki bölüme, kendisi için ürün ve toplum için ürüne ayrılır. Kendisi için emek, üretimde bulunan emekçilere emeklerinin niteliği ve niceliğine göre dağıtılan ve emekçinin ve ailesinin kişisel gereksinimlerinin giderilmesine hizmet eden ürünü yaratır. Toplum için emek, toplumsal gereksinim için—üretimin genişletilmesi, eğitim ve sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi, ülke savunmasının örgütlenmesi vs. için—belirlenen ürünü yaratır. Emekçilerin iktidarda olduğu sosyalist toplumda, toplum için emek, tıpkı kendisi için emek kadar gereklidir. Sosyalist üretimin genişletilmesine hizmet eden toplum için ürün, emekçilerin refah düzeyinin daha da yükseltilmesinin maddi ön koşullarını çoğaltır. Eğitim ve sağlık hizmetlerinin geliştirilmesi, sosyal yardım ve tüm halkın diğer gereksinimleri için kullanılan toplum için ürün, kendisi için ürün gibi, emekçilerin gereksinimlerinin giderilmesine hizmet eder.

 

Üretim araçları ve emek ürünleri üzerindeki toplumsal mülkiyet ve emek ürünlerinin emekçilerin çıkarları doğrultusunda dağıtılması, sosyalist iktisadi sistemin kapitalist sisteme göre tayin edici üstünlüklerini belirlerler. Muazzam bir emek üretkenliği artışını güvence altına alan toplumsal büyük üretimin bütün avantajları, kapitalizmde olduğu gibi sömürücülerin değil, tüm toplumun ve emekçi kitlelerin yararına kullanılmaktadır.

 

Üretim araçları üzerinde toplumsal mülkiyetin egemenliği, üretimin toplumsal karakteriyle üretim sonuçlarının mülk edinilmesinin özel kapitalist biçimi arasındaki çelişkiden, kapitalizme özgü bu çelişkiden sosyalist üretimin arı olduğu anlamına gelmektedir. Sosyalizmde üretim araçları üzerindeki toplumsal sosyalist mülkiyet, üretimin toplumsal karakterine denk düşmektedir. Bundan dolayı sosyalist toplumda üretim ilişkileriyle üretici güçler arasında tam uyum bulunmaktadır.

 

 

 

J.V. Stalin, sosyalist düzeni karakterize ederek şöyle yazmaktadır:

 

 

 

“Burada üretim ilişkileri üretici güçlerin düzeyiyle tam uyum içinde bulunmaktadır; çünkü üretim sürecinin toplumsal karakteri, üretim araçları üzerindeki toplumsal mülkiyetle temellendirilmektedir.

 

Bundan ötürü SSCB’deki sosyalist üretim, ne periyodik aşırı üretim bunalımları ve ne de bunlara bağlı olan saçmalıkları tanımaktadır.

 

Bundan dolayı, üretici güçler, kendilerine denk düşen üretim ilişkileri üretici güçlere böylesi bir gelişme için hareket serbestisi tanıdıklarından, burada hızlı bir tempoyla gelişirler.”*

 

Üretici güçlerin gelişmesini köstekleyen modem kapitalizmin üretim ilişkilerinin zıttına sosyalist üretim ilişkileri, üretici güçlerin fırtınalı bir büyümesini güvence altına almaktadırlar. Belirli üretici güçler temelinde oluşan ve gelişen sosyalist üretim ilişkilerinin kendisi de, üretici güçlerin daha da hızlandırılmış kuvvetli bir itici gücü haline gelmektedirler.

 

Sosyalist üretim ilişkileriyle toplumun üretici güçlerinin karakteri arasındaki tam uyum, bunların arasında herhangi bir çelişki bulunmadığı anlamına gelmez. Üretimin en hareketli ve en devrimci öğeleri olarak üretici güçler, sosyalizmde de üretim ilişkilerinin önünde giderler ve sonuncuları, ancak belli bir dönem sonra üretici güçlerin düzeyiyle uyum haline getirilirler. SSCB’de şu anki üretim ilişkileri, üretici güçlerin büyümesiyle tam uyum içinde, bunları hızlı bir tempoyla geliştirdikleri bir aşamayı geçirmektedirler. Üretim ilişkilerinin gelişmesi üretici güçlerin gelişmesinin gerisinde kaldığından ve gerisinde kalacağından, bunlar arasında kaçınılmaz olarak çelişki çıkacaktır. Ama sömürüye dayanan toplum biçimlerinden farklı olarak sosyalizmde; kural olarak, üretim ilişkileriyle üretici güçler arasındaki bir çatışmaya kadar varmaz. Sosyalist toplum, eskimiş iktisadi biçimlerin korunmasından çıkan olan sınıflara sahip olmadığı için, üretim ilişkilerini zamanında üretici güçlerin karakteriyle uyum içine getirme olanağına sahiptir.

 

 

 

Kısa Özet

 

1— SSCB’de sınırsız olarak üretim araçları üzerinde toplumsal mülkiyet hakimdir. Sosyalizmde toplumsal mülkiyetin iki biçimi vardır: devlet mülkiyeti ve kooperatifsel-kollektif iktisadi mülkiyet. Bununla uyum içinde iki tür sosyalist işletme vardır: devlet ve kooperatif (kollektif) işletme.

 

2— Sosyalist toplumda devlet mülkiyeti genel halk mülkiyetidir. Bu, SSCB’de, ülkenin zenginliklerinin ezici bölümünü kapsamaktadır. Kooperatifsel-kollektif iktisadi mülkiyet, tek tek Kolhozların, meslek kooperatifi artellerinin ve tüketim kooperatiflerinin grup mülkiyetidir. Devlet mülkiyeti, sosyalist mülkiyetin en yüksek, en gelişmiş biçimidir: tüm halk iktisadında önder ve belirleyici rolü oynar.

 

3— Sosyalizmde kişisel mülkiyet, tüketim mallarını kapsar. Kişisel mülkiyetin özel bir biçimi, kollektif çiftliğin mülkiyetidir. Emekçilerin kişisel mülkiyeti, toplumsal sosyalist mülkiyetin çoğalmasıyla büyür.

 

4— Sosyalizmin üretim ilişkilerinin karakteristik özellikleri şunlardır: 1) Üretim araçları üzerindeki toplumsal mülkiyetin sınırsız egemenliği; 2) emekçilerin sömürüden kurtarılması, insanların maddi üretim süreci içinde dostça ortaklaşa çalışması ve sosyalist karşılıklı yardımlaşması; 3) ürünün emekçilerin çıkarları doğrultusunda dağıtımı.

 

Sosyalist üretimin emekçilerinin emeği, iki bölüme ayrılır: kendisi için emek ve toplum için emek. Emekçiler, kendisi için emekle emeğin niteliğine ve niceliğine göre kendilerine dağıtılan ürünü, buna karşılık toplum için emekle toplumsal gereksinimi karşılayan ürünü yaratırlar.

 

Sosyalizmde üretim ilişkileri üretici güçlerin karakteriyle tam uyum içindedir ve sosyalist toplumun üretici güçlerinin fırtınalı bir hızla büyümesini belirleyen en önemli ve tayin edici güçtür.

 

 

 

 

 

 

* Karl Marx ve Friedrich Engels, “Komünist Parti Manifestosu”, bkz. Karl Marx ve Friedrich Engels, İki Ciltte Seçme Eserler, C. I, s. 36.

 

* Karl Marx ve Friedrich Engels, “Komünist Parti Manifestosu”; bkz. Karl Marx ve Friedrich Engels, İki Ciltte Seçme Eserler, C. 1, s. 37.

 

 

 

* V. M. Molotov, “Sosyalizmin Anayasası”, Makaleler ve Konuşmalar, 1937, s. 267, Rusça.

 

 

 

* V.İ. Lenin, “Kooperatifçilik Üzerine”; bkz. V. İ. Lenin, Eserler, 4. baskı, C. XXXIII, s. 433, Rusça.

 

* Friedrich Engels, “Bay Eugen Dühring’in Bilimi Alt-üst Etmesi”, s. 160.

 

  • J. Stalin, “Diyalektik ve Tarihsel Materyalizm Üzerine”; bkz. J. Stalin, “Leninizmin Sorunları”, Berlin 1954, s. 753.

 

Bu Blogda Ara