GENEL OLARAK SOSYAL SINIFLAR VE PARTİLER



İÇİNDEKİLER
Genel Olarak Sosyal Sınıflar
A- Sosyal Sınıflar - Sınıflar Dövüşü - Sosyalizm:
B- Sosyal Tabakalardan Küçük Burjuvazi
C- Modern Büyük Toprak ve Mülk Sahipleri Sınıfı
D- Antika Tefeci Bezirgan Tabakaları
Genel Olarak Sosyal Partiler
A- Siyasi Parti Nedir ve Nasıl Kurulur?
B- Demokrasi, Totaliterlik ve Parti Kuruluşları
C- Egemen Sınıfların Alt Sınıfları Oyalayışları
D- 20nci Yüzyılda Çifte Partinin Anlamı
E- Kapitalizmin Sosyalizme İzin Verişi



GENEL OLARAK SOSYAL SINIFLAR
Sosyal sınıflar bölümünde genel olarak Modern toplumun sınıf karakteristiği
yanında, özellikle Türkiye'nin sınıf karakteristiklerini araştırıyoruz.

A) SOSYAL SINIFLAR - SINIFLAR DÖVÜŞÜ - SOSYALİZM:
Fransızca "PARTİ" sözcüğü: Türkçe "BÖLÜK", Acemce "PARÇA", Arapça
"KISIM" anlamına gelir... Bir toplumda "PARTİLER" var demek, o toplumun insanları
bir sıra bölüklere, kısımlara, parçalara ayrılmışlar demektir. Toplumların en belirli
parti-bölükleri: SOSYAL SINIFLAR'dır.
"SINIF" nedir? Das Kapital'in üçüncü tomunun son sahifesi, sınıfın ne
olduğunu araştırırken, yarım kalmış bir cümle ile biter. Belli ki Karl Marx, sınıfın,
dilediği gibi güçlü bir tanımlamasını en gelişkin biçimiyle yapmak isterken, bunu
tümliyemeden ölmüştür. Engels de arkadaşının bıraktığı gibi vermeyi uygun
bulmuştur. Büyük ustaların böyle bıraktıkları konuyu sonra gelenler didaktik
kaçınılmazlıklarla, yani öğretici pratiğe uyarak bütünlemeğe çalışmışlardır.
Ancak, sosyal sınıfların var oluşları da, dövüşleri de Tarihcil Maddeciliğin ne bir
icadı, ne bir keşfidir. Hegel HUKUK FELSEFESİNİN ANA ÇİZGİLERİ eserine yazdığı
"GİRİŞ"te pek ısrarla bir noktayı belirtir. Ona göre her TARİF (tanımlama): yüzeyde
kalan bir Bilim çerçevesidir. Olayların tam anlaşılması tanımlamalarla olmaz. Tarihcil
gelişimlerinin kaçınılmazlığı (zarureti) ile gerçeklik kazanırlar. Sosyal bir olay demek
olan "SINIFLAR"da, tarif edilmekten çok, tarif edilmeden önce: TARİHCİL BİR
GELİŞİM KAÇINILMAZLIĞI VE GEREKLİLİĞİ kazanmış gerçekliklerdendir.
Bugün "SOSYAL SINIF" konusu ele alınırken, o büyük diyalektik hakikati, yani
şaşmaz gerçeklik anlayışını gözönünde tutmak gerekir. Sınıf gerçekliği her ülkedeki
gelişim gidişi sırasında az çok degişikliklere uğrar. Bu yüzden, bir an için yapılmış
sosyal sınıf tanımlaması ister istemez az çok yüzeyde kalabilir. Donmuş ve ezbere
formüllerle zırhlandırılabilir. Onun için sosyal sınıf ilişkilerini bir takım transandantal
kategoriler gibi fosilleştirmemelidir. Her toplumu yaşayan tarihcil kaçınılmazlığı
içindeki bütün gerçekliği ile izlemelidir.
Bu anlayışla modern topluma bakınca ne görüyoruz?
SOSYAL SINIF: dedik mi, ilkin Modern ekonomi temelini ve onu belirlendiren
EGEMEN ÜRETİM yordamını gözönüne getiriyoruz. Her toplumun sosyal sınıfları,
herşeyden önce, o toplumun "EGEMEN EKONOMİ" ilişkilerinde DOLAYSIZCA, yani
BİRİNCİ KERTEDE görevli bulunan insan kümeleridir.
"EGEMEN EKONOMİ" der demez şunu anlıyoruz: Demek her toplumda başkaca
"EGEMEN OLMIYAN EKONOMİ VE ÜRETİM" biçimleri de vardır. Modern burjuva
toplumunda egemen üretim biçimi KAPİTALİST ÜRETİM yordamıdır.. Kapitalist
toplumun sosyal sınıfları, ancak KAPİTALİST ÜRETİM YORDAMI içinde DOLAYSIZCA,
yani BİRİNCİ KERTEDE görevli bulunan insanların kümeleşmeleridir. Ve ancak o
kümelerin ilişkileri Modern toplum sınıfları bakımından düşünce ve davranış konusu
edilebilirler.
Bir üretim yordamı üzerinde DOLAYSIZCA görevli bulunan sosyal sınıflar
başlıca iki karakterle birbirlerinden ayırdedilirler:
1. O sınıfların DURUMLARI başka başkadır.
2. O sınıfların ÇIKARLARI başka başkadır.
Modern toplumda İŞVEREN sınıflarının durumu: ÜST ve GÜDÜCÜ sınıf olmak;
İŞÇİ sınıfının durumu: ALT ve GÜDÜLEN sınıf olmaktır. Gene modern toplumda,
İŞVEREN sınıfının çıkarı: elinden geldiği kadar çok ARTI-DEĞER koparmak, yani
SÖMÜRMEK; İŞÇİ sınıfının çıkarı ise; elinden geldiği kadar az ARTI-DEĞER
koparttırmak, yani SÖMÜRÜLMEMEK tir.
Bu tanımlamaya göre, Modern toplumun başlıca SOSYAL SINIFLARI: işveren
ve işçi sınıflarıdır. İşveren sınıfı ÜSTTE SÖMÜRÜCÜ, işçi sınıfı ALTTA SÖMÜRÜLEN
sınıflar oldukları için, durumları ve çıkarları bakımından iki zıt kutup olmuşlardır.
Sonsuz gibi görülen önüne geçilmez bir savaş içinde bulunurlar. Buna SINIFLAR
SAVAŞI, yahut SINIFLAR GÜREŞİ, yahut SINIFLAR DÖVÜŞÜ adları verilir.
Sınıflar dövüşü denilen gerçekliği şu veya bu insanın dileği yahut kaprisi
yaratmaz. KAPİTALİST düzenin ta kendisi sınıflar savaşını gerektirir.
Mesele öyle konulunca SINIFLAR SAVAŞINI doğru bulmayanlar, yahut
istemiyenler varsa, o gibi kimseler ne dediklerine biraz dikkat etmelidirler. Onlar
eğer zerrece sözlerinin eri iseler, sınıflar dövüşünü yanlış veya kötü sayarken, belki
farkına varmayarak, herşeyden önce KAPITALİZMİ doğru bulmuyorlar ve
istemiyorlar demektir.
Onun için sosyal sınıfların varlığını herkesten önce burjuva düşünürleri
görmüşler ve yazmışlardır. Tarihin (Medeniyet Tarihinin) bir SINIFLAR SAVAŞI tarihi
olduğunu, Marx ve Engels'ten çok önceleri, gerçekçi burjuva düşünürleri anlamış ve
anlatmışlardır.
Öyle ise sosyal sınıfların varlığını, çelişmelerini bir Sosyalist icadı saymak ve
sırf Sosyalistlere maletmek, en kalpazanca bir ne dediğini bilmemek olur. Bir yanda
kapitalizm (özel teşebbüsü) savunulurken, öte yanda sınıfları ve sınıflar savaşını
inkar etmek ne demektir? Bu inkarı yapan cahil kişi ise ne dediğini bilmiyordur. Ne
dediğini bilenler inkara, hatta yasaklamaya kalkıyorlarsa. yaptıkları ikiyüzlüce bir
sahtekarlıktır.
Çünkü ÖZEL TEŞEBBÜS demek, KAPİTALİZM demektir. Kapitalizm demek:
üstte sömürücü işveren sınıfı, altta sömürülen işçi sınıfı ile bir üretim yapılıyor
demektir. Kapitalizm bu üretim ilişkilerinin temelleri üzerine kurulmuş bir sosyal
düzendir. Bu sosyal düzeni kuranlar şu veya bu insanlar, şu veya bu sınıflar değil:
tarihcil gelişimdir. En basit gerçekçi insan dürüstlüğü kapitalizmin birbirine zıt
İŞVEREN-İŞÇİ sınıflarına dayandığını, bu sınıflar arasındaki çelişkinin ister istemez
ardı arkası kesilmeyen çatışmalarla dolu olduğunu görmezlikten gelemez.
Sınıflar güreşini örtbas etmeye, yani varken yok saymaya, yahut yasak etmiye
kalkışmak nedir? Sınıflar güreşini insan bilincinden uzak tutmaktır. İnsan sınıfları
arasındaki güreşi HAYVANLAR arasındaki Orman Kanunlarıyla gütmeye girişmektir.
Tersine, Modern toplumda özel teşebbüsçülüğün egemen olduğu kapitalist
üretim yordamı yüzünden doğmuş SINIFLAR DÖVÜŞÜNÜ insanların bilincine
çıkarmak: insanlar arasındaki bir sürü hayvanca tepişmeleri, İNSANCA yapmak
ölçülerini getirir. Buna SOSYALİZM denir.
Sosyalizm, 7 bin yıldır süregelen ve bin 500 yıl, boyuna doğarak sonra batmış
Medeniyetlerin örneğinden ders almıştır. İnsanlar arasındaki HAYVANCA savaşı
insana yaraşır BİLİNCE çıkarmıştır. Sınıflar savaşını Medeniyet kazançlarına ve
toplum yaşantısına en az zarar verecek biçimlerde İNSANCA DÖVÜŞE çevirmiştir.
Sosyalizm insan topluluğu içinde en son kalıntılarıyla HAYVANLIĞI kaldırmaktır. O
bakımdan Sosyalizm düşmanlığı insanlık düşmanlığıdır. Sosyalizmi bile bile
istememek, kapitalizmin bu günkü durumuyla toplumda HAYVANLIĞI sürdürmektir.


B) SOSYAL TABAKALARDAN KÜÇÜK BURJUVAZİ:
Modern toplumda işveren ve işçi adlı başlıca ve birinci kerteden gelen SOSYAL
SINIFLAR'dan başka PARTİLER (bölük-kısım-parça)lar yok mudur? Vardır. Hem de
pek çoktur. Bu ikinci kertede gelen bölük bölük insan kümeleri iki türlü olurlar;
bunlar:
1-Ya her başlıca birincil sosyal sınıfın kendi İÇİNDE bulunan bölüklerdir.
2-Yahut, bütün başlıca sosyal sınıfların dışındaki bölüklerdir.
1-BİRİNCİL sosyal sınıfların İÇLERİNDE bulunan İKİNCİL insan bölüklerine
bizde daha çok ZÜMRE adı veriliyor. İşveren sınıfı içinde: Sanayiciler, Ziraatçılar,
Bankacılar, Tüccarlar ve ilh. gibi bölüklere işveren sınıfının başka başka ZÜMRELERİ
denir.
Bu zümreler arasındaki hiyerarşi (rütbeler zinciri) çağa göre değişebilir. 19uncu
yüzyıl sonuna değin kapitalizmin birincil işveren zümreleri: sanayici ve ziraatçı
girişkinlerdir. Bankacılar, tüccarlar, ve ilh. kapitalist zümreleri İKİNCİL gelirler.
20nci yüzyılda bu hiyerarşi tersine döndü. Bankacılar birincil zümre oldular. Öteki
zümrelerin en kodamanlarını kendilerine uydulaştırdılar.
İşçi sınıfı içinde: tarım işçileri (ırgatlar), kaba işçiler (üretime alışmamış kara
işçiler), orta işçiler, usta işçiler, uzman işçiler, ve ilh. gibi bölüklere işçi sınıfının
başka başka ZÜMRELERİ denir.
19uncu yüzyılda işçi sınıfı zümreleri az çok akılcıl bir dengelilikle farklı idiler.
20nci yüzyıl ile birlikte, işçi sınıfı içinde burjuvazinin desteklediği ve
aristokratlaştırdığı işçi küçükburjuvalan sendika gibi işçi teşkilatlarını tekellerine
geçirdiler. Tıpkı kapitalist sınıfı içindeki bütün zümreleri bir Finans-Kapitalist
zümresi nasıl baskı altında tutup sömürüyorsa, öylece aristokrat ve sendika
gangsteri işçi açıkgözleri geri kalan bütün işçi zümrelerini baskı altında tutuyor ve
sömürüyorlar. Yukarıda kapitalist sınıfında azıtan tekelcilik böylelikle aşağıda işçi
sınıfı içinde de almış yürümüş olur.
2- BİRİNCİL sosyal sınıfların DIŞLARINDA bulunan İKİNCİL insan bölüklerine
bizde daha çok TABAKA adı veriliyor. Çünkü bunlar birincil sosyal sınıflardan çok
daha heterojen (gayri mütecanis), altlı üstlü bir hayli durum ve çıkar, farkları
gösteren basamaklaşmalara uğramışlardır. Onun için bu sosyal kümelere, onları
sosyal sınıflardan ayırmak üzere SOSYAL TABAKALAR denmelidir.
Sosyal tabakaların hepsi de ilkin MODERN ÜRETİM YORDAMI ile DOĞRUDAN
DOĞRUYA ilişkili olmıyan kümelerdir. Normal sayılabilecek fakat yalnızca soyut
kavram olarak anlaşılan, sırf İŞVEREN-İŞÇİ sınıflarından ibaret, tam verimli bir
kapitalizm için sosyal tabakaların EKONOMİK gerekleri ve zaruretleri yoktur.
İyi organize edilmiş, mantık sonuçlu, akılcıl (rasyonel) veya fikircil (ideal)
diyebileceğimiz bir Kapitalizm için SOSYAL TABAKALAR kaçınılmaz bir gerçeklik
olmayabilirlerdi. Daha doğrusu Kapitalist toplumda bir an için SOSYAL TABAKALAR
yok oluverseydiler, kapitalist üretim yordamı durmazdı ve aksamazdı. Tam tersine
sosyal tabakalar olmasa, Kapitalist toplumun genel ve soyut EKONOMİK düzeni daha
verimli ve ilerici olarak büsbütün rahatlıkla işleyebilir ve çok çabuk gelişebilirdi.
Ne var ki her Kapitalist toplumun EKONOMİK zaruretleri dışında TARİHCİL ve
POLİTİK birçok kaçınılmazlıkları daha vardır. Kapitalist üretim yordamı için ikincil
sayılabilecek o tarih ve siyaset zaruretleri her ülkede bir sürü sosyal tabakaların
basamak basamak açılıp saçılmasını gerektirmiştir.
Onun için, biçincil sosyal Modern sınıflar dışında kalan SOSYAL TABAKALARI
bölümlendirmek her ülkenin özel tarih, ekonomi, politika şartlarına göre ayrılıklar ve
güçlükler gösterir. Politika kargaşalıkların en büyük sebebi, sosyal tabakalarla
sosyal sınıfları birbiçine karıştırmaktan ve sosyal tabakaları da ayrıca birbiriyle
karıştırmaktan ileri gelir.
Sosyal tabakalar deyince ilkin iki grup göz önüne getirilir:

a)       GEÇMİŞ TARİHİN YADİGARI OLAN SOSYAL TABAKALAR:
Geçmiş çağların üretim yordamları kapitalizm şartları içinde sürünüp gittiği için ayakta
dururlar. Bunların en ünlüleri büyük KÖYLÜ TABAKALARI ile ESNAF
TABAKALARIDIR. Kapitalizm kendi kanununa uyup gereği gibi gelişseydi, bu iki
büyük tabaka yeryüzünden silinebilirdi.

b)      MODERN GÜDÜMÜN YADİGARI OLAN SOSYAL TABAKALAR:
Bunların en göze çarpanları USTABAŞLAR ile AYDINLARDIR. Bu tabakaların üretimle ilişkileri
dolaylı yoldan: İDARE, SİYASET güdümleri için olur.
Kapitalistler siyasi iktidarı ele geçirmeden önce gerçekten girişkin kişilerdi. O
girişkinlikleriyle üretimdeki görevlerine elverişli kalsaydılar adı geçen iki tabaka
insana hacet kalmıyabilirdi.
Ancak, ne KAPİTALİZM ideal GELİŞİMİNİ başarabilmiş, ne de KAPİTALİSTLER
üretimde gözetim ve bilgi GÖREVLERİNİ ciddiye almışlardır.
(a) ve (b) tabakalı insan kümeleri arasında TERSİNE ORANTILI bir gelişim
olmuştur. Kapitalizm ilerledikçe TARİHİN YADİGARI olan köylüler ve esnaflar
boyuna azalmaktadırlar. Buna karşılık işveren sınıfı hazır yeyiciliğe dökülüp gözetim
ve bilgi görevini aksattıkça, sosyal sömürü dengesini koruyabilmek için MODERN
GÜDÜMÜN YADİGARI olan gözeticileri ve aydın adlı Modern kapıkullarını boyuna
arttırmıştır ve arttırmaktadır.
Egemen sosyal sınıf her gün sayıca biraz daha azaldığını görüyor. Güdüm
görevinden ve bilgi yetkisinden her gün daha çok uzak düştüğünü görüyor. Hele
20nci yüzyılın Finans-Kapitalizm çağında kapitalist sınıfı büsbütün gereksiz bir asalak
olduğunu kavrıyor. Bu kendi kendine YOK oluşu bir VARLIK gibi göstermek ihtiyacını
duyuyor.
O zaman kapitalist sınıfı gittikçe daha çok sayıda gelişen teknik incelikleri
yalnız Bilim işinde uzmanlaştırdığı elemanlara bırakıyor. Tekniği anlamak tekeline
sahip olan bu uzmanlar, "akılcıl" sistem (rasyonalizm), Taylörizm, zincir usulü ve ilh.
ile verimi artırma yoluna işçileri kurban ediyorlar. İşçiler üretim içinde bir küçük bir
çivi kadar önemsiz duruma sokuluyorlar.
Bu üretim ilişkileri ortasında işçi artık makinenin hizmetkarı olmuş otomat bir
bostan korkuluğudur. Otomatların daha çok yıpranarak verim sağlamaları için
gazeticileri ve uzmanları sayıca artırmak gerekir. Gazeticilerle uzmanların çıkarları
artı-değer sömürüsünü arttırmakta toplanır. Durumlari işçi sınıfını kılını
kıpırdatamaz hale getirmekte toplanır. Düşünce, duygu ve davranışlarında
bunaltılmış işçi sınıfına karşı, aristokrat işçi ile uzman aydın kendisini o çıkar ve
durum bakımından kapitaliste paralel sayar.
Buraya kadar gerek Tarihin geçmişinden, gerekse GÜDÜMÜN geleceğinden
doğmuş sosyal tabakaları başkalıkları içinde bulduk. Bu sosyal tabakaların bir de
ortak yanları vardır. Hepsi de KÜÇÜK MÜLK SAHİBİ tutumundadırlar. "KÜÇÜK KİŞİ
MÜLKİYETİ": esnafı ve köylüyü verimsiz küçük üretim cenderesinde kısır çabalarla
boğuyor; aynı küçük özel mülkiyet, aydını ve gözeticiyi haksız sömürüye bekçi
köpeği yaparak insan haysiyetine aykırı vicdan işkencesi ile yozlaştırıyor.
Ne var ki bu zavallı sosyal tabakalar sırf o küçük mülkiyetlerinin kölesi
oldukları için, durumlarını bilince çıkarmakta güçlük çekerler. Egemen sınıflann
muazzam BÜYÜK ÖZEL MÜLKİYETİ toplum içinde har vurup harman savurur.
Üretimin sosyalleşmesiyle taban tabana zıt üstyapı engelleri çıkarır, verimi baltalar,
toplumun gelişimini baltalar. Yapma işsizliği ve izafi, yoksulluğu (üst sınıfların
zenginliği ile her gün biraz daha ağırca zıtlaşan alt sınıfların züğürtlüğü) artırır.
Bununla birlikte, küçük mülk sahipleri, zaman zaman o toplumu batıracak hale
gelmiş büyük özel mülkiyeti körü körüne savunmak felaketinden bir türlü
kurtulamazlar.
Onun için geçmiş Tarihin yadigarı ve Modern güdümün yadigarı olan sosyal
tabakaların topuna birden "KÜÇÜKBURJUVA" tabakaları denilmektedir. Küçük
burjuva tabakaları, "KÜÇÜK" oldukları için maddece ve manaca ezilip
sömürüldüğüne göre, İŞÇİ SINIFI'na yakındırlar. Aynı tabakalar "BURJUVA" yani
"ÖZEL MÜLKİYET" denilen ismi var cismi yok tabu ile çarpılmış bulundukları için,
İŞVEREN sınıfının zafer arabasına bağlı kalırlar. Bir yandan bağımsız hiç bir düşünce
ve davranışa sahip olamazlar. En sarma uyduruklara inanır ve aldanırlar. Öte
yandan anarşiye dek "BAĞIMSIZ" görünmek karasevdasından kurtulamazlar. Hiçbir
kollektif aksiyonu ölüm dirim ölçüsünde benimsemiyen küçük-burjuvalar, kendisini
beğenmiş ukalalık illeti ile inmeli olurlar.

C) MODERN BÜYÜK TOPRAK ve MÜLK SAHİPLERİ SINIFI:
Bugün yeryüzünde Modern olmayan toplum kalmamıştır. Modern demek
KAPİTALİST demektir. Sosyalist olmayan kesimde en akla gelmedik sosyal ilişkileri
bulunan MODERN toplum örnekleri çeşit çeşit KAPİTALİST ülke tipleri vardır.
Bunlardan hepsinin en klasik biçimleri Batı Avrupa'da görülür. Oradaki klasik sosyal
sınıf ilişkilerini basitleştirmek olağandır.
GEÇMİŞ TARİHİN YADİGAR olan sosyal bölümler içinde ikisini biliyoruz:
1) Köylüler ve esnaflar: Toplumun Duzah'ı (Cehennemin en kaynar yeri) içine
atılmışlardır.
2) Aydın küçük-burjuvalar: Toplumun Arafatında (alt tabakalar Cehennemi ile
üst sınıflar Cenneti arasında) kalmışlardır.
Geçmiş Tarihin Modern topluma yadigar bıraktığı yukarıki alt tabakalardan
başka, iki de üst sosyal sınıf vardır.
1) Modern üretimle dolaysız değil, DOLAYLI yoldan ilgili olan sosyal kümeye:
BÜYÜK TOPRAK ve MÜLK SAHİPLERİ SINIFI denir.
2) Modern üretimle hiç, ilgisi bulunmayan sosyal kümeye: ANTİKA
TEFECİ-BEZİRGAN SINIFI adı verilir.
Adı geçen dört büyük kalabalık sosyal kümelerin hepsi de geçmiş Tarihten
Modern topluma aktarılmış armağanlardır. Bunların hepsi içinde, tıpkı KÜÇÜK
BURJUVA tabakaları içinde olduğu gibi, birtakım basamaklaşmalar vardır.
Küçük-burjuva tabakalarının Esnaf ve Köylü gibileri ne Antika toplum kümeleri,
Aydın küçük-burjuvalara da Modern toplum kümeleri adını yakıştırmak mümkün
oldu. Tıpkı onun gibi Ortaçağ armağanı o iki üst sınıf içinden Büyük Toprak ve Mülk
Sahipleri sınıfına "Modern" Tefeci-Bezirgan sınıfına "Antika", adı verilebilir. Çünkü
bunlardan Tefeci-Bezirgan sınıfı gibi, köylü ve esnaf tabakaları da düpedüz ve
doğrudan doğruya Antika çağın üretim, toplum, kültür ve ilh. ilişkilerini yaşarlar.
Beride Aydın küçük-burjuvalarla Büyük Toprak ve Mülk Sahipleri sınıfı, belirli
nedenlerle, gerek en ileri ülkelerde, gerekse en geri ülkelerde: üretim, toplum,
kültür ve ilh. ilişkileri bakımından sanki "Modern" toplumun birer bölüğü
olmuşlardır. Onun için bu sonunculara KAPİTALİST toplumun vazgeçilmez bölümleri
gözüyle de bakılabilir.
Burada ilkin birinci Tarih armağanı olan ve Modern üretimde DOLAYLICA ilgili
bulunan sosyal tabakaları ele alalım.
Modern Büyük Toprak ve Mülk sahipleri sınıfı en klasik biçimiyle İngiltere'de
doğdu. Bunlara "TÜCCARLAŞMIŞ LORDLAR" denildi. Tüccarlaşmış Ağa kılığında
Modern topluma mal olan Büyük Toprak ve Mülk Sahipleri sınıfı: işveren, sınıfı ile içli
dışlı işbirliği yapar. Mülkiyetinde tuttuğu toprağı işveren kapitalist çiftçilere kiralayıp
irat alır. Ve iratçılığını gerek köyde gerek şehirde kapitalizmin geliştiği ölçüde artan
RANT (irat) biçiminde sağlar. Bu sınıfa Batı kapitalizm düzeninde en geçer adıyla
"PROPRIETAIRE FONCIERE", (Büyük Arazi ve Emlak Sahipleri) denir.
Onun için Marx kapitalist toplumda bir değil iki hakim sınıf sayar: 1)İşveren
sınıfı (Burjuvazi), 2) Büyük Toprak ve Mülk Sahipleri sınıfı.. Böylece Modern
toplumda Marksizm gelirlerine göre üç sınıf ayırmış olur:
1- İşveren sınıfı: KAR alan sınıftır.
2- Büyük Toprak ve Mülk Sahipleri sınıfı: RANT (irat) alan sınıftır.
3 - İşçi sınıfı: GÜNDELİK ücret alan sınıftır.
Marks'ın Modern sosyal sınıfları böyle üçe bölüşü sebepsiz değildir. Her üç sınıf
da Modern üretimin sağladığı milli gelirden kendi payına düşen bölümünü alarak
yaşar. İşveren sınıfı KAR'la, Büyük Toprak ve Mülk Sahipleri sınıfı İRAT'Ia, işçi sınıfı
GÜNDELİK'le yaşar. Ve bu üç gelirin ortak kaynağı işçi sınıfına ürettirilen
DEĞER'dir.
Antika Medeniyetlerde Tefeci-Bezirgan ilişkileri egemendir. Bu ilişkiler zamanla
parababalarının toprak satın almasıyla BÜYÜK TOPRAK ve MÜLK SAHİPLERİ SINIFI
haline gelmelerini kaçınılmaz kılar. O zaman Büyük Toprak ve Mülk Sahipleri sınıfı
çağlarının tarihcil etkileri ve itkileriyle Derebeğleşmiş üst-sınıf durumuna girerler.
Üst derebeği sınıfının karşısında geri kalan bütün toplum yığınları: Köylüler,
Esnaflar, Aydınlar, Burjuvalar bir tek TIERSETA (Üçüncü Tabaka) adını alır. Biçinci
tabaka Dünya Derebeğleri, ikinci tabaka Din Derebeğleri olunca, Tierseta denilen
yığın da bütünüyle bir ALT SOSYAL SINIF karakterini taşır. Batıda kapitalist sınıfı
bütün Tiersetayı ardına takarak, büyük Modern SOSYAL İHTİALİ başardı.
Sosyal İhtilal (Toplumcul Devrim) bir sonuçtu. Bu devrim başlamadan
yüzyıllar öncesi toplumun üretim temelinde Derebeğleşmiş üst-sınıfı akıntıya
kaptıran bir gelişme başladı. Hele İngiltere'de Barbarlık gelenek ve göreneklerini en
az yitirmiş bir toplum vardı. Bu toplum içinde Derebeğleşmiş büyük toprak ve mülk
beyleri ve ağaları sınıfı daha akıcı, oynak ve yeni kalıplara kolayca girmeye eğgin
bulunuyordu. Onun için İngiliz Şayak Sanayii dünya pazarını açarak Büyük Britanya
adalarında o zamana dek görülmemiş hızlı bir gelişim başarınca, İngiliz Lordları da
değişmeye başladılar. Kapladıkları EKİN tarlalarını, OTLAKLAR durumuna soktular.
Büyük sürüleri bu otlaklarda yetiştirip şayak endüstrisine hammadde sağlar oldular.
O zaman Thomas Morus'un deyimiyle, İngiliz toprakları üzerinde "KOYUNLAR
İNSANLARI YEDİ", Yalnız bununla da kalmadı. Küçük çiftçilerin tarlaları Lordların
(Türkiye'de Miri topraklara tapu çıkarıp sahip çıkan Eşraf ve Ayan gibi) binbir
oyunuyla büyük ağa otlaklarına katıldı.
Bu ekonomik gelişim İngiltere'de: çarçabuk büyüyen alt İŞVEREN sınıfı ile,
Antika çağların yadigarı Büyük Toprak ve Mülk Sahipleri üst sınıfı arasında bir çeşit
çıkar birliği, işbirliği, durum birliği ve tutum birliği yarattı. Bu az çok diyalektik, yani
zıtlıkları birarada toplayan gelişimin en parlak POLİTİKA örneğini: Liberaller ile
Muhafazakarlar arasındaki cilveleşme verdi. Sözde demokratik parlamento kapalı
kutusu içinde iktidar bu iki sınıf arasında inip çıkan bir tahtaravalli oyununa
döndürüldü.
Yüzlerce yıl süren Parlamento oyunu bugün Liberallerin yerini tutan İŞÇİ
PARTİSİ ile Liberallerle kaynaşmış eski Muhafazakar Partisi arasında sürüp gidiyor.
Burjuvazi ile Derebeğlik arasında ekonomik, sosyal ve politik çelişme, çekişme:
eskiden ANTİKA BİR SOSYAL SINIF olan Batı derebeğlerini (İngiltere'de Lordları,
Fransa'da Aristokratları) yavaş yavaş yonttu. Kendileri bile farkına varmaksızın,
vaktiyle ayak-takımı sayılan "DONSUZ" (Sankülot) burjuvaları, bir zaman ihtilalle
devirdikleri derebeğlere yaklaştırdı. O andan itibaren Büyük Toprak ve Mülk
Sahipleri de, Modern toplumun kapitalist sınıfı gibi, egemen bir sosyal sınıf
durumuna geldi.. Örneğin İngiltere'de DEREBEĞİ LORDLAR zamanla yün
üretmenliğine ve tüccarlığa gönül vererek BURJUVA LORDLARI oldular.
İşveren sınıfı devrimci kaldığı günlerde, az çok bir reşit burjuvalaşmış bulunan
Büyük Toprak ve Mülk Sahipleri sınıfı ile çok ilginç, ilişkiler sağladı. "BÜYÜK FRANSIZ
İHTİLALİ" denilen şey Fransa'da resmen başarı kazanırken: sonradan ihaneti
görülüp asılacak olan Kralın ister istemez katlandığı bir şey oldu. Görünüşte sosyal
devrime Kral ZORAKİ PATRONLUK etti. Anadolu türküsünde "hem giderim hem
ağlarım" diyen gelin gibi, Krallık, tiksintilerine ve isyanlarına rağmen, ansızın İşveren
sınıfının yörüngesine oturdu.
Bu akıl almaz çelişkinin nedeni açıktı. Krallığın temel direkleri sayılanlar
DÜNYACIL DEREBEĞLER idi. Dünyacıl derebeğler Krallığın topladığı Etajenero'da
(genel tabakalar meclisinde) birden burjuvalarla birlik oluverdi. "Elma oyunu" (Jö dö
Pom) salonunda, Kral sözcüsü Mebusları dışarı atmak istediği zaman: "BİZİ
BURADAN ANCAK SÜNGÜ KUVVETİ ÇIKARIR" çığlığını Danton atmıştır. Danton hem
Millet Meclisinde kralın casusuydu, hem de kralı sehpaya götüren kararlara karşı
koymamış Dünyacıl Derebeğler sınıfındandı. Fransız aristokrasisi neden bu oyunu
destekledi? İşveren sınıfı gelişen üretimdeki başarısından güç almış pratik
kurnazlardandı. Dünyacıl Derebeğlerini kendi safına çekmek için, DİNCİL
DEREBEĞLER'in yani Klisenin geniş topraklarını onlara yem gibi göstermişti. Fransız
kapitalist ihtilalinin düşünce doruklarına aristokrat salonlarının ve yuvalarının
barınak yapılması bundan ileri gelmişti. Burjuvazi iktidara gelinceye kadar
aristokrasiye göz kırpmıştı.
İşveren sınıfı iktidara gelir gelmez karşısında en az kendisi kadar MODERN olan
bir sosyal sınıf buldu. Bu sınıf bütün Fransız ihtilalinin MOTORU olan ve tüm halk
yığınlarının en başında gelen İŞÇİ SINIFI idi. İşçi sınıfı açık bir zıt kutup olarak
işveren sınıfının karşısına çıktı. Bu yüzden toplumda işveren iktidarının kökleri
sallandı. Bunu sezen işveren sınıfı kendisine halk dışında halka karşı omuzdaşlar
aradı.
Kapitalist devriminden önce burjuvalar memlekette Derebeği parçalanışını
önlemek için Derebeğlere karşı Krallığı destekleyip "Milli birliği" sağladılar. Zamanla
derebeğlerin iktidar güçleri kalmayınca, müstebit Krallığa karşı aristokratları
tarafsızlaştırarak Tierseta ile saldırıya geçtiler. Şimdi Tierseta içinden İşçi sınıfı
İşveren sınıfına karşı çıkınca, kapitalistler yeniden aristokratlara başvurdular. Büyük
Toprak ve Mülk Sahipleri sınıfı ile birleşerek, halka karşı KAPİTALİST DÜZENİ
korumaya giriştiler.
İşveren ve toprak ağaları arasındaki bu danışıklı döğüş yüzyıllar boyu Batı
Medeniyetinin "PARLAMENTARİZM" havasını yarattı. Gerek ekonomi gerek toplum
ilişkilerinde olduğu gibi, POLİTİKA çatısında da kopmuş kopacak bütün kızılca
kıyametler şu nedene bağlandı: İşveren sınıfı bir yanda kendi iktidarını işçi sınıfına
karşı korumak için Büyük Toprak ve Mülk Sahipleri sınıfı ile uzlaştı, öte yanda Büyük
Toprak ve Mülk Sahiplerine elini verince kolunu da geri alamadığını gördü. Ve bu
ürküntü ile yeniden halka başvurarak kanlı sıçramşlar ve zigzaglar yaptı.
Bu mekanizma yüzünden Modern Kapitalist toplumun tepesinde, her şeye
egemen olan bir değil iki sosyal sınıf türedi:
1) İşveren sınıfı,
2) Büyük Toprak ve Mülk Sahipleri sınıfı..
Böylece Antika Tarihin DEREBEĞİ SINIFI, tepesi taklak getirilerek, o çağdan
Modern topluma yadigar kalmış BÜYÜK TOPRAK ve MÜLK SAHİPLERİ SINIFI biçimine
girdi. Ekonomik, sosyal ve politik biçim değişmelerine uğradı. Ama bir KADİM
SOSYAL TABAKA olarak kendi ölümüyle başbaşa bırakılmadı. İşveren sınıfının
sömürdüğü Artı-Değerden Rant çekerek pay aldı.
Modern üretimde hiç bir rolü olmayan (örneğin kapitalist gibi girişkinlik
göstermeyen) Büyük Toprak ve Mülk Sahipleri sınıfı, sırf Kapitalizme destek olduğu
için ortada kaldı. Ne topluma, ne ekonomiye hiç bir görevle bağlı olmadığı halde,
Kapitalizmin ayakta durmasını sağlıyarak, işveren sınıfı ile parlamentolarda yalancı
pehlivan güreşleri yaparak, kılıcının hakkı olan İradini çekti. Toplumu o iradın
üretime yatırılmasıyla sağlanabilecek bir gelişimden yoksun bıraktı. Kapitalizmi
gereğinden fazla gerici ve tekniğe engel bir sistem haline getirdi.
20nci yüzyıl ile birlikte kapitalizm tersine döndü. SERBEST REKABETÇİ
sermaye, şirketlerin TEKELCİ sermayesi kılıfına girdi. Bu Tekelci sermaye kendi
ülkesinin pazarında bile artık bütün işveren ZÜMRELERİ ile ortaklaşa sömürü
yapmakla yetinemedi. Yalnız İşveren sınıfının ve Büyük Toprak ve Mülk Sahipleri
sınıfının içlerinden en kodaman ZÜMRELERİ'ni seçti. Ekonomik, sosyal ve politik
tekelciliği son haddine vardırarak o zümreleri birbirine kaynaştırdı. İşveren ve
Büyük Toprak ve Mülk Sahipleri sınıfları içindeki: EN KODAMAN, EN GERİCİ, EN
TUTUCU, EN TEKELCİ, EN KOZMOPOLİT zümreleri Banka kubbeleri altında birbirine
kaynaştırarak bugünkü FİNANS-KAPİTAL zümresini yarattı.
Onun için bugünkü kapitalist toplumun bütün sınıf ilişkileri 19uncu yüzyıldaki
yapısını değiştirdi. 19uncu yüzyılda serbest rekabetle birbirine çatan bir İŞVEREN
SINIFI, bir de BÜYÜK TOPRAK ve MÜLK SAHİPLERİ SINIFI vardı. Bugün öyle
sınırları keskince belirli iki egemen sosyal sınıf aramak boşuna olur. Emperyalizm
çağında bir tek ülkenin bile EGEMEN SOSYAL SINIF adını almaya elverişli bir sınıfı
kalmamıştır. Evren ölçüsünde biricik dünya ekonomisi ve dünya pazarı
biçimlenmiştir. Onun gibi ve ona paralel olarak bütün ülkelerin egemen zümrelerini
kendi kozmapolit bağları içine almış, hepsini birbirine kaynaştırmış biricik EVREN
FİNANS-KAPİTALİ vardır. Bu evren Finans-Kapitali bir SOSYAL SINIF bile olmaktan
çıkmıştır. İki sosyal sınıfın (yani, İşveren sınıfı ile Büyük Toprak ve Mülk Sahipleri
Sınıfının) çeşitli ZÜMRELERİ içinden seçilmiş EN KODAMANLARI'nın kurdukları bir,
söz yerinde ise, EVREN TARİKATI vardır. Bu Finans-Kapital tarikatı emperyalizmin
GİZLİ FAALİYET yapan suçlu ve kanun dışı DİKTASI'dır.
İşçi sınıfının içinde nasıl kaba işçi, orta işçi, uzman işçi ve ilh. zümreleri varsa;
işveren sınıfının da tıpkı böyle bir çok zümreleri, Büyük Toprak ve Mülk Sahipleri
sınıfının da bir çok tabakaları vardır. O zümre ve tabakaların topu birden
FİNANS-KAPİTAL adlı "saman altından su yürüten" KURŞUNİ EFENDİ
HAZRETLERİ'nin her gün gizli açık sömürüsü ve türlü baskıları altında bulunur.
19uncu yüzyıldaki anlamıyla ekonomik, sosyal ve politik alanlarda gerçekten
egemen sayılabilecek ayrı bir İŞVEREN SINIFI ve gene ayrı bir BÜYÜK TOPRAK ve
MÜLK SAHİPLERİ SINIFI kalmamıştır. Her iki sınıfın içinden evren bankacılığı ve
şirketleriyle en iyi kaynaşabilmiş, Bektaşi sırrından beter gizlilikte çalışan bir
OLİGARŞİ herşeyin üstündedir. Bu Finans-Kapital oligarşisi her zaman kaçak güreşir
ve yakayı ele vermemek için, yazılı olmayan zımni anlaşmalarla içiçe girmiştir.
Bu şartlar altında Büyük Toprak ve Mülk Sahipleri dediğimiz insan kümesi,
Antika çağ yadigarı olduğu için, bir SOSYAL TABAKA mıdır? Yoksa modern üretimle
dolaylıca, ilgili olarak İRAT aldığına göre, bir SOSYAL SINIF mıdır?
Bu soruya şimdi artık pek yer kalmamıştır. Her ülkenin Büyük Toprak ve Mülk
sahipleri tabakaları içinden en hinoğluhin olan kodaman toprak beyleri evren
bankaclığının gizli casus ve haydut şebekeleri içine katılmışlardır. Böyle bir
uluslararası çetenin, yeryüzünde şu veya bu ülkede ayrı bir sınıf veya tabaka oluşu
üzerinde durmağa değmez. Finans-Kapital tüm dünyayı ahtapot kollarıyla sarmıştır.
Onun yabancı kumpaslara ve dalaverelere yataklık eden her memleketteki birer
avuç omuzdaşları: OLİGARŞİ'dir. (Azlığın egemen güdücülüğüdür). Büyük Toprak ve
Mülk Sahipleri sınıfından Finans-Kapital oligarşisine katılmayanlara, işveren sınıfı
içinde tekelci olmayan kapitalistlere verilen adla "VAHŞİ" denilebilir. Tıpkı "Vahşi"
kapitalistler gibi, "Vahşi" toprak ağaları da, Finans-Kapitalin sömürüp alet olarak
kullandığı ALT-TABAKALAR durumuna düşmekten kolay kolay kurtulamazlar.
D) ANTİKA TEFECİ BEZİRGAN TABAKALARI:
İşaret etmiştik. Modern toplumda Büyük Toprak ve Mülk Sahipleri tabakasının,
üretime İrat mekanizması ile bağlı bulunuşu yüzünden bir sosyal sınıf durumuna
girmesi, ancak işveren sınıfı henüz GİRİŞKİN SERBEST REKABETÇİ bulunduğu
çağlarda mümkün olmuştur. Sapına kadar girişkin serbest rekabetçi olarak toplumu
Ortaçağ geriliğinden almış, Modern büyük sanayiye ve ileri toplum biçimine doğru
getirmiş olan İŞVEREN SINIFI, bildiğimiz gibi yalnız "BATI" adlı dünya bögesinde
başarı sağlamıştır. Buradaki "Batı" sözcüğü su katılmamış KAPITALİZM sözcüğünün
tam Coğrafya karşılığıdır.
Batıda kapitalizm prosper (refahlı, genlikli) bir ekonomi ve toplum biçimi
geliştirdi. O sayede Antika ve Ortaçağların bütün Tefeci-Bezirgan ilişkilerini
kökünden kazıyabildi ve bir daha dirilemiyecek biçimde egemen olmaktan devirdi.
Kadim Büyük Toprak ve Mülk Sahibi olan Ağaları, Beyleri, Paşaları (Lordları,
Aristokratları, Junkerleri): bir daha geri dönmemecesine burjuvalaştirabildi. Bu
dinamizm bütün dünya ülkelerindeki İşveren sınıfları tarafından aynı biçimde ve aynı
güçte başarılamadı.
Dünyanın üçte ikisi GERİ ülkelerdir. Ne bakımdan geri? Kapitalizm
bakımından... Yoksa, herkesin pek iyi bildiği bir hakikattir. Bu hakikati hele ileri
"BATI"lılar her gün yerin altından sayısız örnekler çıkarıp ispatlamaktadırlar. "DOĞU"
yahut "GERİ" adını almış ülkeler: "BATI" veya "İLERİ" olan ülkelerden binlerce yıl
önce Medeniyete kavuşmuşlardır. Doğu'nun Batı'dan geri kalışı Antika Medeniyete
çok ileri derecede ve çok erkenden girmiş olmasına bağlıdır. O yüzden Barbar "Batı"
ulusları, Modern kapitalizme "Doğu"lulardan önce ve kolayca girebilmişlerdir. Eski
büyük Medeniyetlerin insanları olan "Doğu" ulusları ise, kendilerini taşlaştıran
Tefeci-Bezirgan Medeniyet ilişkileri dolayısıyla, yerlerinde sayıp donakalmışlardır.
O gelişimle Batı'da kapitalizm "atı alıp Üsküdar'ı geçti". "Doğu" adını verdiği,
bugün "GERİ KALMIŞ ÜLKELER" damgasını vurduğu yerleri ve ulusları sağmal inek
sürüleri gibi sömürdü. Yüzyıllardan beri sürüp gelen kapitalist sömürüsü, bütün
dünyanın kapitalist olamıyan eski MEDENİYET'lerini ve eski "KÜLTÜR"lerini acımak
nedir, utanmak nedir bilmeksizin talan etti. Bu çapulculuk sayesinde, Batı
kapitalizminin anavatanları (metropolları) dışında kalmış bulunan dünya hiçbir
zaman doğru dürüst "namuslu" bir kapitalizme.kavuşamadı. Gelişemeyip geri kaldı.
Kapitalist metropoller dışında kalmış ülkelerin türedi kapitalistleri, Batı
kapitalizminin 19ncu yüzyılda KOMPRADOR'U, 20nci yüzyılda doğrudan doğuya
ORTAĞI oldu. Geri ülke kapitalistleri yabancı sermayenin ajanı durumunda
kalmaktan hiçbir zaman kurtulamadı. İş o kadarla da bitmedi. Geri ülkelerde yabancı
çıkarlara kul köle olmuş kiralık ve satılık bir cılız İşveren sınıfı "kendisi muhtac-ı
himmet bir dede" idi. Kendi ülkesine sahip çıkamıyordu. Kendi toplumundaki sosyal
sınıflara ve tabakalara karşı gereği gibi bağımsız bir düşünce ve davranış önderi
olamıyordu.
Geri ülkenin yerli türedi işveren sınıfı, her zaman katlandığı yabancı ajanlığı
yüzünden, yabancı sermayenin istemediği bir işi kendi toprağında gerçekleştiremedi.
Yabancı sermaye geri ülkelerde gürbüz (prosper) bir sanayi istiyemezdi: kendisine
rakip yetiştiremezdi. Rakip olacak her kapitalist gelişimi türlü yollardan
baltalıyacaktı. Üstelik bu işin "baltacılığını" yerli geri ülke burjuvalarına yaptırdı.
Sonuç olarak geri ülke ile kapitalist ileri ülke arasındaki mesafe her gün biraz daha
açıldı. Batı kapitalizminin doğarken Batı'da gösterdiği ekonomik ve sosyal dinamizmi,
geri ülkelerin işveren sınıfları gösteremedi. Kendisi "İŞVEREN" değil, yabancı
sermayeden "İŞ ALAN" bir çeşit Taşaron durumuna girdi.
Böyle bir durumun gerekleri kendiliğinden ortaya çıktı. 19ncu yüzyılda beliren
geri ülkedeki KOMPRADOR burjuvazi: o ülkede Tarihin yadigarı olan Derebeği artığı
Tefeci-Bezirgan sermaye ile, bir milli sermaye gibi zıtlığa düşmedi. Batıda Modern
kapitalizm doğar doğmaz Tefeci-Bezirgan sermayeyi yendi. Geri ülkede Modern
kapitalizmin bir ajanı olan Komprodor burjuvazi, yerli Tefeci-Bezirgan sermaye ile
yanyana yaşadı. Birkaç büyük ve kozmopolit şehirde yabancı sermayenin ajanlığını
yapan Komprador burjuvazi: bir vücudun bağırsağında geçinen asalak solucanlar
gibi, kendi ülkesinin toprağına ve insanına yabancı kaldı, yukarıdan baktı.
Komprador burjuvazi zeytinyağı gibi üstte yüzdü. Öteki Derebeği artığı
Tefeci-Bezirgin sermaye sınıfı su gibi altta kaldı.
Arada bir çok politik ve benzeri kargaşalıklar çıktı. Sosyal sınıf ve tabakalar
arasında birçok karıştırmalar ve karışıklıklar oldu. Bütün bunlara rağmen, zeytinyağı
ile su birbirine kaynaşamadı. O yüzden 19ncu yüzyıl boyu Komprador burjuvazi milli
bir güç olamadığı gibi, geri ülkenin Antika ve Ortaçağlardan artakalmış
TEFECİ-BEZİRGAN ve DEREBEĞLİK tabakalarını ne ortadan kaldırabildi ve ne de
kendi yörüngesine oturtup değişikliğe uğratabildi. Örneğin İngiltere'de olduğu gibi,
Derebeği artığı Tefeci-Bezirganlar bir türlü "LORDLAŞTIRILAMADILAR". Komprador
burjuvazinin böyle bir sosyal değişikliği yapacak ekonomik gücü olmadığı gibi, sosyal
ve politik olanağı da yoktu.
Parlamentarizm bilindiği gibi KAPİTALİST sınıfı ile BÜYÜK TOPRAK ve MÜLK
SAHİPLERİ sınıfı arasında geçen pazarlık düzenidir. Bu düzende iki egemen sınıfın
bütün zümreleri bir çeşit BORSACILIK yaparlar. Buna klasik adıyle BURJUVA
DEMOKRASİSİ denir.
Geri ülkelerde hiçbir zaman öyle klasik bir Parlamentarizm işleyemedi. Burjuva
demokrasisi normal bir parlamento çerçevesi içinde iyi kötü pazarlıklara girişip
uyuşmakla büyük problemlere az çok çözüm yolları bulamadı. O nedenle ülkenin
ORANTILI (izafi) da olsa kalkınması hızlanamadı.
Yabancı sermaye Batı kapitalizminin sömürüsünü daha tutarlı kılacak bir ortam
yaratmak istiyordu. Bu amaçla geri ülkeye de Batılı usulleri: Parlamentoculuğu,
Hürriyetçiliği, Kanun Devletçiliğini ve Sosyal Adaletçiliği dayattı. Bütün bu tutumlar
üstünkörü taklit edilmedi değil. Ne var ki Batı taklitçilikleri geri toplumu büsbütün
karmakarışık bir karnavala çevirmekten öteye geçmedi. Her yapılan değişiklik
yabancı sermayenin daha iyi balık avlamasına yarıyan bulanık suları artırmakla
kaldı. Bütün "ihtililal"ler, "inkilap"lar "ıslahat"lar, ünlü deyimiyle: "biz bize benzeriz"
biçimlerinde yozlaştı. Bir türlü özenilen Batılılara benzenilemedi.
20nci yüzyılın Emperyalist evren savaşları ve evren krizleri keskinleşipte,
proletarya devrimleri başarı kazanınca, iş değişti. Batılı Finans-Kapital kendi
topraklarında sosyal temellerinin daraldığını gördü. Sömürgelerle geri kalmış ülkeler,
proletarya ihtilallerinin yedek gücü (ihtiyat kuvveti) olan MİLLİ KURTULUŞ
SAVAŞLARI'na girişti. Bir yanda "Cemiyet-i Akvam" (Uluslar Derneği), yahut
"Birleşmiş Milletler" havasıyla, Birinci Evren Savaşından sonra Briyan - Kellog
Paktları, İkinci Evren Savaşından sonra Marşal, Truman Doktrinleri ortaya çıktı.
Bunlar emperyalistler arası nufuz bölgelerini, evren ölçüsünde dünyayı paylaşma
konularını ayarlamaya çalıştı. Öte yandan geri ve sömürge ülkelerde yeni metodlara
girişildi. Modası geçmiş, etkenliği sıfıra düşmüş, toplum içinde ur gibi yabancı bir
cisim haline gelmiş Komprador burjuva zümresiyle artık iş görülemezdi. Komprador
burjuvaziden daha içli-dışlı ve milleti kolay sürükleyebilecek ortaklar arandı ve
bulundu.
Geri ülkelerde Batılı anlamıyla vatanı ve milleti uğrunda ölümü göze alacak bir
modern İŞVEREN SINIFI yoktu. Zaten böyle bir sınıf olsa, onunla uzlaşamıyacağını
Emperyalizm de biliyordu. Ama başka bir sınıf vardı ve aleste bekliyordu. Bu sınıf
her önüne gelen Fatihin karşısında gerekince din iman, bin mintan değiştirerek
kuyruk yalayıcılıkla binlerce yıldan beri ayakta kalmış bulunan Antika,
TEFECİ-BEZİRGAN SINIFI idi.
Uluslararası Finans-Kapital "Milli Kurtuluş Hareketleri"nin az çok zoru altında
kaldıkça, duruma uydu. 19ncu yüzyıldan beri kendisine sadık uşaklık yapmış
kişiliksiz Komprador burjuvaları elekten geçirdi. Bunların en kodamanlarını, en
sınanmışlarını kendi tipinde bir milli Finans-Kapital zümresi durumuna soktu. Bu
duruma girer girmez milli Finans-Kapital zümresi de uluslararası Finans-Kapitalin
yapısı içine katılmış oldu. Bu gidişin en parlak görünüşü "yabancı şirketleri
millileştirmek" adı altında gerçekleşti. Bu birinci konaktı.
Geri ülkede uluslararası Finans-Kapitalin ilkin ekonomik alanda bir "CÜZ'Ü
TAM" (bütünleyici parçası) doğar doğmaz, ikinci operasyona geçebilmek için sıkı ve
koygun bir hazırlığa girişildi. Sabırla, saman altından su yürütülerek Milli Kurtuluş
Savaşının bütün anti-emperyalist gelenek ve görenekleri yavaş yavaş yontuldu. Geri
ülke uluslararası emperyalizmin bir YEDEK PARÇASI yahut UYDUSU olmuştur
denilse, bu söz şaşkınlıklar yaratabilir, belki patavatsızlıklara yol açabilirdi. Öyle
denilmedi.
Geri ülkeler neden geri idiler? Çünkü Antika ve Ortaçağ düzenini yaşıyorlardı.
Batı neden en yüksek güce ulaşmıştı? Ortaçağın yerine Modern adlı yeni bir düzen
kurduğu için. Bu hesapça Milli Kurtuluşun amacı ne olabilirdi? Ancak ve yalnız
"BATLILAŞMAK"...
Böylece ortaya atılıp herkese kolayca benimsetilebilecek parola en zararsız ve
göz kamaştırıcı biçimiyle bulunmuştu. Geri ülkeler emperyalizme uşak yahut Finans
Kapitale bir milli şube haline gelmiyorlardı: Batılılaşıyorlardı.
Bu uzun süren ikinci konaktı. Bu uzun vadeli konakta ekonomik ve sosyal ve
hele politik hazırlıklar hiç te güç olmadı. Çünkü geri ülkelerin ta Firavunlar ve
Nemrutlar çağından kalma DEVLETÇİLİĞİ vardı. Devletçiliğin bütün su-başları ve
köşe-taşları yeni Finans-Kapital zümresine kestirildi. Daha "YABANCI ŞİRKETLER
MİLLİLEŞTİRİLİR" yahut "KURTULMUŞ TOPRAKLAR ÜLEŞTİRİLİR"ken, kadim
Komprador burjuvaların Avrupa'da tahsil görmüş yahut yabancı okul diplomalı parlak
çocukları imtiyazlı tekelci durumlara geçirdiler. Fakir memleketi "ZENGİNLEŞTİRME"
parolası altında "SERMAYE BİRİKTİRME"nin en korkunç biçimleri mübah görüldü.
Geri ülke halklarını soyup soğana çeviren ağır vergilerle çığ gibi büyüyen bütçeler
kotarıldı. Bu bütçelerin yüz milyonları hep uluslararası Finans-Kapital ile içli-dışlı
şirketler kuran "MİLLİ" şapkalı vurgunculara tahsis edildi.
Beri yanda bu "yağma Hasanın böreğine" ağızları sulanarak, binlerce yıldır
"Allah Allah!" diyen Antika TEFECİ-BEZİRGAN sınıf yavaş yavaş Finans-Kapitalin
ağları içine aracı, ortak, yahut alt ve uşak durumunda çekildi. Bu kaynaşma
sayesinde, geri ülkenin, artık yerliliği ve yabancılığı kalmamış Finans-Kapitale yağma
sofrası yapıldığı ortadaydı. Memlekette bütün "ileri gelen" kodamanlar bu sofraya
oturtuldular. Kadim Tefeci-Bezirgan sınıfı içinden de en kodamanları ve en
sınanmışları seçilip alındılar. Devletçi veya vurguncu yağma balını tutan
Tefeci-Bezirganlar da parmaklarını yaladılar. Ve bir anda uluslararası Finans-Kapital
efendilerinin kendileri için (Kadim Firavunların ve Nemrutların yerine) yeni efendiler
olarak geçtiklerini gördüler. Allah yerine Emperyalizme tapmanın daha çıkarlı
durumlar sağladığını her günkü pratikleriyle anladılar.
O zaman "HÜRRİYET", "DEMOKRASİ" havaları estirildi. Emperyalizmin düşmanı
olma geleneklerine dayanan MİLLİ KURTULUŞ liderleri öylesine göklere yükseltildiler
ve Tanrılaştırıldılar ki, o yüce katlardan aşağı halka inmeyi uçurumlara
yuvarlanmaktan beter sandılar. Öyle bir halkçılığın hayal kırgınlığına uğramaktansa,
"Batıcılık" uğruna hazır ellerine geçmiş ve uysallaşmış bulunan Devletçiliği
harcıyarak putlaştırmaya baktılar. Bu liderlerden kafa tutanlar çıktıysa, onlar da
Endonezya'nın Sukarno'su gibi, allem edilip kallem edilerek tepesi taklak getirildiler.
Kurtuluşa inanmış yüzbinlerce insan bir geceyarısı baskını ile "KOMÜNİSTLER"
damgası altında çoluk çocuk, karı kızan kılıçtan geçirildiler. Daha uysal davranan
liderler, uluslararası emperyalizmin açık seçik ajanlarını sivrilttiler. Geri memleketi
ekonomi ve kültür ağları içinde tutan şirketler geniş yığınlan bunaltıp aldatmakta
yerden göğe dek "hür" bırakıldılar. Halktan hiç kimsenin ne olduğunu bilmesine
vakit bırakılmadı. Gerçekten fakir halk gönüllüsü olan ülkücülere soluk aldırtılmadı.
Devletçiliğin muazzam kahredici kıyma makineleri ÖZEL TEŞEBBÜSÇÜLÜĞÜ
"serbestçe" iktidara çıkarttı.
O zaman ne oldu? Geri ülkelerde Antika Tarihin sık sık yazdığı cilvelerden biri
oldu. Bu bir çeşit "TERSİNE RÖNESANS" idi. Kapitalizm, Batı'da TEFECİ-BEZİRGAN
sınıfı kökünden kazımadıkça, normal olarak doğmamıştı. Fakat geri ülkelerde,
kapitalizmin son çağı olan Emperyalizm döneminde Tefeci-Bezirgan sınıfı kökünden
kazınmak şöyle dursun, bütün dişleri ve tırnaklarıyla kapitalizme ortak olmaya ve
kapitalist iktidarı ayakta tutmaya kendini verdi. Bu bir Tarihin tersine akışı mıydı?
Evet. Böyle tersine akıntılar ölüm çağına gelmiş düzenlerin büyük anaforları içinde
görülebilirdi. Kapitalizmin inkar edeceği Tefeci-Bezirgan sınıfı, 20nci yüzyılda sanki
kapitalizmi inkara kalkışmiş gibiydi. Ancak bu görünüştü. Dizginler görünmeyen
örümcek ağları gibi uluslararası Finans-Kapital mekanizmasının ve en büyük
emperyalist iktidarların elinde idi. Modern Finans-Kapital nasıl Tarihin çarklarını geri
çevirmekte ve gericilik yapmakta eşsiz ise, tıpkı öyle, Antika Tefeci-Bezirgan sınıfı da
insan kazançlarını inkar etmekte ve gericilik yapmakta Emperyalizmden aşağı
kalmıyordu.
Böylelikle tencere yuvarlandı kapağını buldu. Ortaçağlardan hatta ilk Antika
çağlardan kaldığı bilinen Kadim Tefeci-Bezirgan sınıfı: Modern çağın dünya ihtilalleri
ve sosyalizm döneminde Finans-Kapitale YEDEK UYDU ve İHTİYAT GÜCÜ olarak geri
ülkelerde iktidar mevkiini paylaştı. Bu yüzden Tefeci-Bezirgan sınıfı, sanki bir
modern sosyal sınıf imiş gibi geri ülkelerin ekonomisinde, toplum ilişkilerinde,
politikasında, kültüründe, ahlakında ağır basan söz sahibi bir sınıf kesildi.
Bugün geri ülkelerin SOSYAL YAPISI denince, yukarıda saydığımız SINIF
İLİŞKİLERİ gözümüz önünden ayrılmamalıdır. Geri ülkelerin ekonomisi de, sosyal üst
katı da ancak o sınıf ilişkilerinin belirlendiği ve karşılıklı olarak biçim verdiği TEMEL
ve ÜST-YAPI düzeni içinde değerlendirilebilir.
(AYDINLIK, Sayı: 2, Aralık 1968, s 119-133)


GENEL OLARAK SOSYAL PARTİLER

Sosyal sınıf bölümlerinin ne oldukları geçen yazımızda belirdi. Bunlann toplum
içinde etki ve tepkileri her alanda ayrı biçimlere bürünür. Bu etki ve tepkilerin en
önemlileri SİYASİ İKİTİDAR alanında görülür. Sosyal sınıf bölümlerinin siyasi iktidar
eylemlerine SİYASİ PARTİ adı verilir.

A - SİYASİ PARTİ NEDİR ve NASIL KURULUR?
Toplumun derinliğinde var olan bölümlenişe sosyal sınıf denince, bunun toplum
yüzeyinde çıkmış yankısı SİYASİ PARTİ olur. Sosyal sınıf toplum yapısının görünen
katları ise, Siyasi Parti bu yapının en üstündeki kiremitliğine benzetilebilir. Burada
siyasi partiyi kiremitliğe benzetmekle, önemsiz göstermek istemiyoruz. Netekim
insanların barındıkları yapılarda kiremitlik önemsiz bir bölüm sayılamaz. Kiremitlikte
olacak ufak tefek çatlaklar, bütün yapının duvarlarına ve temeline dek sızıntılar,
yıkıntılar yapabilir. Siyasetle ve siyasi parti ile sosyal yapı arasındaki ilişkiler de ona
benzer.
Konuyu bir başka yandan açalım. Siyasi parti niçin kurulur? SİYASİ İKTİDARI
ele almak için.
Siyasi İktidar nedir? Tek sözcükle DEVLET'tir.
Devlet niçin vardır? Toplum içinde doğmuş sosyal parçalılıkları, bölükleri,
kısımları (sosyal sınıf, tabaka ve zümreleri): birbirleri ile tepişirken, kurulmuş ve
BELİRLİ DÜZEN'in dışına çıkartmamak üzere baskı altında tutmak için vardır.
Demek toplum içinde sosyal bölükler bulunmasa, onların çatışmaları olmazdı.
Sosyal bölüklerin çatışmaları olmasa, onları baskı altında tutup KURULU DÜZENİ
korumak üzere, bir Devletin dogmasına yer kalmazdı. Netekim Medeniyetten önce
sınıfsız ilkel toplumda Devlet yoktu. Sosyalizmin gelecek yüksek konağında da
Devlet olmıyacaktır.
Bir baskı cihazı olarak Devletin öz yapısı nedir? Başlıca iki şeydir: 1- Vatandaş
çoğunluğunun dışında bir silahlı adamlar teşkilatlandırmak, 2- Cezaevleri kurmak.
Bu tarif daha yapılırken anlaşılan şey şudur: Devlet daha doğarken vatandaş
çoğunluğunu silahsızlandırmak zorunda kalır. Yoksa Devlet görevini yerine
getiremez. Netekim ilkel Komuna'da eli silah tutan herkes, her zaman, başkaları
kadar silahlıdır. O yüzden herhangi silahlı insanı bir başkasının yakalayıp cezaevine
sokması imkansız olur.
Bu nedenlerle Devlet: Toplum içinde, toplumdan ayrı bir silahlı kişiler ve
cezaevleri örgütü olarak ayrılır. Sonra her fırsattan yararlanarak Toplumun üstüne
yükselip çıkar. İşte bu, Toplumdan kopup insanüstü yüksekliklere tırmanmış örgütü
ele geçirmeye İKTİDAR SAVAŞI denir. Eğer böyle bir iktidar doğmasaydı, onu ele
geçirmek üzere siyasi partilerin kurulması diye bir konu ortaya çıkmazdı.
SİYASİ PARTİ ile SOSYAL PARTI (sosyal bölümlülük) arasındaki sıkı bağlılık bu
kertede açık, alfabetik ve matematik bir gerçekliktir. Bir toplumda sosyal bölükler
(sınıflar, tabakalar ve zümreler) bulunmasaydı, SİYASİ PARTİLERE de yer kalmazdı.
Siyasi bölüksüz bir toplumda (sınıfsız bir sosyetede) yapılabilecek her türlü siyasi
gösteriler, politika oyunları: ya kumarbazlığa alışkınların acıklı bir hastalığı, yahut
işsiz ve dengesiz psikopatların gülünç, semptomları olurdu. Öylelerine ya acınır,
yahut gülünür geçilirdi. Gösterilen en ciddi tepki, böyle "siyasi"leri bir hastahaneye
kaldırıp tedavi etmekten öteye geçmezdi.
Tersine, bir toplumda sosyal bölükler (sınıflar, tabakalar ve zümreler)
gerçekten varsa, orada , SİYASİ PARTİLER kaçınılmaz olur. Biz istesek te, istemesek
te insanlar iktidar çevresinde bir sıra siyasi bölünmelere ayrılırlar. Bu bölünmeleri
yasak ta etsek, siyasi bölükler yani partiler, yerin altında yahut yerin üstünde, az
çok bilinçli veya bilinçsiz mutlaka kurulurlar. Yasak edenlerin kuruntularından başka
hiçbir yerde, siyasi partiler yok edilemezler. Çünkü siyasi partilerin kökleri, yani
sosyal bölünmeler toplum ortalığında bulunmaktadırlar.
Bu kısa açıklama üzerine, "Siyasi Parti nedir?" sorusuna verilecek karşılık
kendiliğinden ortaya çıkar. Toplumda herhangi bir bölünmeyi yaşıyan insan
kümelerinin iktidar eğilimleri, yani Devleti ele geçirme çabaları siyasi partner yaratır.
Başka bir deyimle, siyasi parti, sosyal bir bölük insanın iktidar eğilimlerini temsil
eden bir örgüttür.
Bu gerçeklik anlaşılır anlaşılmaz, "İKTİDAR" sözcüğünün bütün insanüstü
gösterilmeye çalışılan ve en inanılmaz biçimlerde mistikleştirilen binbir tecellisi
aydınlığa çıkar. Birçok yanlış kavramlar, sürüyle düşünce, davranış kargaşalıkları
yahut alışkanlıkları kendiliğinden ortadan kalkar. Ve problemin tersi de doğru olarak
konulabilir.
Bir ülkede SİYASİ PARTİLER varsa, o ülkede veya dünyada toplumun ayrı ayrı
bölüklere bölünüşü var demektir. Bir ülkede hem siyasi parti kurulur, hem de sosyal
bölünüşler (sınıflar, tabakalar, zümreler) yoktur denilirse; böyle bir iddia, en saçma
görüldüğü zaman bile, kendine göre derin bir anlam taşır. Bu anlamları, toplumun
karakteristiğine göre ayrı ayrı biçimlerde görebiliriz.
Ya toplumda gerçekten BİLİNÇLİ bir örgüt, sosyal sınıfları yok etmek üzere
tarihcil görev yaptığına inanmaktadır. O zaman bu görev, şu veya bu sosyal sınıfın
makanizmasına dayansa bile, sınıf ayırdı yapmaksızın tümüyle insanlığa yönelmiştir.
Böyle açık insancıl bir görevi güdenler, gizlemiye değil, büsbütün açıklamaya önem
verirler. Onun için sosyal bölünüşleri yok saymaya yer kalmaz. Sosyal bölünmeler
vardır, ama giderilmeleri için toplumun ekonomik temelinde ve sosyal üstyapısında
gelişen şartlar yeterince olgunlaşmıştır denir. Toplumdaki bölünüşlerin ve
çatışmaların ne ekonomik, ne sosyal, ne kültürel ve ilh. gerekliliği kalmamıştır.
Tarih bakımından yargılanmış gibi müzeye kaldırılması gereken sosyal bölükler
henüz silinmemiş olabilirler. Bunların politika alanında debelenmeleri, boşuna ve yok
yere hem toplumu, hem kendilerini zarara uğratır. Böyle kısır ve boşuna zararlı
çabalarla çatışmalara sürüklenmemek için, işin bilincine ermiş bir siyasi parti ortada
bulunabilir.
Bugün yeryüzünde bu anlamda tek kalmış yahut güdücü duruma girmiş
Sosyalist Partileri vardır. Ancak bu partilerin baş1ıca görevleri bir an önce kendi
temellerini yok etme bilincinden güç alır. Böyle bir tek partide insanüstü otoriteler
yaratılamaz. İktidar için iktidar ülküsü taşınamaz. Parti için parti yoktur. Kutsal
misyon toplum içinde binlerce yıldır babayı oğula düşman etmiş sosyal bölünmeleri
babanın da oğulun da hayırına gidermektir.
Başka türlü de tek parti veya dokunulmaz iktidar çeşitleri vardır. Bu çeşit
iktidarlı toplumlarda sosyal bölükler (sınıflar, tabakalar ve zümreler) bütün
belirlilikleri (determinizmleri) ve dinamizmleri ile yaşamaktadırlar. Ama onlardan
birisi, yani üstün egemen Sınıf, iktidar mevkiini münhasır olarak kendi tekelinde bir
imtiyaz ve bir tahakküm cihazı gibi kullanmak ister. Devleti ele geçiren sınıf onu
uzun süre muhafaza edemiyeceğinden korkar. Devlet iktidarının elinden kaydığı gün
eriyip yok olacağını bilir. Çünkü tarihçil ve ekonomik şartlar o egemen sınıfın
dinamizmini sıfıra doğru indirmiştir.
O zaman sosyal bölükler arasında az çok bilince ve hesaba dayanan bir savaşın
yaratacağı dengeliliği egemen sınıf göze alamaz. Vaktiyle Spartalılar idare ettikleri
kölelerini sık sık kılıçtan geçirirlerdi. Modern çağda böylesine açık bir davranış
başarılamıyacağı için, egemen sosyal bölüğün Devlet iktidarı kendi partisinden
başkasına yaşama hakkı tanımaz. Yani, hem sosyal bölünüşleri kaldırrna amacı
güden eğilimlere karşı kanlı saldırılarda bulunur: demek toplum bölünmelerinin
kaldırılmasını değil, ebediyyen var olmasını sağlamağa çalışır, hem de, sosyal alt
bö1üklerin kendi siyasi partilerini kurmalarına dayanamaz, sınıflar arasındaki
hesaplı, bilinçli davranış dengesine güvenemez. O zaman böyle bir tekelci iktidar
saçma bir zorbalık durumuna düşer. Bir sınıfın öteki sosyal sınıflar üzerine
tahakkümü doğar. O sisteme FAŞİZM denir.

B- DEMOKRASİ, TOTALİTERLİK ve PARTİ KURULUŞLARI
Buraya kadar incelenen konu içinde iki term aydınlanmaya muhtaç kalmıştır.
Bunlardan birisi Demokrasi, ötekisi Totaliterlik adını alır.
DEMOKRASİ nedir? Sosyal bölümlü (sınıflı) bir toplumun içinde birden fazla
siyasi parti kurulmasına izin verilirse, bu politikaya Demokrasi adı veriliyor. Kurulan
partilere de Demokrasi partileri deniliyor.
TOTALİTERLİK nedir? Sosyal bölümlü (sınıflı) bir toplumun içinde tek bir siyasi
partiden başka parti kurulmamasını güden siyasete yaygın Batılı deyimiyle Totaliter
politika deniliyor. Totaliterliğe uygun düşen partilere de Totaliter partiler adı
veriliyor.
Ancak basmakalıp bir benzetişle TOTALİTER adı verilen TEK PARTİ sistemleri,
özleri bakımından birbiriyle taban tabana zıt iki tiptedirler.
Sosyal bölümlülükleri KALDIRMAK üzere kurulan tek partilere Sosyalist Partileri
denir. Sosyal bölümlülükleri kıyamete dek SÜRDÜRMEK üzere kurulan tek partilere
Faşist Partileri denir.
Geri kalmış ülkelerde üçüncü tip bir totaliter TEK PARTİ daha vardır. O ne
Faşist Partisi, ne de Komünist Partisi olmamak iddiasındadır. Memlekette sosyal
bölünmüşlükler yeterli kesinliğe erişememiştir. Bundan yararlanarak Devlet gücüyle
bir ülkede çok partililik yok edilir.
Bu üçüncü tip gibi görünen Totailterlik gerçekte; sosyal bölümlülükleri
(sınıfları) İNKAR yoluyla, sosyal bölünmeleri YARATMAK amacını güder. Görünüşte
siyasi partileri yasak ederken, toplumda sosyal bölünmeleri önlemek ister gibidir.
Ancak bilinen örnekleriyle çok iyi anlaşılmıştır ki, bu gösteriler lafta kalan
aldatmacadırlar.
Gerçekte toplum yapısı sosyal bölüklerle paramparçadır. O sosyal bölünmeleri
önlemek iddiasında bulunan siyasi tek parti perde ardında sosyal bölüklerden birinin
elindedir. O bölük henüz cılız olduğu için, kendisini maskelemek zorundadır. Tek
particiler o bölük insanı bir yandan üstün ve egemen duruma sokarken, öte yandan
açıkça savunamıyacak kadar güç durumdadırlar. Hem haksız, hem görevsiz bir
pısırık sosyal sınıfı güçlendirmek kaygısındadırlar. İlerde o egemen sınıfı kuvvetli bir
siyasi partiye kavuşturmak uğruna Totaliterlik yaparlar.
Demek toplumda, Totaliterlik, adı verilen tek particilik, son duruşmada, ya
gerçek Sosyalizmdir, yahut gerçek Faşizmdir. Öteki üçüncü tip gelgeç olan ve tarihin
büyük krizler çağında beliren bir GEÇİT tipidir. Devlet, siyasi iktidar ve siyasi partiler
üzerine bilinen genel kuralı ortadan kaldıramaz.
Genel kural olarak, bir siyasi parti niçin kurulur? Bir sosyal bölük insanı temsil
etmek için ve temsil ederek kurulur. Bunun dışında siyasi, partiden söz etmek, ya ne
dediğini bilmemek, yani aldanmak, yahut insanları gözlerinin içine baka baka
aldatmak olur.
Siyasi parti hangi sosyal bölük insanı temsil eder?
Her sınıflı toplumda: bir başlıca SOSYAL SINIFLAR vardır; bir de sosyal
sınıfların içindeki SOSYAL ZÜMRELER vardır. Onlar dışında birçok SOSYAL
TABAKALAR vardır. Siyasi parti bu üç kategori sosyal bölünmelerden, bu üç türlü
toplum parçalarından birisini temsil eder.
Modern toplumdayız. Modern toplumda bir siyasi parti başlıca sosyal sınıfların
partisi olabilir: 1) İşveren sınıfının, 2) İşçi sınıfının... Bunlara SINIF PARTİLERİ
diyebiliriz.
Bir sosyal sınıfın içinde yalnız bir sosyal zümreyi temsil eden siyasi partiler de
kurulabilir. Bunlara ZÜMRE PARTİLERİ diyebiliriz.
En sonra sosyal sınıflar dışında kalmış, geçmiş toplumların kalıntı bölükleri olan
sosyal tabakaları temsil edecek siyasi partiler de kurulabilir. Bunlara TABAKA
PARTİLERİ adı verilebilir.
Daha bu basit tanımlamayı yaparken, siyasi partilerin karakterleri ile
karşılaşmış bulunuruz. Bir toplumda siyasi iktidara gelmek üzere savaşacak olan
siyasi partilerin hangileri, en gerçek ve mantık sonuçlu olabilir? Kendiliğinden
bellidir. Her toplumun ekonomi temelinde üretim illşkilerine DOĞRUDAN DOĞRUYA
ve BİRİNCİL KERTEDE ilgisi bulunan sosyal sınıflara dayanan siyasi partiler daha
etkili olabilirler. Ne yaptıklarını bilirler, yapacaklarını bilince ve pratiğe kolaylıkla
geçirebilirler. Çünkü bu imkanı ve bu gücü içinde yaşadıkları ve dayandıkları sosyal
sınıfta bütünüyle bulurlar.
Zümre partileri, tabaka partileri kurulamaz mı? Kurulur. Hatta modern
toplumda, bir paradoks gibi gözükse bile, en çok bu çeşit partiler kurulur durur.
Çünkü Modern İşveren sınıfı hergün biraz daha sayıca azaldığını görür. Durumunun,
inceldiği yerden kopmaması için, SİYASİ BİLİNÇLER'i elinden geldiği kadar
karıştırmak ister. Bu da elden geldiği kadar çok bir sürü birbirini tutmaz, birbiriyle
kayıkçı döğüşü yapan siyasi partiler kurulmasını kışkırtır. O yüzden her kapitalist
ülkesinde sanki iktidarı alacakmış gibi önüne gelen zümre ve tabaka partileri her gün
kurulurlar, dökülürler. Siyasi parti kurmak, maç seyircilerini eğlendiren spor
kulüpleri kurmak çeşidinde ve anlamında olağan sayılır.

C - EGEMEN SINIFLARIN ALT SINIFLARI OYALAYIŞLARI
Büyük istikrarlı kapitalist ülkelerin egemen sınıfları kendilerinin ekonomi ve
teşkilat güçlerine güvenirler. Bu güvençle hiçbir sosyal zümre veya tabakanın
partisini açıktan açığa yasaklamazlar. Öyle iken kendi sınıf diktatörlüklerini en
demokratik gösterilen "şallar"la dahi güç örtebilirler. Onların demokrasisi siyaset
yahut idare yasakları gibi cılız engellere önem vermez. Ekonomik ve sosyal güçlerini
kullanarak alt sınıf bilincini taşıyacak teşkilatlanmaları yaşatmamanın kolayını
bulurlar ve öylece kapitalist sınıf diktatörlüğünü görünüşte olsun "demokrat" kılıf
içinde saklarlar.
O zaman ileri ve "büyük demokrasiler" adı verilen burjuva egemenliği
ülkelerinde oynanan usturuplu oyunla karşı karşıya geliriz. Buralarda gerçi hiçbir
parti "kanun zoruyla" kapatılmamış görünür. Hatta en aşırı akımlar isterlerse
Komünist Partileri dahi kurmakta serbest sayılırlar. Bununla birlikte olaylara bakınca
ne görürüz? Ülkenin bütün alınyazısı hep İKİ SİYASİ PARTİ elinde kalır. Onların
dışındaki her parti, yasak edilmemekle beraber, sahnede belli başlı hiçbir rol
oynayamazlar. Egemen çifte partinin klasik anayurdu Anglo-Sakson ülkeleridir.
İngiltere'de bir zamanlar MUHAFAZAKAR-LİBERAL adlı iki parti vardı. Şimdi
MUHAFAZAR-İŞÇİ partileri sahneyi dolduruyor. İngiliz burjuvazisi eski Muhafazakar
Partisinin adını bile değiştirmeksizin olduğu gibi kalmasını sağlamıştır. Yalnız Liberal
adı artık kapitalizmin 19uncu yüzyılında giyilen bir elbise olduğu için çıkarılmış, onun
yerine LABOUR (Emek) yani İŞÇİ kılığına girilip 20nci yüzyılın modasına
uyulmuştur.
Amerikan kapitalizmi böyle bir moda değişikliğine dahi lüzum görmemiştir.
Nasıl olsa büyük yığınlan günlük yaşantı standardını yüksekçe tutarak kuzu gibi uslu
bir sürü halinde kolayca güdebilmektedir. Öyle ise sahneyi tutan çifte partinin
adlarına ve sembollerine bile dokunmağa yer yoktur. Eski Fil hortumlu
CUMHURİYETÇİ parti ile Eşek kulaklı DEMOKRAT parti hiç istiflerini bozmaksızın
politika tahtaravallisinin iki ucuna bütün ağırlıkları ile oturuvermişlerdir. Biri iner biri
çıkar. Fakat her zaman aynı kapitalizm Amerikan milletinin sırtında taşıdığı
egemenlik oyununu sürdürüp gider.
Şu "büyük demokrasiler"in hiç değişmiyen filli eşekli çift partileri midirler?
Evet.
Hangi sınıfların partileridirler?
Kapitalizmde böyle açık soruya hiçbir zaman açıkça karşılık verilemez.
Kapitalizmin en büyük başarısı da en basit soruların açık karşılıklarını
verdirtmemekle sağlanır. Bu sayede belirli egemen sınıflar hiç burunları
kanamaksızın boyuna iktidarda tutunabilirler. İktidarda tutunabilmenin birinci şartı,
ikide bir memlekette "iktidar değişikliği" yapılıyormuş gibi, tahtaravallinin iki ucunda
oturan çifte partiden birini yahut ötekini alaşağı etmek ve yerine sanki başka bir
sosyal iktidar geçiyormuş gibi, yeni kabineler kurmaktır. Zengin ve kurnaz
kapitalizmler ellerine geçirdikleri iktidarların SINIF KARAKTERLERİNİ böylelikle
gözden kaçırırlar. Ve o sayede egemenliklerini ebedileştirirler.
Her kapitalist toplumun egemen sınıfı, iktidarını aksaksız yürütebilmek için iki
politikayı gözden uzak tutmaz:
1 - Alt sınıf ve tabakaları herşeyden önce İŞSİZ BIRAKMAMAK,
2 - Bundan sonra halkı ne yapıp yapıp KAFADAN SİLAHSIZLANDIRMAK.
Bütün akıllı yani gerçekçi büyük kapitalist demokrasilerin siyaseti bu iki başlı
görevde toplanır. Bu görevi yerine getirmek için ÜST SINIF partileri bir şeye çok
dikkat ederler. Memlekette bütün ekonomik ve sosyal problemleri hiç eksiksiz onlar
ellerine almış görünürler. O görüntü ile bütün sosyal sınıf, zümre ve tabakalara
temsilci olmak gibi ince bir işi yerine getirmek zorunda kalırlar.
Buna karşılık ALT SINIF partilerine hangi rol düşer? Bu, aynaya bakar gibi üst
sınıf partilerine bakmakla öğrenilir. Politikada dahi çivi çivi ile sökülür. Alt sınıf
partileri de ister istemez en az üst sınıf partileri kadar bütün sosyal ve ekonomik
problemleri ele almak zorundadırlar. Ayrıca işçi sınıfı gibi ezilen ve sömürülen bütün
sosyal zümre ve tabakaları kafadan silahlandırmak gerekir. Böyle halktan çıkmış ve
burjuva egemen partilerinin tekerleklerine çomak sokan partilerin memleket
meselesini sınıf bilinci ile kaynaştırıp ele almaları, politika problemini büsbütün
karıştırır.
O yüzden bütün burjuva ülkelerinde politika alanı inadına karartılmış, göz gözü
görmez bir mahşer yerine çevrilir. Bu alanda bir SİYASİ PARTİ'nin ne olduğunu
kavramak en güç problem olur. Bu karanlıkta yönelmek için bir partinin hangi sosyal
sınıf, zümre ve tabaka egilimini taşıdığını kesince kestirmek birinci şarttır. Ancak bir
siyasi partide bulunan EGEMEN EGİLİMİ kavramak en ağır ve korkunç, güçlükleri
taşır.
Bir siyasi partinin İÇYÜZÜNÜ anlamağa engel olan başlıca iki yaman güçlük
ortaya çıkar:
1 - O partinin sosyal sınıf eğilimini iyi bilmek,
2 - O bilince vanıncaya dek karşılaşılan binbir pratik ve teorik tehlikeleri
göğüsleyebilmek..
Bu iki güçlük te birbiçinden aşağı kalmıyacak kertede önemlidirler. Çünkü bir
siyasi partinin sosyal sınıf eğilimini kestirmek ne denli çok bilgi, tecrübe istiyen
uğraştırıcı bir iş ise, tıpkı öyle, kesin bir kanıya varmak için varılan girişimlerde
insanların uğratıldıkları SUÇLANDIRILMALAR ve CEZALANDIRILMALARA karşı
koyabilmeleri için en az o denli büyük cesaret, enerji ve uğraşı ister.
Şaka değildir. Egemen sınıflar 7 bin yıllık tecrübelerin miraslarıdırlar. Yüzlerce
yıl bir avuç adam büyük toplum yığınlarını gütmüşlerdir. Gütmek için türlü kafaca ve
bedence silahsızlandırmalara uğratmışlardır. Bu ugratışlarında yetmiş bin türlü
kurnazlık edinmişler, kalleşlikler uygulamışlardır. O ebedi ve ezeli egemen sınıf
oyununu bozmak, masallardaki sihirbazları büyüsünü çözmekten daha çetindir.
Sınıflı toplum oldu olasıya üst sınıfların kaygıları ile yürütülür. Bu kaygıların en
büyüğü; alt sınıfları ŞAŞKINA ÇEVİRMEK ve BİTKİN TUTMAK'tır. Bu alanda bizim
yaşantımıza miras kalmış bitmez tükenmez çeşitler göz önüne getirilebilir.
Kültürümüze en yakın iki olayı alalım.
İslam toplumunda Mekke'nin Tefeci - Bezirgan kodamanları ilkin
Ebu-Süfyanlar, sonra oğulları Muaviyeler idi. Bunlar ülkücü "MUŞTULANMIŞ
HALİFELER" (Hülefa'i Raşidin) iktidarını ele geçirmek istedikleri zaman ne yaptılar?
Biliyoruz, Mekke kodamanlarını çoğu "GÖNÜLLERİ UZLAŞTIRILMIŞ"
(Müellifetül-kulup) denilen Müslümanlardı. Gönülleri neye uzlaştırılmıştı?
Müslümanlığa... Nasıl uzlaştırılmıştı? Para ile.
Yani pratik gerçekçi olan Hazreti Muhammed. Mekke kenti içinde bir an önce
birliği sağlamak istiyordu. Ancak o birlikle cihan görevine daha çabuk girişebilirdi.
Müslüman olmamakta inatla direnen Mekke mütegallibesinin paraya taptığını
biliyordu. Onları para ile Müslüman etmişti. Ganimetten bu kodamanlara da bir pay
ayırmayı Kur'ana kadar soktu.
Yeryüzünde Müslümanlık büyük başarılar kazanır kazanmaz, o parayla
Müslüman olanların huyları tepreşti. Bütün ganimetlerin ve fütuhların üzerine
oturabilmek için, yürekten gerçek Müslüman olan "Muştulanmış Halifeler"i (Ebubekir,
Ömer, Osman, Ali'yi) sona erdirmek istediler. Onların devrimci gelenekleri derin
Müslüman demokrasisi idi. Mekke vurguncuları son "Muştulanmış Halife" Ali'nin
kişiliğinde Müslüman demokrasisini kökünden kazımağa kalkıştılar.
Ne ile? Gene Müslüman demokrasisinin temelinde yatan ilkel Sosyalizm Barbar
gelenekleriyle. Önlerine çıkan son engel Halife (Peygamber vekili) Ali idi. Onunla
bahaneler bulup Sıffiyn savaşmasına giriştiler. Mekke Tefeci-Bezirgin çocuklari için
din iman, bir mintan, çıkar ve para idi. Onlara Müslüman olmaları için Kur'an
hükmüyle sağlanmış bulunan parayı ikinci "Muştulanmış Halife" Ömer ortadan
kaldırmıştı. Ali daha da ileriye gidebilirdi.
Mekke vurgunculari İslam dini içinde seçimle iktidara gelen Cumhuriyet
sistemini Antika müstebit krallığa çevirmek istediler. Ne var ki, Sıffiyn savaşında
vurguncuların başı olan vali Muaviye, askerlerinin yenileceğini gözleriyle gördü. O
zaman hükümlerini hiçe saymıya kalkıştığı Kur'anı Kerim'i mızraklarının ucuna asan
Muaviye askerleri Ali ordusuna karşı durdular.
Vurguncular ordusu "MÜSLÜMANIZ" demek istiyorlardı Oysa Muaviye partisi
daha ilk günden para için Müslüman olmuştu. Şimdi para için isyan etmiş, para için
Müslümanlığı pazara çıkarıyordu. Öyle iken, zengin aristokrat sınıfın öz
Müslümanlığa düşman olan partisi, asıl fakir fukaranın gönülden benimsedikleri
Müslüman partisine karşı daha Müslüman imiş gibi göründüğü için inanılmaz
sayılacak bayağı hakemlik kalleşlikleriyle asıl Müslümanları önce aldattı, sonra
öldürdü. Böylelikle Müslümanlığı ilk temiz, insancıl eğiliminden sıyırarak
Derebeğleştirdi.
Zamanla, en demokratik cumhuriyet dini olan Müslümanlık, en zalim Halifelerin
müstebitliği altına girdi. Zengin fakir kavgaları son derece keskinleşti. İktidarı elinde
tutan üst sınıflar Müslüman halkı dış savaşlarla oyalayıp, sınıflar arasındaki iç,
çelişkileri uyuşturmak hinoğlu hinliğine başvurdular. Müslümanlıkta savaş ancak
kutsal CİHAD idi. Cihad din düşmanı Hiristiyanlara karşı açılırdı. Oysa burada o
kutsal gaza prensibi yok edildi.
Sahte Müslüman Tefeci-Bezirgan egemen sınıflar, Müslüman fakir halkını ezip
harcamak üzere yoktan boğazlaşmalar kışkırttılar. Ve bu oyunlarını kodamanlara
mahsus kitaplara Devlet idaresi usulü olarak getirttiler.
Neticede Müslümanların ve Müslümanlığın ezilip yıkılmasına dek varıldı. Bütün
o sömürü ve yıkılış yüzyıllarında Muaviye askerlerinin mızrakları ucunda KUR'ANI
KERİM asıldığı gibi, Müslümanlığı uçuruma götürenlerin bayraklarında da en koyu
mutaassıp MÜSLÜMANLIK yazlılıydı. Müslüman düşmanı sınıfın partisi, iktidarını
Müslüman halkına karşı savunabilmek için: Dünyada herkesten çok Müslüman
görünmek yollarını domuzuna kullanabildi.
Bu Antika örneğe çok dikkat edelim. Ali düşmanı kesilen askerler hangi sosyal
sınıfın aygıtları idiler? Mekke'de Müslümanlığı yıllarca boğmaya çalışan ve
boğamayınca para ile Müslüman olan, sonra demokratik Müslümanlığı halk düşmanı
ve zalim bir iktidara çeviren ezeli müstebit TEFECİ-BEZİRGAN sınıfının aygıtları
idiler. Ancak bu sosyal sınıf sinsi karakterlerini gizliyebilmek için fakir halka en
utanmazca yalanları yutturmanın yolunu buldular. Onların bu hilelerini keşfedip
açıklayacak kimselere karşı neler yapmadılar? Şımartıp sivriltmeler, para ile
satınalmalar, binbir Tarikat hilebazlıkları yetmediği zaman idare işkenceleri, resmi
katliamlar birbirini kovaladı.
Tek neden: İktidardaki SİYASİ PARTİ'nin hangi sosyal sınıf partisi olduğunu
saklamaktı. İşin içyüzünü açığa vurmaya kalkışanları bu yüzden en ağır ölüm
cezalarıyle yok ettiler.
Modern çağda sosyal sınıf ilişkileri hayli duruldu. Kapitalizmde üstteki İşveren
sömürücü sınıfı alttaki sömürülen İşçi sınıfı arasında ayrım ve çelişkiler en göze
batacak hale geldi. İktidarı ele geçiren üst siyasi partilerin sosyal sınıf içyüzlerini
örtbas etmek epeyi güçleşti. Fakat egemen sınıfların aldatma kaynakları tükenmedi.
Modern sömürücü sınıflar Antika Tarihten çok ders aldılar. İslam Tarihinde
Tefeci-Beziganlar: halkın benimsediği MÜSLÜMANLIĞI kimseye bırakmamışlar, en
ham sofu koyu Müslüman geçinmişlerdi. Modern çağda İşçi sınıfının benimsediği
akım SOSYALİZM'dir. İşveren, sınıfı Antika egemen sınıflar gibi, halkın benimsediği
akımı, yani Sosyalizmi ele geçirmenin yollarını aradı ve buldu. İslam Tarihinde
Tefeci-Bezirganlar nasıl Hazreti Muhammed'in fakir fukara ile ve kölelerle kurmuş
olduğu Müslümanlığı savunuyormuş gibi görünerek baltaladılarsa, tıpkı öyle, Modern
Tarihin sömürücü İşveren sınıfı ile Büyük Toprak ve Mülk Sahipleri sınıfı, fakir
fukaranın dört elle sarıldığı son umudu Sosyalizmi savunuyormuş gibi görünerek
baltalamanın yollarını buluyorlar.
Bugün yeryüzünde Finans-Kapitalist soyguncuları bir avuç Oligarşidir. Finans
Oligarşisinin oynadığı en büyük oyun, İşçi sınıfını kandırmak için ne yapıp edip
herkesten çok İşçi sınıfından yana görünmek oyunudur. O nedenle, bütün dünyanın
ileri geri bütün kapitalist sınıfları başlıca çabalarını hep aynı noktada odaklaştırırlar.
Her yerde çarçabuk sahneyi tutan İŞÇİ PARTİLERİ yahut SOSYALİST PARTİLERİ
kurdururlar. Amaçları halkın sempatisini kendi ajanlarına kaptırıp, ince yollardan
sınıf bilincini körletmektir.
Bu oyunun en korkunç yanı şudur. Gerçekten İşçi sınıfı partisi olan bir teşkilat
ta, sahte İşçi sınıfı partisi olan bir teşkilat ta aynı kitap üzerine (tıpkı vaktiyle
Müslümanın ve münafığın Kur'an üzerine yaptıkları gibi) yemin edebilirler. Örneğin,
Amerika'nın en büyuk Sosyalizm düşmanı casus teşkilatı CIA, dünyanin ileri geri
bütün ülkelerinde her türlü gençlik ve işçi teşkilatlarının subaşlarını kesmiştir. O
subaşlarında gerekince SOSYALİST, gerekince MARKSİST-LENİNİST, gerekince
KOMÜNİST, gerekince TROÇKİST, gerekince ANARŞİST olur. Fakir halkın özlemlerini
ve eğilimlerini dile getirebilecek her ad altında akla gelen en keskin çıkışlı teşkilatlar
kurar.
Daha feci yanı da vardır. Finans-Kapital casus teşkilatlarının kurdurduğu İŞÇİ
yahut SOSYALİST maskeli teşkilatlar: en gerçek sosyalistin söylediklerini ve
yaptıklarını özel öğretimden geçerek papağanca ezberlerler. Daha doğrusu Sosyalist
formülleri en yüksek hoparlörlerden yayacak imkanlar ve adamlar Finans-Kapitalin
emrindedir. Egemen sınıfların iktidar partileri gizli açık devlet cihazları, polis ve
casus teşkilatları, maskeli maskesiz kapitalist veya derebeği artığı dernek ve kurullar
hep o sahte işçi partisi veya sosyalist partisi veya komünist partisi kanallarına binbir
maddi ve manevi yardım akıtırlar.
Böylece kapitalist sınıfların destekledikleri, çoğu zaman yavuz hırsızın ev
sahibini bastırması rolüne çıkarlar. Ansızın çok etken ve parlak kişiler, işitilmiş
propaganda ve tahrikat biçimleriyle sahneyi doldururlar. Beklenmedik yıldırım
çabukluklarıyla başarılara ulaştırılırlar.
Bunun tam tersi de olağandır. Sahneye çıkarılmış sahte işçi veya sosyalist
partilerine karşı olmadık güçlükler icadedilir. Kalantor işveren ve ağa partileri,
iktidarları ve sınıfları para ile tutulmuş kişiler ve teşkilatlarla sahte işçi partisini
görünüşte baskılara uğratırlar. Kanun adına kışkırtılmış resmi gizli ve açık
şahsiyetler veyahut şebekeler el altından yapma saldırılara getirtilirler. Halk bu
manzara önünde: sahte işçi ve sahte sosyalist partilerinin sahici ve namuslu
teşkilatlar olduklarına daha kolayca kanar.
Tek sözle Kapitalizm, sahte olmak şartıyle, çarçabuk ün kazandıran ve göklere
çıkarılan sosyalist işçi partilerini de, uzun süre "mağdur", eziyet çekmiş, baskılara
uğramış görünen sözde sosyalist işçi partilerini de, kendi sınıf egemenliğini daha
uzun ömürlü kılabilmek için kullanır. Bu gerçekliğin en klasik örneği bugün
İngiltere'de yüzlerce yıllık sosyalist harekete mirasçı olduğunu ilan eden İŞÇİ
PARTİSİ'dir. Bu İşçi Partisi olmasa, İngiliz kapitalizminin ayakta durması
düşünülemez.

D - 20'nci YÜZYILDA ÇİFTE PARTİNİN ANLAMI
İngiltere'de ve Amerika'da ÇİFTE PARTİ var. Hatta bu iki Emperyalizm, İkinci
Cihan Savaşı'ndan sonra Türkiye'de birbirinin yerine geçerken, Amerika kanalıyla
Demokrasi adına Türkiye'ye Çifte Parti öğütlediler. Kapitalist demokrasinin çifte
Partileri hangi sosyal sınıfların partisidirler?
Egemen olan doğrudan doğruya Kapitalist sınıfı ile Büyük Toprak ve Mülk
Sahipleri sınıfının siyasi partisidirler.
İngiltere'de MUHAFAZAKAR PARTİ: dolaylı yoldan kapitalistleşmiş Antika
toplum kalıntısı Lordların açıkça BÜYÜK TOPRAK VE MÜLK SAHİPLERİ'nin partisidir.
LİBERAL PARTİ: Kapitalist sınıfının kendi öz ideal partisidir. Amerika'da DEMOKRAT
PARTİ: Büyük Toprak ve Mülk Sahipleri Sınıfının partisidir. CUMHURİYETÇİ PARTİ:
Kapitalist sınıfının kendi ideal öz partisidir. Genel olarak çifte partilerin Anglosakson
ülkelerinde doğup yerleşmesi, bu sosyal sınıf kökünden gelmiştir.
Ne var ki, herşey gibi bu klasik büyük demokrasilerin meşhur tahtaravallici
çifte Partileri de zamanla değişikliklere uğramıştırlar.
İngiltere'de ve Amerika'da BURJUVA DEMOKRASİSİ denilen Parlamenter rejimi
iki siyasi parti yürütür. Çünkü İngiltere ve Amerika'da iki egemen Modern sosyal
sınıf güçlü siyasi teşkilata sahiptir: "DEMOKRASİ" kitaplarda her sosyal sınıfın ve
zümrenin dilediği siyasi partiyi kurmak hürriyeti gibi anlatılır. Bununla birlikte,
19uncu yüzyıl boyu yeryüzünde en klasik hürriyetlerin bulunduğu söylenen
İngiltere'de ve Amerika'da alt sınıfların gerçek politika teşkilatları yaşatılmadı.
19uncu yüzyılın Serbest Rekabetçi kapitalizmi ayakta durdukça, üst sınıfların
ülke gelirlerini ve güdümünü paylaştıkları düşünce borsası durumunda olan
Parlamentoculuk ta klasik biçimini korudu. İleri Kapitalist ülkelerinde sosyal sınıflar
ve siyasi partiler oldukları gibi kaldılar. İki üst sosyal sınıf, bütün öteki sosyal
sınıfların ve tabakaların eğilimlerini kendi kanatları altında topladı. Siyasi partiler de
üst sınıflara uygun Çifte Parti durumundan çıkmadı.
20nci yüzyıl ile birlikte Kapitalizmin yapısı tersine döndü. Bu tersine dönüşün
konumuzla ilgili önemli olayları şunlar oldu:
Serbest Rekabetçi kapitalist sermaye, Tekelci Finans-Kapitale dönünce:
Modern kapitalizmde görülen iki ayrı klasik üst EGEMEN SOSYAL SINIF yapı
değişikliğine uğradı. Doğrudan doğruya Kapitalistler sınıfı ile Büyük Toprak ve Mülk
Sahipleri sınıfı bütün zümreleriyle ekonomi ve politika sahnesini doldurur olmaktan
çıktılar. Her iki sınıftan katma ve karma elemanlar birbirleriyle kaynaştılar. Böylece
biricik FİNANS KAPİTALİSTLER zümresi doğdu ve bu zümre Kapitalizmde herşeye
egemen oldu.
Dikkat edelim. İki SOSYAL SINIFIN yerine bir tek SOSYAL ZÜMRE geçti. Bu
durum klasik sosyal sınıf ilişkilerinde yaman bir altüstlük demekti. Bu altüstlük ister
istemez sosyal sınıf ilişkilerinin kaçınılmaz ürünü olan SİYASİ PARTİLER'in alınlarına
kendi damgasını vuracaktı ve vurdu.
19uncu yüzyılda DÜNYA YAĞMASININ HEGEMONYASI hemen hemen tek
başına İngiliz kapitalizminin tekelinde idi. Dünya piyasalarının Kabesi Londra idi.
Onun için, Dünyayı soyan İngiliz kapitalizmi, sağladığı AŞIRI-KAR (sürprofit) i hep
Büyük Britanya adacığına yığabildi. O aşırı-karla (......) İngiltere'nin iki egemen
sosyal sınıfı: Kapitalistlerle Lordlar beslenip doyuruluyor, ayrıca işçi sınıfı içinden
insanlar satınalınabiliyordu.
20nci yüzyıl ile birlikte ekonomik ve politik dünya bunalımları başladı. Hele
Birinci Emperyalist Evren Savaşı, getirdiği bunalımlarla birlikte Dünya
hegemonyasını da iki türlü ihtilale verdi. Sovyetler İhtilali yeryüzünün altıda birini
Kapitalizmden koparmakla kalsaydı ne iyi idi. Kapitalizm seköründe de hegemonya
ihtilali patlak verdi.
Avrupa'nın eski emperyalistleri kanlı savaş oyununu oynamışlardı. Bu oyunda
parsayı Birleşik Amerika toplamıştı. O sayede Dünya yağmasının ağırlık merkezi Eski
Dünya'nın İNGİLTERE'sinden, yeni Dünyanın BİRLEŞİK AMERİKA DEVLETLERİ'ne
geçti. Amerikan kapitalizmini yeryüzünün en yüksek Aşırı-Karı ile en parlak yaşama
standardını Amerikan tebasına sağladı.
En yüksek yaşama standardı sağlanan Modern kölelerin, işçi ve emekçi
yığınlarının kendi egemen çevrelerinden başka bir istiyecekleri kalabilir mi? Medeni
parklarda yatıp, aç kaldıkça şehirden şehire yük vagonlarına kaçak binen ve Federal
Polisçe maymun sürüleri gibi kovalanan ayaktakımı mı? Onlar nasıl olsa bir lokma
ekmeğe satınalınacak bir soysuzlaşma içine sokulmuşlardı. Beyazların kızınca linç
ettikleri kara derili ve kara talihli insanlar mı? Onlar nasıl olsa millet çoğunluğunca
bir "Dokunulmazlar" durumuna itilmişlerdir. Ortaçağın Ghetto'larını, Modern çağın
Konsantrasyon kamplarını andıran kapalı bölgelerde hapsedilerek Amerikan dünyası
dışına atılmışlardır. Atalarından kalma Kölelik gelenek ve görenekleriyle,
başkaldıramaksızın sürüklenip giderler.
Yeter ki üst tabakaya egemen olan FİNANS-KAPİTAL zümreleri içinde birlik ve
dirlik korunabilsin. Bu nasıl olacak?
Kendiliğinden. Üretimin hemen bütün dalları nasıl olsa birkaç yüz milyarderin
kontrolündedir. O birkaç yüz milyarder ise, birkaç ulu bankanın "harim'i ismetinde"
derleşik, kaynaşık ve birleşiktirler. Bütün Amerika'nın ve bütün Dünya'nın
candamarları o birkaç yüz Finans-Kapitalist ailesinin emrinde daralıp genişler.
Bu gidişin politikadaki karşılığı: gelenekcil DEMOKRAT-CUMHURİYETÇİ
tahtaravallisidir. Bu oyunu değiştirmekte hiç yarar aranmaz. 19uncu yüzyıl usulü biri
iner, ötekisi biner. Sıkı günde ikisi birbirine taş çıkartır.
Amerikan milleti mi? O, alışmış kudurmuştan beterdir. Holivud'un bacak arası,
Teksas'ın keskin nişancılığı, asi gençliğin saç, sakal uzamış motosikletli
şampanzeleri, Şerif'lerin bıyık altından gülüp, Hür Basın'ın reklam ettiği
haydutluklar. Bütün bu kargaşalık içinde, vur patlasın çal oynasın, Amerikan
kalabalıkları gangaster saklambacı oynarlar.
Öylesine bunaltılmış kamuoyu önünde Çifte Partiler adlarını bile değiştirmeye
gerek bulmazlar. Diledikleri gibi, kongrelere oy müteahhidi Lobby'lerin gönderdikleri
üyelerle toplanırlar. Herkesin önünde senatörleri, milletvekillerini, valileri, hakimleri
seçerler. Perde arkasında Mafia'lar, CIA'ları, Ku Klux Klan'ları, yani eli silahlı gizli
güdücülerini seçerler. Bu seçimler "DEMOKRASİ"nin son sözü olur. İmtiyazlı
Finans-Kapital oligarşisine hiçbir engel bırakılmaz. Akıl vermeye kalkışacak kimse,
Cumhurbaşkanı da olsa, kim vurduya getirilir. Böylece herkes "HÜRRİYETİ SEÇMİŞ"
ve uygulamış olur.
İngiltere böyle mi?
Hayır. İki Emperyalist Evren Savaşı koca Emperyalist İngiliz'de ne kol, ne
kanat bırakmıştır. Doğru dürüst sömürge ve yararlı nüfuz bölgeleri bile sağlam
kalmamıştır. O yüzden "Aşırı-Kar" temelleri iyice aşınmıştır. 19uncu yüzyılın egemeni
üst Kapitalist ve Büyük Toprak ve Mülk Sahipleri sınıfları bile sınıf olarak Arafat'ta
bırakılmışlardır. İçlerinden en kodamanları o sınıfları bir çeşit "Ekspropriasyon"a
(mülklerinden etme) ye kararlı ve mecbur olmuş bir Finans-Kapital zümresi
halindedir.
Gerçi ikinci kerte kapitalistlerle ikinci kerte Mülk ve Toprak Sahipleri
mülklerinden edilmediler. Ama aşırı-kar kaynaklarından yoksun kaldılar. O bakımdan
Finans-Kapital hizbi dışındaki Kapitalist ve mülk sahibi sınıflar, söz yerinde ise,
(kodamanlara bakarak) "PROLETERLEŞME" ye uğradılar. Aşırı-kar dan pay alamıyan
bu ikinci kerte Kapitalist ve mülk sahibi sınıflar, "VAHŞİ" adıyla damgalandılar.
Tekelci sermaye dışında eski üst sınıf geleneklerini savunamadılar. Gelenekcil
LİBERAL partileri çöktü. "VAHŞİ" üst sınıflar nasıl bir çeşit işçi sınıfına itildilerse, tıpkı
öyle, Liberal Parti'nin yerine LABOUR PARTY (İşçi Partisi) geçirildi.
Yeni kartlarla eski oyun oynanmıya başlandı. İki klasik egemen kapitalizm
metropolunda (İngiltere ve Amerika'da) ÇİFTE PARTİ sistemi olduğu gibi kaldı. Bu
partiler ister Muhafazakar, ister Liberal, ister İşçi, ister Demokrat, ister Cumhuriyetçi
etiketlerini taşısınlar, hiçbir şeyi değiştirmedi. İçyüzlerinde hep iki belli başlı modern
sömürücü sınıfın (Kapitalist sınıfı ile Büyük Toprak ve Mülk Sahipleri sınıfının)
maskeli yahut maskesiz iktidarını yaşattılar.
Gerek İngiltere'de, gerek Amerika'da egemen iki sosyal sınıf bile, sınıf olarak
egemenliklerini Finans Kapitale ipoteklediler. Kendileri bir zümre plütokrasisinin
buyruğu altına geçtiler. Böyle iken politika sahnesinde sanki demokratik 19uncu
yüzyıl oyunu oynandı.
O çağın siyasi partileri eski adlarıyla sahnede idiler. O sayede gösterişli bir
parlamento oyunu ile Finans-Kapitalin sömürüsü ve baskısı maskelenip yürütüldü.
Ya İngiltere ve Amerika dışında kalmış öteki kapitalist metropollarda ne oldu?
Orada kapitalizmin geç veya güç gelişmesi yüzünden, keskin sınıflama
nisbeten amortize edildi. Toplum kapitalizme girdiği halde, kapitalizmden önceki
Derebeği artığı sosyal tabakalar hem kendi varlıklarını, hem de gelenek ve
göreneklerini oldukça muhafaza ettiler. Kimi ülkelerde millet nüfusunun büyük
bölüğünü bu Ortaçağ artığı sosyal tabakalar teşkil etti. Fransa'da olduğu gibi,
spekülasyoncu Finans-Kapital o küçük mülk özentili insanları kendi kumarına
oturtmayı becerdi. Para ve hisse senedi ve tahvilat alıp satmaları küçük burjuva
yığınlarını büyük sermayenin kuyruğuna takılmış büyük kuru kalabalıklar biçimine
soktu.
Kimi ülkelerde küçük burjuvazinin sayısı azaldı. Ne var ki, milletin kapitalizme
geç gelme ve sonradan görme hevesleri azıttı. Millet yapısında ve ruhunda iflah
olmaz küçük burjuva eğilimleri olduğu gibi kaldı. Zengin Almanya'da işçi sınıfı bile,
en pis Prusya ağalığının Derebeği artığı molozlarından bir türlü kurtulamadı.
Küçükburjuva kalabalıklı veya küçükburjuva ruhlu bir toplumda PARTİLER
FURYASI kaçınılmaz şeydi. Anglosakson ülkelerinde kapitalizm kendi demir disiplinini
aşırı-kar sayesinde beslediği ÇİFTE PARTİ demokrasisi ile dayattı. Geri kalan
ülkelerde Kapitalizm bunun zıddını yaptı. İstiyenin dilediği partiyi kurmasına göz
yumdu. Varsın ortalık alabildiğine karışsındı. Her kafadan ne kadar çok ses çıkarsa,
insan beyinleri o kadar çok dumanlanırdı.
Nasıl olsa her parti kendi yapısıyla millet içinde bölünmeleri artıracaktı. O
parçalılık ortasında en devrimci sosyalist partiler bile kişiliklerini kolay
tanıtamazlardı. Egemen sınıfların tekellerinde Finans ve Devlet mekanizmaları vardı.
Bu sayede her politikanın başına çarçabuk en pisi pisine kariyerist küçük burjuva
elemanları geçirilebilir ve hareket soysuzlaştırılabilirdi.
Modern işçi sınıfının duru bilinci o kargaşalık yüzünden bulandırılırdı.
Proletaryanın sınıf bilincine kesince kavuşmayan her parti ise, dilediği kadar "aşırı"
olsun, çarçabuk anarşist ve benzeri kaçıklıklara düşürülürdü. Böylelikle bütün
akımlar önünde sonunda egemen Kapitalist sınıflarının değirmenine su götürecekti.
Çok partililik kapitalizm kurdunun sevdiği dumanlı havaydı. Bir sürü partinin
yarattığı bulanık suda balık avlamak kapitalizm için alışılmış bir zanattı. Çok parti
kaosu (mahşeri) sonuçsuz, verimsiz, ikircikli düşünce ve davranış kargaşalıklarına
elverişliydi. O karışıklıkta geniş küçük burjuva yığınları bunalırlar, küçük burjuva
eğilimleri azıtırdı. En sonunda çıkar yol bulamıyan büyük yığınlar Finans-Kapital
zümresinin yumruğu altına sığınmak zorunda kalırlardı.
Kapitalizmin küçük çıkarlar anaforuna kapılmış bir ülkede insanlar günlük
dalaverelerinden başka işe vakit bulamazlar. Bu ülkelerde işçi sınıfı azınlıktadır.
Küçük mülk sahipleri yerlerde sürüngenliğe yatkındır. Açlıktan ölürken gözü çöplükte
kalan kuş beyinli horozlara benzerler. Bu şaşkın kalabalıkları Finans-Kapital kendi
sandıklarına oy davarları gibi ürkütmenin kolayını her zaman bulur.
Bırakın herkes istediği partiyi kursun. Partiler ne denli çoğalırsa, ezilen ve
sömürülen alt sınıf ve tabakaların dünyayı net görmeleri o denli imkansız olur.
Demokrasi panayırında bol bol çıkarılan politika curcunaları memleketi çarçabuk
Babil Kulesi'ne çevirir. Oligarşi zümresi Finans-Kapital ve devlet ağalarıyla
yüzyıllardan beri kurulu dalyanında gittikçe daha bereketli avcılıklar geliştirir.
İngiltere ve Amerika dışında kalan irili ufaklı kapitalist ülkelerde "DEMOKRASİ"
adı verilen ÇOK PARTİLİ oyununun anlamı budur.
Bu oyunda tehlike yok mudur? Küçük burjuva kalabalıkları her an her şeyi
tersine çevirmeye hazır anarşistlerdir. Bir gün gemi azıya alırlar, ne Finans-Kapitali,
ne devleti dinlemeyip işçi sınıfına katılmaya kalkışırlarsa ne olur?
Küçük burjuvazinin ikisi beşi bir araya güç gelir. Bir araya gelseler, her biri
kendi başına buyruk "büyük lider" olmak sevdasına kapılır. O zaman yavrularını
çiğneyen şaşkın kuluçka tavuğa döner, ortalığı birbirine katmaktan başka türlü
kurnazlık ve kararlılık gösteremezler.
Azıtacak küçük burjuva maskaralıkları saman alevi kadar ömürsüz olur.
Finans-Kapitalin gizli açık silahlı silahsız resmi güçleri büyüktür. Sokaklar dolusu
zavallı insanlar yarı aç ve işsiz bırakılmıştır. Bunların içlerinden maaşı verilince
Cehenneme dahi gidecek pek çok insan bulunur. Bu gibiler belli bir kılık ve para ile
gizli açık sivil çeteler halinde teşkilatlandırılır. Öteki aç ve işsiz kardeşleri üstüne
saldırtılır. Emperyalist politikanın bu oyununa adıyla sanıyla FAŞİZM denir.
Bir avuç Finans-Kapital plütokrasisi elindeki müthiş sermayeye, müthiş
devlete, müthiş orduya ve müthiş polise güvenir. Silahlı şebekeler kısaca ayarlanır.
Açı aça, işsizi işsize, kardeşi kardeşe, babayı oğula düşürmenin çeşitleri becerilir.
Halk tabakaları halk tabakalarına ezdirilir. İnsanlara yazık mı olur? Kapitalizm için
"it te ölürse kardan, kurt ta ölürse kardandır". Çivi çivi ile sökülür.
Bugün kapitalist dünyada tümüyle oynanan SİYASİ PARTİLER OYUNU kısaca
budur.

E - KAPİTALİZMİN SOSYALİZME "İZİN" VERİŞİ
Modern tarihte işveren sınıfı sahneye "SOSYAL DEVRİM" ile çıktı. O gün
bugündür, sosyal devrim işveren sınıfının tekelinde meşrulaştı. İşveren sınıfı iktidara
gelince bütün siyasi hareketler burjuva açısından "MEŞRU" kılındı. Kapitalizmin işine
gelmiyen, doğrudan doğruya İŞÇİ SINIFI'nın devrimci bilinci lanetlendi. Her ileri halk
hareketi gerekince kanla ateşle boğuldu.
1789 "BÜYÜK FRANSIZ İHTİLALİ": Burjuva ihtilali olduğu için, hem "ULU", hem
de "MEŞRU" sayıldı. O ihtilal içinde motor halktı. Devrimci halk yığınları kendi
devrimci eğilimini Jakobenlerde buldu. Jakobenler teşkilatlanıp düşüncelerini
davranışa çevirir çevirmez, burjuvazi tapayı attı. İşveren hürriyetinin maskesini
düşürdü.
Artık maaşlar 110 bin Frank'a çıkarıldı. Kapitalistlere iktidar sayesinde en yağlı
gelirler kayırıldı. O zamana dek devrimin göz bebeği sayılan basın hürriyeti çiğnendi.
Gazetelere imzasız yazı yazmak yasaklandı. İşsizlere bir ekmek parası sağlıyan
satıcılıkları plakaya bağlandı. Plakasız iş yapmak suç oldu. Böyle rızkını daralttığı
halkın mümessillerini değiştirme hakkını da engelledi ve kulüpleri karıştırmaya
başladı. "Patriotizme (yani yurtseverliği), patruyutizme (yani karakol
devriyeciliğine,) kovdurdu."
1792 yılında artık halkın silahlı kuvvetlerde rol alması geleneği ortadan
kaldırıldı. "GARD NASYONAL" (Milli Muhafız) adını alan yeni silahlı kuvvet teşkilatı
yalnız işveren çocuklarından kuruldu. Jakobenler: "YAŞASIN MİLLET, YAŞASIN
DONSUZLAR!", yahut "KAHROLSUN KRAL, KAHROLSUN KOCA DOMUZ!" diye
istedikleri kadar bağırsınlar. Jakobenlere ve Jakoben yanını tutanlara karşı 900
İsviçreli aylıklı asker, 200 asilzade ve 2-3 bin burjuva çocuğu silahlandırılıp çıkarıldı.
Bunlar: "YAŞASIN KANUN! YAŞASIN KRAL!" diye karşılık veriyorlardı.
Jakobenler 9-1O bin kişiydiler. Ama silahları kötüydü. Kumandasızdılar. 4 bin
tüfekli, 11 toplu gerici silahlı güçler: "VİL CANAİL" (pis ayaktakımı) "DE GUENİLLE"
(hirpaniler) dedikleri devrimci yurttaşların üzerine kurşun yağdırıp hepsini kılıçtan
geçirdiler.
1793 yılı İşveren sınıfı ekonomik baltalamalara girişti. Böylece Jakobenlerin
"DEVRİMCİ HÜKÜMETİ"ni halkın gözünden düşürdü. Büyük devrimcilerin terör
günlerinde kan dökmelerinden yakınan İşveren sınıfı, insan giyotinlemekte, adam
öldürtmekte devrimci teröre taş çıkarttılar.
183O, 1848, 1871 yılları halk işveren sınıfı tarafından kışkırtıldı.
Ayaklanmalarda halk kendi kurtuluşunu kendi gücünden beklemiye başlayınca,
İşveren sınıfı ters döndü. En gerici insanlarla elele verip, devrimi yaratmış bulunan
halkı ve kendi öz milletini bire dek gözünü kırpmadı.
Tarihte İşveren sınıfının ta kendisi her zaman budur. Onun Burjuva
Demokrasisi dediği şey başka türlü olamaz. Ne var ki, Kapitalizm oldu olasıya kendi
kendisini kemiren bir sosyal üretim temeliüne dayanır. Burjuvazi ilk iktidar
günlerinde (bizim DP ve AP liderleri gibi) her mahallede bir milyoner yarattı. Bu olayı
bütün ülkede herkesin kapitalist olabileceği parolası ile reklam etti. Bu curcunalı
ilanlar bütün kapitalist heveslilerine tayyare piyangosu gibi sevimli geldi. Bununla
birlikte, S. Demirel'in "Herkes fabrikatör olacak" sözünün anlamı yalnız İşveren
sınıfını umutlandırabilir.
Kapitalizm biraz gelişti mi, sermaye santralizasyonu (merkezileşmesi,
yaygınlığına derleşip, toplaşması) ve sermaye konsantrasyonu (koygunlaşması, yani
yüksekliğine derleşip toplaşması) kaçınılmaz olur. Kapitalist sınıfının kendi içinde bile
ufaklar ve cılızlar rekabetle alaşağı edilir. "Milyoner olmak", yahut fabrikatör olmak,
her kula nasibolmaz. Bu sefer zenginleşmek sevdasının parlak kuruntu tahtından
teker meker yuvarlanan orta ve küçük kapitalistlere bir umut kapısı açmak gerekir.
Bu kapı İşçi sınıfının "SOSYALİZM" geleneğinde gizlidir.
Her birinin yüreğinde fabrikatörlük ve milyonerlik aslanı yatan burjuvaların
Sosyalizm safına atılmaları bir çeşit kariyer, külah kapma olur. Oradan
fabrikatörlüğe, milyonerliğe değme kapılar açan iktidar fırsatları yakalanır. Bu
uğurda, küçücük Türkiye'nin bile ne tükenmez örnekleri vardır. Ta eski "AMELE
TEALİ CEMİYETİ" liderlerinden az mı milyoner gördük... Hele şimdi Amerikan yardımı
çağında nice yeni sağlı sollu, hatta sosyalist basit "Sendika" yöneticileri han,
apartıman, fabrika sahibi olu-oluvermektedirler.
Bu kıssalardan İşveren sınıfının çıkardığı hisseler çok oldu. Devrimci halk
hareketlerini kapitalizm uzun süre kanla boğdu. Ondan sonra kendi sosyal
temellerini oturaklaştırmak gereğini anladı. Bunun için tek çıkar yol, sosyal sınıflar
arasındaki keskin sınır ayırtlarını kaldırmak, sınıf çizgilerini birbirlerine karıştırmak
oyunu olabilirdi. Bu oyunun başında Sosyalizme "İZİN" vermek geldi. İşveren sınıfı
çapını ve gücünü kendi belirteceği bir sıra "Sosyalizmler" kurdu. Bu Sosyalizmlerin
subaşlarını kendi burjuva elemanlarına kestirdi. İç ve dış İşveren çıkarlarında
sosyalistleri kullanma fırsatını karçırmadı. İzinnameli ve patentli sosyalizmlerin
anlamı bu oldu.
İşveren sınıfının Sosyalizme karşı gösterdiği "TOLERANS" daha 19uncu yüzyıl
sonunda başladı. Hele 20nci yüzyılda o yoldan yürümek kapitalizme büsbütün
gerekti. Çünkü İşveren sınıfı içinden bir tek Finans Kapitalist grubu herşeyi tekeline
almıştı. Kapitalist sınıfının öteki zümrelerini "VAHŞİ" saydırıp saf dışı etmek veya
ezmek olağandı. O zaman İşveren sınıfının geri kalan epeyce kalabalık bütün öteki
zümreleri, irili ufaklı talihlerini denemek yoluna düştüler.
Bugün Kapitalizm ancak öyle bir BURJUVA SOSYALİZMİ'nin yarattığı "'EMNİYET
SÜPABI" ile ayakta durabiliyor. Bu emniyet süpabı sayesinde bir taşla bir çok kuşlar
vuruluyor. Bir yanda yer yer paslanıp delinmeye yüz tutmuş Emperyalizm kazanının
patlaması önleniyor. Öte yandan asıl amaç, İşçi sınıfını avlamaktır. İşçi sınıfı her
eğiliminde Sosyalizme dört elle sarılıyor. İşçi sınıfının namuslu ve bilinçli hareketini
en iyi baltalamak, ancak arkadan vurmakla başarılı olur. Onun için proletaryanın
hareketi burjuva sosyalizminin pis perdeleriyle göz gözü gürmez hale getirilir ve
tanınmaz kılıklara sokulabilir.
İşte iki sosyal üst sınıfın (KAPİTALİST ve BÜYÜK MÜLK-TOPRAK SAHİPLERİ
sınıflarının) meşhur iki klasik "ÇİFTE PARTİSİ" dışında başka birçok partilerin
piyasaya dökülmesi böyle oldu. Özellikle "İŞÇİ PARTİLERİ"ne, yahut "SOSYALİST
PARTİLERİ"ne, hatta "KOMÜNİST PARTİLERİ"ne karşı İşveren sınıfının "TOLERANS"
göstermesi, gerekince elaltından yardımlarda bulunması o gerekçe ile oldu.
Hele sömürge ve geri ülkelerden aşırılmış "AŞIRI KARLAR"la zenginleşen
Emperyalist metropollarında yetmiş yedi buçuk türlü "SOSYALİZM" oyunları ortaya
döküldü. İşçi sınıfının içinde bir kaymak tabakası satın alınarak, işçi küçük
burjuvaları ve burjuvaları haline getirmek epey kolaydı. Onun için Emperyalizmin
büyük metropollarında İşveren sınıfı her türlü "DEVRİMCİ" partileri denedi. Bu
deneyişin yarattığı kargaşalık içinde, ölüm çağına girmiş bulunan kapitalizm, hem bir
"MEŞRUİYET" (dokunulmaz haklılık) ve hem de bir "İSTİKRARLILIK" (tutarlılık)
kazanıyordu. Eski yırtıcı kanlı silah zorlamalarından vazgeçilmişti. Şimdi maddi
silahlardan daha büyük, daha yaygın ve etkili olan MANEVİYAT (moral) silahı
kullanılır oldu.
Geri ülkelerin İşveren sınıfları kendi ağababaları olan Batı emperyalizmini, her
alanda olduğu gibi, sosyalizm alanında dahi taklit ettiler. Buralarda burjuva küçük
burjuva sınıf ve tabakaları binbir çeşit hoşnutsuzlukla kıvranıyordu. Onun için hemen
her sınıfın ve her zümrenin ve tabakanın uydurduğu ve uydurabileceği sürüyle
sosyalizmler ortalıkta cirit atmaya başladı. Artık emperyalizm bile sosyalizmsiz
nefes alamaz oldu. Finans-Kapital zümresinin bile bir sosyalizmi fışkırdı: NASYONAL
SOSYALİZM (Nazilik).
Toplumu Babil kulesine çevirmek sırası böylece "Sosyalizm"e düştü. Sosyalist
akımlar birbirlerine düşürüldü. Kritik anda sosyalizmle uğraşanlar artık İşveren sınıfı
değil, gene sosyalist olanlardır. Sosyalist olanların en gerici davranışı maskelemek
için kullandıkları strateji ve taktik, herkesten önde gitmek ve sözde aşırı-devrimcilik
yapmak oldu.
Aşırı lakırdıları ciddiye alıp uygulamaya geçenlere karşı sosyalist örgütlerin
sinirli mekanizmaları işletildi. Herkesten ileri gidenlerin ihtiyatsız davrandıkları ve
Faşizmi çağıracakları öne sürüldü. Yapma manevralarla halk ve işçi sınıfı geriye
doğru itilir ve bezdirilirken, "PARTİ DİSİPLİNİ" perdesi altında gizlenildi. Yığınların
bilinçlice düşünme ve davranmaları "başı bağlanmış" duruma getirildi.
Bütün bu şartlar altında "Sosyalist Partileri" sıkıştırmak ve yer altına itmek
İşveren sınıfı için en sersemcesine bindiği dalı kesmek olmaz mıydı?
(AYDINLIK, Sayı: 3, Ocak 1969, s. 187-204)

Bu Blogda Ara