Bir Adım İleri, İki Adım Geri
Viladimir İliç Lenin


ÖNSÖZ


      Uzayıp giden inatçı ve hararetli bir savaşım sürecine girildiği zaman, bir yandan ilerdeki girişimleri belirleyecek temel, ana noktalar ortaya çıkmaya başlarken, bir yandan da bu noktalara bakışla, savaşımın, göreceli olarak küçük ve önemsiz yanları giderek gerilere itilir.
      Partimiz içinde, altı aydan beri bütün parti üyelerinin dikkatini üzerine çeken savaşımda da durum böyledir. Bugün, bütün savaşımın genel çizgileri içinde, pek az ilgi çekici olan birçok ayrıntıya ve temelde hiç ilgi çekici olmayan birçok kavgaya değinmek zorunda olduğum için, gerçekten önemli ve temel iki noktaya, hiç kuşkusuz tarihsel önemi olan ve bugün partimizin karşı karşıya bulunduğu (sayfa: 7) en ivedi siyasal ve son derece önemli iki noktaya, daha başından, okurun dikkatini çekmem gerekiyor.
      Birinci nokta, partimizin "çoğunluk" ve "azınlık" olarak ikiye bölünmesinin siyasal önemine ilişkindir. Bu bölünme, partinin İkinci Kongresinde ortaya çıkmış, ve Rus sosyal-demokratları arasındaki bütün öteki bölünmeleri geriye itmiştir.
      İkinci nokta, örgütlenme sorunlarında, yeni İskra'nın[2] tuttuğu yerin —bu yer gerçekten bir ilkeye dayandığı sürece— ilke olarak önemine ilişkindir.
      Birinci nokta, partimizdeki savaşımın başlamasıyla, bu savaşımın kaynağıyla, nedenleriyle ve temel siyasal niteliğiyle ilgilidir. İkinci nokta, savaşımın kesin sonuçlarıyla, bitimiyle, ilke diye ne varsa hepsinin biraraya getirilmesi, kavga diye ne varsa hepsinin bir yana konmasıyla elde edilecek ilkeler toplamıyla ilgilidir. Birinci noktanın yanıtı, parti kongresindeki savaşımın tahliliyle; ikinci noktanın yanıtı ise yeni İskra'nın ilkelerindeki yeni şeylerin tahliliyle verilmiştir. Broşürümüzün onda-dokuzunu kaplayan bu iki tahlil, "çoğunluğun" devrimci, "azınlığın" ise, partimizin oportünist kanadını oluşturduğu sonucunu ortaya koymuştur. Bugün partiyi iki kanada bölen ayrılıklar, program ya da taktik sorunlarına değil, genellikle örgütlenme sorunlarına ilişkindir. Yeni İskra tutumuna derinlik kazandırmaya çalıştıkça ve bu tutum merkez kurullarına üye çağırma kavgalarından arındıkça, ortaya çıkan yeni görüşün, örgütlenme sorununda oportünizmden başka bir şey olmadığı daha iyi anlaşılmaktadır.
      Partimizdeki bunalımla ilgili mevcut yazıların, gerçekleri yorumlama ve inceleme açısından başlıca eksikliği, parti kongresi tutanakları üzerine hemen hemen hiç eğilmemiş olmasıdır; temel örgütlenme ilkelerini aydınlatmaları açısından bakıldığı zaman, aynı yazılarda görülen eksiklik, bir yandan yoldaş Martov'la yoldaş Akselrod'un, (sayfa: 8) Tüzüğün birinci maddesini yazarken yapmış oldukları ana yanlış ve bu yanlışı savunmaları, öte yandan İskra'nın örgütlenme ilkeleriyle ilgili tüm "sistemi" (burada bir sistemden sözedilebilirse) arasında bulunan, varlığı sugötürmez bağın tahlil edilmemesidir. "Çoğunluğun" yazılarında, birinci madde üzerindeki tartışmanın önemine birçok kez değinildiği halde, İskra'nın şimdiki yazıkurulu, açıktır ki, sözkonusu ilişkiye dikkat bile etmemektedir. Gerçekte yoldaş Akselrod'la yoldaş Martov, birinci madde üzerinde yaptıkları ilk yanlışlığı şimdi yalnızca derinleştiriyor, geliştiriyor, genişletiyorlar. Aslında, oportünistlerin örgütlenme sorunu üzerindeki tutumları, birinci madde üzerindeki çekişmeler sırasında zaten ortaya çıkmaya başlamıştı: sımsıkı kaynaşmamış gevşek bir parti örgütünü savunmaları; parti kongresinden ve onun seçtiği kurullardan başlayarak, partiyi yukardan aşağı örgütleme düşüncesine (bu "bürokratik" düşünceye) düşmanlıkları; her profesöre, her yüksek okul öğrencisine, her "grevci"ye, kendini parti üyesi ilân etme olanağını verecek biçimde, partiyi aşağıdan yukarıya örgütleme eğilimi; bir parti üyesinin, parti tarafından tanınmış bir örgüte bağlı olmasını öngören "biçimciliğe" düşmanlıkları; "örgütlenme ilişkilerini yalnızca platonik olarak kabule" yatkın burjuva aydınının anlayışına kaymaları; oportünist anlayışta daha da derine gitme ve anarşistce sözlere bağlanma eğilimleri; merkeziyetciliğe karşı özerkliğe yatkınlık göstermeleri — kısacası bütün bunların hepsi, yeni İskra'da şimdi bol bol çiçekleniyor ve ilk yanılgının, tümüyle ve somut biçimde giderek daha çok açığa çıkmasına yardım ediyor.
      Parti kongresi tutanaklarına gelince, bu tutanakların haksız yere ihmal edilmesi, ancak, tartışmalarımızın kavgalarla içinden çıkılmaz bir duruma getirilmiş olması gerçeğiyle ve ola ki bu tutanakların, çok tatsız birçok gerçeği içermesiyle açıklanabilir. Parti kongresi tutanakları, (sayfa: 9) partimizdeki gerçek durumu ortaya koyması açısından kendi türünde tektir ve doğruluk, tamlık, kapsam, zenginlik ve sahih olma bakımından eşsizdir; harekete katılanların görüşlerini, duygularını, tasarımlarını ortaya koyan, bizzat onlar tarafından çizilmiş bir resimdir; partideki siyasal hizipleri, onların göreceli güçlerini, karşılıklı ilişkilerini ve savaşımlarını gözler önüne seren bir resimdir. Eskiye ait kalıntıların ve salt hizip bağlarının temizlenmesinde ve bunların yerine tek bir büyük parti bağının konmasında ne denli başarı sağlamış olduğumuzu bize gösteren şey, parti kongresi tutanaklarıdır ve yalnızca bu tutanaklardır. Partisinin işlerine bilinçli olarak katılmak isteyen her parti üyesine düşen görev, parti kongremizi incelemektir. İncelemekten sözediyorum, çünkü salt, tutanaklardaki hammadde yığınını okumak, kongrenin görünümünü kavramak için yeterli değildir. Kısa konuşma özetlerinin, kuru tartışma özetlerinin, küçük (görünüşte küçük) noktalar üzerindeki ufak çekişmelerin biraraya gelerek bir bütün halini alması, ancak dikkatli ve kendi başına yapılan bir incelemeyle sağlanabilir ve bir parti üyesi, ancak böylelikle, her ünlü konuşmacının canlı çehresini kavrayacağı ve parti kongresine gelmiş her temsilci grubunun siyasal yüzünü bütün yanlarıyla anlayacağı bir noktaya ulaşabilir (ulaşması gerekir). Bu satırların yazarı, okuru, parti tutanakları üzerinde geniş ve kendi başına bir inceleme yapmaya özendirebilirse, çalışmasının boşa gitmediğine inanacaktır.
      Sosyal-demokrasinin karşıtlarına da bir-iki söz. Onlar, bizim tartışmalarımızı zevkle seyrediyor ve yüzlerini buruşturuyorlar; kuşku yok ki, benim bu broşürümden yalnızca partimizin başarısızlık ve kusurlarıyla ilgili bölümleri seçip, kendi amaçları için kullanmayı deneyeceklerdir. Ancak Rus sosyal-demokratları, savaş alanında öylesine çelikleşmişlerdir ki, bu tür iğnelemeler onlara vızgelecek ve işçi sınıfı hareketi büyüyüp gelişerek bu eksiklikleri (sayfa: 10) kesinlikle ortadan kaldırıncaya kadar, o kişiler ne derse desin, sosyal-demokratlar kendi işlerini özeleştirinin ölçüsüne vurmaya, kendi eksikliklerini amansızca sergilemeye devam edeceklerdir. Muhaliflerimize gelince, bırakalım, bizim İkinci Kongremizin tutanaklarıyla ortaya çıkarılan resme uzaktan bile benzese, kendi "partileri"ndeki gerçek durumun bir görünümünü gözler önüne sermeyi denesinler! (sayfa: 11)

      Mayıs 1904                 N. LENİN




DİLLERİN EŞİTLİĞİ OLAYI



      Kongre oturumlarının tarih sırasına dönelim yeniden.
      Gayet inandırıcı bir biçimde gördük ki, henüz kongre asıl işlerini görüşmek üzere toplanmadan önce, yalnızca iskracı-karşıtlarından (sekiz oy) oluşan tam anlamıyla kesin bir grubun değil, ara yerde kararsız öğelerden oluşan, sekiz iskracı-karşıtını desteklemeye ve bu oyları yaklaşık onaltı ya ya da onsekize çıkarmaya hazır bir grubun daha var olduğu açığa ortaya çıkmıştı.
      Kongrede alabildiğine ve ayrıntılarıyla tartışılan Bund'un parti içindeki yeri sorunu, pratik karar, örgüt konusundaki tartışmalara kadar ertelenirken, gelip ilke konusunda karar vermeye dayanmıştı. Buna ilişkin noktalara kongreden (sayfa: 36) önce basında geniş geniş yer verildiği için, kongredeki görüşmeler yeni pek az şey getirdi. Ancak belirtilmesi gerek ki, Raboçeye Dyelo yandaşları (Martinov, Akimov ve Bruker) bir yandan Martov'un önergesini benimserken, bir yandan da önergeyi yeterli bulmadıklarını ve bu önergeden çıkarılan sonuçlarla görüş birliğinde olmadıklarını belirttiler (tutanaklar, s. 69, 73, 83 ve 86).
      Kongre, Bund'un yeri sorununu tartıştıktan sonra programa geçti. Bu konudaki görüşmeler, daha çok, pek az ilgi çekici olan ayrıntılara ilişkin değiştirgeler üzerinde yoğunlaştı. İlke sorunlarında iskracı-karşıtlarının muhalefeti, kendiliğindenlik ve bilinçlilik sorununun ünlü sunuluşuna yoldaş Martinov'un yönelttiği saldırıda ifadesini buldu. Kuşku yok ki, Martinov'u, bundcular ve Raboçeye Dyelo yandaşları, son neferlerine kadar desteklediler. Martinov'un itirazlarının çürüklüğünü, başkalarının yanı sıra, Martov'la Plehanov gözler önüne serdi. İşin dikkati çeken garip yanı şu ki, İskra yazıkurulu (anlaşılan bir kez daha düşünüp taşındıktan sonra) şimdi Martinov'un yanında yer almıştır ve bugün, bir zamanlar kongrede söylediklerinin tersini söylüyorlar![12] Bu, ünlü "süreklilik" , ilkesinden ileri geliyor olsa gerek. ... Bize, yazıkurulunun sorunu tümden aydınlığa çıkarmasını ve Martinov'la hangi noktalarda, ne zamandan beri, ne ölçüde görüş birliğinde olduklarını açıklamalarını beklemek kalıyor. Bu arada yalnızca şunu soralım: Herhangi bir kişi, şimdiye dek, kongrede söylediğinin tam tersini söyleyen bir parti organı yazıkurulu görmüş müdür?
      İskra'nın merkez yayın organı olarak kabulüne ilişkin savları (bunu yukarda ele almıştık) ve tüzük üzerindeki görüşmelerin başlangıcını (bu konuyu tüzük görüşmelerinin tümü içinde incelemek daha yerinde olacaktır) bir yana bırakarak, program görüşmelerinde ortaya çıkan ilke ayrılıkları üzerinde duralım. Her şeyden önce, çok karakteristik bir nitelikte olan bir ayrıntıya, nispi temsil üzerindeki (sayfa: 37) görüşmeye değinelim. Yujni Raboçi'den yoldaş Egorov, bu noktanın programa alınmasını istedi; ancak bunu öyle bir biçimde öne sürdü ki, (azınlık iskracısı) Posadovski, haklı olarak, "ciddi bir görüş ayrılığı" bulunduğuna işaret etti. "Hiç kuşku yok ki", dedi yoldaş Posadovski, "şu temel sorunda aynı görüşte değiliz: Gelecekteki siyasetimizi belli temel demokratik ilkelere bağlamalı ve o ilkelere mutlak bir değer mi vermeliyiz, yoksa tüm demokratik ilkeler partimizin çıkarlarına bakışla ikinci derecede mi gelmeli? Ben kesinlikle ikincisinden yanayım." Plehanov da, daha kesin ve kuvvetli ifadelerle "demokratik ilkelerin mutlak değeri"ne ve o ilkelerin "soyut biçimde" ele alınmasına itiraz ederek, Posadovski'ye "tam olarak katıldığı"nı belirtti. "Teorik olarak" dedi Plehanov, "biz sosyal-demokratların genel oya karşı çıkabileceğimiz bir durum sözkonusu olabilir. Bir zamanlar İtalyan cumhuriyetleri burjuvazisi, soyluları siyasal haklarından yoksun bırakmıştı. Yüksek sınıflar devrimci proletaryanın siyasal haklarını nasıl sınırladıysa, devrimci proletarya da onların siyasal haklarını aynı biçimde sınırlayabilir." Plehanov'un konuşması alkışlarla ve ıslıkla karşılandı. Plehanov, salondakilerden birinin Zwischenruf'unu [Müdahalesini. -ç.] protesto ederek "ıslıklamamanız gerekir" dediği ve yoldaşlara, tezahüratlarını gemlememelerini söylediği zaman yoldaş Egorov ayağa kalktı: "Böyle konuşmalar alkışlandığı zaman, ben ıslıklamak zorundayım" dedi. Yoldaş Goldblatt'la (Bund temsilcisi) birlikte yoldaş Egorov, Posadovski'yle Plehanov'un görüşlerine karşı çıktı. Ne yazık ki, görüşmeler sona ermişti, bu nedenle o görüşmeler sırasında ortaya çıkan bu sorun, çabucak sahneden çekildi. Ama şimdi yoldaş Martov'un Birlik kongresinde "Bu sözler [Plehanov'un sözleri] bazı temsilcilerin öfkesine yolaçtı; eğer yoldaş Plehanov, proletaryanın, kendi zaferini (sayfa: 38) pekiştirmek için, basın özgürlüğü gibi siyasal hakları ayaklar altına alması kadar trajik bir durumu düşünmenin bile kuşkusuz olanak dışı olduğunu ekleseydi, temsilcilerin öfkesinden sakınılabilirdi... (Plehanov: 'Mersi') dediği zaman, bu olayın önemini küçümsemeye hatta tümden yadsımaya çalışıyor. Oysa bu yarar sağlamaz (Birlik kongresi tutanakları, s. 58). Martov'un bu yorumu, yoldaş Posadovski'nin "ciddi görüş ayrılığı" hakkında ve "temel sorunda" beliren anlaşmazlık konusunda kongrede söylediği sözlerle cepheden çelişiyor. Bu temel sorunda, kongredeki bütün iskracılar, İskra'ya-karşı olan "sağ"ın (Goldblatt) ve kongre "merkezi"nin (Egorov) sözcülerine karşı durdular. Bu bir gerçek. Üstelik rahatlıkla söylenebilir ki, eğer "merkez" (umarım bu sözcük, ılımlılığın "resmi" yandaşlarını, başka herhangi bir sözderi daha az sarsacaktır) "sınırlama olmaksızın" (yoldaş Egorov ya da Mahov'un ağzıyla) bu konuda ya da benzer sorunlarda konuşma fırsatını bulsaydı, ciddi görüş ayrılığı derhal kendini gösterirdi.
      Ama ciddi görüş ayrılığı, gene de "dillerin eşitliği" sorununda daha da göze batıcı biçimde ortaya çıktı (tutanaklar, s. 171 ve devamı). Bu nokta üzerinde belagatli olan şey, görüşmelerden çok, oylamaydı: sayarsak tam onaltı kez oylama yapıldı. Ne üzerinde? Programda bütün yurttaşların, cins, vb., ve dil ayrımı gözetmeksizin eşit olduğu koşulunu belirtmek yeterli miydi, yoksa "dillerin eşitliği" ya da "dil özgürlüğü" esası mı getirilmeliydi? İşte bunun üzerinde... Birlik kongresinde yaptığı konuşmada yoldaş Martov: "Programın bir noktasının yazılışı üzerindeki önemsiz bir tartışma, sonunda tam bir ilke sorununa dönüştü. Çünkü kongrenin yarısı, program komisyonunu devirmeye hazırlanmıştı" dediği zaman, bu olayı oldukça doğru bir biçimde dile getirmişti. Gerçekten böyle![7*] Anlaşmazlığın ilk ağızdaki (sayfa: 39) nedeni gerçekten önemsizdi; bununla birlikte bir ilke sorununa dönüştü ve sonunda program komisyonunu "devirme" girişimine, bazı kişilerde "kongreyi yanlış yola yöneltme" isteğinin var olduğundan kuşkulanılmasına (Egorov'un Martov'dan kuşkulanması), en çirkininden kişisel sövgülere (tutanaklar, s. 178) kadar varan acı biçimlere büründü. Hatta yoldaş Popov bile, "küçücük şeylerin", üç oturum boyunca (16, 17 ve 18'inci oturumlar) egemen olan "böyle bir havaya yolaçmasından üzüntü duyduğunu belirtti".
      Bütün bu sözler, kesinlikle ve açıkça çok önemli bir gerçeği ortaya koyuyor: "kuşku" havası ve en tatsız çatışma biçimleri ("devirme"), —ki sonradan, Birlik kongresinde bundan iskracı çoğunluk sorumlu tutulmuştur— biz daha çoğunluk ve azınlık diye bölünmeden çok önce ortaya çıkmıştı. Bir kez daha belirtiyorum, bu çok büyük önem taşıyan bir gerçektir, temel bir gerçektir; bunu kavrayamamak birçok kişiyi, kongrenin sonundaki çoğunluğun yapay olduğu şeklinde düşüncesiz yargılara sürüklemiştir. Kongredeki temsilcilerden onda-dokuzunun iskracı olduğunu iddia eden yoldaş Martov'un şimdiki görüşü açısından, "ufaktefek şeyler"in, "önemsiz" bir nedenin, sonunda "ilke sorunu"na dönüşen ve bir kongre komisyonunun neredeyse devrilmesine varan bir çatışmaya yolaçmış olması gerçeği, kesinlikle anlaşılmaz ve saçma bir şeydir. Yakınıp sızlanarak (sayfa: 40) ve "zarar verici" nükteler için üzülerek bu gerçekten kaçınmak gülünçtür. Hiç bir kırıcı nükte çatışmayı bir ilke sorunu haline getiremezdi; böyle bir şey, ancak kongredeki siyasal gruplaşmaların karakteri nedeniyle ortaya çıkabilirdi. Çatışmaya yolaçan şey, kırıcı ifadeler ya da nükteler değildi — bu ifadeler ve nükteler, kongredeki siyasal gruplaşmanın kendisinin bir "çelişki"yi içinde taşıdığı, çatışmayı yaratacak bütün her şeyi içinde barındırdığı, en küçük bir konuda, en ufak bir neden üzerine her yerde kendini gösteren bir güçle patlak veren bir iç benzeşmez (heterogen) yapıyı barındırdığı gerçeğinin belirtileriydi.
      Öte yandan, benim kongreye bakış açımdan, olayların belli bir siyasal yorumu olarak yüce tutmayı görev saydığım görüş açısından —her ne kadar bu yorumu bazı kişiler saldırgan görseler de—, evet bu görüş açısından, "'ufak" bir nedenden çıkan deva bulmaz müzmin ilke çatışması hem anlaşılır bir şeydir, hem de kaçınılmaz bir şey. Kongremizin başından sonuna kadar iskracılarla iskracı-karşıtları arasındaki bir savaşım sürüp gittiğine, bunların arasında kararsız öğeler bulunduğuna ve bu kararsız öğeler iskracıkarşıtlarıyla birlikte oyların üçte-birini denetim altında tuttuğuna göre (51 oydan, benim yaklaşık hesabıma göre, 8 + 1 0 = 18), apaçık ve doğal olarak ortada ki, iskracılardan ufak bir azınlığın kopması bile, İskra'ya-karşı olan eğilimin zaferi olasılığını yaratabilirdi; "çılgınca" bir savaşıma yolaçması bundandır. Bu durum, yersiz, kırıcı ifadelerin ve saldırıların değil, siyasal toplaşmaların sonucuydu. Siyasal çatışmaya yolaçan şey, kırıcı ifadeler değildi; kırıcı ifadelere ve saldırılara yolaçan şey, kongredeki gruplaşmaların kendisinde siyasal çatışmanın var olmasıydı. Bu karşıtlık, kongrenin siyasal önemini ve sonuçlarını değerlendirmede Martov'la benim aramda bulunan büyük ilke anlaşmazlığını gözler önüne seriyor.
      Kongre boyunca toplam üç büyük konuda az sayıda iskracı (sayfa: 41) çoğunluktan koptu. Bu üç konu, dillerin eşitliği sorunu, tüzüğün birinci maddesi ve seçimlerdi. Her üç konuda da çok şiddetli bir savaşım ortaya çıktı, bugün partide tanık olduğumuz sert bunalıma yolaçtı. Bu bunalımı ve savaşımı siyasal yönden kavrayabilmek için, nüktelerin yakışıksızlığına dair sözlerle yetinmemeli, kongrede çatışan görüşlerin siyasal gruplaşmalarını incelemeliyiz. Farklılığın nedenleri açısından, "dillerin eşitliği" olayı iki kat ilginçti. Çünkü o noktada Martov iskracıydı (evet, henüz idi!) ve iskracı-karşıtlarıyla ve "merkez"le belki de herkesten daha sert savaşmıştı.
      Savaş, yoldaş Martov'la, bundcuların önderi Lieber arasındaki bir tartışmayla başladı (tutanaklar, s. 171-172). Martov, "yurttaşların eşitliği" isteminin yeterli olduğunu iddia etti. "Dil özgürlüğü" reddedildi, ama hemen "dillerin eşitliği" önerisi ortaya atıldı ve yoldaş Egorov bu kavgada Lieber'e katıldı. Martov, "konuşmacıların, ulusal toplulukların eşitliğinde ısrar edip eşitsizliği dil alanına aktarmalarının" fetişizm olduğunu söyledi, "oysa sorun tam ters açıdan ele alınmalıydı: ulusal toplulukların eşitsizliği ortadaydı, bunun görünümlerinden biri de belli bazı uluslara bağlı olan insanların kendi ana dillerini kullanmaktan yoksun bırakılmalarıydı" (tutanaklar, s. 172). Bu noktada Martov, kesinlikle haklıydı. Lieber'le Egorov'un, kendi formüllerinin doğruluğunda direnmeleri ve bizim, ulusal toplulukların eşitliği ilkesini yüce tutmadığımız ya da bunda isteksiz olduğumuzu kanıtlama şeklindeki temelsiz çabaları, gerçekten bir tür fetişizmdi. Gerçekten de "fetişe tapanlar" gibi, ilkeyi değil, sözcüğü savunuyorlardı, bir ilke yanılgısına düşme korkusundan değil, insanlar ne der korkusundan hareket ediyorlardı. Hazırlık komitesi olayıyla ilgili olarak daha önce belirttiğimiz bu zayıf ruh hali (acaba "başkaları" ne der?) bu noktada tüm "merkez"cilere egemendi. Sözcülerinden bir başkası, Yujni Raboçi grubuna daha yakın olan, (sayfa: 42) maden bölgesi temsilcisi Lvov şöyle dedi: "Sınır bölgelerinin ortaya attığı, dillerin baskı altına alınması sorunu ciddi bir sorundur. Programımızda dil konusunda bir maddeye yer vermek ve sosyal-demokratların ruslaştırma eğilimi taşıdıklarına dair herhangi bir olası kuşkuyu böylece gidermek önemlidir." Sorunun "ciddiliği" hakkında dikkate değer bir açıklama! Çok ciddi, çünkü sınır bölgelerinin duyabileceği kuşkuların yatıştırılması gerekiyor! Konuşmacı, sorunun özü hakkında kesinlikle hiç bir şey söylemiyor, fetişizm suçlamasını çürütmüyor, ama tamamen doğruluyor, çünkü kendi savlarını ortaya koymuyor, yalnızca sınır bölgelerinin ne diyeceğini söylüyor. Kendisine, onların söyleyebileceklerinin doğru olmayacağı anlatılıyor. Ama o, bunun doğru olup olmadığını araştırmaksızın şu yanıtı veriyor: "Kuşkulanabilirler."
      Sorunun böyle konması, üstelik ciddi ve önemli olduğu savıyla pekiştirilmesi, ortaya gerçekten bir ilke sorunu çıkarır, ama Lieber'lerin, Egorov'ların ve Lvov'ların anladıkları türden bir ilke sorunu değil. Ortadaki ilke sorunu şudur: Programın genel ve temel tezlerini, kendi özel koşullarına uygulamayı ve o tezleri böyle bir uygulama amacıyla geliştirmeyi partinin örgütlerine ve üyelerine mi bırakmalıyız, yoksa salt kuşku duyulur korkusuyla programı, küçük ayrıntılarla, ufak-tefek şeylerle, yinelemelerle ve kaçamaklı safsatayla mı doldurmalıyız? Ortadaki ilke sorunu şudur: Sosyal-demokratlar, kaçamaklı safsatayla savaşta nasıl olur da temel demokratik hakların ve özgürlüklerin sınırlandırılması çabasını görebilirler ("bundan kuşkulanabilirler"). Kaçamaklı safsataya fetişist tapınıdan kendimizi ne zaman kurtaracağız? "Diller" konusundaki çekişmeyi gözlerken aklımıza gelen düşünce bu oldu.
      Birbirini izleyen ve ad okunarak yapılan oylamalar, bu konudaki çekişmede temsilcilerin gruplaşmasını özellikle gözler önüne serdi. Üç kez oylama yapıldı. iskracılara-karşı (sayfa: 43) olanlar (sekiz oy), her oylamada, İskra çekirdeğine, tam bir birlik içinde karşı durdular. Tüm merkez de (Mahov, Lvov, Egorov, Popov, Medvedev, İvanov, Çaryov ve Byelov — ilk kez son ikisi yalpaladı, gâh çekimser kaldı, gâh bizimle birlikte oy kullandı ve tutumları ancak üçüncü oylamada açıklığa çıktı) hafif dalgalanmalarla İskra çekirdeğine muhalefet etti. İskracılardan bazıları —daha çok da Kafkasyalılar (altı oyu olan üç temsilci)— ve bu sayede, "fetişist" eğilim sonunda üstünlük kazandı. Her iki eğilimin yandaşlarının tutumlarını tam olarak aydınlığa çıkardıkları üçüncü oylamada, altı oya sahip üç Kafkasyalı, çoğunluk iskracılardan koptular ve karşı tarafa geçtiler; iki oya sahip iki temsilci —Posadovski ve Kostiş— azınlık iskracılardan koptu. İlk iki oylamada aşağıdaki kişiler ya karşı tarafa geçti ya çekimser kaldı: Çoğunluk iskracılardan Lenski, Stepanov ve Gorski ve azınlıktan Deutsch. İskracıların (toplam otuzüç oyundan) sekizinin karşı tarafa geçmesi, iskracılara-karşı olanlarla kararsız öğeler arasındaki koalisyona üstünlük kazandırdı. Tüzüğün l'inci maddesiyle seçimler için yapılan oylamada (bu kez başka iskracıların ayrılmasıyla) yinelenen şey, kongredeki bu temel gruplaşma gerçeği idi. Seçimlerde yenilgiye uğrayanların, şimdi, bu yenilginin siyasal nedenlerine ve bunun yanı sıra kararsız ve siyasal yönden zayıf olanları giderek ortaya çıkaran ve partinin gözünde, ne olduklarını amansız bir biçimde sergileyen çatışmaların hareket noktasına gözlerini dikkatle yummaları hiç de şaşırtıcı değildir. Dillerin eşitliği olayı, bize, bu çatışmayı daha da açıklıkla göstermektedir. Çünkü o zaman yoldaş Martov, henüz Akimov'la Mahov'un onayını ve övgülerini kazanmamıştı. (sayfa: 44)



TARIM PROGRAMI



      İskracılara-karşı olanlarla "merkez"in ilke tutarsızlıkları, kongrenin epey zamanını alan tarım programı görüşmelerinde de kendini gösterdi (tutanaklar, s. 190-226) ve hayli ilginç bir sürü noktayı ortaya çıkardı. Beklendiği gibi programa karşı kampanyayı (Lieber ve Egorov yoldaşların ufak-tefek çıkışları ardından) yoldaş Martinov başlattı. Martinov eski savı öne sürdü; "bu tarihsel adaletsizliği" düzeltirken, dolaylı olarak "başka tarihsel adaletsizlikleri onayladığımızı" iddia etti. Ona yoldaş Egorov katıldı. Hatta Egorov "programın anlamının iyi aydınlanmadığı" kanısındaydı; "Bu program bizim için mi, yani bizim istemlerimizi mi tanımlıyor, yoksa bu programı popüler hale mi (sayfa: 45) getirmek istiyoruz?" (!?!?) dedi. Yoldaş Lieber de "yoldaş Egorov'un ortaya attığı noktaları belirtmek istemiş olduğunu" söyledi. Yoldaş Mahov alışılagelen olumlu tavrıyla konuştu, "konuşmacıların çoğunluğu [?] sunulan programın anlamını ve amaçlarını olumlu biçimde anlayamamışlardır" dedi. Önerilen program, görüyorsunuz ki, "pek de sosyal-demokrat bir tarım programı sayılamaz"; bu program "tarihsel adaletsizlikleri düzeltme oyununun kokusunu taşıyor"; "safsatanın ve serüvenciliğin izlerini" taşıyor. Bu derin düşünceleri teorik açıdan haklı çıkarmak üzere de bayağılaştırılmış marksizme özgü olan karikatür ve aşırı basitleştirme imdada koştu: Bize, iskracılar "köylüleri, yapıları bakımından türdeş (homogeneous) bir şey gibi ele alıyorlar; oysa köylüler çok zaman önce [?] sınıflara bölündüğüne göre, tek bir program öne sürmek, tüm programı, ister-istemez safsataya dönüştürür ve uygulamaya konduğunda da serüvenci hale getirir" dendi (tutanaklar, s. 202). İskra'yı (Mahov'un yaptığı gibi) "tanımaya" hazır olan, ama onun doğrultusunu, teorik ve taktik tutumunu hiç bir biçimde kavrayamayan birçok sosyal-demokratın, bizim tarım programımızı beğenmeyişinin gerçek nedenini yoldaş Mahov burada "ağzından kaçırdı". Bu programı kavrayamamanın nedeni, ayrıntılar üzerindeki görüş ayrılığı değil, bugünkü Rus köylü ekonomisi gibi örgün (complex) ve çok yanlı bir görüngüye (phenomenon), bayağılaştırılmış bir marksizmle yanaşılmasıydı; kavrayamama nedeni bugün de budur. İskra'ya-karşı olanların önderleriyle (Lieber ve Martinov) "merkez"in önderleri (Egorov ve Mahov) bu bayağımarksist görüşte çabucak buluştular ve uyuştular. Yoldaş Egorov aynı zamanda Yujni Raboçi'nin ve onun çevresinde toplanan gruplarla toplulukların karakteristik özelliklerinden birini de dile getirdi. Bu özellik, onların, köylü hareketinin önemini kavrayamamalarıydı; ilk ünlü köylü ayaklanmaları sırasında bizim sosyal-demokratlarımızın zayıf (sayfa: 46) yanının, bu önemi abartmak değil, tam tersine, yeterince değerlendirmemek (ve ondan yaralanacak güçlerden yoksun bulunmak) olduğunu kavrayamamalarıydı. Yoldaş Egorov, "Ben yazı kurulunun köylü hareketine karşı duyduğu karasevdayı, köylü karışıklıklarından bu yana birçok sosyal-demokratın dayanamadığı karasevdayı paylaşmaktan çok uzağım" dedi. Ama ne yazık ki, Yoldaş Egorov, yazıkurulunun bu karasevdasının neleri kapsadığına dair kongreye kesin bir fikir verme zahmetine girmedi; İskra'da yayınlanan herhangi bir yazıya özel olarak değinme zahmetine katlanmadı. Üstelik Egorov, bizim tarım programımızın bütün temel noktalarının, köylü karışıklıklarından çok önce İskra'nın üçüncü sayısında[8*] geliştirilmiş olduğunu da unuttu. İskra'yı "tanımaları" sözde kalmayanlar, onun teorik ve taktik ilkelerine biraz daha fazla dikkat gösterebilirlerdi!
      Yoldaş Egorov, "hayır, köylüler arasında çok fazla bir şey yapamayız!" diye haykırdı, bu haykırışın herhangi bir "karasevda"yı protesto anlamını taşımadığını ama tüm tutumumuzun yadsınması anlamını taşıdığını gösteren sözlerle devam etti: "Demek istiyorum ki, bizim sloganımız, serüvencilerin sloganıyla yarışamaz." Her şey farklı partilerin sloganları arasında bir "yarış"a indirgeyen ilkesiz bir tutumun çok karakteristik bir ifadesi! Üstelik bu sözler, uyarma girişimlerimizde, geçici başarısızlıklardan düş kırıklığına uğramaksızın ömürlü bir başarı için çalıştığımızı ve program sağlam bir temele sahip olmadıkça (bizimle "yarışanlar"in kısa bir süre için çın çın çınlayan yaygaralarına karşılık) bu ömürlü başarının olanaksız olduğunu gösteren teorik açıklamalardan (tutanaklar, s. 196) konuşmacımızın "tatmin olduğunu" belirtmesinden sonra söylendi. Bayağı bazı düşünceleri izleyen bu "tatmin olmuşluk" güvencesinin ortaya döktüğü şaşkınlık, her şeyi, yani (sayfa: 47) yalnızca tarım sorununu değil, ama iktisadi ve siyasal savaşımın tüm program ve taktiklerini kararlaştıran şeyin "sloganlar yarışı" olduğuna inanan eski ekonomizmden[13] miras kalmadır! Yoldaş Egorov, "Tarım işçilerini büyük ölçüde zengin çiftçilerin elinde bulunan otrezkiler[14] için, o zengin çiftçilerle yanyana çarpışmaya inandıramayacaksınız" diyordu.
      Bir kez daha, hiç kuşkusuz bizim oportünist ekonomizmimizle akraba olan aşırı bir basitleştirmeyle yüzyüzeyiz. Oportünist ekonomizm de, büyük ölçüde burjuvazinin elinde olan ve gelecekte daha büyük çapta eline geçecek olan şey için çarpışmaya proletaryayı "inandırma"nın olanaksız olduğunda ısrar ederdi. Bir kez daha, tarım işçisiyle zengin köylü arasındaki genel kapitalist ilişkilerin Rusya'ya özgü yanlarını unutan bir bayağılaştırmayla yüzyüzeyiz. Gerçekte, otrezkiler bugün tarım işçisini de eziyor; bu nedenle o tarım işçisinin, kölelik durumundan kurtulmak için "inandırılması" gerekmiyor. "İnandırılması" gerekenler, görevlerine daha geniş bir açıdan bakmaya, özel sorunları tartışırken basmakalıp formülleri bir yana koymaya, amaçlarımızı örgünleştiren ve değiştiren tarihsel durumu dikkate almaya inandırılması gerekenler, belli bazı aydınlardır. Tarım programına karşı olanların, bizim tarım işçimizin gerçek yaşam koşullarını unutmalarının nedeni, yoldaş Martov'un haklı olarak işaret ettiği gibi (tutanaklar, s. 202), yoldaş Mahov'un ve tarım programına karşı olanların konuşmalarında kendini gösteren, mujik budaladır yollu boşinandır.
      Sorunu çırılçıplak bir işçi-kapitalist karşıtlığına indirgeyip basitleştiren bizim "merkez" sözcüleri, sık sık yaptıkları gibi kendi darkafalılıklarını mujiğe yüklemeye çalıştılar. "Mujiği, kendi dar sınıf bakış açısı içinde zeki bir adam saydığım içindir ki" dedi yoldaş Mahov, "o, toprağa elkoyma ve bölüşme şeklindeki küçük-burjuva düşüncesinden (sayfa: 48) yana çıkacaktır." Burada, açıkça görüldüğü gibi, iki şey birbirine karıştırılıyor: Mujiğin sınıf görüşünün küçük-burjuva görüşü olarak tanımlanmasıyla, bu görüşün "dar sınırlar"la sınırlanması, o sınırlara indirgenmesi, birbirine karıştırılıyor. Egorov'larla Mahov'ların yanılgısı, (Martinov'larla Akimov'ların yanılgısının proletaryanın görüşünü "dar sınırlar"a indirgeyişleri gibi) işte bu indirgemede yatıyor. Çünkü gerek mantık, gerek tarih, bize, küçük-burjuvanın ikili statüsü nedeniyle, küçük-burjuva sınıf görüşünün az ya da çok dar veya az ya da çok ilerici olabileceğini öğretiyor. Mujiğin darkafalılığı ("budalalığı") nedeniyle, ya da ona "önyargılar" egemendir diye umutsuzluk içinde, elimiz-kolumuz yanımıza düşeceğine, onun görüşünü genişletmek, mantığının önyargısı üzerinde utkunluk sağlaması için yardım etmek üzere durup dinlenmeksizin çalışmalıyız.
      Rus tarım sorununa bayağı "marksist" bakış, yoldaş Mahov'un sözlerinin sonunda, tepe noktasına ulaştı. O, sözlerinde, eski İskra yazıkurulunun bu sadık şampiyonu, kendi ilkelerini ortaya döktü. O sözlerin, alkışlarla karşılanması boşuna değildi. Her ne kadar, bu alkışlar istihza dolu idiyse de... Plehanov'un, Genel Yeniden Dağıtım[15] hareketi karşısında hiç bir şekilde telaşa kapılmadığımızı ve bu ilerici (burjuva ilerici) hareketi gemleyecek kişilerin bizler olmadığımızı söylemesinden öfkelenen yoldaş Mahov "neye talihsizlik adını vereceğimi gerçekten bilemiyorum" dedi. "Ama bu devrim, eğer ona bu ad verilebilirse, devrimci bir devrim olmaz. Buna devrim değil, gericilik demek (gülüşmeler), daha çok ayaklanmaya benzer bir devrim demek daha doğru olur. ... Böyle bir devrim bizi geriye götürür, bugünkü durumumuza geri gelebilmemiz için belli bir süreyi gerektirir. Bugün, Fransız devriminden çok daha fazla şeylere sahibiz (alaycı alkışlar), bir sosyal-demokrat partiye sahibiz (gülüşmeler)..." Evet, Mahov gibi düşünen ya da Mahov'un inancını taşıyan merkez kuruluşlarına sahip olan bir (sayfa: 49) sosyal-demokrat partiye yalnızca gülünür...
      Böylece görüyoruz ki, tarım programının ortaya çıkardığı salt teorik sorunlarda bile, artık iyice bilinen gruplaşma hemen kendini gösterdi. İskracılara-karşı olanlar (sekiz oy), bayağılaştırılmış marksizm adına kavgaya koştular, "merkez"in önderleri Egorov'larla Mahov'lar, sürekli hata yaparak ve aynı darkafalı görüşe sürüklenerek, onları izlediler. Bu nedenledir ki, tarım programının belli bazı noktaları üzerinde yapılan oylamada lehteki oyların otuz ve otuzbeş olması (tutanaklar, s. 225 ve 226) çok doğaldı. Gündemde, Bund'un yeri sorununda beliren tartışmada, hazırlık komitesi olayında ve Yujni Raboçi'nin kapatılması sorununda da oy sayısı yaklaşık buydu. Ortada, yerleşik ve alışılmış modele pek de uymayan ve Marx'ın teorisinin, özgün ve yeni (Almanlar için yeni) toplumsal ve ekonomik ilişkilere ayrı olarak uygulanmasını gerektiren bir sorun vardı ve bütün "merkez" dönüp Lieber'lerle Martinov'ları izlerken, sorunları aynı tutumla ele alan iskracılar oyların ancak beşte-üçünü elde ettiler. Ama yine de yoldaş Martov, görüş cepheleşmelerini açıkça ortaya koyan oylamaları anmaktan köşe-bucak kaçıyor ve bu apaçık gerçeğin üstüne sünger çekiyor!
      Tarım sorunu üzerindeki görüşmeler apaçık göstermiştir ki, iskracılar kongrenin hiç değilse beşte-ikisine karşı savaşmak zorundaydılar. Bu sorunda Kafkasya temsilcileri kesinlikle doğru bir tutum takındılar. Büyük bir olasılıkla bu, Kafkasyalıların kendi bölgelerinde feodalizmin birçok kalıntısının büründüğü biçimler hakkında birinci elden edindikleri bilgilerin, onları, Mahov gibileri tatmin eden, okul çocuklarına özgü soyut ve çıplak karşıtlamalardan (contrasts) uzak tutmasının ürünüydü. Martinov'la Lieber'e, Mahov'la Egorov'a karşı savaşanlar, Plehanov, ("Rusya'da faaliyet gösteren yoldaşlar arasında", "kırsal alandaki çalışmalarımız hakkında" yoldaş Egorov'unki gibi "karamsar (sayfa: 50) görüşlerle sık sık karşılaştığını" söyleyen) Gusev, Kostrov, Karski ve Trotski'ydi. Trotski, haklı olarak, tarım programını eleştirenlerden gelen "iyi niyetli öğütler"in "çok fazla darkafalılık koktuğunu" söyledi. Kongredeki siyasal gruplaşmaları incelemekte olduğumuza göre, şu nokta belirtilmelidir ki, Trotski, konuşmasının bu bölümünde (tutanaklar, s. 208), yoldaş Lange'yi, Egorov ve Mahov'la aynı yere koyarken pek de haklı değildi. Tutanakları dikkatle okuyanlar, Lange'yle Gorin'in, Egorov'la Mahov'dan hayli farklı bir tutum takındığını göreceklerdir. Lange'yle Gorin, otrezki topraklar hakkındaki maddenin yazılışını beğenmediler; bizim tarım programımızın kapsadığı düşünceyi tam olarak anlamışlardı, ama o programı daha başka bir yolda uygulamaya çalışıyorlardı; daha kusursuz gördükleri bir ifade biçimi bulabilmek üzere yapıcı bir biçimde çalıştılar; önergelerini sunarken, programın yazarlarını ikna etmeyi, bu olmazsa bütün iskracı-olmayanlara karşı programı yazanların yanında yer almayı düşünüyorlardı. Örneğin, Mahov'un, tüm tarım programının reddini öngören önerileriyle (tutanaklar, s. 212; önerge lehinde dokuz, aleyhinde otuzsekiz oy) ya da o önergelerdeki bazı noktalarla (tutanaklar, s. 216, vb.) otrezki topraklar hakkında kendi maddesini öneren Lange'nin tutumunu karşılaştırmak, ikisi arasındaki kökten ayrılığı görmeye yeter.[9*]
      "Darkafalılık" kokan savlara değinen yoldaş Trotski, "yaklaşan devrimci dönemde köylüyle bağlantı kurmamız gerektiğini" belirtti; "Bu görev karşısında, Mahov'la Egorov'un kuşkuculuğu ve siyasal uzak-görürlüğü, kısa-görüşlülüğün her türlüsünden daha zararlıdır." dedi. Azınlıktaki iskracılardan bir başkası, yoldaş Kostiş, gayet yerinde olarak, yoldaş Mahov'un "kendisinden, ilkelerinin kararlılığından emin olmayışına" değindi — bizim "merkez"imize uyan (sayfa: 51) bir unvan biçen bir tanım bu. Yoldaş Kostiş, "Gerçi farklı eğilimdeler ama, yoldaş Mahov kötümserlikte yoldaş Egorov'dan geri kalmıyor" dedi ve sözünü sürdürdü: "Sosyal-demokratların, zaten köylüler arasında çalışmakta olduklarını, köylü hareketini olabildiği ölçüde zaten yönlendirmekte olduklarını unutuyor. Bu karamsarlığı, bizim çalışmalarımızın çapını daraltıyor." (Tutanaklar, s. 210.)
      Kongrenin program görüşmelerine ilişkin incelememizi bitirirken, muhalif eğilimleri destekleme konusunda yapılan kısa görüşmeyi anmakta da yarar var. Bizim programımız, sosyal-demokrat partinin "Rusya'da var olan toplumsal ve siyasal düzene yönelik her muhalif ve devrimci hareketi" desteklediğini açıkça belirtiyor. Bu satırlarda ortaya konan kaydın bizim tam hangi muhalif eğilimleri desteklediğimizi açık-seçik belirlemiş olması gerekir. Ama her ne kadar, bunca zaman ağızlarda sakız olmuş bir sorunda "karışıklığın ya da yanlış anlamanın" olası olmadığı varsayılsa bile, partimizde uzun süre önce gelişen farklılıklar, bu konuda da kendilerini derhal ortaya koymuşlardır. Apaçık görünüyordu ki, sorun bir yanlış anlama sorunu değil, farklılıklar sorunuydu. Mahov, Lieber ve Martinov derhal tehlike çanlarını çaldılar ve bir kez daha "sağlam" bir azınlık olduklarını kanıtladılar. Yoldaş Martov olsaydı, büyük bir olasılıkla, bunu da entrikaya, dolap geçirmeye, diplomasiye ve "sağlam" bir azınlık ve çoğunluk grupları kurulmasının siyasal nedenlerini anlayamayan insanların başvurduğu öteki hoş şeylere (birlik kongresinde yaptığı konuşmaya bakınız) bağlama gereğini duyardı.
      Mahov, bir kez daha marksizmi kabaca bayağılaştırarak işe başladı. "Bizim tek devrimci sınıfımız proletaryadır" diye ilân etti ve bu doğru önermeden hemen yanlış bir sonuç çıkardı: "Geri kalanlar hesaba katılmaya bile değmez, onlar yalnızca asalaklardır (genel gülüşmeler). ... Evet onlar yalnızca asalaktırlar ve yalnızca parsayı toplamak (sayfa: 52) için ortaya çıkarlar. Onların desteklenmesine karşıyım." (tutanaklar, s. 226). Yoldaş Mahov'un, kendi durumunu eşsiz bir biçimde ortaya koyması (onun destekçilerinden) birçok kişinin canını sıktı, ama Lieber'le Martinov, "muhalefet" sözcüğünün çıkarılmasını ya da "demokratik muhalefet" diye bir ekleme yaparak sınırlanmasını önererek onunla birleştiler. Plehanov, Martinov'un bu değiştirgesine karşı, haklı olarak ortaya atıldı. "Liberalleri eleştirmeliyiz" dedi Plehanov, "onların gönülsüzlüklerini sergilemeliyiz. Bu doğrudur. ... Ama sosyal-demokrat hareketin dışındaki bütün hareketlerin darkafalılığını ve sınırlılığını sergilerken, genel oyu kabul etmeyen bir anayasanın bile, mutlakiyetle karşılaştırıldığı zaman ileri bir adım olduğunu ve bu nedenle yerleşik düzeni böyle bir anayasaya yeğ tutmaması gerektiğini proletaryaya anlatmak görevimizdir." Martinov, Lieber ve Mahov yoldaşlar bunu kabul etmediler, tutumlarında direndiler. Onların bu tutumunu Akselrod, Starover, Trotski ve bir kez daha Plehanov kınadılar. Yoldaş Mahov, bu konuda, kendini aşmayı başardı; ilkin, öteki sınıfların (proletaryadan başka sınıfların) "hesaba katılmaya" değmez olduğunu ve "onların desteklenmesine karşı" olduğunu söylemişti; daha sonra "gerçi esasta gerici olmakla birlikte burjuvazi sık sık devrimcidir — örneğin feodalizme ve onun kalıntılarına karşı savaşımda" diye itirafta bulunma alçakgönüllüğünü gösterdi. "Ama bazı gruplar vardır" diye sürdürdü sözünü Mahov kendini iyice batağa saplayarak, "ki o gruplar her zaman [?] gericidirler — zanaatkârlar böyledir." İşte, "merkez"in, daha sonra ağzından köpükler saçarak eski yazıkurulunu savunan bu önderlerinin teori incileri bunlardı. Lonca düzeninin çok kuvvetli olduğu Batı Avrupa'da bile, mutlakiyetin düşüş çağında istisnai bir devrimci anlayış gösterenler, kentlerin bütün öteki küçük-burjuvaları gibi, zanaatkârlardı. Üstelik, hele hele bir Rus sosyal-demokratın, mutlakiyetin devrilmesinden yarım ya da (sayfa: 53) bir yüzyıl sonra bugün batılı yoldaşların zanaatkârlar hakkında söylediklerini düşünmeksizin yinelemesi özellikle saçmadır. Rusya'daki zanaatkârların, burjuvaziyle karşılaştırıldığı zaman siyasal bakımdan gerici olduklarından sözetmek ezberlenmiş bir kalıp sözü yinelemekten başka bir şey değildir.
      Ne yazık ki, Martinov, Mahov ve Lieber'in reddedilen bu konuya ilişkin değiştirgeleri hakkında kaç oy kullanıldığına dair tutanaklarda herhangi bir kayıt yoktur. Söyleyebileceğimiz tek şey, burada da, İskra'ya-karşı olanların önderleriyle "merkez"in önderlerinden birinin[10*] iskracılara karşı artık iyi bilinen gruplaşma içinde güçbirliği yaptıklarıdır. Program üzerindeki görüşmelerin bütününü toparlarken, genel bir ilgi çeken ve uyandıran tartışmalarda, şimdi yoldaş Martov'un ve yeni iskra yazıkurulunun dikkatle görmezlikten geldiği fikir cephelerini ortaya koymayan bir görüşme bile bulunmadığını söylememek elden gelmiyor. (sayfa: 54)



PARTİ TÜZÜĞÜ
YOLDAŞ MARTOV'UN TASARISI



      Kongre, programdan sonra parti tüzüğüne geçti (yukarda değinilen merkez yayın organı sorununu ve temsilcilerin çoğunun doyurucu bir biçimde sunamadığı temsilci raporlarını bir yana bırakıyoruz). Söylemeye bile gerek yok, tüzük sorunu, hepimiz için çok büyük bir önem taşıyordu. Her şey bir yana, ta başından bu yana, İskra, yalnızca bir yayın organı olarak değil, aynı zamanda bir örgüt çekirdeği olarak davranmıştı. İskra dördüncü sayısındaki başyazısında ("Nereden Başlamalı?"), üç yılı aşkın bir süreden beri sistemli ve kararlı olarak izlediği tüm bir örgütlenme planı önesürmüştü.[11*] İkinci parti kongresi, İskra'yı merkez (sayfa: 55) yayın organı olarak kabul ettiği zaman, konuya ilişkin kararın giriş bölümündeki üç maddeden ikisi (tutanaklar, s. 147), işte bu örgütlenme planına ve İskra'nın örgütlenme görüşlerine ayrılmıştı; gazetenin, pratikteki parti çalışmalarını yönetmesine ve birliğin sağlanmasında oynadığı role ayrılmışı. İşte bu nedenledir ki, tüm parti, örgütlenmeye ilişkin belirli görüşleri benimseyip resmen yasalaştırmadıkça, İskra'nın çalışmaları ve partinin örgütlenmesi işleri, gerçekte partinin canlandırılması çalışmaları tamamlanmış sayılamazdı. Bu amaca partinin örgütlenme tüzüğüyle varılacaktı.
      İskra'nın, parti örgütüne temel yapmaya çalıştığı iki ana fikir vardı: birincisi, örgütlenmenin bellibaşlı ve ayrıntılı sorunlarını kararlaştırma yöntemini ilke olarak belirleyen merkeziyetçilik fikri; ikincisi de, ideolojik önderlik için bir organın, bir gazetenin özel işlevi fikri — varolan siyasal kölelik koşulları altında, Rus sosyal-demokrat işçi sınıfı hareketinin geçici ve özel gereksinmelerini, ilk eylem üssünü yurt dışında kurma düşüncesi çerçevesinde dikkate alma fikri. Bir ilke sorunu olarak birinci düşüncenin tüm tüzüğe egemen olması gerekiyordu; ikinci fikir, geçici yer ve eylem biçimi koşullarının zorladığı özel bir fikir oluşuyla, biri merkez yayın organı, öteki de Merkez Yönetim Kurulu olmak üzere iki merkez kurulmasını öngören önerge çerçevesinde, merkeziyetçilikten bir çeşit ayrılış gibi görünüyordu. Partinin örgütlenişine ilişkin bu iki belli-başlı İskra fikrini, İskra'nın , başyazısı (n° 4) "Nereden Başlamalı?"da ve Ne Yapmalı'da ben geliştirmiştim. Bu fikirler, (sayfa: 56) son olarak, Bir Yoldaşa Mektup'ta, pratik olarak tamamlanmış bir tüzük biçiminde, ayrıntılarıyla açıklanmıştı. Gerçekte, eğer İskra'nın tanınması salt sözde kalmayacaksa, salt beylik bir söz olmayacaksa, geriye kalan tek şey, bu fikirleri somutlaştıracak bir tüzüğün maddelerinin yazılmasından ibaretti. Bir Yoldaşa Mektup'un yeni baskısına yazdığım giriş yazısında, parti tüzüğünün o broşürle şöyle bir karşılaştırılmasının, her ikisindeki örgütlenme fikirlerinin tam bir özdeşlik içinde olduğunu görmeye yeteceğini belirtmiştim.
      İskra'nın örgütlenme düşüncelerinin tüzükte biçimlendirilmesi çalışmalarından söz ederken, yoldaş Martov'un andığı bir olaya, à propos[12*] değinmem gerekiyor. "Bir gerçeğin ortaya konması" dedi Martov birlik kongresinde (tutanaklar, s. 58), "Lenin'in, benim bu madde üzerinde [yani birinci madde] oportünizme kaymamı beklememiş olduğunu göstermeye yetecektir. Kongreden bir-buçuk ya da iki ay kadar önce, tasarımı Lenin'e gösterdim. O tasarıdaki birinci madde, tam kongreye önerdiğim madde gibi yazılmıştı. Lenin, tasarıma çok ayrıntılı olduğu gerekçesiyle itiraz etti ve bana, beğendiği tek şeyin birinci maddedeki —yani parti üyeliğinin tanımı maddesindeki— fikir olduğunu söyledi, benim maddeyi yazış şeklimin iyi olmadığını, bu nedenle o maddedeki fikri bazı değişikliklerle kendi tüzüğüne geçireceğini ifade etti. Görüldüğü gibi, Lenin benim maddeyi yazış şeklimi çok önceden biliyordu, bu konudaki görüşlerimden haberdardı. Görüyorsunuz ki, ben kongreye açık-seçik bilinen görüşlerimle geldim, düşüncelerimi gizlemedim. Karşılıklı üye seçimine, merkez yönetim kuruluyla merkez yayın organına üye seçiminde oybirliği ilkesine, vb., karşı duracağıma dair kendisini uyardım." (sayfa: 57)
      Söz, karşılıklı üye seçimine karşı durma uyarısına geldiği zaman, o konudan söz ederken, işin aslını göreceğiz. Şimdi bu noktada, Martov'un tüzüğünün "açık-seçik bilinen görüşleri" üzerinde duralım. Birlik kongresinde, münasebetsiz tüzüğüyle ilgili bu olayı belleğinden çıkarıp yeniden ortaya koyarken (ki o tüzüğü, münasebetsiz olduğu için kongrede geri almış, ama kongreden sonra, kendisine özgü tutarlılığıyla, bir kez daha gün ışığına çıkarmıştır) Martov, sık sık olduğu gibi, birçok şeyi unuttu ve bu nedenle de işleri birbirine karıştırdı. İnsan düşünüyor da, özel konuşmaları aktarmaması ve belleğine dayanmaması için, (insanlar ellerinde olmadan, yalnızca kendi yararlarına olan şeyi anımsarlar), şimdiye dek gelmiş-geçmiş bazı olayların kendisini yeter ölçüde uyarmış olması gerekirdi — ama yine de yoldaş Martov, elinde daha başka malzeme olmadığı için, çürük malzeme kullandı. Bugün yoldaş Plehanov bile onu taklit etmeye başlıyor — anlaşılan kötü örnek bulaşıcı.
      Martov'un tasarısının birinci maddesindeki "fikri" "beğenmiş" olamazdım; çünkü kongreye gelen bu tasarıda herhangi bir fikir yoktu. Belleği kendisini yanıltıyor. İyi bir talih eseri, Martov'un tasarısını, kâğıtlarımın arasında buldum. Bu tasarıda, "birinci madde, kongrede önerdiği biçimde yazılmış değildi." Bu kadarı "açık-seçik görüşler" için yeterlidir!
      Martov'un tasarısındaki birinci madde şöyle: "Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisinin üyesi, parti programını kabul ederek, parti organlarının [aynen böyle!] denetim ve yönetimi altında, partinin amaçlarını gerçekleştirmek için faal olarak çalışan kişidir."
      Benim tasarımdaki birinci madde şöyle: "Parti üyesi, parti programını kabul eden ve hem mali yönden, hem parti örgütlerinden birine bizzat katılarak partiyi destekleyen kişidir." (sayfa: 58)
      Martov'un kongrede yazdığı ve kongrece kabul edilen birinci maddesi şöyle: "Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisinin üyesi, parti programını kabul eden, partiyi mali yönden destekleyen ve parti örgütlerinden birinin yönetimi altında partiye düzenli olarak kişisel yardımda bulunan kişidir."
      Maddeleri böyle yanyana koyunca açıkça görülüyor ki, Martov'un tasarısında herhangi bir fikir yoktur, yalnızca boş bir tümce vardır. Parti üyelerinin, parti organlarının denetim ve yönetimi altında çalışmak zorunda olduklarını söylemeye gerek yoktur; başka türlü olamaz. Böyle bir maddeden, ancak hiç bir şey söylemeksizin konuşmayı sevenler, "tüzüğü" bir söz kalabalığı ve bürokratik formüller (yani iş için yararı olmayan ama gösteriş için yararlı olduğu düşünülen formüller) içinde boğmayı sevenler söz edebilir. Birinci maddenin fikri, ancak şu soru sorulduğu zaman ortaya çıkıyor: Parti organları, parti örgütlerinden herhangi birine bağlı olmayan parti üyelerini gerçekte yönlendirebilirler mi? Yoldaş Martov'un tasarısında bu düşüncenin izi bile yoktur. İşte bundan ötürüdür ki, "bu konu üzerinde" yoldaş Martov'un "görüşleri"ni bilmiş olamazdım. Çünkü yoldaş Martov'un tasarısında bu konuda hiçbir görüş yoktur. Yoldaş Martov'un gerçekleri dile getirişi, işleri yüzüne gözüne bulaştırmaktır.
      Öte yandan, yoldaş Martov'a şu noktanın belirtilmesi gerekir ki, "benim bu konudaki görüşlerimi" tasarımdan biliyordu; görüşlerimi protesto etmedi; tasarımı kongreden iki-üç hafta önce herkese gösterdiğim halde, Martov, görüşlerimi, ne yazıkurulunda, ne de yalnızca benim tasarımı bilen temsilcilerle konuşmalarında reddetmiş değildir. Dahası var, kongrede bile, ben tüzük tasarımı[13*] sunduğum (sayfa: 59) ve tüzük komisyonunun seçiminden önce savunduğum zaman, yoldaş Martov açıkça şöyle dedi: "Lenin yoldaşın vargılarıyla birleşiyorum. Ondan yalnızca iki noktada ayrılıyorum" (italikler benim) — konseyin kuruluş biçiminde ve karşılıklı üye seçmenin oybirliğine dayanmasında (tutanaklar, s. 157). Birinci madde üzerinde herhangi bir ayrılık olduğuna dair henüz tek sözcük söylenmiş değil.
      Sıkıyönetim hakkındaki broşüründe yoldaş Martov, kendi tüzüğünü geniş ayrıntılarıyla bir kez daha anımsamayı uygun görmüş. Bu broşürde Martov, birkaç ufak nokta dışında şimdi bile (Şubat 1904 — bundan üç ay sonra ne olacağını söyleyemeyiz) imzasını atacağını söylediği tüzüğünün, "merkeziyetçiliğin aşırı serpilmesini onun onaylamadığını açıkça gösterdiği"ne dair bize güvence veriyor (s. IV). Yoldaş Martov'un şimdi yaptığı açıklamaya göre, bu tüzüğü kongreye sunmamasının nedenlerinden birincisi, "İskra'dan öğrendiklerinin onda tüzüğü küçük görme duygusunu yaratmış olması"dır (işine geldiği zaman İskra sözcüğü yoldaş Martov'un gözünde dar bir hizip ruhunu değil, ama eğilimlerin en kararlısını ifade ediyor! Ne yazık ki, İskra'dan öğrendikleri, üç yıl içinde, aydın bir kişinin kararsız ruh halinin, ortak rızayla kabul edilmiş tüzüğün ihlalini haklı gösterebilmek için başvurduğu anarşist sözleri, yoldaş Martov'un küçük görmesini sağlayamamıştır). İkincisi, görmüyor musunuz, yoldaş Martov, "İskra'nın ortaya çıkardığı temel örgüt çekirdeğinin taktiklerine herhangi bir uyumsuzluk getirmek"ten sakınmak istemiştir! Çok tutarlı, değil mi? (sayfa: 60) Birinci maddenin oportünist biçimde yazılışıyla ya da merkeziyetçiliğin aşırı serpilmesiyle ilgili bir ilke sorununda yoldaş Martov (yalnızca dar hizip kafasıyla dehşet verici olan) bir uyumsuzluktan öylesine korkuyor ki, yazıkurulu gibi bir çekirdekle ilgili görüş ayrılığını bile ortaya koymuyor! Merkez organlarının kuruluşuna ilişkin pratik sorunda ise yoldaş Martov, İskra örgütünün (bu gerçek temel örgüt çekirdeğinin) çoğunluğunun oyuna karşı Bund'un ve Raboçeye Dyelo'cuların yardımını isteyebilmiştir. Yoldaş Martov, en yetkili yargıcıların sorunu değerlendirişindeki "hizip ruhu"nu reddedebilmek için, salt bunun için giriştiği sözümona yazıkurulunu savunma çabalarına sızan kendi hizipçiliğindeki "uyumsuzluğu" görmüyor bile. Onu cezalandırmak için, tüzüğünün tam metnini, hangi görüşleri ve hangi aşırı serpilmeleri ortaya koyduğunu göstererek, buraya aynen alıyoruz:[14*]
      "Parti tüzük tasarısı. — 1. Parti Üyeliği. — l° Rus Sosyal-Demokrat İşçi Partisinin üyesi, parti programını kabul ederek, parti organlarının denetim ve yönetimi altında partinin amaçlarını gerçekleştirmek için faal olarak çalışan kişidir. — 2° Bir üyenin, parti çıkarlarıyla bağdaşmayan işler dolayısıyla partiden çıkarılmasına Merkez Yönetim Kurulu karar verir. [Gerekçeli çıkarma cezası, parti dosyalarında saklanır ve istek halinde bütün parti yönetim kurullarına bildirilir. Merkez Yönetim Kurulunun kararına karşı iki ya da daha fazla yönetim kurulunun isteğiyle kongreye başvurulabilir.]" ... Ben, Martov'un tasarısında yer alan açıkça anlamsız, herhangi bir "fikir" içermemekle kalmayan, ama herhangi bir belirli koşul ya da istemi de içermeyen maddeleri —çıkarma cezasına ilişkin kararın tam nerede saklanacağı hükmünün tüzükte yer alması gibi eşsiz bir tanımı ya da Merkez Yönetim Kurulunun bir üyeyi çıkarma kararına karşı kongreye başvurma (genel olarak bütün kararlarına karşı değil mi?) maddesi gibi maddeleri— köşeli ayraçlar içinde göstereceğim. Bu, gerçekte, gereksiz, açıkça yararsız ya da kırtasiyeci madde ve (sayfa: 61) esasları biçimleyen bir laf kalabalığı ya da gerçekten bürokratik bir biçimselliktir. "II. Yerel Yönetim Kurulları. — 3° Yerel çalışmalarda partiyi, parti yönetim kurulları temsil eder." (Ne yeni ve zekice bir şey!) "4° [İkinci Kongre sırasında varolan ve kongrede temsil edilen yönetim kurulları parti yönetim kurulları olarak kabul edilir.] — 5° Dördüncü maddede anılanlara ek olarak partinin yeni yönetim kurulları Merkez Yönetim Kurulu tarafından atanır. [Merkez Yönetim Kurulu, ya halen varolan belli bir yerel örgütün üyelerini yönetim kurulu olarak onaylar, ya da eski örgütü yenileyerek bir yerel yönetim kurulu oluşturur.] — 6° Yönetim kurulları, kendi üye sayılarını, kurul içinde seçim yaparak artırabilirler. — 7° Merkez Yönetim Kurulu, bir yerel yönetim kurulunun üye sayısını, (kendisince bilinen) yoldaşlarla, yönetim kurulunun toplam üye sayısının üçte-birini geçmemek üzere, artırma hakkına sahiptir." Bürokrasinin mükemmel bir örneği. Niçin üçte-birini geçmiyor? Amaç nedir? Artırma tekrar tekrar yapılabileceğine göre, hiç bir şeyi sınırlamayan bu sınırlamanın anlamı nedir? "8° [Bir yerel yönetim kurulunun adli kovuşturma nedeniyle dağılması ya da parçalanması durumunda" (bu, bütün üyelerin tutuklanmaması mı demek oluyor?) "Merkez Yönetim Kurulu, o yerel yönetim kurulunu yeniden kurar.]" (7'nci maddeyi dikkate almaksızın mı? Yurttaşlara, hafta içinde çalışmalarını, tatil günleri dinlenmelerini emreden Rus yasalarıyla bu 8'inci madde arasında yoldaş Martov bir benzerlik görmüyor mu?) "9° [Eğer herhangi bir yerel yönetim kurulunun çalışmaları partinin çıkarlarıyla bağdaşmazsa, olağan parti kongresi, Merkez Yönetim Kuruluna, o yerel yönetim kurulunu yenileme emrini verebilir. Böyle bir durumda, o yönetim kurulu dağılmış sayılır ve o kurulun çalışma alanındaki yoldaşlar ona bağlı olmaktan[15*] çıkarlar.]" Bu maddede yer alan hüküm, "Her türlü sarhoşluk yasaktır" yollu Rus yasasının bugüne kadar gelen maddesi kadar yararlı görünüyor. "10° [Partinin yerel yönetim kurulları, kendi bölgelerinde, partinin bütün propaganda, uyarma ve örgütlenme işlerini yürütürler ve partinin Merkez Yönetim Kuruluyla merkez yayın organlarının, kendilerine emanet edilmiş parti görevlerini yerine getirme çalışmalarına yardımcı olmak üzere bütün güçleriyle çalışırlar.]" Öf! Kutsal bildiğiniz tüm şeyler aşkına söyleyin, bunun (sayfa: 62) amacı nedir? "11° [Yerel bir örgütün iç düzenlemeleri, bir yönetim kurulu ile ona bağlı gruplar arasındaki karşılıklı ilişkiler" (işitiyor musunuz yoldaş Akselrod?) " ve bu grupların yetki ve özerklik sınırları" (yetki sınırlarıyla özerklik sınırları aynı şey değil mi?) "bizzat yerel yönetim kurulu tarafından kararlaştırılacak ve Merkez Yönetim Kuruluyla merkez yayın organlarının yazıkuruluna bildirilecektir.]" (Bir şey unutulmuş: Bu bildirimlerin nerede dosyalanacağı belirtilmemiş.) "12° [Yönetim kurullarına bağlı bütün gruplar ve parti üyesi bireyler, herhangi bir konudaki düşüncelerinin ve tavsiyelerinin, parti Merkez Yönetim Kuruluyla merkez yayın organlarına iletilmesini isteme hakkına sahiptirler.] — 13° Yerel parti yönetim kurulları, kendi gelirlerinden, Merkez Yönetim Kurulu fonlarına, Merkez Yönetim Kurulunun saptayacağı miktarda yardımda bulunurlar. — III. Rusçadan Başka Dillerde Girişilecek Ajitasyon Çalışmaları İçin Kurulacak Örgütler. — 14° [Rusça dışındaki herhangi bir dilde yürütülecek ajitasyon çalışmaları için ve aralarında böyle bir ajitasyon işinin yürütüleceği işçileri örgütlemek amacıyla, böyle bir özel ajitasyon işinin ve bu tür örgütler ortaya çıkarılmasının gerekli görüldüğü yerlerde bu tür ayrı örgütler kurulabilir.] — 15° Böyle bir zorunluk olup olmadığına parti Merkez Yönetim Kurulu ve anlaşmazlık hallerinde parti kongresi karar verir." Tüzüğün daha sonraki maddeleri düşünülürse, bu maddenin ilk bölümü gereksizdir; anlaşmazlık halleriyle ilgili ikinci bölümü ise yalnızca gülünçtür. "16° [14'üncü maddede anılan yerel örgütler, özel işlerinde özerk olacaklardır, ancak yerel yönetim kurulunun denetimi altında çalışacaklar ve ona bağlı olacaklardır; bu denetim biçimi ve yönetim kuruluyla özel örgüt arasındaki örgütsel ilişkilerin niteliği, yerel yönetim kurulu tarafından kararlaştırılacaktır." (Tanrıya şükürler olsun! Bu boş söz kalabalığının ne kadar gereksiz olduğu artık iyice ortaya çıkmış bulunuyor.) "Partinin genel çalışmaları açısından bu örgütler, yönetim kurulunun bir parçası olarak hareket ederler.] — 17° [14'üncü maddede anılan yerel örgütler, özel görevlerini daha etkin biçimde yerine getirebilmek üzere, özerk birlikler kurabilirler. Bu birlikler kendi özel gazetelerine ve yönetim organlarına sahip olabilirler; bunların her ikisi de parti Merkez Yönetim Kurulunun doğrudan denetimi altındadırlar. Bu birlikler kendi tüzüklerini bizzat hazırlarlar, ancak bu tüzüklerin parti Merkez Yönetim Kurulunca onaylanması gereklidir.] — 18° [17'nci maddede sözü edilen özerk birlikler, yerel koşullar gereği yerel parti yönetim kurulları, esas itibariyle belli bir dilde ajitasyon (sayfa: 63) çalışmaları yapıyorlarsa, onları da içine alabilir. Not: Özerk birliğin bir parçasını oluştururken, böyle bir yönetim kurulu, partinin yönetim kurulu olma niteliğini yitirmez.]" (Bu madde bütünüyle, müthiş yararlı ve çok zekice. Hele not'a diyecek yok.) ."19° [Özerk bir birliğe bağlı olan yerel örgütlerin o birliğin merkez organlarıyla ilişkileri, yerel yönetim kurullarının denetimi altındadır.] — 20° [Özerk birliklerin merkez basınının ve yönetim organlarının parti Merkez Yönetim Kuruluyla ilişkisi, yerel yönetim kurullarının parti Merkez Yönetim Kuruluyla ilişkisi gibidir.] IV. Parti Merkez Yönetim Kurulu ve Basın Organları. — 21° [Parti bir bütün olarak Merkez Yönetim Kuruluyla siyasal ve teorik basın organlar tarafından temsil edilir.] — 22° Merkez Yönetim Kurulunun görevleri şunlardır: partinin bütün pratik çalışmalarının genel yönünü yürütmek; bütün güçlerinin tam yerinde ve yararlı bir biçimde kullanılmasını sağlamak; partinin bütün kesimlerinin çalışmalarını denetlemek; yerel örgütleri yayınlarla beslemek; partinin teknik yapısını örgütlemek; parti kongrelerini toplamak. — 23° Partinin basın organlarının görevleri şunlardır: partinin ideolojik yönünü yürütmek, parti programı için propaganda yapmak, sosyal-demokrasinin dünya görüşünün teorik ve popüler yönden işlenmesini gerçekleştirmek. — 24° Partinin bütün yerel yönetim kurulları ve özerk birlikler, hem Merkez Yönetim Kuruluyla, hem parti yayın organlarının yazıkuruluyla, doğrudan haberleşme ilişkisi kurarlar ve onları, hareketin gelişiminden ve kendi bölgelerindeki örgütlenme çalışmalarından, belli aralıklarla haberdar ederler. — 25° Parti yayın organlarının yazıkurulu parti kongrelerinde atanır ve gelecek kongreye kadar görev yapar. — 26° [Yazıkurulu kendi içişlerinde özerktir] ve her defasında Merkez Yönetim Kuruluna haber vererek, iki kongre arasında, kendi üyelerinin sayısını artırabilir ya da değiştirebilir. — 27° Merkez Yönetim Kurulunun yayınladığı ya da onayladığı bütün bildiriler, Merkez Yönetim Kurulunun isteği üzerine, parti organında yayınlanır. — 28° Merkez Yönetim Kurulu, parti organlarının yazıkuruluyla anlaşarak, yayın çalışmalarının çeşitli yönleri için özel yazarlar grubu kurabilir. — 29° Merkez Yönetim Kurulu, kongre tarafından atanır ve gelecek kongreye kadar görev yapar. Merkez Yönetim Kurulu, herhangi bir sınırlama olmaksızın, üyelerinin sayısını, kendi içinde yapacağı seçim yoluyla artırabilir. Bu durumda, her defasında parti merkez yayın organlarının yazıkuruluna haber verir. — V. Parti Yurtdışı Örgütü. — 30° Yurtdışındaki parti örgütü, yurtdışında yaşayan Ruslar arasında propaganda (sayfa: 64) yapar ve onların içindeki sosyalist öğeleri örgütler. Yurtdışındaki parti örgütüne, seçimle gelmiş bir yönetim organı önderlik eder. — 31° Partiye bağlı özerk birlikler, özel görevlerini yürütmelerine yardım etmesi için yurtdışında şubeler bulundurabilirler. Bu şubeler, yurtdışındaki genel örgüt içinde özerk grupları oluştururlar. — VI. Parti Kongreleri. — 32° En yüksek parti otoritesi kongredir. — 33° [Parti kongresi programı, tüzüğü ve parti çalışmalarının rehber ilkelerini saptar; bütün parti organlarının çalışmalarını denetler ve bu organlar arasında çıkan anlaşmazlıkları çözümler.] — 34° Kongrelerde temsil hakkı şunlara aittir: a) Yerel parti yönetim kurulları, b) Partiye bağlı bütün özerk birliklerin merkez yönetim organları; c) Parti Merkez Yönetim Kurulu ve merkez yayın organlarının yazıkurulu; d) Yurtdışındaki parti örgütü. — 35° Temsilcilere vekâlet verilebilir, ancak hiç bir temsilci, üçten fazla geçerli vekâlet yüklenemez. Bir vekâlet iki temsilciye bölüştürülebilir. Bağlayıcı talimatlar yasaktır. — 36° Merkez Yönetim Kurulu, bulunmasında yarar umulan danışman yoldaşları kongreye çağırma yetkisine sahiptir. — 37° Parti program ve tüzüğünde değişiklik için üçte-iki çoğunluk gereklidir; öteki sorunlar salt çoğunlukla kararlaştırılır. — 38° Kongrenin yapıldığı tarihte işbaşında olan parti yönetim kurullarının yarıdan fazlası kongrede temsil ediliyorsa, o kongre geçerli sayılır. — 39° Kongreler, olanak elverdiği ölçüde, iki yılda bir toplanır. [Eğer Merkez Yönetim Kurulunun elinde olmayan nedenlerle, kongre bu süre içinde toplanamazsa, Merkez Yönetim Kurulu, kendi sorumluluğu altında, kongreyi erteler.]"
      Bu sözümona tüzüğü, istisnai bir sabır göstererek, başından sonuna kadar okuyan herhangi bir okur, aşağıda vardığım sonuçlar için, her halde benden gerekçe sormayacaktır. Birinci sonuç: Tüzük, onmaz bir aşırı şişkinlik hastalığına tutulmuştur. İkinci sonuç: Bu tüzükte, aşırı ölçüde gelişmiş bir merkeziyetçiliğin onaylanmadığını gösteren özel herhangi bir örgütlenme görüşünün izini bulmak olanaksızdır. Üçüncü sonuç: Yoldaş Martov, hazırladığı tüzüğün 39'da 38'inden çoğunu dünyanın gözünden gizlemekle (ve kongrede tartışmadan geri tutmakla) gayet akıllıca davranmıştır. Ne var ki à propos böyle bir gizlemeye sapması, ama bir yandan da açık-seçik davranmaktan sözetmesi gariptir. (sayfa: 65)



ISKRACILAR ARASINDAKİ BÖLÜNMEDEN ÖNCE
MERKEZİYETÇİLİK KONUSUNDAKİ TARTIŞMALAR



      Cephe ayrılıklarının varlığını hiç kuşkuya yer bırakmayacak biçimde ortaya döken bir soruna, birinci maddenin yazılışına ilişkin gerçekten ilginç soruna geçmeden önce, kongrenin 14'üncü oturumuyla 15'inci oturumunun bir bölümünü alan genel tüzük tartışmaları üzerinde kısaca duralım. Bu tartışma, merkez organlarının kuruluşu konusunda İskra örgütü içindeki kesin ayrılıktan önce olduğu için bazı yönlerden önem taşıyor. Genel olarak tüzük üzerinde, özel olarak organlara üye çağırma konusunda onu izleyen tartışmalar ise, İskra örgütündeki bu kesin ayrılığı izlemiştir. Bu ayrılıktan önce, görüşlerimiz, hepimiz için çok önemli bir sorun haline gelen Merkez Yönetim Kurulunun kimlerden (sayfa: 66) oluşacağına ilişkin düşüncelerden etkilenmemişti. Bu nedenle doğal olarak, görüşlerimizi daha tarafsız ifade edebiliyorduk. Daha önce belirtmiş olduğum gibi yoldaş Martov, benim örgüt konusundaki görüşlerimi paylaşıyordu (tutanaklar, s. 157), yalnızca ayrıntılara ait iki noktada kendi görüşlerini saklı tutuyordu. Buna karşılık gerek iskracılara karşı olanlar, gerek "merkez", İskra'nın örgütlenme planının (ve dolayısıyla bütünlüğü içinde tüzüğün) iki temel görüşüne karşı bir anda savaş alanına atılmışlardı: merkeziyetçiliğe ve "iki merkez"e karşıydılar. Yoldaş Lieber, benim tüzüğümden, "örgütlü güvenmezlik" diye söz ediyordu; (Popov ve Egorov yoldaşların yaptığı gibi) iki merkez önerisinde ademi merkeziyetçilik bulmaktaydı. Yoldaş Akimov, yerel yönetim kurullarının yetkilerini genişletmek ve özellikle, onlara "kendi kuruluşlarını değiştirme hakkı"nı vermek istiyordu. "Yerel yönetim kurullarına daha geniş hareket özgürlüğü verilmelidir. ... Merkez Yönetim Kurulu nasıl Rusya'da faal olan bütün örgütlerin temsilcileri tarafından seçiliyorsa, yerel yönetim kurulları da kendi bölgelerinde faal olan işçiler tarafından seçilmelidir. Eğer bu olmazsa, yerel yönetim kurullarına Merkez Yönetim Kurulunun atayabileceği üyelerin sayısı sınırlanmalıdır..." (tutanaklar, s. 158). Görüldüğü gibi yoldaş Akimov, "merkeziyetçiliğin aşırı gelişmesi"ne karşıt bir sav öne sürüyordu, ama ağırlığı olan bu savlara karşı yoldaş Martov'un kulakları tıkalıydı, çünkü henüz merkez organlarının kuruluşu konusuna ilişkin olarak yenilgiye uğramış değildi, o nedenle Akimov'un izinden gitmeye zorlanmamıştı. Yoldaş Akimov, yoldaş Martov'a kendi tüzüğünün "fikri"ni (Madde 7 - Merkez Yönetim Kurulunun, yönetim kurullarına üye atama hakkının sınırlanması) önerdiği zaman bile kulaklarını tıkamaya devam etti. O sıralarda yoldaş Martov henüz bizimle uyuşumsuzluk içinde olmak istemiyordu; bu nedenle de hem yoldaş Akimov'la hem kendisiyle uyuşumsuzluğa düşmeye (sayfa: 67) gözyumdu. O sıralarda "canavar merkeziyetçiliğin" karşıtları, yalnızca, İskra merkeziyetçiliğini kendileri için açıkça yararsız bulanlardı: bu merkeziyetçiliğe karşı duranlar Akimov, Lieber ve Goldblatt'tı. Onları da ihtiyatla ve gayet dikkatle (çünkü onlar her zaman geri dönebilirlerdi) Egorov (tutanaklar, s. 156 ve 276) ve onun gibiler izliyordu. O sıralarda, merkeziyetçiliğe yönelen tepkiyi yaratan şeyin, Bund, Yujni Raboçi, vb.'nin çevre ve hizip çıkarları olduğunu, partinin büyük bir çoğunluğu açık-seçik biliyordu. Merkeziyetçiliğe şimdi de İskra'nın eski yazıkurulunun karşı durmasının, aynı biçimde, onun grup çıkarlarıyla ilgili olduğunu partinin çoğunluğu yine biliyor.

      Örneğin yoldaş Goldblatt'ın konuşmasını (tutanaklar, s. 160-161) ele alalım. Goldblatt, benim "canavar" merkeziyetçiliğimi eleştiriyor; bu merkeziyetçiliğin, daha alt düzeydeki örgütlerin "yıkımı"na yolaçacağını, "merkeze, her şeye karışabilmesini sağlayacak sınırsız bir güç ve sınırsız bir hak tanıma arzusuyla dolup taştığını", örgütlere "yalnızca, yukardan gelen buyruklara gık çıkarmaksızın boyuneğme hakkını" tanıdığını, vb., öne sürüyor. "Tasarının önerdiği merkez, kendisini bir boşluk içinde bulacaktır; çevresinde yan örgütler değil, merkezin yetkili temsilcilerinin içinde at oynatacağı, belli bir biçimden yoksun bir yığın bulacaktır." Bu, kongredeki yenilgileri ardından Martov'larla Akselrod'ların bize yönelttikleri sahte laf ebeliğinin tam aynısıdır. Bund, kendi merkez kuruluna daha da kesin sınırsız haklar, (yani üye atama ve çıkarma; hatta temsilcilerin kongreye girmesine izin vermeyi reddetme hakları) tanırken, bizim merkeziyetçiliğimizle savaştığında, herkes gülmüştü. İşin aslı ortaya çıktığı zaman, insanlar, azınlığın ulumalarına da güleceklerdir; çünkü onlar merkeziyetçiliğe ve tüzüğe karşı azınlıkta oldukları zaman yaygarayı basmışlar, ancak kendilerini bir kez çoğunluk haline getirmeyi başardıktan sonra tüzükten yararlanmakta bir saniye bile geri kalmamışlardır. (sayfa 68)

      İki merkez sorunu üzerinde de gruplaşma açıkça ortadaydı; İskracıların tümüne karşı duranlar Lieber, (merkez yayın organının konseyde, Merkez Yönetim Kuruluna ağır bastığı yollu, şimdi pek tutulan Akselrod-Martov havasını ilk kez çalan) Akimov, Popov ve Egorov'du. İki merkez planı, eski İskra'nın her zaman savunduğu (ve Popov'larla Egorov'ların sözle onayladıkları) örgütlenme düşüncesinin ürünüydü. Eski İskra'nın siyaseti, Yujni Raboçi'nin planlarına, aynı zamanda popüler bir yayın organı yaratma ve sonunda bu organı egemen organ haline çevirme planlarına kestirmeden gidiyordu. İlk bakışta çok garip görünen paradoksun, bütün iskracılara-karşı olanlarla tüm Bataklığın bir tek merkez kurulundan, yani görünüşe göre daha geniş bir merkeziyetçilikten yana olmalarındaki paradoksun kökleri burada yatıyor. Kuşkusuz, (özellikle Bataklık içinde), Yujni Raboçi'nin örgütlenme planının neye yolaçacağını ve işin yapısı gereği neye yolaçmak zorunda olduğunu bilmeyen, bu konuda açık bir fikri olmayan bazı temsilciler vardı, ama bunlar, kararsızlıkları ve kendilerine güven duymayışları nedeniyle iskracılara-karşı olanları izlemek zorunda kalmışlardı.

      Tüzük üzerinde (iskracılar arasındaki bölünmeden önce yapılan) bu görüşme sırasında iskracıların yaptığı konuşmalardan özellikle belirtilmesi gerekenler, yoldaş Martov'un (benim örgütlenme görüşlerimle "birleşen") konuşmasıyla Trotski'nin konuşmasıdır. Trotski'nin, Akimov ve Lieber yoldaşlara verdiği yanıtın her sözcüğü, "azınlığın" kongre sonrası tutumunun ve teorilerinin tüm sahteliğini gözler önüne sermektedir. Trotski şöyle demişti: "Yoldaş Akimov, Merkez Yönetim Kurulunun yetkilerini, tüzüğün yeter açıklık ve kesinlikle tanımlamadığını söyledi. Kendisiyle aynı görüşte değilim. Tam tersine bu tanımlama kesindir ve parti bir bütün olduğu ölçüde, Merkez Yönetim Kurulunun yerel yönetim kurulları üzerindeki denetiminin sağlama (sayfa 69) bağlanmasını ifade etmektedir. Yoldaş Lieber, benim bir sözümü kullanarak, tüzüğün 'örgütlü güvenmezlik' olduğunu söyledi. Doğrudur. Ama ben bu sözü, Bund sözcülerinin önerdiği tüzük için, partinin bir kesimi adına partinin tümüne karşı gösterilen örgütlü güvenmezliği temsil eden tüzük için kullandım. Öte yandan bizim tüzüğümüz" (o sıralarda, yani merkez kurullarının kuruluşu konusunda henüz yenilgiye uğranmadığı sıralarda, tüzük, "bizim" tüzüğümüzdü) "partinin, kendine bağlı tüm bölümlere karşı örgütlü güvenmezliğini, yani tüm yerel, bölgesel, ulusal ve öteki örgütler üzerinde denetimini temsil etmektedir." (tutanaklar, s. 158). Evet, bizim tüzüğümüz burada doğru bir biçimde tanımlanmaktadır. "Örgütlü güvenmezlik" ya da aynı şey demek olan "sıkıyönetim"i tasarlayan ve ortaya atanların entrikaya başvuran çoğunluk olduğunu rahat rahat öne sürebilenlere, bu sözleri sürekli olarak akıllarında tutmalarını salık veririz. Sorunun kendi gruplarını ya da başka bir grubu ilgilendirmesine bakarak Martov ve hempasının görüşlerinin nasıl değiştiğinin örneğini, yani siyasal kaypaklığın örneğini görmek isteyenlerin bu konuşmayla, Yurtdışı Birliği Kongresinde yapılan konuşmaları şöyle bir karşılaştırmaları yeter de artar bile. (sayfa 70)


HAKSIZ OPORTÜNİZM SUÇLAMALARININ MASUM MAĞDURLARI

      Tüzük üzerinde daha sonra yapılan görüşmelere geçmeden önce, merkez kurumlarının kimlerden kurulacağı konusundaki görüş ayrılığımızı açıklamak için, İskra örgütünün, kongre boyunca düzenlediği özel toplantılara değinmek gerekiyor. Bu dört toplantının sonuncusu ve en önemlisi, tüzüğün birinci maddesi üzerindeki oylamadan hemen sonra yapılmıştır — ve İskra örgütünde, bu toplantıda kesinleşen bölünme, hem zaman, hem mantık yönünden, daha sonraki savaşımın bir başlangıcı olmuştur.
      İskra örgütü, hazırlık komitesi olayından hemen sonra, Merkez Yönetim Kurulu için aday olması olası kişiler konusunun tartışılmasına yolaçan özel toplantılar yapmaya başlamıştı. Bu toplantılarda bağlayıcı kararlar alınmaması kararlaştırıldığı için, gayet akla yatkındır ki, bu toplantıların yapısı, yalnızca danışma niteliğindeydi; kararları bağlayıcı türden değildi; ama önemleri yine de büyüktü. Gizli isimleri ve İskra örgütünün, gerçek parti birliğini sağlayan ve pratik eyleme önderliği, İskra'nın resmen benimsenmesinin belli-başlı itici güçlerinden biri olan bu örgütün iç çalışmalarını bilmeyen temsilcilerin, Merkez Yönetim Kurulu adaylarını saptaması epey güç bir işti. Daha önce gördüğümüz gibi, birleştikleri zaman iskracılar, kongrede, beşte-üç ölçüsünde bir çoğunluğu güven altına almaktaydılar; bütün temsilciler, bunu çok iyi biliyorlardı. Gerçekte bütün iskracılar, Merkez Yönetim Kurulunun kimlerden kurulacağı konusunda "İskra" örgütünün kesin bazı tavsiyelerde bulunmasını bekliyorlardı; o örgütün üyelerinden hiç biri, Merkez Yönetim Kurulunun kimlerden oluşacağı konusunda örgüt içinde yapılan ilk görüşmelere hiç bir biçimde itirazda bulunmadı; hiç bir üye hazırlık komitesinin tümünün onaylanması, yani bu komite Merkez Yönetim Kurulu haline dönüştürülmesi konusunda, hatta Merkez Yönetim Kurulu adaylarıyla ilgi olarak hazırlık komitesiyle görüşülmesi konusunda herhangi bir anıştırmada bile bulunmadı. Bu nokta son derece dikkate alınması gereken bir noktadır; şimdi, olup - bitenlerin ardından, martovcular hazırlık komitesini canla-başla savundukları ve böylece, yüzüncü, bininci kez siyasal kaypaklıklarını ortaya koydukları için, bu noktanın akılda tutulması büyük önem taşımaktadır.Merkez kurullarının kimlerden oluşacağı (sayfa 99) konusundaki bölünme Martov'un Akimov'larla işbirliği yapmasına yol açıncaya kadar, kongredeki herkes çok iyi biliyordu ki, hazırlık komitesi, esas olarak kongreyi toplamak üzere kurulmuş, kasıtlı olarak, bundcular dahil, farklı eğilimlerin temsilcilerinden oluşmuş bir komisyondu, buna karşılık partinin örgütlü birliğini yaratma çalışmaları başından sonuna kadar İskra örgütü tarafından yapılmıştı. Tarafsız herhangi bir kişi, kongre tutanaklarına ve İskra'nın tüm geçmişine bakarak bunu kolaylıkla saptayabilirdi. (Ayrıca anımsanması gerekir ki, hazırlık komitesindeki bazı iskracılar, salt bir raslantı sonucu, ya tutuklandıkları için ya da "ellerinde bulunmayan" başka nedenlerle kongrede hazır değillerdi.) İskra örgütünün, kongrede hazır bulunan üyeleri yoldaş Pavloviç'in broşüründe (onun İkinci Kongre Hakkında Mektup'u, s. 13'e bakınız) esasen tek tek gösterilmişti.

      İskra örgütündeki hararetli tartışmaların sonunda, daha önce Yazıkuruluna Mektup'umda belirttiğim gibi, iki oylama yapıldı. Birinci oylama: "Martov'un desteklediği adaylardan biri, dörde karşı dokuz oyla reddedildi, üç kişi çekimser kaldı". İnsan düşünüyor da, kongredeki İskra örgütü üyelerinin 16 üyesinin ortak rızasıyla, bütün olası adayların görüşülmesinden ve yoldaş Martov'un öne sürdüğü adaylardan birinin (bu aday, yoldaş Martov'un Sıkıyönetim'de, s. 69, ağzından kaçırdığı üzere yoldaş Stein'di) reddedilmesinden daha sade, daha doğal ne olabilir! Her şey bir yana, parti kongresinde biraraya gelmemizin nedenlerinden biri, "yönetici değneği"ni, kimin eline vereceğimizi tartışmak ve kararlaştırmaktı; biz parti üyelerine, tümümüze düşen ortak ödev, gündemin bu maddesine ciddiyetle önem vermek, bu sorunu, daha sonra yoldaş Rusov'un haklı olarak belirttiği gibi "darkafalı bir duyarlık"la değil, işin gereği açısından karara bağlamaktı. Hiç, kuşku yok ki, kongrede adayları tartışırken, ister-istemez belli bazı kişisel niteliklere değinmek, özellikle resmi olmayan, kapalı bir toplantıda, şu ya da bu kişiyi kabul ya da reddettiğimizi söylemek zorundaydık. Zaten, Birlik Kongresinde de belirttiğim gibi, bir temsilcinin adaylığı onaylanmadığı zaman onun "onuruyla oynandığı"nı düşünmek (Birlik tutanakları, s. 49) saçmaydı; bir parti üyesinin, görevlendirilecek kişileri bilinçli olarak ve basiretle sevme ödevi üzerinde "olay çıkarmak", isteriye kapılmak saçmaydı. Ne var ki, bizim azınlığın yaptığı işte buydu, yani ateşin üstüne yağ dökmekti; kongreden sonra "ünler yıkılıyor" diye yaygarayı kopardılar (Birlik tutanakları, s. 70); yoldaş Stein'in eski hazırlık komitesinde "önde gelen bir kişi" olduğuna ve "iblisane tasarımları" bulunduğu yolunda (Sıkıyönetim, s. 69) yersiz suçlamalarla karşılaştığına dair halk yığınlarına yazılarıyla açıklamalar yaptılar. Bir adayın onaylanması ya da onaylanmamasıyla ilgili olarak "ünler yıkılıyor" diye yaygara koparmak isteri değil midir? Hem İskra örgütünün özel toplantısında, hem resmi en yüksek kurulu kongrede yenik düştükten sonra önüne gelene yakınmaya başlamak, reddedilen adayları değerli topluluğa "önde gelen kişi" diye salık vermek, sonra da bölünme yaratarak ve, üye çağırma isteğinde bulunarak (sayfa 101) kendi adaylarını partiye yeniden zorla kabul ettirmeye çalışmak hır çıkarmak değil midir? Bizim küf kokan göçmen havamız içinde siyasal kavramlar öylesine arap saçına dönmüş durumda ki, yoldaş Martov parti göreviyle kişilere ya da bazı çevrelere bağlılığı artık birbirinden ayıramaz oldu! Adaylar hakkındaki tartışmaların yapılabileceği ve kararların alınabileceği yerin, yalnızca, temsilcilerin her şeyden önce, önemli ilke sorunlarını tartışmak üzere biraraya geldikleri, kişilerin kimliği sorununu tarafsızlıkla ele alabilecek olan ve oylarını vermeden önce adaylar hakkında gerekli bütün bilgileri toplayabilecek ve isteyebilecek olan (bununla yükümlü bulunan) temsilcilerin toplandığı, yönetici değneğinin kime verileceğine ilişkin kanıtlara belli bir yer ayrılmasının doğal ve zorunlu bulunduğu kongreler olduğunu düşünmek bürokrasi ve biçimcilik olacak. Bu bürokratik ve biçimci görüşün yerine, şimdi yeni alışkanlıklar ve gelenekler ortaya çıktı: kongreler olup bittikten sonra bizler sağda-solda, İvan İvanoviç'in siyasal bir ölü haline geldiğinden ya da İvan Nikiforoviç'in yıkılan ününden söz edeceğiz; yazarlar, bir yandan göğüslerini yumruklayıp "bu bir grup değildir, bir partidir" diye ikiyüzlü iddialarda bulunurken, bir yandan yayınladıkları broşürlerde aday salık verecekler. Bu yayınları okuyan, skandal kokusu almış okurlar, Martov'un verdiği güvenceye bakarak, filancanın falancanın hazırlık komitesinin önde gelen kişisi olduğu şeklindeki sansasyonel haberin tadını çıkaracaklar. Bu okurlar, kongreler gibi, oyçoğunluğuna dayalı tamamen mekanik kararlar alan biçimci kurullara bakışla, sorunu tartışmakta (sayfa 102) ve karara bağlamakta daha çok ehliyetlidirler. Evet, hâlâ, göçmen çekişmesinin yarattığı gerçek Augean ahırları vardır; bunları ancak gerçek partililer temizleyebilir!


      İskra örgütündeki ikinci oylama: "Beş kişilik bir liste [Merkez Yönetim Kurulu adayları] iki karşıt ve dört çekimser oya karşılık 10 oyla onaylandı; benim önerim üzerine listede iskracı-olmayan unsurların önderlerinden biriyle iskracı azınlığın bir önderi de yer almıştı."Bu oylama çok büyük önem taşıyor; çünkü daha sonra hırlaşma havası içinde, yığın yığın ortaya atılan masalların, bizim, iskracı-olmayanları partiden atmak ya da bir yana koymak istediğimiz ya da çoğunluğun yaptığı şeyin, kongrenin yarısı arasından adaylar seçmek ve o adayları, kongrenin o yarısına seçtirmek olduğu yollu masalların tümden yanlış olduğunu bu oylama açıkça ve yadsınamaz biçimde göstermektedir. Bütün bunların hepsi yalandır. Sözünü ettiğim oylama, bizim iskracı-olmayanları partinin dışında tutmak şöyle dursun Merkez Yönetim Kurulunun bile dışında tutmadığımızı, karşıtlarımıza çok esaslı bir azınlık olmaları iznini verdiğimizi göstermektedir. Bütün sorun şudur: Onlar bir çoğunluğa sahip olmak istemişlerdir; bu alçakgönüllü istek gerçekleşmeyince, gürültü çıkarmaya başlamışlar ve merkez kurullarında temsil edilmeyi tümden reddetmişlerdir. Yoldaş Martov'un birlik kongresindeki açıklamaları bir yana, kongre, tüzüğün birinci maddesini kabul ettikten kısa süre sonra, İskra örgütündeki azınlığın bize, yani iskracı çoğunluğa (ve yedilerin çekilişinden sonra kongre çoğunluğuna) hitaben hazırladığı aşağıdaki mektup durumun bu olduğunu göstermektedir (dikkat edilsin ki, sözünü ettiğim İskra örgütü toplantısı sonuncu toplantıydı; ondan sonra örgüt gerçekte parçalandı, (sayfa 103) her iki taraf da öteki kongre üyelerini, kendisinin haklı olduğuna inandırmaya çalıştı).

      İşte mektubun metni:
      "Yazıkurulu çoğunluğuyla Emeğin Kurtuluşu grubunun [filanca tarihte]toplantıda hazır bulunma isteğine ilişkin açıklamaları temsilci Sorokin'le Sablina'dan dinledik ve bu temsilcilerin yardımıyla, bir önceki toplantıda, bizden çıktığı varsayılan ve bizim siyasal tutumumuzu tümden yanlış göstermek için kullanılan bir Merkez Yönetim Kurulu adayları listesinin okunduğunu saptadık. Birincisi, bu listenin gerçek kaynağını bulmak üzere herhangi bir araştırma yapılmaksızın bize atfedilmesi; ikincisi, bu durumun, İskra yazıkuruluyla Emeğin Kurtuluşu grubunun çoğunluğuna karşı açıktan açığa dolaştırılan oportünizm suçlamasıyla ilişkilendirilmesi; ve üçüncüsü, bize göre açıkça ortada olduğu üzere, bu suçlamanın 'İskra' yazıkurulunun oluşumunu değiştirmeye dönük, oldukça kesin bir planla bağlantılı bulunması nedeniyle, toplantının dışında tutuluşumuzun nedenlerine dair bize verilen bilgilerin doyurucu olmadığı ve toplantıya kabul edilmemizin reddedilmesinin bize, yukarda sözü edilen sahte suçlamaları çürütme fırsatını vermeyi istememenin kanıtı olduğu düşüncesindeyiz.

      "Merkez Yönetim Kurulu için ortak bir adaylar listesi üzerinde anlaşmaya varmamız olasılığına gelince, bir anlaşmaya temel olarak kabul edebileceğimiz tek listenin Popov, Trotski ve Glebov listesi olduğunu belirtiriz. Ayrıca bu listenin bir uzlaşma listesi olduğunu belirtiriz, çünkü listede yoldaş Glebov'un da bulunması, yalnızca, çoğunluğun isteklerine verilmiş bir ödün olarak görülecektir, onun kongrede oynadığı rol tarafımızdan açıkça bilindiği için, yoldaş Glebov'u, Merkez Yönetim Kurulu için aday olacak bir kişide bulunması gereken nitelikleri taşıyan bir kişi saymıyoruz

      "Aynı zamanda belirtmek isteriz ki, Merkez Yönetim Kurulu adayları için bir görüşmeye girişimizin, merkez yayın organının yazıkurulunun kimlerden kurulacağı sorunuyla hiç bir ilintisi yoktur; çünkü bu konuda (yazıkurulunun kimlerden kurulacağı konusunda) herhangi bir görüşmeye girmeye hazır değiliz.

      Yoldaşlar adına
      Martov ve Starover"
      Çekişen tarafların düşünce yapısını ve tartışmanın niteliğini doğruca ortaya koyan bu mektup, bizi, bir anda, henüz başlayan bölünmenin tam "ortası"na getirmekte ve o tartışmanın gerçek nedenlerini gözler önüne sermektedir. Çoğunluğun görüşünü kabul etmeyi reddeden ve kongrede taraf kazanma özgürlüğünü yeğ tutan (kuşkusuz buna sonuna kadar hakları vardır) İskra örgütü azınlığı, yine de çoğunluğun "temsilcileri"ni, onların özel toplantısına kendilerinin de alınmasına inandırmaya çalışmışlardır; Doğaldır ki, bu eğlendirici istek, bizim toplantımızda (mektup kuşkusuz, toplantıda okundu) yalnızca gülümseme ve omuz silkişiyle karşılanmış, "haksız oportünizm suçlamaları" hakkında isteri sınırına varan yaygaraya ise kahkahayla gülünmüştür. Ama ilkin Martov'la Starover'in acı yakınmalarını madde madde ele alalım.

      Liste onlara yanlış olarak atfedilmiş, siyasal tutumları yanlış gösterilmiş. Ama Martov'un da bizzat itiraf ettiği gibi (Birlik tutanakları,  listeyi hazırlayanın kendisi olmadığı yolundaki ifadesinin doğruluğundan kuşkulanmak, benim aklımın köşesinden geçmedi. Genel olarak, liste hazırlamanın, konuyla hiç bir ilgisi bulunmamaktadır. Listenin bazı iskracılar ya da "merkez"in bazı temsilcileri tarafından hazırlanmış olmasının hiç mi hiç önemi yoktur. Bu, yalnızca bir tahmin ya da varsayım olsa bile, asıl önemli olan şey, başından sonuna şimdiki azınlığın mensuplarından oluşturulan bu listenin kongrede dağıtılmış olmasıdır. Son olarak, bunlardan da önemlisi şudur: yoldaş Martov, şimdi memnunlukla (sayfa 105) karşılamak durumunda bulunduğu böyle bir listeyle ilişiği bulunmadığını kongrede büyük bir şiddetle söylemek zorunda kalmıştır. İnsanların ve hiziplerin, iki ay gibi bir süre içinde, "müfterice dedikodular" diye feryadetmekten, müfterice sayılan bu listede yer alan adayları parti merkez kurullarına zorla kabul ettirmeye çalışmak gibi bir tutuma dönme kararsızlığını göstermelerine, hiç bir şey bundan daha çarpıcı bir örnek olamaz

      Bu liste, demişti yoldaş Martov Birlik kongresinde, "bizim bir yandan Yujni Raboçi'yle bir yandan Bund'la, doğrudan anlaşma anlamında bir koalisyon içinde olduğumuz anlamına gelmektedir, siyasal bakımdan bunu ifade etmektedir". (Birlik tutanakları, s. 64.) Bu doğru değildir. Çünkü, birincisi, bir tek bundcuyu bile içine almayan bir liste üzerinde Bund, herhangi bir "anlaşma"ya girmezdi; ikincisi, Bund'u bir yana bırakalım, Yujni Raboçi grubu ile doğrudan bir anlaşmaya (Martov'un utanç verici diye düşündüğü anlaşmaya) girilmesi diye bir sorun yoktu, olamazdı. Sözkonusu olan bir anlaşma değil, koalisyondu; Martov yoldaşın bir pazarlık yapmış olması değil, tüzüğün birinci maddesi üzerinde yaptığı hataya sarılan iskracılara-karşı olanların ve kararsızların, kongrenin ilk yarısında kendileriyle savaştığı bu kişilerin desteğine el açmak durumunda kalmasıydı. Aktardığım mektup, "yakınma"nın kökünün, açık ve üstelik haksız oportünizm suçlamasında yattığını, sugötürmez biçimde ortaya koymaktadır. Benim Yazıkuruluna Mektup'da ortaya koyduğum uyarıya karşın, yangını körükleyen ve yoldaş Martov'un şimdi dikkatle uzak durmaya çalıştığı bu "suçlama" iki yönlüydü. Birincisi, tüzüğün birinci maddesi üzerindeki görüşmeler sırasında, birinci maddenin bizi, "oportünizmin her türlü temsilcilerinden uzak tutma" sorunu olduğunu ve benim maddemin, oportünistlerin partiyi istila (sayfa 106) etmesine karşı bir siper oluşu nedeniyle, "yalnızca bu nedenle bile olsa, oportünizmin bütün düşmanlarının oyunu alması gerektiğini" sözünü sakınmaksızın belirtmişti. (Kongre tutanakları, s. 246.) Her ne kadar ben biraz yumuşattıysam da (kongre tutanakları, s. 250)bu kuvvetli sözler heyecan yarattı. Rusov (tutanaklar, s. 247), Trotski (tutanaklar, s. 248) ve Akimov (tutanaklar, s. 253) yoldaşlar, konuşmalarında bu heyecanı açıkça dile getirdiler. Bizim "parlamento"muzun "kulisi"nde Plehanov'un tezi üzerinde hararetli yorumlar yapıldı ve birinci madde üzerindeki sonu gelmez tartışmalarda o tez bin türlü değişikliğe uğratıldı. Ama bizim sevgili yoldaşlarımız, kendi davalarını değerince savunacak yerde, gülünç bir gadre uğramışlık havasına büründüler ve hatta işi, "haksız oportünizm suçlaması" üzerinde yazılı yakınmalara kadar vardırdılar!

      Bu kişilerin, herkesin gözü önünde yapılacak açık bir tartışmanın taze rüzgarına dayanamayacak olan dar grup anlayışları ve parti üyesi olarak gösterdikleri şaşırtıcı toyluk, burada açıkça ortaya çıkıyor. Bu anlayış, bir atasözünde de ifade edildiği gibi, Rusların yakından bildiği bir anlayıştır: ya ceketini çıkar dövüşelim, ya elini ver barışalım! Bu insanlar, içine kapalı dar bir çevrenin, bir sırça köşkün yalnızlığına öylesine alışmışlardır ki, herhangi biri, serbest ve açık bir arenada, kendi sorumluluğunu bilerek, çekinmeden açıkça konuştuğu zaman neredeyse bayılacak gibi olurlar. Oportünizm suçlaması! — Kime karşı? Emeğin Kurtuluşu grubuna, onun çoğunluğuna karşı — daha ürkünç bir şey düşünebiliyor musunuz? Ya bu temizlenemez hakaret yüzünden partiyi böleceksin, ya da sırça köşkün "devam etmesi"ni sağlayarak bu "iç tatsızlığı" örtbas edeceksin — bu ikinci seçenek, incelemekte olduğumuz mektupta açık-seçik ortadadır, Aydın bireyciliği ve grup anlayışı, parti önünde (sayfa 107) açıkça konuşma gereğiyle çatışmaya düşmüştür. Alman partisinde, böyle bir saçmalık, böyle bir kavga ve "haksız oportünizm suçlaması" hakkında böyle bir yakınma düşünebilir misiniz? Orada, proletarya örgütü ve disiplini, onları, böylesi aydın kaypaklığından, uzun süre önce vazgeçirmiştir. Örneğin kimse Liebknecht'e karşı derin bir saygıdan başka bir şey duymaz; ama 1895 kongresinde[,tarım sorunu üzerinde, Liebknecht (Bebel'le birlikte) kendisini, adı kötüye çıkmış Vollmar ve arkadaşlarının biçimsiz dostluğu içinde bulunca "açıkça oportünizmle suçlanmış olmak"tan ötürü yakınsaydı, herkes ona gülerdi. Liebknecht'in adı, Alman işçi sınıfı hareketinin tarihiyle ayrılmaz biçimde bağlıdır; kuşku yok ki bu, oldukça küçük ve özel bir konuda oportünizme saptığı için değil, buna karşın böyledir. Aynı biçimde, savaşımın bütün sertliğine karşın, örneğin Akselrod yoldaşın adı, her sosyal-demokrat Rus'a saygı telkin eder ve her zaman edecektir; bu, Akselrod yoldaş, partimizin ikinci kongresinde, oportünist bir fikri savunduğu Birliğin ikinci kongresinde, eski anarşist zırvaları tazeleyip ortaya çıkardığı için değil, buna, karşın böyledir. İsteriye, kavgaya ve "Emeğin Kurtuluşu grubunun çoğunluğuna karşı haksız oportünizm suçlaması" yüzünden partinin bölünmesine, yalnızca, "ya ceketini çıkar dövüşelim, ya elini ver barışalım" mantığını taşıyan darkafalı bir hizip anlayışı neden olabilir.

      Bu korkunç suçlamanın öteki yönü de bir öncekiyle içten bağıntılıdır (Martov yoldaş, Birlik kongresinde [s. 63] bu olayın bir yönünü örtbas etmeye, ondan özenle sakınmaya çalışmıştır). Bu ikinci yön, gerçekte, tüzüğün birinci maddesiyle ilgili olarak ortaya çıkmaya başlayan koalisyonla, iskracılara-karşı olanların ve iki taraf arasında yalpalayanların yoldaş Martov'la yaptıkları koalisyonla ilişkilidir. Doğal olarak, Martov yoldaşla iskracılara-karşı olanlar arasında, dolaylı ya da dolaysız bir anlaşma yoktu, olamazdı; hiç kimse, onun böyle bir anlaşmaya girdiğinden kuşkulanmış değildir. (sayfa 108) O yalnızca korktuğu için böyle sandı. Ama siyasal bakımdan onun yanılgısı, oportünizme kapıldıklarından kuşku duyulmayanların, onun çevresinde sağlam ve "sıkı" bir çoğunluk (şimdi, yalnızca yedi temsilcinin raslantı türünden çekilişi sonucu azınlık haline gelen bir çoğunluk) oluşturmaya başlaması gerçeğinde kendini göstermiştir. Biz bu koalisyona, birinci madde konusundan hemen sonra hem kongrede (Pavloviç yoldaşın, daha önce aktarılmış olan ifadesine bakınız: kongre tutanakları, s. 255), hem de İskra örgütü içinde (anımsadığıma göre Plehanov bu noktaya özellikle dokunmuştur) açıktan değindik. Klara Zetkin'in 1895'de Bebel'le Liebknecht'e "Es tut mir in der Seele weh, dass ich dich in der Gesellschaft seh" ("Sizi [Bebel'i] böyle bir arkadaşlar [Vollmar ve arkadaşları] topluluğu içinde görmek beni derinden yaralıyor")sözüyle bizim sözlerimiz aynıdır ve harfi harfine birbirini tutmaktadır. Bebel'le Liebknecht'in, Kautsky'ye ve Zetkin'e, haksız oportünizm suçlamasından yakınan isterik bir mesaj göndermemiş olmaları, inanın pek garip...

      Merkez Yönetim Kurulu adayları listesine gelince, Martov yoldaşın, Birlik kongresinde, bizimle bir anlaşmaya varmanın henüz kesinlikle reddedilmiş olmadığını söylerken düştüğü yanılgıyı bu mektup gösteriyor — bu, siyasal bir savaşımda, belgelere dayanmak yerine, söylenmiş sözleri belleğe dayanarak yinelemenin, ne denli basiretsizce olduğunun bir başka örneğidir. İşin aslında "azınlık", "çoğunluğa" ultimatom verecek kadar alçakgönüllüydü: "Azınlık"tan iki aday ve "çoğunluk"tan da bir aday (doğrusunu söylemek gerekirse, bir uzlaşma ve yalnızca bir ödün olarak!) alın. Bu ürküntü verici bir şey, ama gerçek. Ve bu gerçek, "çoğunluğun", adayları kongrenin yalnızca bir yarısının temsilcileri arasından derlediği ve o yarı tarafından seçilmelerini sağladığı yolunda. Şimdilerde yayılan masalların ne denli saçma olduğunu açıkça göstermektedir. Tam tersi: martovcular, (sayfa 109) üç kişiden birini bize yalnızca ödün olarak lütfetmişlerdi; bu eşsiz "ödünü" kabul etmeyişimiz sonucu, bütün iskemlelerin kendi adayları tarafından doldurulmasını istediler! Özel toplantımızda martovcuların alçakgönüllülüğüne bol bol güldük ve kendi listemizi hazırladık: Glebov — Travinski (daha sonra Merkez Yönetim Kuruluna seçilmiştir) — Popov. Sonuncu adayın yerine daha sonra (yine 24'lerin özel toplantısında) yoldaş Vasilyev'i (daha sonra Merkez Yönetim Kuruluna seçilmiştir) koyduk. Çünkü Popov, ilkin özel bir görüşmede ve ardından kongrede açıkça (tutanaklar, s.338) bizim listemizde olmayı reddetti.

      İşin gerçek yüzü budur.
      Alçakgönüllü "azınlık", alçakgönüllülükle, çoğunlukta olmayı istedi. Bu alçakgönüllü istek kabul edilmeyince, "azınlık" bir bütün olarak çekilmeyi ve kavgaya girişmeyi yeğledi. Ama hala "çoğunluğun" "uzlaşmazlığı"ndan papavari söz edenler var!
      Kongrede herkese açık olan taraftar kazanma arenasında kavgaya tutuşan "azınlık", "çoğunluğa" eğlendirici ultimatomlar verdi. Yenilgiye uğradıktan sonra da kahramanlarımız ağlayıp sızlanmaya ve sıkıyönetim yaygarası koparmaya başladılar. Voila tout.

      Yazıkurulu kadrosunun kuruluşunu değiştirmeye niyetlendiğimiz yolundaki dehşetli suçlama da (yirmidört kişilik özel toplantımızda) gülümsemeyle karşılandı: kongrenin ta başından beri, hatta kongreden önce, bir başlangıç üçlüsü seçerek, yazıkurulunu yeniden kurmayı öngören bir planın var olduğunu herkes çok iyi biliyordu (kongrede yazıkurulunun seçimine sıra geldiği zaman, bu konuyu ayrıntılarıyla anlatacağım). "Azınlığın" iskracılara-karşı olanlarla koalisyonu bu planın doğruluğunu şahane bir biçimde gösterdikten sonra, onların korkuya kapılmış olmaları bizi şaşırtmadı — (sayfa 110) bu çok doğaldı. Kuşkusuz, kongrede savaşmaksızın, kendi isteğimizle, kendimizi azınlığa çevirecek bir öneriyi ciddiye alamazdık; "haksız oportünizm suçlamaları" konusunda inanılmaz bir öfkeye kapılanların yazdığı mektubu da ciddiye alamazdık. Onların particilik duygusunun, kısa sürede, "kinlerini kusma" doğal arzusunu bastıracağını güvenle umduk.



BÜYÜK BiR KIVANCIN YOLUNU
UFAK KAYGILAR ENGELLEMEMELiDiR
    

 Birlik tüzüğünün, Merkez Yönetim Kurulu tarafindan onaylanmasiniöngören önergenin Birlik tarafindan reddi (Birlik tutanaklari, s. 105), parti kongresi çoğunluğunun derhal oybirliğiyle belirttiği gibi, "parti tüzüğünün açiktan açiğa ihlali"ydi. ilke sahibi kiþilerin hareketi olarak görülen bu ihlal giriþimi tam bir anarþizmdi; kongre sonrasisavaþiminin havasiiçinde, bu ihlal giriþimi, bir yandan, parti azinliğinin, parti çoğunluğuyla "hesaplaþma"ya çabaladiği(Birlik tutanaklari, s. 112) izlenimini yaratirken, bir yandan da azinliğin partiye itaat etmeyi ya da partide kalmayiarzu etmediğini gösteriyordu. Merkez Yönetim Kurulunun, Birlik tüzüğünde bazideğiþiklikler yapilmasiçağrisina iliþkin (sayfa 210) bir önergeyi (Birlik tutanaklari, s. 124-125) kabul etmeyi Birlik reddedince de, bir parti örgütünün kongresi olarak görülmeyi isteyen, ama aynizamanda partinin merkez kuruluna itaat etmek istemeyen bu kongrenin gayrimeþrü ilân edilmesi kaçinilmaz bir zorunluluk olarak belirdi. Bu zorunluluğa uyarak, parti çoğunluğundan yana olanlar, bu yakiþik almaz orta oyununda herhangi bir paylaribulunmasin diye, derhal bu sözümona parti toplantisindan çekildiler.
      Tüzüğün l'inci maddesi üzerindeki sebatsizliğiyla kendini ortaya koyan, örgütsel iliþkileri ancak platonik olarak kabul etmiþ bu aydin bireyciliği, böylece, benim daha Eylül ayinda, yani parti örgütünü parçalama noktasina varmadan bir-buçuk ay önce tahmin ettiğim mantiklisonucuna ulaþmiþ oluyordu. Birlik Kongresinin sona erdiği akþam Plehanov, partinin her iki merkez organindaki arkadaþlarina, "yoldaþlarina ateþ açma"ya tahammül edemeyeceğini, "bölünmektense insanin beynine bir kurþun sikmasinin daha iyi olduğu"nu, iþin daha da kötüye gitmesini önlemek için, üzerinde, iþin aslinda 1'inci maddenin yanliþ konumunda görülebilecek ilkeler üzerinde olduğundan daha fazla yikicibir savaþima girilen kiþisel ödünlerin azami ölçüde verilmesinin zorunlu olduğunu söyledi. Yoldaþ Plehanov'un, parti açisindan önem taþiyan bu geri dönüþünü daha doğru biçimde değerlendirebilmek için, özel konuþmalara, (aþiridurumlarda son kaynak olarak değinilecek) özel mektuplara dayanilmamasini, ama bunlarin yerine Plehanov'un tüm partiye yaptiğikendi açiklamasina, yani Birlik Kongresinin hemen ardindan, ben merkez yaym organindan istifa ettikten (1 Kasim 1903) sonra ve martovcularin üyeliğe çağirilmasindan (26 Kasim 1903) önce yazilan ve iskra'nin 52'nci sayisinda yayinlanan "Ne Yapmamali?" baþlikliyazisina dayanilmasinisalik veririm.
      "Ne Yapmamali?"nin temel fikri, siyasette, kiþinin çok inatçi, çok haþin ve boyuneğmez olmamasinin gerektiğidir; (sayfa: 211) bir bölünmeden kaçinmak için (bize yaklaþmakta olanlar ya da tutarsizlar arasindaki) revizyonistlere ve anarþist bireycilere bile boyuneğmek bazan gereklidir. Bu soyut genellemelerin iskra okurlariarasinda geniþ ölçüde kariþiklik yaratmasidoğaldi. Yoldaþ Plehanov'un (daha sonraki yazilarinda) yer alan, fikirlerinin yeniliği ve halkin diyalektik bilgilerinin eksikliği nedeniyle anlaþilamadiğindan sözeden kendini beğenmiþ, hükümdarca ifadelerini okuyunca, insan gülmeden edemiyor. Gerçekte "Ne Yapmamali?"yi, o yazinin yazildiğisirada, Cenevre'nin, adlariayniharfle baþlayan iki diþ mahallesinde[34] oturan birkaç düzine insan anlayabilirdi. Plehanov yoldaþin talihsizliği, kongre sonrasinda azinliğa karþiverilen savaþimin bütün aþamalarina katilmiþ bu birkaç düzine insaniamaçlayan bir yiğin ima ve serzeniþi, matematik simgeleri ve bilmeceleri, onbin kadar okur arasinda dolaþima sokmasindaydi. Yoldaþ Plehanov, diyalektiğin temel bir ilkesini, yani son derece talihsizce atifta bulunduğu, soyut gerçek yoktur, gerçek her zaman somuttur ilkesini çiğnediği için, bu baþina geldi. Bu ilke gereğince, Birlik Kongresinden sonra, martovculara boyuneğme fikrine, tümden somut olan bu fikre, soyut bir görünüm vermek yersizdi.
      Yoldaþ Plehanov'un, yeni bir savaþ narasiolarak savunduğu boyuneğme iki halde meþru ve önemlidir: boyuneğen, kendisine boyuneğdirmeye çaliþanlarin hakliolduğuna inandiğizaman (ki bu durumlarda dürüst siyasal önderler, yanildiklariniaçikça ve içtenlikle itiraf ederler) ya da daha büyük bir beladan sakinmak için akil-diþive zarar verici bir isteğe boyuneğildiği zaman. Sözkonusu yazidan açikça anlaþildiğina göre, yazarin düþündüğü hal, ikincisidir. Yazar, açikça, revizyonistlere ve anarþist bireycilere (yani, þimdi her parti üyesinin Birlik tutanaklarindan bildiği üzere martovculara) boyuneğilmesinden söz etmekte ve bir bölünmeyi önlemek üzere bunun zorunlu olduğunu söylemektedir. (sayfa 212) Gördüğümüz gibi, yoldaþ Plehanov'un sözde yeni düþüncesi, büyük bir kivancin yolunu ufak-tefek kaygilarin kesmesine izin verilmemesi, ufak bir budalaliğin ve önemsiz bir anarþistçe konuþmanin partideki büyük bir parçalanmadan yeğolduğu þeklindeki basmakalip ve hiç de yeni olmayan bir bilgeliğe gelip dayanmaktadir. Yoldaþ Plehanov bu yaziyiyazdiğizaman, azinliğin, partimizde oportünist kanaditemsil ettiğini ve o azinliğin anarþistçe silahlarla çarpiþtiklariniçok iyi biliyordu. Yoldaþ Plehanov, tipki(bir kez daha si licet parva componere magnis) Alman sosyal-demokratlarinin Bernstein'la savaþmasigibi, bu azinlikla, kiþisel -ödünler verilerek savaþilmasitasarimiyla ortaya çikti. Bebel kendi partisinin kongrelerinde, çevrenin etkisine yoldaþ Bernstein (bir zamanlar yoldaþ Plehanov'un kullanmayipek sevdiği bir þekilde Bay Bernstein değil, yoldaþ Bernstein) kadar açik olan bir baþka kiþi tanimadiğinisöylemiþti: Onu, demiþti, kendi çevremize alalim, Reichtag'in üyesi yapalim, revizyonizmle revizyoniste karþigereksiz bir sertlikle (Sobakeviç-Parvus'vari[35] ) değil, ama "onu þefkate boğarak" savaþalim — tipki, animsadiğina göre, yoldaþ M. Beer'in, ingiliz sosyal-demokratlarin bir toplantisinda, ingiliz Sobakeviç-Hyndman'in saldirisina karþiAlmanlarin uzlaþmaciliğini, bariþçilliğini, uysalliğini, esnekliğini ve ihtiyatkarliğinisavunurken söylediği gibi. Yoldaþ Plehanov da tam aynibiçimde, Akselrod ve Martov yoldaþlarin önemsiz anarþizmini, küçük oportünizmini "þefkate boğmak" istemekteydi. Gerçi yoldaþ Plehanov "anarþist bireyciler"i oldukça açiklikla ima ederken revizyonistler hakkinda kasitliolarak bulanik bir dil kullanmiþti; bunu, oportünizmden sahih bir inanca (orthodoxy) kaymakta olan Raboçeye Dyelo'cularikastettiği, ama sahih bir inançtan revizyonizme doğru kaymaya baþlayan Akselrod'la Martov'u kastetmediği izlenimini yaratacak bir biçimde yapmiþti. Ama bu masum bir savaþ hilesiydi,[89*] parti yayinlarinin topçu ateþine dayanma gücünde (sayfa 213) olmayan çelimsiz bir siperdi.
      Olaylarin, açikladiğimiz siyasal dönemdeki gerçek görünümünü bilenler, yoldaþ Plehanov'un ruh haline nüfuz edebilenler, benim bu olayda bundan daha baþka türlü davranamayacak olduğumu anlayacaklardir. Bunu, beni yazikurulunu teslim etmekle suçlayan çoğunluk yandaþlariiçin söylüyorum. Yoldaþ Plehanov Birlik Kongresinden sonra ağiz değiþtirdiği ve çoğunluğu desteklemek yerine her ne pahasina olursa olsun uzlaþmayidesteklemeye baþladiğizaman, bunu en iyi biçimde yorumlamak zorundayim. Belki de yoldaþ Plehanov, yazisinda, dostça ve dürüst bir bariþ programiöne sürmek istiyordu? Böyle herhangi bir program, her iki tarafin, hatalariniiçtenlikle itiraf etmesine gelir dayanir. Plehanov yoldaþin, çoğunluğa yüklediği hata neydi? Revizyonistlere karþi, yersiz, Sobakeviç-vari bir sertlik. Yoldaþ Plehanov'un, bunu söylerken, kafasindan neyin geçtiğini bilmiyoruz: katirlar hakkindaki þakasimiyoksa —Akselrod'un huzurunda— anarþizm ve oportünizme aþiriölçüde ihtiyatsiz değiniþi mi? Yoldaþ Plehanov, kendisini soyut biçimde", üstelik bir baþka arkadaþiima ederek, ifade etmeyi yeğlemiþti. Kuþkusuz bu bir zevk meselesidir. Ama her þey bir yana, ben kendi sertliğimi, hem iskraciya (sayfa 214) mektubumda, hem Birlik Kongresinde açikça itiraf ettim. Öyleyse, çoğunluğun böyle bir "hata"dan suçlu olduğunu itiraf etmeyi nasil reddetmiþ olabilirdim? Azinliğa gelince, Plehanov yoldaþ, onlarin hatasinin, bizi bir parçalanmanin eþiğine getiren revizyonizm (onun oportünizm hakkinda parti kongresinde söyledikleriyle ve jorecilik hakkinda Birlik Kongresinde söyledikleriyle karþilaþtiriniz) ve anarþizm olduğunu belirtti. Bu hatalarin kabul edilmesini saklamaya ve o hatalarin verdiği zararikiþisel ödünlerle ve genel olarak þefkatli" bir davraniþla gidermeye dönük bir çabayiben engelleyebilir miydim? Plehanov yoldaþ, "Ne Yapmamali?" baþlikliyazisinda, bize, "yalnizca belli bir tutarsizlik yüzünden" revizyonist olan revizyonistler arasindaki "muhaliflerimizi bağiþlamamiz" çağrisinda bulunduğu zaman, ben böyle bir giriþimi engelleyebilir miydim? Ve eğer, bu giriþime inanmasaydim, merkez yayin organiyla ilgili olarak kiþisel bir ödün vermekten ve çoğunluğun mevkiini savunmak üzere Merkez Yönetim Kuruluna geçmekten baþka bir þey yapabilir miydim?[90*] Yalnizca 6 Ekim tarihli mektubumda, kavgayi"kiþisel sinirliliğe" bağlama eğilimini taþimiþ olmam gibi bir nedenle bile olsa, bu tür giriþimlerin baþariya ulaþmasiolasiliğinikesin olarak yadsiyamaz ve (sayfa 215) baþimizin üstünde sallanan bölünme tehdidinin tüm yükünü kendi omuzuma alamazdim. Ama çoğunluğun mevkiini savunmayisiyasal görevim saydim, ve hala da öyle sayiyorum. Bu konuda yoldaþ Plehanov'a güvenmek güçtü ve riskliydi, çünkü her þey gösteriyordu ki, Plehanov, "proletaryanin önderi, yetkisini, siyasal sağduyuya karþit düþen savaþçieğilimlerin dizginlerini saliverme hakkina sahip değildir" þeklindeki sözü, kendi yetkisini diyalektik bir yolda þöyle yorumlamaya hazirdi: eğer ateþ açmak zorundaysaniz, o zaman (Kasim ayinda Cenevre'deki havanin halini düþünerek), daha iyi olani, çoğunluğa ateþ açmaktir... Çoğunluğun mevkiini savunmak esasti, çünkü bir devrimcinin özgür (?) iradesi sorunu üzerinde dururken, yoldaþ Plehanov —somut ve kapsamlibir incelemeyi gereksinen diyalektiği hiçe sayarak— bir devrimciye güven sorununu, partinin belli bir kanadina önderlik eden "proletaryanin önderi"ne güven sorununu sessizee geçiþtirivermiþti. Plehanov yoldaþ, anarþist bireycilikten sözeder ve bize, disiplinin çiğnenmesine "zaman zaman" gözlerimizi yummamizive "devrimci fikre bağlilikla hiç bir ilgisi olmayan bir duyguda kök salmiþ" olan aydinca düzen tanimazliğa "bazan" baþeğmemizi salik verirken, anlaþilan, bizim parti çoğunluğunun özgür iradesini de dikkate almamiz gerektiğini ve anarþist bireycilere verilecek ödünlerin geniþliğine karar verme iþinin pratik çaliþmadaki görevlilere birakilmasigerektiğini unutuyordu. Çocukça anarþist saçmalarla yazin alaninda savaþmak ne kadar kolaysa, ayniörgüt içinde anarþist bireycilerle pratik çaliþmayiyürütmek o kadar güçtür. Pratikte anarþizme verilebilecek ödünlerin geniþliğini belirleme iþini kendi görevi sayarak yüklenen bir yazar, yalnizca aþirive gerçekten doktriner yazinsal kendini beğenmiþliğini ortaya koyar. Yoldaþ Plehanov, (Bazarov'un[37] söyleyegeldiği üzere salt önemli görünsün diye) haþmetli bir ifadeyle, eğer yeni bir bölünme ortaya çikarsa iþçilerin bizi anlayamaz hale (sayfa 216) geleceğini söylemiþti; ama aynizamanda da yeni iskra'da gerçek ve somut anlaminiyalnizca iþçilerin değil, tüm dünyanin anlayamayacağibir yaziselini baþlatmiþti. "Ne Yapmamali?"nin provalariniokuyan bir Merkez Yönetim Kurulu üyesinin, Plehanov'un, belli bir yayinin (parti kongresiyle Birlik Kongresi tutanaklarinin) çapinidaraltma planinibizzat o yazinin boþa çikaracağiuyarisinda bulunmasinda, çünkü o yazinin meraklarikamçilayacağini, sokaktaki adama,[91*] yargiya varmasiiçin yardimciolmak üzere, bir yandan çekici ama bir yandan da kavranamaz bir þeyler vereceğini ve ister-istemez, insanlarin, þaþkinlik içinde "Ne oluyoruz?" diye sormalarina neden olacağinisöylememesinde, þaþilacak bir þey yoktur. Savlarinin soyutluğu ve imalarinin muğlakliğinedeniyle, yoldaþ Plehanov'un bu yazisinin, sosyal-demokrasi düþmanlarinin saflarinda zafer þenliğine, Revolutsionnaya Rossiya'nin[39] sütunlarinda kankan dansina ve Osvobojdeniye'deki kararlirevizyonistlerin çilgin övgülerine neden olmasinda þaþilacak bir þey yoktur. Yoldaþ Plehanov'un daha sonralarikendini çok gülünç ve çok üzüntü verici bir biçimde siyirmaya çaliþtiğibu gülünç ve üzüntü verici bütün yanliþ anlamalarin kaynağidiyalektiğin temel ilkesinin çiğnenmesinde yatmaktadir; bu ilke, somut sorunlarin, tüm somutluklariiçinde ele alinmasiilkesidir. Bay Struve'nin duyduğu haz, özellikle doğaldi: O, yoldaþ Plehanov'un ardindan gittiği (ama baþaramadiği) "iyi" amaçlarla (þefkate boğma) hiç mi hiç ilgilenmiyordu; (sayfa 217) Bay Struve'nin ellerini ovuþturarak karþiladiğive ellerini ovuþturarak karþilamaktan baþka türlü karþilayamayacağiþey, partimizin oportünist kanadina doğru kaymaydi. Bu kayma, þimdi herkesin açikça görebileceği gibi, yeni iskra'da baþladi. Herhangi bir sosyal-demokrat partide, en hafifinden ve çok geçici bile olsa, oportünizme yönelik her türlü kaymayihoþnutlukla karþilayanlar, yalnizca Rus burjuva demokratlarideğildir. Akillibir düþmanin hesabi, pek nadir olarak basit bir yanliþ anlamaya dayanir: bir insanin hatasini, onu öven kiþilere bakarak söyleyebilirsiniz. Yoldaþ Plehanov'un, okurun dikkatsizlik göstereceğini ummasive çoğunluğun, partinin sol kanadindan sağkanadina kaçiþlara değil de üyeliğe çağirilmaya hiç bir koþul kabul etmeksizin itiraz ettiğini kanitlamaya çaliþmasiboþunadir. Sorun, bir bölünmeyi önlemek için yoldaþ Plehanov'un kiþisel ödün vermesi değildir (bu övülesi bir þey olurdu). Sorun, konuyu tutarsiz revizyonistler ve anarþist bireycilerle bağlama gereğini tam olarak kavramasina karþin, Plehanov'un böyle yapmamasive onun yerine konuyu, anarþizme verilecek pratik olasiödünlerin geniþliği üzerinde kendileriyle anlaþmazliğa düþerek uzaklaþtiğiçoğunlukla bağlamasidir. Sorun, yazikurulunun hangi kiþilerden kurulacağikonusunda yoldaþ Plehanov'un bir değiþiklik yapmasideğildir; revizyonizme ve anarþizme karþidurma þeklindeki tutumuna ihanet etmesi ve bu tutumu partinin merkez yayin organinda savunmaktan vazgeçmesidir.
      O tarihlerde, çoğunluğun, kurulu (organised) tek temsilcisi olan Merkez Yönetim Kuruluna gelince, yoldaþ Plehanov, o kuruldan, özellikle, anarþizme verilecek pratik ödünlerin olasi ölçüsünün geniþliği konusunda anlaþamayarak kopmuþtur. 1 kasimdan bu yana, yani benim istifamin, þefkate boğma siyasetine alaniboþ birakmasindan bu yana neredeyse bir ay geçmiþtir. Yoldaþ Plehanov her türlü temasiyaparak, bu siyasetin uygun olup olmadiğinidenemek (sayfa 218) için her türlü firsata sahipti. Bu süre içinde yoldaþ Plehanov, "Ne Yapmamali?" baþlikliyazisiniyayinlamiþtir. Deyim yerindeyse, bu yazi, martovcularin yazikuruluna girmeleri için verilmiþ tek biletti ve þimdi de öyledir. Revizyonizm (çarpiþmamiz, ama hasimlarimizibağiþlamamiz gereken revizyonizm) ve anarþist bireycilik (kendisine kur yapilmasive þefkate boğulmasigereken anarþist bireycilik) gibi sözcükler bu bilete koyu italik harflerle yazilmiþtir. Lütfen içeriye buyurun beyefendiler, ben sizi þefkate boğacağim — iþte yoldaþ Plehanov'un yazikurulundaki yeni meslektaþlarina bu çağriyla söyledikleri budur. Doğal olarak, Merkez Yönetim Kuruluna kalan tek þey, anarþist bireyciliğe verilebilecek pratik ödünlerin geniþliği konusundaki son sözünü (ultimatomun anlamibudur — olasibir bariþ için son söz) söylemekti. Ya bariþ istiyorsunuzdur — ki bu durumda, size þefkatimizi, bariþçilliğimizi, ödün vermeye, vb. hazir olduğumuzu göstermek üzere iþte þu kadar sandalye (partide bariþ sağlanacaksa, çatiþmanin yokluğu anlaminda bir bariþ değil, partinin anarþist bireycilik tarafindan tahrib edilmeyeceği anlaminda bir bariþ sağlanacaksa, yapabileceğimiz þey budur, daha fazlasideğil); bu sandalyeleri alin ve Akimov'la Plehanov'dan adim adim uzaklaþip geri dönün. Ya da kendi görüþlerinizi korumak ve sürdürmek istiyorsunuzdur, (eğer yalnizca örgütlenme konusunda olsa bile) tümden Akimov'a kaymak istiyorsunuzdur, Plehanov'un değil sizin hakliolduğunuza partiyi inandirmak istiyorsunuzdur — ki bu durumda, kendi yazarlar grubunuzu kurun, gelecek kongrede temsil edilmeyi sağlayin, dürüst bir savaþimla, açik bir tartiþmayla çoğunluğu kazanmaya giriþin. Martovculara verilen 25 Kasim 1903[40] tarihli Merkez Yönetim Kurulu yazisinda (Bkz: Sikiyönetim ve Birlik Tutanaklarinin Yorumu[92*] ) açikça belirtilen bu seçenek, Plehanov'la (sayfa 219) benim, 6 Ekim 1903 tarihinde eski yazikurulu üyelerine gönderdiğimiz mektupla tam bir uyuþum içindeydi. Plehanov'la ben o mektubumuzda, bunun ya bir kiþisel öfkeden ileri geldiğini (ki bu durumda, en kötü olasilikla, onlari"üyeliğe bile çağirabileceğimizi") ya da bunun bir ilke ayriliğisorunu olduğunu (ki bu durumda da sizin her þeyden önce partiyi inandirmaniz, merkez organlarinin kimlerden kurulacağikonusunda değiþiklik yapilmasihakkinda, ondan sonra konuþmaya baþlamaniz gerektiğini) belirtmiþtik. Tam o siralarda, yoldaþ Martov, profession de foi'si[93*] içinde (Bir Kez Daha Azinlikta baþlikliyazisinda) aþağidaki satirlariyazdiğina göre, Merkez Yönetim Kurulu, bu nazik seçimi yapma iþini seve seve martovculara birakabilirdi. Martov þunlariyazmaktaydi:
      "Azinlik, bir kimsenin yenilebileceğini, ama gene de yeni bir parti kurmayabileceğini partimiz tarihinde ilk kez gösterme onurunun kendisinde olduğunu iddia edebilir. Azinliğin bu tutumu, partinin örgütsel geliþmesine iliþkin (sayfa 220) görüþlerinden kaynaklanmaktadir; partinin ilk baþtaki çaliþmalariyla aralarinda güçlü bağlar bulunduğu bilincinden kaynaklanmaktadir. Azinlik 'kağit üzerindeki devrimler'in gizemli gücüne inanmamaktadir ve kendi çabalarinin yaþamin içinde saldiği derin köklerde, parti içinde yapacaklari salt ideolojik propagandayla, örgütlenmeye iliþkin ilkelerinin zaferini sağlayacaklarinin güvencesini görmektedirler." (italikler benim.)
      Ne mağrur, ne görkemli sözler! Ama bunlarin yalnizca sözde kaldiğini olaylarin bize öğretmesi de ne aci! ... Umarim beni bağiþlayacaksiniz yoldaþ Martov, sizin halk etmediğiniz bu "onuru" þimdi çoğunluk adina ben iddia ediyorum. Bu onur gerçekten büyük bir onur olacaktir, uğrunda döğüþmeye değer bir onur olacaktir, çünkü gruplar, bize, bölünmeye karþiaþiriölçüde yavaþtan davranma geleneğini ve "ya ceketini çikar dövüþelim ya ver elini bariþalim" düsturunun aþiribir istekle uygulanmasinibirakmiþtir.


      Büyük kivancin (birleþik bir partiye sahip olmanin), ufak-tefek kaygilara (üyeliğe çağrilma konusundaki kavgalara) ağir basmasigerekiyordu ve ağir da basti. Ben merkez yayin organindan, (benimle Plehanov'un merkez yayin organiadina konseye temsilci olarak gönderdiğimiz) yoldaþ Y de konseyden çekildik. Merkez Yönetim Kurulunun bariþ konusundaki ultimatomunu, martovcular bir savaþ ilânindan farksiz olan bir mektupla (bkz: anilan yayinlar) yanitladilar. Bunun üzerine ve ancak bunun üzerine, yazikuruluna, aleniyet konusundaki mektubumu yazdim (iskra, n° 53).[94*] Eğer revizyonizm konuþulacaksa, tutarsizlik, anarþist bireycilik ve baziönderlerin yenilgisi tartiþilacaksa beyefendiler, o zaman hiç bir þeyi geri tutmaksizin, her þeyi, (sayfa 221) bütün olup bitenleri ortaya koyalim — aleniyet konusundaki mektubumun özü buydu. Yazikurulu öfkeli bir sövgü ve tanrisal bir öğütle yanit verdi: "çevre yaþaminin kavgaciliğini ve zavalliliği"nikariþtirmaya kalkiþmayin (iskra, n° 53). Kendi kendime düþündüm: "Çevre yaþaminin kavgaciliğive zavalliliği", öyle mi?.. Pekala, es ist mir recht[95*] beyefendiler, sizinle aynigörüþteyim. Baksaniza, bu demektir ki, siz, "üyeliğe çağirilma" konusundaki bütün, bu yaygarayi, çevreci kavgasi olarak sinifliyorsunuz. Bu doğrudur. Ama þu uyuþmazliğa ne buyrulur? — bu aynisayinin, 53'üncü sayinin baþyazisinda, ayniyazikurulu (öyle saymak zorundayiz), bürokrasi, biçimcilik, vb. hakkinda konuþuyor.[96*] Siz, merkez yayin organina üye olarak çağirilmak için verilen savaþiortaya atmaya kalkiþmayiniz, çünkü bu kavgacilik olur. Ama biz Merkez Yönetim Kuruluna üye olarak çağirilmak sorununu ortaya atacağiz ve onun adina kavgacilik demeyeceğiz, "biçimcilik" konusunda ilke ayriliğidiyeceğiz. Hayir, sevgili yoldaþlar, dedim kendi kendime, sizin böyle yapmaniza izin vermememe müsaade edin. Siz benim kaleme ateþ açacaksiniz, üstelik benim topçumu teslim etmemi isteyeceksiniz. Çok þakacisiniz! Ve böylece Yazikuruluna Mektup'umu ("Iskra" Yazikurulundan Çekiliþimin Nedeni)[97*] yazdim ve iskra diþinda yayinladim. Bu mektubumda, gerçekte neler olup-bittiğini kisaca anlatiyor ve merkez yayin organinisiz, Merkez Yönetim Kurulunu biz alalim temeli üzerinde bir bariþin olasiolup olmadiğinibir kez daha soruyordum. O zaman hiç bir taraf, partide kendini "yabanci" hissetmeyecekti, sonra, oportünizme doğru (sayfa 222) kayiþi, ilkin basinda, ardindan da, ola ki üçüncü parti kongresinde tartiþacaktik.
      Bu bariþ önerisine yanit olarak, düþman, konsey de dahil, bütün topçu bataryalariyla ateþ açti. Top mermileri baþima yağiyordu. Otokrat, Schweitzer, bürokrat, biçimci, süper-merkez, tek yanli, boyuneğmez, inatçi, dar kafali, vesveseli, kavgaci. Çok ala dostlarim! Bitirdiniz mi? Dağarciğinizda daha baþka bir þey kaldimi? Bütün bu cephanelerin çok zavallica olduğunu söylemeliyim...
      Þimdi sira bende. Yeni iskra'nin örgütlenme konusundaki yeni görüþlerinin içeriğini ve bu görüþlerin, partimizin "azinlik" ve "çoğunluk" olarak ikiye bölünmesiyle iliþkisini, gerçek niteliğini, ikinci kongredeki tartiþmalarive oylamalaritahlil ederek daha önce esasen ortaya koymuþ olduğumuz bölünmeyle iliþkisini inceleyelim. (sayfa 223)




YENi iSKRA ÖRGÜTLENME SORUNLARINDA OPORTÜNiZM

      Yeni iskra'nin ilkelerini tahlil için temel olarak Akselrod yoldaþin iki yazisini[98*] alacağiz. Onun hoþlandiğibazisloganlarin somut anlamiüzerinde zaten enine-boyuna durulmuþtu. Þimdi bu sloganlarin somut anlaminibir yana koymaya ve "azinliğin" (þu ya da bu küçük ve önemsiz sorunlarla bağlantiliolarak), baþka sloganlara değil de bu sloganlara ulaþmasina neden olan düþünce çizgisini araþtirmaya çaliþalim; bu sloganlarin kaynağina ve "üyeliğe çağirilma" sorununa bakmaksizin, o sloganlarin gerisindeki ilkeleri (sayfa 224) inceleyelim. Bugünlerin tüm modasiödün vermek olduğuna göre, biz de Akselrod yoldaþa bir ödün verelim ve onun "teori"sini "ciddiye" alalim.
      Akselrod yoldaþin temel tezi (iskra, n° 57) þudur: "Baþindan beri hareketimiz, içinde iki karþit eğilimi barindirmiþtir. Bu iki eğilimin uzlaþmaz karþitliğigeliþmemezlik edemezdi ve o geliþmeyle aynidoğrultuda hareketi etkilemek zorundaydi." Açikça belirtmek gerekirse, "ilkede, [Rusya'daki] hareketin proleter amaci, batidaki sosyal-demokrasinin amaciyla aynidir." Ama bizim ülkemizde, iþçi yiğinlari, "kendilerine yabancibir toplumsal öğe tarafindan", yani radikal aydin tabakasitarafindan etkilenmektedir. Ve yoldaþ Akselrod böylece, partimizdeki proleter eğilimle radikal aydin eğilimi arasindaki uzlaþmaz karþitliğin varliğiniortaya koymaktadir.
      Akselrod yoldaþ, bunda kuþkusuz haklidir. Böyle bir karþitliğin varliği(üstelik yalnizca Rus Sosyal-Demokrat Partisinde değil) söz götürmez. Dahasivar, bugünkü sosyal-demokrasinin devrimci (ortodoks diye de biliniyor) ve oportünist (revizyonist, bakanlikçi, reformcu) sosyal-demokrasi diye ikiye bölünmesinin de daha çok bu uzlaþmaz karþitliktan ileri geldiğini herkes biliyor. Bu bölünme, hareketimizin son on yillik geçmiþinde Rusya'da da çok açik hale gelmiþtir. Yine herkes biliyor ki, hareketin içindeki proleter eğilimi ortodoks sosyal-demokrasi, demokratik aydin tabakasinin eğilimini ise oportünist sosyal-demokrasi temsil etmektedir.
      Ne var ki, yoldaþ Akselrod, herkesin bilgisi içinde olan bu gerçeğe çok yaklaþtiktan sonra, gayet ürkek adimlarla o gerçekten gerilemeye baþliyor. Yazdiğiþey kongreye ait olduğu halde, Akselrod yoldaþ, bu bölünmenin, genel olarak Rus sosyal-demokrasi hareketi içinde ve özel olarak da partimizin kongresinde kendini nasil ortaya koyduğunu tahlil için en ufak bir çaba göstermemektedir. Yeni iskra'nin bütün (sayfa 225) öteki yöneticileri gibi, yoldaþ Akselrod da kongre tutanaklarina karþiölümcül bir korku duymaktadir. Yukardan beri söylenegelenlerden ötürü, bu tutumun bizi þaþirtmamasigerekir, ama hareketimiz içindeki farklieğilimleri araþtirdiğinisavlayan bir "teorisyen"de, bu, garip bir gerçek korkusudur. Hareketimiz içindeki eğilimlere iliþkin en son ve en doğru malzemeden, bu hastaliktan ötürü geri durarak, yoldaþ Akselrod, kurtuluþu, tatlibir düþ aleminde aramaktadir. Þöyle yaziyor Akselrod: "Yasal marksizm, ya da yari-marksizm, bizim liberallerimize bir yazin önderi (literary leader) sağlamamiþ midir? Cilvelerle dolu bir tarih, devrimci burjuva demokrasisine, neden, ortodoks, devrimci marksizm okulundan gelme bir önder sağlamasin?" Yoldaþ Akselrod'un pek tatlibulduğu bu düþ hakkinda söyleyebileceğimiz tek þey þudur: Tarih zaman zaman cilve yapsa bile" bu, tarihi tahlil etmeye giriþen kiþilerin düþünce cilveleri için mazeret olamaz. Liberal, yari-marksizmin önderinin eteği altindan baþiniçikardiğizaman, o önderin "eğilimi"ni kaynağina doğru izlemeyi arzu edenler (ve bunu yapabilenler) tarihin olasicilvelerinden söz etmediler, ama o önderin anlayiþinin ve mantiğinin onlarca, yüzlerce örneğini, onun, burjuva yazinina yansiyan marksizmini ele veren yazinsal makyajinin tüm özelliklerini gösterdiler.[42] "Hareketimiz içindeki genel devrimci ve proleter eğilimi" tahlil etmekten yola çikan yoldaþ Akselrod, partinin, hiç hoþlanmadiğiortodoks kanadinin , belli-baþliönderlerinin böyle bir eğilim gösterdiğini kanitlayacak hiç bir þey kesinlikle hiç bir þey ortaya koyamadiysa, böylelikle yalnizca resmen kendi yoksulluğunu belgelemiþtir. Yapabildiği tek þey, tarihin olasicilvelerinden söz etmek olduğuna göre, yoldaþ Akselrod'un davasigerçekten zayif olmalidir!
      Yoldaþ Akselrod'un sözünü ettiği öteki þey —"jakobenler"den söz etmesi— de daha baþka þeyleri gözönüne seriyor. Yoldaþ Akselrod herhalde biliyordur, bugünkü sosyal-demokrasinin (sayfa 226) devrimci ve oportünist kanatlara bölünüþü —üstelik yalnizca Rusya'da bölünüþü değil— uzun bir süreden beri, "büyük Fransiz devrimi çağiyla tarihsel bir parallel kurulmasi"na yolaçmiþtir. Yoldaþ Akselrod herhalde biliyordur, bugünkü sosyal-demokrasinin jirondenleri, kendi karþitlarinitanimlamak için, her yerde ve her zaman, "jakobencilik", "blankicilik" gibi terimlere ve benzeri terimlere baþvururlar. Þu halde, yoldaþ Akselrod'un doğruya karþiduyduğu korkuyu taklit etmeyelim, kongre tutanaklarina baþvuralim ve gözden geçirmekte olduğumuz eğilimler ve tartiþmakta olduğumuz paraleli tahlil etmek ve incelemek üzere, bu tutanaklarin herhangi bir malzemeyi içerip içermediğine bakalim.
      Birinci örnek: parti kongresinin program görüþmeleri. Yoldaþ Akimov (Martinov yoldaþla "tam görüþ birliği içinde") þöyle diyor: "Bütün öteki sosyal-demokrat partilerin programlariyla karþilaþtirildiğizaman, siyasal iktidarin ele geçirilmesine [proletarya diktatörlüğü] iliþkin madde öyle bir biçimde yazilmiþtir ki, bu madde, önder örgütün rolünün, o örgütün önderlik ettiği sinifigerilere itmesine ve örgütü, siniftan ayirmasina yolaçacak bir biçimde yorumlanabilir ve gerçekte, Plehanov tarafindan bu yolda yorumlanmiþtir. Bu durumda, bizim siyasal amaçlarimizin böylesine belirleniþi, Narodnaya Volya'dan herhangi bir fark göstermemektedir, onun tam aynisidir." (Tutanaklar, s. 124.) Yoldaþ Plehanov ve öteki iskracilar, Akimov yoldaþa karþiçikmiþlar, onu oportünizmle suçlamiþlardir. Akselrod yoldaþ, bu tartiþmanin (tarihin düþsel cilvelerinde değil, gerçekte) bize, sosyal-demokrasinin bugünkü jakobenleriyle bugünkü jirondenleri arasindaki karþitliğigösterdiği kanisinda değil midir? Ve yoldaþ Akselrod'un jakobenlerden söz etmeye baþlamasi(iþlediği hatalar sonucu) kendisini, sosyal-demokrasinin jirondenleriyle dostluk içinde bulmasindan ötürü değil midir? (sayfa 227)
      ikinci örnek : yoldaþ Posadovski, "demokratik ilkelerin mutlak değeri"ne iliþkin "temel sorun" üzerinde "ciddi bir fikir ayriliği" olduğunu ilân eder. (Tutanaklar, s. 169.) Plehanov'la birlikte, yoldaþ Posadovski, demokratik ilkelerin mutlak değerini yadsir. "Merkez"in, Batakliğin (Egorov) ve iskracilara-karþiolanlarin (Goldblatt) önderleri bu görüþe þiddetle karþikoyarlar ve Plehanov'u "burjuva taktiklerini taklit etmek"le suçlarlar (tutanaklar, s. 170). Ortodoks ve burjuva eğilimleri arasindaki bağlanti konusunda yoldaþ Akselrod'un fikri de bunun aynisidir; tek farklilik þudur: Akselrod'un savinca, bu bağbulanik ve geneldir, oysa Goldblatt, bu bağlantiyibelli baziolaylarla iliþkilendirmiþtir. Bir kez daha soruyoruz: Yoldaþ Akselrod, bu tartiþmanin da, parti kongremizde, bugünkü sosyal-demokrasinin jakobenleriyle jirondenleri arasindaki uzlaþmaz karþitliği, elle tutulur biçimde gösterdiği kanisinda değil midir? Yoldaþ Akselrod'un jakobenlere karþiferyat etmesi, kendisini jirondenlerle arkadaþlik içinde buluþundan ötürü değil midir?
      Üçüncü örnek: tüzüğün birinci maddesi üzerindeki tartiþma. "Bizim hareketimiz içinde proleter eğilimi" savunan kimdir? iþçinin örgütten korkmadiğinda, proletaryanin anarþiye yakinlik beslemediğinde, iþçinin örgütlenmeyi değerli bulduğunda israr eden kimdir? Bizi, oportünizmin ciğerine kadar iþlediği burjuva aydinlarina karþiuyaran kimdir? Sosyal-demokrasinin jakobenleri. Peki, radikal aydinlaripartiye sizdirmaya çaliþan kimdir? Profesörler, yüksek okul öğrencileri, serbest meslek sahipleriyle, radikal gençlikle ilgilenen, onlar için endiþelerini dile getiren kimdir? Jironden Lieber'le birlikte jironden Akselrod.
      Parti kongremizde açikça Emeğin Kurtuluþu Grubu çoğunluğuna yöneltilen "haksiz oportünizm suçlamasi"na karþiyoldaþ Akselrod kendisini nasil da beceriksizce savunuyor. Jakobencilik, blankicilik, vb. dile düþmüþ, harcialem (sayfa 228) bernstayncinakarata sarilarak, yoldaþ Akselrod kendisini öyle bir biçimde savunuyor ki, yalnizca suçlamalaridoğruluyor. Parti kongresinde yaptiği, bu aydinlarikendine tasa edinen konuþmalarinibastirmak için, þimdi radikal aydinlarin tehlikeleri hakkinda avaz avaz haykiriyor.
      Bu "berbat sözler" —jakobencilik ve öteki sözler— yalnizca oportünizmin kanitidir, baþka hiç bir þeyin değil. Kendisini proletaryanin —kendi sinif çikarlarinin bilincinde olan proletaryanin— örgütüyle tam olarak özdeþleþtiren bir jakoben, devrimci bir sosyal-demokrattir. Profesörlerle yüksek okul öğrencilerinin ardindan iç geçiren, proletarya diktatörlüğünden korkan ve demokratik istemlerin mutlak değerine sevgi besleyen bir jironden, oportünisttir. Siyasal savaþimifesada, suikastçiliğe özgü birakma düþüncesinin basinda binlerce kez çürütüldüğü ve yaþamin gerçekleri tarafindan çok uzun zamandan bu yana çürütülüp bir kenara atildiğigünümüzde, yiğinsal siyasal uyarma çaliþmalarinin taþidiğiönemin, bikkinlik verecek kadar çok açiklandiğive tekrar tekrar, belirtildiği günümüzde, bugün hala fesatçiörgütlerde tehlike keþfedenler yalnizca oportünistlerdir. Fesatçiliğa, blankiciliğe karþiduyulan bu korkunun gerçek temeli, pratik hareketin (Bernstein ve hempasinin uzun bir süre, boþ yere bulmaya çaliþtiklari) herhangi bir özelliğinde değil, kafa yapisinibugünün sosyal-demokratlariarasinda sik sik ortaya koyuveren burjuva aydinin jironden ürkekliğindedir. 1840'larla 1860'lardaki fesatçiFransiz devrimcilerinin taktiklerine karþi, yeni iskra'nin yeni bir uyarida bulunmak gibi iþgüzar çabalar göstermesinden daha gülünç hiç bir þey olamaz (iskra, n° 62, baþyazi).[43] Bugünkü sosyal-demokrasinin jirondenlerl, iskra'nin gelecek sayisinda, emekçi yiğinlariarasinda siyasal uyandirma çaliþmalarinin önemini, partinin sinifietkilemek için ana araç olarak kullanacağiemekçi basinin önemini, temel ve en basit gerçek olarak çok uzun zaman önce öğrenmiþ ve özümlemiþ bir grup Fransiz fesatçisini, (sayfa 229) 1840'larin Fransiz fesatçilarigrubunu, hiç kuþku yok ki, bize göstereceklerdir.
      Ne var ki, yeni bir þeyler söylüyormuþ gibi bir görünüm içine girerken, yeni iskra'nin temel, basit gerçekleri yenileme ve iþin abecesine dönme eğilimi göstermesi bir raslantideğildir; Akselrod'la Martov'un, partimizin oportünist kanadinda yer almalariyla ortaya çikan durumun kaçinilmaz sonucudur. iskra'nin yapabileceği baþka þey yoktur. Oportünist sözleri yinelemek zorundalar; kongredeki savaþim açisindan ve o kongrede bugünkü biçimini alan görüþ ayriliklarive bölünmeler açisindan savunulamaz olan tutumlariniþu ya da bu yolda hakligösterebilecek bir þeyleri uzak geçmiþte bulmaya çaliþmak için geriye gitmek zorundalar. Jakobencilik ve blankicilik konusunda Akimov-vari derin düþüncelere, yoldaþ Akselrod þimdi, yalnizca "ekonomistler"in değil, "siyaset adamlari"nin da "tek yanli" olduklari, aþiriölçüde "karasevdali" olduklariþeklindeki Akimov-vari feryat ve figanlarieklemektedir. Bütün bu tek yanliliklarin ve karasevdaliliğin üstünde olduğunu kendini beğenmiþ bir edayla savliyan yeni iskra'da bu konuda seller gibi akan bu söylevleri okuduğu zaman kiþi þaþkinlik içinde þöyle soracaktir: Çizdikleri kimin portresi, böyle konuþmalarinerede iþitmiþlerdir? Rus sosyal-demokratlarinin ekonomistler ve politikacilar diye bölünmesinin uzun süreden beri modasigeçmiþ, eski bir þey olduğunu bilmeyen mi var? Parti kongresinden bir ya da iki yil önceki iskra dosyalarinikariþtirin, göreceksiniz ki, "ekonomizm"e karþisavaþ yatiþmiþ ve daha 1902'de sona ermiþtir; örneğin göreceksiniz ki, Temmuz 1903'te (iskra, n° 43) "ekonomizm çaği"nin "kesinlikle geçtiği"nden söz edilmektedir, ekonomizmin "öldüğü ve gömüldüğü" düþünülmektedir, politikacilarin her türlü karasevdasina açik bir atacilik (atavism) gözüyle bakilmaktadir. Öyleyse iskra'nin yeni yönetmenleri neden bu ölmüþ ve gömülmüþ bölünmeye geri dönmekteler? iki yil önce Raboçeye Dyelo'da (sayfa 230) yaptiklarihatalardan ötürü kongrede Akimov'larla savaþtik mi? Eğer savaþsaydik, tepeden tirnağa budalalik etmiþ olurduk. Herkes biliyor ki böyle yapmadik; kongrede Akimov'larla savaþmamizin nedeni, onlarin Raboçeye Dyelo'da yaptiklarieski, ölmüþ ve gömülmüþ hatalarideğil, ama kongredeki tartiþmalarinda ve oylamalarda yaptiklariyeni hatalardi. Hangi hatalarin geçmiþin maliolduğunu, hangi hatalarin henüz yaþadiğinive karþiçikmayigerektirdiğini yargilarken kullandiğimiz ölçü, onlarin Raboçeye Dyelo'daki tutumlarideğil, kongredeki tutumlariydi. Kongre tarihinde eski, ekonomist-politikacibölünmesi artik mevcut değildi, ama çeþitli oportünist eğilimler var olmaya devam ediyordu. Bu eğilimler, birçok konu üzerinde yapilan görüþme, ve oylamalarda kendilerini ortaya koydular ve sonunda partide "çoğunluk" ve "azinlik" olarak yeni bir bölünmeye yolaçtilar. Bütün þey þu ki, iskra'nin yeni yöneticileri, bilinen nedenlerden ötürü, bu yeni bölünmeyle partimizde görülen çağdaþ oportünizm arasindaki iliþkiyi örtmeye çaliþiyorlar ve bunun sonucu olarak da bu yeni bölünmeden eski bölünmeye doğru geri gitmek zorunda kaliyorlar. Yeni bölünmenin siyasal kaynağiniaçiklamaktaki yetersizlikleri (ya da ne kadar lütufkar olduklarinigöstermek amaciyla, o bölünmenin kaynağinipeçeleme[99*] arzulari), onlari, uzun zaman önce modasigeçmiþ bir bölünme üzerinde durmaya zorlamaktadir. Herkes biliyor ki, yeni bölünme, (sayfa 231) örgütlenme (tüzüğünn 1. maddesi) ilkeleri üzerindeki tartiþmayla baþlayan ve anarþistlere yaraþir bir "pratik"le sona eren, örgütlenme sorunlarina iliþkin farkliliktan ileri gelmiþtir. Ekonomistler ve politikacilar þeklindeki eski bölünme ise, daha çok taktik sorunlar üzerindeki farkliliktan doğmuþtu.
      Yeni iskra, parti yaþaminin daha karmaþik ve gerçekten güncel ve hararetli sorunlarindan, çok önceleri çözüme bağlanmiþ olan ve þimdi yapay olarak hortlatilan sorunlarina gerileyiþini hakligösterme çabasiiçinde, adina kuyrukçuluktan baþka bir þey denemeyecek olan eğlendirici, derin düþünceler öne sürüyor. Akselrod yoldaþin baþiçekmesinden beri, yeni iskra'nin yazilarinda bir sürü derin "fikir", kirmizibir iplik gibi uzayip gidiyor: içerik, biçimden daha önemlidir; program ve taktikler, örgütten daha önemlidir; "bir örgütün canliliği, harekete verdiği içeriğin hacmi ve değeriyle doğru orantilidir"; merkeziyetçilik "kendi baþina bir amaç" değildir, "her þeyi koruyan bir tilsim" değildir, vb., vb... Büyük ve derin gerçekler! Program gerçekten de taktiklerden ve taktikler de örgütten daha önemlidir. Abece etimolojiden, etimoloji sentakstan daha önemlidir — ama sentaks sinavinda kaldiktan sonra, bir aþağisinifta bir yil daha bekletilmelerinden böbürlenen ve gururlanan kiþilere ne demeli? Yoldaþ Akselrod, örgütlenme ilkeleri üzerinde (1. madde) bir oportünist gibi konuþtu, örgüt içinde de bir anarþist gibi davrandi(Birlik kongresi) — þimdiyse sosyal-demokrasiyi daha da derinleþtirmeye çaliþiyor. Kedi ulaþamadiğiciğere pis der! Tam anlaminda, örgüt nedir? Baksaniza, örgüt yalnizca bir biçimdir. Merkeziyetçilik nedir? Her ne olursa olsun, bir tilsim değildir. Sentaks nedir? Baksaniza, etimolojiden daha az önemlidir; etimolojinin öğelerini biraraya getiren bir þeyden baþka nedir ki... iskra'nin yeni yönetmenleri muzaffer bir edayla soruyorlar: "Kongre parti programinihazirlayarak, parti (sayfa 232) çaliþmalarinin merkezileþtirilmesinde, her ne kadar yetkin görünürse görünsün tüzüğü onaylayarak baþardiğindan çok daha fazlasinibaþarmiþtir dediğimiz zaman, yoldaþ Aleksandrov bizimle aynigörüþü paylaþmiyor mu?" (iskra, n°, 56, Ek.) Bu klasik sözlerin, Kriçevski yoldaþin, sosyal-demokrasi, tipkiinsanlik gibi, kendisine yalnizca baþarabileceği hedefleri seçer þeklindeki ünlü sözünden daha az geniþ ve daha az ömürlü olmayan bir tarihsel ün kazanacağiumulur. Çünkü yeni iskra'nin fikir derinliği aynidamgayitaþiyor. Yoldaþ Kriçevski'nin sözü neden alay konusu oldu? Çünkü yoldaþ Kriçevski, bir bölük sosyal-demokratin taktik sorunlarinda yaptiğihatay —doğru siyasal amaçlar saptama yetersizliklerini— felsefe diye sokuþturmaya çaliþtiğibeylik bir lafla hakligöstermeye çaliþiyordu. Þimdi yeni iskra, tam aynibiçimde, bir grup sosyal-demokratin örgütlenme sorunlarindaki hatasini—baziyoldaþlarin, onlarianarþist laf ebeliği noktasina sürükleyen, aydinca istikrarsizliklarini— beylik laflarla, programin tüzükten daha önemli olduğu, program sorunlarinin örgütlenme sorunlarindan daha önemli olduğu þeklindeki beylik laflarla hakligöstermeye çaliþiyor! Bu kuyrukçuluk değilse nedir? Kiþinin bir yil daha aþağisinifta birakilmiþ olmakla övünüp böbürlenmesi değilse nedir?
      Bir programin kabulü, çaliþmalarin merkezileþtirilmesine, tüzüğün kabulünden daha çok katkida bulunurmuþ. Felsefe diye sokuþturulan bu beylik söz, nasil da buram buram, radikal aydin kafasi, sosyal-demokrasiden çok burjuvva çöküþüyle ortak yanlaribulunan radikal aydin kafasikokuyor! Baksaniza, bu ünlü sözde, merkezileþtirme sözcüğü, simgesel (symbolical) bir anlamdan baþka bir anlamda kullanilmiyor. Bu sözü yazanlar, düþünemiyorlarsa ya da düþünme eğiliminde değillerse bile, en azindan, programin bundcularla birlikte kabul edilmesinin, çaliþmalarimerkezileþtirmek söyle dursun, bizi bölünmeden bile kurtaramadiğini(sayfa 233) animsayabilirlerdi. Program ve taktik sorunlarinda birlik, önemli bir koþuldur, ama parti birliği için, parti çaliþmalarinin merkezileþtirilmesi için, hiç bir þekilde yeterli değildir (hey ulu Tanri, bütün kavramlarin birbirine kariþtirildiğigünümüzde, insan nasil en basit gerçekleri tekrar tekrar anlatmak zorunda kaliyor!). Parti çaliþmalarinin merkezileþtirilmesi, ayrica, örgüt birliğini gerektirir. Bir aile çevresinin ötesine taþinmiþ bir partide, resmi bir tüzük olmaksizin, azinlik çoğunluğa boyuneğmeksizin, parça bütüne boyuneğmeksizin örgüt birliği düþünülemez. Temel program ve taktik sorunlarinda, aramizda birlik bulunmadiğisürece, dağiniklik ve ayriçevreler dönemini yaþamakta olduğumuzu açikça itiraf ettik, birleþmeden önce sinir çizgilerinin belirtilmesi gerektiğini açikça ilân ettik; ortak bir örgütün hangi biçimlerde kurulabileceğinden dahi söz etmedik, yalnizca program ve taktiklerde oportünizmle savaþin yeni (o sirada gerçekten yeni) sorunlarinitartiþtik. Þimdilerdeyse, hepimizin kabul ettiği gibi, bu savaþ, parti programinda ve taktiklere iliþkin parti kararlarinda ifadesini bulduğu üzere, yeterli ölçüde birlik sağladi; ondan sonra ikinci adimiatmamiz gerekiyordu, bütün gruplaribirbirine bağlayacak olan birleþik bir örgütün biçimlerini ortaya koyarak, ortak rizayla, bu adimiattik. Ama þimdi bu biçimler yari-yariya yikilmiþ bulunuyor; gerilere sürüklendik, anarþist davraniþlara, anarþist sözlere, parti yazikurulu yerine çevreci bir yazikurulunun hortlayiþina sürüklendik. Ve geriye doğru atilan bu adim, bilgili bir konuþma için, abecenin sentaks bilgisinden çok daha yardim edici olduğu bahanesiyle hakligösteriliyor!
      Üç yil önce taktik sorunlarinda çiçeklenen kuyrukçuluk felsefesi, bugün örgütlenme sorunlariyla ilgili olarak hortlatiliyor. Yeni iskra yönetmenlerinin þu saviniele alalim: "Partideki militan sosyal-demokrat eğilim" diyor yoldaþ Aleksandrov, "yalnizca ideolojik savaþimla değil, belli örgüt (sayfa 234) biçimleriyle de sürdürülmelidir." Bunun üzerine iskra yönetmenleri öğretici bir edayla þöyle diyorlar: "ideolojik savaþimla örgüt biçimlerinin böyle yanyana konuþu hiç de fena değil. ideolojik savaþim bir süreçtir, buna karþilik örgüt biçimleri, yalnizca, akicive geliþen bir içeriğe, partinin geliþen pratik çaliþmalarina giydirilmek üzere düþünülmüþ kaliplardir" (ister inanin, ister inanmayin, söyledikleri bu — iskra, n° 56, Ek, s. 4, sütun 1'in sonu!). Bu, güllenin gülle, bombanin bomba oluþu türünden bir þakadir! ideolojik savaþim bir süreçtir, buna karþilik örgüt biçimleri, yalnizca içeriği örgütleyen biçimlerdir! Oysa tartiþma konusu olan þey, þudur: ideolojik savaþimimiz, kendisini sarmalayacak daha geliþkin giysilere, herkesi bağlayan bir parti örgütü biçimlerine mi sahip olacak, yoksa eski dağiniklik ve eski çevrelerin biçimlerine mi sahip olacak. Biz, daha geliþkin biçimlerden, daha ilkel biçimlere doğru, geriye sürükleniyoruz ve bu, ideolojik savaþimin bir süreç olduğu, buna karþilik biçimin biçim olduğu bahanesiyle hakligösteriliyor. Bu, Kriçevski yoldaþin, geçmiþ günlerde, bizi, bir plan olarak taktiklerden, bir süreç olarak taktiklere geri sürüklemeye çaliþmasina benziyor.
      Yeni iskra'nin, biçim yüzünden içeriği yitirme tehlikesi içinde olduklarivarsayilanlara yöneltilmiþ, "proletaryanin kendi kendini yetiþtirmesi" hakkindaki, kendini beğenmiþ sözlerini (iskra, n° 58, baþyazi) ele alalim. Bu 2 nolu akimovculuk değil midir? 1 nolu akimovculuk, bir bölük sosyal-demokrat aydinin taktik amaçlaribelirlemedeki geriliğini, "proletarya savaþimi"nin ve proletaryanin kendi kendini yetiþtirmesinin daha "derin" bir içeriğe kavuþturulmasindan söz ederek hakligösterirdi. 2 nolu akimovculuk, bir bölük sosyal-demokrat aydinin, örgütlenmenin teori ve pratiğindeki geriliğini, örgütün yalnizca bir biçim olduğuna ve asil, proletaryanin kendi kendini yetiþtirmesinin önem taþidiğina dair ayniölçüde derin sözlerle hakligösteriyor. Genç (sayfa 235) kardeþleri hakkinda çok fazla kaygilanan beyefendiler, izninizle söyleyeyim, proletarya, örgütten ve disiplinden korkmaz! Proletarya, salt bir örgütün denetimi altinda çaliþtiklariiçin parti üyesi kabul edilen, ama bir örgüte katilmak istemeyen değerli profesörler ve yüksek okul öğrencileri için parmağinidahi kipirdatmayacaktir. Proletaryanin tüm yaþami, onu, biçimci ve tutucu bir sürü ukala aydindan çok daha fazla ve çok daha köklü olarak, örgütlenme doğrultusunda eğitmiþtir. Programimiz ve taktiklerimiz hakkinda bazibilgilere sahip olan proletarya, biçimin içerikten daha az önemli olduğunu öne sürerek, örgütlenmedeki geriliği hakligöstermeye giriþmeyecektir. Partimizde, örgütlenme ve disiplin ruhu bakimindan, anarþist konuþmalaritiksinti ve düþmanlikla karþilama anlayiþibakimindan kendi kendini yetiþtirmede eksiği olanlar, belli bazi aydinlardir, proletarya değil. Nasil ki, 1 nolu Akimov'lar, siyasal savaþim için hazir olmadiğinisöyledikleri zaman proletaryaya hakaret etmiþlerse, 2 nolu Akimov'lar da örgütlenme için yeter olgunluğa eriþmediğini söyledikleri zaman, proletaryaya aynibiçimde hakaret ediyorlar. Bilinçli bir sosyal-demokrat haline gelen ve kendini partinin üyesi kabul eden proleter, taktik sorunlarindaki kuyrukguluğu nasil tiksintiyle'reddetmiþse, örgütlenme sorunlarindaki kuyrukçuluğu da aynitiksintiyle reddedecektir.
      Son olarak, yeni iskra'nin "Pratik iþçi"sinin o derin bilgeliğini gözden geçirelim. Þöyle diyor yazar: "Doğru dürüst anlaþildiğitakdirde, devrimcilerin eylemlerini [italikler, daha derin bir görünüþ vermek için] birleþtiren ve bir merkezde toplayan 'militan' merkezi bir örgüt fikri, doğal olarak ancak böyle eylemler var olursa bir gerçeklik kazanabilir [hem yeni, hem akillica!]; örgütün kendisi, bir biçim [buna dikkat edin!] olarak, ancak, o örgütün içeriği demek olan devrimci çaliþmanin geliþmesiyle birlikte ayni zamanda [bu alintidaki italikler, baþindan sonuna yazarindir] (sayfa 236) geliþebilir." (iskra, n° 57.) Bu size, bir halk masalindaki karakteri, cenazeyi gördüğü zaman "Allah tekrarina erdirsin" diye bağiran karakteri animsatmiyor mu? Partimizde, uzunca bir süreden beri ve umutsuzca, içeriğinin gerisinde kalan þeyin, bizim eylemlerimizin biçimi (yani örgütümüz) olduğunu ve geride kalanlara "hizada dur; öne çikma!" diye bağiracaklarin ancak partimizdeki bön kiþiler olduğunu anlamayan pratik iþçi (terimin gerçek anlaminda) bulunmadiğina inaniyorum. Partimizi, örneğin Bund'la karþilaþtirin. Partimiz çaliþmalarinin içeriğinin[100*] Bund'a göre, ölçülemeyecek ölçüde daha zengin, daha çeþitli, daha geniþ, daha derin olduğundan kuþku yoktur. Teorik görüþlerimizin çapidaha geniþtir, programimiz daha geliþkindir, (yalnizca örgütlü zanaatkarlar arasinda değil) iþçi yiğinlariarasindaki etkimiz daha geniþ ve daha derindir, propaganda ve uyarma çaliþmalarimiz daha çeþitlidir; gerek önderlerin, gerek alt kademelerdeki kadrolarin siyasal çaliþmalarinin nabzidaha canlidir, gösteriler ve genel grevler sirasinda görülen popüler hareketler daha etkileyicidir, proleter olmayan tabakalar arasindaki çaliþmalarimiz daha enerjiktir. Ama ya "biçim"? Bund'unkiyle karþilaþtirildiğizaman bizim çaliþmalarimizin "biçim"i [örgüt —ç.] bağiþlanamayacak ölçüde gerilerde kalmiþtir, o kadar gerilerde kalmiþtir ki, partisinin iþlerini düþünürken, yalnizca "konuyla ilgili olmayan þeyleri bir yana birakmayan" kiþinin yüzünü kizartacak ölçüdedir, çirkin bir þeydir. Çaliþmalarimizin örgütleniþinin, o çaliþmalarin içeriğinin gerisinde kalmiþ olmasibizim zayif yanimizdir; kongreden çok uzun süre önce, (sayfa 237) hazirlik komitesi kurulmadan çok önce de zayif yanimizdi. Biçimin aksayan, geliþmemiþ karakteri, içeriğin daha ileri götürülmesi yönünde herhangi bir ciddi adim atilmasiniolanaksizlaþtirir; bu durum utanilasibir durgunluğa neden olur, enerji israfina, sözle eylem arasinda farkliliğa yolaçar. Hepimiz bu farkliliğin acisinisefilce çekiyoruz, ama yine de Akselrod'lar ve yeni iskra'nin "pratik iþçileri" derin düþüncelerle ortaya çikiyorlar: biçim, ancak içerikle aynizamanda, doğal olarak geliþmelidir!
      Eğer saçmaliğa derinlik kazandirmaya ve oportünist konuþmalara felsefi mazeretler uydurmaya çaliþirsaniz, örgütlenme konusundaki ufak bir hatanin (birinci madde) sizi götüreceği yer, iþte burasidir. Ürkek zigzaglarla yavaþ yürüyüþ[44] — bu nakarati, taktik sorunlariyla ilgili olarak çok dinlemiþtik; þimdi de örgütlenme sorunlariyla ilgili olarak iþitiyoruz. Anarþist bireyci, (baþlangiçta bir raslantiolabilen) anarþist sapmalarinibir görüþ sistemine, özel bir ilke ayriliğina terfi ettirmeye baþladiğizaman, örgütlenme sorunlarinda kuyrukçuluk, onun anlayiþinin doğal ve kaçinilmaz bir ürünü olur. Birlik kongresinde, bu anarþizmin baþlamakta olduğuna taniklik etmiþtik; yeni iskra'da bunun bir görüþ sistemi haline getirilmesi çabalarina tanik oluyoruz. Bu çabalar, kendisini sosyal-demokrat harekete bağlayan burjuva aydinla kendi sinif çikarlarinin bilincine varmiþ proleterlerin görüþleri arasindaki fark hakkinda parti kongresinde söylenenleri, göze çarpacak biçimde doğrulamaktadir. Örneğin, yeni iskra'nin artik görüþlerinin derinliğini yakindan bildiğimiz bu ayni"pratik iþçi"si, partiyi, Merkez Yönetim Kurulu yapisinda bir yönetmenin önderliğindeki "geniþ bir fabrika" olarak düþündüğüm için beni suçluyor (iskra, n° 57, Ek). "Pratik iþçi", bu sözünün, proletarya örgütünün pratiğinden ve teorisinden habersiz burjuva aydinin anlayiþiniderhal ortaya koyduğunu hiç bir zaman tahmin edemez. Çünkü bazikiþilere bir gulyabani gibi (sayfa 238) gelen fabrika, proleteryayibirleþtiren ve disiplinli hale getiren, ona örgütlenmeyi öğreten ve onu emekçi ve sömürülen nüfusun bütün öteki kesimlerinin önüne geçiren kapitalist elbirliğinin (co-operation) en yüksek biçimini temsil eder. Kapitalizmin kürsüsünde eğitim gören proletarya ideolojisi, marksizm, istikrarsiz aydinlara, sömürü araciolarak fabrikayla (açlik korkusuna dayalidisiplinle) örgütlenme araciolarak fabrika (teknik bakimdan üst düzeyde geliþmiþ üretim biçiminin koþullariçerçevesinde birleþtirilmiþ ortak çaliþmaya dayalidisiplin) arasinda ayrim yapmalariniöğretmiþtir ve öğretmektedir. Burjuva aydina çok güç gelen disiplin ve örgütü, proletarya, bu fabrika "okulunda okumuþ olmasi" nedeniyle, çok kolay kazanir. Bu okula karþiduyulan ölümcül korku ve bu okulun örgütleyici bir etmen olarak önemini kavramada gösterilen müthiþ baþarisizlik, küçük-burjuva yaþam biçimini yansitan ve Alman sosyal-demokratlarinin Edelanarchismus dedikleri anarþizm türlerini, yani "soylu" beyefendilerin anarþizmini ya da benim verdiğim bir adla aristokratik anarþizmi ortaya çikaran düþünce çizgisinin karakteristik özellikleridir. Bu aristokratik anarþizm, özellikle Rus nihilistin karakteristiğidir. O, parti örgütünü canavar bir "fabrika" olarak düþünür; parçanin bütüne, azinliğin çoğunluğa boyun eğmesini "kölelik" olarak görür (bkz: Akselrod'un yazilari); bir merkezin yöneltisi altinda gerçekleþtirilen iþbölümü, insanlarin "çark diþlileri" haline dönüþtürüldüğüne dair traji-komik feryadlar atmasina yolaçar (yazikurulu üyelerinin yaziyla katkida bulunan kiþiler haline getirilmesi, bu tür bir dönüþtürmenin özellikle çirkin bir örneği olarak görülmüþtür); partinin örgütlenme tüzüğünden söz etmek, insanitüzükten bile vazgeçirebilecek, ("biçimçiler"i amaçlamiþ) horgörücü bir surat buruþturma ve tepeden bakan bir ifadeye yolaçar.
      inanilmaz gibi görünebilir ama, yoldaþ Martov'un, yazisina daha da bir ağirlik vermek üzere, benim Bir Yoldaþa (sayfa 239) Mektup baþlikliyazimdan da sözler alarak, iskra, n° 58'de bana yönelttiği öğretici sözler, iþte tam bu türdendi. Güzel ama, parti düzenine geçildiği bir dönemde, çevrecilik anlayiþinin ve anarþinin sürdürülmesini ve göklere çikarilmasinihakligöstermek için, dağiniklik döneminden, çevrecilik anlayiþinin eğemen olduğu dönemden örnekler getirmek "aristokratik anarþizm" ve kuyrukçuluk değilse nedir ?
      Tüzüğe neden daha önce gereksinme duymadik? Çünkü parti, aralarinda herhangi bir örgütsel bağbulunmayan ayrigruplardan oluþuyordu. Herhangi bir birey, bu gruplardan birinden ötekine kendi "tatlicani" nasil isterse, öyle geçebilirdi; çünkü bütün'ün iradesinin kaliba dökülmüþ ifadesiyle karþikarþiya değildi. Gruplar içindeki anlaþmazliklar tüzüğe göre değil, Bir Yoldaþa Mektup'ta,[101*] genel olarak bir dizi grubun sağladiğideneyimi ve özel olarak bizim altikiþilik kendi yazikurulu çevremizin kazandirdiğideneyimi özetlerken belirttiğim gibi, "savaþim ve istifa tehditleriyle" çözümleniyordu. Gruplar döneminde bu doğaldive kaçinilamaz bir þeydi, ama hiç kimsenin aklindan bu durumu övmek, ideal bir durum gibi görmek geçmemiþtir; herkes dağinikliktan yakiniyordu, herkes bu dağinikliktan huzursuzdu, birbirinden soyutlanmiþ gruplarin resmen kurulmuþ bir parti örgütü içinde kaynaþtirilmasinigörmek için sabirsizlaniyordu. Þimdi bu kaynaþma sağlandiktan sonra, geriye sürükleniyoruz ve daha ileri örgütlenme görüþleri kiliğialtinda öne sürülen anarþist laf kalabaliğiyla yüzyüze getiriliyoruz. Oblomov'un[45] rahat sabahlikli, pufla terlikli evcimen yaþamina aliþmiþ olan kiþiler için, resmi bir tüzük dardir, sinirlayicidir, sikicidir, değersizdir, bürokratiktir, kölelik bağidir, özgür ideolojik savaþim "süreci"ne vurulmuþ bir zincirdir. Aristokratik anarþizm, dar çevre bağlarinin geniþ parti bağiyla yer değiþtirmesi için resmi tüzüğe gerek (sayfa 240) olduğunu anlayamaz. Bir grubun iç bağlarina ya da gruplar arasindaki bağlara resmi bir biçim vermek hem gereksiz, hem olanaksizdir; çünkü bu bağlar ya kiþisel dostluklara ya da herhangi bir nedene bağlanmayan içgüdüsel bir "güven"e dayaniyordu. Parti bağinisa bunlardan hiç birine dayanmamasigerekir; parti bağibunlara dayanamaz; bu bağ, biçimsel "bürokratik" bir dille (disiplinsiz aydin açisindan bürokratik) yazilmiþ bir tüzük üzerine oturmalidir. Bizi, gruplara özgü kaprislerden ve inatçiliktan, özgür ideolojik savaþim "süreci" adiyla anilan grup kavgalarindan ancak ve ancak bu tüzüğe tam olarak bağlikalmak koruyabilir.
      Yeni iskra'nin yönetmenleri, "güvenin nazik bir þey olduğu, insanlarin kafasina ve kalbine çekiçle çakilamayacaği" þeklindeki öğretici ifadeyle Aleksandrov'a karþikoz kağidioynamaya çaliþiyorlar (iskra, n° 56, Ek). iskra'nin yönetmenleri farkinda değiller ki, güven hakkindaki, çiplak güven hakkindaki bu sözleriyle, bir kez daha kendi aristokratik anarþizmlerini ve örgütsel yönden kuyrukçuluklariniortaya koyuyorlar. Ben, yalnizca bir grubun üyesiyken —bu altikiþilik yazikurulu grubu olsun, iskra örgütü olsun farketmez— herhangi bir gerekçe ya da neden göstermeksizin, salt güven duymadiğimisöyleyerek, örneğin bay X ile çaliþmayireddetmeye hakkim vardi, bunu hakligösterebilirdim. Ama þimdi bir partinin üyesi haline geldiğime göre, artik genel olarak güvensizlik öne sürmeye hiç bir hakkim yoktur, çünkü bu eski gruplarin bütün kaprislerine ve saçma arzularina kapiyiardina kadar açmak demek olur; "güven"imin, ya da "güvensizliğimin" resmi gerekçelerini göstermek, yani programimizin, taktiklerimizin ya da tüzüğümüzün resmen ortaya konmuþ bir ilkesini anmak zorundayim; herhangi bir gerekçe göstermeksizin "güven"imi ya da "güvensizliğimi" ifade etmemem gerekir; her türlü kararimin —ve genel olarak partinin her bölümünün bütün (sayfa 241) kararlariiçin de böyle— hesabini tüm partiye vermem gerektiğini kabul etmeliyim; duyduğum "güvensizliği" ifade ederken, ya da bu güvensizlikten doğan düþünce ve isteklerin kabul edilmesini sağlamaya çaliþirken, resmen belirlenmiþ usule sikisikiya bağlikalmaliyim. "Güven"in hesabinin verilmediği grupçu görüþten, kendi güvenimizi ifade etme, hesabiniverme ve sinavdan geçirme iþlerinde resmen belirlenmiþ bir usule sikisikiya sarilma gerektiren parti anlayiþina yükseldik; ama iskra yönetmenleri bizi geri sürüklemeye çaliþiyorlar ve kendi kuyrukçuluklarina, örgütlenme konusunda yeni görüþ1er diyorlar!
      Bizim sözümona parti yazikurulu üyelerimizin, yazikurulunda temsil hakkiisteyebilecek olan yazar gruplarihakkinda nasil konuþtuklarinidinleyin. Her yerde ve her zaman disiplin denen þeyi hor gören bu aristokratik anarþistler bize, "biz öfkeye kapilmayacağiz ve disiplin konusunda bağirip çağirmaya baþlamayacağiz" diye öğüt veriyorlar. Biz eğer makulse, bu grupla "iþi yoluna koyacağiz" (aynen böyle!) ya da isteklerine gülüp geçeceğiz.
      Yarabbim, adi "fabrika" biçimciliğine karþinasil da yüce ve soylu bir þamar bu! Ama gerçekte, bu, bir parça parlatilmiþ ve kendisinin bir parti kurumu değil, eski bir çevreden geriye ayakta kalmiþ bir þey olduğunu düþünen bir yazikurulu tarafindan partiye sunulan eski bir grup lafazanliğidir. Bu tutumun aslinda var olan sakatlik, ister-istemez, ikiyüzlü bir biçimde artik geçmiþte kaldiğiniöne sürdükleri dağinikliği, sosyal-demokrat örgütün bir ilkesi haline yüceltmek gibi anarþist bir düþünceye yolaçmaktadir. Üst ve alt parti organlarive makamlariarasinda herhangi bir hiyerarþiye gerek yoktur — aristokratik anarþizm böyle bir hiyerarþiyi, bakanliklarin, dairelerin, vb. bürokratik icadiolarak girür (bkz: Akselrod'un yazisi); parçanin bütüne boyuneğmesine gerek yoktur; "iþleri bir düzene koymak" için ya da farkliliklarin sinirlarinibelirtmek için "resmi bürokratik" (sayfa 242) parti yöntemlerine gerek yoktur. Birakalim, eski grup çekiþmeleri, örgütlenmenin "gerçekten sosyal-demokratik yöntemleri"ne iliþkin kendini beğenmiþ konuþmalarla takdis edilsin.
      "Fabrika okulundan geçmiþ olan proleterin, anarþist bireyciliğe ders verebileceği ve ders vermesi gereken nokta da budur. Sinif bilincine ulaþmiþ iþçi, bu tür aydina karþiçekingen davrandiği, çocukluk dönemini çoktan geride birakmiþtir. Sinif bilincine ulaþmiþ iþçi, sosyal-demokrat aydinlar arasinda bulduğu daha zengin bilgi dağarciğinive daha geniþ bir siyasal dünya görüþünü takdirle karþilar. Ama gerçek bir parti kurma yolunda yürüdüğümüze göre, sinif bilincine ulaþmiþ iþçi, proletarya ordusu askerinin anlayiþini, anarþist sözlere geçit töreni yaptiran burjuva aydinin anlayiþindan ayirdetmeyi öğrenmelidir; bir parti üyesine düþen görevleri, yalnizca siradan üyelerin değil, ama aynizamanda "tepedeki kiþiler"in de yerine getirmesinde israr etmeyi öğrenmelidir; geçmiþ günlerde nasil taktik sorunlarindaki kuyrukçuluğu tiksintiyle karþilamiþsa, örgüt sorunlarindaki kuyrukçuluğu da aynitiksintiyle karþilamayiöğrenmelidir!
      Yeni iskra'nin örgütlenme sorunlarindaki tutumu, yani, merkeziyetçiliğe karþiözerkliği savunmasi, jirondenlikle ve aristokratik anarþizmle ayrilmaz biçimde bağliolan son karakteristik özelliğidir. iskra'nin, bürokrasiye ve otokrasiye karþiferyadinin, "iskracilara-karþiolanlara [kongrede özerkliği savunanlar] gösterilen, hiç de haketmedikleri saygisizliği" esefle karþilamasinin, "sorgusuz-sualsiz boyuneğme" isteğine karþigülünç sizlanmalarinin, "haciyatmaz yönetimi"nden aciaciyakinmalarinin, vb., vb. esas itibariyle anlami(eğer böyle bir anlami[102*] varsa) iþte budur. Herhangi bir partinin oportünist kanadiprogramda olsun, taktiklerde (sayfa 243) olsun, örgütlenmede olsun, her zaman her türlü geriliği savunur ve onu haklibulur. Yeni iskra'nin örgütlenmede geriliği savunmasi(kuyrukçuluğu) özerkliğin savunusuyla yakindan iliþkilidir. Gerçi, eski iskra'nin üç yillik propaganda çaliþmasi, genel olarak özerkliği öylesine itibardan düþürmüþtür ki, yeni iskra henüz özerkliği açiktan savunmaya utanmaktadir; iskra þimdilik bize, merkeziyetçiliğe yakinlik duyduğu güvencesini vermektedir, ama bu yakinliği, merkeziyetçilik sözcüğünü italik harflerle, basarak göstermektedir. Gerçekte, her adimda özerklik yanlisigörüþü ortaya çikarmak için, yeni iskra'nin "gerçekten sosyal-demokrat" (anarþist değil mi?) yari-merkeziyetçilik "ilkeleri"ni en hafif bir eleþtiriden geçirmek yeter de artar bile. Örgütlenme sorununda Akselrod'la Martov'un, Akimov'un yaninda yer aldiklariherkes tarafindan artik açikça bilinmiyor mu? "iskracilara-karþiolanlara gösterilen, hiç de haketmedikleri saygisizlik" þeklindeki dikkate değer sözleriyle, bunu, kendileri itiraf etmiþ değiller mi? Parti kongremizde Akimov'la arkadaþlarinin savunduğu þey, özerklik değilse neydi?
      Birlik Kongresinde, eğlendirici bir coþkuyla, parçanin bütüne boyuneğmesine gerek olmadiğini, parçanin bütünle olan iliþkisini belirlemekte özerk olduğunu, bu iliþkiyi kaliba döken Birlik tüzüğünün, parti çoğunluğunun iradesini hiçe sayarak, parti merkezinin iradesini hiçe sayarak geçerli olduğunu kanitlamaya çaliþtiklarizaman, Martov'la Akselrod'un savunduğu þey, (eğer anarþizm değilse) özerklikti. Ve þimdi, Merkez Yönetim Kurulunun, yerel yönetim kurullarina üye atama hakkiüzerinde, yeni iskra'nin sütunlarinda (n° 60) yoldaþ Martov'un açikça savunduğu þey de özerkliktir. Yoldaþ Martov'un Birlik Kongresinde özerkliği savunmak için baþvurduğu ve þimdi de yeni iskra'da[103*] baþvurmakta (sayfa 244) olduğu çocukça safsatalar üzerinde duracak değilim — burada önemli olan, örgütlenme konularinda oportünizmin temel karakteristiği olan þeye, yani apaçik ortada bulunan, merkeziyetçiliğe karþi özerkliği savunma eğilimine iþaret etmektir.
      Belki de bürokrasi kavraminitahlile dönük tek giriþim, yeni iskra'da (n 53) "biçimsel demokratik ilke" ile (italikler yazarin) "biçimsel bürokratik ilke" arasinda yapilan ayrimdir. Bu ayrim (ne yazik ki, iskracilara-karþiolanlardan söz ederken yapilan bu ayrim daha fazla geliþtirilmemiþ ve açiklanmamiþtir) bir damla da olsa gerçeğin izini taþimaktadir. Bürokrasiye karþi demokrasi, gerçekte merkeziyetçiliğe karþi özerklik demektir; devrimci sosyal-demokrasinin örgütlenme ilkesine karþi, oportünist sosyal-demokrasinin örgütlenme ilkesidir. ikincisi, tabandan yukaridoğru yürür, bu nedenle de nerede ve ne ölçüde, (aþirigayretkeþler tarafindan) anarþizm noktasina vardirilan bir özerkliği ve "demokrasi"yi yüce tutar. Birincisi tepeden aþağidoğru ilerlemeye çaliþir ve parçalarla iliþkisinde merkezin haklarinive iktidarinigeniþletmeyi öne alir. Dağiniklik ve ayrigruplar döneminde, devrimci sosyal-demokrasinin, örgütlenme açisindan yola çikmaya çaliþtiğibu tepe, ister-istemez, o gruplardan biriydi, eylemleri ve devrimci tutarliliğinedeniyle en etkin olaniydi(bizim örneğimizde iskra örgütüydü). Gerçek parti birliğinin sağlanmasive bu birlik içinde, modasigeçmiþ çevrelerin eritilmesi döneminde, bu tepe, partinin en yüksek organiolarak, ister-istemez parti kongresidir; kongre, olabildiği ölçüde, bütün faal örgütlerin temsilcilerinden oluþur ve merkez organlarini(genellikle, partinin geri öğelerinden çok ileri öğelerini tatmin eden üyelerle ve oportünist kanattan çok devrimci (sayfa 245) kanadin isteğine uygun biçimde atayarak, gelecek kongreye kadar onlaritepe haline getirir. Avrupalisosyal-demokratlar arasinda durum budur ve anarþistler yönünden, ilkede tiksinti verici bir þey de olsa, bu gelenek yavaþ yavaþ —kolay değil, çatiþmasiz ve kavgasiz değil— Asyalisosyal-demokratlar arasinda da yayilmaktadir.
      Oportünizmin, örgütlenme sorunlarindaki bu temel karakteristiklerinin (özerklik, aristokratik ya da aydinca anarþizm, kuyrukçuluk ve jirondenlik) mutatis mutandis (gereken değiþikliklerle), nerede devrimci ve oportünist kanatlara bölünülmüþse (nerede bölünmedi ki?) orada, dünyadaki bütün sosyal-demokrat partilerde görüldüğünü belirtmek ilgi çekici olsa gerek. Daha kisa bir süre önce, Saksonya'nin 20'nci seçim çevresinde yapilan seçimlerde Alman Sosyal-Demokrat Partisinin ugradiğiyenilgi (Göhre olayidiye bilinen yenilgi[104*] ) parti örgütü ilkeleri sorununu ön plana çikardiğizaman, bu durum o partide çok göze çarpicibiçimde ortaya çikti. Bu olayin bir ilke sorunu haline gelmesi, büyük ölçüde, Alman oportünistlerinin gayretkeþliğinin sonucuydu. Göhre (eski bir papaz, oldukça iyi bilinen Drei Monate Fabrikarbeiter[105*] adlikitabin yazarive Dresden kongresinin "kahramanlari"ndan biri) aþiribir oportünisttir; tutarliAlman oportünistlerin yayin organiolan Sozialistische Monatshefte ("Sosyalist Aylik")[47] Göhre'yi "þiddetle savunmuþtur".
      Programda oportünizm, taktiklerde oportünizmle, örgütlenmede oportünizmle doğal olarak bağlantilidir. "Yeni" görüþün ortaya konmasiniyoldaþ Wolfgang Heine yüklenmiþtir. (sayfa 246) Sosyal-demokrat harekete katildiğizaman, oportünist düþünce aliþkanliklarinida birlikte getiren bu tipik aydinin siyasal çehresi hakkinda okura bir fikir verebilmek için, yoldaþ Wolfgang Heine, Alman yoldaþ Akimov'dan daha az, Alman yoldaþ Egorov'dan daha fazla bir þeydir demek yeter sanirim.
      Yoldaþ Wolfgang Heine, Sozialistische Monatshefte'de, yoldaþ Akselrod'un yeni iskra'daki azametinden hiç de az olmayan bir azametle savaþ alanina atildi. Yazisinin baþliğibile paha biçilmez bir değerde: "Göhre OlayiÜzerine Demokratik Gözlemler" (Sozialistische Moizatshefte, n° 4, Nisan). Yazinin içeriği de daha az gürleyici değil. Yoldaþ W. Heine "seçim çevresinin özerkliğine yönelen saldirilara" karþisilaha sarilmakta, "demokrasi ilkesi"nin þampiyonluğunu yapmakta ve "atanmiþ bir otorite"nin (yani Parti Merkez Yürütme Kurulunun), halkin serbest seçimlerle milletvekillerini seçmesine müdahalesini protesto etmektedir. Sözkonusu olan þey, diye açikliyor yoldaþ W. Heine, rasgele ortaya çikmiþ bir olay değil, "partide bürokrasiye ve merkeziyetçiliğe yönelik" genel bir "eğilim"dir; daha önce de görülen, ama þimdi özellikle tehlikeli hale gelen bir eğilim, diyor. "Partinin yerel kuruluþlarinin, parti yaþaminin taþiyicilariolduklari, bir ilke olarak kabul" edilmelidir, diyor (yoldaþ Martov'un Bir Kez Daha Azinlikta broþüründen çalinma bir söz). "Bütün önemli siyasal kararlarin bir merkezden gelmesine kendimizi aliþtirmamamiz" gerekir; "yaþamla temasiniyitiren doktriner bir siyasete" partiyi uyarmaliyiz (yoldaþ Martov'un parti kongresinde yaptiği"yaþam kendini bize zorlayacaktir" yollu konuþmadan ödünç alinmiþ sözler). Savina biraz daha derinlik vererek yoldaþ W. Heine þöyle diyor: "... Eğer iþin köklerine iner ve her yerde olduğu gibi burada da rolü hiç de az olmayan kiþisel çatiþmalaribir yana birakirsak, revizyonistlere [italikler yazara ait; anlaþilan, revizyonizme karþisavaþta, revizyonistlere karþisavaþ (sayfa 247) arasinda bir farklilik "olduğunu ima ediyor] karþigösterilen bu þiddetin, esas itibariyle, parti görevlilerinin 'yabancilar'a ('outsiders') karþiduyduklarigüvensizliği [anlaþilan W. Heine henüz sikiyönetimle savaþa iliþkin broþürü, okumamiþtir, bu nedenle ingiliz dilindeki bir deyime baþvuruyor — Outsidertum], geleneğin aliþilmamiþa duyduğu güvensizliği, kiþisel olmayan bir kurumun kiþisel olan her þeye güvensizliğini [Akselrod'un, bireysel giriþim yetisinin bastirilmasiyla ilgili olarak Birlik Kongresinde verdiği önergeye bakiniz] ifade ettiği görülecektir — kisacasi, yukarda partide bürokrasiye ve merkeziyetçiliğe yönelik eğilim diye tanimladiğimiz eğilimin duyduğu güvensizliği ifade ettiği görülecektir."
      "Disiplin" fikri, yoldaþ W. Heine'de, yoldaþ Akselrod'da yarattiğisoylu tiksintiden daha aziniuyandirmiþ değil. "Revizyonistler" diyor W. Heine, "partinin denetimi altinda olmadiğiiçin, sosyal-demokrat niteliği bile yadsinan bir yayin organinda, Sozialistische Monatshefte'de yazdiklariiçin disiplinsizlikle suçlanmiþlardir. 'Sosyal-demokratik' kavraminidaraltmaya dönük bu çaba, mutlak özgürlüğün egemen olmasigereken ideolojik çaliþma alaninda disiplin için bu direniþ [animsayin: ideolojik savaþim bir süreçtir, oysa örgüt biçimleri yalnizca biçimdir], bürokrasi ve bireyciliği baskialtina alma doğrultusundaki eğilimi gösterir." Ve W. Heine, "her þeyi kapsayan, olabildiği ölçüde merkezileþtirilmiþ bir büyük örgüt, bir taktikler dizisi, bir teori" yaratma tatsiz eğilimine karþi, "kesin itaat", "körükörüne bağlilik" isteğine karþi, "aþiriölçüde basite indirgenmiþ merkeziyetçiliğe" karþi, vb., vb., ateþ püskürüyor. Sözcüğü sözcüğüne Akselrod-vari.
      W. Heine'nin baþlattiğitartiþma yayildi; Alman partisi içinde, sorunu gölgeleyecek bir üyeliğe çağirilma kavgasiolmadiğive Alman Akimov'lar kimliklerini yalnizca kongrelerde değil, ama kendi yayin organlarinda her an ortaya koyduklariiçin, tartiþma kisa süre içinde, örgütlenme sorununda (sayfa 248) ortodoks ve revizyonist eğilimlerin tahliline gelip dayandi. Karl Kautsky, (aynen bizim partimizde olduğu gibi, "diktatörlük"le, "engizisyon" eğilimi taþimakla ve öteki korkunç þeylerle suçlanan) devrimci eğilimin sözcülerinden biri olarak, öne çikti(Neue Zeit, 1904, n° 28, "Wahlkreis und Partei" - "Seçim Çevresi ve Parti" baþlikliyazi). W. Heine'nin yazisi, diyor Kautsky, "tüm revizyonist eğilimin düþünce çizgisini ifade etmektedir". Yalnizca Almanya'da değil, Fransa'yla italya'da da oportünistlerin hepsi özerkliğin, Parti disiplininin gevþetilmesinin ve sifira indirilmesinin sadik destekleyicileridirler; onlarin eğilimi her yerde çözülmeye, "demokrasi ilkesi"ni anarþiye saptirmaya yolaçar. Karl Kautsky, örgütlenme sorununda oportünistlere, "demokrasi, otorite yokluğu demek değildir" diye sesleniyor, "demokrasi, anarþi demek değildir; demokrasi, halkin hizmetkariolduğu varsayilan kiþilerin, gerçekte onun efendisi olduklariöteki egemenlik biçimlerinden farkliolarak, yiğinlarin, temsilcileri üzerinde egemenliğe sahip olmasidemektir". Kautsky, oportünist özerkliğin çeþitli ülkelerde oynadiğiköstekleyici rolü geriye doğru ayrintiliolarak izliyor; oportünizmi, özerkliği ve "disiplini bozma" eğilimini güçlendiren þeyin, sosyal-demokratik harekete "çok sayida burjuva öğenin"[106*] akmasiolduğunu gösteriyor; ve bir kez daha "proletaryayikurtaracak silahin örgüt olduğunu", "örgütün, sinif savaþiminda proletaryanin karakteristik silahiolduğunu" animsatiyor.
      Fransa'yla italya'dakine bakiþla oportünizmin daha zayif olduğu Almanya'da "özerkçilik eğilimleri þimdiye kadar yalnizca, diktatörlere ve büyük engizisyonculara karþi, afaroz etmeye[107*] ve cadi-avina karþiazçok hararetli söylevlere (sayfa 249) ve eğer karþitarafca yanitlansaydisonu gelmez bir çekiþmeye yolaçacak olan itiraz ve yaygalar yiğinina yolaçmiþtir."
      Partideki oportünizmin Almanya'dakinden de zayif olduğu Rusya'da, özerkçilik eğilimlerinin, daha az fikir, ama daha çok "ateþli söyleve" ve yaygaraya yolaçmasihiç de þaþirticideğildir.
      Kautsky'nin þu sonuca varmasinda hiç de yadirganacak bir þey yoktur: "Bütün ülkelerdeki revizyonizm, biçim ve ton bakimindan çeþitlilik göstermekle birlikte, örgütlenme sorununda birbirinin tipkisidir; belki de baþka hiç bir sorunda bu benzeyiþi göstermemektedir." Kautsky de bu alandaki temel ortodoks ve revizyonist eğilimleri, "tiksinti verici" sözün yardimiyla tanimliyor: bürokrasiye karþi demokrasi. Bize, diyor Kautsky, (parlamento için) seçim çevrelerinin adaylariseçmesini etkileme hakkiniparti önderliğine vermenin, "bütün siyasal faaliyetlerin tepeden aþağiya doğru bürokratik biçimde değil, aþağidan yukariya doğru, yiğinlarin bağimsiz eylemleriyle yürütülmesini gerektiren demokrasi ilkesine utanmazca bir saldiriolduğu söyleniyor. ... Ama eğer herhangi bir demokratik ilke varsa, o da azinlik üzerinde çoğunluğun egemen olmasidir, tersi değil..." Herhangi bir seçim çevresinin parlamentoya bir üye seçmesi, bir bütün olarak parti için önemli bir sorundur. Parti, yalnizca temsilcileri (Vertrauensmänner) eliyle olsa bile, adaylarin saptanmasinietkilemelidir. "Bunu çok bürokratik ve merkeziyetçi bulan varsa, birakalim, adaylarin, bütün parti üyelerinin [sämtliche Parteigenossen] doğrudan doğruya verecekleri oylarla saptanmasiniönersin. Eğer bunun uygulanabilir olmadiğinidüþünüyorsa, bir bütün olarak partiyi ilgilendiren birçok öteki konuda olduğu gibi bu konuda da bu iþlevin bir ya da birkaç parti organitarafindan yerine getiriliþine bakarak, demokrasi yokluğundan, yakinmasin." Adaylarin saptanmasikonusunda seçim çevrelerinin parti yönetimiyle "dostça bir anlayiþa ulaþmalari" esasi, uzunca bir (sayfa 250) süreden beri Alman partisinde "gelenek"tir. "Ne var ki parti, bu geleneğin artik yeterli olamayacağiölçüde büyümüþtür. Gelenekler, iþin olağan gereği olmaktan çiktiği, o geleneğin koþullari, hatta kendisi tartiþma konusu haline geldiği zaman gelenek olmaktan çikarlar. O zaman kuraliözel olarak düzenlemek, yasalaþtirmak, daha kesin hukuksal tanimlamalara[108*] [statutarische Festlegung] ve bunun sonucu olarak daha siki[grössere Straffheit] bir örgüt düzenine geçmek gerekli hale gelir."
      Görüldüğü gibi, daha değiþik bir ortamda, örgüt sorununda partinin oportünist ve devrimci kanatlariarasinda aynisavaþimla, özerklikle merkeziyetçilik arasinda, demokrasiyle "bürokrasi" arasinda, örgütü ve disiplini gevþetme eğilimiyle sikilaþtirma eğilimi arasinda, istikrarsiz aydinla sadik proleterin anlayiþiarasinda, aydin bireyciliğiyle proleter dayaniþmasiarasinda ayniçekiþmeyle karþikarþiyasiniz. Akla þu soru geliyor: bu çekiþme karþisinda burjuva demokrasisinin —tarihin cilvesinin günün birinde yoldaþ Akselrod'a göstermeyi özel olarak vaadettiği burjuva demokrasisi değil, ama gerçek burjuva demokrasisinin, sözcüleri, bizim Osvobojdeniye centilmenlerimizden daha az dikkatli ve akilliolmayan Almanya'daki burjuva demokrasisinin— tutumu neydi? Alman burjuva demokrasisi bu yeni çatiþmaya derhal eğildi ve —Rus burjuva demokrasisi gibi, her yerdeki burjuva demokrasisi gibi— Sosyal-Demokrat Partinin oportünist kanadindan yana çikti. Alman hisse senetleri borsasinin önde gelen organiFrankfurter Zeitung,[48] Akselrod'un yazilarinin utanmazca çalinmasinin Alman basininda gerçek bir hastalik haline gelmekte olduğunu gösteren, gök gürültüsünü (sayfa 251) andirir bir baþyaziyayinladi(Frankfurter Zeitung, 7 Nisan 1904, n° 97, akþam baskisi). Frankfurt hisse senetleri borsasinin haþin demokratlariSosyal-Demokrat Partideki "mutlakiyetçiliğe", "parti diktatörlüğü"ne, "parti otoritelerinin otokratik yönetimi"ne, "revizyonizmi bir bütün olarak cezalandirmayi" amaçlayan "yasaklar"a ("haksiz oportünizm suçlamasi"nianimsayin), "körükörüne bağlilik", "öldürücü disiplin" ve "kölece boyuneğme"de israr edilmesine ve parti üyelerini "siyasal cesetler" haline dönüþtürmeye (bu, çark diþlileri ifadesinden oldukça kuvvetli) þiddetle saldirdilar. Hisse senetleri borsasinin þövalyeleri, sosyal-demokratlar arasindaki demokratik olmayan rejime karþiöfkeyle þöyle haykiriyorlardi: "Bütün kiþisel özellikler, bütün bireysel nitelikler utanilasibir þey sayilacaktir, çünkü" Saksonya sosyal-demokratlarinin parti kongresinde, "konu üzerinde bir rapor sunan Sindermann'in uzun uzadiya ifade ettiği gibi, bu özellik ve niteliklerin, Fransiz anlayiþina, joreciliğe ve millerandciliğa yolaçmasindan korkulmaktadir."


      Ve görüldüğü gibi, yeni iskra'nin örgütlenme sorununa iliþkin yeni sloganlari, herhangi bir ilkeyi içeriyorsa, bunlar, hiç kuþku yok ki, oportünist ilkelerdir. Devrimci ve oportünist kanatlara bölünen parti kongremizin tahlilinin yanisira, örgütlenme sorunundaki oportünizmin aynieğilimlerde, aynisuçlamalarda ve çoğu zaman aynisloganlarda ifadesini bulduğu tüm Avrupa sosyal-demokrat partilerinin ortaya koyduğu örnek, bu vargiyidoğrulamaktadir. Doğaldir ki, çeþitli partilerin ulusal özellikleri ve farkliülkelerdeki farklisiyasal koþullar kendi izlerini birakmakta ve Alman oportünizmini Fransiz oportünizminden, Fransiz oportünizmini italyan oportünizminden ve italyan oportünizmini Rus oportünizminden ayirmaktadir. Ama bütün bu koþul ayriliklarine olursa olsun, bütün bu partilerin temel olarak devrimci ve oportünist (sayfa 252) kanatlara bölünüþündeki benzerlik, örgütlenme sorunlarinda oportünizmin izlediği düþünce çizgisi ve eğilimindeki benzerlik açikça ortadadir.[109*] Marksistlerimizin ve sosyal-demokratlarimizin saflarinda çok sayida radikal aydin yer aldikça, onlarin anlayiþinin ürünü olan oportünizm, çok çeþitli alanlarda ve çok çeþitli biçimlerde var olmaya devam etmiþtir, etmektedir. Biz dünya görüþümüzün temel sorunlarinda, programimiza iliþkin sorunlar üzerinde oportünizmle savaþtik; amaçlarin tümden farkliliği, sosyal-demokratlarla, bizim yasal marksizmimizi baþtan çikaran liberaller arasinda, kaçinilmaz olarak dönüþü olmayan bir parçalanmaya yolaçti. Taktik sorunlarda oportünizmle savaþtik; daha önemsiz olan bu konularda Kriçevski ve Akimov yoldaþlarla aramizdaki farklilik, doğal ki geçiciydi, ayripartiler kurulmasina yolaçmadi. Þimdi Martov'la Akselrod'un, program bir yana, taktik sorunlardan bile daha az temelli olan ama parti yaþamimizda þimdi ön plana çikmiþ bulunan oportünizmini altetmeliyiz.
      Oportünizmle savaþtan söz ederken, bugünkü oportünizmin her alanda gösterdiği karakteristik bir özelliğini, yani bulanikliğini, þekilsizliğini (amorphousness), kaypakliğinihiç akildan çikarmamaliyiz. Oportünist kiþi, yapisigereği, her zaman açik ve kararlibir tutum takinmaktan kaçinacaktir; her zaman orta yolu arayacaktir; her zaman birbirine (sayfa 253) karþit görüþler arasinda bir yilan gibi kivir-kivir gidip gelecek, her ikisiyle "görüþ birliği" içinde olmaya ve fikir ayriliklariniküçük değiþikliklere, kuþkulara, masum ve dindarca öğütlere, vb., indirgemeye çaliþacaktir. Program sorunlarinda bir oportünist olan yoldaþ Eduard Bernstein, partisinin devrimci programiyla "aynigörüþtedir" ve hiç kuþku yok ki, o programin "esaslibiçimde gözden geçirilmesi"ni isterse de bunun þimdilik zamansiz, uygun düþmez ve "eleþtiri"nin "genel ilkeleri"ni (ki bunlar burjuva demokrasisinden hiç bir eleþtirel gözle bakmaksizin ödünç alinmiþ ilkeler ve sloganlardir) açiklamak kadar önemli olmadiğinidüþünür. Taktik sorunlarinda oportünist olan yoldaþ von Vollmar da sosyal-demokrasinin eski taktikleriyle görüþ birliğindedir; herhangi bir belli "bakanlikçilik"[49] taktiği açikça savunmaktan çok, parlak söylevlerle, ufak-tefek değiþikliklerle ve alaylidudak büküþleriyle yetinir. Örgüt sorunlarinda oportünist olan Martov ve Akselrod yoldaþlar, her ne kadar öyle yapma görünümü içinde ortaya atilmiþlarsa da þimdiye dek "kural halinde belirlenebilecek" herhangi bir ilke ortaya koyamamiþlardir; onlar da hiç kuþku yok ki, örgütümüzün tüzüğünün "esaslibiçimde gözden geçirilmesi"ni isterler (iskra, n° 58, s. 2, sütun 3), ancak kendilerini her þeyden önce, "örgütlenmenin genel sorunlari"na hasretmeyi yeğtutarlar (çünkü, birinci maddeye karþin merkeziyetçi bir tüzük olan tüzüğümüzün esaslibiçimde gözden geçirilmesi, eğer yeni iskra'nin anlayiþidoğrultusunda yürütülürse, ister-istemez özerkliğe yolaçar; ve kuþku yok ki, yoldaþ Martov ilke olarak özerklikten yana eğilim gösterdiğini kendisine bile itiraf etmek istemez). Bu nedenledir ki, onlarin "örgütlenme" ilkeleri, gökkuþağinin bütün renklerini taþir. Ağir basan þey, otokrasiyle bürokrasiye, körükörüne itaate, insanlarin çark diþlileri haline getirilmesine karþimasum ve ateþli konuþmalardir — bu konuþmalar öylesine masumdur ki, bu konuþmalarda neyin gerçekten ilke endiþelerine (sayfa 254) dayandiğini, neyin üye seçilme endiþesinden kaynaklandiğinisaptamak çok zordur. Ama söylev sürdükçe, iþler kötüye gider: bu nefret edilesi "bürokrasi"yi tahlil etme ve kesinlikle tanimlama çabalariister-istemez özerkliğe varir; kendi tutumlarina "derinlik kazandirma" ve o tutumu hakliçikarma çabalariister-istemez geriliği, kuyrukçuluğu, jironden'vari lafebeliğini hakligörmeye varir. Sonunda gerçekten tek kesin ilke olarak anarþizm ilkesi belirir; bu ilke, bu nedenle pratikte baþlibaþina bir kurtuluþ çaresi olarak göze çarpar (pratik her zaman teorinin önünde gelir). Disipline dudak bükme —özellikle— anarþizm, iþte bizim oportünizmimizin örgüt sorunlarinda basamaklariarasinda kayarak ve herhangi bir belli ilkeyi ifade etmekten büyük bir hünerle kaçinarak, gâh tirmandiği, gâh indiği merdiven.[110*] Oportünizm, program ve taktik sorunlarinda da tamitamina ayniaþamalardan geçmiþtir: "ortodoksluğa", dar görüþlülüğe ve hareketsizliğe dudak bükme —revizyonist "eleþtiri" (sayfa 255) ve bakanlik sevdasi— burjuva demokrasisi.
      Disipline duyulan bu nefretle, bugün genel olarak oportünistlerin ve özellikle bizim azinliğimizin bütün yazilarinda göze çarpan, incinmiþliğe hiç bir zaman kusur bulmama arasinda yakin, psikolojik bir bağlantivardir. Onlar gadre uğramiþ, tedirgin edilmiþ, firlatilip atilmiþ, çembere alinmiþ, kendilerine zorbalik edilmiþtir. Bu çarpicisözlerde, belki de, zorbalarla zorbaliğa uğrayanlar[50] hakkindaki tatli, zekice güldürü yazisiniyazan kiþinin görebildiğinden çok daha fazla psikolojik ve siyasal gerçek vardir. Çünkü, azinliğimeydana getirenlerin, bir tür incinmiþlik duygusu taþiyanlar, þu ya da bu zamanda, þu ya da bu nedenle devrimci sosyal-demokratlar tarafindan gücendirilenler olduğunu görmek için parti kongresi tutanaklarina bakivermek yeter. Kendilerini çok kötü "gücendirdiğimiz" için kongreden çekilen bundcular ve Raboçeye Dyelo'cular vardir; genel olarak örgütlerin ve özellikle kendi örgütlerinin boğazlanmiþ imasindan ötürü ölümcül ölçüde gücendirilen Yujni Raboçi yandaþlarivardir; kürsüye her çikiþinda (çünkü her seferinde kendini hep budala yerine düþürmüþtür) saldirilara dayanmak zorunda kalan yoldaþ Mahov vardir; ve son olarak, tüzüğün 1. maddesiyle ilgili olarak "haksiz oportünizm suçlamasi"na uğrayarak ve, ayrica seçimlerde yenilgiye uğratilarak gücendirilen yoldaþ Martov ve yoldaþ Akselrod vardir. Bütün bu ölümcül saldirilar, bugün birçok darkafalinin düþündüğü biçimde, hoþgörüyle karþilanamayacak þakalarin, kaba davraniþlarin, çilginca tartiþmalarin, kapilariçarpmanin, yumruk- sallamanin raslansal sonucu değil, iskra'nin üç yillik ideolojik çaliþmalarinin kaçinilmaz siyasal sonucuydu. Eğer bu üç yillik süre içinde, salt çene çalmakla yetinmediysek ve eyleme dönüþtürülecek inançlariortaya koyduysak, bunun doğal sonucu kongrede iskracilara-karþiolanlarla ve "Bataklik"la savaþmaktan baþka bir þey olamazdi. Ve açik alinla ön safta çarpiþan yoldaþ Martov'la (sayfa 256) birlikte, böyle çok insan yiğininigücendirdiğimiz zaman, bardağin taþmasiiçin yoldaþ Akselrod'la yoldaþ Martov'a ufak bir saldirida bulunmamiz yetti. Nicelik niteliğe dönüþtü. Yadsima yadsindi. Gücendirilenler, kendi aralarindaki karþiliklihesaplariunuttular, birbirlerinin omzuna yaslanarak ağlaþmaya baþladilar ve "leninizme karþiisyan bayraği"ni[111*] açtilar.
      ileri olanlar gericilere karþiisyan ettiği zaman, isyan þahane birþeydir. Devrimci kanat oportünist kanada karþi, isyan ettiği zaman, isyan güzeldir. Oportünist kanat devrimci kanada karþiisyan ettiği zaman ise, o isyan kötüdür.
      Yoldaþ Plehanov, deyim yerindeyse, bu kötü iþe, bir savaþ tutsağiolarak katilmak zorunda kaldi. Plehanov, "çoğunluk" yararina baziönerilerin yazarindan, konudan soyutlanmiþ bazisözler alarak "öfkesini dökmeye" çaliþiyor ve haykiriyor: "Yoksul yoldaþ Lenin! Ortodoks destekçileri harika bir takim! " (iskra, n° 63, Ek.)
      Pek güzel yoldaþ Plehanov, söyleyebileceğim tek þey þu: eğer ben yoksulsam, yeni iskra'nin yönetmenleri yoksulun da yoksuludurlar. Ben ne kadar yoksul olursam olayim, henüz parti kongresine gözlerimi kapatacak ve zekamigöstermek için komisyon üyelerinin önergeleri arasinda malzeme avciliğina çikacak kadar umutsuz bir yoksulluğa düþmedim. Ben ne kadar yoksul olursam olayim, yandaþlaridikkatsizce münasebetsiz bir söz sarfetmeyen ama her konuda —örgüt olsun, taktikler ya da program olsun— devrimci sosyal-demokrasi ilkelerine taban tabana ters düþen ilkelere inatla ve israrla sarilanlardan bin kez daha zenginim. Ne kadar yoksul olursam olayim, bu tür yandaþlarin bana karþidüzdükleri övgüleri kamuoyunun gözünden saklama (sayfa 257) aþamasina düþmedim. Yeni iskra yönetmenlerininse yapmak zorunda olduklariþey bu.
      Okurlar, Rus Sosyal-Demokrat iþçi Partisinin Voronej Komitesi neyi temsil ediyor, biliyor musunuz? Eğer bilmiyorsaniz, parti kongresi tutanaklariniokuyun. Tutanaklardan öğreneceksiniz ki, bu kurulun düþünce çizgisi, kongrede sonuna kadar partinin devrimci kanadiyla savaþan, birçok kez herkesin, yoldaþ Plehanov'dan yoldaþ Popov'a kadar herkesin oportünist olarak nitelediği yoldaþ Akimov'la yoldaþ Bruker tarafindan ifade edilmiþtir. Evet, iþte bu Voronej Komitesi Ocak ayindaki broþüründe (n° 12, Ocak 1904) þu açiklamayiyapiyor:
      "Düzenli olarak büyüyen partimizin yaþaminda geçen yil büyük ve önemli bir olay yer aldi: RSDiP'nin, bütün örgütlerinden gelen temsilcilerin katildiğiikinci kongresi. Bir parti kongresi toplanmasiçok örgün (complicated) ve þimdiki egemen monarþi yönetimi altinda çok tehlikeli ve güç bir iþtir. Bu nedenledir ki, kongrenin toplanmasinin, kusursuz olmaktan çok uzak bir biçimde yapilmiþ olmasina þaþmamak gerekir. Kongrenin kendisinin de, kazasiz belasiz geçmiþ olduğu halde, partinin bütün bekleyiþlerine karþilik vermemiþ olmasida, yine bu nedenle, þaþirticideğildir. 1902 konferansinin, kongreyi toplamakla görevlendirdiği yoldaþlar tutuklanmiþtir; kongreyi ise, Rus sosyal-demokrasisindeki eğilimlerden yalnizca birini temsil eden kiþiler, yani iskracilar düzenlemiþtir. Sosyal-demokrat örgütlerin iskraciolmayan birçoğu, kongre çaliþmalarina katilmaya çağirilmamiþtir; bir bakima bu nedenden ötürü, parti için kongrenin bir program ve tüzük yapmasiiþi, son derece kusurlu bir biçimde gerçekleþtirilmiþtir: temsilcilerin kendileri bile, tüzükte 'tehlikeli yanliþ anlamalara yolaçabilecek' önemli kusurlar bulunduğunu itiraf etmektedirler. Kongrede iskracilar da bölünmüþtür; RSDiP'nin, daha önce iskra'nin hareket programiyla tam bir görüþ birliği içinde bulunan birçok taninmiþ üyesi, daha çok Lenin ve Plehanov tarafindan savunulan bu görüþlerin çoğunun pratik olmadiğisonucuna varmiþlardir. Gerçi kongrede bu kiþiler üstün gelmiþtir ama, gerçek yaþamin nabzive iskracilara-karþiolanlarin tümünün katildiğipratik çaliþmanin gerekleri, teorisyenlerin hatalarinihizla düzeltmektedir ve kongreden bu yana daha þimdiden önemli değiþiklikler getirmiþtir. 'iskra', (sayfa 258) büyük ölçüde değiþmiþtir ve genel olarak sosyal-demokrat hareket içindeki tüm iþçilerin isteklerine dikkat edileceğini vaadetmektedir. Her ne kadar kongre sonuçlarinin gelecek kongrede gözden geçirilip düzeltilmesi gerekecekse de ve bizzat temsilcilerin gördüğü gibi bu sonuçlar doyurucu değilse de ve bu nedenle parti tarafindan kinanamayacak kararlar olarak kabul edilemezse de, kongre, partide durumu aydinliğa kavuþturmuþtur, bundan sonraki teorik ve örgütsel çaliþmalar için birçok malzeme sağlamiþtir; ve bir bütün olarak partinin çaliþmalariiçin engin öğretici değeri olan bir deneyimdir. Kongrenin kararlarinive kabul ettiği tüzüğü, bütün örgütler dikkate alacaktir, ancak örgütlerin çoğu, bu kararlarin ve bu tüzüğün açik kusurlarikarþisinda, kendilerine yalnizca o kararlarin ve tüzüğün kilavuzluk etmesinden geri duracaklardir.
      "Partinin bir bütün olarak çaliþmalarinin önemini tam kavramiþ olan Voronej Komitesi, kongrenin hazirlanmasina iliþkin bütün —çaliþmalara etkin bir þekilde karþilik vermiþtir. Kurul, kongrede olup-bitenlerin önemini takdir eder ve merkez yayin organi(ana organ) haline gelen iskra'daki değiþiklikleri memnunlukla karþilar.
      "Partideki ve Merkez Yönetim Kurulundaki durum her ne kadar bizim için henüz doyurucu değilse de, partiyi örgütlemeye dönük güç görevin ortak çabalarla yetkinleþtirilebileceğine inaniyoruz. Baziuydurma dedikodular karþisinda, Voronej Komitesinin partiden ayrilmasidiye bir þeyin sözkonusu olmadiğiniyoldaþlara duyururuz. Voronej Komitesi, RSDiP'nden Voronej Komitesi gibi bir iþçi örgütünün çekilmesinin nasil tehlikeli bir örnek yaratacağini, bunun parti için nasil bir leke olacağini ve ayniörneği izleyecek iþçi örgütleri için bunun nasil zararliolacağiniçok iyi bilmektedir. Yeni bölünmelere neden olmamaliyiz, sinif bilinci taþiyan bütün iþçileri ve sosyalistleri bir partide birleþtirmek için israrla çaba göstermeliyiz. Bir nokta daha var, ikinci kongre, bir kurucu kongre değil, yalnizca olağan bir kongreydi. Partiden çikarma, ancak bir parti yargikurulunun karariyla olabilir; herhangi bir sosyal-demokrat örgütü partiden çikarmaya, hiç bir kurulun, hatta Merkez Yönetim Kurulunun bile hakkiyoktur. Üstelik ikinci kongre tarafindan kabul edilen tüzüğün 8'inci maddesine göre, her örgüt (sayfa 259) kendi yerel iþlerinde özerktir. Buna uygun olarak, Voronej Komitesinin, kendi örgütlenme görüþlerini uygulamaya koymaya ve o görüþleri parti içinde savunmaya hakki vardir."
      iskra, n° 61'de bu broþürden aktarma yaparken, yeni iskra'nin yazikurulu, bu tiradin, burada daha büyük puntolarla dizilen son bölümünü almiþlar, daha küçük puntolarla dizilen ilk bölümünü ise atlamayi yeğ tutmuþlardir.
      Utanç içindeydiler. (sayfa 260)




DiYALEKTiK ÜZERiNE BiRKAÇ SÖZ
iKi DEVRiM



      Partimizdeki bunalimin geliþimine genel bir bakiþ, birbirine karþisavaþim veren taraflarin bileþiminin, ufak-tefek istisnalar diþinda, baþindan beri esas itibariyle aynikaldiğinihemen gösterecektir. Bu, partimizin devrimci kanadiyla oportünist kanadiarasinda geçen bir savaþimdi. Ne var ki bu savaþim, çok çeþitli aþamalardan geçti. Daha þimdiden koskoca bir yiğin haline gelen yazilar, bölük-pörçük kanitlar, özünden koparilmiþ alintilar, suçlamalar, vb., vb. arasinda yolunu bulmak isteyen herhangi bir kiþi, bu aþamalardan herbirinin özelliklerini adamakillitanimalidir.
      Birbirinden açik-seçik ayrilabilen belli-baþliaþamalarisiralayalim: 1° Tüzüğün 1. maddesi üzerindeki tartiþmalar. (sayfa 261) Örgütlenmenin temel ilkeleri üzerinde tamamen ideolojik bir savaþim. Plehanov'la ben azinliktayiz. Martov'la Akselrod oportünist bir metin önerirler ve kendilerini, oportünistlerin kollariarasinda bulurlar. 2° Merkez Yönetim Kurulu aday listeleri üzerinde, iskra örgütü içinde bölünme: beþ kiþilik bir kurulda Fomin ya da Vasilyev, üç kiþilik bir Kurulda Trotski ya da Travinski. Belki de 1. madde konusunda azinlikta olduğumuz için, bu kez Plehanov'la ben çoğunluğu elde ederiz (yediye karþidokuz). Martov'un oportünistlerle koalisyonu, hazirlik komitesi olayihakkinda duyduğum en kötü korkularidoğrulamiþtir. 3° Çekiþmenin, tüzüğün ayrintilariüzerinde sürmesi. Martov'u oportünistler bir kez daha kurtarmiþtir. Yeniden azinliktayizdir ve azinliğin merkez organlarindaki haklariiçin savaþiriz. 4° Yedi aþirioportünist kongreden çekilir. Biz çoğunluk haline geliriz ve seçimlerde koalisyonu (iskra'nin azinlik kanadi, "Bataklik" ve iskracilara-karþiolanlar) yenilgiye uğratiriz. Martov'la Popov, üçlülere girmeyi reddederler. 5° Üyeliğe çağirilma konusunda kongre sonrasikavgalar. Anarsist davraniþlar ve anarþist lafazanlik çümbüþü. "Azinlik" arasinda, en az istikrarlive en az sadik olanlar üstün gelir. 6° Bir parçalanmayiönlemek üzere Plehanov "þefkate boğma" siyasetini benimser. "Azinlik", merkez yayin organinin yazikurulunu ve konseyi iþgal eder ve bütün gücüyle Merkez Yönetim Kuruluna saldiriya geçer. Kavga, her þeye egemen olmaya devam eder. 7° Merkez Yönetim Kuruluna ilk saldirigeri püskürtülür. Kavga, bir ölçüde yatiþmiþ gibi görünür. Partiyi derinden kariþtiran tamamen ideolojik iki sorunu, göreceli olarak daha sakin bir ortamda tartiþma olanağibelirir: a) Partimizde, ikinci kongrede kesin þeklini alan ve daha önceki bütün bölünmeleri bastiran "azinlik"—"çoğunluk" bölünmesinin siyasal önemi nedir, bu bölünme nasil açiklanabilir? b) Yeni iskra'nin, örgütlenme sorunundaki yeni tutumunun ilke olarak önemi nedir? (sayfa 262)
      Bu aþamalarin herbirinde, savaþimin içinde geçtiği koþullarla saldirinin ilk ağizdaki hedefi, öz olarak ayridir; her aþama, kendi içinde, genel bir askeri kampanyanin ayriayriçarpiþmalaridir. Her çarpiþmanin içinde geçtiği koþullariincelemeksizin, bizim verdiğimiz savaþimihiç bir þekilde anlama olanağiyoktur. Ama bu bir kez yapilinca, geliþmenin, çeliþkiler yoluyla, gerçekten diyalektik bir yürüyüþ yolu izlediğini açikça görürüz: azinlik çoğunluk haline gelir, çoğunluk azinliğa dönüþür; her iki taraf da savunmadan saldiriya ve saldiridan savunmaya geçer; ideolojik savaþimin baþlangiç noktasi(1. madde) "yadsinir" ve yerini, her þeye egemen olan kavgaya[112*] birakir; ama bunun ardindan "yadsimanin yadsinmasi" baþlar ve Tanrivergisi eþimizle, merkez organlarinda tam "geçinmenin" yolunu bulduğumuz bir sirada, baþlangiç noktasina, salt ideolojik savaþima döneriz; ama artik bu "tez", "anti-tez"in ortaya koyduğu bütün sonuçlarla zenginleþmiþ, üst düzeyde bir sentez haline gelmiþtir; bu sentez içinde, 1. maddeye iliþkin münferit ve raslantitüründen hata, bir yari-sistem haline, örgüt sorunlarindaki oportünist görüþlerin yari-sistemi haline dönüþmüþtür; bu gerçekle, partimizin devrimci ve oportünist kanatlara bölünmüþ olmasiarasindaki bağlanti, giderek daha açikça görülmeye baþlanmiþtir. Kisacasi, nasil ki yulaflar, Hegel'e göre büyürse, Rus sosyal-demokratlarida kendi aralarinda, Hegel'e göre, savaþirlar.
      Ne var ki, marksizmin, düzelterek kendi malihaline getirdiği büyük hegelci felsefe, tek bir sürecin değiþik aþamalarina ait belli baziaçiklamalarla belli bazigeliþme etmenlerini birbirine eklemek gibi bayağibir aliþkanlikla, partinin devrimci kanadindan oportünist kanadina geçen politikacilarin (sayfa 263) zikzaklarinihakligöstermeye dönük adi oyunlarla hiç bir zaman kariþtirilmamalidir. Gerçek diyalektik, bireylerin hatalarinihakligöstermez, ama dönüþleri inceler; geliþme sürecini, bütün somutluğu içinde ayrintilariyla inceleyerek, kaçinilmazliğinikanitlar. Diyalektiğin temel ilkelerinden biri, soyut gerçek diye bir þey olmadiği, gerçeğin her zaman somut olduğudur... Bir nokta daha... Büyük hegelci diyalektik, þu italyan sözünde çok iyi ifade edilen bayağieyyamcibilgelikle hiç kariþtirilmamalidir: Mettere la coda dove non va il capo (kafanin geçemeyeceği yere kuyruğunu sikiþtirmak).
      Bizim parti içindeki savaþimimizin gösterdiği diyalektik geliþmenin sonucu iki devrimdi. Yoldaþ Martov'un, Bir Kez Daha Azinlikta'sinda gayet yerli yerinde belirttiği gibi parti kongresi gerçek bir devrimdi. Azinlik, "dünya devrimlerle ilerliyor; biz de bir devrim yaptik" derken, yine doğru söylemektedir. Kongreden sonra gerçekten bir devrim yapmiþlardir; dünyanin gerçekten devrimlerle ilerlediği de genel olarak doğrudur. Ama bu genel söz, her somut devrimin somut önemini tanimlamaz; bazidevrimler vardir ki, unutulmaz yoldaþ Mahov'un unutulmaz sözünü, bir baþka türlü ifade edersek, gericilik gibi bir þeydir; belli somut bir devrimin "dünya"yi(partimizi) ileri mi yoksa geri mi götürdüğüne karar vermeden önce, devrimi yapan asil gücün, partinin devrimci kanadimi, yoksa oportünist kanadimiolduğunu bilmeliyiz, savaþçilarin esinlendiği þeyin devrimci ilkeler mi, yoksa oportünist ilkeler mi olduğunu bilmeliyiz.
      Parti kongremiz, Rus devrim hareketinin tüm tarihi içinde eþsiz, benzeri olmayan bir kongreydi. Çünkü, gizli devrimci bir parti, ilk kez, yeraltiyaþaminin karanliklarindan gün iþiğina çikmayibaþarmiþti; parti içi savaþimimizin tüm niteliğini ve sonuçlarini, partimizin tüm niteliğini ve program, taktik ve örgütlenme sorunlarinda partinin, azçok belirgin (sayfa 264) parçalarinin, niteliğini herkese göstermiþti. Çünkü ilk kez, çoğu kendi aralarinda amansizca savaþan ve yalnizca bir fikrin gücüyle birbirine bağlanan ve þimdi (ilke olarak) grup gevþekliğini ve bağimsizliğini, ilk kez yaratmakta olduğumuz bütün için, yani parti için feda etmeye hazirlanan birbirinden çok farklidüzinelerle grubu biraraya getirerek, grup gevþekliği ve devrimci darkafalilik geleneğini kaldirip atmayibaþarmiþtik. Ancak siyasette özveriler karþiliksiz elde edilmez, savaþla kazanilmasigerekir. Örgütlerin boğazlanmasisavaþi, zorunlu olarak korkunç þiddetli geçti. Açik ve serbest savaþimin meltemi, bir kasirgaya dönüþtü. Kasirga, bütün grupçu çikarlarin, duygularin ve geleneklerin tüm kalintilarini, istisnasiz silip süpürdü —çok da iyi etti— ve ilk kez gerçek parti kurumlariniyaratti.
      Ama insanin kendine, bir þeyim demesi baþka, öyle olmasidaha baþkadir. ilke olarak grupçuluk sistemini, parti uğruna feda etmek baþkadir, kendi grubundan feragat etmesi baþkadir. Taze hava, küflü darkafaliliğa aliþmiþ kiþilere fazla taze geldi. Yoldaþ Martov'un Bir Kez Daha Azinlikta'sinda (elinde olmaksizin) doğru bir biçimde belirttiği gibi, "parti ilk kongresinin gerginliğine dayanamadi". Örgütlerin boğazlanmasindan duyulan güceniklik çok güçlüydü. Öfkeli kasirga, parti akintisinin dibindeki bütün çamur birikintilerini havaya kaldirdive çamur öcünü aldi. Eski dargörüþlü grupçuluk ruhu, henüz genç olan parti gücünü tepeledi. Partinin oportünist kanadi, bozguna uğramiþ olsa da, Akimov'un raslansal kazanciyla pekiþmiþ olarak, devrimci kanada —kuþkusuz geçici bir süre için— üstün geldi.
      Sonuç, yönetmenlerinin, parti kongresinde iþledikleri hatayigeliþtirmek ve derinleþtirmek durumunda kalan yeni iskra'dir' Eski iskra devrimci savaþimin gerçeklerini belletirdi. Yeni iskra, boyuneğme ve herkesle iyi geçinme þeklindeki eyyamciliğiöğretiyor. Eski iskra militan ortodoks anlayiþin organiydi. Yeni iskra bize, özellikle örgütlenme konusunda (sayfa 265) baþgösteren bir oportünizm sunuyor. Eski iskra, hem Rus, hem BatiAvrupalioportünistlerin nefretini kazanma onuruna eriþmiþti. Yeni iskra "akillanmiþ"tir, yakinda aþirioportünistlerin kendisine yağdirdiğiövgülerden utanmaz hale gelecektir. Eski iskra, amacina doğru asla sapmaksizin yürümüþtü, sözüyle eylemi arasinda hiç bir tutarsizlik yoktu. Yeni iskra'nin tutumunda doğal olarak saklibulunan yanliþlik ise —hatta herhangi bir kiþinin istek ve niyetinden bağimsiz olarak— ister-istemez siyasal ikiyüzlülüğe yolaçmaktadir. Yeni iskra, grupçuluk anlayiþinin parti anlayiþiüzerindeki zaferini gizlemek için, grupçuluk anlayiþina çatmaktadir. Þu ya da bu ölçüde örgütlenmiþ bir partide azinliğin çoğunluğa tabi olmasinin diþinda, parçalanmaktan kaçinmak için sanki baþka bir yol düþünülebilirmiþ gibi, yeni iskra, ikiyüzlü bir tutumla parçalanmayikiniyor. Yeni iskra, devrimci kamuoyuna dikkat gösterilmesi gerektiğini söylüyor, ama bir yandan Akimov'larin övgülerini gizlerken, bir yandan da partinin devrimci kanadina bağliyönetim kurullarihakkinda zavallibir skandal ticaretine giriþiyor.[113*] Ne utanmazca bir þey! Bizim eski iskra'mizinasil da itibarsiz hale getirdiler!
      Bir adim ileri, iki adim geri... Bireylerin yaþaminda, uluslarin tarihinde ve partilerin geliþmesinde böyle þeyler olur. Ama devrimci sosyal-demokrasi ilkelerinin, proletarya örgütünün ve parti disiplininin eninde-sonunda tam zafer kazanacağindan kuþku duymak, alçakliğin en canicesi olur. Daha þimdiden çok þey kazanmiþ bulunuyoruz; tersliklerden umutsuzluğa kapilmaksizin savaþisürdürmeliyiz; sebatla, kendi çevresinin kavgasiniyapanlarin darkafaliyöntemlerini horgörerek; bütün Rus sosyal-demokratlarinibirbirine bağlayan, güçlükle elde edilmiþ tek parti (sayfa 266) bağinikorumak için elimizden gelen her þeyi yaparak; parti üyesine düþen görevlerin ne demek olduğunu, ikinci parti kongresindeki savaþimi, ayriliğimizin bütün nedenlerini ve geçirdiği tüm aþamalarive ayrica örgütlenme alaninda olduğu kadar program ve taktikler konusunda da çaresizlik içinde burjuva psikolojisine teslim olan, burjuva demokrasisinin görüþünü olduğu gibi benimseyen ve proletaryanin sinif savaþimisilahinikörelten oportünizmin kesinlikle yikim getireceğini bütün parti üyelerine ve özellikle iþçilere dinmek bilmez, sistemli bir çaliþmayla aþilamaya çaliþarak savaþmaliyiz.
      iktidar savaþiminda, proletaryanin, örgütten baþka bir silahiyoktur. Burjuva dünyasindaki anarþik rekabetin egemenliğinden ötürü birbirinden ayridüþmüþ; sermaye köleliğiyle yerine bağlanmiþ; azami yoksulluğun, vahþetin ve bozulmuþluğun "derin çukurlari"na sürekli olarak itilmiþ olan proletarya, ancak, marksizmin ilkeleri üzerinde ideolojik olarak birleþerek ve bunu, milyonlarca emekçiyi bir iþçi sinifiordusu halinde kaynaþtiran maddi örgüt birliğiyle pekiþtirerek, yenilmez bir güç haline gelebilir ve gelecektir. Ne Rus otokrasisinin bunak yönetimi ne de uluslararasisermayenin ömrünü doldurmuþ egemenliği bu orduya dayanabilecektir. Bütün zikzaklara ve geriye doğru atilan adimlara, bugünkü sosyal-demokrasinin jirondenlerinin oportünist lafazanliğina, gerileyen grupçuluk ruhunun kendi yüksekliğine kendini inandirmasina ve aydin anarþizminin gösteriþ ve gürültüsüne karþin, proletarya ordusu, gittikçe sağlam biçimde saflarinisiklaþtiracaktir.(sayfa: 267)






Bu Blogda Ara