SOVYETLER BİRLİĞİ KOMÜNİST PARTİSİ (BOLŞEVİK) TARİHİ
J. V. STALİN
RUSYA'DA SOSYAL-DEMOKRAT İŞÇİ PARTİSİ'NİN YARATILMASI UĞRUNA MÜCADELE
(1883 - 1901)
Marksist grupların ortaya çıkışından önce, Rusya'da devrimci çalışma Marksizme karşı olan Halkçılar (Narodnikler) tarafından yürütülmekteydi.
İlk Rus Marksist grubu 1883'te ortaya çıktı. Bu, G. V. Plehanov'un yurtdışında, devrimci faaliyetleri yüzünden Çarlık hükümetinin takibatlarından sıyrılmak üzere gittiği Cenevre'de örgütlediği "Emeğin Kurtuluşu" grubuydu.
Önceleri Plehanov'un kendisi de bir Narodnik'ti. Ama dışarıda Marksizmi inceledikten sonra, Narodizmden koptu ve Marksizmin önde gelen bir propagandisti haline geldi.
"Emeğin Kurtuluşu" grubu, Rusya'da Marksizmin yayılması için çok çalıştı. Marx ve Engels'in eserlerini -"Komünist Manifesto", "Ücretli Emek ve Sermaye", "Sosyalizmin Ütopyadan Bilime Gelişmesi" ve diğerlerini- Rusçaya çevirdiler, dışarıda bastırdılar ve Rusya'da gizlice dağıtmaya başladılar. G.V. Plehanov, Zasuliç, Akselrod ve bu grubun diğer üyeleri, Marx ve Engels'in öğretilerini açıklayan, bilimsel sosyalizmin fikirlerini ortaya koyan bir dizi eser de yazdılar.
Proletaryanın büyük öğretmenleri Marx ve Engels, -ütopik sosyalistlerin tersine- sosyalizmin hayalcilerin (ütopyacıların) bir icadı olmayıp, modern kapitalist toplumun gelişmesinin zorunlu sonucu olduğunu ilk açıklayanlardı. Tıpkı feodal düzenin devrilmiş olması gibi kapitalist düzenin de devrileceğini, kapitalizmin, proletaryanın şahsında, kendi mezar kazıcılarını yarattığını gösterdiler, insanlığı kapitalizmden, sömürüden ancak proletaryanın sınıf mücadelesinin, ancak proletaryanın burjuvazi üzerindeki zaferinin kurtaracağını gösterdiler.
Marx ve Engels, proletaryaya, kendi gücünün bilincine varmayı, kendi sınıf çıkarlarını bilmeyi ve burjuvaziye karşı kararlı mücadele için birleşmeyi öğrettiler. Marx ve Engels, kapitalist toplumun gelişme yasalarını keşfettiler ve kapitalist toplumun gelişmesinin ve onun içindeki sınıf mücadelesinin kaçınılmaz olarak kapitalizmin devrilmesine, proletaryanın zaferine, proletarya diktatörlüğüne götürmek zorunda olduğunu bilimsel şekilde kanıtladılar.
Marx ve Engels, sermayenin egemenliğinden kurtulmanın ve kapitalist mülkiyeti kamu mülkiyetine dönüştürmenin barışçıl yoldan mümkün olmadığını, işçi sınıfının bunu ancak burjuvaziye karşı devrimci şiddet uygulayarak, bir proleter devrimle, sömürücülerin direnişini kırarak ve yeni, sınıfsız Komünist bir toplum yaratmak zorunda olan kendi siyasi egemenliğini, proletarya diktatörlüğünü kurarak başarabileceğini öğrettiler.
Marx ve Engels, sanayi proletaryasının kapitalist toplumda en devrimci ve bu nedenle en ileri sınıf olduğunu, ancak proletarya gibi bir sınıfın, kapitalizmden hoşnut olmayan tüm güçleri kendi etrafında toplayabileceğini ve onları kapitalizme karşı taarruza geçirtebileceğini öğrettiler. Ama eski dünyayı yenip yeni, sınıfsız toplumu inşa etmek için, proletaryanın, Marx ve Engelsin Komünist Partisi adını verdiği, kendi işçi sınıfı partisine sahip olması gerekir.
İlk Rus Marksist grubu olan Plehanov'un "Emeğin Kurtuluşu" grubu, kendini bütünüyle Marx'ın ve Engels'in görüşlerinin yayılmasına adadı.
"Emeğin Kurtuluşu" grubu Marksizmin bayrağını yurtdışındaki Rus basınında, henüz Rusya'da bir sosyal-demokrat hareket yokken yükseltmişti. Bu durumda herşeyden önce bu hareket için teorik olarak, ideolojik olarak yolu açmak gerekliydi. Marksizmin ve sosyal-demokrat hareketin yayılması önünde o sıradaki en önemli ideolojik engel, o zamanlar ileri işçiler ve devrimci düşünceli aydınlar arasında hakim olan Narodnik görüşlerdi.
Rusya'da kapitalizm geliştikçe, işçi sınıfı da örgütlü devrimci mücadele yürütebilecek, kuvvetli ve ileri bir güç haline geldi. Ama Narodnikler işçi sınıfının önder rolünü anlamıyorlardı. Rus Narodnikleri yanlış bir şekilde, esas devrimci gücün işçi sınıfı değil, köylüler olduğunu, çar ve çiftlik sahiplerinin iktidarının yalnızca köylü "isyanlarıyla" devrilebileceğini düşünüyorlardı. Narodnikler işçi sınıfını tanımıyor ve köylülerin işçi sınıfıyla ittifakı olmaksızın ve onun önderliği olmaksızın çarlığı ve çiftlik sahiplerini yenemeyeceğini anlamıyorlardı. İşçi sınıfının, toplumun en devrimci ve en ileri sınıfı olduğunu kavramıyorlardı.
Narodnikler başlangıçta köylüleri Çarlık hükümetine karşı mücadeleye sarsmaya çalıştılar. Bu amaçla, genç devrimci aydınlar köylü kılığına bürünerek köye, o günün deyişiyle "halka" gittiler. "Narodnik" terimi de buradan, Narod'dan, yani halk'tan gelir. Ama köylülük onları izlemedi, çünkü onlar köylüleri de doğru dürüst tanımıyor ve anlamıyorlardı. Narodniklerin büyük çoğunluğu polis tarafından tutuklandı. Bunun üzerine Narodnikler, Çarlık otokrasisine karşı mücadeleyi tek başlarına, kendi güçleriyle, halk olmaksızın yürütmeye karar verdiler, bu karar ise daha da ciddi hatalara yol açtı.
Narodniklerin gizli birliği "Narodnaya Volya" (Halkın İradesi), Çara bir bir suikast hazırladı, l Mart (yeni tarihle 13 Mart) 1881'de bu gizli birliğin üyeleri ("Narodnaya Volya"cılar), Çar II. Aleksander'i bir bombayla öldürmeyi başardılar. Ama bundan halkın hiçbir çıkarı olmadı. Tek tek insanların öldürülmesi, ne Çarlık otokrasisini devirebilir, ne de çiftlik sahipleri sınıfını yokedebilirdi. Öldürülen çarın yerine bir başkası,
III. Aleksander geçti, onun yönetimi altında işçilerin ve köylülerin durumu daha da kötüleşti.
Narodniklerin çarlığa karşı seçtiği, tek tek suikastlerle, bireysel terörle mücadele yolu yanlıştı ve devrime zararlıydı. Bireysel terör politikası, Narodniklerin yanlış, aktif "kahramanlar" ve "kahramanlar"dan olağanüstü yiğitlikler bekleyen pasif "sürü" teorisine dayanıyordu. Bu yanlış teori, tarihi sadece olağanüstü bireylerin yarattığını; kütlenin, halkın, sınıfın, Narodnik yazarların horlayıcı deyişle "sürü"nün ise bilinçli örgütlü eylem yeteneğinde olmadığını, "kahramanlar"ı ancak körü körüne izleyebileceğini iddia ediyordu. Bu yüzden Narodnikler, köylüler arasında ve işçi sınıfı içinde devrimci kitle çalışmasını bir yana bıraktılar ve bireysel teröre yöneldiler. Zamanın en ünlü devrimcilerinden birini, Stepan Halturin'i, devrimci işçi birliği örgütleme çalışmasını bırakıp, kendini bütünüyle terörizme vermeye ikna ettiler.
Narodnikler, sömürücüler sınıfının tek tek temsilcilerine karşı devrime hiçbir faydası olmayan- suikastlerle, emekçilerin dikkatini, bir bütün olarak bu sınıfa karşı mücadeleden çeldiler. İşçi sınıfının ve köylülüğün devrimci inisiyatif ve faaliyetinin gelişmesini kösteklediler.
Narodnikler,proletaryanın devrimde kendi önder rolünü kavramasını engellediler ve işçi sınıfının bağımsız partisinin yaratılmasını geri bıraktırdılar. Narodniklerin gizli örgütü Çarlık hükümeti tarafından parçalandığı halde, Narodnik görüşler devrimci düşünceli aydınlar arasında uzun süre varlığını korudu. Geride kalan Narodnikler Rusya'da Marksizmin yayılmasına inatçı bir şekilde karşı koydular, işçi sınıfının örgütlenmesini baltaladılar.
Bu nedenle Rusya'da Marksizm, ancak Narodizme karşı mücadele içinde gelişebilir ve güç kazanabilirdi.
"Emeğin Kurtuluşu" grubu Narodniklerin yanlış görüşlerine karşı savaş açtı, Narodnik öğretilerin ve mücadele yöntemlerinin işçi sınıfı
hareketine ne kadar büyük zarar verdiğini gösterdi.
Narodnikleri hedef alan yazılarında Plehanov, onların kendilerine Sosyalist adını vermesine rağmen, Narodniklerin görüşlerinin Bilimsel Sosyalizm ile hiçbir ortak yanı olmadığım gösterdi.
Narodniklerin yanlış görüşlerinin ilk Marksist eleştirisini yapan Plehanov oldu. Narodnik görüşlere isabetli darbeler indiren Plehanov, aynı zamanda Marksist görüşleri parlak bir şekilde savunmayı da bildi.
Narodniklerin, Plehanov'un ezici darbeler indirdiği yanlış temel görüşleri nelerdi?
Birincisi, Narodnikler Rusya'da kapitalizmin "tesadüfi" bir görüngü olduğunu, Rusya'da gelişmeyeceğini ve dolayısıyla proletaryanın da büyüyüp gelişmeyeceğini ileri sürüyorlardı.
İkincisi, Narodnikler işçi sınıfını devrimde önder sınıf olarak görmüyorlardı. Proletarya olmaksızın sosyalizme ulaşmayı hayal ediyorlardı. Esas devrimci gücün, aydınların önderliğinde köylüler, ve Sosyalizmin rüşeym hali ve temeli olarak gördükleri köy topluluğu Obşçina- olduğunu düşünüyorlardı.
Üçüncüsü, Narodnikler insanlık tarihinin tüm seyri hakkında yanlış ve zararlı görüşlere sahiptiler. Toplumun iktisadi ve siyasi gelişiminin yasalarını ne biliyor, ne de anlıyorlardı. Bu konuda bir hayli geriydiler. Onlara göre tarih, ne sınıflar ne de sınıf mücadeleleri tarafından yapılıyordu, bilakis sadece, kütlenin, "sürü"nün, halkın, sınıfların körü körüne izlediği olağanüstü bireyler "kahramanlar" tarafından yapılıyordu.
Narodnikleri teşhir etme mücadelesi içinde Plehanov, Rusya'da Marksistlerin kendilerini yetiştirmesine ve eğitmesine yarayan bir dizi Marksist eser yazdı. Plehanov'un "Sosyalizm ve Siyasi Mücadele", "Görüş Ayrılıklarımız", "Monist Tarih Görüşünün Gelişmesi Üzerine" gibi eserleri Rusya'da Marksizmin zaferi için yolu temizledi.
Plehanov eserlerinde Marksizmin temel sorunlarının bir açımlamasını yaptı. 1895 yılında yayınlanan "Monist Tarih Görüsünün Gelişmesi Üzerine" eseri özellikle büyük bir öneme sahip oldu. Lenin, bu kitap sayesinde "tüm bir Rus Marksistleri kuşağının yetiştiğine" işaret
etti. (Lenin, Tüm Eserler, cilt XIV, s. 347, Rusça.)
Narodnikleri hedef alan yazılarında Plehanov, sorunu Narodniklerin koyduktan gibi: Rusya'da kapitalizm gelişmeli mi, gelişmemeli mi? diye koymanın saçma olduğunu gösterdi. Plehanov, Burada sözkonusu olanın Rusya'nın kapitalist gelişme yoluna çoktan girdiğini ve Rusya'yı hiçbir gücün bu yoldan döndüremeyeceğini söyledi ve bunu olgularla tanıtladı.
Devrimcilerin görevi, Rusya'da kapitalizmin gelişmesini durdurmak değildi, bunu nasıl olsa yapamazlardı. Devrimcilerin görevi, kapitalizmin gelişmesiyle ortaya çıkan kuvvetli devrimci güce, işçi sınıfına dayanmak; onun sınıf bilincini yükseltmek, onu örgütlemek ve kendi işçi sınıfı partisini yaratmakta ona yardım etmekti.
Plehanov, Narodniklerin ikinci temel yanlışını da; proletaryanın devrimci mücadeledeki önder rolünü yadsımalarını da darmadağın etti. Narodnikler Rusya'da proletaryanın ortaya çıkmasını bir tür "tarihi talihsizlik" olarak görüyor ve "proleterlik ülseri"nden sözediyorlardı. Marksist öğretiyi ve onun Rusya'ya tam uygulanabilirliğini şiddetle savunan Plehanov, köylülerin sayısal üstünlüğüne ve proletaryanın görece azlığına rağmen, devrimcilerin asıl umutlarını tam da proletaryaya, onun gelişmesine bağlamaları gerektiğini kanıtladı.
Niçin tam da proletaryaya?
Çünkü proletarya, bugünkü sayısal azlığına rağmen, ekonominin en ileri biçimine, büyük üretime bağlı olan ve bundan dolayı önünde büyük bir gelecek duran emekçi sınıftı.
Çünkü sınıf olarak proletarya, her geçen yıl büyüyordu, siyasi bakımdan gelişiyordu, büyük üretimdeki çalışma şartlarından dolayı kolayca örgütlenebiliyordu ve proleter konumundan dolayı en devrimci sınıftı, çünkü devrimde zincirlerinden başka kaybedecek birşeyi yoktu.
Köylülüğün durumu ise farklıydı.
Köylülük (burada her biri kendi hesabına çalışan bireysel köylüler kastedilmektedir. Ed.), sayısal büyüklüğüne rağmen, ekonominin en geri biçimine, küçük üretime bağlı ve bundan dolayı önünde büyük bir gelecek durmayan ve duramayacak olan bir emekçi sınıftı.
Sınıf olarak köylülük, gelişmek bir yana, gittikçe daha fazla burjuvaziye (Kulaklar) ve kır yoksullarına (proleterler ve yarı-proleterler) ayrışıyordu. Ayrıca, dağınıklığı yüzünden, onu örgütlemek proletaryadan daha zordu, küçük mülk sahipleri olarak konumlarından dolayı devrimci harekete proletarya kadar kolay katılmıyorlardı.
Narodnikler, Rusya'da sosyalizmin proletarya diktatörlüğü vasıtasıyla değil, bilakis sosyalizmin rüşeym hali ve temeli olarak gördükleri köy topluluğu vasıtasıyla geleceğini iddia ediyorlardı. Ama köy topluluğu, sosyalizmin ne rüşeym hali ne de temeliydi ve olamazdı da; çünkü köy topluluğuna, yoksul köylüleri, tarım emekçilerini ve iktisaden zayıf orta köylüleri sömüren Kulaklar, "köyün kan emicileri" hakimdi. Ortaklaşa toprak mülkiyetinin biçimsel varlığı ve toprağın dönem dönem kafa sayısına göre yeniden paylaşılması, durumu hiçbir şekilde değiştirmiyordu. Toprağı, köy topluluğunun iş hayvanına, araç ve tohuma sahip olan üyeleri, yani hali vakti yerinde orta köylüler ve Kulaklar kullanıyordu. Atsız köylüler, yoksul köylüler ve bir bütün olarak iktisaden zayıf olanlar, toprağı Kulaklara devredip kendi geçimlerini tarım işçisi olarak kazanmak zorunda kalıyorlardı. Köy topluluğu, aslında, Kulakların egemen konumunu örtbas etmek için rahat bir biçim ve köylülerden kollektif sorumluluk ilkesine göre vergi toplamak için Çarlık hükümetinin elinde ucuz bir araca. Çarlığın köy topluluğuna dokunmaması da işte bu yüzdendi. Böyle bir köy topluluğunu sosyalizmin rüşeym hali ya da temeli olarak görmek gülünç olurdu.
Plehanov, Narodniklerin üçüncü temel yanlışını da -toplumsal gelişmede, olağanüstü bireylerin, "kahramanlar"ın ve onların fikirlerinin tayin edici rolü ve kitlelerin, "sürü'nün, halkın, sınıfların önemsiz rolü- darmadağın etti. Plehanov, Narodnikleri idealizm ile suçladı ve doğrunun idealizmden değil, Marx ve Engels'in materyalizminden yana olduğunu kanıtladı.
Plehanov, Marksist materyalizm bakış açısını geliştirdi ve gerekçelendirdi. Marksist materyalizme uygun olarak, toplumun gelişmesinin, son tahlilde, olağanüstü bireylerin istek ve düşünceleri tarafından değil, toplumun maddi varlık koşullarının gelişmesi tarafından, toplumun varlığı için gerekli olan maddi ürünlerin üretim tarzındaki değişiklikler tarafından, maddi ürünlerin üretimi alanında sınıfların karşılıklı ilişkilerindeki değişiklikler tarafından, sınıfların maddi ürünlerin üretimi ve dağıtımında oynadıkları rol ve aldıktan yer uğruna giriştikleri mücadeleler tarafından belirlendiğini kanıtladı.
Düşünceler, insanların toplumsal-iktisadi konumunu belirlemez, bilakis, insanların toplumsal-iktisadi konumları, onların düşüncelerini belirler. Olağanüstü bireyler, düşünceleri ve istekleri toplumun iktisadi gelişimine, ileri sınıfın ihtiyaçlarına karşıt düşüyorsa, birer hiçe dönüşebilirler, ve tersine, eğer düşünce ve istekleri toplumun iktisadi gelişiminin ihtiyaçlarını, en ileri sınıfın ihtiyaçlarını doğru bir şekilde dile getiriyorsa, olağanüstü insanlar gerçekten olağanüstü bireyler haline gelebilir.
Narodniklerin, kütlenin bir sürü olduğu, tarihi yapanların ve sürüyü halk haline getirenlerin kahramanlar olduğu iddialarına Marksistler şu yanıtı verdiler: tarihi kahramanlar değil, kahramanları tarih yapar (yaratır), dolayısıyla halkı kahramanlar değil, kahramanları halk yaratır ve tarihi halk ileri götürür. Kahramanlar, olağanüstü bireyler, ancak toplumun gelişme şartlarını ve bu şartları daha iyiye dönüştürme yollarını doğru olarak kavrayabildikleri ölçüde toplumun yaşamında önemli bir rol oynayabilirler. Kahramanlar, olağanüstü bireyler, toplumun gelişme şartlarını doğru olarak kavramaz ve kendilerinin tarihi "biçimlendirenler" oldukları kuruntusuna kapılıp, toplumun tarihi ihtiyaçlarına karşı çıkmaya başlarlarsa, gülünç bahtsızlar konumuna düşebilirler.
Narodnikler, tam da bu türden bahtsızlar, acınacak kahramanlar kategorisine giriyorlardı.
Narodniklere karşı Plehanov'un yazınsal çalışmaları, mücadelesi, Narodniklerin devrimci aydınlar arasındaki etkisini temelli zayıflattı. Ancak Narodizmin ideolojik olarak paramparça edilişi henüz tamamlanmış olmaktan uzaktı. Bu görev -Marksizmin düşmanı olarak Narodizme son darbeyi indirmek- Lenin'e düştü.
"Narodnaya Volya" Partisinin parçalanmasından kısa süre sonra, Narodniklerin çoğunluğu Çarlık hükümetine karşı devrimci mücadeleden vazgeçti; Çarlık hükümetiyle uzlaşma, anlaşma vaaz etmeye başladı. Seksenli ve doksanlı yıllarda Narodnikler, Kulakların çıkarlarının sözcüleri haline geldiler.
"Emeğin Kurtuluşu" grubu, Rus sosyal-demokratlarının bir programı için iki taslak hazırladı (ilki 1884'te, ikincisi 1887'de). Bu Rusya'da Marksist sosyal-demokrat partinin yaratılması için önçalışmada ablan çok önemli bir adımdı.
Ama "Emeğin Kurtuluşu" grubunun ciddi hataları da vardı. Onun ilk program taslağında hâlâ Narodnik görüşlerin kalıntıları vardı, bireysel terör taktiği caiz görülüyordu. Ayrıca Plehanov, proletaryanın, devrimin seyri içinde köylüleri beraberinde götürebileceğini ve götürmek zorunda olduğunu, proletaryanın, ancak köylülükle ittifak halinde Çarlık üzerinde zafer kazanabileceğini hesaba katmıyordu. Plehanov devamla, liberal burjuvaziyi devrime istikrarsız da olsa bir destek sağlayabilecek bir güç olarak görüyordu, ama köylülüğü ise bazı yazılarında tamamen defterden siliyordu. örneğin şöyle diyordu:
"Ülkemizde, muhalif ya da devrimci kombinasyonların dayanabilecekleri --burjuvazi ve proletaryadan başka- hiçbir toplumsal güç görmüyoruz." (Plehanov, Eserler, cilt III, s. 119, Rusça.)
Bu yanlış görüşler, Plehanov'un gelecekteki Menşevik görüşlerinin tohumlarıydı.
Gerek "Emeğin Kurtuluşu" grubu, gerekse o dönemin Marksist çevreleri henüz işçi sınıfı hareketiyle pratik bağlar kurmuş değildi. Bu henüz, Rusya'da Marksizmin teorisinin, Marksist düşüncelerin, sosyaldemokrasinin programatik ilkelerinin ortaya çıkma ve tutunma dönemiydi. 1884 ile 1894 arasındaki on yıl içinde, sosyal-demokrasi, işçilerin kitle hareketiyle hiç bağı olmayan ya da pek az bağı olan tek tek küçük gruplar ve çevreler halinde vardı. Henüz doğmamış, fakat ana rahminde gelişen çocuğu andıran sosyal demokrasi, Lenin'in deyişiyle, "bir ceninin gelişme sürecinden" geçiyordu.
"Emeğin Kurtuluşu" grubunun, "sadece teorik olarak sosyaldemokrasinin temellerini attığını ve işçi sınıfı hareketine doğru ilk adımı attığını" belirtti Lenin.
Rusya'da Marksizmi işçi sınıfı hareketiyle birleştirme ve aynı şekilde "Emeğin Kurtuluşu" grubunun hatalarını düzeltme görevinin çözümü Lenin'e düştü.
RUSYA'DA SOSYAL-DEMOKRAT İŞÇİ PARTİSİ'NİN YARATILMASI UĞRUNA MÜCADELE
(1883 - 1901)
3. LENİN'İN DEVRİMCİ FAALİYETİNİN BAŞLANGICI. PETERSBURG İŞÇİ SINIFININ KURTULUŞU İÇİN MÜCADELE BİRLİĞİ.
Bolşevizmin kurucusu Vladimir İlyiç Lenin, 1870 yılında Simbirsk (şimdi Ulyanovsk) kentinde doğdu. 1887 yılında Lenin Kazan Üniversitesi'ne girdi, ama devrimci öğrenci hareketine katıldığından dolayı kısa süre sonra tutuklandı ve üniversiteden uzaklaştırıldı. Kazan'da Lenin, Fedoseyev'in örgütlemiş olduğu bir Marksist çevreye katıldı. Lenin'in Samara'ya taşınmasından sonra onun etrafında çabucak Samara'lı Marksistlerin ilk çevresi oluştu. Lenin daha o günlerde mükemmel Marksizm bilgisiyle herkesi hayrette bırakıyordu.
1893 yılının sonunda Lenin Petersburg'a taşındı. Daha ilk konuşmaları ve konferansları, Petersburg'daki Marksist çevrelere katılanlar üzerinde güçlü bir izlenim bıraktı. Marx'ın eserleri hakkında olağanüstü derin bilgisi, Marksizmi o günün Rusya'sının iktisadi ve siyasi koşullarına uygulama yeteneği, işçilerin davasının zaferine olan ateşli ve sarsılmaz inancı ve eşsiz örgütleme kabiliyeti -tüm bunlar, Lenin'i, Petersburg Marksistlerinin herkesçe kabul edilen önderi durumuna getirdi.
Lenin, çevrelerde kendilerine ders verdiği ileri işçilerin derin sevgisini kazanmıştı.
"Derslerimiz", diyordu işçi Babuşkin anılarında, Lenin'in işçi çevrelerinde verdiği dersler hakkında, "çok canlı, ilginç bir karakter taşıyordu, bu derslerden hepimiz çok memnunduk ve hep öğretmenimizin zekâsına hayrandık."
1895 yılında Lenin, Petersburg'daki bütün Marksist işçi çevrelerini (yirmi tane kadar vardı) bir örgütte, "İşçi Sınıfının Kurtuluşu İçin Mücadele Birliği"nde birleştirdi. Böylece o, devrimci Marksist işçi partisinin yaratılmasının yolunu açtı.
Lenin, "Mücadele Birliği"nin önüne, işçi sınıfının kitle hareketiyle daha sıkı bağlar kurmak ve ona siyasi bakımdan önderlik etmek görevini koydu. Propaganda çevrelerinde toplanan az sayıdaki ileri işçi arasında Marksizm propagandasından, geniş işçi sınıfı kitleleri arasında günün konularıyla ilgili siyasi ajitasyona geçilmesini önerdi. Kitle ajitasyonuna bu yöneliş, Rusya'da işçi sınıfı hareketinin daha sonraki gelişmesi açısından büyük bir öneme sahipti.
Doksanlı yıllarda sanayi, bir atılım dönemi geçirdi, İşçi sayısı arttı, İşçi sınıfı hareketi güçlendi 1895'ten 1899'a kadar, tam olmayan verilere göre, en azından 221 000 işçi grev yaptı. İşçi sınıfı hareketi (ilkenin siyasi yaşantısında önemli bir güç haline geldi. Narodniklere karşı mücadelede Marksistler tarafından savunulan, devrimci harekette işçi sınıfının önder rolüne ilişkin görüşler, bizzat yaşam tarafından doğrulanıyordu.
Lenin'in önderliği altında "İşçi Sınıfının Kurtuluşu için Mücadele Birliği", işçilerin iktisadi talepler -çalışma koşullarının iyileştirilmesi, iş gününün kısaltılması, ücretlerin yükseltilmesi- uğruna mücadelesini, Çarlığa karşı siyasi mücadeleyle birleştirdi. "Mücadele Birliği", işçileri siyasi bakımdan eğitti.
Lenin'in önderliği altında Petersburg "İşçi Sınıfının Kurtuluşu İçin Mücadele Birliği", Rusya'da ilk kez, Sosyalizmin işçi sınıfı hareketiyle birliğini pratiğe geçirmeye başladı. Herhangi bir fabrikada bir grev patlar patlamaz, çevrelere katılanlar sayesinde fabrikalardaki durum hakkında daima etraflı bilgi sahibi olan "Mücadele Birliği", derhal bildiriler ve sosyalist çağrılar yayınlayarak reaksiyon gösteriyordu. Bu bildirilerde fabrika sahiplerinin işçilere yaptığı baskılar teşhir ediliyor, işçilerin kendi çıkarları için nasıl mücadele etmesi gerektiği açıklanıyor, işçilerin talepleri yayınlanıyordu. Bildirilerde, kapitalizmin çıbanları hakkında, işçilerin yoksulluğu, 12 ilâ 14 saatlik dayanılmaz işgünü, işçilerin bütün haklardan yoksun oluşu hakkında tüm hakikat dile getiriliyordu. Aynı zamanda, uygun siyasi talepler de öne sürülüyordu. 1894 yılı sonunda Lenin, işçi Babuşkin'le birlikte bu tipten ilk ajitasyon bildirisini ve grevde bulunan Petersburg'daki Semyannikov işletmeleri işçilerine bir çağrıyı yazdı. 189S sonbaharında Lenin, Thornton Fabrikasının grevci erkek ve kadın işçilerine hitaben bir bildiri yazdı. Bu fabrika, buradan milyonlar kazanan İngiliz fabrikatörlerin elindeydi. Burada işgünü 14 saati geçiyordu, dokumacıların aylık kazancı ise 7 rubleyi geçmiyordu. Grevi işçiler kazandı. Kısa süre içinde "Mücadele Birliği" tarafından, çeşitli fabrikaların işçilerine hitaben bu tür düzinelerce bildiri bastırıldı. Bu bildirilerden her biri, işçilerin cesaretini büyük ölçüde artırdı. İşçiler, sosyalistlerin kendilerine yardım ettiğini ve kendilerini savunduğunu gördüler.
"Mücadele Birliği"nin önderliği altında, 1896 yazında Petersburg'lu 30,000 tekstil işçisinin grevi gerçekleştirildi. Baş talep, işgününün kısaltılmasıydı. Bu grevin şiddeti, Çarlık hükümetini 2 (14) Haziran 1897 tarihli, işgününü 11,5 saatle sınırlayan yasayı çıkarmak zorunda bıraktı. Bu yasadan önce, işgünü herhangi bir şekilde sınırlandırılmamıştı.
Aralık 1895'te Lenin Çarlık hükümeti tarafından tutuklandı. Ama o devrimci mücadeleyi hapishanede de sürdürmekten geri kalmadı. "Mücadele Birliği"ne, öğütleriyle ve talimatlarıyla, hapishaneden broşür ve bildiriler göndererek yardımcı oldu. Orada, "Grevler Üzerine" bir broşür ve çarlığın hunharca despotizmini teşhir eden "Çarlık Hükümetine" adlı bir bildiri yazdı. Yine hapishanede Parti program taslağını yazdı (görünmez mürekkep olarak süt kullanıyor ve bir tıp kitabının satırları arasına yazıyordu).
Petersburg "Mücadele Birliği", Rusya'nın diğer şehir ve bölgelerindeki işçi çevrelerinin benzeri birliklerde biraraya gelmesini büyük ölçüde hızlandırdı. Doksanlı yılların ortasında Trans-Kafkasya'da Marksist örgütler ortaya çıktı. 1894'te Moskova'da Moskova "İşçi Birliği" kuruldu. Doksanlı yılların sonunda Sibirya'da "Sibirya Sosyal-Demokrat Birliği" kuruldu. Doksanlı yıllarda İvanovo-Voznessensk, Yaroslavl, Kostroma'da Marksist gruplar ortaya çıktı ve sonradan birleşerek "Sosyal-Demokrat Parti Kuzey Birliği"ni kurdular. 1890'lann ikinci yarısında Don üzerindeki Rostov'da, Yekaterinoslav, Kiev, Nikolayev, Tula, Samara, Kazan, Orekhovo-Zuyevo ve diğer şehirlerde sosyaldemokrat gruplar ve birlikler kuruldu.
Petersburg "İşçi Sınıfının Kurtuluşu İçin Mücadele Birliği"nin önemi, Lenin'in sözleriyle, işçi sınıfı hareketine dayanan bir devrimci partinin ilk kayda değer nüvesi olmasıydı.
Lenin, Rusya'da Marksist sosyal-demokrat partiyi yaratma doğrultusundaki daha sonraki çalışmasında, Petersburg "Mücadele Birliği"nin devrimci deneyimine dayandı.
Lenin ve en yakın kavga arkadaşlarının tutuklanmasından sonra, Petersburg "Mücadele Birliği"nin önderliğinin bileşimi önemli ölçüde değişti. Kendilerinden "Gençler" diye sözeden, Lenin ve arkadaşlarına ise "İhtiyarlar" adını veren yeni kimseler ortaya çıktı. Bunlar yanlış bir siyasi çizgi izlemeye başladılar, İşçilerin sadece, işverenlere karşı iktisadi mücadele yürütmeye çağrılmaları gerektiğini, siyasi mücadeleye gelince, bunun liberal burjuvazinin meselesi olduğunu, siyasi mücadelenin önderliğinin liberal burjuvaziye bırakılması gerektiğini ileri sürdüler.
Bu kimselere "Ekonomistler" adı verildi.
Rusya'daki Marksist örgütlerin saflarında ortaya çıkan ilk uzlaşmacı, oportünist grup bunlardı.
4. LENİN'İN NARODİZM VE "LEGAL MARKSİZM"E KARŞI MÜCADELESİ. LENİN'İN İŞÇİ-KÖYLÜ İTTİFAKI DÜŞÜNCESİ. RUSYA SOSYAL-DEMOKRAT İŞÇİ PARTİSİ'NİN BİRİNCİ KONGRESİ.
Plehanov daha seksenli yıllarda Narodnik görüşler sistemine ana darbeyi indirmiş olmasına rağmen, doksanlı yılların başlangıcında Narodnik görüşler devrimci gençliğin bir kesiminde hâlâ, sempati toplayabiliyordu.
Gençliğin belli bir kesimi, hâlâ, Rusya'nın kapitalist gelişme yolundan kaçınabileceği ve devrimde baş rolü işçi sınıfının değil, köylülüğün oynayacağı düşüncesinden vazgeçmiyordu. Narodniklerin ardılları, Marksizmin Rusya'da yayılmasına engel olmak için ellerinden geleni yaptılar, Marksistlere karşı mücadelelerinde, onlar, her türlü araçla küçük düşürmeye çalıştılar. Marksizmin daha da yaygınlaşmasını ve sosyal-demokrat partinin yaratılmasını sağlamak için Narodizmi ideolojik olarak tamamen ezmek gerekiyordu.
Bu görevi Lenin yerine getirdi.
"'Halkın dostları' Nedir (Kimlerdir) ve Sosyal-Demokratlara Karşı Nasıl Mücadele Ederler?" (1894) kitabında Lenin, aslında halka karşı olan sahte "halkın dostları" olarak Narodniklerin gerçek yüzünü tamamen açığa çıkardı.
1890'ların Narodnikleri aslında Çarlık hükümetine karşı her türlü devrimci mücadeleden çoktan vazgeçmişlerdi. Liberal Narodnikler, Çarlık hükümetiyle uzlaşmayı vaaz ediyorlardı. Lenin, o günlerin Narodniklerinden sözederken şöyle diyordu: "Hükümete yeterince nazik ve alçakgönüllü bir şekilde yalvarırlarsa, hükümetin herşeyi düzelteceğini sanıyorlar." (Lenin, Seçme Eserler, cilt I, s. 276.)
1890'ların Narodnikleri, yoksul köylülerin durumuna, kırdaki sınıf mücadelesine, yoksul köylülerin Kulaklar tarafından sömürülmesine gözlerini kapadılar ve Kulak çiftliklerinin gelişmesine övgüler yağdırdılar. Meselenin özü itibariyle, Kulakların çıkarlarının sözcüsü olarak ortaya çıktılar.
Aynı zamanda Narodnikler dergilerinde Marksistlere karşı bir kışkırtma kampanyası yürüttüler. Rus Marksistlerinin görüşlerini kasten çarpıtarak ve tahrif ederek, Marksistlerin köyü mahva sürüklemek, "her köylüyü fabrika kazanında kaynatmak" istediğini ileri sürdüler. Lenin, bu yalancı Narodnik eleştiriyi teşhir etti ve meselenin Marksistlerin "istekleri" meselesi değil, bilakis Rusya'da kapitalizmin gelişmesinin gerçek seyri olduğunu, bu seyir içinde proleterlerin sayısının kaçınılmaz olarak arttığını gösterdi. Ama proletarya kapitalist sistemin mezar kazıcısı olacaktı.
Lenin, kapitalistlerin ve çiftlik sahiplerinin boyunduruğunu yoketmek, çarlığı devirmek isteyen halkın gerçek dostlarının, Narodnikler değil, Marksistler olduğunu gösterdi.
'"Halkın Dostları' Nedir (Kimlerdir)" kitabında Lenin, çarlığı, çiftlik sahiplerini, burjuvaziyi devirmenin baş aracı olarak işçilerin ve köylülerin devrimci ittifakı düşüncesini ilk defa ortaya attı.
Lenin, bu döneme ait bir dizi çalışmasında, Narodniklerin ana grubu -Narodnaya Volya'cılar- ve daha sonra Narodniklerin halefleri Sosyal-Devrimciler -tarafından kullanılan siyasi mücadele yöntemlerini- özelde bireysel terör taktiğini- ayrıntılı bir eleştiriye tabi tuttu. Lenin, kitlelerin mücadelesinin yerine tek tek "kahramanlar" m mücadelesini geçirmeye çalışan bu taktiği devrimci hareket için zararlı görüyordu. Bu, devrimci halk hareketine inançsızlık demekti.
'"Halkın Dostları' Nedir (Kimlerdir)" kitabında Lenin, Rus Marksistlerinin baş görevlerini anahatlarıyla çiziyordu. Lenin'e göre, Rus Marksistleri ilk planda, dağınık Marksist çevrelerden yekpare bir sosyalist işçi partisi örgütlemeliydi. Lenin devamla, Rusya işçi sınıfının, köylülükle ittifak içinde Çarlık otokrasisini devireceğini, Rus proletaryasının sonra da emekçi ve sömürülen kitlelerle ittifak içinde, diğer ülkelerin proletaryasıyla omuz omuza, muzaffer Komünist devrime giden açık siyasi mücadelenin düz yolunu tutacağını belirtiyordu.
Böylece Lenin, daha kırk yıldan fazla bir zaman önce, işçi sınıfının mücadele yolunu doğru bir şekilde gösteriyor, işçi sınıfının rolünü toplumun önder devrimci gücü olarak ve köylülüğün rolünü işçi sınıfının müttefiki olarak tanımlıyordu.
Lenin ve yandaşlarının Narodizme karşı mücadelesi, daha doksanlı yıllarda, Narodizmin tam ideolojik yenilgisine yolaçtı.
Lenin'in "legal Marksizm"e karşı mücadelesi de çok büyük öneme sahipti. Tarihte daima rastlandığı gibi, büyük toplumsal hareketlere genellikle geçici "yol arkadaşları" askıntı olurlar. "Legal Marksistler" denilenler de bu türden "yol arkadaşları"ydı. Marksizm Rusya'da geniş ölçüde yayılmaya başlamıştı. Bunun üzerine burjuva aydınlan, Marksist kılığa bürünmeye koyuldular. Yazılarını legal, yani Çarlık hükümetinin izniyle çıkan gazete ve dergilerde yayınlatıyorlardı. Bu nedenle de bunlara "legal Marksistler" deniyordu.
Narodizme karşı onlar da kendi tarzlarında mücadele ettiler. Ama onlar bu mücadeleden ve Marksizmin bayrağından, işçi sınıfı hareketini burjuva toplumunun çıkarlarına, burjuvazinin çıkarlarına tabi kılmak ve uydurmak için yararlanmaya çalıştılar. Marx'ın öğretisinde en önemli olanı, proleter devrim, proletarya diktatörlüğü öğretisini bir kenara fırlattılar. Legal Marksistlerin en ünlüsü, Peter Struve, burjuvaziyi göklere çıkardı ve kapitalizme karşı devrimci mücadele yerine, "kültürsüzlüğümüzü kabul etme ve kapitalizmin yanında çıraklığa girme" çağrısında bulundu.
Narodniklere karşı mücadelede Lenin, "legal Marksistler"den Narodniklere karşı yararlanmak için -örneğin, Narodniklere karşı yönelen bir makaleler derlemesinin ortaklaşa yayınlanması- "legal Marksistler"le geçici bir anlaşma yapmayı caiz sayıyordu. Ama aynı zamanda Lenin, "legal Marksistler"i amansızca eleştiriyor, onların burjuva-liberal özünü gözler önüne seriyordu.
Bu "yol arkadaşlarının pek çoğu sonradan Kadet oldular, Anayasal-Demokratik Parti'nin (Rus burjuvazisinin baş partisi) yandaşı oldular, iç savaş sırasında ise iflah olmaz Beyaz Muhafızlar haline geldiler.
Petersburg, Moskova, Kiev vs.deki "Mücadele Birlikleri”nin yanısıra, Rusya'nın batıdaki ulusal kenar bölgelerinde de sosyaldemokrat örgütler ortaya çıktı. Doksanlı yıllarda Marksist unsurlar, Polonya milliyetçi partisinden ayrıldılar ve "Polonya ve Litvanya SosyalDemokrasisi"ni kurdular. Doksanlı yılların sonunda Letonya sosyaldemokrasisinin örgütleri ortaya çıktı. Ekim 1897'de Rusya'nın batı illerinde Genel Yahudi Sosyal-Demokrat Birliği "Bund" kuruldu.
1898'de "Mücadele Birlikleri"nin bazıları -Petersburg, Moskova, Kiev ve Yekaterinoslav'dakiler- "Bund"la birlikte, sosyal-demokrat parti olarak birleşmek üzere ilk çabada bulundular. Bu amaçla, Mart 1898'de Minsk'te Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi'nin (RSDİP) I. Kongresi için toplandılar.
RSDİP I. Kongresi'nde topu topu dokuz kişi hazır bulundu. Lenin bu sırada Sibirya'da sürgünde bulunduğu için kongrede yoktu. Kongrede seçilen Parti Merkez Komitesi kısa süre sonra tutuklandı. Kongre adına yayınlanan "Manifesto" pek çok bakımdan tatmin edici değildi. Siyasi iktidarın proletarya tarafından ele geçirilmesi görevi geçiştiriliyordu; proletaryanın hegemonyasından hiç söz edilmiyor, Çarlığa ve burjuvaziye karşı mücadelesinde proletaryanın müttefikleri sorunundan kaçınılıyordu.
Kongre, kararlarında ve "Manifesto"da, Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi'nin kuruluşunu ilan ediyordu.
RSDİP I. Kongresi'nin önemi, büyük devrimci propagandist rol oynayan bu resmi edimde yatmaktadır.
Ama I. Kongre yapılmış olmasına rağmen, Rusya'da Marksist Sosyal-Demokrat Parti gerçekte henüz yaratılmamıştı. Kongre, tek tek Marksist çevre ve örgütleri birleştirmeyi ve örgütsel olarak birbirine bağlamayı başaramamıştı. Yerel örgütlerin çalışmalarında henüz monolitik bir çizgi yoktu, bir Parti Programı, bir Parti Tüzüğü yoktu, bir merkezden yönetim yoktu.
Bundan dolayı ve daha bir sürü neden yüzünden, yerel örgütlerdeki ideolojik kafa karışıklığı gittikçe arttı, ve bu "Ekonomizm"in, işçi sınıfı hareketi içindeki bu oportünist akımın güçlenmesi için elverişli koşullar yarattı.
Bu kafa karışıklığını aşmak, oportünist yalpalamalara son vermek ve Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi'nin oluşumunu hazırlamak için, Lenin'in ve onun kurduğu gazete "Iskra'nın (Kıvılcım) birkaç yıl süren yoğun çabalan gerekecekti.
5. LENİN'İN "EKONOMİZM"E KARŞI MÜCADELESİ. LENİN'İN GAZETESİ "ISKRA"NIN ÇIKIŞI.
Lenin, RSDİP I. Kongresine katılmamıştı. Bu sıralarda o, "Mücadele Birliği" davası dolayısıyla uzun süre tutuklu kaldığı Petersburg hapishanesinden sonra Çarlık hükümeti tarafından gönderildiği Sibirya'nın Şuşenskoye köyünde sürgünde bulunuyordu.
Ama Lenin, devrimci çalışmayı sürgünde de sürdürdü. Narodizmin ideolojik yıkılışını tamamlayan son derece önemli bilimsel eseri "Rusya'da Kapitalizmin Gelişmesi"ni Lenin sürgünde tamamladı. "Rus Sosyal-Demokratlarının Görevleri" adlı ünlü broşürü de orada yazdı.
Dolaysız pratik devrimci çalışmadan engellenmiş olmasına rağmen, yine de Lenin, pratikçilerle bazı bağlan ayakta tutmayı başardı: sürgün yerinden onlarla yazıştı, sorular sordu, öğütler verdi. Bu sırada onu özellikle "Ekonomistler" sorunu meşgul ediyordu. Uzlaşmacılığın, oportünizmin temel hücresinin "Ekonomim" olduğunu, işçi sınıfı hareketi içinde "Ekonomizm"in zaferinin, proletaryanın devrimci hareketinin mezara gömülmesi, Marksizmin yenilgisi anlamına geleceğini Lenin herkesten daha iyi kavrıyordu.
Ve Lenin, ortaya çıkışlarının ilk gününden itibaren, "ekonomistlere şiddetli darbeler indirmeye başladı.
"Ekonomistler", işçilerin yalnızca iktisadi mücadele yürütmesi gerektiğini iddia ediyorlardı, siyasi mücadeleye gelince, o, işçilerin destekleyeceği liberal burjuvaziye bırakılmalıydı. Lenin, "Ekonomistler"in bu vaazını, Marksizmin terkedilmesi, işçi sınıfı için bağımsız bir siyasi partinin gerekliliğinin yadsınması, işçi sınıfını burjuvazinin siyasi bir uzantısına dönüştürme çabası olarak görüyordu.
1899 yılında bir grup "Ekonomist" (daha sonra birer Kadet olan Prokopoviç, Kuskova ve diğerleri) bir manifesto yayınladılar. Devrimci Marksizme karşı çıktılar ve proletaryanın bağımsız siyasi partisinin yaratılmasından vazgeçmeyi, işçi sınıfının bağımsız siyasi taleplerinden vazgeçmeyi talep ettiler.
"Ekonomistler", siyasi mücadelenin liberal burjuvaziye düşen bir iş olduğu, işçilere gelince, işverenlere karşı iktisadi mücadelenin onlar için tamamıyla yeterli olduğu düşüncesindeydiler.
Lenin bu oportünist belgeyi görür görmez, civar yerleşim birimlerindeki siyasi sürgünlerden Marksistlerin bir konferansını topladı, ve başta Lenin olmak üzere 17 yoldaş, sert bir protestoyla
"Ekonomistler'in görüşlerini mahkûm ettiler.
Lenin tarafından kaleme alınan bu protesto, tüm Rusya'daki Marksist örgütler arasında dağıtıldı ve Rusya'da Marksist düşüncenin ve Marksist partinin gelişmesinde çok önemli bir rol oynadı.
Rus "Ekonomistler"i, yurtdışındaki sosyal-demokrat partiler içindeki Marksizm düşmanlarıyla, Bernstein'cılar denilenlerle, yani oportünist Bernstein'ın yandaşlarıyla aynı görüşleri vaaz ediyorlardı.
Bu yüzden, Lenin'in "Ekonomistlere karşı mücadelesi, aynı zamanda uluslararası oportünizme karşı da bir mücadeleydi.
"Ekonomizm'e karşı ve proletaryanın bağımsız siyasi partisinin yaratılması uğruna baş mücadeleyi, Lenin tarafından örgütlenen illegal gazete "Iskra" yürüttü.
1900 yılı başında Lenin ve "Mücadele Birliği"nin diğer üyeleri, Sibirya sürgününden Rusya'ya geri döndüler. Lenin, tüm-Rusya çapında büyük bir illegal Marksist gazete kurmayı tasarlıyordu. Rusya'da varolan çok sayıdaki küçük Marksist çevre ve örgütlerin henüz birbiriyle bağı yoktu. Stalin yoldaşın sözleriyle, "amatörlüğün ve çevreciliğin Partiyi tepeden tırnağa yiyip bitirdiği, ideolojik kafa karışıklığının Partinin iç yaşantısının karakteristik bir özelliğini oluşturduğu" bu sırada, tüm-Rusya çapında illegal bir gazetenin yaratılması Rus devrimci Marksistlerinin baş göreviydi. Ancak böyle bir gazete, dağınık Marksist örgütleri birbiriyle bağlayabilir ve gerçek bir partinin yaratılmasını hazırlayabilirdi.
Ama böyle bir gazeteyi Çarlık Rusya'sında örgütlemek polis takibatı yüzünden imkansızdı. Çarın hafiyeleri bir-iki ay içinde gazetenin izini bularak gazeteyi ortadan kaldırabilirdi, bu yüzden Lenin, gazeteyi yurtdışında yayınlamaya karar verdi. Gazete çok ince, fakat dayanıklı bir kağıda basılıyor ve gizlice Rusya'ya sokuluyordu. "Iskra"nın bazı sayılan Rusya'da, Bakü, Kişinev ve Sibirya'daki gizli matbaalarda yeniden basılıyordu.
1900 sonbaharında Lenin, Emeğin Kurtuluşu" grubundan yoldaşlarla tüm-Rusya çapında bir siyasi gazetenin yayınlanmasını ayarlamak üzere yurtdışına gitti. Lenin, sürgündeyken, bu meseleyi bütün ayrıntılarına kadar düşünmüştü. Sürgünden dönerken Lenin, Ufa, Pskov, Moskova ve Petersburg'da bu konuyla ilgili bir dizi toplantı yaptı. Her yerde yoldaşlarla, gizli yazışmalarda kullanılacak şifreleri, yazıların gönderilebileceği adresleri vb. kararlaştırdı ve onlarla ilerdeki mücadelenin planını tartıştı.
Çarlık hükümeti, Lenin'in şahsında en tehlikeli bir düşmanla karşı karşıya olduğunu sezinlemişti. Çarlık Okhrana'sında (Çarlık Gizli polisi) bir jandarma subayı olan Zubatov, hazırladığı bir gizli raporda, "devrimde şimdi Ulyanov'dan daha büyük bir kimse bulunmadığım" yazıyordu, bu yüzden Lenin'in öldürtülmesini amaca uygun buluyordu.
Yurtdışına ulaştıktan sonra Lenin, "Emeğin Kurtuluşu" grubuyla, yani Plehanov, Akselrod, V. Zasuliç'le, "Iskra'nın ortaklaşa yayınlanması konusunda anlaşmaya vardı. Yayın planı başından sonuna kadar Lenin tarafından hazırlanmıştı.
1900 Aralık'ında yurtdışında "Iskra" (Kıvılcım) gazetesinin ilk sayısı çıktı. Gazete başlığının altında şu parola bulunuyordu: "Ateş Kıvılcımdan Çıkacaktır". Bu sözler, Sibirya sürgünündeki Dekabristlerin, kendilerini kutlayan şair Puşkin'e yazdıktan cevaptan alınmış.
Ve gerçekten de, Lenin'in çaktığı "Kıvılcım"dan, feodal-çiftlik beyi Çarlık monarşisini ve burjuvazinin egemenliğini temelinden yıkan büyük devrimci yangının alevi harladı.
KISA ÖZET
Rusya'da Marksist Sosyal-Demokrat İşçi Partisi, ilk planda Narodizme, onun saçma, devrim davasına zararlı görüşlerine karşı yönelen mücadele içinde yaratıldı.
Ancak Narodnik görüşlerin ideolojik olarak yıkılmasıyla, Rusya'da Marksist işçi partisinin yaratılması için zemin temizlenebilirdi. Narodizme karşı tayin edici darbeyi geçen yüzyılın seksenli yıllarında Plehanov ve onun "Emeğin Kurtuluşu" grubu indirdi.
Doksanlı yıllarda Lenin, Narodizmin ideolojik yenilgisini tamamladı, ona son darbeyi vurdu.
1883'te kurulan "Emeğin Kurtuluşu" grubu, Rusya'da Marksizmin yayılması için büyük yararlılıkta bulundu, sosyal-demokrasinin teorik temellerini ve işçi sınıfı hareketine doğru ilk adımı attı.
Rusya'da kapitalizmin gelişmesiyle birlikte sanayi proletaryasının sayısı hızla arttı. Seksenli yılların ortasında işçi sınıfı örgütlü mücadele yolunu, örgütlü grevler biçiminde kitle eylemleri yolunu tuttu. Ama Marksist çevre ve gruplar yalnızca propaganda yaptılar, işçi sınıfı safları içinde kitle ajitasyonuna geçişin gerekliliğini anlamadılar ve bu yüzden işçi sınıfı hareketiyle pratikte bağları yoktu, ona önderlik etmiyorlardı.
Lenin tarafından gerçekleştirilen Petersburg "İşçi Sınıfının Kurtuluşu İçin Mücadele Birliği"nin kuruluşu (1895) .-bu birlik işçiler arasında kitle ajitasyonu yürüttü ve kitle grevlerine önderlik etti-, yeni bir aşamayı, işçiler arasında kitle ajitasyonuna geçişi ve Marksizmin işçi sınıfı hareketiyle birleştirilmesini işaretliyordu. Petersburg "İşçi Sınıfının Kurtuluşu İçin Mücadele Birliği", Rusya'da devrimci proleter partinin ilk nüvesiydi. Petersburg "Mücadele Birliği"nden sonra bütün büyük sanayi merkezlerinde ve kenar bölgelerde Marksist örgütler kuruldu.
1898 yılında, Marksist sosyal-demokrat örgütleri bir partide birleştirme doğrultusunda, başarısız da olsa ilk çabada bulunuldu: RSDİP I. Kongresi yapıldı. Ama bu kongre henüz bir Parti yaratmadı: ne bir Parti Programı, ne bir Parti Tüzüğü, ne de bir merkezden yönetim vardı, tek tek Marksist çevre ve gruplar arasında hemen hemen hiçbir bağ yoktu.
Dağınık Marksist örgütlerin birbiriyle bağını kurmak ve onları bir parti halinde birleştirmek için Lenin, devrimci Marksistlerin ilk tüm-Rusya çapındaki gazetesi "Iskra"yı kurma planını tasarladı ve gerçekleştirdi.
O dönemde işçi sınıfının bir siyasi partisinin yaratılmasına en başta karşı çıkanlar "Ekonomistler" idi. Böyle bir partinin gerekliliğini yadsıyorlardı. Tek tek grupların birbirinden kopukluğunu ve amatörlüğünü teşvik ediyorlardı. Lenin ve onun örgütlediği "Iskra" gazetesi darbelerini tam da onlara karşı yöneltti.
"lskra"nın ilk sayılarının yayınlanışı (1900-1901) yeni bir döneme, dağınık grup ve çevrelerden bir Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi'nin gerçekten oluşturulduğu döneme geçişi ifade ediyordu.
RUSYA SOSYAL-DEMOKRAT İŞÇİPARTİSİNİN OLUŞTURULMASI. PARTİİÇİNDE BOLŞEVİK VE MENŞEVİK GRUPLARININ ORTAYA ÇIKIŞI.
(1901- 1904)
1. 1901-1904 YILLARINDA RUSYA’DA DEVRİMCİ HAREKETİN YÜKSELİŞİ
Ondokuzuncu yüzyılın sonunda Avrupa’da bir sanayi krizi patlak verdi. Bu kriz kısa zamanda Rusya’yı da sardı. Kriz yıllarında (1900 1903) neredeyse 3000 büyük ve küçük işletme kapatıldı, 100 000’den fazla işçi sokağa atıldı. Fabrikalarda kalan işçilerin ücretleri büyük ölçüde indirildi. İşçilerin inatçı iktisadi grev mücadelelerinde kapitalistlerden koparmış oldukları önemsiz tavizler kapitalistler tarafından geri alındı.
Sanayi krizi ve işsizlik, işçi sınıfı hareketini ne durdurabildi ne de zayıflatabildi. Tam tersine, işçilerin mücadelesi gittikçe artan devrimci bir karakter aldı. işçiler iktisadi grevlerden siyasi grevlere, en sonunda da gösteri yürüyüşlerine geçtiler, demokratik özgürlükler için siyasi talepler ileri sürdüler ve “Kahrolsun Çarlık Otokrasisi!” şiarını attılar.
1901’de Peterstburg’da Obuhov savaş malzemeleri işletmesinde yapılan 1 Mayıs grevi, işçilerle askeri birlikler arasında kanlı bir çatışmayla sonuçlandı. Çarlığın askeri güçlerine karşı işçiler sadece taş ve demir parçalarıyla mukabelede bulunabildiler. İşçilerin inatlı direnişi kırıldı. Ve arkasından vahşi hesaplaşma geldi: 800 civarında işçi tutuklandı, birçoğu hapse atıldı, kürek cezasına (katorga) çarptırıldı. Ama kahraman “Obuhov Savunması” Rusya’da işçiler üzerinde derin bir etki bıraktı ve onlar arasında bir dayanışma mitingleri dalgası yarattı.
Mart 1902’de Batum’lu işçilerin, Batum Sosyal-Demokrat Komitesi tarafından örgütlenen büyük grevleri ve gösterileri oldu. Batum’daki gösteri, Trans-Kafkasya işçilerini ve köylü kitlelerini harekete geçirdi.
1902 yılında Don üzerindeki Rostov’da da büyük bir grev patlak verdi. İlk greve gidenler demiryolu işçileri oldu; çok geçmeden birçok fabrikanın işçileri de onlara katıldı. Grev bütün işçileri ajite etti, şehir dışında düzenlenen mitinglerde üst üste birkaç gün 30000’e kadar varan işçi toplandı. Bu mitinglerde sosyal-demokrat bildiriler yüksek sesle okunuyor, konuşmacılar işçilere hitabediyordu. Polis ve Kazaklar, binlerce işçinin katıldığı bu mitingleri dağıtacak güçte değildi. Birkaç işçi polis tarafından öldürüldüğünde, ertesi gün düzenlenen cenaze törenine büyük bir işçi kitlesi katıldı. Çarlık hükümeti bu grevi ancak civar kentlerden askeri birlikler getirterek bastırılabildi. Rostov işçilerinin mücadelesi, RSDİP Don Komitesi tarafından yönetildi.
1903 yılında patlak veren grevlerin boyutları daha da büyüktü. O yıl güneyde, Trans-Kafkasya’yı (Baku, Tiflis, Batum) ve Ukrayna’nın büyük kentlerini (Odessa, Kiev, Yekaterinoslav) kapsayan siyasi kitle grevleri meydana geldi. Grevler gittikçe daha inatçı ve daha örgütlü hale geldi. İşçi sınıfının daha önceki eylemlerinden farklı olarak, işçilerin siyasi mücadelesi artık hemen her yerde sosyal-demokrat komiteler tarafından yönetiliyordu.
Rusya işçi sınıfı, çarlık rejimine karşı devrimci mücadele vermek üzere ayağa kalkıyordu.
İşçi sınıfı hareketi köylülüğü de etkiledi. 1902 yılı ilkbahar ve yazında, Ukrayna’da (Poltava ve Harkov illerinde) ve Volga bölgesinde bir köylü hareketi başladı. Köylüler çiftlik binalarını ateşe verdiler, çiftlik sahiplerinin topraklarını işgal ettiler ve kin duydukları, kırlık bölgelerdeki yüksek çarlık memurlarını (zemsky naçalnikler) ve çiftlik sahiplerini öldürdüler. Ayaklanan köylüleri bastırmak üzere birlikler gönderildi, köylülerin üzerine ateş açıldı, yüzlercesi tutuklandı, önderler ve örgütleyiciler hapse atıldı, ama köylülerin devrimci hareketi gelişmeye devam etti.
İşçi ve köylülerin devrimci eylemleri Rusya’da devrimin olgunlaşmakta ve yakınlaşmakta olduğunu gösteriyordu.
İşçilerin devrimci mücadelesinin etkisi altında, muhalif öğrenci hareketi de yoğunlaştı. Hükümet, öğrenci gösterileri ve grevlerine, üniversiteleri kapatarak, yüzlerce öğrenciyi hapse atarak reaksiyon gösterdi ve en sonunda, dikkafalı öğrencileri askere alma planını kumpasladı. Buna yanıt olarak, bütün üniversitelerin öğrencileri 19011902 kışında bir öğrenci genel grevi düzenlediler. Bu greve 30 000 civarında öğrenci katıldı.
işçilerin ve köylülerin devrimci hareketi ve özellikle öğrencilere karşı girişilen misillemeler, “Zemstvo” denilen kırsal temsilcilik makamlarını işgal eden liberal burjuvaları ve liberal çiftlik sahiplerini de harekete geçirdi ve kendi evladan olan öğrencilere karşı çarlık hükümetinin giriştiği “aşırdıklar”ı “protesto” için seslerini yükseltmeye şevketti.
Zemstvo idareleri Zemstvo liberallerine üs olarak hizmet ediyordu. Kır nüfusunu ilgilendiren salt yerel işleri (yol, hastane ve okul yapımı gibi) idare eden yerel idari organlara Zemstvo idareleri deniyordu. Liberal çiftlik sahipleri, Zemstvo idarelerinde oldukça saygın bir rol oynuyorlardı. Liberal burjuvalarla yakın bağlara sahiplerdi ve onlarla neredeyse kaynaşmışlardı, çünkü çiftliklerinde bizzat kendileri, yarı-feodal işletme yöntemleri yerine, daha kârlı olan kapitalist işletme yöntemlerine geçmeye başlamışlardı. Bu iki liberal grup elbette Çarlık hükümetini destekliyordu; ama çarlığın “aşırılıkları”na karşıydılar, çünkü bu “aşırılıklar”ın devrimci hareketi sadece güçlendirilebileceğinden korkuyorlardı. Çarlığın “aşırılıkları”ndan korkuyorlardı, ama devrimden daha da fazla korkuyorlardı. “Aşırılıklar”a karşı protestoda bulunurken, liberaller iki amaç güdüyorlardı: birincisi, çarın “aklını başına getirmek”; ikincisi, çarlıktan “büyük memnuniyetsizlik” duyma maskesi takınarak halkın güvenini kazanmak, halkı ya da onun bir kesimini devrimden koparmak ve böylece devrimin gücünü zayıflatmak.
Zemstvo liberallerinin hareketi Çarlığın varlığı için elbette hiçbir tehlike ifade etmiyordu, ama o yine de, Çarlığın “ebedi” dayanaklarının pek sağlam olmadığına dair bir işaretti.
Zemstvo liberallerinin hareketi, 1902 yılında Rusya’da burjuvazinin ilerideki esas partisinin, Kadet Partisinin çekirdeğini oluşturacak olan burjuva “Ozvobojdeniye” (“Kurtuluş”) grubunun kurulmasına yolaçtı.
İşçilerin ve köylülerin hareketinin bütün ülkede müthiş bir kasırga gibi estiğini gören Çarlık hükümeti, devrimci harekete dur demek için bütün tedbirlere başvurdu, işçilerin grev ve gösterilerine karşı gittikçe daha sık askeri güç kullanıldı; kurşun ve kamçı, hükümetin işçi ve köylü eylemlerine verdiği her zamanki karşılık haline geldi; hapishaneler ve sürgün yerleri doldu taştı.
Çarlık hükümeti baskı tedbirlerini artırmanın yanısıra, aynı zamanda işçileri devrimci hareketten saptırmak için zorbaca olmayan, daha “esnek” tedbirlere de başvurmayı denedi. Jandarma ve polis himayesinde sahte işçi örgütleri kurma yolunda çabalara girişildi. Bu örgütlere “polis sosyalizmi” örgütleri ya da Zubatov örgütleri adı takıldı (polis kontrolündeki bu işçi örgütlerini kuran jandarma albayı Zubatov’a atfen). Çarlık Okhrana'sı, ajanları vasıtasıyla, işçileri, iktisadi taleplerinin yerine getirilmesinde Çarlık hükümetinin kendilerine yardımcı olacağına inandırmaya çalıştı. Zubatov’un ajanları “Çarın kendisi işçilerden yanayken, siyasetle uğraşmaya, devrim yapmaya ne gerek var?” diye işçilerin aklını çelmeye çalışıyordu. Çeşitli şehirlerde Zubatov örgütleri kuruldu. Capon adlı bir papaz tarafından da, 1904 yılında, bu örgütler örnek alınarak ve aynı amaçla “Petersburg Rus Fabrika işçileri Meclisi” adında bir örgüt kuruldu.
Ama Çarlık Okhrana'sının işçi sınıfı hareketini kontrol altına alma çabası başarısızlığa uğradı. Çarlık hükümetinin, gittikçe büyüyen işçi sınıfı hareketini böyle tedbirlerle önlemesi imkansızdı, İşçi sınıfının gelişen devrimci hareketi bütün bu polis kontrolündeki örgütleri yolu üzerinden temizledi.
2. LENİN’İN MARKSİST PARTİ İNŞASI PLANI.
“EKONOMİSTLERİN OPORTÜNİZMİ. “ISKRA”NIN LENİN’İN PLANI UĞRUNA MÜCADELESİ. LENİN’İN “NE YAPMALI?” ESERİ. MARKSİST PARTİNİN İDEOLOJİK TEMELLERİ.
Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi I. Kongresi 1898’de toplanmış olmasına ve Parti’nin kurulduğunu ilan etmesine rağmen, parti henüz yaratılmış değildi. Partinin Programı ve Tüzüğü yoktu. I. Kongre’de seçilen Parti Merkez Komitesi tutuklanmış ve onu yenileyecek kimse olmadığı için artık yenilenmemişti. Dahası, ideolojik kafa karışıklığı ve Partinin örgütsel dağınıklığı I. Kongre’den sonra daha da artmıştı.
1884-1894 yılları arasındaki dönem, Narodizm üzerinde zafer ve sosyal-demokrasi için ideolojik hazırlık dönemi olduysa, ve 1894-1898 yılları, başarısız da olsa, dağınık Marksist örgütlerden bir sosyaldemokrat parti yaratma denemesi dönemi olduysa, 1898 sonrası dönem, Parti içindeki ideolojik ve örgütsel karışıklığın daha da arttığı bir dönem oldu. Marksizmin Narodizm üzerindeki zaferi ve işçi sınıfının devrimci eylemleri, Marksistlerin haklı olduğunu kanıtladığından, devrimci gençliğin Marksizme sempatisini artırdı. Marksizm moda haline geldi. Bunun sonucu, teoride zayıf, örgütsel ve siyasi bakımdan tecrübesiz olan, aydın çevrelerden yığınla genç devrimcinin Marksist örgütlere akın etmesi oldu; bunlar, Marksizm hakkında, “legal Marksistler”in bütün basım kaplayan oportünist cızıktırmalarından edinilmiş, bulanık ve çok büyük bölümü itibariyle doğru olmayan bir düşünceye sahiplerdi. Bu, Marksist örgütlerin teorik ve siyasi seviyesinin düşmesine yolaçtı, onların içine “legal Marksist” oportünist eğilimler taşıdı, ideolojik kafa karışıklığını, siyasi yalpalamaları ve örgütsel dağınıklığı daha da artırdı.
Gittikçe gelişen işçi sınıfı hareketi ve devrimin böylesine yakın olması, devrimci harekete önderlik edebilecek birleşik ve merkezileşmiş bir işçi sınıfı partisinin yaratılmasını gerektiriyordu. Ama yerel Parti örgütleri, yerel komiteler, gruplar ve çevreler öyle acıklı bir haldeydiler, örgütsel dağınıklıkları ve ideolojik anlaşmazlıkları öyle büyüktü ki, böyle bir partinin yaratılması inanılmaz güçlüklerle karşılaştı.
Güçlük sadece, Partiyi, örgütlerin saflarından en iyi güçleri tekrar tekrar koparıp alan ve onları sürgüne gönderen, hapse atan ve kürek cezasına çarptıran Çarlık hükümetinin ardı-arkası kesilmeyen hunharca takibatları alanda inşa etmek zorunda olmakta değildi. Güçlük aynı zamanda yerel komitelerin ve onların fonksiyonerlerinin önemli bir bölümünün, kendi yerel günlük faaliyetleri dışında başka bir ufka sahip olmak istememeleri, Partide örgütsel ve ideolojik birlik olmamasının ne kadar zararlı olduğunu kavramamaları, Parti içinde hüküm süren dağınıklığa ve ideolojik karışıklığa alışmaları ve birleşik merkezi parti olmadan da yapabileceklerini sanmalarında yatıyordu.
Merkezi bir parti yaratmak için, yerel organların bu geriliği, ataleti ve dar-pratikçiliği aşılmak zorundaydı.
Ama hepsi bu değil. Parti içinde, kendi yayın organlarına. Rusya’da “Raboçaya Mysl” (İşçilerin Düşüncesi), yurtdışında ise “Raboçeye Dyelo” (İşçilerin Davası). sahip olan, Partideki örgütsel dağınıklığı ve ideolojik karışıklığı teorik olarak haklı göstermeye çalışan, hatta bu durumu sık sık öven hayli geniş bir grup vardı. Bu grup, işçi sınıfının birleşik ve merkezileşmiş bir sayısı partisinin yaratılması görevinin gereksiz ve zorlama olduğu görüşünü savunuyordu.
Bunlar “Ekonomistler” ve yandaşlarıydı.
Proletaryanın bir birleşik siyasi partisini yaratmak için, her şeyden önce, “Ekonomistler’’i mutlaka yenilgiye uğratmak gerekiyordu.
Lenin kendini bu göreve ve işçi sınıfı partisinin inşasına verdi.
İşçi sınıfının birleşik partisinin inşasına neyle başlanacağı sorununda düşünceler bir hayli farklıydı. Bazıları, Parti’nin inşasına II. Parti Kongresi’ni toplantıya çağırmakla başlamak gerektiğini, II. Parti Kongresi’nin yerel örgütleri birleştireceğini ve Parti’yi yaratacağını düşünüyordu. Lenin bu görüşe karşıydı. Parti Kongresini toplamadan önce, Parti’nin amaçlan ve görevlerini açıklığa kavuşturmak, nasıl bir Parti inşa etmek istendiğini bilmek, “Ekonomistler’le araya ideolojik sınır çizgisi koymak, Parti’nin amaçlan ve görevleri konusunda iki farklı görüşün -“Ekonomistler”in görüşü ile devrimci sosyal-demokratların görüşü- varolduğunu Parti’ye açıkça ve dürüstçe anlatmak, tıpkı “Ekonomistler”in kendi basınlarında kendi görüşlerini açıklayan bir kampanyaya girişmesi gibi, devrimci sosyal-Demokrasinin görüşleri lehinde geniş bir basın kampanyasına girişmek ve yerel örgütlere bu iki eğilim arasında bilinçli bir seçim yapma imkanı vermek gerektiği görüşündeydi. Parti Kongresi ancak bu vazgeçilmez hazırlık çalışmasından sonra toplantıya çağrılabilirdi.
Lenin dobra dobra şöyle diyordu:
“Birleşmeden önce ve birleşebilmek için, ilkönce aramıza kesin ve belirgin ayrım çizgileri koymamız gerekir.” (Lenin, “Ne Yapmalı?”, Moskova 1941, s. 40.)
Buna uygun olarak Lenin, işçi sınıfının siyasi partisinin inşasına, devrimci sosyal-demokrasinin görüşlerinin propaganda ve ajitasyonunu yapacak, tüm-Rusya çapında militan bir siyasi gazetenin yayınlanmasıyla başlanması gerektiğini, böyle bir gazetenin Parti inşasında atılacak ilk adım olması gerektiğini düşünüyordu.
Lenin, ünlü makalesi “Nereden Başlamalı?” da, daha sonra ünlü “Ne Yapmalı?” eserinde geliştirdiği, Parti inşasının somut bir planını çizdi.
“Kanımızca”, diyordu Lenin bu makalede, “faaliyetlerimizin çıkış noktası, istenilen Örgütün yaratılması yolunda atılacak ilk pratik adım, son olarak, onun sayesinde bu örgütü hiç sapmadan geliştirebileceğimiz, derinleştirebileceğimiz ve genişletebileceğimiz esas çizgi, tüm-Rusya çapında siyasi bir gazetenin yayınlanması olmalıdır... O olmadan, genelde sosyal-demokratların sürekli ve en önemli görevi, ve nüfusun en geniş kesimlerinde siyasete, sosyalizmin meselelerine karşı ilgi uyandığı şu anın özellikle acil bir görevi olan, ilkelere bağlı ve çokyönlü propaganda ve ajitasyonu sistemli bir şekilde sürdüremeyiz.” (Lenin, Seçme Eserler, cilt 2, s. 20.)
Lenin, böyle bir gazetenin, sadece Parti’yi ideolojik planda kaynaştırmanın bir aracı-olmayacağını, aynı zamanda yerel örgütleri bir Parti halinde örgütsel bakımdan birleştirmenin de aracı olacağını düşünüyordu. Böyle bir gazetenin, yerel örgütleri temsil eden mutemet ve muhabirlerinin meydana getirdiği ağ, çevresinde Parti’nin örgütsel olarak inşa edileceği iskelet olacaktı. “Çünkü”, diyor Lenin, “bir gazete yalnızca kollektif bir propagandist ve kollektif bir ajitatör değil, aynı zamanda kollektif bir örgütleyicidir.”
“Bu temsilciler ağı”, diyordu Lenin aynı makalede, “tam da bizim ihtiyacını duyduğumuz örgütün iskeletini oluşturacaktır: bütün ülkeyi kucaklayacak kadar büyük; sıkı ve ayrıntılı bir işbölümünü gerçekleştirecek kadar geniş ve çokyanlı; her türlü şart altında, her türlü “dönemeç”te ve beklenmedik durumda kendi çalışmasını şaşmaksızın sürdürecek kadar metanetli; bir yandan, bütün güçlerini bir noktaya toplamış olan, kendisinden çok güçlü bir düşman karşısında açık savaştan kaçınmayı, ama öte yandan, bu düşmanın gafletinden yararlanarak ona en umulmadık zamanda ve en umulmadık yerde saldırmayı bilecek kadar esnek bir örgüt” (Aynı yerde, s. 22/23.)
“Iskra“ böyle bir gazete olmalıydı.
Ve gerçekten de “Iskra”, Parti’nin ideolojik ve örgütsel olarak sağlamlaşmasının yolunu hazırlayan bu tür, tüm-Rusya çapında bir siyasi gazete oldu.
Bizzat Parti’nin yapısına ve bileşimine gelince, Lenin Parti’nin iki kısımdan meydana gelmesi gerektiğini düşünüyordu: a) esas olarak profesyonel devrimcilerin, yani Parti çalışması dışında hiçbir işle uğraşmayan, gerekli asgari teorik bilgiye, siyasi tecrübeye, örgütsel pratiğe ve Çarlık polisine karşı mücadele etme, kendini polisten gizleme sanatında asgari seviyeye sahip olan Parti işçilerinin mensup olduğu, sürekliliği sağlayan dar bir yönetici Parti işçileri kadrosu çevresi, ve b) geniş bir yerel Parti örgütleri ağı ve yüzbinlerce emekçinin sempati ve desteğine sahip çok sayıda Parti üyesi.
“İddia ediyorum ki”, diye yazıyordu Lenin, “1) istikrarlı ve sürekliliği sağlayan bir önderler örgütü olmaksızın hiçbir devrimci hareket yaşayamaz; 2) mücadeleye kendiliğinden katılan kitle ne kadar genişse ... böyle bir örgütün gerekliliği o kadar acildir ve bu örgüt o kadar sıkı olmalıdır... 3) böyle bir örgüt, esas olarak, devrimci faaliyetle profesyonelce uğraşan kimselerden oluşmalıdır; 4) böyle bir örgüte üyeliği, örgüte ancak profesyonel devrimci faaliyette bulunan, siyasi polise karşı mücadele sanatında profesyonelce eğitilmiş kimselerin katılabileceği derecede ne kadar kısıtlarsak, otokratik bir devlette, böyle bir örgütü ortadan kaldırmak da o kadar zor olur, ve 5) harekete katılma ve onun içinde aktif olarak çalışma imkanına sahip olan, işçi sınıfından ve toplumun diğer sınıflarından kimselerin sayısı o kadar fazla olur.” (Lenin, “Ne Yapmalı?”, s.137.)
Yaratılacak Parti’nin karakteri, Parti’nin işçi sınıfı karşısındaki rolü, amaçlan ve görevlerine gelince, Lenin, Parti’nin işçi sınıfının öncü müfrezesi olması, proletaryanın sınıf mücadelesini birleştiren ve sevk ve idare eden işçi sınıfı hareketinin yönetici gücü olması gerektiğini düşünüyordu. Partinin nihai hedefi kapitalizmi devirmek ve sosyalizmi kurmaktı. En yakın hedefi ise çarlığın devrilmesi ve demokratik bir düzenin kurulmasıydı. Ve kapitalizmin devrilmesi, önce Çarlık devrilmeden imkansız olduğuna göre, Parti’nin andaki baş görevi işçi sınıfını, tüm halkı çarlığa karşı mücadeleye sokmak, Çarlığa karşı devrimci bir halk hareketi geliştirmek ve sosyalizme giden yolda ilk ve ciddi bir engel olarak Çarlığı alaşağı etmekti.
“Tarih”, diye yazıyordu Lenin, “bizi şimdi, herhangi bir başka ülkenin proletaryasının önündeki bütün acil görevlerin en devrimcisi olan bir görevle karşı karşıya bırakmıştır. Bu görevin gerçekleştirilmesi, yalnızca Avrupa gericiliğinin değil, bilakis (şimdi diyebiliriz ki) Asya gericili~inin de en güçlü kalesinin yıkılması, Rus proletaryasını uluslararası devrimci proletaryanın öncüsü yapacaktır.” (Aynı yerde,s. 45.)
Ve şöyle; devam ediyordu:
“Unutmamalıyız ki, hükümete karşı tek tek talepler uğruna mücadele, tek tek tavizlerin koparılması mücadelesi, düşmanla küçük çatışmalardır, küçük ileri karakol çarpışmalarıdır ve tayin edici çarpışma daha gelecektir. Önümüzde, bütün gücüyle, üstümüze kurşun ve şarapnel yağdıran, en iyi savaşçılarımızı aramızdan koparıp alan düşmanın kalesi durmaktadır. Bu kaleyi ele geçirmeliyiz, ve eğer uyanan proletaryanın bütün güçleri ile Rus devrimcilerinin bütün güçlerini, Rusya'da canlı ve dürüst olan herşeyi cezbedecek bir partide birleştirirsek, bu kaleyi ele geçiririz. Ve Rus işçi devrimcisi Pyotr Alekseyev’in şu büyük kehaneti ancak o zaman gerçekleşecektir: İşçi halkın milyonluk kütlesi adaleli kollarını havaya kaldıracak, ve asker süngüsüyle payandalanmış otokrasinin boyunduruğu paramparça olacaktır!” (Lenin, Seçme Eserler, cilt 2, s. 15.)
Mutlakiyetçi Çarlık Rusya'sı koşulları altında işçi sınıfının partisini yaratmak için Lenin’in planı buydu.
“Ekonomistler” Lenin’in planına saldırmakta gecikmediler.
“Ekonomistler”, çarlığa karşı genel siyasi mücadelenin bütün sınıftan ilgilendiren bir mesele, herşeyden önce burjuvazinin bir meselesi olduğunu, bundan dolayı işçi sınıfı için ciddi bir mesele olmadığını, çünkü işçilerin esas meselesinin işverenlere karşı daha yüksek ücret, daha iyi çalışma koşulları vb. elde etmek için iktisadi mücadele olduğunu iddia ettiler. Bu yüzden, sosyal demokratlar, önlerine ivedi görev olarak çarlığa karşı siyasi mücadeleyi, Çarlığı devirmeyi değil, “işçilerin işverenlere ve hükümete karşı iktisadi mücadelesi”ni örgütlemeyi koymalıydılar, hükümete karşı iktisadi mücadeleden kastedilen ise fabrika yasalarının iyileştirilmesi için mücadele idi. “Ekonomistler” böylelikle “iktisadi mücadelenin kendisine siyasi nitelik kazandırılabileceğini” iddia ediyorlardı.
“Ekonomistler” artık işçi sınıfı için siyasi bir partinin zorunluluğuna açıktan karşı çıkmaya cesaret edemiyorlardı. Ama partinin işçi sınıfı hareketinin önder gücü olmaması gerektiği, işçi sınıfının kendiliğinden hareketini yönetmek şöyle dursun, ona hiç karışmaması gerektiği, bilakis bu hareketin dümen suyunda gitmesi, onu incelenmesi ve ondan dersler çıkarması gerektiği görüşündeydiler.
“Ekonomistler” devamla, işçi sınıfı hareketi içinde bilinçli unsurun rolünün, sosyalist bilincin, sosyalist teorinin örgütleyici ve yönetici rolünün önemsiz ya da hemen hemen önemsiz olduğunu; sosyal demokrasinin isçilerin bilincini sosyalist bilinç seviyesine yükseltmemesi, bilakis tam tersine, kendisini işçi sınıfının orta katmanlarının, hatta daha da geri kesimlerinin seviyesine uydurması ve bu seviyeye indirmesi gerektiğini; Sosyal-Demokrasinin görevinin, işçi sınıfı içine sosyalist bilinç takmak değil, bilakis işçi sınıfının kendiliğinden hareketi bizzat kendi güçleriyle sosyalist bilince varıncaya kadar beklemek olduğunu
öne sürüyorlardı.
Lenin’in Partinin yapılanışına ilişkin örgütsel planına gelince, “Ekonomistler” bu planı neredeyse kendiliğinden harekele karşı girişilen bir şiddet eylemi olarak görüyorlardı,
Lenin, “Iskra” sütunlarında ve özellikle “Ne Yapmalı?” adlı ünlü eserinde, “Ekonomistler’in bu oportünist felsefesine karşı şiddetli bir saldırıya girişti ve bu felsefeyi yıktı.
1) Lenin, işçi sınıfını çarlığa karşı genel siyasi mücadeleden saptırmanın ve işçi sınıfının görevlerini, iş verenlere ve hükümete dokunmaksızın işverenlere ve hükümete karşı iktisadi mücadeleyle sınırlamanın, işçileri ebedi köleliğe mahkûm etmek anlamına geldiğini gösterdi. İşçilerin işverenlere ve hükümete karsı iktisadi mücadelesi, işgücünü kapitalistlere daha iyi şartlarla satmak için yapılan trade-unionist bir mücadeleydi, oysa işçiler, sadece işgüçlerini kapitalistlere daha iyi şartlarla satmak için değil, kendilerini işgüçlerini satmak ve sömürülmek zorunda bırakan kapitalist sistemi yıkmak için de mücadele etmek istiyorlardı. Ama kapitalizmin bekçi köpeği olan Çarlık, işçi sınıfı hareketinin ününe dikildiği sürece, isçiler kapitalizme karşı mücadeleyi, sosyalizm için mücadeleyi geliştiremiyorlardı. Bu yüzden, partinin ve işçi sınıfının en acil görevi Çarlığı ortadan kaldırmak ve sosyalizme giden yolu açmaktı.
2) Lenin, işçi sınıfı hareketinde kendiliğindenci süreci göklere çıkarmanın ve Parti’nin Önder rolünü yadsımanın, onun rolünü olayların bir kaydedicisi durumuna indirgemenin. “Khvositzm”i (kuyrukçuluk) öğütlemek, Parti'nin kendiliğinden sürecin bir kuyruğuna dönüşmesini; sadece kendiliğindenci süreci izlemek ve kendini olayların akışına bırakmaktan başka bir yeteneği olmayan, hareketin pasif bir gücüne dönüşmesini propaganda etmek olduğunu gösterdi. Bütün bunların savunuculuğunu yapmak, Parti'nin yıkılması için çalışmak, yani işçi sınıfını partisiz bırakmak, işçi sınıfını silahsız bırakmak demekti. Ama işçi sınıfını, tepeden tırnağa silahlanmış Çarlık ve modern anlamda örgütlenmiş ve işçi sınıfına karşı kendi mücadelesini yürütecek bir partiye sahip burjuvazi gibi düşmanlar karşısında silahsız bırakmak, işçi sınıfına ihanet etmek demekti.
3) Lenin, işçi sınıfı hareketinin kendiliğindenliğine tapmanın ve bilincin önemini küçümsemenin, sosyalist bilincin, sosyalist teorinin önemini küçümsemenin, birincisi, bilince ışığa gelir gibi gelen işçilere hakaret etmek olduğunu; ikincisi, Parti'nin gözünde teorinin değerini düşürmek, yani bugünü anlamada ve geleceği görmede Parti'ye yardımcı olan aracın değerini düşürmek olduğunu; ve üçüncüsü, tamamen ve kesin olarak oportünizmin batağına saplanmak olduğunu gösterdi.
“Devrimci teori olmadan”, diyordu Lenin, “devrimci hareket olamaz... Önderlik rolünü ancak en ileri teorinin kılavuzluk ettiği bir parti yerine getirebilir.”(Lenin, “Ne Yapmalı?”, s. 41 ve 42.)
4) Lenin, “Ekonomistler”in, sosyalist ideolojinin kendiliğinden işçi sınıfı hareketinden doğabileceğini iddia etmekle işçi sınıfını aldattığını, çünkü aslında sosyalist ideolojinin kendiliğinden hareketten değil, bilimden doğduğunu gösterdi. “Ekonomistler” işçi sınıfı içine sosyalist bilinç taşımanın gerekliliğini yadsımakla, burjuva ideolojisine yolu açıyor, bu ideolojinin işçi sınıfı içine taşınmasını ve onun içinde kök salmasını kolaylaştırıyor -dolayısıyla işçi sınıfı hareketi ile sosyalizmin birleştirilmesi düşüncesini mezara gömüyor, böylelikle burjuvaziye yardım ediyorlardı.
“İşçi hareketinin kendiliğindenliğine her türlü tapma”, diyordu Lenin, “bilinçli unsur'un ve sosyal-demokrasinin rolünü her türlü küçümseme, aynı zamanda -bu rolü küçümseyenler istese de istemese de- burjuva ideolojisinin işçiler üzerindeki etkisini güçlendirme anlamına gelir” (Aynı yerde, s.55.)
Ve devamla:
“Soru yalnızca şu şekilde durabilir: burjuva ideolojisi mi, Sosyalist ideoloji mi. İkisinin ortası yoktur... Bu nedenle, Sosyalist ideolojiyi her türlü küçümseme, ona her sırt çeviriş, aynı zamanda burjuva ideolojisini güçlendirmektir.” (Aynı yerde. s. 56/57.)
5) “Ekonomistler”in tüm bu yanlışlarını toparlayan Lenin, onların işçi sınıfını kapitalizmden kurtaracak bir sosyal devrim partisi değil, kapitalist egemenliğin muhafaza edilmesini öngören bir “sosyal reform” partisi istedikleri, dolayısıyla proletaryanın temel çıkarlarına ihanet eden reformistler oldukları sonucuna vardı.
6) Lenin, son olarak. Rusya'da “Ekonomizm”in tesadüfi bir olay olmadığını gösterdi. “Ekonomistler” işçi sınıfı üzerindeki burjuva etkisinin bir vasıtasıydılar; Batı Avrupa sosyal-demokrat partilerindeki revizyonistlerin -oportünist Bernstein'ın takipçilerinin- şahsında müttefiklere sahiptiler. Batı Avrupa Sosyal-Demokrat partilerinde oportünist bir akım gittikçe güç kazanıyordu; bu akım, Marx'ı “eleştirme özgürlüğü bayrağı altında, Marksist öğretinin bir “revizyonundan geçirilmesini -yani Marx'ın öğretisinin gözden geçirilmesini(“revizyonizm” terimi buradan gelir) ve devrimden, sosyalizmden ve proletarya diktatörlüğünden vazgeçilmesini talep ediyordu. Lenin, Rus “Ekonomistleri”nin de aynı devrimci mücadeleden, sosyalizmden ve proletarya diktatörlüğünden vazgeçme çizgisini izlediklerini ortaya koydu.
Lenin'in “Ne Yapmalı?” eserinde geliştirdiği temel teorik önermeler bunlardır.
Bu kitabın geniş ölçüde okunması sonucunda, kitabın yayınlanmasından (kitap Mart 1902'de çıktı) bir yıl sonra. Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi'nin II. Kongresi sıralarında. “Ekonomizm”in ideolojik pozisyonlarından geriye sadece tatsız bir hatıra kalmış. “Ekonomist” tanımlaması Parti üyelerinin büyük bir çoğunluğunca hakaret sayılmaya başlamıştı.
Bu, “Ekonomizm“in ideolojisinin tam olarak çöküşü, oportünizm ideolojisinin kuyrukçuluk ve kendiliğindencilik ideolojisinin yıkılışıydı.
Ama Lenin'in “Ne Yapmalı'!” eserinin önemi bu kadarla kalmaz.
“Ne Yapmalı'!” eserinin tarihi önemi şurada yatar ki, Lenin bu ünlü kitapta:
1) Marksist düşünce tarihinde ilk olarak, oportünizmin herşeyden önce işçi sınıfı hareketinin kendiliğindenliğine tapmaya ve sosyalist bilincin işçi sınıfı hareketi içindeki önemini küçümsemeye dayandığını göstererek, oportünizmin ideolojik kaynaklarını temellerine kadar açığa çıkardı;
2) Teorinin, bilincin önemini, ve işçi sınıfının kendiliğinden hareketini devrimcileştirici ve önder güç olarak Partinin önemini tüm büyüklüğüyle ortaya koydu;
3) Marksist partinin işçi sınıfı hareketi ile sosyalizmin birleşmesi olduğunu söyleyen temel Marksist tezi parlak bir şekilde gerekçelendirdi;
4) Marksist partinin ideolojik temellerini parlak bir şekilde ortaya koydu.
“Ne Yapmalı?” da geliştirilen, teorik tezler, daha sonra, Bolşevik Parti'nin ideolojisinin temelini oluşturdu.
Böyle bir teori zenginliği ile donanmış olan “Iskra”, Lenin'in Partiyi inşa planı için, Parti'nin güçlerini toparlamak için, II. Parti Kongresi'ni toplamak için, devrimci sosyal-demokrasi için, “Ekonomistler”e, her türden oportünistlere karşı, revizyonistlere karşı geniş bir kampanya geliştirebilirdi ve geliştirdi de.
“Iskra“nın yaptığı en önemli işlerden biri, Parti programı için bir taslak hazırlamak oldu. Bilindiği gibi, işçi partisinin programı, işçi sınıfının mücadelesinin hedef ve görevlerinin kısa ve bilimsel bir şekilde formüle edilmiş olarak ortaya konulmasıdır. Program hem proletaryanın devrimci hareketinin azami hedefini, hem de azami hedefe giden yolda Partinin uğrunda mücadele ettiği talepleri saptar. Bu yüzden, program taslağının hazırlanması birinci derecede öneme sahipti.
Program taslağının hazırlanması sırasında “Iskra” yazı kurulu içinde Lenin ile, Plehanov ve diğer yazı kurulu üyeleri arasında ciddi görüş ayrılıkları ortaya çıktı. Bu görüş ayrılıkları ve tartışmalar Lenin ile Plehanov arasında neredeyse tam bir kopmaya varacaktı. Ama o sırada henüz bir kopma olmadı. Lenin, proletarya diktatörlüğü üzerine son derece önemli maddenin program taslağına alınmasını ve işçi sınıfının devrim de önder rolüne taslakta açıkça işaret edilmesini kabul ettirdi.
Parti programının tüm tarım bölümünü de Lenin hazırladı. Lenin daha o zamandan, toprağın millileştirilmesinden yanaydı, ama mücadelenin ilk aşamasında otrezki'lerin, yani “köylülerin kurtuluşu” sırasında çiftlik sahiplerinin köylülerin topraklarından koparıp aldığı toprak “kesinti”lerinin köylülere geri verilmesi talebini ileri sürmeyi gerekli buluyordu. Plehanov, toprağın millileştirilmesi talebine karşı çıktı.
Lenin'in Plehanov'la Parti Programı üzerine tartışmaları, bir ölçüde, Bolşeviklerle Menşevikler arasındaki daha sonraki görüş ayrılıkları için tayin edici oldu.
3- RUSYA SOSYAL-DEMOKRAT İŞÇİ PARTİSİİKİNCİ KONGRESİ. PROGRAM VE TÜZÜĞÜN KABULÜ VE YEKPARE BİR PARTİNİN' YARATILMASI. KONGREDEKİ AYRILIKLAR VE PARTİİÇİNDE İKİ EĞİLİMİN ORTAYA ÇIKIŞI: BOLŞEVİK VE MENŞEVİK.
Böylece, Lenin'in ilkelerinin zaferi ve “Iskra”nın Lenin'in örgütsel planı lehindeki başarılı mücadelesi, bir Parti yaratmak ya da -o günlerin deyişiyle- gerçek bir parti yaratmak için gerekli bütün temel şartları gerçekleştirdi. “Iskra” eğilimi, Rusya'daki sosyal-demokrat örgütler içinde zafer kazandı. II. Parti Kongresi artık toplantıya çağrılabilirdi.
RSDİP II. Parti Kongresi 17 Temmuz 1903'te (yeni takvimle 30 Temmuz) açıldı. Parti Kongresi yurtdışında gizli olarak toplandı. Oturumlar ilkönce Brüksel'de yapıldı, ama Belçika polisi, delegelerden ülkeyi terketmelerini istedi. Bunun üzerine, Parti Kongresi Londra'ya aktarıldı.
Parti Kongresine 26 örgütü temsilen 43 delege geldi. Her komitenin Kongreye iki delege gönderme hakkı vardı, ama bazıları sadece bir delege göndermişti. Böylece 43 delege 51 oya sahip oluyordu.
Parti Kongresinin esas amacı, “Iskra” tarafından ileri sürülen ve işlenen ilkesel ve örgütsel temeller üzerinde gerçek bir partinin yaratılması” idi. (Lenin, Seçme Eserler, cilt 2, s. 413.)
Parti Kongresi'nin bileşimi homojen değildi. Yeminli “Ekonomistler”, aldıkları yenilgiden dolayı, Kongrede temsil edilmiyorlardı. Ama görüşlerini o zamandan bu yana öyle ustaca gizlemişlerdi ki, Parti Kongresine bazı delegeler sokmayı başardılar. Ayrıca, “Bund” delegeleri, “Ekonomistler”den sadece lafta ayrılıyor, gerçekte ise “Ekonomistler”i destekliyorlardı.
Parti Kongresinde böylece yalnızca “Iskra” yandaşları değil, “Iskra”“ karşıtları da hazır bulunuyordu. “Iskra” yandaşlarının sayısı 33'tü, yani çoğunluk onlardaydı. Ama kendini “Iskra”cı sayanların hepsi gerçek “Iskra”cı, Leninist değildi. Delegeler çeşitli gruplara bölündüler. Lenin yandaşlarının ya da kararlı “Iskra”cıların 24 oyu vardı, 9 “Iskra”cı Martov’u destekliyordu. Bunlar kararsız “Iskra”cılardı. Delegelerin bir kısmı ise “Iskra” ile hasımları arasında yalpalıyordu; bu delegelerin Kongrede 10 oyu vardı. Bunlar Merkez’i oluşturuyordu. “Iskra”nın açık hasımlarının ise 8 oyu vardı (3 “Ekonomist”, 5 Bund’cu). “Iskra”cıların saflarındaki bir bölünme, üstünlüğün “Iskra” düşmanlarına geçmesine yetecekti.
Kongredeki durumun ne kadar karmaşık olduğu buradan görülebilir. Lenin, “Iskra”nın zaferini sağlama almak için çok büyük çaba harcadı.
Gündemde bulunan en önemli madde Parti Programının kabul edilmesi meselesiydi. Programın tartışılması sırasında, Parti Kongresinin oportünist kesiminin itiraz ettiği başlıca nokta, proletarya diktatörlüğü sorunuydu. Oportünistler, daha bir dizi başka Program sorununda da Parti Kongresinin devrimci kesimiyle hemfikir değillerdi. Ama onlar esas mücadeleyi proletarya diktatörlüğü meselesi üzerinde yoğunlaştırmaya karar verdiler; bu mücadelede, yabancı sosyal-demokrat partilerin programında proletarya diktatörlüğüyle ilgili hiçbir madde bulunmadığına ve bu yüzden Rusya Sosyal-Demokrasisinin programına da bu maddenin alınmasına gerek olmadığına dayandılar.
Oportünistler, aynı zamanda, Parti Programına köylü sorununa ilişkin taleplerin alınmasına da karşı çıktılar. Bu kişiler devrim istemiyorlardı, bu nedenle, işçi sınıfının müttefiki karşısında, köylülük karşısında yabanıl ve düşmanca bir tavır aldılar.
Bund’cular ve Polonyalı Sosyal-Demokratlar, ulusların kendi kaderini tayin hakkına karşı çıktılar. Lenin daima, işçi sınıfının ulusal baskıya karşı mücadele etmekle yükümlü olduğunu öğretmişti. Bu talebin Programa konulmasına karşı çıkmak, proleter enternasyonalizminden vazgeçmeyi önermek ve ulusal baskıya suç ortağı olmakla birdi.
Lenin bütün bu itirazlara ezici bir darbe indirdi.
Parti Kongresi, “Iskra“nın önerdiği programı kabul etti.
Bu program iki kısımdan meydana geliyordu: azami program ve asgari program. Azami programda, işçi sınıfı partisinin esas görevinden söz ediliyordu: sosyalist devrimden, kapitalistlerin iktidarının devrilmesinden, proletarya diktatörlüğünün kurulmasından söz ediliyordu. Asgari programda ise, Parti’nin en yakın; kapitalist sistemin yıkılmasından, proletarya diktatörlüğünün kurulmasından önce yerine getirilmesi gereken görevlerinden söz ediliyordu: Çarlık otokrasisinin devrilmesi, demokratik cumhuriyetin kurulması, işçiler için sekiz saatlik işgününün getirilmesi, kırda bütün serflik kalıntılarının tasfiye edilmesi, çiftlik sahiplerinin el koyduğu toprak kesintilerinin (otrezki) köylülere geri verilmesinden söz ediliyordu.
Sonradan Bolşevikler, otrezki’lerin geri verilmesi talebinin yerine, çiftlik sahiplerinin tüm topraklarına el konulması talebini geçirdiler.
II.
Parti Kongresi tarafından kabul edilen program, işçi sınıfı partisinin devrimci bir programıydı.
Bu program, proleter devrimin zaferinden sonra Partimizin yeni bir program kabul ettiği VIII. Parti Kongresine kadar yürürlükte kaldı.
II.
Parti Kongresi, programı kabul ettikten sonra, Parti Tüzük taslağını tartışmaya geçti. Parti Kongresi, programı kabul ettikten ve Partinin ideolojik birliğinin temelini attıktan sonra, amatörlüğe ve çevreciliğe, örgütsel dağınıklığa ve Parti içinde sıkı bir disiplinin olmamasına bir son vermek için bir Parti Tüzüğü de kabul etmek zorundaydı.
Programın kabul edilmesi nispeten pürüzsüz olmuştu, ama Parti Tüzüğü sorununda Parti Kongresinde şiddetli tartışmalar çıktı. En şiddetli görüş ayrıldığı, Tüzüğün birinci paragrafının, Parti üyeliğine ilişkin paragrafın formülasyonu üzerine çıktı. Partiye kim üye olabilirdi, Partinin bileşimi nasıl olmalıydı, Parti örgütsel bakımdan ne olmalıydı .örgütlü bir bütün mü, yoksa şekilsiz bir şey mi., işte tüzüğün birinci paragrafına ilişkin olarak ortaya çıkan sorunlar bunlardı. İki formülasyon birbiriyle mücadele ediyordu: Plehanov ve kararlı “Iskra”cılar tarafından desteklenen Lenin’in formülasyonu; ve Akselrod, Zasuliç, kararsız “Iskra”cılar, Troçki ve Parti Kongresinin açık oportünist kesiminin tümü tarafından desteklenen Martov’un formülasyonu.
Lenin’in formülasyonu, Parti Programını kabul eden, Partiyi maddi yönden destekleyen ve onun örgütlerinden birine mensup olan herkesin Parti üyesi olabileceğini söylüyordu. Martov’un formülasyonu ise, Parti Programının kabul edilmesinin ve maddi desteğin Parti üyeliği için mutlaka gerekli olduğunu kabul ederken, Parti örgütlerinden birine katılmayı şart olarak görmüyor, bir Parti üyesinin mutlaka Parti örgütlerinden birine üye olması gerekmediği görüşünü savunuyordu.
Lenin, Parti'yi, üyeleri kendi kendini Partili sayamayacak olan, bilakis ancak Parti örgütlerinden biri tarafından Partiye alınabilecek ve dolayısıyla Parti disiplinine boyun eğecek olan örgütlü bir müfreze olarak görüyordu.
Martov ise Parti'yi, üyeleri kendi kendini Partili sayabilecek, ve bir Parti örgütüne üye olmadıkları için Parti disiplinine boyun eğmek zorunda olmayan örgütsel bakımdan şekilsel birşey olarak görüyordu.
Böylece Martov'un formülü, Lenin'in formülünden farklı olarak, Parti'nin kapılarını kararsız, proleter olmayan unsurlara ardına kadar açacaktı. Burjuva-demokratik devrimin arifesinde, burjuva aydınları arasında devrime geçici bir süre sempati duyan kimseler vardı. Bunlar zaman zaman Parti'ye küçük hizmetlerde bile bulunabilirdi. Ama bu kimseler bir örgüte katılmaz, Parti disiplinine uymaz, Parti'nin vereceği görevleri yerine getirmez ve bu görevlerin beraberinde getirdiği tehlikeleri göze almazdı. Ve Martov ve diğer Menşeviklerin önerisine göre, bunlar parti üyesi olarak görülmeli, bunlara Parti meselelerini etkileme hak ve imkanı verilmeliydi. Hatta onlar, grevlere sosyalist olmayanlar, Anarşistler, Sosyal-Devrimciler de katılmasına rağmen, her grevciye kendini parti üyesi “sayma” hakkının tanınmasını bile önerdiler.
Böylece, Lenin ve Leninistlerin Parti Kongresinde uğruna mücadele ettikleri homojen ve militan bir parti yerine, örgütünün sınırları berrakça tanımlanmış bir Parti yerine, Martovcuların heterojen, gevşek, şekilsiz ve sırf bu heterojen niteliği yüzünden hiçbir zaman sıkı disiplinli, militan olamayacak bir parti istedikleri ortaya çıktı.
Kararsız “Iskra”cıların sağlam “Iskra”cılardan ayrılarak merkezcilerle ittifak yapmaları, açık oportünistlerin de bunlara katılmaları, bu noktada üstünlüğü Martov'a verdi. Parti Kongresi 22'ye karşı 28 oy çokluğuyla (ve 1 çekimser) Tüzüğün birinci paragrafını Martov'cu formülasyonunu kabul etti.
Tüzüğün birinci paragrafı konusunda “Iskra”cıların bölünmesinden sonra. Parti Kongresindeki mücadele daha da keskinleşti. Parti Kongresi, gündemin son maddesine geliyordu, Partinin yönetici kurullarının seçimi: Parti Merkez Organı (“Iskra“) yazı kurulunun ve Merkez Komitesi'nin seçimi. Ama kongre seçimlere geçmeden önce parti Kongresindeki güçler dengesini değiştiren bazı olaylar meydana geldi.
Parti Tüzüğü ile bağlantılı olarak Parti Kongresi, Bund sorununu ele almak zorunda kaldı. Bund, Parti içinde özel bir yere sahip olmak istedi. Rusya’daki Yahudi işçilerin biricik temsilcisi olarak tanınmayı talep etti. Bund’un bu talebini kabul etmek, Parti örgütlerindeki işçileri milliyetlerine göre bölmek ve işçilerin ortak bölgesel sınıf örgütlerini reddetmek anlamına gelirdi. Parti Kongresi, Bund’un önerdiği, ulusal çizgiler üzerinde örgütlenme sistemini kabul etmedi. Bunun üzerine Bund’cular Parti Kongresi’ni terkettiler. Ayrıca iki “Ekonomist” de, Parti Kongresi onların Yurtdışı Ligası’nı Parti’nin yurtdışındaki temsilcisi olarak tanımayı reddedince, Kongre’yi terketti.
Yedi oportünistin Parti Kongresi’ni terketmesiyle, güçler dengesi Leninistler lehine döndü.
Lenin, daha başından itibaren, bütün dikkatini Parti’nin merkezi kurullarının bileşimi üzerinde yoğunlaştırmıştı. Merkez Komitesi’ne kararlı ve tutarlı devrimcilerin seçilmesini gerekli görüyordu. Martov’cular ise, istikrarsız, oportünist unsurların Merkez Komitesi’ne hakim olmasını sağlamaya çalışıyordu. Parti Kongresi’nin çoğunluğu bu meselede Lenin’i destekledi. Seçilen Merkez Komitesi Lenin’in yandaşlarından oluşuyordu.
Lenin’in önerisi üzerine, “Iskra” yazı kuruluna Lenin, Plehanov ve Martov seçildi. Martov, Parti Kongresi’nde, “Iskra” yazı kuruluna, çoğunluğu kendi yandaşı olan “Iskra”nın eski altı üyesinin seçilmesini talep etti. Parti Kongresi bu talebi oy çoğunluğuyla reddetti. Lenin’in önerdiği üçlü seçildi. Bunun üzerine Martov, merkez organın yazı kuruluna katılmayacağını açıkladı.
Böylece Parti Kongresi, Parti’nin merkezi kurulları konusunda verdiği oylarla, Martov yandaşlarının yenilgisini ve Lenin yandaşlarının zaferini pekiştirdi.
Bu andan itibaren, Parti Kongresindeki seçimlerde oyların çoğunluğunu (Rusça: Bolşinstvo) alan Lenin’in yandaşlarına Bolşevikler, ve oyların azınlığını (Rusça: Menşinstvo) alan Lenin’in hasımlarına da Menşevikler adı verildi.
II. Parti Kongresi çalışmalarının sonuçlarını toparlayarak, şu sonuçlar çıkarılabilir:
1) Parti Kongresi, Marksizmin “Ekonomizm” üzerindeki, açık oportünizm üzerindeki zaferini pekiştirdi.
2) Parti Kongresi, Program ve Tüzüğü kabul etti, Sosyal-Demokrat Parti'yi yarattı ve böylece yekpare bir Parti'nin iskeletini kurmuş oldu.
3) Parti Kongresi, örgütsel sorunlarda Parti'yi Bolşevikler ve Menşevikler diye iki kesime bölen ciddi görüş ayrılıklarının varlığını ortaya çıkardı; bunlardan Bolşevikler devrimci sosyal-demokrasinin örgütsel ilkelerini savunuyorlar, Menşevikler ise, örgütsel gevşekliğin ve oportünizmin batağına saplanıyordu.
4) Parti Kongresi, daha önce Parti tarafından yenilgiye uğratılan eski oportünistlerin, “Ekonomistler”in yerini, yeni oportünistlerin, Menşeviklerin almakta olduğunu gösterdi.
5) Parti Kongresi, örgütlenme sorunlarında görevini layıkıyla yerine getiremedi, yalpaladı ve hatta zaman zaman üstünlüğü Menşeviklere kaptırdı; sonuna doğru durumu düzelttiyse de, Menşeviklerin örgüt meselelerindeki oportünizmini teşhir etmeyi, onları Parti içinde tecrit etmeyi, evet hatta Parti'nin önüne böyle bir görev koymayı bile başaramadı.
Bu son husus, Parti Kongresi'nden sonra Bolşeviklerle Menşevikler arasındaki mücadelenin, yatışmak bir yana, bilakis tam tersine daha da keskinleşmesinin baş nedenlerinden biri oldu.
4- MENŞEVİK LİDERLERİN BÖLÜCÜ FAALİYETLERİ VE II. PARTİ KONGRESİNDEN SONRA PARTİİÇİNDE MÜCADELENİN KESKİNLEŞMEŞİ.
MENŞEVİKLERİN OPORTÜNİZMİ. LENİN'İN “BİR, ADIM İLERİ, İKİ ADIM GERİ”
II. Parti Kongresi'nden sonra, Parti içi mücadele daha şiddetlendi. Menşevikler II. Parti Kongresi'nin kararlarını boşa çıkarmak ve ,Partinin merkezi kurullarım ele geçirmek için büyük çaba harcadılar. Kendi temsilcilerinin, yazı kurulundan çoğunluğa sahip olacak ve Merkez Komitesi'nde Bolşeviklerle eşit olacak şekilde, “Iskra” yazı kuruluna ve Merkez Komitesi'ne alınmasını talep ettiler. Bu, II. Parti Kongresi'nin dolaysız kararlarına aykırı olduğundan, Bolşevikler Menşeviklerin talebini geri çevirdiler. Bunun üzerine Menşevikler, Partiden gizli tutarak, Martov, Troçki ve Akselrod önderliğinde kendi Parti aleyhtarı fraksiyoncu örgütlerini kurdular ve Martov'un yazdığı gibi, “Leninizme karşı ayaklanmaya giriştiler”. Partiye karşı seçtikleri mücadele yöntemleri, “tüm Parti çalışmasını dezorganize etmek, davaya zarar vermek, adım başı sabotaj” idi (Lenin'in sözleri). Menşevikler, Rus Sosyal-Demokratları “yurtdışı Ligası”nda mevzilendiler ve onda dokuzu Rusya'daki çalışmadan kopuk göçmen aydınlardan meydana gelen bu “Liga”dan, Parti'ye, Lenin ve Leninistlere ateş açtılar.
Menşevikler, Plehanov'dan büyük yardım gördüler. Plehanov, II. Parti Kongresi'nde Lenin'den yana çıktı. Ama II. Parti Kongresi'nden sonra, Menşevikler’in kendisini bölünme tehdidiyle yıldırmalarına imkan verdi. Her ne pahasına olursa olsun, Menşeviklerle “barışmaya” karar verdi. Plehanov'u Menşeviklere iten şey, daha önceki oportünist hatalarının ezici yüküydü. Menşevik oportünistlerle uzlaşma savunucusu, kendisi de bir Menşevik oldu çıktı. Plehanov, “Iskra”nın Parti Kongresi tarafından geri çevrilen bütün eski Menşevik yazı kurulu üyelerinin, “Iskra” yazı kuruluna alınmasını talep etti. Lenin elbette bununla hemfikir olamazdı, ve Parti'nin Merkez Komitesi'nde mevzilenmek ve oportünistlerle oradan mücadele etmek için “Iskra” yazı kurulundan istifa etti. Plehanov, Parti Kongresi'nin iradesini çiğneyerek, kendi başına eski Menşevik yazı kurulu üyelerini “Iskra” yazı kuruluna koopte etti. O andan itibaren, 52. sayıdan başlayarak, Menşevikler “Iskra“yı kendi organlarına dönüştürdüler ve “Iskra” üzerinden kendi oportünist görüşlerini propaganda etmeye başladılar.
O zamandan beri Parti'de Lenin'ci. Bolşevik “Iskra”dan eski “Iskra”, Menşevik. oportünist “Iskra”dan ise yeni “Iskra” olarak sözedilir.
“Iskra”, Menşeviklerin eline geçmesiyle birlikte. Lenin'e karşı, Bolşeviklere karşı mücadele organı, Menşevik oportünizmin, herşeyden önce örgüt sorunları alanında, propaganda organı haline geldi. Menşevikler, “Ekonomistler” ve Bund'cularla birleşerek, “Iskra” sütunlarında –kendi deyişleriyle- Leninizme karşı bir kampanya açtılar. Plehanov uzlaşmacılık pozisyonunda daha fazla diretemeyecekti, bir süre sonra o da kampanyaya katıldı. Eşyanın tabiatı gereği, bu böyle olmak zorundaydı: Oportünistlere karşı uzlaşmacılıkta ısrar eden herkes, oportünizmin batağına saplanmaya mahkumdur. Yeni “Iskra“nın sütunlarından, şeker külahından dökülürcesine, Partinin örgütlü bir bütün olmaması gerektiği; bağımsız grup ve bireylerin, parti organlarının kararlarına itaat etme yükümlülüğü olmaksızın, Parti saflarına kabul edilmesi gerektiği; her aydının, her parti sempatizanının, “her grevcinin ve “her göstericinin kendisini parti üyesi ilan etmesine izin verilmesi gerektiği; tüm Parti kararlarına uyma talebinin “biçimsel-bürokratik” bir tavır olduğu; azınlığın çoğunluğa tabi olması talebinin, parti üyelerinin iradesinin “mekanik olarak bastırılması” olduğu; tüm Parti üyelerinin – hem önderlerin hem de sıradan üyelerin- aynı şekilde parti disiplinine tabi olması talebinin, Parti içinde “sertlik” kurmak anlamına geldiği; “bizim” Partide merkeziyetçiliğe değil, bireylere ve Parti örgütlerine Parti kararlarına uymama hakkı veren anarşist “özerkliğe” ihtiyacımız olduğu iddia ediliyordu.
Bu, örgütsel başıboşluk, Parti ilkesinin ve Parti disiplininin altının oyulması, aydın bireyciliğinin yüceltilmesi ve anarşist disiplin düşmanlığının mazur gösterilmesi için arsızca bir propagandaydı.
Menşevikler Partiyi açıkça II. Parti Kongresi'nin vardığı yerden, eski örgütsel dağınıklığa çevreciliğe ve amatörlüğe geri çekiyorlardı.
Menşeviklere kesin bir red cevabı vermek gerekiyordu.
Onlara bu cevabı, Mayıs 1904'te yayınlanan ünlü “Bir Adım İleri, İki Adım Geri” kitabında, Lenin verdi.
Lenin'in bu kitapta açımladığı ve daha sonra Bolşevik Parti'nin örgütsel remelleri haline gelen temel örgütsel tezler şunlardır:
1) Marksist Parti, işçi sınıfının bir parçası, bir müfrezesidir. Ama işçi sınıfının birçok müfrezesi vardır, dolayısıyla işçi sınıfının her müfrezesine işçi sınıfının partisi denemez. Parti, işçi sınıfının diğer müfrezelerinden, herşeyden önce, sıradan bir müfreze değil, işçi sınıfının öncü müfrezesi, bilinçli müfrezesi, Marksist müfrezesi olmasıyla, toplumsal yaşamın bilgisiyle, toplumsal yaşamın gelişme yasa1annm bilgisiyle, sınıf mücadelesi yasalarının bilgisiyle donatılmış olması ve bundan dolayı işçi sınıfına önderlik etme, onun mücadelesini yönetme yerene~nde olmasıyla ayrılır. Dolayısıyla, nasıl parçayı bütünle karıştırmamak gerekirse, Parti'yi de işçi sınıfı ile karıştırmamak gerekir, her grevcinin kendini parti üyesi ilan edebilmesi talebinde bulunmamak gerekir, çünkü parti ile sınıfı birbirine karıştıran, Partinin bilinç seviyesini “her grevci”nin bilinç seviyesine indirmiş olur, işçi sınıfının bilinçli öncü müfrezesi olarak Partiyi tasfiye eder. Partinin görevi, kendi seviyesini “her grevci”nin seviyesine indirmek değil, bilakis işçi kitlelerini, “her grevci”yi, Parti'nin seviyesine yükseltmektir.
“Biz sınıfın partisiyiz”, diye yazıyordu Lenin, “ve bu yüzden, hemen hemen tüm sınıf (savaş sırasında, iç savaş döneminde, kesinlikle tüm sınıf) Partimizin yönetimi altında hareket etmelidir, Partimizin çevresinde saflarını mümkün olduğu kadar sıklaştırmalıdır; ama kapitalizmin egemenliği altında, tüm sınıfın ya da hemen hemen tüm sınıfın, öncü müfrezesinin, yani kendi sosyal demokrat partisinin bilinçlilik ve eylem düzeyine çıkabileceğini düşünmek Manilovizm ve ’kuyrukçuluk’ olur. Kapitalizm altında (daha ilkel olan, ve gelişmemiş katmanların bilincine daha kolay ulaşabildikleri) sendika örgütünün bile, işçi sınıfının tümünü ya da hemen hemen tümünü kucaklayamayacağından, aklı başında hiçbir sosyal-demokrat kuşku duymamıştır, öncü müfreze ile, ona doğru çekilen kitleler arasındaki farkı unutmak, öncünün gittikçe daha geniş kitleleri bu ileri düzeye yükseltme görevini unutmak, yalnızca kendini aldatmak, gözlerini görevlerimizin muazzam büyüklüğüne kapamak ve bu görevlerin kapsamını daraltmak olur.” (Lenin, Tüm Eserler, cilt VI, s. 205/206, Rusça.)
2) Parti, işçi sınıfının sadece öncü müfrezesi, bilinçli müfrezesi değil, tüm üyeleri için bağlayıcı olan disipliniyle işçi sınıfının aynı zamanda da örgütlü müfrezesidir. Bu yüzden Parti üyeleri Parti’nin örgütlerinden birinin mutlaka üyesi olmak zorundadır. Eğer Parti, sınıfın örgütlü bir müfrezesi, bir örgütlenme sistemi değil de, kendi kendilerini Parti üyesi ilan eden, ama Partinin örgütlerinden hiçbirine üye olmayan, bu yüzden de örgütlü olmayan, dolayısıyla Parti kararlarına uyma yükümlülüğü olmayan insanların basit bir toplamı olsaydı, Parti’nin hiçbir zaman yekpare bir iradesi olmaz, hiçbir zaman üyelerinin eylem birliğini gerçekleştiremez ve bundan dolayı da, işçi sınıfının mücadelesini yönetmek imkanına sahip olmazdı. Parti ancak, tüm üyeleri, irade birliği, eylem birliği ve disiplin birliği ile birbirine kaynaklanmış olan yekpare bir ortak müfrezede örgütlenmişse, işçi sınıfının pratik mücadelesine önderlik edebilir ve onu bir hedefe yöneltebilir.
Menşevikler tarafından getirilen, bu durumda birçok aydının – mesela profesörlerin, üniversite ve lise öğrencilerinin vb.-, bunlar ya Parti disiplini kendilerine ağır geldiği için, ya da ama, Plehanov’un II. Parti Kongresi’nde söylediği gibi, “herhangi bir örgüte katılmayı alçaltıcı birşey” olarak gördükleri için, hiçbir Parti örgütüne katılmak istemeyecekleri itirazı- Menşeviklerin bu itirazı geri tepti, çünkü Parti’nin, Parti disiplini kendilerine ağır gelen, Parti örgütüne katılmaktan korkan üyelere ihtiyacı yoktur. İşçiler disiplin ve örgütten korkmazlar ve Parti üyesi olmaya karar vermişlerse, örgüte seve seve katılırlar. Disiplin ve Örgütten korkanlar, bireyci zihniyetli aydınlardır, ve bunlar gerçekten de Parti dışında kalacaklardır. Ama böyle olması çok iyidir, çünkü parti böylece, özellikle şimdi, burjuva-demokratik devrimin yükselmeye başladığı bir dönemde bir hayli artan istikrarsız unsurların akınından korunmuş olur.
“Parti, örgütlerin toplamı (ama yalnızca aritmetik bir toplamı değil, bileşik bir toplamı) olmalıdır dediğim zaman”, diye yazıyordu Lenin, “... sınıfın öncüsü olarak Parti'nin mümkün olduğunca örgütlü birşey olması, saflarına sadece en azından asgari bir örgütlülüğü mümkün kılan unsurları alması gerektiği yolundaki dileğimi, talebimi açık ve kesin bir şekilde dile getiriyorum...” (Lenin, Tüm Eserler ci It VI, s. 203, Rusça.)
Ve devamla:
“Lafta, Martov'un formülü, geniş proleter kitlelerin çıkarlarını savunmaktadır, gerçekte ise bu formül, proleter disiplinden ve örgütten korkan burjuva aydınlarının çıkarlarına hizmet edecektir. Modern kapitalist toplumun ayrı bir tabakası olarak aydınların ayırt edici özelliğinin bireycilikleri ve disiplin ve örgüt yeteneksizlikleri olduğunu hiç kimse inkar etmeye kalkışmayacaktır.” (Aynı yerde, s. 212.)
Ve son olarak:
“Proletarya, örgüt ve disiplinden korkmaz... Proletarya, bir örgüte katılmak istemeyen profesör ve öğrenci beyleri, sırf bir örgütün denetimi altında çalışıyorlar diye parti üyesi olarak tanımak için kılını bile kıpırdatmayacaktır... Partimizde, örgüt ve disiplin ruhuyla kendi kendini eğitme eksiği olanlar, proletarya değil, birtakım aydınlardır.” (Lenin, Seçme Eserler, cilt 2, s. 442.)
3) Parti sadece örgütlü bir müfreze değil, aynı zamanda işçi sınıfının bütün örgüt biçimleri içinde, diğerlerini yönetmek misyonuna sahip “en üst örgüt biçimi”dir. En üst örgüt biçimi olan, sınıfın en iyi insanlarından oluşan, ileri bir teori, sınıf mücadelesi yasalarının bilgisi ve devrimci hareketin tecrübesiyle silahlanmış olan Parti, işçi sınıfının tüm diğer örgütlerini yönetmek için her türlü imkana sahiptir ve yönetmekle yükümlüdür. Menşeviklerin, Partinin yönetici rolünü küçümseme ve aşağılama çabaları, Parti tarafından yönetilen tüm diğer proleter örgütlerin de zayıflamasına, dolayısıyla proletaryayı zayıflatmaya ve silahsızlandırmaya götürür, çünkü “iktidar uğruna mücadelede, proletaryanın örgütlen başka hiçbir silahı yoktur”. (Aynı yerde, s. 469.)
4) Parti, işçi sınıfının öncüsünün işçi sınıfının milyonluk kitleleriyle bağının cisimleşmesidir. Parti ne kadar iyi bir öncü olursa olsun, ne kadar iyi örgütlenirse örgütlensin, Partisiz kitlelerle bağ kurmaksızın, bu bağları artırmaksızın, pekiştirmeksizin yaşayamaz ve gelişemez. Kendini kendi kabuğu içine hapseden, kendini kitlelerden tecrit eden ve kendi sınıfıyla bağlarını yitiren ya da hatta gevşeten bir parti, kitlelerin güven ve desteğini kaybetmeye ve dolayısıyla kaçınılmaz olarak çökmeye mahkumdur. Parti, gücü-kuvveti yerinde bir yaşam sürdürmek ve gelişmek için, kitlelerle bağları artırmalı ve kendi sınıfının milyonluk kitlelerinin güvenini kazanmalıdır.
“Sosyal-demokrat bir parti olmak için”, diyordu Lenin, “tam da sınıfın destelini kazanmak zorundayız.” (Lenin” Tüm Eserler, cilt VI, s. 208, Rusça.)
5) Parti, doğru işlemesi ve kitlelere sistemli bir şekilde önderlik etmesi için, merkeziyetçilik temelinde örgütlenmeli, bir tek tüzüğe, herkese –aynı parti disiplinine ve bir tek yönetici organa sahip olmalıdır. Bu organ, Parti Kongresi, kongreler arasındaki zamanlarda da Parti Merkez Komitesi'dir. Partide azınlık çoğunluğa, tek tek örgütler merkeze, alt örgütler üst örgütlere tabi olmak zorundadır. Bu önkoşullar olmadan, işçi sınıfının partisi gerçek bir parti olamaz, işçi sınıfını yönetme görevlerini yerine getiremez.
Elbette ki bu dönemde parti örgütleri, Çarlık otokrasisi rejimi altında Partinin illegal olmasından dolayı, tabandan seçim ilkesi üzerinde inşa edilmiş olamazdı; Parti, sıkı bir gizlilik karakterine bürünmek zorundaydı. Ama Lenin, Partimizin yaşantısındaki bu geçici özelliğin, çarlığın yıkılmasının daha ilk günlerinde ortadan kalkacağını, Parti'nin açıktan ortaya çıkan ve legal bir Parti haline geleceğini ve parti örgütlerinin demokratik seçim temeli üzerinde, demokratik merkeziyetçilik temeli üzerinde inşa edileceğini düşünüyordu.
“Eskiden,” diye yazıyordu Lenin, “Partimiz şeklen örgütlenmiş bir bütün değildi, sadece ayrı ayrı grupların bir toplamı idi; ve bundan dolayı da bu gruplar arasında ideolojik etkileme ilişkilerinden başka bir ilişki bulunamazdı. Şimdi ise örgütlü bir Parti haline geldik; ve bu da bir gücün yaratılması, fikirlerin otoritesinin gücün otoritesine dönüşmesi, alt Parti kademelerinin üst parti kademelerine tabi olması demektir.” (Lenin, Tüm Eserler, cit VI, s. 291, Rusça.)
Lenin, Menşevikleri, Parti'nin otoritesine ve disiplinine itaat etmeyen örgütsel nihilizm ve aristokratik anarşizm ile suçluyor ve şöyle yazıyordu:
“Bu aristokratik anarşizm, özellikle Rus nihilistine özgüdür. Parti örgütü ona korkunç bir 'fabrika' gibi görünür; parçanın bütüne, azınlığın çoğunluğa boyun eğmesi bir 'kölelik’tir... merkezin yönetimi altında işbölümü onda, insanların 'çarka ve dişliye' dönüşmesine karşı traji-komik bir çığlık atmaya neden olur (bu dönüşmenin en zalim örneği olarak, redaktörlerin birer yazara dönüştürülmesi görülür); Partinin örgüt tüzüğünden sözedilmesi, yüzünü aşağılayıcı bir şekilde buruşturmasına ve küçümseyici bir tavırla. işlerin tüzük olmadan da pekala yürüyebileceğini belirtmesine... neden olur.” (Lenin, Seçme Eserler, cilt 2, s. 445.)
6) Parti, saflarının birliğini korumak istiyorsa, o zaman pratiğinde, tüm Parti üyeleri için, gerek önderler gerek sıradan üyeler için aynı şekilde bağlayıcı olan yekpare bir proleter disiplin kurmalıdır. Bu nedenle Parti içinde, disiplin kendileri için bağlayıcı olmayan “seçkinler” ve disipline uymak zorunda olan “seçkin olmayanlar” diye bir bölünme olmamalıdır. Bu önkoşul olmadan, Parti'nin bütünlüğü ve parti saflarının birliği sağlanamaz.
“Martov ve şurekasında Parti Kongresi tarafından atanan yazı kuruluna karşı akla yatkın savların hiç olmayışını, en iyi şekilde, bizzat kendileri tarafından yaratılan şu şiar aydınlatmaktadır: 'Biz serf değiliz!'... Kendini kitle örgütünün ve kitle disiplininin üstünde duran 'seçkin azınlığa' sayan burjuva aydınının zihniyeti bu sözlerde olağanüstü bir çarpıcılıkla öne çıkmaktadır... Aydın bireyciliğine ... her proleter örgüt ve disiplin, serflik gibi geliyor.” (Lenin, Tüm Eserler, cilt VI, s. 282, Rusça.)
Ve devamla:
“Bizde gerçek bir parti oluştuğu ölçüde, sınıf bilinçli işçi, proleter ordunun bir neferinin zihniyeti ile, anarşist laflarla gösteriş yapan burjuva aydınının zihniyetini ayırt etmeyi öğrenmelidir, bir Parti üyesinin yükümlülüklerinin sadece sıradan üyeler tarafından değil, 'tepedekiler' tarafından da yerine getirilmesini talep etmeyi öğrenmelidir.”(Lenin, Seçme Eserler, cilt 2, s. 448.)
Görüş ayrılıklarının tahlilinin sonuçlarını toparlayan ve Menşeviklerin tavrını “örgüt sorunlarında oportünizm” olarak karakterize eden Lenin, proletaryanın kurtuluş mücadelesinde silah olarak Parti örgütünün önemini küçümsemenin, Menşevizmin baş günahlarından biri olduğunu düşünüyordu. Menşevikler, proletaryanın Parti örgütünün, devrimin zaferi için ciddi bir önem taşımadığı görüşündeydiler. Menşeviklerin tersine Lenin, proletaryanın ideolojik birliğinin zafer için tek başına yeterli olmadığını düşünüyordu -zafer kazanmak için, ideolojik birliği proletaryanın “örgütünün maddi birliği” ile “pekiştirmek” gerekti. Lenin, proletaryanın ancak bu koşulda yenilmez bir güç haline gelebileceğini düşünüyordu.
“İktidar uğruna mücadelede”, diye yazıyordu Lenin, “Proletaryanın örgütten başka hiçbir silahı yoktur. Burjuva dünyasındaki anarşik rekabetin egemenliği altında bölünen, sermaye için zorla çalıştırılarak ezilen, durmadan yoksullaşmanın, vahşileşmenin ve yozlaşmanın 'derinliklerine' itilen proletarya, ancak, Marksizmin ilkeleri temeli üzerinde onun ideolojik birliği, ezilen milyonları işçi sınıfının ordusuna dönüştürecek olan bir örgütün maddi birliğiyle sağlamlaştırıldığı zaman, yenilmez bir güç olabilir ve mutlaka olacaktır da. Bu ordunun karşısında, ne Rus çarlığının çürük iktidarı, ne de uluslararası sermayenin gittikçe çürüyen iktidarı durabilecektir.” (Lenin, Seçme Eserler, cilt 2, s. 469/470.)
Lenin kitabını, bu kahince sözlerle bitirir.
Lenin'in, ünlü eseri “Bir Adım İleri, iki Adım Geri”de geliştirdiği temel örgütsel tezler bunlardı.
Bu kitabın önemi, herşeyden önce, Parti ilkesini çevreciliğe karşı, Partiyi bozguncu unsurlara karşı başarıyla savunmasında; örgüt sorunlarında Menşevik oportünizmi ezmesinde ve Bolşevik Parti'nin örgüt temellerini yaratmasında yatmaktadır.
Ama bu kitabın önemi bu kadarla kalmaz. Bu kitabın tarihi önemi, Lenin'in bu kitapta, Marksizm tarihinde ilk olarak, proletaryanın yönetici örgütü, ve proletarya diktatörlüğü uğruna mücadelenin o olmaksızın zafer kazanamayacağı, proletaryanın elindeki baş silah olarak parti öğretisini ortaya koymasında yatar.
Lenin'in “Bir Adım İleri, İki Adım Geri” eserinin Parti işçileri arasında yayılması, yerel örgütlerin çoğunluğunun Lenin'in etrafından toparlanmasına yolaçtı.
Ama örgütlerin Bolşevikler etrafından toplanması arttıkça, Menşevik önderlerin davranışı da gittikçe kötüleşti.
1904 yazında Menşevikler, Plehanov'un yardımıyla ve maneviyatı bozulmuş iki Bolşeviğin, Krassin ve Noskov'un ihanetiyle, Merkez Komitesi'nde çoğunluğu ele geçirdiler. Menşeviklerin bir bölünme için çalıştıkları besbelliydi. “lskra”nın ve Merkez Komitesi'nin kaybedilmesi, Bolşevikleri zor durumda bıraktı. Kendi Bolşevik gazetelerini örgütlemeleri bir zorunluluk haline geldi. Yeni bir Merkez Komitesi kurmak ve Menşeviklerle hesaplaşmak için yeni bir parti Kongresi, III. Parti Kongresini örgütlemek gerekti.
Ve Bolşevikler, Lenin'in önderliğinde, bunları yapmaya koyuldular.
Bolşevikler III. Parti Kongresi'nin toplanması için bir kampanya açtılar. Ağustos 1904'te İsviçre'de Lenin'in önderliği altında, 22 Bolşeviğin katıldığı bir konferans yapıldı. Konferans, “Partiye” başlıklı, III. Parti Kongresi'nin toplanması uğruna mücadelelerinde Bolşeviklerin programı haline gelen bir çağrı kabul etti.
Bolşevik komitelerin üç Bölge Konferansında (Güney, Kafkas ve Kuzey), III. Parti Kongresinin toplanması için pratik hazırlık çalışmalarına başlayan bir Çoğunluk Komiteleri Bürosu seçildi.
4 Ocak 1905'te Bolşevik gazetesi “Vperyod”un (İleri) ilk sayısı çıktı.
Böylece Parti içinde, her biri kendi merkezlerine, kendi basın organlarına sahip olan iki ayrı fraksiyon, Bolşevik fraksiyonu ve Menşevik fraksiyonu ortaya çıktı.
KISA ÖZET
1901-1904 döneminde devrimci işçi hareketinin gelişmesi temeli üzerinde, Rusya'daki Marksist sosyal-demokrat örgütler büyüdü ve güçlendi. “Ekonomistler”e karşı verilen ilkeler uğruna inatçı mücadelede, Lenin'in “Iskra”sının devrimci çizgisi zafer kazandı, ideolojik karışıklık ve “amatörlük” aşıldı.
“Iskra” dağınık sosyal-demokrat çevre ve gruplar arasında bağ kurdu ve II. Parti Kongresi'nin toplanması için yolu hazırladı. 1903'te toplanan II. Parti Kongresi'nde, Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi oluşturuldu, Parti Programı ve tüzüğü kabul edildi ve partinin yönetici merkezi organları kuruldu.
II. Parti Kongresi'nde, RSDİP içinde “lskra” yönetiminin kesin zaferi için verilen mücadele içinde iki grup ortaya çıktı: Bolşevik grubu ve Menşevik grubu.
ll. Parti Kongresi'nden sonra Bolşevikler ve Menşevikler arasındaki en önemli görüş ayrılıkları, örgüt sorunları etrafında toplanıyordu.
Menşevikler “Ekonomistler”e yakınlaştılar ve parti içinde onların yerini aldılar. Menşeviklerin oportünizmi kendini ilkönce örgüt sorunları alanında gösterdi. Menşevikler, Lenin'ci tipte militan devrimci bir Parti'ye karşıydılar. Gevşek, örgütsüz, kuyrukçu bir parti istiyorlardı. Parti içinde bir bölünme çizgisi izliyorlardı. Plehanov'un yardımıyla “lskra”yı ve Merkez Komitesi'ni ele geçirdiler ve bu merkezlerden kendi bölücü amaçları için yararlandılar.
Menşeviklerden gelen bölünme tehlikesini gören Bolşevikler, bölücüleri dizginlemek üzere tedbir aldılar, III. Parti Kongresi'nin toplanması doğrultusunda yerel örgütleri seferber ettiler ve kendi gazeteleri Vperyod'u (İeri) çıkardılar.
Böylece, ilk Rus devriminin arifesinde, halihazırda patlak vermiş bulunan Rus-Japon savaşı döneminde, Bolşevikler ve Menşevikler iki ayrı siyasi grup olarak
RUS-JAPON SAVAŞI VE BİRİNCİ RUS DEVRİMİ DÖNEMİNDE MENŞEVİKLER VE BOLŞEVİKLER (1904 - 1907)
1- RUS-JAPON SAVAŞI. RUSYA'DA DEVRİMCİ HAREKETİN DAHA DA YÜKSELMESİ. PETERSBURG'DA GREVLER. 9 OCAK 1905'TE KIŞLIK SARAY ÖNÜNDE İŞÇİ GÖSTERİSİ. GÖSTERİCİLERE ATEŞ AÇILMASI. DEVRİMİN PATLAK VERMESİ.
On dokuzuncu yüzyılın sonunda emperyalist devletler Pasifik'te hakimiyet kurma ve Çin'in paylaşılması uğrunda yoğun bir mücadeleye giriştiler. Bu mücadeleye Çarlık Rusya'sı da katıldı. 1900'de Çarlık birlikleri Japon, Alman, İngiliz ve Fransız birlikleri ile beraber Çin halkının yabancı emperyalistlere karşı giriştiği ayaklanmayı eşi görülmedik bir zalimlikle bastırdılar. Çarlık hükümeti daha önce Çin'i, Port Arthur kalesiyle birlikte Liaotung yarımadasını Rusya'ya teslime mecbur etmişti. Rusya, Çin topraklarında demiryolu inşa etme hakkını elde etti. Kuzey Mançurya'da Doğu Çin Demiryolu inşa edilmiş; onu korumak üzere orada Rus birlikleri üslenmişlerdi. Kuzey Mançurya, Çarlık Rusya'sı tarafından askeri olarak işgal edildi. Çarlık, Kore'ye sıçramaya hazırlanıyordu. Rus burjuvazisi Mançurya'da bir Sarı Rusya kurmanın planlarını yapmaktaydı.
Uzak Doğu'daki fetihlerinde Çarlık, hızla emperyalist bir ülkeye dönüşmüş olan ve yine Asya kıtasında, ilk planda Çin'in zararına toprak ilhakına çaba gösteren başka bir yağmacı ile, Japonya ile çatıştı. Rusya gibi, Japonya da, Kore ve Mançurya'yı ele geçirmek istiyordu. Japonya daha o sıralar, Sakhalin'i ve Rus Uzak Doğusu'nu ele geçirmeyi tasarlamaktaydı. Çarlığın Uzak Doğu'da artan gücünden korkan İngiltere, gizliden gizliye Japonya'nın tarafını tutuyordu. Rus-Japon savaşı yaklaşıyordu. Çarlık hükümeti bu savaşa, yeni pazarlar arayan büyük burjuvazi, ve çiftlik sahiplerinin en gerici tabakaları tarafından itildi.
Çarlık hükümetinin savaş ilan etmesini beklemeden, Japonya savaşı başlattı. Japonya'nın Rusya'da iyi bir casusluk servisi vardı ve düşmanın mücadeleye hazırlıksız olduğunu biliyordu. 1904 Ocak'ında Japonya, savaş ilan etmeden, ansızın Rusya'nın elindeki Port Arthur Kalesi'ne saldırdı ve limanda bulunan Rus donanmasına ağır kayıplar verdirdi.
Rus-Japon Savaşı böyle başladı.
Çarlık hükümeti, savaşın kendi politik durumunu güçlendirmeye ve devrimi önlemeye yarayacağını hesaplıyordu. Ama hesapları yanlış çıktı. Savaş, Çarlık rejimini daha da sarstı.
Silahlanması ve eğitimi kötü, yeteneksiz ve satılmış generallerin komutasındaki Rus ordusu, yenilgiden yenilgiye sürüklendi.
Kapitalistler, devlet memurları ve generaller savaştan zenginleştiler. Vurgunculuk ayyuka çıktı. Birliklerin ikmali kötüydü. Cephane eksilince, sanki alay edermişçesine, orduya vagonlar dolusu ikonalar gönderiliyordu. Askerler acı acı, Japonlar bize gülle ziyafeti çekiyor, biz onlara ikona diyordu. Özel trenler yaralıları taşıyacak yerde, Çarlık generallerinin yağma ettikleri malları naklediyordu.
Japonlar, Port Arthur'u kuşattılar ve sonra ele geçirdiler. Çarlık ordusu bir dizi yenilgiye uğradıktan sonra en sonunda Mukden yakınlarında Japonlar tarafından hezimete uğratıldı. 300 000 kişilik Çarlık ordusu bu savaşta ölü, yaralı ve esir olarak, 120 000'e yakın insan kaybetti. Bunu, Port Arthur'daki kuşatmayı yarmak üzere Baltık'tan gönderilen Çarlık donanmasının Çuşima Boğazı'nda toptan yenilgisi ve imhası izledi. Çuşima'daki yenilgi tam bir felaketti: Çarın gönderdiği yirmi geminin on üçü batırılmış ya da tahrip edilmiş, dördü ise düşmanın eline geçmişti. Çarlık Rusya'sı savaşı kesinlikle kaybetmişti.
Çarlık hükümeti Japonya ile yüz kızartıcı bir barış yapmak zorunda kaldı. Japonya, Kore'yi ele geçirip Rusya'dan Port Arthur'u ve Sakhalin adasının yarısını aldı.
Halk, savaşı istememiş, bunun ülke için ne kadar zararlı olacağını anlamıştı. Çarlık Rusya'sının geriliğini, halk, ağır bir şekilde ödedi.
Bolşevikler ve Menşevikler, bu savaşa karşı farklı tavır takındılar. Troçki dahil Menşevikler, anavatan savunuculuğu pozisyonuna, yani Çarın, çiftlik sahiplerinin ve kapitalistlerin Anavatanını savunma pozisyonuna battılar.
Lenin ve Bolşevikler ise, tam tersine, bu yağmacı savaşta. Çarlığın zayıflamasına ve devrimin güçlenmesine yol açacağı için, Çarlık hükümetinin yenilgisinin faydalı olacağı görüşündeydiler.
Çarlık ordularının yenilgileri, geniş halk kitlelerinin gözünde Çarlığın çürümüşlüğünü ortaya çıkardı. Çarlık rejimine karşı nefretleri günden güne şiddetlendi. Port Arthur'un düşüşü, otokrasinin çöküşünün başlangıcıdır, diye yazıyordu Lenin.
Çar, devrimi boğmak için savaştan medet ummuştu. Tam tersini elde etti. Rus-Japon savaşı, devrimin gelişini hızlandırdı.
Çarlık Rusya'sında kapitalist boyunduruk, Çarlık boyunduruğuyla daha da ağırlaşıyordu. İşçiler sadece kapitalist sömürüden, insanlık-dışı çalışma rejiminden değil, tüm halkla birlikte, her türlü haktan yoksun bulunmaktan da çekinmekteydiler. Bu nedenle sınıf bilinçli işçiler, kent ve kırın tüm demokratik unsurlarının Çarlığa karşı devrimci hareketine önderlik etmeye çalışıyorlardı. Köylülük topraksızlıktan boğuluyor, çok sayıdaki serflik kalıntısından çekiyordu; çiftlik sahiplerinin ve Kulakların borç kölesi durumunda buluyordu. Çarlık Rusya'sında yaşayan uluslar, çifte bir boyunduruk, hem kendi, hem de Rus çiftlik sahiplerinin ve kapitalistlerinin boyunduruğu altında inliyorlardı. 19001903 yıllarındaki iktisadi kriz, emekçi yığınların içinde bulunduğu güçlükleri ağırlaştırmıştı, savaş bunu daha da şiddetlendirdi. Savaştaki yenilgiler, kitlelerin Çarlığa karşı nefretini bir kat daha artırdı. Halkın sabrı tükeniyordu.
Görüldüğü gibi devrim için yeterinden fazla sebep vardı.
Aralık 1904'te Baku'da işçiler, Baku'daki Bolşevik Komitesinin önderliği altında büyük ve iyi örgütlenmiş bir grev yaptılar. Bu grev işçilerin zaferiyle, işçilerle petrol sanayicileri arasında bir toplu sözleşmenin, Rusya işçi sınıfı hareketi tarihindeki ilk toplu sözleşmenin imzalanmasıyla sonuçlandı.
Baku grevi, Trans-Kafkasya'da ve Rusya'nın bir dizi bölgesinde devrimci kabarışın başlangıcı oldu.
Baku grevi, bütün Rusya'da şanlı Ocak-Şubat hareketlerine işaret oldu. (Stalin.)
Bu grev, büyük devrimci fırtınayı müjdeleyen bir gök gürleyişine benziyordu.
Devrim fırtınası, Petersburg'da 9 Ocak (yeni takvimle 22 Ocak) 1905 olayları ile patlak verdi.
3 (16) Ocak 1905'te Petersburg'daki fabrikaların en büyüğünde, Putilov (şimdi Kirov) işletmelerinde bir grev başladı. Greve, dört işçinin işten çıkarılması sebep oldu. Putilov işletmelerindeki grev hızla büyüdü ve Petersburg'daki diğer işletme ve fabrikalar da buna katıldılar. Grev, genel grev halini aldı. Hareket tehdit edici şekilde büyüdü. Çarlık hükümeti, hareketi başlangıcında ezmeye karar verdi.
Daha 1904'te, Putilov grevinden önce polis, bir ajanprovokatörün, papaz Gapon'un yardımıyla, işçiler arasında Rus Fabrika İşçileri Birliği diye bir örgüt kurmuştu. Bu örgütün Petersburg'un bütün ilçelerinde şubeleri vardı. Grev başladığında, papaz Gapon kendi derneğinin toplantılarında haince bir plan önerdi: 9 Ocak'ta bütün işçiler toplanıp kilise bayrakları ve Çar'ın portrelerini taşıyarak Kışlık Saray'a yürüyecekler ve sıkıntılarını dile getiren bir dilekçeyi Çara sunacaklardı. Çar elbet halkın önüne çıkar, onu dinler ve taleplerini yerine getirirdi. Gapon, işçiler üzerine ateş açılmasına vesile hazırlamak ve işçi sınıfı hareketini kana bulamak için Çarlık Okhrana'sına yardım etmeyi üstlendi. Fakat bu polis tertibi, geri tepti ve Çarlık hükümetinin başında patladı.
Dilekçe, işçi toplantılarında tartışıldı, üzerinde düzeltmeler ve değişiklikler yapıldı. Bu toplantılarda, kendilerini açıkça Bolşevik diye adlandırmadan, Bolşevikler de konuştular. Onların etkisi altında, dilekçeye basın özgürlüğü, söz özgürlüğü, işçilerin dernek kurma özgürlüğü, Rusya'da siyasi rejimi değiştirmek üzere bir Kurucu Meclis'in toplantıya çağrılması, yasalar önünde eşitlik, kilisenin devletten ayrılması, savaşın sona erdirilmesi, 8 saatlik işgünü ve toprağın köylülere devri yolunda talepler eklendi.
Bu toplantılarda konuşan Bolşevikler, işçilere, özgürlüğün Çar'a dilekçe vermekle değil, silah elde kazanılmak zorunda olduğunu anlattılar. Bolşevikler işçileri, üzerlerine ateş açılacağı konusunda uyardılar. Fakat Kışlık Saray'a yürüyüşü engelleyemediler. İşçilerin önemli bir bölümü hala Çar'ın kendilerine yardım edeceğine inanıyordu. Hareket, kitleleri muazzam bir güçle kavramıştı.
Petersburglu işçilerin dilekçesinde şöyle deniyordu:
Biz, Petersburg kenti işçileri, karılarımız, çocuklarımız ve çaresiz ihtiyar analarımız-babalarımızla doğruluk ve himaye bulmak için sana, Hükümdarımıza geldik. Biz sefaletten kınlıyoruz, eziliyoruz, dayanılmaz bir çalışma altındayız, hor görülüyoruz ve bizi kimse insan yerine koymuyor... Sabırla her şeye katlandık, ama sefalet, haksızlık ve cehalet batağına gittikçe daha fazla itiliyoruz; despotizm ve zorbalık altında boğuluyoruz... Sabrımız tükendi. Bu dayanılmaz acıları çekmeye devam etmektense ölmeyi yeğ tuttuğumuz o korkunç an geldi, çattı...
9 Ocak 1905 sabahı erkenden işçiler, Çar'ın o sırada kaldığı Kışlık Saray'a yürüdüler. Aileleriyle, karıları, çocukları ve yaşlılarıyla birlikte gelmişlerdi. Çarın resimlerini ve kilise bayraklarını taşıyor, ilahiler söylüyorlardı. Silahsızdılar. Caddelerde 140 000'den fazla insan toplanmıştı.
II. Nikola onları düşmanca karşıladı. Silahsız işçilerin üzerine ateş açma emri verdi. Çarın askerleri tarafından o gün 1000'den fazla işçi öldürüldü, 2000'den fazlası yaralandı. Petersburg sokakları işçilerin kanıyla kızıla boyandı.
Bolşevikler, işçilerle birlikte yürüdüler. Birçoğu öldürüldü veya tutuklandı. Hemen oracıkta, işçi kanına boyanmış sokaklarda Bolşevikler, işçilere, bu iğrenç cinayetin vebalinin kimin sırtında olduğunu ve ona karşı nasıl mücadele etmek gerektiğini anlattılar.
9 Ocak, Kanlı Pazar diye anılır oldu. O gün işçiler kanlı bir ders aldılar. O gün, mermilerle kalbura çevrilen, onların Çara olan inançlarıydı. Haklarını ancak mücadeleyle kazanabileceklerini anladılar. İşçi mahallelerinde daha o akşam barikatlar kuruluverdi. İşçiler şöyle diyorlardı: Çar bize ne ettiyse, şimdi bizden onu bulacak!
Çarın kanlı cinayetinin korkunç haberi her yana yayıldı. Tüm işçi sınıfı, tüm ülke öfke ve nefret içinde galeyana gelmişti. Çarın canice hareketini protesto etmek için işçilerin grev yapmadığı ve siyasi talepler öne sürmediği tek şehir kalmadı. İşçiler şimdi Kahrolsun Otokrasi! şiarıyla sokağa dökülüyorlardı. Ocak'ta grevcilerin sayısı 440 000 gibi muazzam bir rakama ulaştı. Bir ay içinde, son on yılın toplamından daha fazla işçi greve gitti. İşçi sınıfı hareketi, eşi görülmedik bir düzeye ulaştı.
Rusya'da devrim başlamıştı.
2. LENİN’İN MARKSİST PARTİİNŞASI PLANI. “EKONOMİSTLERİN OPORTÜNİZMİ. “ISKRA”NIN LENİN’İN PLANI UĞRUNA MÜCADELESİ. LENİN’İN “NE YAPMALI?” ESERİ. MARKSİST PARTİNİN İDEOLOJİK TEMELLERİ.
Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi I. Kongresi 1898’de toplanmış olmasına ve Parti’nin kurulduğunu ilan etmesine rağmen, parti henüz yaratılmış değildi. Partinin Programı ve Tüzüğü yoktu. I. Kongre’de seçilen Parti Merkez Komitesi tutuklanmış ve onu yenileyecek kimse olmadığı için artık yenilenmemişti. Dahası, ideolojik kafa karışıklığı ve Partinin örgütsel dağınıklığı I. Kongre’den sonra daha da artmıştı.
1884-1894 yılları arasındaki dönem, Narodizm üzerinde zafer ve sosyal-demokrasi için ideolojik hazırlık dönemi olduysa, ve 1894-1898 yılları, başarısız da olsa, dağınık Marksist örgütlerden bir sosyaldemokrat parti yaratma denemesi dönemi olduysa, 1898 sonrası dönem, Parti içindeki ideolojik ve örgütsel karışıklığın daha da arttığı bir dönem oldu. Marksizmin Narodizm üzerindeki zaferi ve işçi sınıfının devrimci eylemleri, Marksistlerin haklı olduğunu kanıtladığından, devrimci gençliğin Marksizme sempatisini artırdı. Marksizm moda haline geldi. Bunun sonucu, teoride zayıf, örgütsel ve siyasi bakımdan tecrübesiz olan, aydın çevrelerden yığınla genç devrimcinin Marksist örgütlere akın etmesi oldu; bunlar, Marksizm hakkında, “legal Marksistler”in bütün basım kaplayan oportünist cızıktırmalarından edinilmiş, bulanık ve çok büyük bölümü itibariyle doğru olmayan bir düşünceye sahiplerdi. Bu, Marksist örgütlerin teorik ve siyasi seviyesinin düşmesine yolaçtı, onların içine “legal Marksist” oportünist eğilimler taşıdı, ideolojik kafa karışıklığını, siyasi yalpalamaları ve örgütsel dağınıklığı daha da artırdı.
Gittikçe gelişen işçi sınıfı hareketi ve devrimin böylesine yakın olması, devrimci harekete önderlik edebilecek birleşik ve merkezileşmiş bir işçi sınıfı partisinin yaratılmasını gerektiriyordu. Ama yerel Parti örgütleri, yerel komiteler, gruplar ve çevreler öyle acıklı bir haldeydiler, örgütsel dağınıklıkları ve ideolojik anlaşmazlıkları öyle büyüktü ki, böyle bir partinin yaratılması inanılmaz güçlüklerle karşılaştı.
Güçlük sadece, Partiyi, örgütlerin saflarından en iyi güçleri tekrar tekrar koparıp alan ve onları sürgüne gönderen, hapse atan ve kürek cezasına çarptıran Çarlık hükümetinin ardı-arkası kesilmeyen hunharca takibatları alanda inşa etmek zorunda olmakta değildi. Güçlük aynı zamanda yerel komitelerin ve onların fonksiyonerlerinin önemli bir bölümünün, kendi yerel günlük faaliyetleri dışında başka bir ufka sahip olmak istememeleri, Partide örgütsel ve ideolojik birlik olmamasının ne kadar zararlı olduğunu kavramamaları, Parti içinde hüküm süren dağınıklığa ve ideolojik karışıklığa alışmaları ve birleşik merkezi parti olmadan da yapabileceklerini sanmalarında yatıyordu.
Merkezi bir parti yaratmak için, yerel organların bu geriliği, ataleti ve dar-pratikçiliği aşılmak zorundaydı.
Ama hepsi bu değil. Parti içinde, kendi yayın organlarına. Rusya’da “Raboçaya Mysl” (İşçilerin Düşüncesi), yurtdışında ise “Raboçeye Dyelo” (İşçilerin Davası). sahip olan, Partideki örgütsel dağınıklığı ve ideolojik karışıklığı teorik olarak haklı göstermeye çalışan, hatta bu durumu sık sık öven hayli geniş bir grup vardı. Bu grup, işçi sınıfının birleşik ve merkezileşmiş bir sayısı partisinin yaratılması görevinin gereksiz ve zorlama olduğu görüşünü savunuyordu.
Bunlar “Ekonomistler” ve yandaşlarıydı.
Proletaryanın bir birleşik siyasi partisini yaratmak için, her şeyden önce, “Ekonomistler’’i mutlaka yenilgiye uğratmak gerekiyordu.
Lenin kendini bu göreve ve işçi sınıfı partisinin inşasına verdi.
İşçi sınıfının birleşik partisinin inşasına neyle başlanacağı sorununda düşünceler bir hayli farklıydı. Bazıları, Parti’nin inşasına II. Parti Kongresi’ni toplantıya çağırmakla başlamak gerektiğini, II. Parti Kongresi’nin yerel örgütleri birleştireceğini ve Parti’yi yaratacağını düşünüyordu. Lenin bu görüşe karşıydı. Parti Kongresini toplamadan önce, Parti’nin amaçlan ve görevlerini açıklığa kavuşturmak, nasıl bir Parti inşa etmek istendiğini bilmek, “Ekonomistler’le araya ideolojik sınır çizgisi koymak, Parti’nin amaçlan ve görevleri konusunda iki farklı görüşün -“Ekonomistler”in görüşü ile devrimci sosyal-demokratların görüşü- varolduğunu Parti’ye açıkça ve dürüstçe anlatmak, tıpkı “Ekonomistler”in kendi basınlarında kendi görüşlerini açıklayan bir kampanyaya girişmesi gibi, devrimci sosyal-Demokrasinin görüşleri lehinde geniş bir basın kampanyasına girişmek ve yerel örgütlere bu iki eğilim arasında bilinçli bir seçim yapma imkanı vermek gerektiği görüşündeydi. Parti Kongresi ancak bu vazgeçilmez hazırlık çalışmasından sonra toplantıya çağrılabilirdi.
Lenin dobra dobra şöyle diyordu:
“Birleşmeden önce ve birleşebilmek için, ilkönce aramıza kesin ve belirgin ayrım çizgileri koymamız gerekir.” (Lenin, “Ne Yapmalı?”, Moskova 1941, s. 40.)
Buna uygun olarak Lenin, işçi sınıfının siyasi partisinin inşasına, devrimci sosyal-demokrasinin görüşlerinin propaganda ve ajitasyonunu yapacak, tüm-Rusya çapında militan bir siyasi gazetenin yayınlanmasıyla başlanması gerektiğini, böyle bir gazetenin Parti inşasında atılacak ilk adım olması gerektiğini düşünüyordu.
Lenin, ünlü makalesi “Nereden Başlamalı?” da, daha sonra ünlü “Ne Yapmalı?” eserinde geliştirdiği, Parti inşasının somut bir planını çizdi.
“Kanımızca”, diyordu Lenin bu makalede, “faaliyetlerimizin çıkış noktası, istenilen Örgütün yaratılması yolunda atılacak ilk pratik adım, son olarak, onun sayesinde bu örgütü hiç sapmadan geliştirebileceğimiz, derinleştirebileceğimiz ve genişletebileceğimiz esas çizgi, tüm-Rusya çapında siyasi bir gazetenin yayınlanması olmalıdır... O olmadan, genelde sosyal-demokratların sürekli ve en önemli görevi, ve nüfusun en geniş kesimlerinde siyasete, sosyalizmin meselelerine karşı ilgi uyandığı şu anın özellikle acil bir görevi olan, ilkelere bağlı ve çokyönlü propaganda ve ajitasyonu sistemli bir şekilde sürdüremeyiz.” (Lenin, Seçme Eserler, cilt 2, s. 20.)
Lenin, böyle bir gazetenin, sadece Parti’yi ideolojik planda kaynaştırmanın bir aracı-olmayacağını, aynı zamanda yerel örgütleri bir Parti halinde örgütsel bakımdan birleştirmenin de aracı olacağını düşünüyordu. Böyle bir gazetenin, yerel örgütleri temsil eden mutemet ve muhabirlerinin meydana getirdiği ağ, çevresinde Parti’nin örgütsel olarak inşa edileceği iskelet olacaktı. “Çünkü”, diyor Lenin, “bir gazete yalnızca kollektif bir propagandist ve kollektif bir ajitatör değil, aynı zamanda kollektif bir örgütleyicidir.”
“Bu temsilciler ağı”, diyordu Lenin aynı makalede, “tam da bizim ihtiyacını duyduğumuz örgütün iskeletini oluşturacaktır: bütün ülkeyi kucaklayacak kadar büyük; sıkı ve ayrıntılı bir işbölümünü gerçekleştirecek kadar geniş ve çokyanlı; her türlü şart altında, her türlü “dönemeç”te ve beklenmedik durumda kendi çalışmasını şaşmaksızın sürdürecek kadar metanetli; bir yandan, bütün güçlerini bir noktaya toplamış olan, kendisinden çok güçlü bir düşman karşısında açık savaştan kaçınmayı, ama öte yandan, bu düşmanın gafletinden yararlanarak ona en umulmadık zamanda ve en umulmadık yerde saldırmayı bilecek kadar esnek bir örgüt” (Aynı yerde, s. 22/23.)
“Iskra“ böyle bir gazete olmalıydı.
Ve gerçekten de “Iskra”, Parti’nin ideolojik ve örgütsel olarak sağlamlaşmasının yolunu hazırlayan bu tür, tüm-Rusya çapında bir siyasi gazete oldu.
Bizzat Parti’nin yapısına ve bileşimine gelince, Lenin Parti’nin iki kısımdan meydana gelmesi gerektiğini düşünüyordu: a) esas olarak profesyonel devrimcilerin, yani Parti çalışması dışında hiçbir işle uğraşmayan, gerekli asgari teorik bilgiye, siyasi tecrübeye, örgütsel pratiğe ve Çarlık polisine karşı mücadele etme, kendini polisten gizleme sanatında asgari seviyeye sahip olan Parti işçilerinin mensup olduğu, sürekliliği sağlayan dar bir yönetici Parti işçileri kadrosu çevresi, ve b) geniş bir yerel Parti örgütleri ağı ve yüzbinlerce emekçinin sempati ve desteğine sahip çok sayıda Parti üyesi.
“İddia ediyorum ki”, diye yazıyordu Lenin, “1) istikrarlı ve sürekliliği sağlayan bir önderler örgütü olmaksızın hiçbir devrimci hareket yaşayamaz; 2) mücadeleye kendiliğinden katılan kitle ne kadar genişse ... böyle bir örgütün gerekliliği o kadar acildir ve bu örgüt o kadar sıkı olmalıdır... 3) böyle bir örgüt, esas olarak, devrimci faaliyetle profesyonelce uğraşan kimselerden oluşmalıdır; 4) böyle bir örgüte üyeliği, örgüte ancak profesyonel devrimci faaliyette bulunan, siyasi polise karşı mücadele sanatında profesyonelce eğitilmiş kimselerin katılabileceği derecede ne kadar kısıtlarsak, otokratik bir devlette, böyle bir örgütü ortadan kaldırmak da o kadar zor olur, ve 5) harekete katılma ve onun içinde aktif olarak çalışma imkanına sahip olan, işçi sınıfından ve toplumun diğer sınıflarından kimselerin sayısı o kadar fazla olur.” (Lenin, “Ne Yapmalı?”, s.137.)
Yaratılacak Parti’nin karakteri, Parti’nin işçi sınıfı karşısındaki rolü, amaçlan ve görevlerine gelince, Lenin, Parti’nin işçi sınıfının öncü müfrezesi olması, proletaryanın sınıf mücadelesini birleştiren ve sevk ve idare eden işçi sınıfı hareketinin yönetici gücü olması gerektiğini düşünüyordu. Partinin nihai hedefi kapitalizmi devirmek ve sosyalizmi kurmaktı. En yakın hedefi ise çarlığın devrilmesi ve demokratik bir düzenin kurulmasıydı. Ve kapitalizmin devrilmesi, önce Çarlık devrilmeden imkansız olduğuna göre, Parti’nin andaki baş görevi işçi sınıfını, tüm halkı çarlığa karşı mücadeleye sokmak, Çarlığa karşı devrimci bir halk hareketi geliştirmek ve sosyalizme giden yolda ilk ve ciddi bir engel olarak Çarlığı alaşağı etmekti.
“Tarih”, diye yazıyordu Lenin, “bizi şimdi, herhangi bir başka ülkenin proletaryasının önündeki bütün acil görevlerin en devrimcisi olan bir görevle karşı karşıya bırakmıştır. Bu görevin gerçekleştirilmesi, yalnızca Avrupa gericiliğinin değil, bilakis (şimdi diyebiliriz ki) Asya gericili~inin de en güçlü kalesinin yıkılması, Rus proletaryasını uluslararası devrimci proletaryanın öncüsü yapacaktır.” (Aynı yerde,s. 45.)
Ve şöyle; devam ediyordu:
“Unutmamalıyız ki, hükümete karşı tek tek talepler uğruna mücadele, tek tek tavizlerin koparılması mücadelesi, düşmanla küçük çatışmalardır, küçük ileri karakol çarpışmalarıdır ve tayin edici çarpışma daha gelecektir. Önümüzde, bütün gücüyle, üstümüze kurşun ve şarapnel yağdıran, en iyi savaşçılarımızı aramızdan koparıp alan düşmanın kalesi durmaktadır. Bu kaleyi ele geçirmeliyiz, ve eğer uyanan proletaryanın bütün güçleri ile Rus devrimcilerinin bütün güçlerini, Rusya'da canlı ve dürüst olan herşeyi cezbedecek bir partide birleştirirsek, bu kaleyi ele geçiririz. Ve Rus işçi devrimcisi Pyotr Alekseyev’in şu büyük kehaneti ancak o zaman gerçekleşecektir: İşçi halkın milyonluk kütlesi adaleli kollarını havaya kaldıracak, ve asker süngüsüyle payandalanmış otokrasinin boyunduruğu paramparça olacaktır!” (Lenin, Seçme Eserler, cilt 2, s. 15.)
Mutlakiyetçi Çarlık Rusya'sı koşulları altında işçi sınıfının partisini yaratmak için Lenin’in planı buydu.
“Ekonomistler” Lenin’in planına saldırmakta gecikmediler.
“Ekonomistler”, çarlığa karşı genel siyasi mücadelenin bütün sınıftan ilgilendiren bir mesele, herşeyden önce burjuvazinin bir meselesi olduğunu, bundan dolayı işçi sınıfı için ciddi bir mesele olmadığını, çünkü işçilerin esas meselesinin işverenlere karşı daha yüksek ücret, daha iyi çalışma koşulları vb. elde etmek için iktisadi mücadele olduğunu iddia ettiler. Bu yüzden, sosyal demokratlar, önlerine ivedi görev olarak çarlığa karşı siyasi mücadeleyi, Çarlığı devirmeyi değil, “işçilerin işverenlere ve hükümete karşı iktisadi mücadelesi”ni örgütlemeyi koymalıydılar, hükümete karşı iktisadi mücadeleden kastedilen ise fabrika yasalarının iyileştirilmesi için mücadele idi. “Ekonomistler” böylelikle “iktisadi mücadelenin kendisine siyasi nitelik kazandırılabileceğini” iddia ediyorlardı.
“Ekonomistler” artık işçi sınıfı için siyasi bir partinin zorunluluğuna açıktan karşı çıkmaya cesaret edemiyorlardı. Ama partinin işçi sınıfı hareketinin önder gücü olmaması gerektiği, işçi sınıfının kendiliğinden hareketini yönetmek şöyle dursun, ona hiç karışmaması gerektiği, bilakis bu hareketin dümen suyunda gitmesi, onu incelenmesi ve ondan dersler çıkarması gerektiği görüşündeydiler.
“Ekonomistler” devamla, işçi sınıfı hareketi içinde bilinçli unsurun rolünün, sosyalist bilincin, sosyalist teorinin örgütleyici ve yönetici rolünün önemsiz ya da hemen hemen önemsiz olduğunu; sosyal demokrasinin isçilerin bilincini sosyalist bilinç seviyesine yükseltmemesi, bilakis tam tersine, kendisini işçi sınıfının orta katmanlarının, hatta daha da geri kesimlerinin seviyesine uydurması ve bu seviyeye indirmesi gerektiğini; Sosyal-Demokrasinin görevinin, işçi sınıfı içine sosyalist bilinç takmak değil, bilakis işçi sınıfının kendiliğinden hareketi bizzat kendi güçleriyle sosyalist bilince varıncaya kadar beklemek olduğunu
öne sürüyorlardı.
Lenin’in Partinin yapılanışına ilişkin örgütsel planına gelince, “Ekonomistler” bu planı neredeyse kendiliğinden harekele karşı girişilen bir şiddet eylemi olarak görüyorlardı,
Lenin, “Iskra” sütunlarında ve özellikle “Ne Yapmalı?” adlı ünlü eserinde, “Ekonomistler’in bu oportünist felsefesine karşı şiddetli bir saldırıya girişti ve bu felsefeyi yıktı.
1) Lenin, işçi sınıfını çarlığa karşı genel siyasi mücadeleden saptırmanın ve işçi sınıfının görevlerini, iş verenlere ve hükümete dokunmaksızın işverenlere ve hükümete karşı iktisadi mücadeleyle sınırlamanın, işçileri ebedi köleliğe mahkûm etmek anlamına geldiğini gösterdi. İşçilerin işverenlere ve hükümete karsı iktisadi mücadelesi, işgücünü kapitalistlere daha iyi şartlarla satmak için yapılan trade-unionist bir mücadeleydi, oysa işçiler, sadece işgüçlerini kapitalistlere daha iyi şartlarla satmak için değil, kendilerini işgüçlerini satmak ve sömürülmek zorunda bırakan kapitalist sistemi yıkmak için de mücadele etmek istiyorlardı. Ama kapitalizmin bekçi köpeği olan Çarlık, işçi sınıfı hareketinin ününe dikildiği sürece, isçiler kapitalizme karşı mücadeleyi, sosyalizm için mücadeleyi geliştiremiyorlardı. Bu yüzden, partinin ve işçi sınıfının en acil görevi Çarlığı ortadan kaldırmak ve sosyalizme giden yolu açmaktı.
2) Lenin, işçi sınıfı hareketinde kendiliğindenci süreci göklere çıkarmanın ve Parti’nin Önder rolünü yadsımanın, onun rolünü olayların bir kaydedicisi durumuna indirgemenin. “Khvositzm”i (kuyrukçuluk) öğütlemek, Parti'nin kendiliğinden sürecin bir kuyruğuna dönüşmesini; sadece kendiliğindenci süreci izlemek ve kendini olayların akışına bırakmaktan başka bir yeteneği olmayan, hareketin pasif bir gücüne dönüşmesini propaganda etmek olduğunu gösterdi. Bütün bunların savunuculuğunu yapmak, Parti'nin yıkılması için çalışmak, yani işçi sınıfını partisiz bırakmak, işçi sınıfını silahsız bırakmak demekti. Ama işçi sınıfını, tepeden tırnağa silahlanmış Çarlık ve modern anlamda örgütlenmiş ve işçi sınıfına karşı kendi mücadelesini yürütecek bir partiye sahip burjuvazi gibi düşmanlar karşısında silahsız bırakmak, işçi sınıfına ihanet etmek demekti.
3) Lenin, işçi sınıfı hareketinin kendiliğindenliğine tapmanın ve bilincin önemini küçümsemenin, sosyalist bilincin, sosyalist teorinin önemini küçümsemenin, birincisi, bilince ışığa gelir gibi gelen işçilere hakaret etmek olduğunu; ikincisi, Parti'nin gözünde teorinin değerini düşürmek, yani bugünü anlamada ve geleceği görmede Parti'ye yardımcı olan aracın değerini düşürmek olduğunu; ve üçüncüsü, tamamen ve kesin olarak oportünizmin batağına saplanmak olduğunu gösterdi.
“Devrimci teori olmadan”, diyordu Lenin, “devrimci hareket olamaz... Önderlik rolünü ancak en ileri teorinin kılavuzluk ettiği bir parti yerine getirebilir.”(Lenin, “Ne Yapmalı?”, s. 41 ve 42.)
4) Lenin, “Ekonomistler”in, sosyalist ideolojinin kendiliğinden işçi sınıfı hareketinden doğabileceğini iddia etmekle işçi sınıfını aldattığını, çünkü aslında sosyalist ideolojinin kendiliğinden hareketten değil, bilimden doğduğunu gösterdi. “Ekonomistler” işçi sınıfı içine sosyalist bilinç taşımanın gerekliliğini yadsımakla, burjuva ideolojisine yolu açıyor, bu ideolojinin işçi sınıfı içine taşınmasını ve onun içinde kök salmasını kolaylaştırıyor -dolayısıyla işçi sınıfı hareketi ile sosyalizmin birleştirilmesi düşüncesini mezara gömüyor, böylelikle burjuvaziye yardım ediyorlardı.
“İşçi hareketinin kendiliğindenliğine her türlü tapma”, diyordu Lenin, “bilinçli unsur'un ve sosyal-demokrasinin rolünü her türlü küçümseme, aynı zamanda -bu rolü küçümseyenler istese de istemese de- burjuva ideolojisinin işçiler üzerindeki etkisini güçlendirme anlamına gelir” (Aynı yerde, s.55.)
Ve devamla:
“Soru yalnızca şu şekilde durabilir: burjuva ideolojisi mi, Sosyalist ideoloji mi. İkisinin ortası yoktur... Bu nedenle, Sosyalist ideolojiyi her türlü küçümseme, ona her sırt çeviriş, aynı zamanda burjuva ideolojisini güçlendirmektir.” (Aynı yerde. s. 56/57.)
5) “Ekonomistler”in tüm bu yanlışlarını toparlayan Lenin, onların işçi sınıfını kapitalizmden kurtaracak bir sosyal devrim partisi değil, kapitalist egemenliğin muhafaza edilmesini öngören bir “sosyal reform” partisi istedikleri, dolayısıyla proletaryanın temel çıkarlarına ihanet eden reformistler oldukları sonucuna vardı.
6) Lenin, son olarak. Rusya'da “Ekonomizm”in tesadüfi bir olay olmadığını gösterdi. “Ekonomistler” işçi sınıfı üzerindeki burjuva etkisinin bir vasıtasıydılar; Batı Avrupa sosyal-demokrat partilerindeki revizyonistlerin -oportünist Bernstein'ın takipçilerinin- şahsında müttefiklere sahiptiler. Batı Avrupa Sosyal-Demokrat partilerinde oportünist bir akım gittikçe güç kazanıyordu; bu akım, Marx'ı “eleştirme özgürlüğü bayrağı altında, Marksist öğretinin bir “revizyonundan geçirilmesini -yani Marx'ın öğretisinin gözden geçirilmesini(“revizyonizm” terimi buradan gelir) ve devrimden, sosyalizmden ve proletarya diktatörlüğünden vazgeçilmesini talep ediyordu. Lenin, Rus “Ekonomistleri”nin de aynı devrimci mücadeleden, sosyalizmden ve proletarya diktatörlüğünden vazgeçme çizgisini izlediklerini ortaya koydu.
Lenin'in “Ne Yapmalı?” eserinde geliştirdiği temel teorik önermeler bunlardır.
Bu kitabın geniş ölçüde okunması sonucunda, kitabın yayınlanmasından (kitap Mart 1902'de çıktı) bir yıl sonra. Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi'nin II. Kongresi sıralarında. “Ekonomizm”in ideolojik pozisyonlarından geriye sadece tatsız bir hatıra kalmış. “Ekonomist” tanımlaması Parti üyelerinin büyük bir çoğunluğunca hakaret sayılmaya başlamıştı.
Bu, “Ekonomizm“in ideolojisinin tam olarak çöküşü, oportünizm ideolojisinin kuyrukçuluk ve kendiliğindencilik ideolojisinin yıkılışıydı.
Ama Lenin'in “Ne Yapmalı'!” eserinin önemi bu kadarla kalmaz.
“Ne Yapmalı'!” eserinin tarihi önemi şurada yatar ki, Lenin bu ünlü kitapta:
1) Marksist düşünce tarihinde ilk olarak, oportünizmin herşeyden önce işçi sınıfı hareketinin kendiliğindenliğine tapmaya ve sosyalist bilincin işçi sınıfı hareketi içindeki önemini küçümsemeye dayandığını göstererek, oportünizmin ideolojik kaynaklarını temellerine kadar açığa çıkardı;
2) Teorinin, bilincin önemini, ve işçi sınıfının kendiliğinden hareketini devrimcileştirici ve önder güç olarak Partinin önemini tüm büyüklüğüyle ortaya koydu;
3) Marksist partinin işçi sınıfı hareketi ile sosyalizmin birleşmesi olduğunu söyleyen temel Marksist tezi parlak bir şekilde gerekçelendirdi;
4) Marksist partinin ideolojik temellerini parlak bir şekilde ortaya koydu.
“Ne Yapmalı?” da geliştirilen, teorik tezler, daha sonra, Bolşevik Parti'nin ideolojisinin temelini oluşturdu.
Böyle bir teori zenginliği ile donanmış olan “Iskra”, Lenin'in Partiyi inşa planı için, Parti'nin güçlerini toparlamak için, II. Parti Kongresi'ni toplamak için, devrimci sosyal-demokrasi için, “Ekonomistler”e, her türden oportünistlere karşı, revizyonistlere karşı geniş bir kampanya geliştirebilirdi ve geliştirdi de.
“Iskra“nın yaptığı en önemli işlerden biri, Parti programı için bir taslak hazırlamak oldu. Bilindiği gibi, işçi partisinin programı, işçi sınıfının mücadelesinin hedef ve görevlerinin kısa ve bilimsel bir şekilde formüle edilmiş olarak ortaya konulmasıdır. Program hem proletaryanın devrimci hareketinin azami hedefini, hem de azami hedefe giden yolda Partinin uğrunda mücadele ettiği talepleri saptar. Bu yüzden, program taslağının hazırlanması birinci derecede öneme sahipti.
Program taslağının hazırlanması sırasında “Iskra” yazı kurulu içinde Lenin ile, Plehanov ve diğer yazı kurulu üyeleri arasında ciddi görüş ayrılıkları ortaya çıktı. Bu görüş ayrılıkları ve tartışmalar Lenin ile Plehanov arasında neredeyse tam bir kopmaya varacaktı. Ama o sırada henüz bir kopma olmadı. Lenin, proletarya diktatörlüğü üzerine son derece önemli maddenin program taslağına alınmasını ve işçi sınıfının devrim de önder rolüne taslakta açıkça işaret edilmesini kabul ettirdi.
Parti programının tüm tarım bölümünü de Lenin hazırladı. Lenin daha o zamandan, toprağın millileştirilmesinden yanaydı, ama mücadelenin ilk aşamasında otrezki'lerin, yani “köylülerin kurtuluşu” sırasında çiftlik sahiplerinin köylülerin topraklarından koparıp aldığı toprak “kesinti”lerinin köylülere geri verilmesi talebini ileri sürmeyi gerekli buluyordu. Plehanov, toprağın millileştirilmesi talebine karşı çıktı.
Lenin'in Plehanov'la Parti Programı üzerine tartışmaları, bir ölçüde, Bolşeviklerle Menşevikler arasındaki daha sonraki görüş ayrılıkları için tayin edici oldu.
3- RUSYA SOSYAL-DEMOKRAT İŞÇİ PARTİSİİKİNCİ KONGRESİ. PROGRAM VE TÜZÜĞÜN KABULÜ VE YEKPARE BİR PARTİNİN' YARATILMASI. KONGREDEKİ AYRILIKLAR VE PARTİİÇİNDE İKİ EĞİLİMİN ORTAYA ÇIKIŞI: BOLŞEVİK VE MENŞEVİK.
Böylece, Lenin'in ilkelerinin zaferi ve “Iskra”nın Lenin'in örgütsel planı lehindeki başarılı mücadelesi, bir Parti yaratmak ya da -o günlerin deyişiyle- gerçek bir parti yaratmak için gerekli bütün temel şartları gerçekleştirdi. “Iskra” eğilimi, Rusya'daki sosyal-demokrat örgütler içinde zafer kazandı. II. Parti Kongresi artık toplantıya çağrılabilirdi.
RSDİP II. Parti Kongresi 17 Temmuz 1903'te (yeni takvimle 30 Temmuz) açıldı. Parti Kongresi yurtdışında gizli olarak toplandı. Oturumlar ilkönce Brüksel'de yapıldı, ama Belçika polisi, delegelerden ülkeyi terketmelerini istedi. Bunun üzerine, Parti Kongresi Londra'ya aktarıldı.
Parti Kongresine 26 örgütü temsilen 43 delege geldi. Her komitenin Kongreye iki delege gönderme hakkı vardı, ama bazıları sadece bir delege göndermişti. Böylece 43 delege 51 oya sahip oluyordu.
Parti Kongresinin esas amacı, “Iskra” tarafından ileri sürülen ve işlenen ilkesel ve örgütsel temeller üzerinde gerçek bir partinin yaratılması” idi. (Lenin, Seçme Eserler, cilt 2, s. 413.)
Parti Kongresi'nin bileşimi homojen değildi. Yeminli “Ekonomistler”, aldıkları yenilgiden dolayı, Kongrede temsil edilmiyorlardı. Ama görüşlerini o zamandan bu yana öyle ustaca gizlemişlerdi ki, Parti Kongresine bazı delegeler sokmayı başardılar. Ayrıca, “Bund” delegeleri, “Ekonomistler”den sadece lafta ayrılıyor, gerçekte ise “Ekonomistler”i destekliyorlardı.
Parti Kongresinde böylece yalnızca “Iskra” yandaşları değil, “Iskra”“ karşıtları da hazır bulunuyordu. “Iskra” yandaşlarının sayısı 33'tü, yani çoğunluk onlardaydı. Ama kendini “Iskra”cı sayanların hepsi gerçek “Iskra”cı, Leninist değildi. Delegeler çeşitli gruplara bölündüler. Lenin yandaşlarının ya da kararlı “Iskra”cıların 24 oyu vardı, 9 “Iskra”cı Martov’u destekliyordu. Bunlar kararsız “Iskra”cılardı. Delegelerin bir kısmı ise “Iskra” ile hasımları arasında yalpalıyordu; bu delegelerin Kongrede 10 oyu vardı. Bunlar Merkez’i oluşturuyordu. “Iskra”nın açık hasımlarının ise 8 oyu vardı (3 “Ekonomist”, 5 Bund’cu). “Iskra”cıların saflarındaki bir bölünme, üstünlüğün “Iskra” düşmanlarına geçmesine yetecekti.
Kongredeki durumun ne kadar karmaşık olduğu buradan görülebilir. Lenin, “Iskra”nın zaferini sağlama almak için çok büyük çaba harcadı.
Gündemde bulunan en önemli madde Parti Programının kabul edilmesi meselesiydi. Programın tartışılması sırasında, Parti Kongresinin oportünist kesiminin itiraz ettiği başlıca nokta, proletarya diktatörlüğü sorunuydu. Oportünistler, daha bir dizi başka Program sorununda da Parti Kongresinin devrimci kesimiyle hemfikir değillerdi. Ama onlar esas mücadeleyi proletarya diktatörlüğü meselesi üzerinde yoğunlaştırmaya karar verdiler; bu mücadelede, yabancı sosyal-demokrat partilerin programında proletarya diktatörlüğüyle ilgili hiçbir madde bulunmadığına ve bu yüzden Rusya Sosyal-Demokrasisinin programına da bu maddenin alınmasına gerek olmadığına dayandılar.
Oportünistler, aynı zamanda, Parti Programına köylü sorununa ilişkin taleplerin alınmasına da karşı çıktılar. Bu kişiler devrim istemiyorlardı, bu nedenle, işçi sınıfının müttefiki karşısında, köylülük karşısında yabanıl ve düşmanca bir tavır aldılar.
Bund’cular ve Polonyalı Sosyal-Demokratlar, ulusların kendi kaderini tayin hakkına karşı çıktılar. Lenin daima, işçi sınıfının ulusal baskıya karşı mücadele etmekle yükümlü olduğunu öğretmişti. Bu talebin Programa konulmasına karşı çıkmak, proleter enternasyonalizminden vazgeçmeyi önermek ve ulusal baskıya suç ortağı olmakla birdi.
Lenin bütün bu itirazlara ezici bir darbe indirdi.
Parti Kongresi, “Iskra“nın önerdiği programı kabul etti.
Bu program iki kısımdan meydana geliyordu: azami program ve asgari program. Azami programda, işçi sınıfı partisinin esas görevinden söz ediliyordu: sosyalist devrimden, kapitalistlerin iktidarının devrilmesinden, proletarya diktatörlüğünün kurulmasından söz ediliyordu. Asgari programda ise, Parti’nin en yakın; kapitalist sistemin yıkılmasından, proletarya diktatörlüğünün kurulmasından önce yerine getirilmesi gereken görevlerinden söz ediliyordu: Çarlık otokrasisinin devrilmesi, demokratik cumhuriyetin kurulması, işçiler için sekiz saatlik işgününün getirilmesi, kırda bütün serflik kalıntılarının tasfiye edilmesi, çiftlik sahiplerinin el koyduğu toprak kesintilerinin (otrezki) köylülere geri verilmesinden söz ediliyordu.
Sonradan Bolşevikler, otrezki’lerin geri verilmesi talebinin yerine, çiftlik sahiplerinin tüm topraklarına el konulması talebini geçirdiler.
II.
Parti Kongresi tarafından kabul edilen program, işçi sınıfı partisinin devrimci bir programıydı.
Bu program, proleter devrimin zaferinden sonra Partimizin yeni bir program kabul ettiği VIII. Parti Kongresine kadar yürürlükte kaldı.
II.
Parti Kongresi, programı kabul ettikten sonra, Parti Tüzük taslağını tartışmaya geçti. Parti Kongresi, programı kabul ettikten ve Partinin ideolojik birliğinin temelini attıktan sonra, amatörlüğe ve çevreciliğe, örgütsel dağınıklığa ve Parti içinde sıkı bir disiplinin olmamasına bir son vermek için bir Parti Tüzüğü de kabul etmek zorundaydı.
Programın kabul edilmesi nispeten pürüzsüz olmuştu, ama Parti Tüzüğü sorununda Parti Kongresinde şiddetli tartışmalar çıktı. En şiddetli görüş ayrıldığı, Tüzüğün birinci paragrafının, Parti üyeliğine ilişkin paragrafın formülasyonu üzerine çıktı. Partiye kim üye olabilirdi, Partinin bileşimi nasıl olmalıydı, Parti örgütsel bakımdan ne olmalıydı .örgütlü bir bütün mü, yoksa şekilsiz bir şey mi., işte tüzüğün birinci paragrafına ilişkin olarak ortaya çıkan sorunlar bunlardı. İki formülasyon birbiriyle mücadele ediyordu: Plehanov ve kararlı “Iskra”cılar tarafından desteklenen Lenin’in formülasyonu; ve Akselrod, Zasuliç, kararsız “Iskra”cılar, Troçki ve Parti Kongresinin açık oportünist kesiminin tümü tarafından desteklenen Martov’un formülasyonu.
Lenin’in formülasyonu, Parti Programını kabul eden, Partiyi maddi yönden destekleyen ve onun örgütlerinden birine mensup olan herkesin Parti üyesi olabileceğini söylüyordu. Martov’un formülasyonu ise, Parti Programının kabul edilmesinin ve maddi desteğin Parti üyeliği için mutlaka gerekli olduğunu kabul ederken, Parti örgütlerinden birine katılmayı şart olarak görmüyor, bir Parti üyesinin mutlaka Parti örgütlerinden birine üye olması gerekmediği görüşünü savunuyordu.
Lenin, Parti'yi, üyeleri kendi kendini Partili sayamayacak olan, bilakis ancak Parti örgütlerinden biri tarafından Partiye alınabilecek ve dolayısıyla Parti disiplinine boyun eğecek olan örgütlü bir müfreze olarak görüyordu.
Martov ise Parti'yi, üyeleri kendi kendini Partili sayabilecek, ve bir Parti örgütüne üye olmadıkları için Parti disiplinine boyun eğmek zorunda olmayan örgütsel bakımdan şekilsel birşey olarak görüyordu.
Böylece Martov'un formülü, Lenin'in formülünden farklı olarak, Parti'nin kapılarını kararsız, proleter olmayan unsurlara ardına kadar açacaktı. Burjuva-demokratik devrimin arifesinde, burjuva aydınları arasında devrime geçici bir süre sempati duyan kimseler vardı. Bunlar zaman zaman Parti'ye küçük hizmetlerde bile bulunabilirdi. Ama bu kimseler bir örgüte katılmaz, Parti disiplinine uymaz, Parti'nin vereceği görevleri yerine getirmez ve bu görevlerin beraberinde getirdiği tehlikeleri göze almazdı. Ve Martov ve diğer Menşeviklerin önerisine göre, bunlar parti üyesi olarak görülmeli, bunlara Parti meselelerini etkileme hak ve imkanı verilmeliydi. Hatta onlar, grevlere sosyalist olmayanlar, Anarşistler, Sosyal-Devrimciler de katılmasına rağmen, her grevciye kendini parti üyesi “sayma” hakkının tanınmasını bile önerdiler.
Böylece, Lenin ve Leninistlerin Parti Kongresinde uğruna mücadele ettikleri homojen ve militan bir parti yerine, örgütünün sınırları berrakça tanımlanmış bir Parti yerine, Martovcuların heterojen, gevşek, şekilsiz ve sırf bu heterojen niteliği yüzünden hiçbir zaman sıkı disiplinli, militan olamayacak bir parti istedikleri ortaya çıktı.
Kararsız “Iskra”cıların sağlam “Iskra”cılardan ayrılarak merkezcilerle ittifak yapmaları, açık oportünistlerin de bunlara katılmaları, bu noktada üstünlüğü Martov'a verdi. Parti Kongresi 22'ye karşı 28 oy çokluğuyla (ve 1 çekimser) Tüzüğün birinci paragrafını Martov'cu formülasyonunu kabul etti.
Tüzüğün birinci paragrafı konusunda “Iskra”cıların bölünmesinden sonra. Parti Kongresindeki mücadele daha da keskinleşti. Parti Kongresi, gündemin son maddesine geliyordu, Partinin yönetici kurullarının seçimi: Parti Merkez Organı (“Iskra“) yazı kurulunun ve Merkez Komitesi'nin seçimi. Ama kongre seçimlere geçmeden önce parti Kongresindeki güçler dengesini değiştiren bazı olaylar meydana geldi.
Parti Tüzüğü ile bağlantılı olarak Parti Kongresi, Bund sorununu ele almak zorunda kaldı. Bund, Parti içinde özel bir yere sahip olmak istedi. Rusya’daki Yahudi işçilerin biricik temsilcisi olarak tanınmayı talep etti. Bund’un bu talebini kabul etmek, Parti örgütlerindeki işçileri milliyetlerine göre bölmek ve işçilerin ortak bölgesel sınıf örgütlerini reddetmek anlamına gelirdi. Parti Kongresi, Bund’un önerdiği, ulusal çizgiler üzerinde örgütlenme sistemini kabul etmedi. Bunun üzerine Bund’cular Parti Kongresi’ni terkettiler. Ayrıca iki “Ekonomist” de, Parti Kongresi onların Yurtdışı Ligası’nı Parti’nin yurtdışındaki temsilcisi olarak tanımayı reddedince, Kongre’yi terketti.
Yedi oportünistin Parti Kongresi’ni terketmesiyle, güçler dengesi Leninistler lehine döndü.
Lenin, daha başından itibaren, bütün dikkatini Parti’nin merkezi kurullarının bileşimi üzerinde yoğunlaştırmıştı. Merkez Komitesi’ne kararlı ve tutarlı devrimcilerin seçilmesini gerekli görüyordu. Martov’cular ise, istikrarsız, oportünist unsurların Merkez Komitesi’ne hakim olmasını sağlamaya çalışıyordu. Parti Kongresi’nin çoğunluğu bu meselede Lenin’i destekledi. Seçilen Merkez Komitesi Lenin’in yandaşlarından oluşuyordu.
Lenin’in önerisi üzerine, “Iskra” yazı kuruluna Lenin, Plehanov ve Martov seçildi. Martov, Parti Kongresi’nde, “Iskra” yazı kuruluna, çoğunluğu kendi yandaşı olan “Iskra”nın eski altı üyesinin seçilmesini talep etti. Parti Kongresi bu talebi oy çoğunluğuyla reddetti. Lenin’in önerdiği üçlü seçildi. Bunun üzerine Martov, merkez organın yazı kuruluna katılmayacağını açıkladı.
Böylece Parti Kongresi, Parti’nin merkezi kurulları konusunda verdiği oylarla, Martov yandaşlarının yenilgisini ve Lenin yandaşlarının zaferini pekiştirdi.
Bu andan itibaren, Parti Kongresindeki seçimlerde oyların çoğunluğunu (Rusça: Bolşinstvo) alan Lenin’in yandaşlarına Bolşevikler, ve oyların azınlığını (Rusça: Menşinstvo) alan Lenin’in hasımlarına da Menşevikler adı verildi.
II. Parti Kongresi çalışmalarının sonuçlarını toparlayarak, şu sonuçlar çıkarılabilir:
1) Parti Kongresi, Marksizmin “Ekonomizm” üzerindeki, açık oportünizm üzerindeki zaferini pekiştirdi.
2) Parti Kongresi, Program ve Tüzüğü kabul etti, Sosyal-Demokrat Parti'yi yarattı ve böylece yekpare bir Parti'nin iskeletini kurmuş oldu.
3) Parti Kongresi, örgütsel sorunlarda Parti'yi Bolşevikler ve Menşevikler diye iki kesime bölen ciddi görüş ayrılıklarının varlığını ortaya çıkardı; bunlardan Bolşevikler devrimci sosyal-demokrasinin örgütsel ilkelerini savunuyorlar, Menşevikler ise, örgütsel gevşekliğin ve oportünizmin batağına saplanıyordu.
4) Parti Kongresi, daha önce Parti tarafından yenilgiye uğratılan eski oportünistlerin, “Ekonomistler”in yerini, yeni oportünistlerin, Menşeviklerin almakta olduğunu gösterdi.
5) Parti Kongresi, örgütlenme sorunlarında görevini layıkıyla yerine getiremedi, yalpaladı ve hatta zaman zaman üstünlüğü Menşeviklere kaptırdı; sonuna doğru durumu düzelttiyse de, Menşeviklerin örgüt meselelerindeki oportünizmini teşhir etmeyi, onları Parti içinde tecrit etmeyi, evet hatta Parti'nin önüne böyle bir görev koymayı bile başaramadı.
Bu son husus, Parti Kongresi'nden sonra Bolşeviklerle Menşevikler arasındaki mücadelenin, yatışmak bir yana, bilakis tam tersine daha da keskinleşmesinin baş nedenlerinden biri oldu.
4- MENŞEVİK LİDERLERİN BÖLÜCÜ FAALİYETLERİ VE II. PARTİ KONGRESİNDEN SONRA PARTİİÇİNDE MÜCADELENİN KESKİNLEŞMEŞİ.
MENŞEVİKLERİN OPORTÜNİZMİ. LENİN'İN “BİR, ADIM İLERİ, İKİ ADIM GERİ”
II. Parti Kongresi'nden sonra, Parti içi mücadele daha şiddetlendi. Menşevikler II. Parti Kongresi'nin kararlarını boşa çıkarmak ve ,Partinin merkezi kurullarım ele geçirmek için büyük çaba harcadılar. Kendi temsilcilerinin, yazı kurulundan çoğunluğa sahip olacak ve Merkez Komitesi'nde Bolşeviklerle eşit olacak şekilde, “Iskra” yazı kuruluna ve Merkez Komitesi'ne alınmasını talep ettiler. Bu, II. Parti Kongresi'nin dolaysız kararlarına aykırı olduğundan, Bolşevikler Menşeviklerin talebini geri çevirdiler. Bunun üzerine Menşevikler, Partiden gizli tutarak, Martov, Troçki ve Akselrod önderliğinde kendi Parti aleyhtarı fraksiyoncu örgütlerini kurdular ve Martov'un yazdığı gibi, “Leninizme karşı ayaklanmaya giriştiler”. Partiye karşı seçtikleri mücadele yöntemleri, “tüm Parti çalışmasını dezorganize etmek, davaya zarar vermek, adım başı sabotaj” idi (Lenin'in sözleri). Menşevikler, Rus Sosyal-Demokratları “yurtdışı Ligası”nda mevzilendiler ve onda dokuzu Rusya'daki çalışmadan kopuk göçmen aydınlardan meydana gelen bu “Liga”dan, Parti'ye, Lenin ve Leninistlere ateş açtılar.
Menşevikler, Plehanov'dan büyük yardım gördüler. Plehanov, II. Parti Kongresi'nde Lenin'den yana çıktı. Ama II. Parti Kongresi'nden sonra, Menşevikler’in kendisini bölünme tehdidiyle yıldırmalarına imkan verdi. Her ne pahasına olursa olsun, Menşeviklerle “barışmaya” karar verdi. Plehanov'u Menşeviklere iten şey, daha önceki oportünist hatalarının ezici yüküydü. Menşevik oportünistlerle uzlaşma savunucusu, kendisi de bir Menşevik oldu çıktı. Plehanov, “Iskra”nın Parti Kongresi tarafından geri çevrilen bütün eski Menşevik yazı kurulu üyelerinin, “Iskra” yazı kuruluna alınmasını talep etti. Lenin elbette bununla hemfikir olamazdı, ve Parti'nin Merkez Komitesi'nde mevzilenmek ve oportünistlerle oradan mücadele etmek için “Iskra” yazı kurulundan istifa etti. Plehanov, Parti Kongresi'nin iradesini çiğneyerek, kendi başına eski Menşevik yazı kurulu üyelerini “Iskra” yazı kuruluna koopte etti. O andan itibaren, 52. sayıdan başlayarak, Menşevikler “Iskra“yı kendi organlarına dönüştürdüler ve “Iskra” üzerinden kendi oportünist görüşlerini propaganda etmeye başladılar.
O zamandan beri Parti'de Lenin'ci. Bolşevik “Iskra”dan eski “Iskra”, Menşevik. oportünist “Iskra”dan ise yeni “Iskra” olarak sözedilir.
“Iskra”, Menşeviklerin eline geçmesiyle birlikte. Lenin'e karşı, Bolşeviklere karşı mücadele organı, Menşevik oportünizmin, herşeyden önce örgüt sorunları alanında, propaganda organı haline geldi. Menşevikler, “Ekonomistler” ve Bund'cularla birleşerek, “Iskra” sütunlarında –kendi deyişleriyle- Leninizme karşı bir kampanya açtılar. Plehanov uzlaşmacılık pozisyonunda daha fazla diretemeyecekti, bir süre sonra o da kampanyaya katıldı. Eşyanın tabiatı gereği, bu böyle olmak zorundaydı: Oportünistlere karşı uzlaşmacılıkta ısrar eden herkes, oportünizmin batağına saplanmaya mahkumdur. Yeni “Iskra“nın sütunlarından, şeker külahından dökülürcesine, Partinin örgütlü bir bütün olmaması gerektiği; bağımsız grup ve bireylerin, parti organlarının kararlarına itaat etme yükümlülüğü olmaksızın, Parti saflarına kabul edilmesi gerektiği; her aydının, her parti sempatizanının, “her grevcinin ve “her göstericinin kendisini parti üyesi ilan etmesine izin verilmesi gerektiği; tüm Parti kararlarına uyma talebinin “biçimsel-bürokratik” bir tavır olduğu; azınlığın çoğunluğa tabi olması talebinin, parti üyelerinin iradesinin “mekanik olarak bastırılması” olduğu; tüm Parti üyelerinin – hem önderlerin hem de sıradan üyelerin- aynı şekilde parti disiplinine tabi olması talebinin, Parti içinde “sertlik” kurmak anlamına geldiği; “bizim” Partide merkeziyetçiliğe değil, bireylere ve Parti örgütlerine Parti kararlarına uymama hakkı veren anarşist “özerkliğe” ihtiyacımız olduğu iddia ediliyordu.
Bu, örgütsel başıboşluk, Parti ilkesinin ve Parti disiplininin altının oyulması, aydın bireyciliğinin yüceltilmesi ve anarşist disiplin düşmanlığının mazur gösterilmesi için arsızca bir propagandaydı.
Menşevikler Partiyi açıkça II. Parti Kongresi'nin vardığı yerden, eski örgütsel dağınıklığa çevreciliğe ve amatörlüğe geri çekiyorlardı.
Menşeviklere kesin bir red cevabı vermek gerekiyordu.
Onlara bu cevabı, Mayıs 1904'te yayınlanan ünlü “Bir Adım İleri, İki Adım Geri” kitabında, Lenin verdi.
Lenin'in bu kitapta açımladığı ve daha sonra Bolşevik Parti'nin örgütsel remelleri haline gelen temel örgütsel tezler şunlardır:
1) Marksist Parti, işçi sınıfının bir parçası, bir müfrezesidir. Ama işçi sınıfının birçok müfrezesi vardır, dolayısıyla işçi sınıfının her müfrezesine işçi sınıfının partisi denemez. Parti, işçi sınıfının diğer müfrezelerinden, herşeyden önce, sıradan bir müfreze değil, işçi sınıfının öncü müfrezesi, bilinçli müfrezesi, Marksist müfrezesi olmasıyla, toplumsal yaşamın bilgisiyle, toplumsal yaşamın gelişme yasa1annm bilgisiyle, sınıf mücadelesi yasalarının bilgisiyle donatılmış olması ve bundan dolayı işçi sınıfına önderlik etme, onun mücadelesini yönetme yerene~nde olmasıyla ayrılır. Dolayısıyla, nasıl parçayı bütünle karıştırmamak gerekirse, Parti'yi de işçi sınıfı ile karıştırmamak gerekir, her grevcinin kendini parti üyesi ilan edebilmesi talebinde bulunmamak gerekir, çünkü parti ile sınıfı birbirine karıştıran, Partinin bilinç seviyesini “her grevci”nin bilinç seviyesine indirmiş olur, işçi sınıfının bilinçli öncü müfrezesi olarak Partiyi tasfiye eder. Partinin görevi, kendi seviyesini “her grevci”nin seviyesine indirmek değil, bilakis işçi kitlelerini, “her grevci”yi, Parti'nin seviyesine yükseltmektir.
“Biz sınıfın partisiyiz”, diye yazıyordu Lenin, “ve bu yüzden, hemen hemen tüm sınıf (savaş sırasında, iç savaş döneminde, kesinlikle tüm sınıf) Partimizin yönetimi altında hareket etmelidir, Partimizin çevresinde saflarını mümkün olduğu kadar sıklaştırmalıdır; ama kapitalizmin egemenliği altında, tüm sınıfın ya da hemen hemen tüm sınıfın, öncü müfrezesinin, yani kendi sosyal demokrat partisinin bilinçlilik ve eylem düzeyine çıkabileceğini düşünmek Manilovizm ve ’kuyrukçuluk’ olur. Kapitalizm altında (daha ilkel olan, ve gelişmemiş katmanların bilincine daha kolay ulaşabildikleri) sendika örgütünün bile, işçi sınıfının tümünü ya da hemen hemen tümünü kucaklayamayacağından, aklı başında hiçbir sosyal-demokrat kuşku duymamıştır, öncü müfreze ile, ona doğru çekilen kitleler arasındaki farkı unutmak, öncünün gittikçe daha geniş kitleleri bu ileri düzeye yükseltme görevini unutmak, yalnızca kendini aldatmak, gözlerini görevlerimizin muazzam büyüklüğüne kapamak ve bu görevlerin kapsamını daraltmak olur.” (Lenin, Tüm Eserler, cilt VI, s. 205/206, Rusça.)
2) Parti, işçi sınıfının sadece öncü müfrezesi, bilinçli müfrezesi değil, tüm üyeleri için bağlayıcı olan disipliniyle işçi sınıfının aynı zamanda da örgütlü müfrezesidir. Bu yüzden Parti üyeleri Parti’nin örgütlerinden birinin mutlaka üyesi olmak zorundadır. Eğer Parti, sınıfın örgütlü bir müfrezesi, bir örgütlenme sistemi değil de, kendi kendilerini Parti üyesi ilan eden, ama Partinin örgütlerinden hiçbirine üye olmayan, bu yüzden de örgütlü olmayan, dolayısıyla Parti kararlarına uyma yükümlülüğü olmayan insanların basit bir toplamı olsaydı, Parti’nin hiçbir zaman yekpare bir iradesi olmaz, hiçbir zaman üyelerinin eylem birliğini gerçekleştiremez ve bundan dolayı da, işçi sınıfının mücadelesini yönetmek imkanına sahip olmazdı. Parti ancak, tüm üyeleri, irade birliği, eylem birliği ve disiplin birliği ile birbirine kaynaklanmış olan yekpare bir ortak müfrezede örgütlenmişse, işçi sınıfının pratik mücadelesine önderlik edebilir ve onu bir hedefe yöneltebilir.
Menşevikler tarafından getirilen, bu durumda birçok aydının – mesela profesörlerin, üniversite ve lise öğrencilerinin vb.-, bunlar ya Parti disiplini kendilerine ağır geldiği için, ya da ama, Plehanov’un II. Parti Kongresi’nde söylediği gibi, “herhangi bir örgüte katılmayı alçaltıcı birşey” olarak gördükleri için, hiçbir Parti örgütüne katılmak istemeyecekleri itirazı- Menşeviklerin bu itirazı geri tepti, çünkü Parti’nin, Parti disiplini kendilerine ağır gelen, Parti örgütüne katılmaktan korkan üyelere ihtiyacı yoktur. İşçiler disiplin ve örgütten korkmazlar ve Parti üyesi olmaya karar vermişlerse, örgüte seve seve katılırlar. Disiplin ve Örgütten korkanlar, bireyci zihniyetli aydınlardır, ve bunlar gerçekten de Parti dışında kalacaklardır. Ama böyle olması çok iyidir, çünkü parti böylece, özellikle şimdi, burjuva-demokratik devrimin yükselmeye başladığı bir dönemde bir hayli artan istikrarsız unsurların akınından korunmuş olur.
“Parti, örgütlerin toplamı (ama yalnızca aritmetik bir toplamı değil, bileşik bir toplamı) olmalıdır dediğim zaman”, diye yazıyordu Lenin, “... sınıfın öncüsü olarak Parti'nin mümkün olduğunca örgütlü birşey olması, saflarına sadece en azından asgari bir örgütlülüğü mümkün kılan unsurları alması gerektiği yolundaki dileğimi, talebimi açık ve kesin bir şekilde dile getiriyorum...” (Lenin, Tüm Eserler ci It VI, s. 203, Rusça.)
Ve devamla:
“Lafta, Martov'un formülü, geniş proleter kitlelerin çıkarlarını savunmaktadır, gerçekte ise bu formül, proleter disiplinden ve örgütten korkan burjuva aydınlarının çıkarlarına hizmet edecektir. Modern kapitalist toplumun ayrı bir tabakası olarak aydınların ayırt edici özelliğinin bireycilikleri ve disiplin ve örgüt yeteneksizlikleri olduğunu hiç kimse inkar etmeye kalkışmayacaktır.” (Aynı yerde, s. 212.)
Ve son olarak:
“Proletarya, örgüt ve disiplinden korkmaz... Proletarya, bir örgüte katılmak istemeyen profesör ve öğrenci beyleri, sırf bir örgütün denetimi altında çalışıyorlar diye parti üyesi olarak tanımak için kılını bile kıpırdatmayacaktır... Partimizde, örgüt ve disiplin ruhuyla kendi kendini eğitme eksiği olanlar, proletarya değil, birtakım aydınlardır.” (Lenin, Seçme Eserler, cilt 2, s. 442.)
3) Parti sadece örgütlü bir müfreze değil, aynı zamanda işçi sınıfının bütün örgüt biçimleri içinde, diğerlerini yönetmek misyonuna sahip “en üst örgüt biçimi”dir. En üst örgüt biçimi olan, sınıfın en iyi insanlarından oluşan, ileri bir teori, sınıf mücadelesi yasalarının bilgisi ve devrimci hareketin tecrübesiyle silahlanmış olan Parti, işçi sınıfının tüm diğer örgütlerini yönetmek için her türlü imkana sahiptir ve yönetmekle yükümlüdür. Menşeviklerin, Partinin yönetici rolünü küçümseme ve aşağılama çabaları, Parti tarafından yönetilen tüm diğer proleter örgütlerin de zayıflamasına, dolayısıyla proletaryayı zayıflatmaya ve silahsızlandırmaya götürür, çünkü “iktidar uğruna mücadelede, proletaryanın örgütlen başka hiçbir silahı yoktur”. (Aynı yerde, s. 469.)
4) Parti, işçi sınıfının öncüsünün işçi sınıfının milyonluk kitleleriyle bağının cisimleşmesidir. Parti ne kadar iyi bir öncü olursa olsun, ne kadar iyi örgütlenirse örgütlensin, Partisiz kitlelerle bağ kurmaksızın, bu bağları artırmaksızın, pekiştirmeksizin yaşayamaz ve gelişemez. Kendini kendi kabuğu içine hapseden, kendini kitlelerden tecrit eden ve kendi sınıfıyla bağlarını yitiren ya da hatta gevşeten bir parti, kitlelerin güven ve desteğini kaybetmeye ve dolayısıyla kaçınılmaz olarak çökmeye mahkumdur. Parti, gücü-kuvveti yerinde bir yaşam sürdürmek ve gelişmek için, kitlelerle bağları artırmalı ve kendi sınıfının milyonluk kitlelerinin güvenini kazanmalıdır.
“Sosyal-demokrat bir parti olmak için”, diyordu Lenin, “tam da sınıfın destelini kazanmak zorundayız.” (Lenin” Tüm Eserler, cilt VI, s. 208, Rusça.)
5) Parti, doğru işlemesi ve kitlelere sistemli bir şekilde önderlik etmesi için, merkeziyetçilik temelinde örgütlenmeli, bir tek tüzüğe, herkese –aynı parti disiplinine ve bir tek yönetici organa sahip olmalıdır. Bu organ, Parti Kongresi, kongreler arasındaki zamanlarda da Parti Merkez Komitesi'dir. Partide azınlık çoğunluğa, tek tek örgütler merkeze, alt örgütler üst örgütlere tabi olmak zorundadır. Bu önkoşullar olmadan, işçi sınıfının partisi gerçek bir parti olamaz, işçi sınıfını yönetme görevlerini yerine getiremez.
Elbette ki bu dönemde parti örgütleri, Çarlık otokrasisi rejimi altında Partinin illegal olmasından dolayı, tabandan seçim ilkesi üzerinde inşa edilmiş olamazdı; Parti, sıkı bir gizlilik karakterine bürünmek zorundaydı. Ama Lenin, Partimizin yaşantısındaki bu geçici özelliğin, çarlığın yıkılmasının daha ilk günlerinde ortadan kalkacağını, Parti'nin açıktan ortaya çıkan ve legal bir Parti haline geleceğini ve parti örgütlerinin demokratik seçim temeli üzerinde, demokratik merkeziyetçilik temeli üzerinde inşa edileceğini düşünüyordu.
“Eskiden,” diye yazıyordu Lenin, “Partimiz şeklen örgütlenmiş bir bütün değildi, sadece ayrı ayrı grupların bir toplamı idi; ve bundan dolayı da bu gruplar arasında ideolojik etkileme ilişkilerinden başka bir ilişki bulunamazdı. Şimdi ise örgütlü bir Parti haline geldik; ve bu da bir gücün yaratılması, fikirlerin otoritesinin gücün otoritesine dönüşmesi, alt Parti kademelerinin üst parti kademelerine tabi olması demektir.” (Lenin, Tüm Eserler, cit VI, s. 291, Rusça.)
Lenin, Menşevikleri, Parti'nin otoritesine ve disiplinine itaat etmeyen örgütsel nihilizm ve aristokratik anarşizm ile suçluyor ve şöyle yazıyordu:
“Bu aristokratik anarşizm, özellikle Rus nihilistine özgüdür. Parti örgütü ona korkunç bir 'fabrika' gibi görünür; parçanın bütüne, azınlığın çoğunluğa boyun eğmesi bir 'kölelik’tir... merkezin yönetimi altında işbölümü onda, insanların 'çarka ve dişliye' dönüşmesine karşı traji-komik bir çığlık atmaya neden olur (bu dönüşmenin en zalim örneği olarak, redaktörlerin birer yazara dönüştürülmesi görülür); Partinin örgüt tüzüğünden sözedilmesi, yüzünü aşağılayıcı bir şekilde buruşturmasına ve küçümseyici bir tavırla. işlerin tüzük olmadan da pekala yürüyebileceğini belirtmesine... neden olur.” (Lenin, Seçme Eserler, cilt 2, s. 445.)
6) Parti, saflarının birliğini korumak istiyorsa, o zaman pratiğinde, tüm Parti üyeleri için, gerek önderler gerek sıradan üyeler için aynı şekilde bağlayıcı olan yekpare bir proleter disiplin kurmalıdır. Bu nedenle Parti içinde, disiplin kendileri için bağlayıcı olmayan “seçkinler” ve disipline uymak zorunda olan “seçkin olmayanlar” diye bir bölünme olmamalıdır. Bu önkoşul olmadan, Parti'nin bütünlüğü ve parti saflarının birliği sağlanamaz.
“Martov ve şurekasında Parti Kongresi tarafından atanan yazı kuruluna karşı akla yatkın savların hiç olmayışını, en iyi şekilde, bizzat kendileri tarafından yaratılan şu şiar aydınlatmaktadır: 'Biz serf değiliz!'... Kendini kitle örgütünün ve kitle disiplininin üstünde duran 'seçkin azınlığa' sayan burjuva aydınının zihniyeti bu sözlerde olağanüstü bir çarpıcılıkla öne çıkmaktadır... Aydın bireyciliğine ... her proleter örgüt ve disiplin, serflik gibi geliyor.” (Lenin, Tüm Eserler, cilt VI, s. 282, Rusça.)
Ve devamla:
“Bizde gerçek bir parti oluştuğu ölçüde, sınıf bilinçli işçi, proleter ordunun bir neferinin zihniyeti ile, anarşist laflarla gösteriş yapan burjuva aydınının zihniyetini ayırt etmeyi öğrenmelidir, bir Parti üyesinin yükümlülüklerinin sadece sıradan üyeler tarafından değil, 'tepedekiler' tarafından da yerine getirilmesini talep etmeyi öğrenmelidir.”(Lenin, Seçme Eserler, cilt 2, s. 448.)
Görüş ayrılıklarının tahlilinin sonuçlarını toparlayan ve Menşeviklerin tavrını “örgüt sorunlarında oportünizm” olarak karakterize eden Lenin, proletaryanın kurtuluş mücadelesinde silah olarak Parti örgütünün önemini küçümsemenin, Menşevizmin baş günahlarından biri olduğunu düşünüyordu. Menşevikler, proletaryanın Parti örgütünün, devrimin zaferi için ciddi bir önem taşımadığı görüşündeydiler. Menşeviklerin tersine Lenin, proletaryanın ideolojik birliğinin zafer için tek başına yeterli olmadığını düşünüyordu -zafer kazanmak için, ideolojik birliği proletaryanın “örgütünün maddi birliği” ile “pekiştirmek” gerekti. Lenin, proletaryanın ancak bu koşulda yenilmez bir güç haline gelebileceğini düşünüyordu.
“İktidar uğruna mücadelede”, diye yazıyordu Lenin, “Proletaryanın örgütten başka hiçbir silahı yoktur. Burjuva dünyasındaki anarşik rekabetin egemenliği altında bölünen, sermaye için zorla çalıştırılarak ezilen, durmadan yoksullaşmanın, vahşileşmenin ve yozlaşmanın 'derinliklerine' itilen proletarya, ancak, Marksizmin ilkeleri temeli üzerinde onun ideolojik birliği, ezilen milyonları işçi sınıfının ordusuna dönüştürecek olan bir örgütün maddi birliğiyle sağlamlaştırıldığı zaman, yenilmez bir güç olabilir ve mutlaka olacaktır da. Bu ordunun karşısında, ne Rus çarlığının çürük iktidarı, ne de uluslararası sermayenin gittikçe çürüyen iktidarı durabilecektir.” (Lenin, Seçme Eserler, cilt 2, s. 469/470.)
Lenin kitabını, bu kahince sözlerle bitirir.
Lenin'in, ünlü eseri “Bir Adım İleri, iki Adım Geri”de geliştirdiği temel örgütsel tezler bunlardı.
Bu kitabın önemi, herşeyden önce, Parti ilkesini çevreciliğe karşı, Partiyi bozguncu unsurlara karşı başarıyla savunmasında; örgüt sorunlarında Menşevik oportünizmi ezmesinde ve Bolşevik Parti'nin örgüt temellerini yaratmasında yatmaktadır.
Ama bu kitabın önemi bu kadarla kalmaz. Bu kitabın tarihi önemi, Lenin'in bu kitapta, Marksizm tarihinde ilk olarak, proletaryanın yönetici örgütü, ve proletarya diktatörlüğü uğruna mücadelenin o olmaksızın zafer kazanamayacağı, proletaryanın elindeki baş silah olarak parti öğretisini ortaya koymasında yatar.
Lenin'in “Bir Adım İleri, İki Adım Geri” eserinin Parti işçileri arasında yayılması, yerel örgütlerin çoğunluğunun Lenin'in etrafından toparlanmasına yolaçtı.
Ama örgütlerin Bolşevikler etrafından toplanması arttıkça, Menşevik önderlerin davranışı da gittikçe kötüleşti.
1904 yazında Menşevikler, Plehanov'un yardımıyla ve maneviyatı bozulmuş iki Bolşeviğin, Krassin ve Noskov'un ihanetiyle, Merkez Komitesi'nde çoğunluğu ele geçirdiler. Menşeviklerin bir bölünme için çalıştıkları besbelliydi. “lskra”nın ve Merkez Komitesi'nin kaybedilmesi, Bolşevikleri zor durumda bıraktı. Kendi Bolşevik gazetelerini örgütlemeleri bir zorunluluk haline geldi. Yeni bir Merkez Komitesi kurmak ve Menşeviklerle hesaplaşmak için yeni bir parti Kongresi, III. Parti Kongresini örgütlemek gerekti.
Ve Bolşevikler, Lenin'in önderliğinde, bunları yapmaya koyuldular.
Bolşevikler III. Parti Kongresi'nin toplanması için bir kampanya açtılar. Ağustos 1904'te İsviçre'de Lenin'in önderliği altında, 22 Bolşeviğin katıldığı bir konferans yapıldı. Konferans, “Partiye” başlıklı, III. Parti Kongresi'nin toplanması uğruna mücadelelerinde Bolşeviklerin programı haline gelen bir çağrı kabul etti.
Bolşevik komitelerin üç Bölge Konferansında (Güney, Kafkas ve Kuzey), III. Parti Kongresinin toplanması için pratik hazırlık çalışmalarına başlayan bir Çoğunluk Komiteleri Bürosu seçildi.
4 Ocak 1905'te Bolşevik gazetesi “Vperyod”un (İleri) ilk sayısı çıktı.
Böylece Parti içinde, her biri kendi merkezlerine, kendi basın organlarına sahip olan iki ayrı fraksiyon, Bolşevik fraksiyonu ve Menşevik fraksiyonu ortaya çıktı.
KISA ÖZET
1901-1904 döneminde devrimci işçi hareketinin gelişmesi temeli üzerinde, Rusya'daki Marksist sosyal-demokrat örgütler büyüdü ve güçlendi. “Ekonomistler”e karşı verilen ilkeler uğruna inatçı mücadelede, Lenin'in “Iskra”sının devrimci çizgisi zafer kazandı, ideolojik karışıklık ve “amatörlük” aşıldı.
“Iskra” dağınık sosyal-demokrat çevre ve gruplar arasında bağ kurdu ve II. Parti Kongresi'nin toplanması için yolu hazırladı. 1903'te toplanan II. Parti Kongresi'nde, Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi oluşturuldu, Parti Programı ve tüzüğü kabul edildi ve partinin yönetici merkezi organları kuruldu.
II. Parti Kongresi'nde, RSDİP içinde “lskra” yönetiminin kesin zaferi için verilen mücadele içinde iki grup ortaya çıktı: Bolşevik grubu ve Menşevik grubu.
ll. Parti Kongresi'nden sonra Bolşevikler ve Menşevikler arasındaki en önemli görüş ayrılıkları, örgüt sorunları etrafında toplanıyordu.
Menşevikler “Ekonomistler”e yakınlaştılar ve parti içinde onların yerini aldılar. Menşeviklerin oportünizmi kendini ilkönce örgüt sorunları alanında gösterdi. Menşevikler, Lenin'ci tipte militan devrimci bir Parti'ye karşıydılar. Gevşek, örgütsüz, kuyrukçu bir parti istiyorlardı. Parti içinde bir bölünme çizgisi izliyorlardı. Plehanov'un yardımıyla “lskra”yı ve Merkez Komitesi'ni ele geçirdiler ve bu merkezlerden kendi bölücü amaçları için yararlandılar.
Menşeviklerden gelen bölünme tehlikesini gören Bolşevikler, bölücüleri dizginlemek üzere tedbir aldılar, III. Parti Kongresi'nin toplanması doğrultusunda yerel örgütleri seferber ettiler ve kendi gazeteleri Vperyod'u (İeri) çıkardılar.
Böylece, ilk Rus devriminin arifesinde, halihazırda patlak vermiş bulunan Rus-Japon savaşı döneminde, Bolşevikler ve Menşevikler iki ayrı siyasi grup olarak ortaya çıktılar.
RUS-JAPON SAVAŞI VE BİRİNCİ RUS DEVRİMİ DÖNEMİNDE MENŞEVİKLER VE BOLŞEVİKLER
(1904 - 1907)
9 Ocak'tan sonra işçilerin devrimci mücadelesi daha da şiddetlendi ve siyasi bir karakter kazandı. İşçiler iktisadi grevlerden ve dayanışma grevlerinden, siyasi grevlere, gösterilere, yer yer ise Çarlık birliklerine karşı silahlı direnişe geçmeye başladılar. Çok sayıda işçinin yoğun halde bulunduğu Petersburg, Moskova, Varşova, Riga ve Baku gibi büyük kentlerdeki grevler özellikle iyi örgütlenmiş ve inatçı bir karakter taşıyordu. Savaşan proletaryanın en ön saflarında metal işçileri yürüyordu. İşçilerin öncü kesimi, grevleri ile, daha az sınıf bilinçli kesimleri harekete geçiriyor ve tüm işçi sınıfını mücadeleye sokuyordu. Sosyal-demokrasinin etkisi hızla artıyordu.
1 Mayıs gösterileri birçok kentte polis ve askerle çatışmayla sonuçlandı. Varşova'da gösteriye ateş açıldı ve yüzlerce insan öldürüldü veya yaralandı. İşçiler Varşova'daki kan dökümüne, Polonya Sosyal-Demokrasisinin çağrısı üzerine, genel bir protesto grevi ile cevap verdiler. Tüm Mayıs ayı boyunca grev ve gösterilerin ardı kesilmedi. Mayıs grevlerine Rusya'da 200 000'den çok işçi katıldı. Baku, Lodz ve Ivanovo-Voznessensk işçileri genel greve gittiler. Grevciler ve göstericilerle Çarlık askerleri arasında gittikçe daha sık çatışmalar oluyordu. Odessa, Varşova, Riga Lodz ve diğer şehirlerde böyle çatışmalar oldu.
Lodz kentindeki, Polonya'nın büyük sanayi merkezindeki mücadele özellikle şiddetli bir karaktere büründü. Lodz'lu işçiler kent sokaklarında düzinelerce barikat kurdular ve Çarlık birliklerine karşı üç gün (22-24 Haziran 1905) sokak savaşı verdiler. Burada silahlı eylem, genel grevle birleşti. Lenin, bu çarpışmaları Rusya'da işçilerin ilk silahlı eylemi olarak görüyordu.
Yaz grevleri içinde, İvanovo-Voznessensk işçilerininki özel bir yer tutar. Bu grev, 1905 Mayıs'ının sonundan Ağustos'unun başına kadar, neredeyse iki buçuk ay sürdü. Bu greve, aralarında birçoğu kadın olmak üzere aşağı yukarı 70 000 işçi katıldı. Grev, Bolşevik Kuzey Komitesi tarafından yönetiliyordu. Neredeyse her gün, şehrin dışında, Talka Irmağı'nın kıyısında binlerce işçi toplanıyordu. Bu toplantılarda kendi sıkıntılarını tartışıyorlardı. İşçi toplantılarında Bolşevikler konuşuyordu. Grevi ezmek için Çarlık makamları askerlere, işçileri dağıtmayı ve üzerlerine ateş açmayı emrettiler. Düzinelerce işçi öldü, birkaç yüz işçi yaralandı. Şehirde olağanüstü hal ilan edildi. Ama işçiler baş eğmediler ve işlerine dönmediler. Kendileri ve aileleri aç kaldılar ama, teslim olmadılar. Onları sonunda işbaşı yapmaya mecbur eden, ancak, aşırı bitkinlik oldu. Grev işçileri çelikleştirdi. İşçi sınıfının cesaret, sebat, metanet ve dayanışmasına mükemmel bir örnek oldu. Grev, İvanovo- Voznessensk işçileri için gerçek bir siyasi eğitim okulu oldu.
Grev sırasında İvanovo-Voznessensk işçileri, Rusya'da aslında ilk işçi temsilcileri Sovyetlerinden biri olan bir Mutemetler Sovyeti meydana getirdiler.
İşçilerin siyasi grevleri tüm ülkeyi ayağa kaldırdı. Kentin ardından kır da ayaklanmaya başladı. İlkbaharda köylü isyanları oldu. Köylüler büyük yığınlar halinde çiftlik sahiplerinin üzerine yürüdüler, onların çiftliklerini, şeker rafinerilerini ve şarap imalathanelerini bastılar, konaklarını ve malikânelerini ateşe verdiler. Bir dizi yerde köylüler toprağı zorla ele geçirdiler, ormanları toptan kesmeye koyuldular ve çiftlik sahiplerinin arazilerinin halka devredilmesini talep ettiler. Çiftlik sahiplerinin tahıl ve diğer ürün depolarına el koyup, açlara dağıttılar. Çiftlik sahipleri panik halinde şehirlere kaçtılar. Çarlık hükümeti köylü isyanlarını ezmek için üzerlerine askerleri ve Kazakları gönderdi. Askerler köylülere ateş açtılar, “elebaşıları” tutukladılar ve kamçılayıp işkence ettiler. Ama köylüler mücadeleyi durdurmadılar.
Köylü hareketi Rusya'nın merkezinde, Volga bölgesinde ve Trans-Kafkasya'da, özellikle Gürcistan'da gittikçe daha fazla yayıldı.
Sosyal-demokratlar kıra gitgide daha fazla girdiler. Parti Merkez Komitesi köylülere bir çağrı yayınladı: “Köylüler, sözümüz size!”. Tver, Saratov, Poltava. Çernigov, Yekaterinoslav, Tiflis ve birçok ilin Sosyal-Demokrat Komiteleri, köylülere çağrıda bulundular. Sosyal-demokratlar köylerde toplantılar düzenliyor, köylüler arasında çevreler örgütlüyor ve köylü komiteleri kuruyorlardı. 1905 yazında, birçok yerde tarım işçilerinin sosyal-demokratlar tarafından örgütlenmiş grevleri oldu.
Fakat bu, köylü mücadelesinin daha başlangıcıydı. Köylü hareketi sadece 85 kazayı (uyezd), ya da Çarlık Rusya'sının Avrupa kesimindeki toplam kaza sayısının kabaca yedide birini sarmıştı.
İşçi ve köylü hareketi ve Rus-Japon savaşında Rus birliklerinin aldığı bir dizi yenilgi, ordu üzerinde etkisini gösterdi. Çarlığın bu kalesi, sallanmaya başladı.
Haziran 1905'te Karadeniz Donanmasına mensup “Potemkin” zırhlısında bir ayaklanma patlak verdi. O sırada zırhlı, işçilerin bir genel grevinin yaşanmakta olduğu Odessa yakınlarında demirlemişti. İsyancı bahriyeliler en nefret ettikleri subaylarla hesaplaştılar ve kruvazörü Odessa'ya getirdiler. “Potemkin” zırhlısı devrim tarafına geçti.
Lenin, bu ayaklanmaya muazzam önem verdi. Bolşeviklerin bu harekete önderlik etmesi, onu işçilerin, köylülerin ve yerel garnizonların hareketiyle birleştirmesi gerektiğini düşünüyordu.
Çar, “Potemkin” üzerine savaş gemileri gönderdi; ama bu gemilerdeki bahriyeliler isyancı yoldaşlarının üzerine ateş açmayı reddettiler. Devrimin Kızıl bayrağı birkaç gün “Potemkin” zırhlısının direğinde dalgalandı. Ama o sıralar, 1905'te Bolşevik Parti, daha sonra 1917'de olduğu gibi, hareketi yöneten tek parti değildi. “Potemkin”de çok sayıda Menşevik, Sosyal-Devrimci ve Anarşist vardı. Bundan dolayı, tek tük sosyal-demokratlar isyana katılmış olmasına rağmen, ayaklanma doğru ve yeterince tecrübeli bir önderlikten yoksundu. Tayin edici anlarda bahriyelilerin bir kısmı bocaladı. Karadeniz Donanmasının diğer gemileri, ayaklanmacı kruvazöre katılmadılar. Kömürü ve erzakı azalınca, devrimci zırhlı, Romanya kıyılarına doğru rota tutmak ve orada Romanya makamlarına teslim olmak zorunda kaldı.
“Potemkin” zırhlısındaki bahriyelilerin ayaklanması yenilgiyle son buldu. Daha sonra Çarlık hükümetinin eline düşen bahriyeliler mahkemeye verildi. Kimisi idam edildi, kimisi sürgüne ve kürek cezasına mahkûm oldu. Ama salt ayaklanma olgusu bile olağanüstü büyük bir öneme sahipti. “Potemkin” zırhlısındaki ayaklanma, ordu ve donanmadaki ilk devrimci kitle eylemiydi, Çarlık silahlı kuvvetlerinin büyücek bir birliğinin ilk kez devrimden yana geçişiydi. Bu ayaklanma, ordunun ve donanmanın güçlerini işçi sınıfı ve halkla birleştirmesi düşüncesini, işçiler ve köylüler, özellikle de bizzat askerler ve bahriyeliler için daha anlaşılır kıldı ve onların yüreklerine yerleşti.
İşçilerin siyasi kitle grevleri ve gösterilere geçişi, köylü hareketinin büyümesi, halkın polis ve askeri birliklerle silahlı çatışmaları, son olarak, Karadeniz Donanması'ndaki ayaklanma -bütün bunlar, halkın silahlı ayaklanması için şartların olgunlaştığını gösteriyordu. Bu, liberal burjuvaziyi eyleme geçirdi. Kendisi devrimden korkan ve aynı zamanda Çarı devrim hayaletiyle korkutan liberal burjuvazi, devrime karşı çarla anlaşmak istiyordu ve halkı “yatıştırmak”, devrimin güçlerini parçalamak ve böylece “devrimin korkunçlukları”nın önünü almak üzere “halktan yana” küçük reformlar istedi. “Kellemizden olacağımıza, toprağımızın birazından olalım”, diyorlardı liberal çiftlik sahipleri. Liberal burjuvazi, Çarla iktidarı paylaşmaya hazırlanıyordu. “Proletarya savaşıyor, burjuvazi ise sinsice iktidara yürüyor”, diye yazıyordu Lenin o günlerde, işçi sınıfının taktiği ile liberal burjuvazinin taktiğinden bahsederken.
Çarlık hükümeti işçileri ve köylüleri gaddarca ezmeye devam etti. Fakat salt baskı tedbirleriyle devrimle başedebilmenin imkansız olduğunu da görmüyor değildi. Bu nedenle, baskı tedbirlerinin yanısıra, manevralar yapma politikasına başvurdu. Bir yandan, ajanprovokatörlerinin yardımıyla, Rusya halklarını birbirine düşürdü, Yahudi katliamları düzenledi, Ermenilerle Tatarları birbirine kırdırdı. Öte yandan da “Zemski Sobor” ya da Devlet Duması biçiminde bir “temsil kuruluşu” toplamayı vaadetti ve Bakan Bulygin'e, böyle bir Duma için bir proje hazırlaması talimatını verdi. Ama bu Duma'nın hiçbir yasama gücü olmamasını şart koştu. Bütün bu tedbirler, devrimin güçlerini bölmek ve halkın ılımlı kesimlerini devrimden koparmak amacıyla alınmıştı.
Bolşevikler, Bulygin Duması'na boykot ilan ettiler ve önlerine bu halk temsili karikatürünü boşa çıkarma hedefini koydular.
Menşevikler ise, tam tersine, Duma'yı boykot etmemeyi kararlaştırdılar, ve ona katılmayı gerekli gördüler.
3 - BOLŞEVİKLERLE MENŞEVİKLER ARASINDA TAKTİK GÖRÜŞ AYRILIKLARI. III. PARTİ KONGRESİ. LENİN'İN “DEMOKRATİK DEVRİMDE SOSYAL-DEMOKRASİNİN İKİ TAKTİĞİ” KİTABI. MARKSİST PARTİNİN TAKTİK TEMELLERİ.
Devrim, toplumun bütün sınıflarını harekete geçirdi. Devrimin ülkenin siyasi hayatında meydana getirdiği değişiklik, onları eski alışılmış yerlerinden çıkardı ve yeni duruma uygun olarak yeniden gruplaşmaya mecbur bıraktı. Her sınıf, her parti, kendi taktiğini, kendi davranış çizgisini, diğer sınıflara karşı tavrını, hükümete karşı tutumunu saptamaya çalıştı. Hatta Çarlık hükümeti bile, bir “temsil kuruluşu”nu, Bulygin Duması'nı toplamak vaadinde de görüldüğü gibi, kendisini yeni ve alışılmadık taktikler planlamak zorunda görüyordu.
Sosyal-Demokrat Parti de, kendi taktiğini saptamak zorundaydı. Bunu, devrimin kabaran dalgası dikte ediyordu. Bunu, proletaryanın önüne çıkan, gecikmeye tahammülü olmayan pratik sorunlar dikte ediyordu: silahlı ayaklanmanın örgütlenmesi, Çarlık hükümetinin devrilmesi sorunu, bir geçici devrimci hükümet kurulması, sosyaldemokratların bu hükümete katılması sorunu, köylülüğe, liberal burjuvaziye karşı tavır sorunu vb. Sosyal-demokrasinin, her yerde aynı ve dikkatle düşünülmüş Marksist taktiğini saptamak gerekiyordu.
Oysa, Menşeviklerin oportünizmi ve bölücü faaliyetleri sonucu Rusya Sosyal-Demokrasisi o sırada iki fraksiyona ayrılmıştı. Bölünme henüz tam sayılmazdı, ve bu iki fraksiyon şeklen henüz iki ayrı parti değildi, fakat gerçekte, her biri kendi yönetici merkezine, kendi basınına sahip iki ayrı partiyi çok andırıyorlardı.
Menşeviklerin, Parti çoğunluğu ile aralarında örgütsel sorunlarda var olan eski görüş ayrılıklarına yeni görüş ayrılıkları, taktik sorunlardaki görüş ayrılıklarını kalması, bölünmeyi daha da derinleştirdi.
Yekpare bir partinin olmayışı, yekpare bir parti taktiğinin olmamasıyla sonuçlanıyordu.
Bu durumdan çıkış yolu, eğer derhal yeni bir kongre, ortak taktiği saptayacak ve azınlığı kongre kararlarını dürüstçe uygulamak, kongre çoğunluğunun kararlarına uymakla yükümlendirecek III. Parti Kongresi toplantıya çağrılırsa bulunabilirdi. Bolşeviklerin Menşeviklere önerdikleri çıkış yolu da buydu. Fakat Menşevikler, III. Parti Kongresi'nin lafını bile duymak istemiyorlardı. Partiyi, Partinin onayladığı ve bütün Parti üyelerini bağlayan taktiklerden daha fazla yoksun bırakmayı cinayet sayan Bolşevikler, III. Parti Kongresi'ni toplama inisiyatifini kendi ellerine almaya karar verdiler.
Parti Kongresi'ne, Bolşevik olsun Menşevik olsun bütün Parti örgütleri davet edildi. Ama Menşevikler, III. Parti Kongresi'ne katılmayı reddettiler ve kendi kongrelerini toplamaya karar verdiler. Kongrelerindeki delege sayısı az olduğundan, onu konferans diye adlandırdılar; ama aslında bu, kararları bütün Menşevikler için bağlayıcı olarak görülen, Menşeviklerin bir Parti Kongresiydi.
Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi'nin lll. Parti Kongresi Nisan 1905'te Londra'da toplandı. Kongreye, 20 Bolşevik Komiteden 24 delege katıldı. Partinin bütün büyücek örgütleri temsil ediliyordu.
Kongre, Menşevikleri, “Partiden kopmuş bir kesim” olarak mahkum etti ve gündemdeki işe, Parti taktiğinin saptanmasına geçti.
Parti Kongresi'yle aynı sırada, Cenevre'de, Menşeviklerin konferansı toplandı. “İki kongre -iki parti”, diye karakterize etti durumu Lenin.
Gerek Parti Kongresi gerekse konferans, aslında aynı taktik sorunları tartıştı, fakat bu sorunlarda alınan kararlar birbirine taban tabana zıttı. Parti Kongresinde ve konferansta alınan iki farklı kararlar dizisi, III. Parti Kongresi ile Menşevik Konferans arasındaki, Bolşeviklerle Menşevikler arasındaki taktik ayrılığını tüm derinliğiyle ortaya çıkardı.
İşte bu görüş ayrılıkların temel noktaları:
III. Parti Kongresi'nin taktik çizgisi. Kongre, cereyan etmekte olan devrimin burjuva-demokratik karakterine rağmen, onun mevcut durumda kapitalizmin çerçevesi içinde mümkün olanın ötesine geçemeyeceği gerçeğine rağmen, onun tam zaferine en başta proletaryanın ilgi duyduğu, çünkü bu devrimin zaferinin, proletaryaya, kendini örgütlemek, siyasi bakımdan belini doğrultmak, emekçi kitlelere siyasi önderlik etmede tecrübe ve beceri kazanmak ve burjuva devrimden sosyalist devrime geçmek olanağı vereceği görüşündeydi.
Proletaryanın burjuva-demokratik devrimin tam zaferini hedef alan taktiği, ancak köylülüğün desteğini alabilirdi; çünkü, köylülük, devrimin tam zaferi olmadan çiftlik sahiplerinin hesabını göremez ve onların topraklarını elde edemezdi. Köylülük, bu nedenle proletaryanın doğal müttefikiydi.
Liberal burjuvazi bu devrimin tam zaferine ilgi duymuyordu, çünkü en korktuğu şey olan işçi ve köylülere karşı bir kırbaç olarak Çarlık rejimine muhtaçtı. Bu nedenle, Çarlığın yetkilerini biraz sınırlayarak Çarlık rejimini muhafazaya gayret gösterecekti. Bu yüzden liberal burjuvazi, meşruti bir monarşi esası üzerinde çarla anlaşmaya vararak meseleyi kapatmaya teşebbüs edecekti.
Devrim, ancak proletarya başına geçerse; devrimin önderi olarak proletarya, köylülükle ittifakı güvence altına almayı bilirse; liberal burjuvazi tecrit edilirse; Sosyal-Demokrat Parti Çarlığa karşı halk ayaklanmasının örgütlenmesinde aktif rol alırsa; muzaffer ayaklanma sonucu, karşı-devrimin kökünü kurulmaya ve tüm halk tarafından taşınan bir Kurucu Meclis toplamaya yetenekli bir geçici devrimci hükümet kurulacak olursa; Sosyal-Demokrasi, elverişli koşulların olması halinde, devrimi sonuna kadar götürmek için geçici devrimci hükümete katılmayı reddetmezse başarıya ulaşacaktı.
Menşevik Konferansın taktik çizgisi. Mademki devrim bir burjuva devrimiydi, önderi ancak liberal burjuvazi olabilirdi. Proletarya, köylülere değil liberal burjuvaziye yakınlaşmaya çalışmalıydı. En önemlisi, devrimci bir tavırla liberal burjuvaziyi ürkütmemek ve onun devrimden çarketmesine vesile yaratmamaktı, çünkü o devrimden çarkederse, devrim zayıflardı.
Ayaklanmanın zafere ulaşması mümkündü; ama zaferden sonra Sosyal-Demokrasi, liberal burjuvaziyi ürkütmemek için meydanı terketmeliydi. Ayaklanma sonucu bir geçici devrimci hükümetin kurulması mümkündü, ama bu hükümet karakteri itibariyle sosyalist olmayacağından ve, asıl önemlisi de buydu, Sosyal-Demokrasinin hükümete bulması ve devrimci tavrı liberal burjuvaziyi ürkütüp böylece devrimi mayınlayabileceğinden, Sosyal- Demokrasi hiçbir şekilde ona katılmamalıydı.
Devrimin perspektifleri açısından, “Zemski Sobor” veya bir Devlet Duması türünden herhangi bir temsil kuruluşunun toplantıya çağrılması daha iyi olurdu; bu kuruluş, bir Kurucu Meclis'e dönüşmesi için, ya da onu bir Kurucu Meclis'i toplantıya çağırmaya mecbur kılmak için dışardan işçi sınıfının baskısına maruz bırakılabilirdi.
Proletaryanın kendi özel, saf proleter çıkarları vardı ve bu çıkarları gözetmeliydi, genel bir siyasi devrim olan ve bu yüzden yalnız proletaryayı değil, bütün sınıfları ilgilendiren burjuva devriminin önderi olmaya çalışmamalıydı.
Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi'nin iki fraksiyonunun taktiği kısaca böyleydi.
Tarihi kitabı “Demokratik Devrimde Sosyal-Demokrasinin İki Taktiği”nde Lenin, Menşevik taktiğin klasik bir eleştirisini ve Bolşevik taktiğin parlak bir gerekçelendirmesini yaptı.
Bu çalışma Temmuz 1905'te, yani III. Parti Kongresi'nden iki ay sonra çıktı. Kitabın başlığına göre yargıya varılacak olsa, Lenin'in bu kitapta sadece burjuva-demokratik devrim dönemine ilişkin taktik sorunları ele aldığı ve sadece Rus Menşevikleriyle uğraştığı sanılabilir. Gerçekte o, Menşeviklerin taktiğini eleştirirken, aynı zamanda uluslararası oportünizmin taktiğini de teşhir ediyordu; burjuva devrimi döneminde Marksistlerin taktiğini gerekçelendirirken ve burjuva devrimi ile sosyalist devrim arasındaki ayrımı ortaya çıkarırken, aynı zamanda, burjuva devriminden sosyalist devrime geçiş dönemindeki Marksist taktiğin temellerini de formüle ediyordu.
İşte Lenin'in, “Demokratik devrimde Sosyal-Demokrasinin iki Taktiği” kitabında açımladığı temel taktik tezler şunlardır:
1) Lenin'in tüm kitabının içine işlemiş olan temel taktik önerme, proletaryanın Rusya'daki burjuva-demokratik devrimin önderi, burjuva- demokratik devrimin yöneticisi olabileceği ve olması gerektiği düşüncesidir.
Lenin, bu devrimin burjuva karakterini kabul ediyordu, çünkü vurguladığı gibi, o “salt demokratik bir devrimin çerçevesi dışına dolaysız çıkamaz.” Ama o, bunun üst tabakaların bir devrimi olmayıp, bir halk devrimi olduğu, tüm halkı, tüm işçi sınıfını, tüm köylülüğü harekete geçirecek bir devrim olduğu görüşündeydi. Bu yüzden, Menşeviklerin burjuva devrimin proletarya için taşıdığı önemi küçümseme, proletaryanın onda oynadığı rolü küçültme ve proletaryayı ondan uzak tutma çabalarını Lenin, proletaryanın çıkarlarına ihanet olarak görüyordu.
“Marksizm”, diyordu Lenin, “proletere, burjuva devriminden uzak durmayı, ona kayıtsız kalmayı, devrimde önderliği burjuvaziye bırakmayı değil, bilakis tam tersine, devrime en enerjik bir şekilde katılmayı, tutarlı bir proleter demokrasisi için, devrimi sonuna kadar götürmek için en kararlı şekilde savaşmayı öğretir.” (Lenin, “Demokratik devrimde Sosyal,Demokrasinin İki Taktiği”, Moskova 1940, s. 43.)
“Unutmamalıyız ki”, diye yazıyordu Lenin devamla, “sosyalizmi yakınlaştırmak için, şu anda tam politik özgürlükten, demokratik cumhuriyetten başka bir araç yoktur ve olamaz.” (Aynı yerde, s.102.)
Lenin, devrimin sonucu olarak iki olanak öngörüyordu:
a) Ya, Çarlık üzerinde tayin edici bir zaferle, Çarlığın devrilmesi ve demokratik cumhuriyetin kurulmasıyla sonuçlanacaktı;
b) Ya da eğer güçler yetmezse, çarın halkın zararına burjuvaziyle uzlaşmasıyla, bir tür güdük anayasayla, büyük olasılıkla böyle bir anayasanın karikatürüyle sonuçlanabilirdi.
Proletarya, devrimin en iyi sonucuna, yani Çarlık üzerinde tayin edici zafere ilgi duymaktaydı. Fakat böyle bir sonuç, ancak proletarya, devrimin önderi, yöneticisi haline gelmeyi başardığı taktirde mümkündü.
“Devrimin sonucu”, diyordu Lenin, “işçi sınıfının, burjuvazinin bir yamağı, otokrasiye karşı saldırı gücü bakımından güçlü, fakat politik bakımdan iktidarsız bir yamağı rolünü mü oynayacağına, yoksa halk devriminin önderi rolünü mü oynayacağına bağlıdır.” (Aynı yerde, s. 11.)
Lenin, proletaryanın burjuvazinin bir yamağı olma kaderinden kurtulmak ve burjuva-demokratik devrimin önderi haline gelmek için tüm imkanlara sahip olduğu görüşündeydi. Lenin'e göre bu imkanlar şunlardı:
Birincisi, “konumu itibariyle en ileri ve biricik tutarlı-devrimci sınıf olan proletarya, tam da bu nedenle, Rusya'daki genel-demokratik devrimci harekette önderlik rolünü oynama misyonuna sahiptir.” (Aynı yerde, s. 64.)
İkincisi, proletaryanın, kendisine “birleşik ve bağımsız bir politik güç” halinde birleşme imkanı veren, burjuvaziden bağımsız kendi siyasi partisi vardır. (Aynı yerde, s.65.)
Üçüncüsü, devrimin tayin edici zaferine proletarya, burjuvaziden daha çok ilgi duymaktadır, bu nedenle, “belli bir anlamda burjuva devrimi burjuvaziden çok proletarya için daha avantajlı olacaktır.” (aynı yerde, s. 42.)
“Burjuvazi için”, diye yazıyordu Lenin, “proletaryaya karşı geçmişin bazı kalıntılarına, örneğin monarşiye, daimi orduya vb. dayanmak avantajlıdır. Burjuva devrimin geçmişin tüm kalıntılarını pek o kadar kararlıca silip süpürmemesi, bilakis bazılarını bırakması, yani bu devrimin tam tutarlı olmaması, sonuna kadar gitmemesi, kararlı ve amansız olmaması, burjuvazi için avantajlıdır... Burjuva-demokratik doğrultudaki zorunlu dönüşümlerin daha yavaş, daha tedrici, daha temkinli, daha az kararlı ve devrim yoluyla değil de reform yoluyla yapılması,... bu değişikliklerin sade halkın, yani köylülerin ve özellikle işçilerin bağımsız devrimci eylemini, inisiyatifini ve enerjisini mümkün olduğunca az geliştirmesi, burjuvazi için avantajlıdır. Çünkü aksi taktirde, Fransızların dediği gibi, 'tüfeği bir omuzdan diğerine aktarıvermek', yani burjuva devriminin ellerine vereceği silahları, devrimin getireceği özgürlüğü, serflikten temizlenen topraktan fışkıracak demokratik kurumları burjuvaziye yöneltmeleri, işçiler için daha kolay olacaktır. Tersine, burjuva-demokratik doğrultudaki zorunlu dönüşümlerin reform yoluyla değil, devrim yoluyla olması işçi sınıfı için daha avantajlıdır, çünkü reform yolu, oyalama, erteleme, ulusal organizmanın kokuşmuş parçalarının acılı bir şekilde yavaş yavaş çözülmesi yoludur. Bunların kokuşmasından herkesten önce ve herkesten çok acı çeken, proletarya ve köylülüktür. Devrimci yol, proletarya için en az acılı olan, derhal operasyon yoludur; çürüyen kısımları dolaysız atma yolu, monarşiye ve ona eşlik eden iğrenç, menfur, çürük ve çürümüşlüğüyle havayı kokutan kurumlara en az taviz verme ve en az merhamet etme yoludur.” (Lenin, Demokratik Devrimde Sosyal-Demokrasinin İki Taktiği, s. 42/43.)
“Tam da bu yüzden”, diye devam ediyor Lenin, “proletarya, cumhuriyet için en ön saflarda mücadele etmektedir ve burjuvazinin ihtimal ki çarketmemesi için mümkün olduğunca özen göstermek yolundaki ahmakça ve değersiz öğütleri nefretle geri çevirmektedir.” (Aynı yerde, s. 89.)
Proletaryanın devrime önderlik imkanının gerçek haline gelmesi, proletaryanın burjuva devriminin fiili önderi, yöneticisi haline gelmesi için, Lenin'e göre, en azından iki şart gerekliydi.
Birincisi, proletaryanın, Çarlık üzerinde tayin edici bir zafere ilgi duyan ve proletaryanın önderliğini kabul etmeye yatkın olan bir müttefike sahip olması gerekliydi. Bunu zaten önderlik fikrinin kendisi gerekli kılıyordu, çünkü yönetilecek kimse yoksa, yönetici yönetici olmaktan çıkar, önderlik edilecek kimse yoksa, önder önder olmaktan çıkar. Böyle bir müttefik olarak Lenin, köylülüğü görüyordu.
İkincisi, devrimin önderliği için proletarya ile mücadele etmekte olan ve bizzat kendisi devrimin biricik önderi olmaya uğraşan sınıfın, önderlik konumundan atılması ve tecrit edilmesi gerekliydi. Bunu da yine, devrimin iki önderi bulunması ihtimalini dıştalayan, önderlik fikrinin kendisi gerekli kılıyordu. Böyle bir sınıf olarak Lenin, liberal burjuvaziyi görüyordu.
“Demokrasi için tutarlı bir savaşçı, ancak proletarya olabilir”, diyordu Lenin. “Proletaryanın muzaffer bir demokratizm savaşçısı olması ise, ancak köylü kitlelerinin onun devrimci mücadelesine katılması koşuluyla mümkündür.” (Aynı yerde, s. 52.)
Ve devamla:
“Köylülük, çok sayıda yarı-proleter unsurun yanında küçük-burjuva unsurları da kapsar. Bu husus da onu istikrarsız kılar, böylece proletarya tam anlamıyla bir sınıf partisi içinde birleşmek zorunda kalır. Ama, köylülüğün istikrarsızlığı, burjuvazinin istikrarsızlığından temelden farklıdır, çünkü şu anda köylülük, özel mülkiyetin mutlak muhafazasından çok. özel mülkiyetin başlıca biçimlerinden olan büyük toprak mülkiyetine el konmasına ilgi duymaktadır. Sosyalist olmaksızın, küçük-burjuva olmaktan çıkmaksızın, köylülük, demokratik devrimin candan ve en radikal yandaşı olabilir. Köylülük, onu aydınlatmakta olan devrimci olayların seyri, burjuvazinin ihanetiyle ve proletaryanın yenilgisiyle zamansızca kesintiye uğramazsa, kaçınılmaz olarak devrimin böyle bir yandaşı haline gelecektir. Bu şart altında köylülük, kaçınılmaz olarak devrimin ve cumhuriyetin dayanağı olacaktır, çünkü ancak tam zafere ulaşmış bir devrim köylülüğe tarım reformları alanında herşeyi verebilir, köylülerin diledikleri, rüyasını gördükleri, gerçekten muhtaç bulundukları herşeyi verebilir.” (Aynı yerde, s. 89/90.)
Bolşeviklerin böyle bir taktiğinin “burjuva sınıfları devrim davasından çarketmeye sevkedeceği ve böylece devrimin kapsamını daraltacağını” iddia eden Menşeviklerin itirazlarını tahlil eden Lenin, bu itirazları “devrime ihanet taktiği”, “proletaryayı, burjuva sınıflarının zavallı bir uzantısına dönüştürme taktiği” diye karakterize ediyor ve şöyle yazıyordu:
“Muzaffer Rus devriminde köylülüğün rolünü gerçekten anlayan bir kişinin, burjuvazi ondan çark ederse devrimin kapsamının daralacağından sözedebilmesi mümkün değildir. Çünkü aslında Rus devrimi, ancak burjuvazi ondan çarkedince ve köylülüğün ana kütlesi proletaryanın yanında aktif devrimciler olarak ortaya çıkınca, gerçek kapsamına, burjuva-demokratik devrim çağında mümkün en geniş devrimci kapsama ulaşacaktır. Demokratik devrimimiz, tutarlı olarak sonuna kadar götürülebilmesi için, burjuvazinin kaçınılmaz tutarsızlığını etkisizleştirme yeteneğindeki, yani onu kesinlikle 'devrimden çarketmeye sevketme yeteneğindeki güçlere dayanmalıdır.” (Lenin, “Demokratik Devrimde Sosyal-Demokrasinin İki Taktiği”, s. 91.)
Lenin'in “Demokratik Devrimde Sosyal-Demokrasinin İki Taktiği” kitabında geliştirmiş olduğu, burjuva-demokratik devrimde proletaryanın önderliğine ilişkin temel taktik önerme, burjuva devriminde proletaryanın hegemonyasına (önder rolüne) ilişkin taktik önerme budur.
Bu, burjuva-demokratik devrimin taktik sorunlarında Marksist parti için yeni bir anlayıştı; şimdiye kadar Marksizmin cephaneliğinde var olan taktik anlayışlardan temelli farklıydı. O zamana kadar durum şöyleydi: Burjuva devrimlerinde, örneğin Batı'da, önder rolü oynayan burjuvaziydi, proletarya ister istemez onun yamağı rolünü oynamıştı, köylülük ise burjuvazinin yedeğini oluşturuyordu. Marksistler böyle bir kombinezonu azçok kaçınılmaz sayıyorlardı. Ama burada hemen, proletaryanın kendi dolaysız sınıf taleplerini mümkün olduğunca savunması ve kendi öz siyasi partisine sahip olması kaydını düşüyorlardı. Şimdi, yeni tarihi şartlar altında Lenin'in anlayışına göre durum öyle değişiyordu ki, proletarya burjuva devriminin önder gücü haline geliyor, burjuvazi devrimin önderliğinden uzaklaştırılıyor ve köylülük proletaryanın bir yedeğine dönüşüyordu.
Plehanov'un da proletaryanın hegemonyasından “yana olduğu” iddiası, bir yanlış anlamaya dayanır. Plehanov, proletaryanın hegemonyası fikriyle cilveleşmiş, onu lafta kabul etmeye muhalif değildi burası doğru. Fakat gerçekte, bu fikrin özüne karşı çıkıyordu. Proletaryanın hegemonyası, proletaryanın köylülükle ittifakı politikasıyla ve liberal burjuvazinin tecridi politikasıyla, burjuva devriminde proletaryanın öncü rolünü ifade eder; oysa Plehanov, bilindiği gibi, liberal burjuvaziyi tecrit politikasına karşı, liberal burjuvazi ile anlaşma politikasından yana ve proletaryanın köylülükle ittifakı siyasetine karşı idi. Aslında Plehanov'un takındığı taktik tavır, proletaryanın hegemonyasını yadsıyan Menşevik tavırdı.
2) Çarlığı devirmenin ve demokratik cumhuriyeti kazanmanın en önemli aracı olarak Lenin halkın muzaffer silahlı ayaklanmasını görüyordu. Menşeviklerin tersine Lenin, “genel-demokratik devrimci hareketin, daha şimdiden silahlı ayaklanmayı zorunlu kıldığı”, “proletaryanın ayaklanma için örgütlenmesinin” daha şimdiden Partinin özsel, asli ve zorunlu görevlerinden biri olarak gündemde durduğu, “proletaryanın silahlandırılması ve ayaklanmaya doğrudan doğruya önderlik imkanının sağlanması için en enerjik tedbirlerin alınmasının” zorunlu olduğu görüşündeydi (aynı yerde, s. 65).
Kitleleri ayaklanmaya götürmek ve onu tüm halkın bir ayaklanması yapmak için Lenin, kitlelerin devrimci inisiyatiflerini serbest bırakacak, onları ayaklanma için örgütleyecek ve Çarlığın iktidar mekanizmasını bozacak şiarlar, çağrılar yayınlamayı gerekli sayıyordu. Bu tür şiarlar olarak, o, III. Parti Kongresi'nin taktik kararlarını görüyordu. “Demokratik Devrimde Sosyal-Demokrasinin İki Taktiği” kitabı da, bu taktik kararların savunulmasına hasredilmişti.
Bu tür şiarlar olarak o şunları görüyordu:
a) “ayaklanmanın başında ve seyri içinde büyük öneme sahip olabilecek siyasi kitle grevleri”nin uygulanması (Lenin, “Demokratik
Devrimde Sosyal-Demokrasinin İki Taktiği”, s. 65);
b) “8 saatlik işgününün ve işçi sınıfının gündemde duran diğer taleplerinin derhal, devrimci yoldan gerçekleştirilmesi”nin örgütlenmesi (aynı yerde, s.28);
c) çiftlik sahiplerinin topraklarına el konulması dahil, “bütün demokratik dönüşümleri” -devrimci yoldan- “uygulamak için derhal devrimci köylü komitelerinin örgütlenmesi” (aynı yerde, s. 81);
d) işçilerin silahlandırılması.
Burada iki nokta özellikle ilginçtir:
Birincisi, kentlerde 8 saatlik işgününün ve kırda demokratik dönüşümlerin devrimci yoldan gerçekleştirilmesi, yani resmi makamlara, yasalara aldırmadan, resmi makamları ve yasaları yok sayıp, mevcut yasaları parçalayarak, kendi keyfine göre, oldu-bittiler yaratarak, yeni bir düzen kurar tarzda gerçekleştirilmesi. Bu, uygulaması, Çarlığın iktidar mekanizmasını felce uğratan, kitlelerin eylemliliğini ve yaratıcı inisiyatifini serbest bırakan yeni bir taktik yöntemdi. Bu taktik temelinde, kentlerde devrimci grev komiteleri, kırda da devrimci köylü komiteleri ortaya çıktı, ki bunlardan ilki sonraları İşçi Temsilcileri Sovyetleri'ne, ikincisi ise Köylü Temsilcileri Sovyetleri'ne dönüştü.
İkincisi, sonradan devrimin seyri içinde kitlelerin devrimci mobilizasyonunda büyük rol oynayacak olan siyasi kitle grevleri, siyasi genel grevlerin uygulanması. Bu, proletaryanın elinde yeni ve çok önemli bir silah, o döneme değin Marksist partilerin pratiğinde bilinmeyen ve sonradan bir müktesep hak haline gelen bir silahtı.
Lenin, muzaffer bir halk ayaklanmasının ardından, Çarlık hükümetinin yerini bir geçici devrimci hükümetin alması gerektiği görüşündeydi. Geçici devrimci hükümetin görevleri, devrimin kazanımlarını sağlamlaştırmak, karşı-devrimin direnişini ezmek ve Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi'nin asgari programını gerçekleştirmek olacaktı. Lenin, bu görevler gerçekleştirilmeksizin Çarlık üzerinde tayin edici bir zaferin imkansız olduğunu düşünüyordu. Ama bu görevleri gerçekleştirmek ve Çarlık üzerinde tayin edici bir zafer kazanmak için, geçici devrimci hükümet, alışılagelmiş bir hükümet değil, muzaffer sınıfların, işçilerin ve köylülerin diktatörlüğünün bir hükümeti; proletarya ve köylülüğün devrimci diktatörlüğü olmak zorundaydı. Marx'ın ünlü tezine: “Bir devrimden sonra her geçici devlet örgütü, bir diktatörlüğü, hem de enerjik bir diktatörlüğü gerektirir” tezine işaretle Lenin, geçici devrimci hükümetin, eğer çarlık üzerinde tayin edici zaferi güvencelemek istiyorsa, proletarya ve köylülüğün diktatörlüğünden başka birşey olamayacağı sonucuna vardı.
“Çarlık üzerinde devrimin tayin edici bir zaferi”, diye yazıyordu Lenin, “proletarya ve köylülüğün devrimcidemokratik diktatörlüğüdür... Ve böyle bir zafer tam da bir diktatörlük olacaktır, yani kaçınılmaz olarak askeri zora, kütlenin silahlandırılmasına, ayaklanmaya dayanmak zorunda olacaktır, 'yasal', 'barışçıl' yoldan kurulmuşşu ya da bu kuruma değil. Bu ancak bir diktatörlük olabilir, çünkü proletarya ve köylülük için acil ve kesinkes vazgeçilmez olan değişikliklerin gerçekleştirilmesi, çiftlik sahiplerinin, büyük burjuvazinin ve Çarlığın çılgın direnişine sebep olacaktır. Diktatörlük olmadan bu direnişi kırmak, karşı-devrimci girişimleri defetmek imkansızdır. Ama bu elbette sosyalist değil, demokratik bir diktatörlük olacaktır. (Devrimci gelişmenin bir dizi ara aşamalarından geçmeksizin) kapitalizmin temellerine dokunacak durumda olmayacaktır. En iyi halde o, toprak mülkiyetinin köylülük lehine yeniden köklü bir şekilde dağıtımını yapacak, cumhuriyetin kurulması dahil, tutarlı ve tam demokratizmi gerçekleştirecek, yalnızca kırın değil, fabrika yaşamından da tüm Asyai özellikleri ve kölelik ilişkilerini kazıyacak, işçilerin durumunu ciddi biçimde iyileştirmenin, yaşam düzeylerini yükseltmenin temellerini atacak ve son olarak -ama bu sonunculuk önem bakımından değil- devrim ateşini Avrupa'ya taşıyacak durumda olacaktır. Böyle bir zafer, bizim burjuva devrimimizi asla sosyalist bir devrim kılmayacaktır; demokratik devrim, burjuva toplumsal-ekonomik ilişkiler çerçevesinin dolaysız dışına çıkmayacaktır; ama yine de Rusya'nın ve tüm dünyanın gelecekteki gelişmesi için böyle bir zaferin önemi muazzam olacaktır. Rusya'da başlanmış bulunan devrimin tayin edici zaferi kadar hiçbir şey, dünya proletaryasının devrimci enerjisini bu denli artırmayacak, onun tam zaferine götüren yolu bu denli kısaltmayacaktır.” (Lenin, Demokratik Devrimde Sosyal-Demokrasinin İki Taktiği, s. 48/49.)
Sosyal-demokrasinin geçici devrimci hükümet karşısındaki tutumuna ve ona katılmalarının caiz olup olmadığına gelince, Lenin, lll. Parti Kongresi'nin bu konudaki kararını tüm kapsamıyla savunuyordu. Bu karar şöyle diyordu:
“Güçler dengesine ve önceden tam belirlenemeyecek diğer etkenlere bağlı olarak Partimiz temsilcilerinin, her türlü karşı-devrimci girişmelere karşı amansız mücadele etmek ve işçi sınıfının bağımsız çıkarlarını savunmak amacıyla geçici devrimci hükümete katılması caizdir; böyle bir katılım için vazgeçilmez ön şart, Partinin temsilcileri üzerindeki sıkı kontrolü ve tam sosyalist devrimi hedefleyen ve bu ölçüde tüm burjuva partilerine uzlaşmaz bir şekilde düşman olan Sosyal-Demokrasinin bağımsızlığının sımsıkı korunmasıdır; Sosyal-Demokrasinin geçici devrimci hükümete katılmasının mümkün olup olmayacağından bağımsız olarak, proletaryanın en geniş katmanları içinde, Sosyal-Demokrasi önderliğindeki silahlı proletaryanın, devrimci kazanımları savunmak, sağlamlaştırmak ve genişletmek amacıyla geçici hükümete sürekli baskı yapma zorunluluğu düşüncesinin propagandası yapılmalıdır.” (Aynı yerde, s. 16.)
Menşeviklerin, geçici hükümetin yine de bir burjuva hükümeti olacağı sosyal-demokratların böyle bir hükümete katılmasının, bir Fransız burjuva hükümetine katılmakla Fransız sosyalisti Millerand'ın işlediği aynı hata işlenmek istenmiyorsa, caiz olmayacağı şeklindeki itirazlarını Lenin, Menşeviklerin burada iki farklı şeyi birbirine karıştırdıklarına ve soruna Marksistçe yaklaşma yeteneksizliklerini gösterdiklerine işaret ederek çürüttü: Fransa'da sözkonusu olan, sosyalistlerin, ülkede devrimci bir durum olmadığı bir dönemde, -ve bu, sosyalistleri böyle bir hükümete katılmamakla yükümlendiriyordu-gerici bir burjuva hükümetine katılması sözkonusuydu; Rusya'da sözkonusu olan ise, sosyalistlerin, devrimin dolu dizgin gelişmekte olduğu bir sırada, devrimin zaferi için savaşan bir devrimci burjuva hükümetine katılmasıydı. Bu, sosyal-demokratların, karşı-devrime “tabandan”, dışarıdan değil, aynı zamanda “tepeden”, hükümetin içinden de darbe indirmeleri amacıyla hükümete katılmalarını caiz ve hatta uygun şartlar altında zorunlu kılan bir durumdu.
3) Burjuva devrimin zaferi ve demokratik cumhuriyetin kazanılması uğruna mücadelede Lenin, hiç de demokratik aşamada çakılıp kalmayı ve devrimci hareketin kapsamını burjuva-demokratik görevlerin yerine getirilmesiyle sınırlamayı asla düşünmüyordu. Tam tersi: Lenin, demokratik görevlerin yerine getirilmesinin hemen ardından, proletarya ve diğer sömürülen kitlelerin, bu kez sosyalist devrim uğruna mücadelesinin başlaması gerektiği görüşündeydi. Lenin bunu biliyor ve burjuva-demokratik devrimin sosyalist devrime geçmeye başlaması için herşeyi yapmayı sosyal-demokrasinin vazifesi sayıyordu. Proletarya ve köylülüğün diktatörlüğü, Lenin'e göre, Çarlık üzerinde zafer kazanıldığı noktada devrimi sona erdirmek için değil, fakat devrim halini mümkün olduğunca uzatmak, karşı-devrimin son kalıntılarını da yok etmek, devrim ateşini Avrupa'ya sıçratmak ve -devrim bu arada proletaryaya kendini siyasi olarak eğitmek ve büyük bir ordu halinde örgütlemek fırsatı verdikten sonra- sosyalist devrime doğrudan geçişe başlamak için zorunluydu.
Burjuva devriminin kapsamı ve Marksist partinin ona vereceği karakter sorununu incelerken, Lenin şöyle yazıyordu:
“Proletarya, otokrasinin direnişini şiddet yoluyla kırmak ve burjuvazinin yalpalayan tavrını etkisiz hale getirmek için, köylü yığınlarıyla ittifak kurarak demokratik devrimi sonuna kadar götürmelidir. Proletarya, burjuvazinin direnişini şiddet yoluyla kırmak ve köylülüğün ve küçük-burjuvazinin yalpalayan tavrını etkisiz hale getirmek için, nüfusun yarıproleter unsurlarıyla ittifak kurarak sosyalist devrimi başarmalıdır. Yeni Iskra'cılarına (yani Menşeviklerin -Red.), devrimin coşkulu ilerleyişi konusunda bütün savlarında ve kararlığında o denli dar biçimde sundukları proletaryanın görevleri işte bunlardır.” (Lenin, Demokratik Devrimde Sosyal-Demokrasinin İki Taktiği, s. 92.)
Daha ileride:
“Bütün halkın ve özellikle köylülüğün başında -tam özgürlük için, tutarlı demokratik devrim için, cumhuriyet için! Bütün emekçilerin ve sömürülenlerin başında- sosyalizm için! Devrimci proletaryanın siyaseti pratikte bu olmalıdır, devrim sırasında her taktik meselenin çözümünü ve işçi sınıfı partisinin her pratik adımını belirlemesi ve onun içine işlemesi gereken sınıf şiarı bu olmalıdır.” (Aynı yerde, s. 104.)
Hiçbir belirsizlik kalmaması için Lenin, “İki Taktik” kitabının çıkışından iki ay sonra, “Sosyal-Demokratların Köylü Hareketi Karşısındaki Tavrı” makalesinde şu açıklamayı yapıyordu:
“Demokratik devrimden derhal ve gücümüz ölçüsünde, sınıf bilinçli ve örgütlü proletaryanın gücü ölçüsünde, sosyalist devrime geçişe başlayacağız. Biz kesintisiz devrimden yanayız. Yarı yolda durmayacağız:' (Lenin, Seçme Eserler, cilt 3; s. 138.)
Bu, burjuva devrimi ile sosyalist devrim arasındaki karşılıklı ilişki sorununda yeni bir tavırdı, burjuva devrimin sonuna doğru, sosyalist devrime doğrudan geçiş için güçleri proletarya etrafında toplama konusunda yeni bir teoriydi -burjuva-demokratik devrimden sosyalist devrime geçiş teorisiydi.
Bu yeni anlayışı geliştirirken Lenin, birincisi, geçen yüzyılın kırklı yıllarının sonunda “Merkez Komitesi'nin Komünistler Birliği’ne çağrısı”nda , Marx'ın ortaya attığı ünlü kesintisiz devrim tezine, ve ikincisi, Marx'ın Engels'e 1856'da yazdığı mektupta: “The whole thing in Germany (Almanya'da bütün mesele), to back the Proletarian revolution by some second edition of the Peasants' war (proleter devrimini, Köylü Savaşı'nın bir tür ikinci baskısıyla destekleme) ihtimaline bağlıdır” diye ifade ettiği, devrimci köylü hareketini proleter devrimle birleştirme zorunluluğuna ilişkin ünlü düşüncesine dayanıyordu. Ne var ki, Marx'ın bu dahiyane düşünceleri, Marx ve Engels'in daha sonraki eserlerinde geliştirilmemişti, II. Enternasyonalin teorisyenleri ise bunları hasıraltı etmek ve unutturmak için herşeyi yapmışlardı. Marx'ın bu unutulmuş tezlerini gün ışığına çıkarmak ve onları tüm kapsamıyla restore etmek görevi, Lenin'e düştü. Ama Marx'ın bu tezlerini restore ederken Lenin, bunları salt tekrarlamakla kalmadı -kalamazdı da-, bunları daha da geliştirip, yeni bir unsuru, sosyalist devrimin vazgeçilmez bir şartı olarak, proleter devrimin zaferinin önşartı olarak proletaryanın, kent ve kırın yarı-proleter unsurlarıyla ittifakı esasını ekleyerek, hepsini ahenkli bir sosyalist devrim teorisi içinde yeniden biçimlendirdi.
Bu anlayış, burjuva devriminden sonra, yoksul köylüler dahil, köylü kitlelerinin zorunlu olarak devrimden yüz çevirecekleri, bunun sonucu olarak burjuva devrimini en azından elli, yüz yıl süren uzun bir aranın, uzun bir “sükunet” döneminin izleyeceği ve bu sırada, yeni bir devrimin, sosyalist devrimin sırası gelinceye kadar proletaryanın “barışçıl bir şekilde” sömürüleceği ve burjuvazinin “yasal olarak” kendini zenginleştireceğinden yola çıkan Batı Avrupa sosyal-demokrat partilerinin taktik tutumlarını yıktı.
Bu, tam burjuvaziye karşı tecrit olmuş proletarya tarafından değil, halkın yarı-proleter unsurlarında, “emekçi ve sömürülen milyonlar”da müttefiklere sahip olan hegemon olarak proletarya tarafından gerçekleştirilen yeni bir sosyalist devrim teorisiydi.
Bu teoriye göre, burjuva devrimde proletaryanın hegemonyasıproletarya köylülükle ittifak halindedir-, sosyalist devrimde proletaryanın hegemonyasına -proletarya şimdi diğer emekçi ve sömürülen kitlelerle ittifak halindedir- geçecekti, proletarya ve köylülüğün demokratik ESERLER/Cilt:15 - SBKP Tarihi J. V. STALİN
diktatörlüğü, proletaryanın sosyalist diktatörlüğünün zeminini
hazırlayacaktı.
Bu teori, Batı Avrupalı, sosyal-demokratlar arasında yaygın olan, kent ve kırın yarı-proleter kitlelerinin devrimci potansiyelini yadsıyan ve ülkemizde, muhalif ya da devrimci kombinasyonların dayanabilecekleri burjuvazi ve proletaryadan başka- hiç bir toplumsal güç görmüyoruz” (Batı Avrupa sosyal-demokratları için tipik olan Plehanov'un sözleri) görüşünden yola çıkan teoriyi yıktı.
Batı Avrupa sosyal-demokratları, proletaryanın sosyalist devrimde tüm burjuvaziye karşı, bütün proleter-olmayan sınıf ve tabakalara karşı tek başına ve müttefiksiz olarak duracağını ileri sürüyorlardı. Onlar, sermayenin yalnızca proleterleri değil, aynı zamanda kapitalizm tarafından ezilen, ve toplumun kapitalist boyunduruktan kurtarılması mücadelesinde proletaryanın müttefikleri olabilecek olan kent ve kırın milyonluk yarı-proleter tabakalarını da sömürdüğü olgusunu hesaba kalmak istemiyorlardı. Batı Avrupalı sosyal-demokratlar bu yüzden, Avrupa'da sosyalist devrim için şartların henüz olgunlaşmadığı, bu şartların ancak, toplumun ekonomik bakımdan daha da gelişmesiyle proletarya ulusun çoğunluğu, toplumun çoğunluğu haline geldiğinde olgunlaşmış sayılabileceği görüşündeydiler.
Batı Avrupa sosyal-demokratlarının bu çürük ve anti-proleter anlayıştan, Lenin 'in sosyalist devrim teorisi tarafından tamamen bozguna uğratıldı.
Lenin'in teorisi, sosyalizmin tek başına alınmış bir ülkede zaferi imkanına ilişkin dolaysız sonucu henüz içermiyordu. Fakat eninde sonunda böyle bir sonuç çıkarmak için gerekli temel unsurların hepsini, ya da hemen hemen hepsini içermekteydi.
Bilindiği gibi, Lenin bu sonuca on yıl sonra, 1915'te ulaştı.
“Demokratik Devrimde Sosyal-Demokrasinin iki Taktiği” adlı tarihi kitabında Lenin'in geliştirmiş olduğu temel taktik tezler bunlardır.
Lenin'in bu eserinin tarihi önemi, herşeyden önce, Menşeviklerin küçük-burjuva taktik anlayışını ideolojik olarak darmadağın etmesi, Rusya işçi sınıfını burjuva-demokratik devrimi daha da geliştirmek için ve Çarlığa karşı yeni bir atılım için silahlandırması ve Rus sosyaldemokratlarına burjuva-demokratik devrimden sosyalist devrime geçiş zorunluluğu konusunda berrak bir perspektif kazandırmasında yatar.
Fakat Lenin'in eserinin önemi bununla bitmez. Onun paha biçilmez önemi, Marksizmi yeni bir devrim teorisi ile zenginleştirmesinde ve ülkemiz proletaryasının 1917 yılında kapitalizm üzerinde zafer kazanmasını sağlayan Bolşevik Partisi'nin devrimci taktiğinin temelini atmasındadır.
4- DEVRİMİN DAHA DA YÜKSELMESİ. EKİM 1905'TEKİ TÜMRUSYA SİYASİ GREVİ. ÇARLIĞIN GERİ ADIM ATMASI. ÇARIN MANİFESTOSU. İŞÇİ TEMSİLCİLERİ SOVYETLERİNİN ORTAYAÇIKIŞI.
1905 gözünde devrimci hareket tüm ülkeyi sardı ve muazzam bir güç kazandı.
19 Eylül'de (2 Ekim) Moskova'da bir basım işçileri grevi başladı. Grev, Petersburg ve bir dizi şehre sıçradı. Basım işçilerinin grevi, Moskova'da, diğer sanayi kollarındaki işçiler tarafından da desteklendi ve siyasi bir genel greve dönüştü.
Ekim başında Moskova-Kazan Demiryolunda grev başladı. Ertesi gün, Moskova kavşağındaki bütün demiryollarında grev patlak verdi. Kısa zamanda ülkenin bütün demiryollarını grev sardı. Posta ve telgraf hizmetleri durdu. Rusya'nın çeşitli şehirlerinde işçiler binlerce kişilik mitingler yaptılar ve iş bırakma kararı aldılar. Grev fabrikadan fabrikaya, şehirden şehire, bölgeden bölgeye yayıldı. Grevci işçilere, küçük memurlar, öğrenciler ve aydınlar-avukatlar, mühendisler ve doktorlar- katıldı.
Ekim siyasi grevi, en ücra bölgeler dahil hemen hemen tüm ülkeyi, en geri tabakalar dahil hemen hemen bütün işçileri kucaklayan bir tüm-Rusya grevi haline geldi. Siyasi genel greve, -aynı şekilde greve katılan büyük sayıda demiryolu işçisini, posta-telgraf memurlarını ve diğerlerini hesaba katmazsak- sırf sanayi işçilerinden bir milyon kişi katıldı. Ülkede bütün hayat durdu. Hükümetin iktidarı felce uğradı.
Halk kitlelerinin otokrasiye karşı mücadelesinin başında işçi sınıfı duruyordu.
Bolşeviklerin siyasi kitle grevi şiarı meyvesini vermişti.
Proleter hareketin güç ve kudretini ortaya koyan Ekim genel grevi, ölesiye korkmuş bulunan çarı, 17 Ekim 1905 Manifestosu'nu yayınlamaya zorladı. Bu Manifesto, halka, “yurttaşlık özgürlüklerinin sarsılmaz temellerini: gerçek kişi dokunulmazlığını, vicdan ve söz özgürlüğünü, toplantı ve örgütlenme özgürlüğünü” vaat ediyordu. Bir Yasama Duması'nı toplantıya çağırmayı ve seçim hakkını bütün sınıfları kapsayacak şekilde genişletmeyi vaat ediyordu.
Böylece, Bulygin'in istişari Duma'sı, devrim dalgasıyla süpürülüp atıldı. Bulygin Duması'nı boykot etme Bolşevik taktiğinin haklı olduğu meydana çıktı.
Buna rağmen, 17 Ekim Manifestosu halka karşı bir yutturmacaydı, Çarın safdilleri uyutmak, kendi kuvvetlerini toparlamak üzere vakit kazanmak ve toplayınca da devrime darbe indirmek için giriştiği bir manevra, bir tür soluklanma molasıydı. Lafta özgürlük vaat eden Çarlık hükümeti, gerçekte dişe dokunur hiçbir şey vermiyordu. O güne kadar işçiler ve köylüler hükümetten kuru vaat dışında hiçbir şey almamışlardı. Beklenen geniş siyasi af yerine, 21 Ekim'de siyasi mahkumların yalnızca önemsiz bir bölümü için af çıktı. Aynı zamanda hükümet, halk güçlerini bölmek amacıyla, binlerce kişinin öldüğü bir dizi kanlı Yahudi katliamları tertipledi; ve devrimle kanlı bir şekilde hesaplaşmak için, “Rus Halk Birliği”, “Başmelek Mihail Birliği” gibi polis denetimi altındaki haydut örgütlerini kurdu. İçlerinde gerici çiftlik sahiplerinin, tüccarların, papazların ve lümpen proletaryadan gelen yarıcani unsurların büyük rol oynadıkları bu örgütlere, halk tarafından “Kara Yüzler” adı verildi. Polisin desteği ile Kara Yüzler, ileri, işçileri, devrimci aydınları ve öğrencileri alenen hırpaladılar ve katlettiler, toplantı yerlerini ateşe verdiler ve halk toplantılarına ateş açtılar. Çarın Manifestosunun sonuçları şimdilik bunlardı.
O sıralar çarın manifestosu hakkında halk arasında yaygın olan bir türküde şöyle deniyordu:
“Çarın ödü patladı,
bir Manifesto yayınladı:
Ölülere özgürlük,
yaşayanlaraysa - hapis!”
Bolşevikler, kitlelere, 17 Ekim Manifestosunun bir tuzak olduğunu açıkladılar. Hükümetin Manifestonun yayınlanmasından sonraki davranışını provokasyon olarak nitelediler. Bolşevikler, işçileri silahlanmaya, silahlı ayaklanma için hazırlık yapmaya çağırdılar.
İşçiler, her zamankinden daha enerjik bir şekilde savaş müfrezeleri kurmaya başladılar. Siyasi genel grevle kazanılan 17 Ekim'deki ilk zaferin, onlardan Çarlığın devrilmesi için çabalarını artırmalarını, mücadeleyi sürdürmelerini gerektirdiğini görüyorlardı.
Lenin, 17 Ekim Manifestosunu belli bir geçici güçler dengesinin ifadesi sayıyordu: Manifestoyu Çardan söküp alan proletarya ve köylülük, Çarlığı devirmek için henüz yeterince güçlü değildi, - Çarlık ise, artık bundan böyle sadece eski yöntemlerle yönetmeye muktedir değildi ve kâğıt üzerinde bir “yurttaşlık özgürlükleri” ve “yasama” Duması vaat etmeye mecbur kalmıştı.
Ekim siyasi grevinin fırtınalı günlerinde, Çarlığa karşı mücadelenin ateşi içinde işçi sınıfı kitlelerinin devrimci yaratıcı gücü, yeni, güçlü bir silah yarattı-İşçi Temsilcileri Sovyetleri.
Bütün işletme ve fabrikaların delegelerinin bir toplantısı olan İşçi Temsilcileri Sovyetleri, işçi sınıfının, dünyada o güne kadar görülmemiş bir siyasi kitle örgütü idi. İlk olarak 1905'te ortaya çıkan Sovyetler, proletarya tarafından Bolşevik Partisi önderliğinde 1917'de kurulan Sovyet iktidarının kendine aldığı örnektir. Sovyetler, halkın yaratıcı gücünün yeni devrimci bir biçimiydi. Bunlar, yalnızca halkın devrimci kesimleri tarafından kuruldular ve Çarlığın bütün yasa ve kurallarını yıktılar. Çarlığa karşı mücadele etmek üzere ayaklanan halkın bağımsız eyleminin bir ifadesiydiler.
Bolşevikler, Sovyetleri devrimci iktidarın rüşeym hali olarak görüyorlardı. Sovyetlerin gücünün ve öneminin, tamamen ayaklanmanın gücüne ve başarısına bağlı olduğu düşüncesindeydiler.
Menşevikler ise, Sovyetleri ne devrimci iktidarın rüşeym hali, ne de ayaklanma organı saydılar. Onlar, Sovyetleri, demokratikleştirilmiş belediye özyönetimleri türünden yerel özyönetim organları olarak görüyorlardı.
13 (26) Ekim 1905'te Petersburg'da bütün işletme ve fabrikalarda İşçi Temsilcileri Sovyeti için seçimler oldu. O gece Sovyet'in ilk oturumu yapıldı. Petersburg'un ardından hemen Moskova'da da bir İşçi Temsilcileri Sovyeti örgütlendi.
Petersburg İşçi Temsilcileri Sovyeti'nin, Rusya'nın en önemli sanayi ve devrim merkezinin, Çarlık imparatorluğunun başkentinin Sovyeti olarak, 1905 devriminde tayin edici bir rol oynaması gerekirdi. Ne var ki Sovyet, kötü Menşevik önderliği yüzünden görevlerini yerine getirmedi. Bilindiği gibi, o sıralar Lenin henüz Petersburg'da değildi, hala yurtdışında bulunuyordu. Menşevikler Lenin'in yokluğundan yararlanıp Petersburg Sovyetine girdiler ve onun önderliğini ele geçirdiler. Bu şartlar altında, Menşevik Krustalev, Troçki, Parvus ve diğerlerinin Petersburg Sovyetinin ayaklanma siyasetine karşı çıkmasını sağlamalarında şaşılacak bir yan yoktur. Askerleri Sovyete yakınlaştıracak ve onları ortak mücadele içine çekecek yerde bunlar, askerlerin Petersburg'dan uzaklaştırılmasını talep ettiler. İşçileri silahlandıracak ve ayaklanmaya hazırlayacak yerde, Sovyet sadece yerinde sayıyor ve ayaklanma hazırlıklarına karşı çıkıyordu.
Moskova İşçi Temsilcileri Sovyet'inin devrimde oynadığı rol ise bambaşkadır. Moskova Sovyeti, daha varlığının ilk gününden itibaren tutarlı devrimci bir siyaset izledi. Moskova Sovyeti'nde önderlik Bolşeviklerin elindeydi.
Bolşevikler sayesinde Moskova'da, İşçi Temsilcileri Sovyeti'nin yanısıra bir de Asker Temsilcileri Sovyeti ortaya çıktı. Moskova Sovyeti, silahlı ayaklanmanın organı haline geldi.
Ekim-Aralık 1905 döneminde, bir dizi büyük şehirde ve hemen tüm işçi merkezlerinde İşçi Temsilcileri Sovyetleri kuruldu. Asker ve Bahriyeli temsilcileri Sovyetleri örgütleme ve onları İşçi Temsilcileri Sovyetleri ile birleştirme denemeleri yapıldı. Bazı yerlerde, İşçi ve Köylü Temsilcileri Sovyetleri kuruldu.
Sovyetlerin etkisi muazzamdı. Çoğu zaman kendiliğinden ortaya çıkmalarına, kesin bir biçimden yoksun olmalarına ve bileşimlerinin belirsizliğine rağmen, iktidar organı gibi hareket ediyorlardı. Yasal yetkileri olmaksızın, basın özgürlüğünü gerçekleştirdiler, 8 saatlik işgününü yürürlüğe koydular, halkı Çarlık hükümetine vergi ödememeye çağırdılar. Bazı durumlarda, Çarlık hükümetinin paralarına el koyarak devrimin ihtiyaçları için kullandılar.
5- ARALIK SİLAHLI AYAKLANMASI. AYAKLANMANIN YENİLGİSİ. DEVRİMİN GERİ ÇEKİLİŞİ. BİRİNCİ DEVLET DUMASI. IV. (BİRLİK) PARTİ KONGRESİ.
Ekim ve Kasım 1905 boyunca kitlelerin devrimci mücadelesi muazzam bir güçle gelişmeye devam etti. İşçi grevleri sürdü.
Köylülerin çiftlik sahiplerine karşı mücadelesi, 1905 güzünde geniş boyutlara ulaştı. Tüm ülkede köylü hareketi, kazaların üçte birinden fazlasını sardı. Saratov, Tambov, Çernigov, Tiflis, Kutais ve diğer bazı iller, gerçek köylü ayaklanmalarına sahne oldu. Yine de köylü kitlelerinin atılımı henüz yeterli değildi. Köylü hareketi örgütlülükten ve önderlikten yoksundu.
Bir dizi kentte -Tiflis, Vladivostok, Taşkent. Semerkant. Kursk, Suhum, Varşova, Kiev, Riga- askerler arasındaki kıpırdanmalar da arttı. Kronstadt'ta ve Sivastopol'daki Karadeniz Filosu'na mensup bahriyeliler arasında ayaklanmalar baş gösterdi (Kasım 1905). Ama bu ayaklanmalar birbirinden kopuk olduğundan, Çarlık tarafından bastırıldı.
Ordu ve donanmanın tek tek birliklerindeki ayaklanmalara, çoğunlukla subayların gaddar davranışları, kötü yemekler (“fasulye isyanı”) vb. vesile oluyordu. Ayaklanan bahriyeli ve askerlerin büyük kütlesi henüz Çarlık hükümetini devirme, silahlı mücadeleyi enerjik bir biçimde sürdürme gereğini berrak bir biçimde kavramamıştı. Hala haddinden fazla barışçı ve iyi niyetliydiler; sık sık, ayaklanmanın başlangıcında tutukladıkları subayları salıvermek hatasına düşüyor, üstlerinin verdikleri sözlere ve döktükleri dillere kanıyorlardı.
Devrim, silahlı ayaklanmanın eşiğine vardı. Bolşevikler kitleleri Çara ve çiftlik sahiplerine karşı silahlı ayaklanmaya çağırıyor, onlara bunun kaçınılmazlığını anlatıyorlardı. Bolşevikler dur durak bilmeden silahlı ayaklanmayı hazırladılar. Askerler ve bahriyeliler arasında devrimci çalışma yürütülüyor, orduda Parti'nin askeri örgütleri kuruluyordu. Bir dizi şehirde işçilerden savaş müfrezeleri kuruluyordu; savaş müfrezelerinin üyeleri silah kullanmayı öğreniyordu. Yurtdışında silah alınması ve bunların gizlice Rusya'ya sokulması örgütlendi. Silah nakliyatının örgütlenmesinde önde gelen parti işçileri yer aldılar.
Kasım 1905'te Lenin Rusya'ya döndü. Çarın jandarma ve casuslarının tuzaklarından gizlenerek, silahlı ayaklanma hazırlıklarında doğrudan rol aldı. Bolşevik “Novaya Jizn” (Yeni Yaşam) gazetesindeki makaleleri, Parti'ye günlük çalışmasında yol gösteriyordu.
Bu dönemde Stalin yoldaş Trans-Kafkasya'da muazzam bir devrimci çalışma yürüttü. Stalin yoldaş, Menşevikleri, devrim ve silahlı ayaklanma düşmanları olarak teşhir etti ve şiddetle eleştirdi. İşçileri kararlı bir biçimde otokrasiye karşı tayin edici mücadeleye hazırladı. Çarın Manifestosunun ilan edildiği gün, Tiflis'teki bir mitingde Stalin yoldaş işçilere şöyle diyordu:
“Gerçekten kazanmak için neye ihtiyacımız var? Üç şeye: Birincisi: silah, ikincisi: silah, üçüncüsü: silah ve yine silah!”
Aralık 1905'te Finlandiya'nın Tammerfors kentinde Bolşeviklerin Konferansı toplandı. Bolşevikler ve Menşevikler, biçimsel olarak aynı Sosyal-Demokrat Parti'ye mensup olmalarına rağmen, gerçekte kendi ayrı yönetim merkezlerine sahip iki ayrı parti oluşturuyorlardı. Bu Konferansta Lenin ve Stalin ilk kez şahsen karşılaştılar. O zamana kadar yazışma ve yoldaşlar aracılığıyla bağ sürdürmüşlerdi.
Tammerfors Konferansı kararlarından özellikle şu ikisi öne çıkarılmalıdır: birincisi, fiilen iki partiye bölünmüş olan Parti'nin birliğinin yeniden tesisi üzerine, ve diğeri, Vitte Duması diye bilinen Birinci Duma'nın boykot edilmesi üzerine.
O sırada Moskova'da silahlı ayaklanma başlamış olduğu için, Lenin'in tavsiyesi üzerine Konferans, çalışmalarını hızla bitirdi ve delegeler ayaklanmaya şahsen katılmak üzere yerel örgütlerine geri döndüler.
Ama Çarlık hükümeti de uyumuyordu. O da tayin edici mücadeleye hazırlanıyordu. Japonya ile barış anlaşması yaparak Çarlık hükümeti güç durumunu hafifletti ve işçi ve köylülerin üzerine saldırıya geçti. Köylü ayaklanmalarının sarmış olduğu birçok ilde sıkıyönetim ilan etti, “esir almak yok”, “mermiyi esirgemeyin” gibi hunharca emirler verdi, devrimci hareketin yöneticilerini tutuklama ve İşçi Temsilcileri Sovyetlerini dağıtma fermanı saldı.
Bu koşullar altında Moskova Bolşevikleri ve onların yönettiği geniş işçi kitleleriyle bağları olan Moskova İşçi Temsilcileri Sovyeti, silahlı ayaklanma hazırlığını acilen gerçekleştirme kararı aldı. 5(18) Aralık'ta Moskova Komitesi, mücadelenin seyri içinde onu ayaklanmaya dönüştürmek üzere, Sovyet'e bir siyasi genel grev ilan etmesi çağrısında bulunma kararı verdi. Bu karar, işçilerin kitle toplantılarında desteklendi. Moskova Sovyeti, işçi sınıfının iradesini hesaba kattı ve oybirliğiyle, siyasi genel grevi başlatmaya karar verdi.
Moskova proletaryası, ayaklanmaya başladığında, yarısından fazlası Bolşevik olan, bin kadar savaşçıdan oluşan bir savaş örgütüne sahipti. Buna ek olarak, Moskova fabrikalarının bir çoğunda da savaş müfrezeleri vardı. Ayaklanmacıların toplam gücü iki bin savaşçı kadardı. İşçiler, garnizonu tarafsızlaştırmayı ve bir kesimini kendi saflarına kazanmayı umuyorlardı.
Moskova'da siyasi grev 7 (20) Aralık'ta başladı. Ama grevi bütün ülkeye yayma çabaları başarısızlığa uğradı; grev Petersburg'da yeterince destek bulmadı, bu durum, ayaklanmanın başarı şansını daha başından azalttı. Nikolayevskaya (şimdi Ekim) Demiryolu, Çarlık hükümetinin elinde kaldı. Bu hatta trafik kesilmemişti, bu sayede hükümet, ayaklanmayı bastırmak için Petersburg'dan Moskova'ya Muhafız Alayları göndermeyi başardı.
Moskova’daki garnizon ise kararsızdı. İşçiler ayaklanmaya, biraz da garnizondan destek almayı umarak başlamışlardı. Ama devrimciler fırsatı kaçırdılar ve hükümet, garnizondaki huzursuzluğun üstesinden geldi.
9 (22) Aralık'ta Moskova'da ilk barikatlar görüldü. Çok geçmeden, şehrin sokakları barikatlarla doldu. Çarlık hükümeti topçu birliklerini harekete geçirdi. Ayaklanmacıların gücünü çok çok aşan bir kuvvet topladı. Dokuz gün boyunca birkaç bin silahlı işçi kahramanca dövüştü. Çarlık hükümeti ayaklanmayı ancak Petersburg, Tver ve Batı Bölgesinden alaylar getirerek bastırabildi. Ayaklanmanın önderleri, mücadelenin arifesinde kısmen tutuklandı, kısmen de tecrit edildi. Bolşeviklerin Moskova Komitesi tutuklandı. Silahlı eylem, birbirinden kopuk tek tek semtlerin ayaklanması biçimini aldı. Yönetici merkezden mahrum kalan semtler, şehrin bütününü kapsayan ortak bir hareket planının bulunmayışı yüzünden, kendilerini esas olarak savunma hareketleriyle sınırladılar. Lenin'in daha sonra vurguladığı gibi, Moskova ayaklanmasının zayıflığının asıl kaynağı ve yenilgisinin nedenlerinden biri buydu.
Ayaklanma, Moskova'nın Kraznaya Preznya semtinde özellikle inatçı ve acımasız bir karakter taşıyordu. Burası ayaklanmanın esas kalesi ve merkeziydi. Bolşeviklerin yönetimindeki en iyi savaş müfrezeleri burada yoğunlaşmıştı. Ama Kraznaya Preznya ateş ve kılıçla bastırıldı, kana bulandı ve topçu ateşinin çıkardığı yangınların alevli ışığında cayır cayır yandı. Moskova ayaklanması ezilmişti.
Ayaklanma sadece Moskova ile sınırlı kalmadı. Başka bir dizi şehir ve ilçede de devrimci ayaklanmalar çıktı. Krasnoyarsk, Motoviliha (Perm), Novorossisk, Sormovo, Sivastopol ve Kronstadt şehirlerinde de silahlı ayaklanmalar oldu.
Rusya'nın ezilen halkları da silahlı mücadele için ayağa kalktılar. Gürcistan'ın neredeyse tamamını ayaklanma sardı. Ukrayna'nın Don Havzasında: Gorlovka, Aleksandrovsk ve Lugansk (Şimdi Voroşilovgrad) şehirlerinde büyük bir ayaklanma oldu. Letonya'daki mücadele şiddetli bir karakter taşıyordu. Finlandiya'da işçiler kendi Kızıl Muhafızlarını kurarak ayaklandılar.
Ama bütün bu ayaklanmalar, tıpkı Moskova ayaklanması gibi, otokrasi tarafından insanlık dışı bir hunharlıkla bastırıldı.
Menşevikler ve Bolşevikler, Aralık silahlı ayaklanmasını farklı değerlendirdiler.
Silahlı ayaklanmadan sonra, Menşevik Plehanov, Partiyi “Silaha sarılınmamalıydı” diye suçladı. Menşevikler, ayaklanmanın gereksiz ve zararlı birşey olduğunu, devrimde onsuz yapılabileceğini, silahlı ayaklanma ile değil, barışçıl mücadele yöntemleriyle başarı kazanılabileceğini kanıtlamaya çalıştılar.
Bolşevikler böyle bir değerlendirmeyi ihanet olarak damgaladılar. Bolşevikler, Moskova silahlı ayaklanmasının deneyiminin, işçi sınıfının başarılı bir silahlı mücadele verebileceğini sadece doğrulamış olduğu görüşündeydiler. Plehanov'un “Silaha sarılınmamalıydı” suçlamasına Lenin şu yanıtı veriyordu:
“Tam tersine, silaha daha kararlı, daha enerjik ve daha saldırgan bir şekilde sarılınmalıydı; kitlelere salt barışçı bir grevle yetinmenin imkansız olduğu, korkusuz ve amansız bir silahlı mücadelenin zorunluluğu kavratılmalıydı.” (Lenin Seçme Eserler, cilt 3, s. 3401
1905 Aralık ayaklanması, devrimin doruğuydu. Aralık'ta Çarlık otokrasisi ayaklanmayı yenilgiye uğrattı. Aralık ayaklanmasının yenilgisinden sonra, devrimin adım adım geri çekilmesine doğru bir dönüş başladı. Devrim dalgası, yerini yavaş yavaş geri çekilmeye bıraktı.
Çarlık hükümeti, devrime nihai darbeyi indirmek için bu yenilgiden yararlanmakta elini çabuk tuttu. Çarlık cellatları ve zindancı başları kanlı işlerine başladılar. Polonya, Letonya, Estonya, Kafkasya ve Sibirya'da cezalandırma seferleri dört bir yanı sardı.
Ama devrim henüz ezilmiş değildi. İşçiler ve devrimci köylüler dövüşe devam ederek yavaş yavaş geri çekildiler. Yeni işçi kesimleri mücadeleye katıldı. 1906'da bir milyonun üstünde, 1907'de ise 740 000 işçi grevlere katıldı. Köylü hareketi 1906'nın ilk yarısında Çarlık Rusya'sının kazalarının yarısını, ikinci yarısında beşte birini sardı. Orduda ve donanmada huzursuzluk sürdü.
Çarlık hükümeti, devrime karşı mücadelesinde tek başına şiddet önlemleriyle yetinmedi. Şiddet önlemleriyle elde ettiği ilk başarılardan sonra, yeni, “yasa koyucu” bir Duma toplayarak devrime yeni bir darbe indirmeye karar verdi. Böyle bir Duma'yı toplayarak köylüleri devrimden koparmayı ve böylece devrime son vermeyi umuyordu. Aralık 1905'te Çarlık hükümeti, Bolşevik boykotu sonucu silinip süpürülen eski “istişari” Bulygin Duması’ndan farklı olarak, yeni, “yasa koyucu” bir Duma'nın toplanmasına ilişkin bir yasa çıkardı. Çarlığın seçim kanunu kuşkusuz anti-demokratikti. Genel seçim hakkı yoktu. Nüfusun yarısından çoğunun -örneğin kadınların ve iki milyonu aşkın işçinin- oy hakkı tamamen gaspedilmişti. Seçimler eşit değildi. Seçmenler -o zamanlar dendiği üzere- dört kuryeye ayrılmıştı: Toprak sahipleri kuryesi (çiftlik sahipleri), şehir kuryesi (burjuvazi), köylü kuryesi ve işçi kuryesi. Seçimler doğrudan değil, çok dereceli idi. Fiilen, seçimin gizliliği diye birşey yoktu.
Seçim yasası, bir avuç çiftlik sahibi ve kapitaliste, Duma'da, milyonlarca işçi ve köylü üzerinde ezici bir üstünlük sağlıyordu.
Çar, Duma'dan kitleleri devrimden saptırmak için yararlanmak istiyordu. O sıralarda köylülerin önemli bir bölümü, Duma aracılığıyla toprak elde edebileceklerine inanıyordu. Kadetler, Menşevikler ve Sosyal-Devrimciler, ayaklanma olmadan, devrim olmadan, halkın ihtiyaç duyduğu düzenin elde edilebileceği öne sürerek işçileri ve köylüleri aldatıyorlardı. Bu halk aldatmacasına karşı mücadele içinde Bolşevikler, Tammerfors Konferansı'nda alınan karara uygun olarak, Birinci Devlet Duması'nı boykot taktiğini ilan ettiler ve uyguladılar.
İşçiler, Çarlığa karşı mücadeleyi sürdürürken, aynı zamanda Parti güçlerinin birliğini, proletarya partisinin birleşmesini talep ettiler. Tammerfors Konferansı'nın birlik konusundaki ünlü kararıyla silahlanmış olan Bolşevikler, işçilerin bu talebini desteklediler ve Menşeviklere, bir birlik kongresi toplanmasını önerdiler. İşçi kitlelerinin baskısı altında Menşevikler, bu birleşmeye boyun eğmek zorunda kaldılar.
Lenin birleşmeden yanaydı, ama devrim meseleleri konusunda varolan görüş ayrılıklarını hasıraltı etmeyecek bir birleşmeden yana. Bolşeviklerle Menşevikler arasında ciddi görüş ayrılıkları olmadığını ispatlamaya çalışan uzlaştırıcılar (Bogdanov, Krassin ve diğerleri), Parti'ye büyük zarar verdiler. Uzlaştırıcılara karşı mücadele içinde Lenin, Bolşeviklerin hangi pozisyonları savunduğunu ve birleşmenin hangi temel üzerinde gerçekleştiğini işçilerin açıkça görmesi için, Bolşeviklerin kongreye kendi platformlarıyla gelmesini talep etti. Bolşevikler böyle bir platform hazırladılar ve Parti üyelerinin tartışmasına sundular.
Nisan 1906'da Stockholm'de (İsveç), RSDİP IV. Parti Kongresi -Birlik Kongresi- toplandı. Parti Kongresine, Partinin 57 yerel örgütünü temsilen, oy hakkına sahip 111 delege katıldı. Parti Kongresinde ayrıca, ulusal Sosyal-Demokrat partilerin temsilcileri hazır bulundu: Bund'dan üç, Polonya Sosyal-Demokrat Partisi'nden üç ve Letonya Sosyal-Demokrat örgütünden üç temsilci.
Aralık ayaklanması sırasında ve sonrasında Bolşevik örgütlerin ezilmiş olmasından dolayı, yerel örgütlerin hepsi delege gönderememişti. Ayrıca Menşevikler, 1905'in “özgürlük günleri”nde, devrimci Marksizmle hiçbir ortak yanı olmayan çok sayıda küçük-burjuva aydınını saflarına almışlardı. Tiflis Menşeviklerinin (Tiflis'te pek az sanayi işçisi vardı) kongreye, proleter örgütlerinin en büyüğü olan Petersburg örgütü kadar delege gönderdiğine işaret etmek yeterlidir. Sonuç öyle oldu ki, Menşevikler Stockholm Kongresinde, sadece önemsiz bir farkla da olsa, çoğunluğu sağladılar.
Parti Kongresinin bu bileşimi, bir dizi sorunda, alınan kararların Menşevik karakterini belirledi.
Bu kongrede sadece biçimsel bir birlik sağlandı. Özünde, Bolşevikler ve Menşevikler kendi görüşlerini ve bağımsız örgütlerini korudular.
IV. Parti Kongresi'nde tartışılan en önemli sorunlar, tarım sorunu, güncel durumun ve proletaryanın sınıf görevlerinin değerlendirilmesi, Devlet Duması'na karşı tavır ve örgütsel sorunlardı.
Menşevikler bu kongrede çoğunlukta olmalarına rağmen, işçileri kendilerinden itelememek için, Tüzüğün Parti üyeliğine ilişkin birinci paragrafını, Lenin'in formüle ettiği biçimiyle kabul etmek zorunda kaldılar.
Tarım sorununda Lenin, toprağın millileştirilmesini savundu. Lenin, toprağın millileştirilmesini ancak devrimin zaferiyle, ancak Çarlığın devrilmesinden sonra mümkün görüyordu. Bu durumda toprağın millileştirilmesi, kır yoksullarıyla ittifak halindeki proletaryanın sosyalist devrime geçişini kolaylaştıracaktı. Toprağın millileştirilmesi, çiftlik sahiplerinin bütün topraklarının köylüler lehine tazminatsız mülksüzleştirilmesini (el konmasını = Konfiskation) gerektiriyordu. Bolşevik tarım programı, köylüleri Çara ve çiftlik sahiplerine karşı devrime çağırıyordu.
Menşevikler farklı bir pozisyonda duruyorlardı. Onlar, belediyeleştirme programını savunuyorlardı. Bu programa göre, çiftlik sahiplerinin toprakları köylü topluluklarının tasarrufuna verilmiyor, hatta köylü topluluklarının kullanımına bile bırakılmıyor, bilakis belediyelerin (yani yerel özyönetimlerin, Zemstvoların) tasarrufuna veriliyordu. Köylüler bu toprakları -her biri gücü yettiği oranda- kiralayacaktı.
Menşevik belediyeleştirme programı uzlaşıcıydı ve bu nedenle devrime zararlıydı. O, köylüleri devrimci mücadeleye seferber edemezdi, büyük toprak mülkiyetini tamamen yoketme hesabı üzerine kurulu değildi. Menşevik program, devrimi yarı yolda durdurmak hesabı üzerine kuruluydu. Menşevikler, köylüleri devrim için seferber etmek istemiyorlardı.
Parti Kongresi oy çoğunluğuyla Menşevik programı kabul etti.
Menşevikler anti-proleter, oportünist özlerini, özellikle güncel durumun değerlendirilmesi üzerine ve Devlet Duması üzerine kararın tartışılması sırasında açığa vurdular. Menşevik Martinov, devrimde proletaryanın hegemonyasına açıkça karşı çıktı. Menşeviklere yanıt veren Stalin yoldaş, sorunu tüm kesinliğiyle ortaya koydu:
“Ya proletaryanın hegemonyası, ya da demokratik burjuvazinin hegemonyası -Parti içinde sorun böyledir, görüş ayrılıklarımız buradadır.”
Devlet Duması'na gelince, Menşevikler, kararlarında, Duma'yı devrimin sorunlarını çözmenin, halkı Çarlıktan kurtarmanın en iyi aracı olarak övdüler. Bolşevikler ise Duma'yı, Çarlığın iktidarsız bir uzantısı, onun çıbanlarını örten, işine gelmediği an Çarlığın fırlatıp atacağı bir örtü olarak görüyorlardı. IV. Parti Kongresi'nde seçilen Merkez Komitesi'ne, üç Bolşevik ve altı Menşevik girdi. Merkez Yayın Organının yazı kuruluna yalnız Menşevikler seçildi.
Parti-içi mücadelenin sürüp gideceği açıktı.
IV.
Parti Kongresi'nden sonra Bolşevikler ve Menşevikler arasındaki mücadele yeniden alevlendi. Biçimsel olarak birleşmiş yerel örgütlerde, Parti Kongresi üzerine sık sık iki raportör rapor sunuyordu: biri Bolşevik, biri Menşevik. İki çizginin tartışılması, örgütlerin üyelerinin çoğunluğunun, çoğu durumda Bolşeviklerden yana çıkmasıyla sonuçlandı.
Yaşam, Bolşeviklerin haklı olduğunu gittikçe daha açık kanıtladı;
IV.
Parti Kongresi'nde seçilen Menşevik Merkez Komitesi, oportünizmini ve kitlelerin devrimci mücadelesini yönetmekte kesin yeteneksizliğini gittikçe artan biçimde açığa vurdu. 1906 yazında ve güzünde, kitlelerin devrimci mücadelesi yeniden canlandı. Kronstadt ve Sveaborg'da bahriyeli ayaklanmaları oldu, köylülüğün çiftlik sahiplerine karşı mücadelesi alevlendi. Menşevik Merkez Komitesi ise, kitlelerin uymadığı, oportünist şiarlar attı.
6- BİRİNCİ DEVLET DUMASI'NIN DAĞITILMASI. İKİNCİ DEVLET DUMASI'NIN TOPLANTIYA ÇAĞRILMASI. V. PARTİ KONGRESİ. İKİNCİ DEVLET DUMASI'NIN DAĞITILMASI. BİRİNCİ RUS DEVRİMİNİN YENİLGİNİN NEDENLERİ.
Birinci Devlet Duması'nın yeterince uysal olmadığı görülünce, Çarlık hükümeti 19o6 yazında onu dağıttı. Hükümet, halka karşı şiddet önlemlerini daha da artırdı, cezalandırma seferlerinin pogrom faaliyetlerini ülkenin her yanına genişletti ve kısa süre içinde İkinci Devlet Duması'nı toplantıya çağırma kararını bildirdi. Çarlık hükümeti besbelli gittikçe küstahlaşıyordu. Devrimin yavaşlamakla olduğunu gördüğü için, artık ondan korkmuyordu.
Bolşevikler, İkinci Duma'ya katılma ya da onu boykot etme sorununu çözmek zorundaydılar. Boykot derken Bolşevikler, genellikle aktif boykotu kastediyorlardı, seçimlerde oy vermekten kaçınmak gibi pasif bir tutumu değil. Bolşevikler aktif boykotu, Çarın halkı devrimci yoldan Çarcı “anayasa” yoluna saptırma çabalarına karşı halkı uyarmak için devrimci bir araç, böyle bir çabayı boşa çıkarmanın ve Çarlığa karşı yeni bir halk saldırısını örgütlemenin aracı olarak görüyorlardı.
Bulygin Duması'nı boykot deneyimi, boykotun, “olayların tam anlamıyla hak verdiği biricik doğru taktik olduğunu” göstermişti. (Lenin, Seçme Eserler, cilt 3, s. 386.) Bu boykot başarılı olmuştu, çünkü yalnızca halkı Çarcı-meşruti yolun tehlikesine karşı uyarmakla kalmamış, bilakis aynı zamanda Duma'yı, daha gün ışığını görmek nasip olmadan, dağıtmıştı. Başarılı olmuştu, çünkü devrimin geri çekilmesi sırasında değil, kabaran dalgası sırasında yürütülmüş ve bu dalgadan destek almıştı, çünkü Duma ancak, devrim dalgasının kabarışı koşullarında dağıtılabilirdi.
Vitte Duması'nı, yani Birinci Duma'yı boykot, Aralık ayaklanmasının yenilgiye uğramasından sonra, Çarın zafere ulaştığı, yani devrimin gerilemeye başladığı yolunda elde inandırıcı kanıtlar olduğu bir sırada yürütüldü.
“Ama”, diye yazıyordu Lenin, “elbette ki bu zaferi [Çarın zaferini -Red.] tayin edici görmek için o sırada hiçbir sebep yoktu. Aralık 1905 ayaklanması, devamını, birbirinden kopuk ve kısmi bir dizi askeri ayaklanmalarda ve 1906 yazındaki grevlerde buldu. Vitte Duması'nı boykot şiarı, bu ayaklanmaları yoğunlaştırmak ve genelleştirmek için atılan bir mücadele şiarıydı.” (Lenin, Tüm eserler, cilt XII, s. 20, Rusça.)
Vitte Duması boykotu, bu Duma'nın otoritesini bir hayli sarsmasına ve nüfusun bir kısmının Duma'ya olan inancını zayıflatmasına rağmen, Duma'nın toplanmasını engelleyemedi; çünkü daha sonra anlaşıldığı üzere o, devrimin gerilediği, geri çekildiği sıralarda gerçekleştirilmişti. Bu nedenle 1906 yılında I. Duma'nın boykot edilmesi başarısızlıkla sonuçlandı. Lenin, “’Sol' Komünizm -Bir Çocukluk Hastalığı” adlı ünlü broşüründe bu bağlantıda şunları yazar:
“1905'te Bolşeviklerin 'parlamento'yu boykotu, devrimci proletaryayı, olağanüstü değerli bir siyasi tecrübeyle zenginleştirdi, legal ve illegal, parlamenter ve parlamento-dışı mücadele biçimlerini birleştirirken parlamenter mücadele biçimlerinden sarfı-nazar etmeyi bilmenin bazen yararlı, ve evet hatta zorunlu olduğunu gösterdi... Bolşeviklerin 1906 yılında 'Duma'yı boykotu ise, küçük ve kolayca giderilir bir hata olmasına rağmen, yine de bir hataydı... Tek tek kişiler için geçerli olan, -gerekli değişikliklerle- politika ve partiler için de geçerlidir. Akıllı olan, hiç hata yapmayan değildir. Böyle insanlar yoktur ve olamaz da. Akıllı olan, çok ciddi hatalar yapmayan ve bunları kolaylıkla ve çabucak düzeltmeyi bilendir.” (Lenin, “'Sol' Komünizm - Bir Çocukluk Hastalığı”, Moskova 1940, s. 19.)
II. Devlet Duması'na gelince, Lenin, değişen durum ve devrimin gerilemesi karşısında, Bolşeviklerin “Devlet Duması'nı boykot sorununu gözden geçirmeleri gerektiği” görüşündeydi (Lenin, Seçme Eserler, cilt 3, s. 385).
“Tarih”, diye yazıyordu Lenin, ”Duma'nın toplanmasının, Duma içinde ve Duma çevresinde yararlı bir ajitasyon geliştirme olanağı sunduğunu; Duma içinde Kadetlere karşı, devrimci köylülüğe yakınlaşma taktiğinin mümkün olduğunu göstermiştir.” (Aynı yerde, s. 389.)
Tüm bunlardan, yalnız, devrim dalgası yükselirken kararlılıkla, ön saflarda saldırmayı değil, aynı zamanda, devrim dalgalarının yükselişi geçtiğinde, doğru geri çekilmenin nasıl gerçekleştirileceğini, en sonuncu olarak geri çekilmeyi, durum değiştiğinde taktik değiştirmeyi; düzensiz biçimde değil, örgütlü bir şekilde, sükûnetle, paniklemeksizin geri çekilmeyi, kadroları düşman ateşinden kurtarmak için en küçük imkandan yararlanmayı, güçlerini toparlamayı, saflarını yeniden düzenlemeyi ve düşman üzerine yeniden saldırmaya hazırlanmayı da bilmek gerektiği çıkıyordu.
Bolşevikler, II. Duma seçimlerine katılmayı kararlaştırdılar.
Ama Bolşevikler Duma'ya, Menşevikler gibi Kadetlerle bir blok halinde organik “yasa koyucu” çalışma yapmak için değil, ondan devrimin çıkarları için bir kürsü olarak yararlanmak amacıyla gittiler.
Menşevik Merkez Komitesi, tam tersine, Kadetlerle seçim anlaşmaları yapma, Kadetleri Duma'da destekleme çağrısı yaptılar, çünkü onun gözünde Duma, Çarlığa gem vurma, yeteneğindeki yasa koyucu bir organdı.
Parti örgütlerinin çoğunluğu, Menşevik Merkez Komitesinin politikasına karşı çıktı.
Bolşevikler, yeni bir parti Kongresi'nin toplantıya çağrılmasını talep ettiler.
1907 Mayıs'ında Londra'da V. Parti Kongresi toplandı. Bu Parti Kongresi sırasında RSDİP'nin (ulusal sosyal-demokrat örgütlerle birlikte) 150 000'e yakın üyesi vardı. Kongrede toplam 336 delege hazır bulundu. Bunlardan 105'i Bolşevik, 97'si Menşevikti. Geri kalan delegeler, önceki Parti Kongresi'nin RSDİP'ne aldığı ulusal sosyal-demokrat örgütleri Polonyalı ve Letonyalı Sosyal-Demokratları ve Bund'u- temsil ediyordu.
Troçki kongrede kendi orta-yolcu grubunu, yani yarı-Menşevik ayrı bir grup kurmayı denedi; fakat onu izleyen çıkmadı.
Bolşevikler, Polonya ve Letonyalıları kendi yanlarına çektikleri için, Parti Kongresi'nde sağlam bir çoğunluğa sahiptiler.
Parti Kongresi'nde ele alınan en önemli mücadele sorunlarından biri, burjuva partilerine karşı tavır sorunu idi. Daha II. Parti Kongresi'nde, bu sorun etrafında Bolşeviklerle Menşevikler arasında bir mücadele yürütülmüştü. Parti Kongresi, proleter olmayan bütün partilerin -Kara Yüzler, Oktobristler, Kadetler ve Sosyal-Devrimciler- Bolşevik bir değerlendirmesini yaptı ve bu partiler karşısında izlenecek Bolşevik taktiği formüle etti.
Parti Kongresi, Bolşeviklerin politikasını onayladı ve hem Kara Yüzler Partilerine, -”Rus Halk Birliği”, monarşistler, Birleşik Soylular Kurulu hem de “17 Ekim Birliği”ne (Oktobristler), Ticaret ve Sanayi Partisi'ne ve “Barışçıl Yenilenme” Partisi'ne karşı amansız bir mücadele yürütme kararı aldı. Bütün bu partiler, açıktan karşı-devrimciydiler.
Liberal burjuvaziye, Kadet Partisine gelince, Parti Kongresi ona uzlaşmaz bir teşhir mücadelesi yürütülmesini talep etti. Parti Kongresi, Kadet Partisinin sahte, ikiyüzlü “demokratizm”ini teşhir etme ve liberal burjuvazi tarafından girişilen, kendini köylü hareketinin başına geçirme teşebbüslerine karşı mücadele etme talimatını verdi.
Narodnik ya da Trudovik denilen partilere gelince (Halkçı Sosyalistler, Trudovikler Grubu, Sosyal-Devrimciler), Kongre, bunların kendilerini sosyalist olarak maskeleme çabalarının teşhir edilmesini tavsiye etti. Parti Kongresi aynı zamanda, Çarlığa ve Kadet burjuvaziye karşı ortak ve eşzamanlı bir saldırı için bu partilerle -o sıralarda bunlar demokratik partiler oldukları ve köy ve şehir küçük-burjuvazisinin çıkarlarını dile getirdikleri ölçüde -tek tek anlaşmalar yapmanın caiz
olduğunu ilan etti.
Daha Parti Kongresi'nden önce Menşevikler, sözümona bir “İşçi Kongresi” toplanması önerisiyle gelmişlerdi. Menşeviklerin planı, hem Sosyal-Demokratların, hem Sosyal-Devrimcilerin ve Anarşistlerin katılacağı bir kongre toplamak yolundaydı. Bu “İşçi” Kongresi, bir tür “partisizler partisi”, ya da programı olmayan bir tür “geniş” küçük-burjuva işçi partisi kuracaktı. Lenin, Menşeviklerin bu son derece zararlı, Sosyal-Demokrat İşçi Partisi'ni tasfiye etme ve işçi sınıfının öncü müfrezesini küçük-burjuva kitlesi içinde eritme girişimini teşhir etti. Menşevik “İşçi Kongresi” şiarı, Parti Kongresi tarafından şiddetle mahkum edildi.
Parti Kongresi'nin çalışmaları içinde sendikalar sorunu özel bir yer tuttu. Menşevikler işçi sendikalarının “tarafsızlığı”nı savundular, yani Partinin sendikalarda önder bir rol oynamasına karşı çıktılar. Kongre Menşeviklerin önergesini reddetti ve sendikalar üzerine Bolşeviklerin sunduğu kararı benimsedi. Bu kararda, Partinin sendikaların ideolojik ve politik önderliğini ele geçirmesi gerektiği belirtiliyordu.
V. Parti Kongresi, işçi sınıfı hareketi içinde Bolşevikler için büyük bir zaferi ifade ediyordu. Ama Bolşevikler, bunun başlarını döndürmesine izin vermediler, bu başarıdan sonra yan gelip yatmadılar. Lenin'in onlara öğrettiği bu değildi. Bolşevikler, Menşeviklerle mücadelenin daha önlerinde durduğunu biliyorlardı.
Stalin yoldaş, 1907 yılında çıkan “Bir Delegenin Notları” makalesinde, Parti Kongresinin sonuçlarını şöyle değerlendirdi:
“Tüm Rusya'nın ileri işçilerinin devrimci Sosyal-Demokrasi bayrağı altında tek bir Tüm-Rusya partisinde gerçekten birleşmesi -Londra Kongresinin anlamı budur, bu onun genel karakteridir.”
Stalin yoldaş bu makalesinde, Parti Kongresinin bileşimi üzerine veriler ortaya koydu. Ortaya çıktı ki, Bolşevik delegeler esas olarak büyük sanayi bölgelerinden (Petersburg, Moskova, Urallar, Ivanovo-Voznessensk ve diğerleri) Parti Kongresine gönderilmişlerdi. Menşevikler ise Parti Kongresine, küçük üretimin hakim olduğu, zanaatkar işçilerin, yarı-proleterlerin ağır bastığı yerlerden, aynı şekilde, bazı saf kırlık bölgelerden geliyorlardı.
“Aşikar ki”, diyordu Stalin yoldaş, Parti Kongresinin sonuçlarını toparlayarak, “Bolşeviklerin taktiği büyük sanayi proleterlerinin taktiğdir, sınıf çelişkilerinin özellikle açık ve sınıf mücadelesinin özellikle keskin olduğu bölgelerin taktiğidir.
Bolşevizm –hakiki proleterlerin taktiğidir. Öte yandan, Menşeviklerin taktiğinin daha ziyade zanaatkârların ve köylü yarı-proleterlerin taktiği olduğu, sınıf çelişkilerinin tam açık olmadığı ve sınıf mücadelesinin su yüzüne çıkmadığı bölgelerin taktiği olduğu da aynı ölçüde aşikârdır. Menşevizm proletaryanın yarı-burjuva unsurlarının taktiğidir. Rakamlar bunu göstermektedir.” (RSDİP V. Parti Kongresi Tutanağı, s. XI ve XII, 1935 Rusça.)
Çar I. Duma'yı dağıttığında, II. Duma'nın daha uysal olacağına inanıyordu. Ama bu beklentilerini II. Duma da boşa çıkardı. Bunun üzerine Çar, bu Duma'yı da dağıtıp, daha sınırlı bir oy hakkı ile, daha uysal olacağını umduğu bir III. Duma toplamaya karar verdi.
Beşinci Parti Kongresi'nden kısa süre sonra Çarlık hükümeti, 3
(16) Haziran darbesi denilen darbeyi gerçekleştirdi. 3 Haziran 1907'de Çar, II. Devlet Duması'nı dağıttı. II. Devlet Duması'nın sosyal-demokrat fraksiyonunun 65 vekili tutuklandı ve Sibirya'ya sürüldü. Yeni bir seçim yasası çıkarıldı. İşçilerin ve köylülerin hakları daha da kısıldı. Çarlık hükümeti taarruzunu sürdürüyordu.
Çarlığın bakanı Stolypin, işçi ve köylülere karşı kanlı cellatlık faaliyetini ilerletti. Cezalandırma seferlerinde binlerce devrimci işçi ve köylü kurşuna dizildi ya da asıldı. Çarlığın zindanlarında devrimcilere maddi ve manevi işkenceler uygulandı. İşçi sınıfı örgütleri, özellikle Bolşevikler özellikle hunharca takip ediliyordu. Çarlığın hafiyeleri, Finlandiya'da illegal yaşayan Lenin'i arıyorlardı. Aralık 1907'de Lenin büyük tehlikeleri göze alarak yeniden yurtdışına çıkmayı, göçmenliğe gitmeyi başardı.
Stolypin gericiliğinin karanlık dönemi başladı.
İlk Rus Devrimi böylece bir yenilgiyle sonuçlandı.
Bu yenilgiye yol açan nedenler şunlardı:
1) Devrimde, hala işçilerle köylülerin Çarlığa karşı sağlam bir ittifakı yoktu. Köylüler, çiftlik sahiplerine karşı mücadele için ayaklanmışlardı ve işçi sınıfıyla çiftlik sahiplerine karşı bir ittifaka girmişlerdi. Fakat Çarı devirmeden çiftlik sahiplerini devirmenin imkansız olduğunu, Çarın çiftlik sahipleriyle elbirliği yaptığını henüz anlamamışlardı; köylülerin önemli bir bölümü hâlâ çara inanıyor, Çarlığın Devlet Duması'na umut bağlıyordu. Bu nedenle pek çok köylü, Çarlığı devirmek amacıyla işçilerle ittifak kurmak istemiyordu. Köylüler gerçek devrimcilerden -Bolşeviklerden- çok, uzlaşıcı Sosyal-Devrimci Partiye inanıyorlardı. Bundan dolayı köylülerin çiftlik sahiplerine karşı mücadelesi yeterince örgütlenmiş değildi. Lenin şöyle diyordu:
“... köylüler çok dağınık, çok örgütsüz ve çok az saldırgan davrandılar, devrimin yenilgisinin temel nedenlerinden biri budur.” (Lenin, Seçme Eserler, cilt 3, s. 16.)
2) Köylülerin büyük bir kısmında, Çarlığı devirmek için işçilere katılma isteğinin eksik olması, kendini çoğunlukla üniforma giymiş köylü çocuklarından oluşan ordunun davranışlarında da gösterdi. Çarlık ordusunun tek tek bazı birliklerinde huzursuzluk ve ayaklanma başgösterdi, fakat askerlerin çoğunluğu işçi grevlerini ve ayaklanmalarını bastırmakta hâlâ Çara yardım ediyordu.
3) İşçiler de yeterince oybirliğiyle davranmıyorlardı. İşçi sınıfının ileri kolları, 1905 yılında kahramanca bir devrimci mücadeleyi geliştirdiler. Daha geri kalmış kesimler -en az sanayileşmiş illerin işçileri ve kırlık alanlarda yaşayan işçiler- eyleme daha yavaş katıldılar. Onların devrimci mücadeleye katılmaları özellikle 1906'da güçlendi, ama bu sırada işçi sınıfının öncü müfrezesi büyük ölçüde zayıflatılmıştı. .
4) İşçi sınıfı, devrimin önder gücü, ana gücüydü, fakat işçi sınıfı partisinin saflarında gerekli birlik ve dayanışma yoktu. RSDİP -işçi sınıfının partisi- iki gruba bölünmüştü: Bolşevikler ve Menşevikler. Bolşevikler tutarlı bir devrimci çizgi uyguluyor ve işçileri, Çarlığı devirmeye çağırıyorlardı. Menşevikler ise uzlaşıcı taktikleriyle devrimi köstekliyor, işçilerin önemli bir bölümünün kafasını karıştırıyor, işçi sınıfını bölüyorlardı. Bu yüzden, işçiler devrimde daima tek adammışçasına davranmadılar, ve saflarında hala birlik olmayan işçi sınıfı, devrimin gerçek önderi haline gelemedi.
5) 1905 devrimini bastırmada Çarlık otokrasisine Batı Avrupalı emperyalistler yardım ettiler. Yabancı kapitalistler, Rusya'da yatırdıkları sermayelerinin ve elde ettikleri büyük karlarının başına birşey gelmesinden korkuya kapılmışlardı. Üstelik, Rus devriminin zafere ulaşması halinde diğer ülkelerin işçilerinin de devrim için ayaklanacağından korkuyorlardı. Bu nedenle Batı Avrupa emperyalistleri, cellat Çarın yardımına koştular. Fransız bankacıları, devrimi bastırmak için Çara büyük bir kredi açtılar. Alman Kayzeri, Rus Çarına müdahale yoluyla yardımda bulunmak üzere binlerce kişilik bir orduyu hazır bekletiyordu.
6) 1905 Eylül'ünde Japonya ile yapılan barış Çar için önemli yardım oldu. Savaşta alınan yenilgi ve devrimin tehdit edici gelişmesi, Çarı bir an önce barış anlaşması imzalamaya zorladı. Savaşta alınan ESERLER/Cilt:15 - SBKP Tarihi J. V. STALİN
yenilgi Çarlığı zayıflatmıştı. Barış anlaşması, Çarın durumunu
sağlamlaştırdı.
KISA ÖZET
Birinci Rus Devrimi, ülkemizin gelişmesinde tüm bir tarihi aşamayı oluşturur. Bu tarihi aşama iki dönemden oluşur. Devrim dalgasının kabarmakta olduğu, Ekim'deki siyasi genel grevden, Aralık'taki silahlı ayaklanmaya yükseldiği, bu arada Mançurya savaş alanlarında yenilgiye uğratılmış olan Çarın zayıflığından yararlanarak Bulygin Duması'nı silip süpürdüğü ve Çardan taviz üstüne taviz kopardığı birinci dönem; ve Japonya ile barış yaptıktan sonra kendini toparlayan Çarın, liberal burjuvazinin devrim korkusundan yararlandığı, köylülerin kararsızlığından yararlandığı, onların önüne Vitte Duması diye bir lokma attığı ve işçi sınıfına ve devrime karşı taarruza geçtiği ikinci dönem.
Devrimin üç kısa yılı içinde (1905-1907), işçi sınıfı ve köylülük, barış içinde geçen otuz yıllık olağan gelişmede edinemeyecekleri derecede zengin deneyimlerle dolu bir siyasi eğitimden geçtiler. Devrimin birkaç yılı, onlarca yıllık barışçı gelişmenin açığa çıkaramayacağı birçok şeyi aydınlattı.
Devrim, Çarlığın halkın yeminli düşmanı olduğunu, Çarlığın kamburunun ancak mezarda düzelebileceğini açıkça gösterdi.
Devrim, liberal burjuvazinin halk ile değil, Çar ile bir ittifak peşinde koştuğunu, onun karşı-devrimci bir güç olduğunu ve onunla anlaşmanın halka ihanetle aynı şey olduğunu gösterdi.
Devrim, burjuva-demokratik devrimin önderinin ancak işçi sınıfı olabileceğini yalnızca onun, liberal Kadet burjuvaziyi kenara itme, köylülüğü onun etkisinden kurtarma, çiftlik sahiplerinin kökünü kazıma. devrimi sonuna kadar götürme ve sosyalizmin yolunu açma yeteneğinde olduğunu gösterdi.
Son olarak devrim, emekçi köylülerin, yalpalamalarına rağmen, işçi sınıfı ile bir ittifaka girebilecek biricik ciddi güç olduğunu gösterdi.
Devrim sırasında RSDİP içinde birbirine taban tabana zıt iki çizginin mücadelesi sürüyordu: Bolşeviklerin çizgisi ve Menşeviklerin çizgisi.
Bolşevikler, devrimin geliştirilmesi, Çarlığın silahlı ayaklanma ile devrilmesi, işçi sınıfının hegemonyası, Kadet burjuvazinin tecrit edilmesi, köylülükle ittifak, işçilerin ve köylülerin temsilcilerinden bir geçici devrimci hükümet kurma, devrimi muzaffer sona kadar götürme rotasını tutmuşlardı. Menşevikler ise, tam tersine, devrimin önünü alma rotasını tutmuşlardı. Çarlığı ayaklanmayla devirme yerine reformdan geçirip “iyileştirmeyi”, proletaryanın hegemonyası yerine liberal burjuvazinin hegemonyasını, köylülükle ittifak yerine Kadet burjuvazi ile ittifakı, geçici devrimci hükümet yerine ülkenin “devrimci güçleri”nin merkezi olarak Devlet Duması'nı öneriyorlardı.
Böylece Menşevikler uzlaşmacılığın batağına gömüldüler, işçi sınıfı üzerindeki burjuva etkisinin aracı ve burjuvazinin işçi sınıfı içerisindeki gerçek ajanları haline geldiler.
Bolşevikler, Parti içindeki ve ülkedeki biricik devrimci-Marksist güç olduklarını kanıtladılar.
Bu kadar ciddi görüş ayrılıklarından sonra, RSDİP'nin, Bolşeviklerin Partisi ve Menşeviklerin Partisi olmak üzere fiilen iki partiye ayrılması anlaşılırdır. IV. Parti Kongresi, parti içindeki fiili durumu hiçbir şekilde değiştirmedi. Partinin biçimsel birliğini sadece korudu ve birazcık pekiştirdi. V. Parti Kongresi, Parti'nin gerçekten birleştirilmesi doğrultusunda ileriye doğru bir adım attı, bu birleşme Bolşevizmin bayrağı altında oldu.
Devrimci hareketin sonuçlarını toparlayan V. Parti Kongresi, Menşeviklerin çizgisini uzlaşıcı bir çizgi olarak mahkum etti ve Bolşeviklerin çizgisini devrimci-Marksist çizgi olarak onayladı. Böylece, Birinci Rus Devriminin tüm seyrinin doğrulamış olduğu şeyi bir kez daha doğruladı.
Devrim, Bolşeviklerin, durum gerektirdiğinde saldırmayı bildiklerini, ön saflarda saldırmayı ve tüm halkı taarruza kaldırmayı öğrendiklerini gösterdi. Ama devrim ayrıca, Bolşeviklerin, durum elverişsiz bir niteliğe büründüğünde, devrim gerilemeye başladığında düzgün bir şekilde geri çekilmeyi de bildiklerini; Bolşeviklerin, panik ve karışıklığa yer vermeksizin, kadrolarını koruyarak, güçlerini toplayarak doğru bir şekilde geri çekilmeyi ve yeni duruma uygun olarak saflarını yeniden düzenledikten sonra düşmana karşı yeniden saldırıya geçmeyi öğrendiklerini gösterdi.
Doğru saldırmak bilinmezse, düşman yenilemez.
Yenilgiye uğranıldığında, paniğe ve karışıklığa kapılmaksızın, geri çekilmeyi doğru uygulamayı bilmeksizin, hezimete uğramaktan kaçınılama