SOVYETLER BİRLİĞİ KOMÜNİST PARTİSİ (BOLŞEVİK) TARİHİ
J. V. STALİN
-III-
YABANCI ASKERİ MÜDAHALE VE İÇ SAVAŞ DÖNEMİNDE BOLŞEVİK PARTİ (1918 – 1920)
1 - YABANCI ASKERİ MÜDAHALENİN BAŞLANGICI. İÇ SAVAŞIN İLK DÖNEMİ.
Savaşın Batıda bütün şiddetiyle devam ettiği bir zamanda, Brest-Litovsk Barışının yapılması ve Sovyet iktidarının aldığı bir dizi devrimci, iktisadi tedbir sonucu Sovyet iktidarının sağlamlaşması, Batılı emperyalistler, özellikle Antant ülkeleri emperyalistleri arasında derin bir panik yarattı.
Antant emperyalistleri, Almanya ile Rusya arasında barış yapılmasının, Almanya'nın askeri durumunu kolaylaştırabileceğinden ve buna paralel olarak Antant ordularının durumunu güçleştirebileceğinden korktular. Dahası, Rusya ile Almanya arasındaki barışın, bütün ülkelerdeki ve bütün cephelerdeki barış arzusunu körükleyeceğinden ve savaşın gayelerini boşa çıkaracağından, emperyalistlerin amaçlarını suya düşüreceğinden korktular. Son olarak da, koskoca bir ülkenin topraklan üzerinde bir Sovyet iktidarının var olmasının ve onun, ülkede burjuvazinin iktidarının devrilmesinden sonra kazandığı başarıların, Batının işçileri ve askerleri için bulaşıcı bir örnek olabileceğinden korktular; uzayan savaştan derin memnuniyetsizlik duyan işçilerin ve askerlerin, Rusların örneğini izleyip, süngülerini kendi efendilerine, kendilerini ezenlere çevirebileceklerinden korktular. Bundan dolayı Antant hükümetleri, Sovyet Hükümetini devirmek ve ülkede burjuva düzenini yeniden kuracak, Almanlarla barış anlaşmasını iptal edecek ve Almanya ve Avusturya'ya karşı yeniden askeri cephe açacak bir burjuva iktidarı kurmak amacıyla, Rusya'ya silahlı müdahalede bulunmaya karar verdiler.
Antant emperyalistleri Sovyet Hükümetinin çürük olduğuna inandıklarından ve düşmanlarının biraz çabasıyla onun kısa zamanda düşmesinin kaçınılmaz olduğundan şüphe etmediklerinden, bu meşum teşebbüse kolayca sarıldılar.
Sovyet iktidarının başarıları ve sağlamlaşması, devrik sınıflar, yani çiftlik sahipleri ve kapitalistler arasında; yenik partilerin, yani Kadetlerin, Menşeviklerin, Sosyal-devrimcilerin, Anarşistlerin ve her türden burjuva milliyetçilerinin saflarında ve Beyaz Muhafız generaller, Kazak subayları vb. arasında daha da büyük panik yarattı.
Ekim Devriminin zaferinin ilk günlerinden itibaren bütün bu düşman unsurlar, Rusya'da bir Sovyet iktidarına yer olmadığını, bunun yıkılmaya mahkum olduğunu, birkaç hafta ya da bir veya iki veya en fazla üç ay içinde devrileceğini avazları çıktığı kadar haykırmaya koyuldular. Fakat Sovyet iktidarı, düşmanlarının bütün beddualarına rağmen varolmaya ve güç kazanmaya devam ettikçe, onun Rusya içindeki düşmanları, onun zannettiklerinden çok daha güçlü olduğunu ve onu devirmenin bütün karşı-devrim güçleri açısından büyük çabaları ve şiddetli bir mücadeleyi gerektireceğini kabul etmeye mecbur kaldılar. Bu yüzden, geniş ölçüde karşı-devrimci ayaklanma faaliyetlerine girişmeye, karşı-devrim güçlerini seferber etmeye, askeri kadrolar toplamaya ve özellikle Kazak ve Kulak bölgelerinde isyanlar örgütlemeye karar verdiler.
Böylece daha 1918'in ilk yarısında, Sovyet iktidarını devirmeye hazır iki belirgin güç biçimlendi: yabancı Antant emperyalistleri ve içerdeki karşı-devrimciler.
Bu güçlerden hiçbiri, tek başına Sovyet iktidarını devirme çabasına girişebilmek için gerekli ön şartlara sahip değildi. Rusya'da karşı-devrim, Sovyet iktidarına karşı bir ayaklanma başlatmaya yeterli, esas olarak kazakların üst sınıflarından ve Kulaklardan derlenmiş belirli bir askeri kadroya ve insan gücüne sahipti. Fakat ne parası, ne de silahı vardı. Yabancı emperyalistlerin ise parası ve silahı vardı, fakat müdahale amacı için yeterli sayıda birlik “ayıramıyorlardı”. Yalnızca, bu birliklere Almanya ve Avusturya ile savaşta muhtaç oldukları için değil, fakat aynı zamanda bunlar Sovyet iktidarına karşı bir savaşta tam güvenilir olmayabileceklerinden ötürü bunu yapamıyorlardı.
Sovyet iktidarına karşı mücadelenin şartları, iç ve dıştaki bu iki anti-Sovyet gücün birleşmesini zorunlu kılıyordu. Ve bu birleşme 1918'in ilk yarısında gerçekleştirildi.
Sovyet iktidarına karşı, onun iç düşmanlarının karşı-devrimci ayaklanmalarıyla desteklenen yabancı askeri müdahale, işte böyle başladı.
Böylece Rusya'da soluklanma molası sona erdi ve içsavaş başladı, yani Rusya uluslarının işçi ve köylülerinin, Sovyet iktidarının dış ve iç düşmanlarına karşı savaşı başladı.
İngiltere, Fransa, Japonya ve Amerika'nın emperyalistleri, askeri müdahaleye, bu müdahale Rusya'ya karşı bir savaş, hem de en kötü türden bir savaş olmasına rağmen, savaş ilan etmeksizin başladılar. Bu “uygar” çapulcular gizlice ve sinsice Rusya kıyılarına yaklaştılar ve Rusya topraklarına asker çıkardılar.
İngiltere ve Fransa, Kuzey Rusya’ya asker çıkardılar, Arhangelsk ve Murmansk'ı işgal ettiler, oradaki Beyaz Muhafız ayaklanmasını desteklediler, Sovyet iktidarını devirdiler ve bir Beyaz Muhafız “Kuzey Rusya Hükümeti” kurdular.
Japonlar Vladivostok'a asker çıkardılar, kıyı bölgesini ilhak ettiler, Sovyetleri dağıttılar ve daha sonra burjuva düzenini restore edecek olan Beyaz Muhafız asilerini desteklediler.
Kuzey Kafkasya'da General Kornilov, General Alekseyev ve General Denikin, İngiliz ve Fransızların desteği ile Beyaz Muhafız “Gönüllü Ordusu”nu kurdular, Kazak üst sınıflarını ayaklandırdılar ve Sovyetlere karşı sefer açtılar.
Don boyunda General Kraznov ve General Mamontov, Alman emperyalistlerinin gizli desteği ile (Almanlar, Almanya ile Rusya arasındaki barış
anlaşması yüzünden onları açıkça desteklemekten çekiniyorlardı), Don Kazaklarını ayaklandırdılar, Don bölgesini işgal ettiler ve Sovyetlere karşı sefer açtılar.
Orta Volga bölgesinde ve Sibirya'da, İngiliz ve Fransızların entrikaları sonucu Çekoslovak Kolordusunun ayaklanması tezgâhlandı. Savaş esirlerinden meydana gelen bu kolordu Sibirya ve Uzak Doğu üzerinden yurtlarına dönmek için Sovyet Hükümetinden izin almıştı. Fakat bunlar yolda, Sosyal-Devrimciler ve İngilizlerle Fransızlar tarafından Sovyet iktidarına karşı bir isyan için kullanıldılar. Kolordunun isyanı, Volga bölgesindeki ve Sibirya'daki Kulaklar ile Sosyal-Devrimcilerin etkisi altındaki Votkinsk ve İjevsk'teki işletmelerin işçilerinin isyanı için bir işaret oldu. Volga bölgesinde bir Samara Beyaz MuhafızSosyal-Devrimci hükümeti, Omsk'ta da bir Sibirya Beyaz Muhafız hükümeti kuruldu.
Almanya, bu İngiliz-Fransız-Japon-Amerikan bloku müdahalesinde rol almadı; alamazdı da, çünkü bütün diğer sebepler bir yana, bu blokla savaş halinde idi. Fakat buna ve Rusya ile Almanya arasında imzalanan barış anlaşmasına rağmen, hiçbir Bolşevik, Kayzer Wilhelm hükümetinin de, Sovyet Rusya'nın İngiliz-Fransız-Japon-Amerikan istilacıları kadar kudurgan bir düşmanı olduğundan şüphe etmiyordu. Ve gerçekten de Alman emperyalistleri, Sovyet Rusya'yı tecrit etmek, zayıflatmak ve yoketmek için ellerinden geleni yaptılar. Ukrayna Rada'sı ile yaptıkları bir “anlaşma” uyarınca Ukrayna'yı Sovyet Rusya'dan kopardılar, Rada'nın isteği üzerine birliklerini Ukrayna'ya soktular ve Sovyet Rusya ile her tür bağıntı sürdürmeyi yasaklayarak, Ukrayna halkını insafsızca saymaya ve ezmeye başladılar. Trans-Kafkasya'yı Sovyet Rusya'dan kopardılar; Gürcü ve Azeri milliyetçilerinin isteği üzerine buraya Alman ve Türk birlikleri gönderdiler ve Bakû ile Tiflis'te istedikleri gibi at koşturmaya başladılar. Don boyunda Sovyet iktidarına karşı bir isyan çıkartmış olan General Kraznov'a, açıkça olmamakla birlikte, bol miktarda silah ve erzak sağladılar.
Böylece Sovyet Rusya, en önemli yiyecek, hammadde ve yakıt kaynaklarından yoksun kaldı.
O dönemde Sovyet Rusya'da şartlar ağırdı. Ekmek kıttı. Et kıttı. İşçiler açlıktan kıvranıyordu. Moskova ve Petrograd işçilerine iki günde bir 60 gram ekmek veriliyordu. Hiç ekmek dağıtılmadığı günler de oluyordu. Hammadde ve yakıt yokluğundan, fabrikalar durmuştu veya durmak üzereydi. Fakat işçi sınıfı inancını yitirmedi. Bolşevik Parti inancını yitirmedi. O dönemin inanılmaz güçlükleri ve bunlara karşı canını dişine takarak verilen mücadele, işçi sınıfının bağrında taşıdığı enerjinin ne kadar tükenmez ve Bolşevik Partinin otorite gücünün ne kadar muazzam olduğunu gösterdi.
Parti, ülkeyi askeri kamp ilan etti ve iktisadi, kültürel ve siyasi yaşamını savaş düzenine göre ayarladı. Sovyet Hükümeti “Sosyalist anavatan tehlikede!” dedi ve bütün halkı onu savunmaya çağırdı. Lenin, “Herşey cephe için!” şiarını attı ve yüzbinlerce işçi ve köylü gönüllü olarak Kızıl Ordu’ya katılarak cepheye hareket etti. Partinin ve Komünist Gençlik Birliği'nin tüm üyelerinin aşağı-yukarı yarısı cepheye gitti. Parti, halkı, yabancı müdahale birliklerinin istilasına karşı, devrim tarafından alaşağı edilmiş sömürücü sınıfların isyanlarına karşı anavatan savaşına seferber etti. Lenin tarafından örgütlenen İşçi-Köylü Savunma Konseyi, cepheye takviye, yiyecek, giyecek ve silah ikmalini yönetiyordu. Gönüllülük sisteminin yerine zorunlu askerlik hizmetinin konulması, Kızıl Ordu’ya yüzbinlerce yeni asker kattı ve kısa zamanda gücünü bir milyonun üstüne çıkarttı.
Ülkemiz zor durumda bulunmasına ve genç Kızıl Ordu’nun henüz sağlamlaşmamış olmasına rağmen, alınan savunma tedbirleri kısa zamanda ilk meyvelerini verdi. General Kraznov, zaptını garanti gördüğü Çariçin'den püskürtüldü ve Don'un öte yakasına atıldı. General Denikin'in harekâtı-Kuzey Kafkasya'daki küçük bir alanda sınırlandırıldı. General Kornilov Kızıl Ordu’ya karşı savaşırken öldürüldü. Çekoslovaklar ve Beyaz Muhafız-Sosyal-Devrimci çeteleri Kazan, Simbirsk ve Samara'dan atıldılar ve Urallara sürüldüler. Yaroslavl'da Beyaz Muhafız Savinkov tarafından yönetilen ve Moskova'daki İngiliz misyonunun başı Lockhart tarafından örgütlenen isyan bastırıldı ve Lockhart tutuklandı. Uritski yoldaşı ve Volodarski yoldaşı öldüren ve Lenin'e karşı canice bir suikast teşebbüsünde bulunan Sosyal-Devrimciler, Bolşeviklere karşı uyguladıkları Beyaz teröre misilleme olarak bir Kızıl teröre maruz bırakıldılar ve Merkezi Rusya'nın az biraz önemli tüm noktalarında yokedildiler.
Genç Kızıl Ordu, savaş içinde olgunlaştı ve çelikleşti.
Komünist Komiserlerin çalışması Kızıl Ordunun sağlamlaştırılması ve siyasi eğitimi ile disiplinin ve savaşma gücünün artırılmasında tayin edici bir rol oynadı.
Fakat Bolşevik Partisi bunların, Kızıl Ordu’nun tayin edici başarıları değil, yalnızca ilk başarıları olduğunu biliyordu. Yeni ve çok daha ciddi savaşların olacağını ve ülkenin, kaybettiği yiyecek, hammadde ve yakıt bölgelerini, ancak düşmanla uzun ve inatçı bir mücadeleden sonra geri alabileceğini biliyordu. Bu yüzden Bolşevikler uzun süreli bir savaş için yoğun hazırlıklara giriştiler ve bütün ülkeyi cephenin hizmetine koymaya karar verdiler.
Sovyet Hükümeti, Savaş Komünizm’ni yürürlüğe koydu. Orduyu ve tarımsal nüfusu donatacak malları toplamak için, büyük sanayiin yanısıra orta ve küçük sanayii de denetim altına aldı. Tahıl ticaretine devlet tekeli koydu, özel tahıl ticaretini yasakladı ve teslimat yükümlülüğünü getirdi. Buna göre, ordunun ve işçilerin beslenmesi için tahıl depolayabilmek amacıyla, köylülerin elindeki bütün üretim fazlası kaydediliyor ve bunlar devlet tarafından sabit fiyatla satın alınıyordu. Son olarak bütün sınıflara genel çalışma hizmeti yükümlülüğü getirildi. Burjuvaziye fiziki çalışmayı zorunlu kılarak ve böylece işçilerin cephe için daha büyük önem taşıyan diğer görevlere ayrılmasını sağlayarak, Parti, “Çalışmayana ekmek de yok” ilkesini pratikte uygulamaya koyuyordu.
Ülke savunmasının olağanüstü zor koşullarınca zorunlu kılınan ve geçici karakterdeki bütün bu tedbirler sistemine Savaş Komünizmi deniyordu.
Ülke, Sovyet iktidarının iç ve dış düşmanlarına karşı uzun ve zahmetli bir içsavaşa hazırlanıyordu. 1918 sonuna kadar ordunun gücünün üç katına çıkarılması ve bu ordunun donatımının sağlanması gerekiyordu.
O günlerde Lenin şöyle dedi:
“Bahara kadar bir milyon kişilik ordumuz olmasına karar vermiştik; şimdi üç milyonluk bir orduya ihtiyacımız var. Bunu elde edebiliriz. Ve elde edeceğiz.”
2 -ALMANYA'NIN ASKERİ YENİLGİSİ. ALMANYA'DA DEVRİM. III. ENTERNASYONAL'İN KURULMASI. VIII. PARTİ KONGRESİ.
Sovyet ülkesi yabancı müdahaleye karşı yeni mücadelelere hazırlanırken, Batıda, savaşan ülkelerin cephe gerisinde ve savaş cephelerinde tayin edici olaylar meydana geliyordu. Almanya ve Avusturya, savaşın pençesinde ve yiyecek bunalımı içinde boğuluyordu. İngiltere, Fransa ve Birleşik Devletler sürekli olarak yeni yeni yedekleri devreye sokarken, Almanya ve Avusturya son cılız stoklarını tüketiyordu. Durum öyleydi ki, aşırı bitkin düşmüş bulunan Almanya ve Avusturya, yenilginin eşiğindeydiler.
Bu arada Almanya ve Avusturya halkları, felaketli ve sonu gelmez savaşa karşı, kendilerini bitkinlik ve açlığa sürüklenmiş olan emperyalist hükümetlerine karşı öfkeyle dolup taşıyorlardı. Ekim Devriminin yanısıra, gerek daha Brest-Litovsk Barışından önce cephede Sovyet askerlerinin Avusturya ve Alman askerleri ile kardeşleşmesinin, gerek daha sonra Sovyet Rusya ile savaşın gerçekten son bulmasının ve onunla barış yapılmasının da muazzam bir devrimci etkisi oldu. Halkın kendi emperyalist hükümetini devirecek bu menfur savaşa son verdiği Rusya örneğinin, Avusturya ve Alman işçileri için somut bir ders olmaması mümkün değildi. Doğu Cephesinde mevzilenmiş olup Brest-Litovsk Barışından sonra Batı Cephesine nakledilen Alman askerlerinin, Sovyet askerleriyle kardeşleşmelerinin ve Sovyet askerlerinin kendilerini savaştan nasıl kurtardıklarının hikâyeleriyle o cephedeki Alman ordusunun moralini çökertememeleri mümkün değildi. Avusturya ordusunda aynı sebeplerden çözülme daha da önce başlamıştı.
Bütün bunlar Alman askerleri arasındaki barış arzusunu daha da artırdı; eski savaş güçlerini kaybettiler ve Antant ordularının şiddetli saldırıları karşısında gerilemeye başladılar. Kasım 1918'de Almanya'da bir devrim patlak verdi ve Wilhelm ile hükümeti devrildi.
Almanya yenilgiyi kabul etmek ve barış istemek zorunda kaldı.
Böylelikle Almanya bir çırpıda, birinci sınıf bir devletten ikinci sınıf bir devlet durumuna düştü.
Bu gelişmenin, Sovyet devletinin durumu açısından bazı olumsuz yanları vardı, çünkü Sovyet iktidarına karşı müdahaleyi örgütlemiş bulunan Antant ülkelerini Avrupa ve Asya'da hakim güç haline getiriyor ve onlara Sovyet ülkesine daha aktif olarak müdahale etme, onu ablukaya alma ve Sovyet iktidarının boynundaki kemendi daha da daraltma imkanını veriyordu. Nitekim daha sonra göreceğimiz gibi, tam da bu oldu. Öte yandan bu durumun, olumsuz yanı ağır basan, Sovyet Rusya'nın durumunu temelde iyileştiren olumlu yanları da vardı. Bir kere Sovyet Hükümeti, artık gaddar Brest-Litovsk Barışını feshetme, tazminat ödemeyi doldurma ve Estonya, Letonya, Byelo-Rusya, Litvanya, Ukrayna ve Kafkasya'nın Alman emperyalizminin boyunduruğundan kurtulması için açık bir siyasi ve askeri mücadele başlatma imkânı elde ediyordu. İkinci olarak -ve esas mesele de buydu-, Avrupa'nın ortasında, Almanya'da Cumhuriyetçi bir rejimin varlığı ve İşçi ve Asker Temsilcileri Konseylerinin ortaya çıkması, Avrupa ülkelerini mutlaka devrimcileştirecekti ve gerçekten devrimcileştirdi de; bunun ise Rusya'da Sovyet iktidarının durumunu güçlendirmemesi mümkün değildi. Ne var ki Almanya'daki devrim sosyalist değil, bir burjuva devrimiydi, ve Konseyler burjuva parlamentosunun itaatkar bir aracıydı, çünkü Konseylerde ağırlık, Rus Menşevikleri türünden uzlaştırıcılar olan Sosyal-Demokratlardaydı. Bu aslında Alman devriminin zayıflığını da açıklar. Onun gerçekte ne kadar zayıf olduğu, örneğin, Alman Beyaz Muhafızlarının Rosa Luxemburg ve Karl Liebknecht gibi seçkin devrimcileri hiçbir ceza görmeksizin katletmelerine göz yummasında görülmektedir. Ama yine de bu bir devrimdi; Vilhelm devrilmişti. işçiler zincirlerini kırmışlardı, ve tek başına bu bile, Batı'da devrimi zincirlerinden boşandıracak ve bütün Avrupa ülkelerinde devrimin kabarmasına yol açacaktı.
Avrupa'da devrim dalgası yükselmeye başladı. Avusturya'da devrimci hareket gelişti. Macaristan'da Sovyet Cumhuriyeti ilan edildi. Yükselen devrim dalgasıyla Komünist Partileri ortaya çıktılar.
Komünist Partilerin birleşmesi için, III. Enternasyonal'in, Komünist Enternasyonal'in kurulması için gerçek bir temel ortaya çıktı.
Lenin'in önderliğinde Bolşeviklerin girişimiyle 1919 Martında Moskova'da yapılan çeşitli ülkelerin Komünist Partilerinin I. Kongresi, Komünist Enternasyonal'i kurdu. Abluka ve emperyalist baskılar, birçok delegenin Moskova'ya ulaşmasını engellediyse de, Avrupa ve Amerika'nın en önemli ülkeleri bu I. Kongre'de temsil edildiler. Kongrenin çalışmaları Lenin'in önderliği altında yürüdü.
Burjuva demokrasisi ve proletarya diktatörlüğü üzerine raporunda Lenin, emekçiler için gerçek demokrasi olarak Sovyet iktidarının önemini gösterdi. Kongre, uluslararası proletaryayı, tüm dünyada proletarya diktatörlüğü ve Sovyetlerin zaferi uğruna kararlı mücadeleye çağıran bir Manifesto kararlaştırdı.
Kongre, Komintern Yürütme Komitesi'ni (KEYK), III., Komünist Enternasyonal'in İcra Organını kurdu.
Böylece, yeni tipte bir uluslararası devrimci proleter örgüt kurulmuş oldu -Komünist Enternasyonal, Marksist-Leninist Enternasyonal.
Çelişik unsurların çatıştığı bir durumda -bir yanda, Antant ülkelerinin Sovyet iktidarına karşı gerici bloku daha güçlenirken, öte yanda Avrupa'da, özellikle yenilmiş ülkelerde yükselen devrim dalgası, Sovyet ülkesinin durumunu büyük ölçüde kolaylaştırıyordu- Mart 1919'da Partimizin VIII. Parti Kongresi toplandı.
Kongreye, 313,766 Parti üyesini temsilen karar oyuna sahip 301 delege ile, istişari oya sahip 102 delege katıldı.
Parti Kongresini açış konuşmasında Lenin, Bolşevik Partinin en yetenekli örgütleyicilerinden biri olan ve Kongre arifesinde ölen Y. M. Sverdlov'un anısına saygı ile andı.
Parti Kongresi yeni Parti Programını kabul etti. Programda, kapitalizmin ve onun en üst aşaması olan emperyalizmin bir karakterizasyonu yapılır. İki devlet sistemi, burjuva-demokratik sistemle Sovyet sistemi karşılaştırılır. Sosyalizm uğruna mücadelede Partinin somut görevleri ayrıntılı bir biçimde belirtilir: burjuvazinin mülksüzleştirilmesini tamamlamak; ülkenin iktisadi hayatını yekpare sosyalist plana göre yönetmek; sendikaları ulusal ekonominin örgütlenmesine çekmek; sosyalist iş disiplini; iktisadi alanda, Sovyet organlarının denetimi altında burjuva uzmanlardan yararlanmak; orta köylü yavaş yavaş ve planlı olarak sosyalist inşa çalışmasına çekmek.
Parti Kongresi, Lenin'in bu programa, kapitalizmin en üst aşaması olarak emperyalizmin bir tanımının yanısıra, II. Parti Kongresinde kabul edilen eski programda yer alan sanayi kapitalizmi ve küçük meta üretimi tarifelerinin de dahil edilmesi yolundaki önerisini kabul etti. Lenin, programda iktisadi sistemimizin karmaşıklığının dikkate alınmasını ve orta köylülerin temsil ettiği küçük meta üretimi de dahil olmak üzere ülkede farklı iktisadi biçimlerin var olduğuna işaret edilmesini gerekli görüyordu. Bu yüzden Lenin, programın tartışılması sırasında, kapitalizme, küçük meta üretimine, orta köylü ekonomisine ilişkin maddelerin programdan çıkarılmasını öneren Buharin'in antiBolşevik görüşlerini şiddetle mahkûm etti. Buharin'in görüşleri, Sovyet ülkesini inşa çalışmasında orta köylülüğün rolünün Menşevik-Troçkist yadsınması anlamına geliyordu. Bundan başka Buharin, köylülerin küçük meta üretiminin Kulak unsurları doğurup beslediği gerçeğinin de üstünü örtüyordu.
Lenin, Buharin ve Pyatakov'un ulusal sorundaki anti-Bolşevik görüşlerini de çürüttü. Bunlar ulusların kendi kaderini tayin hakkı üzerine maddenin programa alınmasına karşı çıktılar; proleter devrimin zaferine, çeşitli milliyetlerden proleterlerin birliğine güya ket vuracağı bahanesiyle ulusların hak eşitliği şiarına karşı çıktılar. Lenin, Buharin ve Pyatakov'un bu son derece zararlı, emperyalist ve şoven görüşlerini yıktı.
VIII. Parti Kongresinin çalışmalarında, orta köylülüğe karşı tavır sorunu önemli bir yer tuttu. Ünlü Toprak kararnamesinin etkisini göstermesi sonucunda köy gittikçe orta köylü bir karaktere bürünüyordu. Orta köylüler şimdi köylü nüfusun çoğunluğunu oluşturuyordu. Burjuvazi ile proletarya arasında bocalayan orta köylülüğün ruh hali ve davranışları, içsavaşın ve sosyalist inşanın kaderi bakımından büyük öneme sahipti. İçsavaşın sonucu, pekçok bakımdan, orta köylülüğün bocalamaları sonunda hangi tarafta karar kılacağına, hangi sınıfın onun desteğini kazanmayı bileceğine bağlıydı –proletarya mı, burjuvazi mi. 1918 yazında Çekoslovakların, Beyaz Muhafızların, Kulakların, Sosyal-Devrimcilerin ve Menşeviklerin Volga bölgesinde Sovyet iktidarını devirebilmeleri, orta köylülüğün önemli bir kesimi tarafından desteklendikleri için mümkün olmuştu. Aynı şey Kulakların Merkezi Rusya'da çıkardığı isyanlar için de doğruydu. Fakat 1918 sonbaharından itibaren orta köylü kitlesinin ruh halinde Sovyet iktidarı lehine bir değişiklik olmaya başladı. Köylülük, Beyazların zaferinin, beraberinde çiftlik sahiplerinin iktidarının restorasyonunu getirdiğini; köylülerin topraklarının ellerinden alınmasını, köylülerin soyulmasını, kırbaçlanmasını ve işkenceye tabi tutulmasını getirdiğini gördü. Kulakları ezen Yoksul Köylü Komitelerinin faaliyetleri de köylülüğün tavrındaki değişikliğe katkıda bulundu. Buna uygun olarak, : 1918 Kasımında Lenin şu şiarı attı:
“Kulaklara karşı mücadeleden bir an bile vazgeçmeden ve aynı zamanda yalnızca yoksul köylülere sağlam bir biçimde güvenerek, orta köylüyle bir anlaşmaya varmayı öğrenin.” (Lenin, Tüm Eserler, cilt XXIII, s. 376.)
Elbette orta köylülük bocalamaktan hepten vazgeçmedi, fakat Sovyet Hükümetine daha yakınlaştı ve onu daha sağlam bir biçimde desteklemeye başladı. VIII. Parti Kongresinde ortaya konulan orta köylülüğe ilişkin politika bunu pekçok bakımdan kolaylaştırdı.
VIII. Parti Kongresi, Partinin orta köylülere ilişkin politikasında bir dönüm noktası oldu. Lenin'in raporu ve Parti Kongresinin kararları, bu sorunda yeni Parti çizgisini tespit etti. Parti örgütlerinin ve bütün Komünistlerin, orta köylülüğü Kulaklardan kesinlikle ayırt edip ayırmasını, orta köylüğün sıkıntılarıyla yakından ilgilenip onu işçi sınıfının tarafına kazanmasını talep etti. Orta köylülerin geriliğine karşı asla cebir önlemleriyle, şiddet uygulamalarıyla değil, ikna yöntemleriyle mücadele edilmeliydi. Bu nedenle Parti Kongresi, kırda sosyalist tedbirlerin (komünlerin ve tarımsal artellerin kurulması) hiç cebir uygulaması olmaksızın gerçekleştirilmesi talimatını verdi. Orta köylülerin hayati çıkarlarını etkileyen her durumda, onunla pratik bir anlaşmaya varılmalı, sosyalist dönüşümleri gerçekleştirme yöntemlerinin seçiminde tavizler verilmesi bilinmeliydi. Parti Kongresi, ittifakta önderlik rolü proletaryada olmak üzere, orta köylülükle bir sağlam ittifak politikası izlenmesini talep etti.
Lenin tarafından VIII. Parti Kongresinde ilan edilen yeni orta köylü politikası, proletaryadan, onun yoksul köylülüğe dayanmasını, orta köylülükle sağlam ittifakı sürdürmesini ve Kulaklara karşı mücadele etmesini talep ediyordu. VIII. Parti Kongresine kadar Parti, genelde, orta köylülüğü tarafsızlaştırma politikası gütmüştü. Bu, Partinin, orta köylüyü Kulağın safına, bir bütün olarak burjuvazinin safına geçmemeye ikna etmeye çalıştığı anlamına gelir. Ama artık bu yeterli değildi. VIII. Parti Kongresi, orta köylülüğün tarafsızlaştırılması politikasından, Beyaz Muhafız karşı-devrimine ve yabancı müdahalesine karşı mücadele etme ve sosyalizmi başarıyla inşa amacıyla, onunla sağlam ittifak politikasına geçti.
Parti Kongresinin, köylülüğün büyük kütlesi karşısında, orta köylüler karşısında benimsediği çizgi, dış müdahaleye ve onun Beyaz Muhafız uşaklarına karşı içsavaşın başarıyla sonuçlanmasında tayin edici bir rol oynadı. 1919 sonbaharında, Sovyet iktidarı ile Denikin arasında bir seçim yapmak sözkonusu olduğunda, köylüler Sovyetleri desteklediler, ve proletarya diktatörlüğü en tehlikeli düşmanını yenebildi.
Kızıl Ordunun inşası sorunları, Parti Kongresinin çalışmaları içinde özel bir yer tuttu. Parti Kongresinde ortaya ”Askeri Muhalefet” adı verilen şey çıktı. Bu “Askeri Muhalefet”, artık dağılmış olan “Sol Komünistler” grubunun eski üyelerinin büyük bir kısmını kapsıyordu. Fakat bunlardan başka, şimdiye kadar hiçbir muhalefete katılmamış olan, fakat Troçki'nin ordu işlerini yönetişinden memnun olmayan bir kısım Parti işçileri de buna dahildi. Ordudan gelen delegelerin çoğunluğu Troçki'ye açıkça düşmandı; onlar, Troçki'nin, bazıları içsavaşta bize açıktan ihanet etmekte olan eski Çarlık ordusundan kalma askeri uzmanlara tapmasından ve ordudaki eski Bolşevik kadrolara karşı küstah ve düşmanca tavrından hoşlanmıyorlardı. Parti Kongresinde, Troçki'nin, kendilerinden hoşlanmadığı, cephede askeri fonksiyoner olarak bulunan bir dizi sorumlu Komünisti kurşuna dizdirmeye kalkıştığına dair “pratik” örnekler sunuldu. Bu, doğrudan doğruya düşmana hizmet etmekti. Bu yoldaşların hayatını kurtarmak için Merkez Komitesinin müdahalesi ve askerlerin protestosu gerekmişti.
Ama “Askeri Muhalefet”, Partinin askeri siyasetinin Troçki tarafından çarpıtılmasına karşı mücadele içinde, askeri inşanın bir dizi sorununda yanlış görüşler savunuyordu. Lenin ve Stalin, “Askeri Muhalefet”e, gerillacılığın kalıntılarının savundukları ve düzenli bir Kızıl Ordu kurulmasına, eski ordunun askeri uzmanlarından yararlanılmasına ve hiçbir ordunun onsuz gerçek bir ordu olamayacağı demir disipline karşı koydukları için, şiddetle karşı çıktılar. “Askeri Muhalefet”e karşı çıkan Stalin yoldaş, en sıkı disiplin ruhuna sahip düzenli bir ordu yaratılmasına talep etti.
“Ya sıkı disiplinli, - esas olarak köylülerden oluşan– gerçek bir işçi-köylü ordusu yaratırız ve Cumhuriyeti savunuruz, ya da yok oluruz”, dedi Stalin yoldaş.
“Askeri Muhalefet”in birçok önerisini reddeden Parti Kongresi, aynı zamanda merkezi askeri kurumların çalışmalarını iyileştirilmesini ve orduda Komünistlerin rolünün güçlendirilmesini talep ederek Troçki’ye bir darbe indirdi.
Parti Kongresinde atanan Askeri Komisyonun çalışmaları sonucunda askeri sorunda Kongrenin oybirliğiyle karar alması mümkün oldu.
Parti Kongresinin askeri soruna ilişkin kararları, Kızıl Ordunun güçlendirilmesine ve onun Partiye daha da yakınlaştırılmasına götürdü.
Parti Kongresinde ayrıca Parti ve Sovyet inşası sorunları, Partinin Sovyetlerin çalışmasındaki önder rolü tartışıldı. Bu sorun üzerine tartışmada Parti Kongresi, Partinin Sovyetlerin çalışmasındaki önder rolünü yadsıyan oportünist Sapronov-Ossinski grubunun görüşlerini reddetti.
Son olarak parti Kongresi, Partiye büyük ölçüde yeni üye akınını dikkate alarak, Partinin sosyal bileşiminin iyileştirilmesine ilişkin bir karar aldı ve üye kaydının yenilenmesini kararlaştırdı.
Bu, parti saflarındaki ilk temizliği başlattı.
3 -MÜDAHALENİN GELİŞMESİ, SOVYET ÜLKESİNİN ABLUKAYA ALINMASI. KOLÇAK'IN HAREKATI VE YENİLGİSİ. DENİKİN'İN HAREKATI VE YENİLGİSİ. ÜÇ AYLIK BİR ARA. IX. PARTİ KONGRESİ.
Antant devletleri, Almanya ve Avusturya'yı yendikten sonra, Sovyet ülkesine karşı büyük askeri kuvvetler salmaya karar verdiler. Almanya'nın yenilgisinden ve Alman birliklerinin Ukrayna ve Kafkasya'yı boşaltmasından sonra, Almanların yerini, donanmalarını Karadeniz'e gönderen ve Odessa ile Trans-Kafkasya'ya asker çıkartan İngilizler ve Fransızlar aldı. Antant müdahalecilerinin gaddarlığı işgal edilmiş bölgelerde öyle hayvani boyutlara ulaştı ki, işçi ve köylüleri toplu halde kurşuna dizmekten çekinmediler. En sonunda, Türkistan'ın işgalinden sonra Müdahaleciler küstahlıkta o kadar ileri gittiler ki aralarında Şaumyan, Fioletov, Caparidze, Maligin, Azizbekov, Koraganov yoldaşların da bulunduğu 26 önde gelen Baku'lu Bolşeviki Hazar ötesine kaçırdılar ve Sosyal-Devrimcilerin yardımıyla alçakça kurşuna dizdiler.
Müdahaleciler kısa süre sonra Rusya'ya abluka ilan ettiler. Bütün deniz yolları ve dış dünya ile diğer haberleşme hatları kesildi.
Böylece Sovyet ülkesi hemen her yandan çembere alındı.
Antant o sırada esas umudunu, Sibirya'da Omsk'taki kuklası Amiral Kolçak'a bağlamıştı. Kolçak, “Rusya'nın Yüce Hükümdarı” ilan edildi ve ülkedeki bütün karşı-devrimci kuvvetler onun komutası altına girdiler.
Böylece Doğu Cephesi esas cephe haline geldi.
Büyük bir ordu toplayan Kolçak, 1919 ilkbaharında neredeyse Volga'ya kadar yaklaştı. Bolşevik kuvvetlerinin en iyileri onun üzerine gönderildi; Komünist Gençlik Birliği üyeleri ve işçiler seferber edildiler. Nisan 1919'da Kızıl Ordu Kolçak'ı ağır bir yenilgiye uğrattı. Kısa süre sonra Kolçak ordusu tüm cephe boyunca geri çekilmeye başladı.
Kızıl Ordu'nun Doğu Cephesindeki saldırı operasyonları tam istim ilerlerken, Troçki şüpheli bir plan önerdi: İlerleyişi Urallara ulaşmadan durdurmak, Kolçak ordusunu kovalamayı bırakmak ve birlikleri Doğu Cephesinden Güney Cephesine nakletmek. Parti Merkez Komitesi, Uralların ve Sibirya'nın Kolçak'ın elinde bırakılmaması gerektiğini, çünkü onun orada, Japonların ve İngilizlerin yardımıyla yaralarını sarabileceğini ve tekrar ayakları üzerine dikilebileceğini gayet iyi kavradığından, bu planı reddetti ve ilerlemeye devam edilmesi direktifini verdi. Bu direktifle hemfikir olmayan Troçki istifa etti. Merkez Komitesi bu istifayı reddetti ve aynı zamanda, ona derhal Doğu Cephesindeki operasyonların yönetimine katılmaktan kaçınmasını emretti. Kızıl Ordu Kolçak'a karşı taarruzunu daha da büyük bir enerjiyle sürdürdü; onu birçok yenilgiye daha uğrattı ve Uralları ve Sibirya'yı Beyazlardan temizledi, bunda Kızıl Ordu, Beyazları cephe gerisinde ortaya çıkan güçlü bir partizan hareketi tarafından desteklendi.
1919 yazında emperyalistler, Kuzey-Batıdaki (Baltık ülkelerindeki ve Petrograd dolaylarındaki) karşı-devrimcileri yöneten General Yudeniç'e, Petrograd'a saldırarak Kızıl Ordunun dikkatini Doğu Cephesinden kaydırma görevini verdiler. Petrograd yakınındaki iki kalenin garnizonları, eski subayların karşı-devrimci kışkırtmalarının etkisiyle, Sovyet iktidarına karşı isyan etti. Aynı zamanda Cephe Karargahında karşı-devrimci bir komplo ortaya çıkarıldı. Düşman Petrograd'ı tehdit ediyordu. Fakat Sovyet Hükümeti tarafından alınan tedbirlerle asi kaleler işçilerin ve bahriyelilerin desteği sayesinde Beyazlardan temizlendi, Yudeniç'in birlikleri yenilgiye uğratıldı ve Yudeniç Estonya sınırının ötesine atıldı.
Yudeniç'in Petrograd önlerindeki yenilgisi, Kolçak'a karşı mücadeleyi kolaylaştırdı. 1919 sonunda Kolçak'ın ordusu tamamen bozguna uğratıldı. Kolçak'ın kendisi esir alındı ve İrkutsk'ta Devrim Komitesi'nin kararı uyarınca kurşuna dizildi.
Böylece Kolçak'ın işi bitirildi.
O sıralalar Sibiryalılar Kolçak hakkında şu şarkıyı söylüyorlardı:
Üniforması İngiliz,
Fransa'dan apoletleri,
Tütünü Japon -
Sibirya hükümdarı
Üniforma paramparça,
Apoletler toz-duman,
Tütün de öyle,
Bitti işi hükümdarın.
Kolçak'ın, kendine beslenen umutları boşa çıkardığını gören müdahaleciler, Sovyet Cumhuriyetine karşı saldırı planlarını değiştirdiler. Odessa'ya çıkartılmış olan birliklerin geri çekilmesi gerekti, çünkü Sovyet Cumhuriyeti'nin ordularıyla temasa gelen müdahalecilerin askerlerine devrimci ruh bulaşmış ve emperyalist efendilerine karşı isyana başlamışlardı. Örneğin, Odessa'da Fransız bahriyelileri André Marty önderliğinde ayaklandı. Bundan dolayı, Kolçak'ın yenilmesinden sonra Antant devletleri dikkatlerini, Kornilov'un hempası ve “Gönüllü Ordusu”nun örgütleyicisi General Denikin üzerinde topladılar. O sırada Denikin güneyde, Kuban bölgesinde Sovyet iktidarına karşı operasyon halindeydi. Antant devletleri, onun ordusuna bol miktarda silah, cephane ve diğer malzeme temin ettiler ve onu Sovyet iktidarına karşı kuzeye sürdüler.
Bu kez Güney Cephesi esas cephe haline geldi.
Denikin, Sovyet iktidarına karşı esas harekâtına, 1919 yazında başladı. Troçki Güney Cephesindeki çalışmayı dezorganize etmişti ve birliklerimiz yenilgi üstüne yenilgi alıyordu. Ekim, ortasına kadar Beyazlar Ukrayna'nın tamamını ele geçirdiler, Orel'i zaptettiler ve ordumuzun fişek, tüfek ve makineli tüfek ikmalini yapan Tula önlerine kadar geldiler. Moskova'ya yaklaştılar. Sovyet Cumhuriyetinin durumu son derece vahim bir hale geldi. Parti tehlike çanını çaldı ve halkı direnmeye çağırdı. Lenin, “Herkes Denikin'e karşı savaş için!” şiarını attı. Bolşeviklerden ilham alan işçiler ve köylüler, düşmanı ezmek için bütün güçlerini topladılar.
Denikin'i bozguna uğratma kampanyasını örgütlemek üzere Merkez Komitesi, Stalin, Voroşilov, Orkonikidze ve Budyonni yoldaşları Güney Cephesine gönderdi. Troçki, Kızıl Ordunun güneydeki operasyonlarının yönetiminden uzaklaştırıldı. Stalin yoldaşın cepheye varmasından önce, Güney Cephesi Komutanlığı, Troçki'yle birlikte, Denikin'e esas darbeyi Çariçin'den hareketle Don stepleri üzerinden Novorossisk yönünde vurmayı öngören bir plan hazırlamıştı; bu bölgede Kızıl Ordu, yolsuz arazide ilerlemek ve o sırada büyük ölçüde Beyaz Muhafızların etkisi altında bulunan Kazakların yaşadığı bölgelerden geçmek zorunda kalacaktı. Stalin yoldaş bu planı ağır bir şekilde eleştirdi ve Merkez Komitesine, Denikin'i bozguna uğratmak için kendi planını sundu. Bu plana göre esas darbe Harkov-Donetz HavzasıRostov üzerinden vuracaktı. Bu plan, birliklerimizin halkın açık desteğine sahip olduğu işçi ve köylü bölgelerinden geçerek, Denikin'e karşı hızla ilerlemesini sağlayacaktı. Ayrıca bu bölgede varolan yoğun demiryolu şebekesi, ordularımızın bütün ihtiyaçlarının düzenli bir şekilde ikmalini sağlayacaktı. Son olarak bu plan, Donetz Havzasını kurtarma ve ülkemize yakıt sağlama olanağı verecekti.
Parti Merkez Komitesi, Stalin yoldaşın planını kabul etti. 1919 Ekiminin ikinci yarısında, Denikin, şiddetli bir direnişten sonra, Orel ve Voronej civarındaki tayin edici çarpışmalarda Kızıl Ordu tarafından yenilgiye uğratıldı. Denikin hızla geri çekilmeye başladı ve kuvvetlerimiz tarafından kovalanarak güneye kaçtı. 1920 başında bütün Ukrayna ve Kuzey Kafkasya, Beyazlardan temizlenmişti.
Güney Cephesindeki tayin edici çarpışmalar sırasında emperyalistler, kuvvetlerimizi güneyden başka tarafa kaydırmak ve böylece Denikin ordusunun durumunu iyileştirmek için Yudeniç'in kolordusunu tekrar Petrograd'a saldırttılar. Beyazlar Petrograd'ın kapılarına kadar yaklaştı. Kahraman Petrograd proletaryası, devrimin birinci şehrini kanıyla ve canıyla savundu.
Komünistler, her zaman olduğu gibi en ön saftaydılar. Şiddetli çarpışmalardan sonra Beyazlar yenilgiye uğratıldı ve yine sınırlarımızın ötesine, Estonya'ya sürüldüler.
Böylece Denikin'in de işi bitirildi.
Kolçak ve Denikin'in yenilgilerini kısa bir soluklanma dönemi izledi.
Emperyalistler, Beyaz Muhafız ordularının ezildiğini, müdahalenin başarısızlığa uğradığını ve Sovyet iktidarının tüm ülkede durumunu sağlamlaştırdığını, Batı Avrupa'da ise işçilerin Sovyet Cumhuriyetine yapılan askeri müdahaleye karşı öfkelerinin arttığını görünce, Sovyet devletine karşı tutumlarını değiştirmeye başladılar. Ocak 1920'de İngiltere, Fransa ve İtalya, Sovyet Rusya'ya karşı ablukayı kaldırmaya karar verdiler.
Bununla müdahale duvarında son derece önemli bir gedik açıldı.
Elbette ki bu, Sovyet ülkesinin müdahalesinin ve içsavaşın işini bitirdiği anlamına gelmiyordu. Emperyalist Polonya tarafından bir saldırı tehlikesi hala mevcuttu. Müdahaleciler henüz Uzak Doğu’dan, Kafkasya'dan ve Kırım'dan kesin olarak atılmamışlardı. Fakat Sovyet Rusya geçici olarak bir soluklanma molası elde etmiş ve iktisadi inşaya daha fazla kuvvet ayırabilmişti. Parti ekonomik sorunlarla uğraşma imkânı bulmuştu.
İçsavaş sırasında fabrika ve işletmelerin kapanması yüzünden, birçok kalifiye işçi sanayiden ayrılmıştı. Parti şimdi onları, kendi mesleklerinde çalışmak üzere sanayie döndürecek tedbirler aldı. Birkaç bin Komünist, vahim bir durumda olan demiryollarının yeniden inşasında görevlendirildi. Bu yapılmadıkça sanayiin başlıca kollarının restorasyonu çalışması ciddi olarak yürütülemezdi. Yiyecek ikmalinin örgütlenmesi genişletildi ve iyileştirildi. Rusya’nın elektriklendirilmesi için bir plan hazırlanmaya başlandı. Beş milyon kadar Kızıl Ordu askeri hala silah altındaydı ve savaş tehlikesi yüzünden şimdilik terhis edilemiyordu. Bu yüzden, Kızıl Ordunun bir kısmı, iktisadi inşa alanında kullanılmak üzere Emek Orduları'na dönüştürüldü. İşçi-Köylü Savunma Konseyi, Emek ve Savunma Konseyi'ne (STO) dönüştürüldü. Onu desteklemek üzere Devlet Planlama Komisyonu (Gosplan) kuruldu.
1920 Mart’ının sonunda IX. Parti Kongresi toplandığında durum buydu.
Parti Kongresinde, 611,978 Parti üyesini temsilen, karar oyuna sahip 554 delege hazır bulundu. İştişari oya sahip delegelerin sayısı 162 idi.
Parti Kongresi, ülkenin ulaşım ve sanayi alanlarındaki acil görevlerini tespit etti ve sendikaların iktisadi inşaya katılma zorunluluğuna özellikle dikkat çekti.
Parti Kongresi, ilk planda demiryolları, yakıt sanayii ve demirçelik sanayinin kalkındırılmasını öngören yekpare iktisadi plana özel bir önem verdi. Bu planın özü, Lenin'in “gelecek on ya da yirmi yıl için büyük bir program” diye vurguladığı, tüm ulusal ekonominin elektrifikasyonu projesiydi. Bu, Rusya'nın Elektrifikasyonu için Devlet Komisyonu'nun (GOELRO), bugün çoktan aşılmış olan ünlü planının temelini oluşturdu.
Parti Kongresi, sanayideki direktörlerin tek kişi yönetimine ve kişisel sorumluluk taşımasına karşı çıkan ve sanayiin yönetiminde sınırsız bir “grup yönetimi”ni ve sorumsuzluğu savunan parti düşmanı “Demokratik Merkeziyetçilik” grubunun görüşlerini reddetti. Bu parti düşmanı grupta baş rolü Sapronov, Ossinski, ve V. Smirnov oynuyordu. Bunlar, parti Kongresinde Rykov ve Tomski tarafından desteklendiler.
4 -POLONYA SOYLULARININ SOVYET RUSYA'YA SALDIRISI. GENERAL VRANGEL'İN HAREKATI. POLONYA PLANININ BAŞARISIZLIĞI. VRANGEL'İN BOZGUNU. MÜDAHALENİN SONU.
Kolçak ve Denikin'in hezimete uğratılmasına rağmen, Sovyet Cumhuriyeti'nin, Kuzey Bölgesi, Türkistan, Sibirya. Don Bölgesi, Ukrayna ve diğer yerleri Beyazlardan ve müdahalecilerden kurtarıp topraklarını sürekli genişletmesine rağmen, Antant Rusya'ya karşı ablukayı kaldırmak zorunda kalmasına rağmen, Antant devletleri Sovyet iktidarının zaptedilemez olduğu ve galip geldiği düşüncesini hali kabullenmek istemiyorlardı. Bu yüzden, Sovyet Rusya'ya karşı bir müdahale teşebbüsünde daha bulunmaya karar verdiler. Bu kez müdahaleciler bir yandan karşı-devrimci bir burjuva milliyetçisi, Polonya devletinin fiilen başı olan Pilsudski’den ve diğer yandan da Kırım'da Denikin ordusunun kalıntılarını biraraya getirmiş olan ve oradan Donetz Havzasını ve Ukrayna'yı tehdit eden General Vrangel'den yararlanmaya karar verdiler.
Lenin'in ifade ettiği gibi, soylular Polonya'sı ve Vrangel, uluslararası emperyalizmin Sovyet Rusya'yı boğmaya kalkışan iki koluydu.
Polonyalıların planı, Dinyeper'in batısındaki Sovyet Ukrayna'yı ve Sovyet Byelo-Rusya'yı ilhak etmek, bu bölgelerde Polonyalı soyluların iktidarını restore etmek, Polonya devletinin sınırlarını “denizden denize”, Danzig'den Odessa'ya uzanacak biçiminde genişletmek ve kendilerine yapılan yardımın karşılığı olarak, Vrangel'in Kızıl Orduyu ezmesine ve Sovyet Rusya'da çiftlik sahiplerinin ve kapitalistlerin iktidarını restore etmesine yardım etmekti.
Bu plan Antant devletleri tarafından onaylandı.
Sovyet Hükümetinin, barışı korumak ve savaşı önlemek amacıyla Polonya ile görüşmeler başlatma girişimleri tamamen sonuçsuz kaldı. Pilsudski barış lafını bile duymak istemiyordu. Savaş yapmak istiyordu. Kolçak ve Denikin'e karşı çarpışmalarda yorgun düşmüşKısa soluklanma molası son bulmuştu.
Kızıl Ordunun, Polonya kuvvetlerinin saldırısına dayanamayacağını hesaplıyordu.
Nisan 1920'de Polonya birlikleri Sovyet Ukrayna'nın topraklarına girdiler ve Kiev'i işgal ettiler. Aynı sırada Vrangel taarruza geçti ve Donetz Havzasını tehdit etti.
Polonya birliklerinin saldırısına yanıt olarak Kızıl Ordu, tüm cephe boyunca karşı taarruza geçti. Kiev'i kurtardıktan ve Polonya soylularını Ukrayna ve Byelo-Rusya'dan sürüp attıktan sonra Güney Cephesinden Kızıl birlikler taarruzlarının momentiyle Galiçya'da Lvov kapılarına dayanırken, Batı Cephesindeki kıtalar Varşova’ya yaklaştılar. Polonya soylularının orduları kesin yenilgiyle yüzyüzeydiler.
Fakat, Troçki'nin ve onun Kızıl Ordu Genel Karargâhındaki yandaşlarının şüpheli hareketleri başarıyı suya düşürdü. Troçki ve Tuhaçevski'nin hataları yüzünden, Kızıl birliklerin Batı Cephesindeki, Varşova üzerine taarruzları tamamen düzensiz bir biçimde gelişti: Birliklere ele geçirdikleri mevzileri tahkim etme imkânı verilmedi; ihtiyat ve cephane çok geride kalırken, öncü müfrezeler çok ileri sürüldü. Sonuç olarak, öncü müfrezeler cephanesiz ve ihtiyatsız kaldı, cephe uçsuz-bucaksız yayıldı ve bu yüzden cephenin yarılması kolaylaştı. Tüm bunlardan ötürü, küçük bir Polonya kuvveti Batı Cephemizi bir noktada yardığında, birliklerimizin cephane ikmal hattı kesildi ve geri çekilmeye zorlandılar. Lvov kapılarına dayanan ve Polonyalıları sıkıştıran Güney Cephesi birliklerine gelince, Devrimci Savaş Konseyi'nin kötü ünlü “şefi” Troçki, bu birliklerin Lvov'u zaptetmesini yasakladı. Güney Cephesindeki temel güç olan Süvari Ordusunu, güya Batı cephesine yardım etmek üzere ta kuzey-doğuya nakletme emrini verdi, oysa Batı Cephesine en iyi ve aslında tek mümkün yardım yolunun Lvov'u zaptetmek olduğunu görmek güç değildi. Fakat Süvari Ordusunun Güney Cephesinden çekilmesi, Lvov'dan ayrılması, aslında, Güney Cephesindeki kuvvetlerimizin de geri çekilmesi anlamına geliyordu. Böylece Troçki tarafından verilen bu bozguncu emirle Güney Cephesindeki birliklerimiz anlaşılmaz ve asla hakedilmemiş bir biçimde, Polonya soylularını sevindiren, geri çekilmeye zorlandı.
Bu, aslında doğrudan bir yardımdı -ama bizim Batı Cephemize değil, Polonya soylularına ve Antant'a bir yardım.
Birkaç gün sonra Polonya birliklerinin taarruzu durduruldu, ve birliklerimiz Polonyalılara karşı yeni bir karşı-taarruzun hazırlıklarına başladılar. Fakat savaşı sürdürecek gücü kalmayan ve bir Kızıl karşı-taarruz ihtimalinden telaşa kapılan Polonya, Dinyeper'in batısındaki Ukrayna toprakları ve Byelo-Rusya üzerindeki hak iddialarından vazgeçti ve Rusya ile barış yapmayı tercih etti. 20 Ekim 1920'da Riga'da Polonya ile barış anlaşması imzalandı. Bu anlaşmaya göre, Polonya, Galiçya'yı Byelo-Rusya'nın bir kısmını alıkoyuyordu.
Polonya ile barış anlaşmasından sonra Sovyet Cumhuriyeti, Vrangel’in işini bitirmeye karar verdi. Vrangel İngilizler ve Fransızlardan son model silahlar, zırhlı araçlar, tanklar, uçaklar ve cephane almıştı. Esas olarak subaylardan oluşan vurucu Beyaz Muhafız alaylarına sahipti. Fakat Vrangel, Kuban'a ve Don Bölgesine çıkardığı birlikleri desteklemek üzere azçok önemli sayıda köylüyü ve Kazağı harekete geçirmeyi başaramadı. Fakat Vrangel buna rağmen, Donetz Havzasının kapılarına dayanmak kömür bölgemizi tehdit etti. O sırada Kızıl Ordu çok yorgun olduğundan, Sovyet Hükümetinin durumu daha da zorlaşmıştı. Kızıl Ordu erleri, Vrangel'in birliklerine karşı taarruza geçer ve aynı zamanda Vrangel'e yardım eden Mahno'nun anarşist çetelerini ezerken eşi görülmedik güç şartlar altında ilerlemek zorunda kaldılar. Fakat teknik malzeme üstünlüğü Vrangel'de olmasına rağmen, Kızıl Ordu tanka sahip olmamasına rağmen, Kızıl Ordu Vrangel'i Kırım yarımadasına sürdü ve orada sıkıştırdı. Kasım 1920'de Kızıl Kuvvetler Perekop müstahkem mevkiini zaptettiler, Kırım'a geldiler, Vrangel'in kuvvetlerini ezdiler ve yarımadayı Beyaz Muhafızlardan ve müdahalecilerden kurtardılar. Kırım, Sovyet toprağı oldu.
Polonya'nın büyük güç planlarının başarısızlığa uğraması ve Vrangel'in yenilgisiyle, müdahale dönemi son buldu.
1920'nin sonuna doğru Trans-Kafkasya'nın Azerbaycan'da burjuva milliyetçi Musavvatçıların, Gürcistan'da, Menşevik milliyetçilerin ve Ermenistan'da Taşnakların boyunduruğundan kurtarıldı. Sovyet iktidarı, Azerbaycan, Ermenistan ve Gürcistan'da zafere ulaştı.
Bu henüz müdahalenin tamamen son bulması anlamına gelmiyordu. Uzak Doğu'daki Japon müdahalesi 1922'ye kadar sürdü. Ayrıca, yeni müdahale tertipleme teşebbüsleri yapıldı (1921'de doğuda Ataman Semyonov ve Baron Ungern, Karelya'da Fin Beyaz Muhafızları). Fakat Sovyet ülkesinin baş düşmanları, esas müdahale kuvvetleri, 1920 sonunda yıkılmışlardı.
Yabancı müdahalecilerin ve Rus Beyaz Muhafızlarının Sovyetlere karşı savaşı, Sovyetlerin zaferiyle son buldu.
Sovyet Cumhuriyeti devlet bağımsızlığını ve özgürlüğünü korudu.
Bu, yabancı askeri müdahalenin ve içsavaşın sonu oldu.
Bu, Sovyet iktidarının tarihi zaferi oldu.
5 -SOVYET CUMHURİYETİ, İNGİLİZ -FRANSIZ -JAPON POLONYA MÜDAHALESİİLE RUSYA'DA BURJUVAZİ VE ÇİFTLİK SAHİPLERİNİN BEYAZ MUHAFIZ KARŞI-DEVRİMİNİN BİRLEŞİK KUVVETLERİNİ NASIL VE NİÇİN YENDİ?
Müdahale döneminin önde gelen Avrupa ve Amerika gazete ve dergilerini inceleyecek olursak, Sovyet iktidarının kazanılabileceğine inanan bir tek seçkin asker ya da sivil yazar veya askeri uzman bulunmadığını kolaylıkla görebiliriz. Tam tersine, bütün ülkelerin ve milletlerin bütün seçkin yazarları, askeri uzmanları ve devrim tarihçileri, bütün bilgin geçinenler, Sovyet iktidarının günlerinin sayılı ve yenilgisinin kaçınılmaz olduğunu ilan etmekte ittifak halindeydiler.
Bunlar, müdahalenin zaferine olan kesin inançlarını, Sovyet Rusya'nın henüz örgütlü bir ordusu olmamasına ve Kızıl Orduyu ateş altında yaratmak zorunda olmasına karşılık, müdahalecilerin ve Beyaz Muhafızların elinde azçok hazır bir ordu bulunmasına dayandırıyorlardı.
Ayrıca bunlar, kesin inançlarım, askeri kadroların büyük çoğunluğunun karşı-devrim kampına geçmesi nedeniyle Kızıl Ordunun deneyimli kadrolara sahip olmamasına karşılık, müdahalecilerin ve Beyaz Muhafızların böyle kadrolara sahip olmasına dayandırıyorlardı.
Bundan da öte, kesin inançlarını, Rusya'nın savaş sanayiinin geriliği yüzünden Kızıl Ordunun silah ve cephane sıkıntısı çekmesi, elde bulunanların kötü kalitede olması, ayrıca Rusya abluka ile her yandan sımsıkı sarıldığından, dışardan malzeme sağlayamaması olgusuna dayandırıyorlardı.
Müdahalecilerin ve Beyaz Muhafızların ordusu ise bol miktarda birinci sınıf silah, cephane ve malzeme ile donatılmıştı ve donatılmaya devam edecekti.
Son olarak da, kesin inançlarını, müdahalecilerin ve Beyaz Muhafızların ordusunun Rusya'nın en zengin yiyecek üreten bölgelerini işgal altında tutmasına karşılık, Kızıl Ordunun böyle bölgelere sahip olmaması ve yiyecek sıkıntısı çekmesi gerçeğine dayandırıyorlardı.
Ve Kızıl Ordunun bütün bu elverişsiz şartların ve yetersizliklerin sıkıntısını çektiği de bir gerçekti.
Bu bakımdan -ama yalnız bu bakımdan- müdahaleci baylar tamamen haklıydılar.
O halde, Kızıl Ordunun böylesine ciddi eksiklikleri olmasına rağmen, böyle eksiklikleri olmayan müdahalecilerin ve Beyaz Muhafızların ordusunu yenmesi nasıl açıklanır?
1 - Kızıl Ordu galip geldi, çünkü Kızıl Ordunun uğrunda çarpıştığı Sovyet Hükümetinin politikası doğru bir politikaydı, halkın çıkarlarına cevap veren bir politikaydı; çünkü halk bu politikanın doğru bir politika olduğunu, kendi politikası olduğunu anlamış ve kavramıştı ve onu sonuna kadar destekliyordu.
Bolşevikler, yanlış bir politika, halk tarafından desteklenmeyen bir politika uğruna dövüşen bir ordunun galip gelemeyeceğini biliyorlardı. Müdahalecilerin ve Beyaz Muhafızların ordusu böyle bir orduydu. Herşeyi vardı; tecrübeli komutanları ve birinci sınıf silahları, cephanesi, giyim eşyası ve erzakı. Tek şeyi eksikti: Rusya halklarının desteği ve sempatisi; zira Rusya halkları müdahalecilerin ve Beyaz Muhafız “hükümdarlar”ın halk düşmanı politikasını desteklemek istemiyordu ve destekleyemezdi. Ve bunun için müdahalecilerin ve Beyaz Muhafızların ordusu yenilgiye uğradı.
2 – Kızıl Ordu galip geldi, çünkü halkına sonuna kadar bağlı ve sadıktı, bu nedenle de halk onu kendi ordusu olarak sevdi ve destekledi. Kızıl Ordu halkın evladıdır ve kendi halkına, bir evladın anasına bağlı olduğu gibi sadık kaldığı sürece, halkının desteğini kazanacak ve galip gelmesi kaçınılmaz olacaktır. Kendi halkına karşı gelen bir ordu ama mutlaka yenilecektir.
3 – Kızıl Ordu galip geldi, çünkü Sovyet iktidarı bütün cephe gerisini, bütün ülkeyi, cephenin ihtiyaçlarının hizmetine sokmayı başardı. Cepheyi her tarzda destekleyecek güçlü bir cephe gerisi olmazsa, bir ordu yenilmeye mahkûmdur. Bolşevikler bunu biliyorlardı ve tam da bu nedenle ülkeyi, cepheye silah, cephane, giyecek, erzak ve takviye sağlayan bir askeri kampa çevirdiler.
4 – Kızıl Ordu galip geldi, çünkü: a) Kızıl Ordu askerleri savaşın hedeflerini ve görevlerini anlamışlardı ve bunların doğruluğunun bilincindeydiler; b) savaşın hedef ve görevlerinin doğruluğunun bilincinde olmaları, disiplin ve savaşma yeteneklerini güçlendirdi; c) bundan dolayı Kızıl Ordu savaş boyunca düşmana karşı her yerde emsalsiz bir fedakârlık ve eşsiz bir kitle kahramanlığı gösterdi.
5 - Kızıl Ordu galip geldi, çünkü onun cephe gerisindeki ve cephedeki yönetici çekirdeği, dayanışma ve disiplin içinde birleşmiş, devrimci ruhu sağlam, ortak dava için her fedakârlığı üstlenmeye hazır, milyonları örgütleme ve onları en çapraşık durumlarda doğru olarak yönetme yeteneği eşsiz olan Bolşevik Partiydi.
“Ancak Parti'nin uyanıklığı ve sıkı disiplini sayesinde”, diyordu Lenin, “ancak Parti'nin otoritesinin bütün hükümet daire ve kurumlarını birleştirmesi, Merkez Komitesi'nin attığı şiarın onlarca, yüzlerce, binlerce ve nihayet milyonlarca insan tarafından tek adammışçasına izlenmesi, emsalsiz fedakarlıkların yapılması sayesindedir ki bu mucize gerçekleşebildi. Ancak bunlar sayesindedir ki, Antant emperyalistlerinin ve bütün dünya emperyalistlerinin iki, üç, hatta dört kez tekrarlanan seferlerine rağmen zafere ulaşmamız mümkün oldu.” (Lenin, Seçme Eserler, cilt 8, S. 84.)
6 – Kızıl Ordu galip geldi çünkü: a) Saflarından Frunze, Voroşilov, Budyonni ve daha başka birçokları gibi yeni tipte askeri önderler yetiştirmeyi bildi; b) saflarında Kotovski, Çapayev, Lazo Şçors, Parhomenko ve daha birçokları gibi yetenekli halk kahramanları çarpıştı; c) Kızıl Ordunun siyasi eğitimi Lenin, Stalin, Molotov, Kalinin, Sverdlov, Kaganoviç, Orkonikidze, Kirov, Kuybişev, Mikoyan, Jdanov, Andereyev, Petrovski, Yaroslayski, Cerjinski, Sçadenko, Mehlis, Kruşçov, Şvemik, Şkiryatov ve diğerleri gibi kimselerin elindeydi; d) Kızıl Ordu, çalışmalarıyla safları pekiştiren, askerlerin disiplin ruhunu ve savaş cesaretini geliştiren, bir yandan bazı komutanların haince faaliyetlerini enerjik biçimde, hızla ve yılmaksızın bastırırken, diğer yandan Sovyet iktidarına bağımlılıklarını kanıtlamış ve Kızıl Ordu birliklerini sıkı bir şekilde yönetebilen Partili veya Partisiz komutanların otorite ve ünlerini cesaretle ve kararlılıkla destekleyen, üstün örgütleyiciler ve ajitatörler olarak çalışan askeri komiserlere sahipti.
“Askeri komiserler olmasaydı, Kızıl Ordumuz olmazdı”, diyordu Lenin.
7 - Kızıl Ordu galip geldi, çünkü Beyaz Orduların gerisinde, Kolçak, Denikin, Kraznov, Vrangel'in cephe gerisinde, işçileri ve köylüleri müdahalecilere ve Beyaz Muhafızlara karşı ayaklandıran, Sovyet iktidarı düşmanlarının cephe gerisini güvenliksiz kılan ve böylece Kızıl Ordunun ilerleyişini kolaylaştıran Partili ve Partisiz seçkin Bolşevikler gizli olarak çalışıyorlardı. Beyaz Muhafızların ve müdahalecilerin cephe gerisini güvenliksiz kılan Ukrayna, Sibirya, Uzak Doğu, Urallar, Byelo-Rusya ve Volga bölgesi partizanlarının, Kızıl Orduya eşsiz hizmetlerde bulunduğunu herkes bilmektedir.
8 – Kızıl Ordu galip geldi, çünkü Sovyet Cumhuriyeti, Beyaz Muhafız karşı-devrimine ve dış müdahaleye karşı mücadelesinde yalnız değildi; çünkü Sovyet iktidarının mücadelesi ve başarıları, bütün dünya proleterlerinin sempati ve desteğine sahipti. Emperyalistler Sovyet Cumhuriyetini müdahale ve abluka ile boğmaya çabalarken, emperyalist ülkelerin işçileri Sovyetlerin yanında yer aldılar ve ona yardım ettiler. Onların Sovyet Cumhuriyetine düşman ülkelerin kapitalistlerine karşı mücadelesi, emperyalistleri sonunda müdahaleden vazgeçmeye zorladı. İngiltere, Fransa ve müdahaleye katılan diğer devletlerin işçileri grevler örgütlediler, müdahalecilere ve Beyaz Muhafız generallerine gönderilen savaş malzemelerini yüklemeyi reddettiler ve “Rusya'dan Elinizi Çekin!” şiarı altında Eylem Komiteleri kurdular.
“Uluslararası burjuvazi bize elini kaldırır kaldırmaz, bu eli kendi işçileri tutuyor”, diyordu Lenin. (Lenin, Tüm Eserler, cilt XXV, s. 405, Rusça.)
KISA ÖZET
Ekim Devrimi tarafından alaşağı edilen çiftlik sahipleri ve kapitalistler Beyaz Muhafız generallerle bir olup kendi yurtlarının çıkarlarına karşı Antant ülkelerinin hükümetleriyle birleşerek, Sovyet ülkesi üzerine ortak bir askeri saldırı yapmak ve Sovyet iktidarını devirmek üzere anlaştılar. Bu temelde, Rusya'nın kenar bölgelerinde Antant askeri müdahalesi ve Beyaz Muhafız isyanları tertiplendi, böylece Rusya'nın yiyecek ve hammadde kaynaklarıyla bağları kesildi.
Almanya'nın askeri yenilgisi ve Avrupa'daki iki emperyalist koalisyon arasındaki savaşın son bulması, Antant'ın güçlenmesine ve müdahalenin yozlaşmasına ve Sovyet Rusya için yeni güçlükler yarattı.
Öte yandan, Almanya'daki devrim ve diğer Avrupa ülkelerinde başlayan devrimci hareket, Sovyet iktidarı için elverişli uluslararası şartlar yarattı ve Sovyet Cumhuriyetinin durumunu kolaylaştırdı.
Bolşevik Parti, işçi ve köylüleri yabancı istilacılara ve burjuva ve çiftlik sahibi Beyaz Muhafızlara karşı anavatan savaşı için harekete geçirdi. Sovyet Cumhuriyeti ve onun Kızıl Ordusu, Antant kuklalarını Kolçak'ı, Yudeniç'i, Denikin'i, Kraznov'u ve Vrangel'i- birbiri ardısıra yendi, Antant'ın diğer bir kuklasını, Pilsudski'yi, Ukrayna ve ByeloRusya'dan sürüp attı ve böylece dış müdahale güçlerini yenip, onları Sovyet ülkesinin dışına sürdü.
Böylece uluslararası sermayenin sosyalizm ülkesine ilk silahlı saldırısı tam bir fiyaskoyla son buldu.
Devrim tarafından ezilmiş olan partiler, Sosyal-Devrimciler, Menşevikler, Anarşistler ve milliyetçiler, müdahale döneminde Beyaz Muhafız generallerini ve istilacıları desteklediler; Sovyet Cumhuriyetine karşı, karşıdevrimci komplolar tezgâhladılar ve Sovyet iktidarının temsilcilerine karşı teröre başvurdular. Ekim Devriminden önce işçi sınıfı içinde belli bir etkiye sahip olan bu partiler, içsavaş sırasında kitlelerin gözünde tamamen karşı-devrimciler olarak açığa çıktılar.
İçsavaş ve müdahale dönemi, Sovyet Rusya'da bu partilerin siyasi çöküşüne ve Komünist Partisinin kesin zaferine tanık oldu.
BARIŞÇIL EKONOMİK RESTORASYON ÇALIŞMASINA GEÇİŞ DÖNEMİNDE BOLŞEVİK PARTİSİ (1921 – 1925)
1 - DIŞ MÜDAHALENİN VE İÇSAVAŞIN TASFİYESİNDEN SONRA SOVYET CUMHURİYETİ. RESTORASYON DÖNEMİNİN GÜÇLÜKLERİ.
Sovyet Cumhuriyeti, savaşa son verdikten sonra, barışçıl iktisadi inşa çalışmasına girişti. Savaşın açtığı yaraları sarmak gerekiyordu. Ülkenin yıkılan iktisadi hayatını restore etmek, sanayii, demiryollarını ve tarımı düzene sokmak gerekiyordu.
Ne var ki, barışçıl inşaya geçiş olağanüstü güç şartlar altında gerçekleştirilmek zorunda kalındı. İçsavaşta zafer kolay elde edilmemişti. Ülke, dört yıl süren emperyalist savaş ve üç yıl süren dış müdahaleye karşı savaşla harabeye dönmüştü.
1920 yılında toplam tarım üretimi, savaş öncesi üretimin ancak yarısı kadardı. Ve bu savaş öncesi seviye, çarlık Rusya'sının zavallı kırının seviyesiydi. Daha da kötüsü, 1920'de birçok ilde iyi ürün elde edilemedi. Tarım çok kötü bir durumdaydı.
Tamamen bozulan sanayiin durumu daha da kötüydü. Büyük sanayi üretimi 1920 yılında, savaş öncesi üretimin yedide birininbiraz üzerindeydi. Fabrika ve işletmelerin çoğu çalışmaz durumdaydı; madenler ve kömür ocakları yıkılmış ve su baskınına uğramıştı. En içler açısı olan, demir ve çelik sanayiinin durumuydu. 1921 yılının tümünde toplam pik demir üretimi sadece 116,300 ton, yani savaş öncesi üretimin aşağı yukarı yüzde 3'ü kadardı. Yakıt kıtlığı vardı. Ulaşım tamamen bozulmuştu. Ülkenin metal ve tekstil stokları hemen hemen tükenmişti. Ekmek, yağ, et, ayakkabı, giyecek, kibrit, tuz, gazyağı ve sabun gibi temel ihtiyaç maddelerinde müthiş bir kıtlık vardı.
Savaş sürdüğü müddetçe, halk tüm bu yokluk ve kıtlığa dayanıyor, hatta bütün bunların farkında bile olmuyordu. Ama savaş sona erdikten sonra halk birden bu yokluk ve kıtlığın katlanılmazlığını hissetti ve derhal giderilmesini istemeye başladı.
Köylüler arasında hoşnutsuzluk başgösterdi. İçsavaşın ateşi içinde, işçi sınıfı ile köylülük arasında bir askeri, siyasi ittifak ortaya çıkmış ve sağlamlaşmıştı. Bu ittifak belirli bir temele dayanıyordu: Köylü Sovyet iktidarından toprak ve çiftlik sahiplerine ve Kulaklara karşı korunma elde ediyordu, işçiler ise teslim yükümlülüğü sayesinde köylülükten besin maddeleri elde ediyordu. Ama bu temel şimdi artık yeterli değildi.
Sovyet devleti, teslim yükümlülüğü sayesinde köylülerin tüm ürün fazlasını ülke savunmasının ihtiyaçları için toplamak zorunda kalmıştı. Teslim yükümlülüğü olmasaydı, Savaş Komünizmi siyaseti olmasaydı, içsavaşta zafer elde etmek imkansız olurdu. Savaş Komünizmi siyaseti, savaş tarafından, dış müdahale tarafından dayatılmıştı. Savaş yapıldığı sürece, köylüler teslim yükümlülüğünü kabullenmiş ve mal yetersizliğine aldırmamışlardı; ama savaş sona erdiği ve çiftlik sahiplerinin geri dönmesi tehlikesi ortadan kalktığı zaman, köylüler, bütün ürün fazlalarının ellerinden alınması, teslim yükümlülüğü sisteminden yakınmaya ve yeterli miktarda mal talep etmeye başladılar.
Tüm Savaş Komünizmi sistemi, Lenin'in belirttiği gibi, köylülerin çıkarlarıyla çatışmaya başlamıştı.
Hoşnutsuzluk havası işçi sınıfını da etkiledi. Proletarya, içsavaşın ana yükünü taşımış, Beyaz Muhafızların ve yabancı ordulara karşı, iktisadi bozukluğun ve kıtlığın felaketlerine karşı kahramanca ve fedakarca savaşmıştı. En iyi, en sınıf bilinçli, en fedakar ve en disiplinli işçiler sosyalist coşkuyla esinlenmişlerdi. Ama büyük iktisadi bozukluk, işçi sınıfı üzerinde de etkisini göstermişti. İşler durumda olan birkaç fabrika ve işletme bile sürekli çalışamıyordu. İşçiler geçimlerini sağlamak için gelip geçici işlerle uğraşmak çakmak yapmak ve yiyecek için köylerde küçük mübadelelere girişmek zorunda kalıyorlardı (“çanta ticareti”). Proletarya diktatörlüğünün sınıf temeli zayıflamaya başlıyordu; işçi sınıfı parçalanıyor, bir kısmı köylere gidiyor, işçi olmaktan çıkıyor, deklase hale geliyordu. Açlık ve yorgunluk yüzünden, işçilerin bir kısmında hoşnutsuzluk belirtileri görülmeye başlıyordu.
Parti, ülkenin iktisadi hayatını etkileyen bütün problemlere ilişkin yeni bir siyaset, yeni duruma uygun bir çizgi saptama sorunuyla karşı karşıyaydı.
Parti, iktisadi inşa problemlerine ilişkin böyle bir siyasi çizgi saptama çalışmasına girişti.
Ama sınıf düşmanları uyumuyordu. Güç iktisadi durumdan, köylülerin hoşnutsuzluğundan yararlanmaya çalışıyordu. Sibirya'da, Ukrayna'da ve Tambov ilinde (Antonov isyanı), Beyaz Muhafızların ve Sosyal-Devrimcilerin tertiplediği Kulak isyanları başgösterdi. Her türden karşı-devrimci unsurların -Menşevikler, Sosyal-Devrimciler, Anarşistler, Beyaz Muhafızlar, burjuva milliyetçileri- faaliyeti canlandı. Düşman, Sovyet iktidarına karşı yeni mücadele taktikleri benimsedi. Sovyetleri destekleme kılığına bürünerek, eski iflas etmiş “Kahrolsun Sovyetler!” şiarını bir kenara bırakıp yeni bir şiar kullanmaya başladı: “Komünistlerin olmadığı Sovyetler için!”
Sınıf düşmanının yeni taktiğinin çarpıcı bir örneği, Kronstadt'taki karşı-devrimci ayaklanmaydı. Bu ayaklanma 1921 Martında, X. Parti Kongresinden bir hafta önce başladı. Ayaklanmanın başında, Sosyal-Devrimcilerle, Menşeviklerle ve yabancı devletlerin temsilcileriyle işbirliği halinde olan Beyaz Muhafızlar bulunuyordu. Kapitalistlerin ve çiftlik sahiplerinin iktidarını ve mülkiyetini restore etme çabalarını asiler ilk başta bir “Sovyet” yaftası ardına saklamaya çalıştılar. “Komünistlerin olmadığı Sovyetler!” şiarını attılar. Karşı-devrimciler, sözümona Sovyetik şiarlarla küçük-burjuva kitlelerin hoşnutsuzluğundan yararlanarak Sovyet iktidarını devirmeye çalıştılar.
Kronstadt ayaklanmasının patlak vermesini kolaylaştıran iki neden vardı: savaş gemilerinin mürettebatının bileşiminin kötüleşmesi ve Kronstadt’taki Bolşevik örgütün güçsüzlüğü. Ekim Devrimine katılan eski bahriyelilerin neredeyse tümü, cephede, Kızıl Ordu saflarında kahramanca çarpışmaktaydı. Bunların yerine donanmaya yeni, devrim içinde çelikleşmemiş ikmal erleri gelmişti. Bunlar, köylülerin teslim yükümlülüğüne karşı hoşnutsuzluğunu dile getiren tamamen bilinçsiz bir köylü kitlesiydiler. O dönemdeki Kronstadt Bolşevik örgüt ise, cepheye gidenler yüzünden bir hayli zayıflamıştı. Bütün bunlar, Sosyal-Devrimcilerin, Menşeviklerin ve Beyaz Muhafızların Kronstadt'a sızıp kenti ele geçirmelerini mümkün kıldı.
Asiler çok önemli bir kaleyi, filoyu ve çok miktarda silah ve cephaneyi ele geçirdiler. Uluslararası karşı-devrim bir zafer kazandı. Ama düşman vaktinden evvel sevindi. Ayaklanma Sovyet birlikleri tarafından çabucak bastırıldı. Parti, Kronstadt asilerinin üstüne en seçkin evlatlarını, Voroşilov yoldaşın önderliğinde X. Parti Kongresi delegelerini gönderdi. Kızıl Ordu erleri ince bir buz tabakası üzerinde Kronstadt'a yürüdüler; buz tabakası birçok yerde kırıldı ve birçok Kızıl Ordu eri boğularak öldü. Kronstadt'ın güç zaptedilir kalelerinin cepheden taarruzla alınması gerekiyordu. Zaferi kazanan taraf devrime bağlılık, yiğitlik ve Sovyet iktidarı uğruna ölmeye hazır olanlardı. Kronstadt kalesi, Kızıl birliklerin cepheden taarruzuyla alındı. Kronstadt ayaklanması tasfiye edildi.
2 - PARTİDE SENDİKALAR ÜZERİNE TARTIŞMA. X. PARTİ KONGRESİ. MUHALEFETİN YENİLGİSİ. YENİ EKONOMİK POLİTİKA'YA (NEP) GEÇİŞ
Parti Merkez Komitesi, onun Leninist çoğunluğu, savaş sona erdikten ve ülke barışçıl iktisadi inşaya geçtikten sonra, savaşın ve ablukanın ürünü olan katı Savaş Komünizmi rejimini sürdürmek için bir neden kalmadığı konusunda açıktı.
Merkez Komitesi, artık teslim yükümlülüğü sistemine ihtiyaç kalmadığını, bu sistem yerine köylülere ürün fazlasının büyük kısmını istedikleri gibi kullanma imkanı vermek için bir ayni vergi sisteminin geçirilmesi gerektiğini görüyordu. Merkez Komitesi, böyle bir tedbirini tarımı canlandırma, sanayiin gelişmesi için gerekli olan tahıl üretimini ve sanayi bitkileri üretimini artırma, meta dolaşımını canlandırma, şehirlere yiyecek ikmalini düzenleme ve işçi-köylü ittifakı için yeni bir temel, iktisadi bir temel yaratma imkanı sağlayacağını görüyordu.
Merkez Komitesi, birinci ve en önemli görevin sanayii canlandırmak olduğu konusunda da açıktı; ama Merkez Komitesi, işçi sınıfı ve onun sendikalarını işin içine çekmeksizin sanayiin canlandırılamayacağını, işçi sınıfının ise bu işin içine, iktisadi bozukluğun, halk için, tıpkı dış müdahale ve abluka kadar tehlikeli bir düşman olduğuna ikna edildiğinde çekilebileceğini; Parti ve sendikaların işçi sınıfı ile ilişkilerde, cephede gerçekten gerekli olduğu gibi askeri emirler değil, ikna araçları ve yöntemleri uyguladığında bu görevi yerine getirebilecek durumda olacağını düşünüyordu.
Ama bütün Parti üyeleri Merkez Komitesi gibi düşünmüyordu. Muhalif grupçuklar -Troçkistler, “İşçi Muhalefeti”, “Sol Komünistler”, “Demokratik Merkeziyetçiler” vb.- tam bir şaşkınlık içinde bulunuyor ve barışçıl iktisadi inşaya geçişe ilişkin güçlükler karşısında yalpalıyorlardı. Parti içinde eski Menşevik, eski Sosyal-Devrimci, eski Bund’cu, eski Borotbistk ve Rusya'nın kenar bölgelerinden gelen her türlü yarımilliyetçi az değildi. Bunların büyük çoğunluğu, şu ya da bu muhalefet grubuna mensuptu. Bunlar gerçek Marksist olmadıklarından, iktisadi gelişme yasalarını bilmediklerinden ve Leninist bir Parti eğitiminden geçmediklerinden, muhalif grupçukların şaşkınlığını ve yalpalamalarını şiddetlendirmekten başka birşey yapmadılar. Bazıları bu Savaş Komünizmi rejimini gevşetmeye gerek olmadığını, tam tersine, “vidaların daha da sıkıştırılması” gerektiğini düşünüyordu. Bazılarıysa Parti ve devletin ekonominin restorasyonuna karışmaması, bu işin tamamen sendikalara bırakılması gerektiği kanısındaydı.
Partideki bazı gruplar arasında böyle bir kargaşa ortamında, Partiyi bir tartışma açmaya zorlamak isteyen anlaşmazlık çıkartmaktan hoşlanan kişilerin, şu ya da bu muhalif “önder”lerin çıkacağı açıktı.
Nitekim öyle de oldu.
Tartışma, sendikalar o sırada parti politikasının baş sorunu olmamasına rağmen, sendikaların roIü sorununda başladı.
Lenin'e karşı, Merkez Komitesinin Leninist çoğunluğuna karşı tartışmayı ve mücadeleyi başlatan, Troçki oldu. Durumu daha da ağırlaştırmak amacıyla o, 1920 Kasımının başlarında toplanan V. Tüm-Rusya Sendikalar Konferansı Komünist fraksiyonunun oturumunda, “vidaları sıkıştırma” ve “sendikaları sarsma” gibi sakıncalı bir şiarla ortaya çıktı. Troçki, sendikaların bir an önce “devletleştirilmesi” talebini yükseltti. İşçi sınıfıyla ilişkilerde ikna yöntemine karşıydı; sendikalara askeri yöntemin getirilmesinden yanaydı. Troçki, sendikalarda demokrasinin yaygınlaştırılmasına ve sendika organlarının seçimle gelmesi ilkesine karşıydı.
Troçkistler, işçi sınıfı örgütlerinin faaliyetinin onsuz düşünülemeyeceği ikna yönteminin yerine, çıplak cebir yöntemini, kumanda etme yöntemini öneriyorlardı. Sendikaların yönetimine geldikleri her yerde Troçkistler bu politikalarıyla, sendikaların içine çatışma, bölünme ve çözülmeyi taşıdılar. Troçkistler politikalarıyla, Partisiz işçi kitlesini Partiye karşı kışkırtmaya, işçi sınıfını bölmeye çalıştılar.
Sendikalar üzerine Parti tartışması aslında, sendika sorununu çok çok aşan bir anlama sahipti. Sonraları Rusya Komünist Partisi (Bolşevik) Merkez Komitesi Plenumunun (17 Ocak 1925 tarihli) kararında belirtildiği üzere, çatışma konusu aslında, “Savaş Komünizmine karşı çıkan köylülüğe karşı tavır, Partisiz işçi kitlesine karşı tavır, genel olarak, içsavaşın sona ermek üzere olduğu bir dönemde Partinin kitlelere yaklaşımının ne olacağıydı.” (“SBKP [B] Kararları”, Bölüm I, s. 651, Rusça.)
Troçki’nin peşinden diğer Parti düşmanı gruplar sahneye çıktı: “İşçi Muhalefeti” (Şlyapnikov, Medvedyev, Kollontai ve diğerleri), “Demokratik Merkeziyetçiler” (Sapronov, Drobnis, Boguslavski, Ossinski, V.Smirnov ve diğerleri), “Sol Komünistler” (Buharln, Preobrajenski).
“İşçi Muhalefeti”, tüm ulusal ekonomini yönetiminin bir “Tüm-Rusya Üreticileri Kongresi”ne verilmesini öneren bir şiar attı. Bunlar Partinin rolünü sıfıra indirgemek istiyor ve iktisadi inşada proletarya diktatörlüğünün önemini inkar ediyordu. “İşçi Muhalefeti”, sendikalarla Sovyet devletini ve Komünist Partisini karşı karşıya koyuyordu. İşçi sınıfının en üst örgütlenme biçiminin, Parti değil sendikalar olduğunu iddia ediyordu. “İşçi Muhalefeti” aslında anarko-sendikalist, parti düşmanı bir gruptu.
“Demokratik Merkeziyetçilik.” grubu (DeMeciler), hizipler ve gruplaşmalar için tam özgürlük: talep ediyorlardı. Tıpkı Troçkistler gibi, “Demokratik Merkeziyetçiler” de Partinin Sovyetlerdeki ve sendikalardaki önder rolünü ortadan kaldırmaya çalışıyorlardı. Lenin, “Demokratik Merkeziyetçiler”den “gürültücü çığırtkanlar” hizibi olarak sözediyor, platformlarının ise Sosyal-Devrimci-Menşevik bir platform olduğunu söylüyordu.
Troçki, Lenin'e ve Partiye karşı mücadelesinde Buharin’den destek buldu. Buharin, Preobrajenski, Serebryakov ve Sokolnikov'la birlikte bir “tampon grup” kurdu. Bu grup, bütün hizipçilerin en kötüsü olan Troçkistleri savunuyor ve onların önünde bir kalkan vazifesi görüyordu. Lenin, Buharin'in davranışını, “ideolojik sefilliğin zirvesi” olarak adlandırdı. Kısa süre sonra Buharin'ciler Lenin'e karşı açıkça Troçkistlerle birleştiler.
Lenin ve Leninistler, ana darbelerini, Parti düşmanı gruplaşmaların ana gücü olarak Troçkistler üzerinde yoğunlaştırdılar. Sendikaları askeri örgütlerle karıştırdıklarından dolayı Troçkistleri mahkum ettiler, ve askeri örgütlerin yöntemlerinin sendikalar içine taşınamayacağını onlara kanıtladılar. Muhalif grupların platformlarına bir karşı-ağırlık olarak Lenin ve Leninistler, kendi platformlarını ortaya koydular. Bu platformda sendikalar bir yönetim okulu, bir “Management” okulu, bir komünizm okulu olduğuna işaret ediliyordu. Sendikalar tüm çalışmalarını ikna yöntemi üzerine inşa etmeliydi. Sendikalar ancak bu koşulla bütün işçileri iktisadi bozukluğa karşı mücadele için harekete geçirecek, onları sosyalist inşa işi içine çekecek durumda olacaklardı.
Muhalif gruplaşmalarla mücadele içinde Parti örgütleri Lenin'in etrafında toplandılar. Mücadele, Moskova'da özellikle keskin bir karaktere büründü. Muhalefet, esas güçlerini burada toplamış ve önüne başkent örgütünü ele geçirme hedefini koymuştu. Ne var ki, Moskova Bolşevikleri, hizipçilerin bu tertiplerini kararlılıkla geri çevirdi. Ukrayna Parti örgütlerinde de şiddetli bir mücadele patlak verdi. O sıralar Ukrayna Komünist Partisi (Bolşevik) Merkez Komitesi Sekreteri olan Molotov yoldaşın önderliğindeki Ukraynalı Bolşevikler, Troçkistleri ve Şlyapnikov'cuları yenilgiye uğrattılar. Ukrayna Komünist Partisi, Lenin'in Partisinin sadık bir desteği olarak kaldı. Baku'de muhalefeti bozguna uğratan ise, Orkonikidze yoldaştı. Orta Asya'da Parti düşmanı gruplaşmalara karşı mücadeleye, L. Kaganoviç yoldaş önderlik ediyordu.
Partinin bütün önemli yerel örgütleri, Lenin'in platformunu onayladı.
8 Mart 1921'de X. Parti Kongresi açıldı. Kongrede, 732,521 Parti üyesini temsilen, karar oyuna sahip 694 delege hazır bulundu. İstişari oya sahip delege sayısı 296 idi.
Parti Kongresi, sendikalar üzerine tartışmanın sonuçlarını toparladı ve Lenin'in platformunu ezici bir çoğunlukla onayladı.
Kongreyi açış konuşmasında Lenin, bu tartışmanın izin verilemeyecek bir lüks olduğunu söyledi. Düşmanların Parti içi mücadele ve Komünist Partisi saflarında bir bölünme üzerine spekülasyon yaptıklarına işaret etti.
Hizipçi grupların varlığının Bolşevik Partisi ve proletarya diktatörlüğü için ne kadar büyük bir tehlike oluşturduğunu kavrayan X. Parti Kongresi, Partinin birliği sorununa özel bir dikkat gösterdi. Bu soruna ilişkin raporu Lenin sundu. Parti Kongresi, bütün muhalif gruplaşmaları mahkum etti ve bunların “aslında proleter devrimin sınıf düşmanlarına yardım ettiğini” vurguladı. Parti Kongresi, bütün hizipçi grupların derhal dağıtılması direktifini verdi ve bütün parti örgütlerine, hiçbir hizipçi davranışa izin verilmemesine sımsıkı uyma görevi verdi, Parti Kongresi kararının yerine getirilmemesi ise kayıtsız-şartsız ve derhal Partiden ihracı gerektiriyordu. Parti Kongresi, merkez Komitesine, Merkez Komitesi üyeleri tarafından disiplin ihlali halinde ya da hizipçiliği yeniden canlandırması veya hoş görmesi halinde, onlara, Merkez Komitesinden ve Partiden ihraç da dahil bütün disiplin cezalarını uygulama yetkisi verdi.
Bütün bu kararlar, Lenin tarafından hazırlanan ve Parti Kongresi tarafından onaylanan “Partinin Birliği Üzerine” özel bir kararda biraraya getirildi.
Bu kararda Parti Kongresi, bütün Parti Üyelerinin dikkatini, bir dizi nedenle ülkenin küçük-burjuva nüfusu içindeki yalpalamanın arttığı
X. Parti Kongresi dönemi gibi bir zamanda, parti saflarının birlik ve dayanışmasının, proletaryanın öncüsünün irade birliğinin özellikle gerekli olduğu çekti.
“Oysa”, deniyordu kararda, “daha sendikalar üzerine genel Parti tartışmasından önce bile, Parti içinde fraksiyonculuğun, yani kendi platformuna sahip ve belli bir dereceye kadar kendi içine kapanmaya ve kendi grup disiplinini yaratmaya çalışan grupların ortaya çıkmasının bazı işaretlerine rastlanıyordu. Bütün sınıf bilinçli işçiler, her türlü hizipçiliğin kötülüğünü ve izin verilemezliğini açıkça kavramalıdır, çünkü pratikte hizipçilik kaçınılmaz olarak ekip çalışmasını zayıflatır ve hükümet partisine çengel atan Parti düşmanlarının, (Parti içindeki) ihtilâfı derinleştirmek ve ondan karşı-devrimin amaçları için yararlanmak üzere yeniden güçlü çabalara girişmelerine yol açar.”
Parti Kongresi kararda devamla şunları söylüyordu:
“Tutarlı komünist çizgiden her tür sapmadan proletaryanın düşmanlarının yararlanması, kendini en açık şekilde, burjuva karşı-devrimin ve dünyanın bütün ülkelerindeki Beyaz Muhafızların, sırf Rusya'daki proletarya diktatörlüğünü yıkmak uğruna bir Sovyet düzeni şiarını bile kabul etmeye hazır olduklarını ilan ettikleri, Sosyal-devrimcilerin ve genel olarak bütün burjuva karşı-devrimin, Kronstadt'ta, Rusya'daki Sovyet Hükümetine karşı bir ayaklanma için güya bir Sovyet iktidarı adına ayaklanma şiarını başvurduğu Kronstadt ayaklanması örneğinde göstermiştir. Böylesi olgular, Beyaz Muhafızların, sırf Rusya'da proleter devrimin kalesini zayıflatmak ve devirmek amacıyla, kolayca Komünist kılığına, hatta Komünistlerden “daha sol” kimseler kılığına bürünebileceğini tamamen kanıtlamaktadır. Kronstadt ayaklanması arifesinde Petrograd'da dağıtılan Menşevik bildirileri de, aynı şekilde, Menşeviklerin bir yandan ayaklanmaya karşı olduklarını ve Sovyet iktidarını -ne ki güya küçük düzeltmeleri olan bir Sovyet iktidarını- desteklediklerini söylerken, aslında Kronstadt asilerini, Sosyal-Devrimcileri ve Beyaz Muhafızları fiilen kışkırtmak ve desteklemek için Rusya
Komünist Partisi içindeki anlaşmazlıklardan nasıl yararlandıklarını göstermiştir. “
Karar, Partinin propaganda çalışmasında, proletarya
diktatörlüğünün başarısının temel şartı olan Parti birliği ve proletaryanın öncüsünün irade birliği bakımından hizipçiliğin zararlarını ve tehlikesini bütün ayrıntılarıyla açıklaması gerektiğine işaret etti.
Öte yandan, deniyordu Parti Kongresi kararında, Parti, propaganda çalışmasında Sovyet iktidarının düşmanlarının en son taktik yöntemlerinin özelliğini de açıklamalıdır.
“Bu düşmanlar”, deniyordu kararda, “açık Beyaz Muhafız bayrağı altında bir karşı-devrimin umutsuzluğunu kavradıktan sonra, şimdi tüm çabalarını Rusya Komünist Partisi içindeki anlaşmazlıklardan yararlanarak ve iktidarı, Sovyet iktidarını görünüşte en yakından onaylayan siyasi gruplaşmalara teslim ederek karşı-devrimi şu ya da bu şekilde geliştirmeye harcamaktadırlar.” “SBKP(B) Kararları”, Bölüm I,
s. 373/74, Rusça.)
Karar devamla, Partinin, propagandasında “karşı-devrimin, devrimci diktatörlüğü zayıflatmak ve yıkmak ve böylece karşı-devrimin, kapitalistlerin ve çiftlik sahiplerinin tam zaferine giden yolu açmak için, en devrimci Partiye en yakın duran küçük-burjuva gruplaşmalarını desteklemiş olduğu geçmiş devrimlerin deneyimlerini de yorumlaması gerektiğini” belirtiyordu.
“Partinin Birliği Üzerine” karara yakından bağlı bir başka karar da yine Lenin tarafından hazırlanan ve Parti Kongresi tarafından onaylanan “Partimizdeki Sendikalist ve Anarşist Sapma” üzerine karardı. Bu kararda X. Parti Kongresi “İşçi Muhalefeti”ni mahkum ediyordu. Parti Kongresi, anarko-sendikalist sapmanın fikirlerinin propagandasının Komünist Partisi üyeliğiyle bağdaşmadığını açıklıyor ve Partiyi bu
sapmaya karşı kararlı mücadeleye çağırıyordu.
X. Parti Kongresi, teslim yükümlülüğü sisteminden ayni vergiye geçişe ilişkin, Yeni Ekonomik Politika'ya(NEP) geçişe ilişkin son derece önemli bir karar aldı.
Savaş Komünizminden NEP'e bu dönüşte, Lenin'in politikasının akıllılığı ve ileri görüşlülüğü tüm büyüklüğüyle ortaya çıktı.
Parti Kongresi kararında, teslim yükümlülüğü yerine ayni verginin geçirilmesinden söz ediliyordu. Besin maddelerindeki ayni vergi, teslim yükümlülüğü temelindeki vergiden daha azdı. Vergi tutarı her yıl ilkbahar ekiminden önce açıklanacaktı. Vergi ödeme süresi kesin olarak tespit ediliyordu. Vergi tutarı çıktıktan sonra geriye kalan bütün ürün köylünün özgür tasarrufuna bırakılıyor, bu ürün fazlasıyla özgür ticaret yapması garantileniyordu. Lenin, raporunda, ticaret özgürlüğünün ilk başta ülkede kapitalizmin belli ölçüde canlanmasına yol açacağını söyledi. Özel ticareti serbest bırakmak ve özel müteşebbislerin küçük işletmeler açmasına izin vermek gerekecekti. Ama bunda endişe edilecek birşey yoktu. Lenin, belli bir ticaret özgürlüğünün köylüler için iktisadi bir dürtü olacağını, onların emek üretkenliğini yükselteceğini ve tarımın hızla kalkınmasına yol açacağını; bu temel üzerinde devlet sanayiin restore edilip özel sermayenin yerinden edileceğini, güç topladıktan ve kaynak biriktirdikten sonra güçlü bir sanayi -sosyalizmin iktisadi temeli- yaratılabileceği ve ondan sonra nihai taarruza geçip ülkede kapitalizmin kalıntılarının ortadan kaldırılabileceğini düşünüyordu.
Savaş Komünizmi, şehir ve kırdaki kapitalist unsurların kalesini baskınla, cepheden saldırıyla ele geçirme teşebbüsüydü. Parti, bu taarruzda gereğinden fazla ileri gitmiş ve üssüyle bağlarının kopması tehlikesiyle karşı karşıya kalmıştı. Şimdi Lenin, biraz geri gitmeyi, bir süre için kendi cephe gerisi içine doğru geri çekilmeyi, kuvvet topladıktan sonra yeniden saldırıya geçmek üzere kaleye cepheden saldırıdan, daha yavaş olan kalenin kuşatılmasına geçmeyi öneriyordu.
Troçkistler ve diğer muhalifler, NEP'in ricattan başka birşey olmadığınıiddia ediyorlardı. Bu yorum kendi amaçlarına uygundu, çünkü onların çizgisi kapitalizmi restore etme çizgisiydi. Bu, NEPin son derece zararlı, anti-Leninist bir yorumuydu. Gerçekten de, NEP'in yürürlüğe konmasından topu topu bir yıl sonra Lenin, XI. Parti Kongresinde, geri çekilmenin sona erdiğiniaçıklayıp, “Özel sermayeye karşı taarruza hazırlanın” şiarını attı. (Lenin,Tüm Eserler, cilt XXVII, s. 213, Rusça.)
Kötü Marksistler ve Bolşevik politikasının sorunlarında tam bir kara cahil olan muhalifler, ne NEP'in özünü ne de NEP'in başlangıcında girişilen geri çekilmenin karakterini anlayamıyorlardı. NEP'in özü üzerine daha yukarıda söz edilmişti. Geri çekilmenin karakterine gelince, geri çekilmeden geri çekilmeye fark vardır. Partilerin ya da orduların, bir yenilgiye uğradığı için geri çekilmesi gereken zamanlar olabilir. Böyle durumlarda, ordu ya da parti, kendi varlığını ve kadrolarını yeni savaşlar için korumak amacıyla geri çekilir. NEP'in yürürlüğe konduğu sırada Lenin'in önerdiği geri çekilme, böyle bir geri çekilme değildi, çünkü Parti, yenilgiye ve bozguna uğramak şöyle dursun, bilakis tam tersine bizzat kendisi, içsavaş sırasında müdahalecileri ve Beyaz Muhafızları bozguna uğratmıştı. Ne var ki, muzaffer bir parti ya da ordunun, gerisinde yeterince güçlü bir üs kurmadan taarruzunda çok ileri gittiği zamanlar da olur. Bu, ciddi bir tehlike yaratır. Böyle durumlarda, üssüyle bağını koparmamak için, tecrübeli bir parti ya da ordu, bütün ihtiyaçlarını sağlamak ve sonra daha kararlı ve başarıdan emin bir şekilde saldırıya geçmek üzere biraz geri çekilmeyi, üssüne daha fazla yaklaşmayı ve üssüyle daha sağlam bağlar kurmayı gerekli bulur. Lenin'in Yeni Ekonomik Politika ile gerçekleştirdiği geri çekilme, bu türden geçici bir geri çekilmeydi. NEP'in yürürlüğe konmasını gerektiren nedenler hakkında Komünist Enternasyonal IV. Kongresine sunduğu raporda Lenin açıkça, “İktisadi taarruzumuzda çok ileri gittik, ardımızda yeterince güçlü bir üs bırakmadık” diyordu; bu yüzden, geçici olarak emin cephe gerisine geri çekilmek zorunlu olmuştu.
Muhalefetin talihsizliği, NEP alandaki geri çekilişin bu özelliğini, bilgisizliği yüzünden ne o zaman ne de ömrünün son günlerine kadar kavramamış olmasıydı.
X. Parti Kongresinin Yeni Ekonomik Politika üzerine kararı, sosyalizmin inşası için işçi sınıfı ile köylülüğün sosyalizmin inşası için sağlam iktisadi ittifakını güvenceledi.
Parti Kongresinin aldığı bir başka karar, milli mesele üzerine karar da bu temel göreve hizmet ediyordu. Ulusal soruna ilişkin raporu Stalin yoldaş verdi. Ulusal boyunduruğu ortadan kaldırdık dedi Stalin yoldaş, ama bu yeterli değildir. Görev, geçmişin kötü mirasını, eskiden ezilen halkların iktisadi, siyasi, kültürel geriliğini ortadan kaldırmaktı. Bu bakımdan Merkezi Rusya'ya yetişebilmeleri için bu halklara yardım etmek gerekiyordu.
Stalin yoldaş devamla ulusal sorunda Parti düşmanı iki sapmaya değindi: Büyük güç şovenizmi (Büyük-Rus şovenizmi) ve yerel milliyetçilik. Parti Kongresi, bu iki sapmayı da Komünizme ve proleter enternasyonalizmine zararlı ve tehlikeli olarak mahkum etti. Ama burada Parti Kongresi, ana darbeyi, baş tehlike olarak büyük güç zihniyetine, yani milliyetler karşısında Büyük Rus şovenlerinin Çarlık yönetimi altında Rus olmayan halklara karşı takındığı türden bir tavrın artıklarına, kalıntılarına yöneltti.
3 - NEP'İN İLK SONUÇLARI. XI. PARTİ KONGRESİ. SOVYET SOSYALİST CUMHURİYETLER BİRLİĞİ’NİN KURULUŞU. LENIN'İN HASTALIĞI. LENİN'İN KOOPERATİF PLANI. XII. PARTİ KONGRESİ.
Yeni Ekonomik Politika'nın uygulanması, Parti içindeki fırdöndü unsurların direnişiyle karşılaştı. Direniş iki taraftan gelmekteydi. Bir tarafta, NEP'in Ekim Devriminin kazanımlarından vazgeçme, kapitalizme geri dönüş ve Sovyet iktidarının sonu olduğunu “kanıtlamaya” çalışan “sol” çığırtkanlar, Lominadze, Şatskin ve diğerleri gibi siyasi ucubeler faaliyet gösteriyordu. Siyasi bilgisizliklerinden ve iktisadi gelişme yasaları konusundaki cahilliklerinden dolayı bu kişiler Partinin politikasını anlamıyor, panikliyor ve dört bir yana umutsuzluk, hayal kırıklığı yayıyorlardı. Diğer tarafta, Troçki, Radek, Zinovyev, Sokolnikov, Kamenev, Şlyapnikov, Buharin, Rykov ve diğerleri ayarındaki açıktan teslimiyetçiler faaliyet gösteriyordu. Bunlar ülkemizde sosyalist gelişmenin mümkün olduğuna inanmıyor, kapitalizmin “herşeye kadir gücü”ne tapıyorlardı: Sovyet ülkesinde kapitalizmin pozisyonlarını sağlamlaştırma çabası içinde, gerek yerli, gerekse yabancı özel sermayeye geniş ayrıcalıklar verilmesini, Sovyet iktidarının iktisadi alandaki birçok kumanda tepesinin -imtiyazlar temelinde ya da özel sermayenin de katılacağı karma anonim şirketler temelinde- özel sermayeye devredilmesini talep ediyorlardı.
Her iki grup da Marksizme, Leninizme yabancıydı.
Ödlekleri ve teslimiyetçileri şiddetle kınayan Parti, her iki grubu da teşhir ve tecrit etti.
Parti politikasına karşı böyle bir direnişin varlığı, Partinin istikrarsız unsurlardan temizlenmesi zorunluluğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Bu bağıntıda Merkez Komitesi, 1921 yılında bir Parti temizliğini örgütleyerek Partinin sağlamlaşması doğrultusunda büyük bir iş başardı. Temizlik, Partisizlerin de katıldığı, açık toplantılarda yapıldı. Lenin, Partinin “... düzenbazlardan, bürokratlaşmışlardan, dürüst olmayanlardan, istikrarsız komünistlerden ve dış görünüşlerini değiştiren, ama kalben Menşevik kalan Menşeviklerden” temelli temizlenmesini öğütledi. (Lenin, Seçme Eserler, cilt 9, s. 271.)
Bu temizlik sonunda, toplam yaklaşık 170,000 kişi ya da tüm Parti üyelerinin aşağı-yukarı yüzde 25'i Partiden ihraç edildi.
Temizlik, Partiyi büyük ölçüde sağlamlaştırdı, sosyal bileşimini iyileştirdi, kitlelerin Partiye güvenini pekiştirdi ve partinin otoritesini artırdı. Parti çok daha kaynaşmış ve çok daha disiplinli bir hale geldi.
Yeni Ekonomik, Politika'nın doğruluğu daha ilk yılında kanıtlandı. Yeni Ekonomik Politika'ya geçiş, işçilerin ve köylülerin yeni bir temel üzerinde ittifakını önemli ölçüde sağlamlaştırdı. Proletarya diktatörlüğünün iktidarı ve gücü daha da arttı. Kulak eşkiyalığı neredeyse tamamen tasfiye edildi. Teslim yükümlülüğü kaldırıldıktan sonra, orta köylüler Kulak çetelerine karşı mücadelede Sovyet Hükümetine yardım ettiler. Sovyet Hükümeti iktisadi alandaki bütün kumanda tepelerini elinde tuttu: alır sanayi, ulaşım araçları, bankalar, toprak, iç ticaret, dış ticaret. Parti, iktisadi cephede iyileşme yönünde kesin bir dönüş sağladı. Tarım hemen gelişmeye başladı. Sanayi ve demiryolları ilk başarılarını elde ettiler. İktisadi alanda, hala çok yavaş, ama emin adımlarla ilerleyen bir canlanma görüldü. İşçiler ve köylüler Partinin doğru yolda olduğunu hissettiler ve gördüler.
1922 Martında XI. Parti Kongresi toplandı. Bu kongrede, 532,000 Parti üyesini temsilen karar oyuna sahip 522 delege hazır bulundu. Bu sayı bir önceki kongredekinden azdı. İstişari oya sahip delege sayısı 165 idi. Üye sayısındaki azalmanın açıklaması, başlamış olan Parti saflarının temizliğiydi.
Kongrede Parti, Yeni Ekonomik Politika'nın ilk yılının sonuçlarını toparladı. Bu sonuçlar Lenin'e Parti Kongresinde şu açıklamayı yapma izni verdi:
“Bir yıldır geri çekilmekteyiz. Şimdi Parti adına buna bir dur demeliyiz. Geri çekilmeden umulan gaye elde edilmiştir. Bu dönem artık sona ermek üzeredir ya da sona ermiştir. Şimdi önümüze başka bir gaye koyuyoruz: güçlerimizi yeniden gruplandırmak.” (Lenin,Seçme Eserler, cilt 9, s. 336.)
Lenin, Yeni Ekonomik Politika'nın kapitalizm ile sosyalizm arasında çılgınca bir mücadele, bir ölüm-kalım mücadelesi anlamına geldiğini söyledi. “Kim -kimi?”, sorun buydu. Zafer kazanmak için, işçi sınıfı ile köylülük arasındaki, sosyalist sanayi ile köylü tarımı arasındaki bağı, kentle köy arasındaki meta değişimi çok yönlü geliştirilerek sağlamlaştırılmalıydı. Bu amaçla yöneticilik ve ticaret yapabilme sanatının öğrenilmesi gerekiyordu.
Bu dönemde ticaret, Partinin önünde duran görevler zincirinin ana halkasıydı. Bu görevi çözmeden, kentle köy arasındaki meta değişimini geliştirmek, işçilerin ve köylülerin iktisadi ittifakını güçlendirmek, tarımı kalkındırmak ve sanayii içinde bulunduğu bozuk durumdan çıkarmak imkansızdı.
Sovyet ticareti o sırada hala bir hayli geriydi. Ticaret aygıtı çok yetersizdi; Komünistler henüz ticaret sanatını öğrenmemişlerdi; düşmanın, yani Nepçileriniçyüzünü anlamamış, ona karşı nasıl mücadele edeceklerini öğrenmemişlerdi. Özel tüccarlar, Nepçiler, Sovyet ticaretinin gelişmemişliğinden yararlanarak, tekstil ürünlerinin ve geniş ölçüde talep edilen diğer malların ticaretini ele geçirmişlerdi. Devlet ve kooperatif ticaretinin örgütlenmesi muazzam önem kazandı.
XI. Parti Kongresinden sonra. iktisadi alandaki çalışma çok daha büyük bir çabayla sürdürüldü. Son hasadın kötü sonuçlarının etkileri başarıyla giderildi. Köylü tarımının restorasyonu hızlı ilerlemeler kaydetti. Demiryolları daha iyi çalışmaya başladı. Yeniden çalışmaya başlayan fabrika ve işletmelerin sayısı gittikçe arttı.
Ekim 1922'de, Sovyet Cumhuriyeti büyük bir zaferi kutladı: Müdahalecilerin elinde kalan son Sovyet toprağı olan Vladivostok, Kızıl Ordu ve Uzak DoğuIu partizanlar tarafından Japon müdahalecilerinden kurtarıldı.
Sovyet ülkesinin tüm topraklarının müdahalecilerden temizlenmiş olduğu ve sosyalizmin inşası ve ülke savunmasının görevlerinin, Sovyet ülkesi halklarının birliğinin daha da pekiştirilmesini gerektirdiği bu durumda, Sovyet cumhuriyetlerini yekpare bir devlet birliği içinde birleştirme sorunu gündeme geldi. Sosyalizmi inşa çalışması için, bütün halk güçlerini birleştirmek gerekiyordu. Güçlü bir ülke savunması örgütlemek gerekiyordu. Ülkemizdeki bütün milliyetlerin çok-yönlü gelişmesini sağlama almak gerekiyordu. Bu amaçla, bütün Sovyet ülkesi halklarının birbirine daha da yakınlaştırılması zorunluydu.
Aralık 1922'de I. Tüm-Birlik Sovyet kongresi yapıldı. Bu Kongrede, Lenin ve Stalin'in önerisi üzerine, Sovyet halklarının gönüllü bir devlet birliği, yani Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) kuruldu. SSCB, ilk başta Rusya Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti (RSFSC), Trans-Kafkasya Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti (TSPSC) Ukrayna Sosyalist Sovyet Cumhuriyeti (USSC) ve Byelo-Rusya Sosyalist Sovyet Cumhuriyeti'nden (BSSC) oluşuyordu. Kısa süre sonra orta Asya'da üç bağımsız Birlik Sovyet Cumhuriyeti –Özbek, Türkmen ve Tacik Cumhuriyetleri oluşturuldu. Şimdi bütün bu cumhuriyetler gönüllülük ve eşitlik temelinde bir Sovyet devletleri birliğinde, SSCB'de birleşiyor ve bütün cumhuriyetlerin Sovyetler Birliği'nden serbestçe ayrılabilme hakları korunuyordu.
Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri Birliği'nin kurulması, Sovyet iktidarının sağlamlaştırılması ve Bolşevik Partinin milli mesele konusundaki Lenin-Stalin'ci politikasının büyük bir zafer kazanması demekti.
Kasım 1922'de Lenin, Moskova Sovyeti plenumunda yaptığı konuşmada, Sovyet iktidarının beş yıllık varlığını gözden geçirdi ve “NEP Rusyası'nın Sosyalist Rusya olacağına” dair kesin inancını belirtti. Bu, Lenin'in ülkeye yaptığı son konuşmasıydı. Aynı yılın sonbaharında Parti büyük bir talihsizliğe uğradı: Lenin ağır şekilde hastalandı. Tüm Parti ve bütün emekçiler, Lenin'in hastalığını sanki kendi hastalıklarıymış gibi yaşadılar. Herkes sevgili Lenin'in hayatı üzerine titredi. Lenin ise hastalığı sırasında bile çalışmalarından geri kalmadı. Hastalığı bir hayli ilerlediği bir zamanda bile, bir dizi çok önemli makale yazdı. Lenin, bu son makalelerinde, yapılan çalışmayı gözden geçirdi ve köylülerin sosyalist inşa davasına kazanılması yoluyla ülkemizde sosyalizmin inşa edilmesi planını tasarladı. Bu planda Lenin, sosyalizmi inşa ortak çalışmasına köylülüğün çekilmesine ilişkin kooperatif planını geliştirdi.
Genelde kooperatiflerde, özelde de tarım kooperatiflerinde Lenin, milyonlarca köylü için, küçük bireysel tarımdan büyük çaplı kooperatifsel üretim birliklerine -kollektif çiftliklere- geçişin erişilebilir ve kavranabilir yolunu görüyordu. Lenin, ülkemizde tarımın gelişmesinin, köylülerin kooperatifler yoluyla sosyalist inşaya çekilmesi, tarıma kollektivizm ilkelerinin, önce sürüm alanında, daha sonra da tarımsal ürünlerin üretimi alanında yavaş yavaş sokulması yolunu izlemesi gerektiğine işaret etti. Lenin, proletarya diktatörlüğü alanında, işçi sınıfının köylülükle ittifakı temeli üzerinde, proletaryanın köylülük karşısındaki önder rolünün güvenceye alınması şartlarında, sosyalist bir sanayiin varlığı şartlarında, doğru dürüst örgütlenmiş, milyonlarca köylüyü kapsayan bir üretim kooperatifleri sisteminin, ülkemizde onun yardımıyla tam sosyalist toplumun kurulabileceği araç olduğunu söylüyordu.
1923 Nisanında, XII. Parti Kongresi yapıldı. Bu Kongre, Bolşeviklerin iktidarı ele geçirmesinden sonra Lenin'in katılamadığı ilk. kongreydi. Kongrede 386,000 Parti üyesini temsilen karar oyuna sahip 408 delege hazır bulundu. Bu sayı bir önceki kongredekinden daha azdı.
Burada, önemli oranda Parti üyesinin Partiden ihracına yolaçan Parti saflarının süregiden temizlenmesinin etkileri görülüyordu. İstişari oya sahip delegelerin sayısı 417 idi.
XII. Parti Kongresi, kararlarında, Lenin'in son makale ve mektuplarında yaptığı tavsiyeleri kendine kılavuz edindi.
Parti Kongresi, Yeni Ekonomik Politika'yı sosyalist pozisyonlardan geri çekilme, bu pozisyonları kapitalizme teslim etme olarak anlayanları, ülkenin kapitalist köleliğe geri dönmesini önerenleri şiddetle kınadı. Parti Kongresinde bu türden öneriler, Troçki'nin yandaşları Radek ve Krassin tarafından getirilmişti. Bu kişiler, kendimizi yabancı kapitalistlerin merhametine teslim etmemizi, Sovyet devleti açısından hayati önem taşıyan sanayi kollarını onlara kapitülasyonla vermemizi önerdiler. Çarlık hükümetinin Ekim Devrimi tarafından feshedilen borçlarını ödememizi teklif ettiler. Parti, bu teslimiyetçi önerileri ihanet olarak damgaladı. İmtiyaz tanıma politikasından yararlanmaktan vazgeçmedi, ama ancak Sovyet devletinin yararına olduğu sanayi kollarında ve yine Sovyet devletinin yararına olduğu ölçüde.
Buharin ve Sokolnikov, daha Kongreden önce, dış ticaret tekelinin tasfiye edilmesini önermişlerdi. Bu öneri de, Yeni Ekonomik Politika’nın, Sovyet iktidarının pozisyonlarının kapitalizme teslim edilmesi anlamına geldiği düşüncesinin sonucuydu. Lenin, Buharin'i, vurguncuların, Nepçilerin ve Kulakların savunucusu olarak niteledi. XII. Parti Kongresi, dış ticaret tekelinin dokunulmazlığına indirilen darbelere şiddetle karşı koydu.
Parti Kongresi aynı zamanda Troçki'nin çok kötü sonuçlara yol açabilecek bir köylü politikasını Partiye kabul ettirme teşebbüslerini geri püskürttü ve ülkede küçük köylü tarımının hakimiyetinin görmezlikten gelinemeyecek bir husus olduğunu belirtti. Parti Kongresi, ağır sanayi dahil olmak üzere sanayiin gelişmesinin, köylü kitlelerinin çıkarlarına aykırı şekilde değil, bilakis onlarla sımsıkı bağ içinde, tüm emekçi nüfusun çıkarları doğrultusunda yürümesi gerektiğini açıkladı. Bu kararlar, sanayii köylü ekonomisini sömürme yoluyla inşa etmeyi öneren ve aslında proletarya ile köylülüğün ittifakı politikasını kabul etmeyen Troçki'ye bir cevaptı.
Troçki aynı zamanda, Putilov İşletmeleri, Bryansk İşletmeleri ve diğerleri gibi ülke savunması bakımından önem taşıyan büyük işletmelerin, güya kâr getirmediği gerekçesiyle kapatılmaların önerdi. Parti Kongresi, Troçki'nin önerilerini şiddetle reddetti.
XII. Parti Kongresi, Lenin'in yazılı olarak gönderdiği öneri üzerine, Parti Merkez Kontrol Komisyonu ile İşçi-Köylü Müfettişliğini birleştirdi. Bu birleşik organa, Partimizin birliğini koruma, Parti ve devlet disiplinini güçlendirme ve Sovyet devlet aygıtını her bakımdan mükemmelleştirme önemli görevleri verildi.
Parti Kongresi, ulusal soruna büyük dikkat gösterdi. Bu konuda raportör, Stalin yoldaştı. Stalin yoldaş, ulusal sorundaki politikamızın uluslararası önemini vurguladı. Batıdaki ve Doğudaki ezilen halklar, Sovyetler Birliği'nde, milli meselenin çözülüşü ve milli baskının tasfiye edilişinin imtisal örneğini görüyorlardı. Stalin yoldaş, Sovyetler Birliği halkları arasındaki iktisadi ve kültürel eşitsizliği tasfiye etmek için enerjik tedbirler alınması gerektiğine işaret etti. Partiyi, milli meseledeki sapmalara: Büyük-Rus şovenizmine ve yerel burjuva milliyetçiliğine karşı kararlı bir mücadeleye çağırdı.
Milliyetçi sapmaların taşıyıcıları ve onların ulusal azınlıklar karşısındaki büyük güç politikası, kongrede teşhir edildi. O sıralar. Milliyetçi sapmanın Gürcü temsilcileri, Mdivani ve diğerleri, Partiye karşı çıkıyorlardı. Bu kişiler, Trans-Kafkasya Federasyonu'nun kurulmasına, Trans-Kafkasya halkları arasındaki dostluğun geliştirilmesine karşıydılar. Bu sapmaların taşıyıcıları, Gürcistan'da yaşayan diğer milliyetlere karşı tam anlamıyla büyük güç şovenistleri gibi davranıyorlardı. Gürcü olmayan herkesi, özellikle Ermenileri Tiflis'ten kitle halinde sürdüler; Gürcü olmayanlarla evlenen Gürcü kadınların Gürcistan vatandaşlığını kaybedeceğine dair bir yasa çıkardılar. Milliyetçi sapmanın Gürcü temsilcileri, Troçki, Radek, Buharin, Skripnik ve Rakovski tarafından destekleniyordu.
Parti Kongresinden kısa süre sonra, ulusal sorun üzerine ulusal cumhuriyetlerden fonksiyonerlerin katıldığı özel bir konferans toplandı. Bu konferansta, bir grup Tatar burjuva milliyetçisi -Sultan Galiyev ve diğerleri- ve bir grup Özbek milliyetçi sapmacısı -Feyzullah Hocayev ve diğerleri teşhir edildi.
XII. Parti Kongresi, Yeni Ekonomik Politika'nın iki yılının sonuçlarını gözden geçirdi. Bunlar, çok ümit verici sonuçlardı ve nihai zafere olan güveni artıyorlardı.
“Partimiz sağlamlığını ve birliğini korumuştur, en büyük dönemeçlerden birinde sınavı başarıyla vermiştir ve zaferle ilerlemektedir”, dedi Stalin yoldaş Parti Kongresinde.
4 -EKONOMİK RESTORASYONDA KARŞILAŞILAN GÜÇLÜKLERE KARŞI MÜCADELE. TROÇKİSTLER LENİNİN HASTALIĞINDAN YARARLANARAK FAALİYETLERİNİ ARTIRIYORLAR. YENİ PARTİ TARTIŞMASI. TROÇKİSTLERİN YENİLGİSİ. LENİN’İN ÖLÜMÜ. LENİN SEFERBERLİĞİ. XIII. PARTİ KONGRESİ.
Ulusal ekonomiyi restore etme mücadelesinin daha ilk yıllarında önemli başarılar elde edildi. 1924 yılı başlangıcında bütün alanlarda bir ilerleme gözlemleniyordu. Ekili alanlar 1921'den bu yana bir hayli artmıştı ve köylü tarımı durmadan gelişiyordu. Sosyalist sanayi büyüyüp genişlemekteydi. İşçi sınıfı sayıca bir hayli artmıştı. Ücretler artmıştı. İşçiler ve köylüler için hayat, 1920 ve 1921 yıllarına oranla kolaylaşmış ve düzelmişti.
Ne var ki, henüz aşılmamış olan iktisadi bozukluğun etkileri hala hissediliyordu. Sanayi hala savaş öncesi seviyenin altındaydı ve sanayideki büyüme, ülkenin talebini karşılamaktan çok uzaktı. 1923 sonuna doğru aşağı yukarı bir milyon işsiz vardı; çünkü ulusal ekonominin yavaş büyümesi, henüz işsizliği emme imkanı sunmuyordu. Ticaretin gelişmesi duraklamadaydı, bu Nepçilerin ve ticaret örgütlerimizdeki Nepçi unsurların ülkeye zorla dayattığı mamul madde fiyatlarının aşırı yüksek olmasının bir sonucuydu. Bundan dolayı Sovyet rublesi şiddetle dalgalanmaya ve değeri düşmeye başladı. Tüm bunlar, işçi ve köylülerin durumunun düzelmesini engelliyordu.
1923 sonbaharında, Sovyet iktidarı tarafından güdülen fiyat politikasının sanayi ve ticaret örgütlerimiz tarafından ihlal edilmesi yüzünden, iktisadi güçlükler biraz daha ağırlaştı. Mamul maddelerin fiyatlarıyla tarım ürünlerinin fiyatları arasında büyük bir uçurum vardı. Tahıl fiyatları düşüktü, buna karşılık mamul maddelerin fiyatları haddinden fazla yüksekti. Sanayiin yönetim masrafları çok yüksekti, ve bu, malları pahalılandırıyordu. Köylülüğün sattığı tahıl karşılığı elde ettiği paranın değeri hızla düşüyordu. O sıralar Yüksek Ekonomi Konseyi'nde bulunan Troçkist Pyatakov'un, sözümona sanayii geliştirmek amacıyla, bütün idarecilere, mamul maddelerin satışından mümkün olan en yüksek kârı elde etmeleri ve fiyatları azamiye yükseltmeleri yolunda caniyane talimatlar vermesi, işleri daha da kötüleştirdi. Aslında bu Nepçi şiar ancak sanayiin temelinin daralmasına ve sanayiin altını oymaya yolaçabilirdi. Bu koşullar altında mamul madde satın almak, köylüler için avantajsızdı, ve köylüler bu tür maddeleri satın almayı bıraktılar. Bunun sonucunda, sanayiin zarar gördüğü bir satış krizi doğdu. Ücretlerin ödenmesinde güçlükler ortaya çıktı. Bu da işçiler arasında hoşnutsuzluk yarattı. Bazı fabrikalardaki en geri işçiler işyerlerini terkettiler.
Parti Merkez Komitesi, bütün bu güçlükleri ve eksiklikleri bertaraf etmenin yollarını gösterdi. Satış krizini aşmak için tedbirler alındı. Kitle tüketim mallarının fiyatlarında indirim yapıldı. Bir para reformu yapılmasına ve sağlam, istikrarlı bir para birimine, çernovets'e geçilmesi kararlaştırıldı. Ücretlerin düzenli bir şekilde ödenmesi sağlandı. Ticaretin Sovyet ve kooperatif organları vasıtasıyla geliştirilmesi ve özel tüccar ve vurguncuların ticarette devreden çıkarılması için tedbirler saptandı.
Herkesin kolları sıvayıp işe koyulması gerekiyordu. Partiye sadık herkes böyle düşünüyor ve böyle davranıyordu. Ama Troçkistler böyle davranmadılar. Ağır hastalığı yüzünden çalışmalara katılamaz durumda olan Lenin'in yokluğundan yararlanarak, Partiye ve Parti önderliğine karşı yeni bir saldırı başlattılar. Partiyi parçalamak ve Parti önderliğini yoketmek için uygun zamanın gelmiş olduğu zannına kapıldılar. Partiye karşı mücadelelerinde, mümkün olan herşeyi bir silah olarak kullandılar: gerek 1923 sonbaharında devrimin Almanya ve Bulgaristan'daki yenilgisi, gerek ülke içindeki iktisadi güçlükler, gerekse de Lenin'in hastalığı, Troçki, Bolşevik Partiye karşı saldırısını, Partinin önderinin hasta yatağına bağlandığı bir sırada, Sovyet devletinin tam da bu güç anında başlattı. Parti içindeki bütün anti-Leninist unsurları etrafında topladı ve Partiye, parti önderliğine ve Parti politikasına karşı yönelen, muhalif bir platform çızıktırdı. Platforma 46 Muhalifin Açıklaması adı verildi. Leninist Partiye karşı mücadelede tüm muhalif gruplaşmalar -Troçkistler, Demokratik Merkeziyetçiler, “Sol Komünistler”in ve “İşçi Muhalefeti”nin kalıntıları- birleştiler. Açıklamalarında, ciddi bir iktisadi kriz doğacağı ve Sovyet iktidarının yıkılacağı kehanetinde bulundular ve bu durumdan tek çıkış yolu olarak hiziplere ve gruplaşmalara özgürlük talep ettiler.
Bu, X. Parti Kongresinin Lenin'in önerisi üzerine yasakladığı hiziplerin restore edilmesi uğruna mücadeleydi.
Troçkistler, tarımın veya sanayiin geliştirilmesi, meta dolaşımının geliştirilmesi ya da emekçilerin durumunun iyileştirilmesi için bir tek somut öneride bulunmadılar. Bu, onları ilgilendirmiyordu bile. 0nları ilgilendiren tek şey, Lenin'in yokluğundan yararlanarak Parti içindeki hizipleri restore etmek ve Partiyi temellerinden silkelemek, Merkez Komitesini sarsmaktı.
46'lar Platformunun hemen ardından, Troçki'nin, Parti kadrolarına çamur atan ve Partiye bir dizi yeni, iftira niteliğindeki suçlamalarda bulunan bir mektubu devreye sokuldu. Bu mektupta Troçki, Partinin daha önce ondan defalarca dinlediği eski Menşevik teraneleri yineliyordu.
Troçkistler, herşeyden önce Parti aygıtına çullanıyorlardı. Partinin güçlü bir aygıta sahip olmadan yaşayamayacağını ve çalışamayacağını biliyorlardı. Muhalefet, bu aygıtı sarsmaya ve yıkmaya, Parti üyelerini Parti aygıtına ve gençliği eski Parti kadrolarına karşı çıkarmaya çalıştı. Troçki'nin mektubu, öğrenci gençliğe, Partinin Troçkizme karşı verdiği mücadelenin geçmişini bilmeyen genç Parti üyelerine yaranmaya çalışıyordu. Öğrenci gençliği kazanmak için Troçki, onlardan “Partinin en emin barometresi” olarak sözederek ve aynı solukta eski Leninist kuşağın yozlaştığını iddia ederek onları pohpohluyordu. II. Enternasyonal'in yozlaşmış önderlerini anıştırarak, eski Bolşevik kuşağın da aynı yolda olduğunu iğrenç bir şekilde ima ediyordu. Troçki, Partinin yozlaşması hakkındaki bu yaygarasıyla, aslında kendi yozlaşmasını ve Parti düşmanı tertiplerini örtbas etmeye çalışıyordu.
Muhaliflerin iki belgesi de, yani gerek 46'lar Platformu gerek Troçki'nin mektubu, Troçkistler tarafından reyonlara, hücrelere gönderilip Parti üyelerinin tartışmasına sunuldu.
Partiyi bir tartışma açmaya meydan okudular.
Böylece Troçkistler, tıpkı X. Parti Kongresinden önce sendikalar tartışması sırasında olduğu gibi, Partiyi şimdi de genel bir Parti tartışması açmaya zorladılar.
Parti, ülkenin iktisadi hayatına ilişkin çok daha önemli meselelerle meşgul bulunmasına rağmen, bu meydan okumayı kabullendi ve tartışma açtı.
Tartışma tüm Partiyi sardı. Mücadele son derece sert bir biçime büründü. Moskova'daki mücadele özellikle sert bir biçim aldı. Troçkistlerin gözü herşeyden önce başkent örgütünü ele geçirmekteydi. Ama tartışmanın Troçkistlere hiçbir yararı olmadı. Onlara sadece yüzkarası ve aşağılama getirdi. Troçkistler gerek Moskova'da, gerekse Sovyetler Birliği'nin her yerinde hezimete uğratıldılar. Sadece üniversite ve devlet dairelerindeki hücrelerin küçük bir kısmı, Troçkistler lehinde oy kullandı.
Ocak 1924'te XII. Parti Konferansı toplandı. Konferans, Stalin yoldaşın, tartışmanın sonuçlarını toparlayan raporunu dinledi. Troçkist muhalefeti mahkum etti ve Partinin burada Marksizm’den bir küçükburjuva sapmasıile karşı karşıya olduğunu açıkladı. Konferansın kararları daha sonra XIII. Parti Kongresi ve Komintern V. Kongresi tarafından onaylandı. Uluslararası komünist proletarya, Troçkizme karşı mücadelesinde Bolşevik Partiyi destekledi.
Ne var ki Troçkistler yıkıcı faaliyetlerini durdurmadılar. 1924 sonbaharında Troçki, “Ekim Dersleri” makalesini yayınladı. Bu makalede Leninizm’in yerine Troçkizm’i geçirmeye kalkıştı. Bu makale baştan sona, Partimize ve onun önderi Lenin'e karşı açıkça iftiradan başka birşey değildi. Komünizmin ve Sovyet iktidarının bütün düşmanları bu iftiranameye sarıldılar. Bolşevizmin kahramanlıklarla dolu tarihine bu iftirayı Parti öfkeyle karşıladı, Stalin yoldaş, Troçki'nin Leninizmin yerine Troçkizm’i geçirme çabasını red ve mahkum etti. Konuşmalarında. “ideolojik akım olarak Troçkizm’i mezara gömmenin, Partinin görevi olduğunu” belirtti.
Troçkizmin ideolojik olarak yenilmesinde ve Leninizm’in savunulmasında, Stalin yoldaşın 1924 yılında yayınlanan teorik eseri “Leninizm’in Temelleri Üzerine” önemli bir rol oynadı. Bu yazı, Leninizm’in ustaca bir açıklaması ve güçlü bir teorik gerekçelendirilmesidir. Bu eser, o zaman olduğu gibi bugün de, bütün dünyadaki Bolşevikleri Marksist-Leninist teorinin keskin silahıyla silahlandırmaktadır.
Troçkizme karşı mücadelelerde Stalin yoldaş, Partiyi Merkez Komitesi etrafında birleştirdi ve ülkemizde sosyalizmin zaferi uğruna mücadeleyi sürdürmek üzere seferber etti. Stalin yoldaş, sosyalizme doğru muzaffer bir şekilde ilerlemenin sağlanması için, Troçkizmin ideolojik bakımından mutlaka ezilmesi gerektiğini kanıtladı.
Troçkizme karşı mücadelenin bu döneminin sonuçlarını toparlarken Stalin yoldaşşöyle diyordu:
“Troçkizm yenilgiye uğratılmadıkça, NEP şartları altında zafere ulaşmak, bugünün Rusya'sını sosyalist bir Rusya'ya dönüştürmek imkansızdır.“
Ne var ki, Partinin Leninist politikasının başarıları, Partinin ve işçi sınıfının üzerine çöken büyük bir felaketle gölgelendi. 21 Ocak 1924'te Moskova yakınlarındaki Gorki'de, önderimiz ve öğretmenimiz, Bolşevik Partinin yaratıcısı Lenin öldü. Bütün dünyada işçi sınıfı, Lenin'in ölümünü en acı bir kayıp olarak karşıladı. Lenin'in cenaze töreninin yapıldığı gün, uluslararası proletarya beş dakika iş bıraktı. Demiryolları, işletmeler, fabrikalar tamamen durdu. Lenin toprağa verilirken, bütün dünyanın emekçileri, babaları ve öğretmenleri, en iyi dostları ve savunucuları için duydukları büyük üzüntü içinde ona saygılarını sundular.
Lenin'in ölümünü, Sovyetler Birliği işçi sınıfı, Leninist Parti etrafında daha da sağlam bir şekilde birleşerek yanıtladı. O yaslı günlerde, her sınıf bilinçli işçi, Lenin'in vasiyetinin uygulayıcısı olan Komünist Partisi karşısındaki tavrını anımsadı. Parti Merkez Komitesine Partisiz işçilerden, Partiye alınmalarını rica eden binlerce ve onbinlerce açıklama geldi. Merkez Komitesi, ileri işçilerin bu hareketini benimsedi ve ileri işçilerin kitle halinde Parti saflarına alınacağını açıkladı, Lenin Seferberliği ilan etti. Onbinlerce işçi Partiye girdi; bunlar, Partinin davası, Lenin'in davası uğruna canlarını vermeye hazır kimselerdi. Kısa zamanda 240,000'i aşkın işçi Bolşevik Parti saflarına katıldı. İşçi sınıfının en ileri, en sınıf bilinçli ve en devrimci, en yiğit ve en disiplinli kesimi Partiye girdi. Buna Lenin Seferberliğiadı verildi.
Lenin'in ölümü, Partimizin işçi sınıfı kitlelerine ne kadar yakın olduğunu ve işçilerin Leninist Partiyi ne kadar sevdiklerini gösterdi.
Stalin yoldaş, Lenin için yas tutulan günlerde, SSCB II. Sovyet Kongresi'nde, Parti adına şu andı içti:
“Biz komünistler özel türden insanlarız. Biz özel bir maddeden biçimlendirilmişiz. Biz, büyük proleter stratejisyenin, Lenin yoldaşın ordusunu oluşturanlarız. Bu orduya mensup olmaktan daha büyük bir onur yoktur. Lenin yoldaşın kurucusu olduğu ve önderi olduğu Partinin üyesi olmaktan daha büyük bir ad yoktur...
Lenin yoldaş bizlerden ayrıldığında, bize Parti üyesi olma yüce adını yüksekte tutmayı ve onun arılığını korumayı vasiyet etti. Sana yemin ederiz ki Lenin yoldaş, senin bu buyruğunu onurla yerine getireceğiz!...
Lenin yoldaş bizlerden ayrıldığında, Partinin birliğini gözbebeğimiz gibi korumamızı vasiyet etti. Sana yemin ederiz ki Lenin yoldaş, bu buyruğunu da onurla yerine getireceğiz!...
Lenin yoldaş bizlerden ayrıldığında, bize proletarya diktatörlüğünü korumayı ve pekiştirmeyi vasiyet etti. Sana yemin ederiz ki Lenin yoldaş, senin bu buyruğunu da onurla yerine getirmek için hiçbir çabadan sakınmayacağız!...
Lenin yoldaş bizlerden ayrıldığında, bize bütün gücümüzle işçi köylü ittifakını pekiştirmemizi vasiyet etti. Sana yemin ederiz ki Lenin yoldaş, senin bu buyruğunu da onurla yerine getireceğiz!...
Lenin yoldaş yorulmadan ülkemizin halkları arasındaki gönüllü ittifakın gerekliliğinden, onların Cumhuriyetler Birliği çerçevesi içinde kardeşçe elele hareket etmelerinden sözetti. Lenin yoldaş bizlerden ayrıldığında, bize Cumhuriyetler Birliği'ni pekiştirmeyi ve genişletmeyi vasiyet etti. Sana yemin ederiz ki Lenin yoldaş, senin bu buyruğunu da onurla yerine getireceğiz!...
Lenin yoldaş, Kızıl Ordunun güçlendirilmesi ve yetkinleştirilmesinin, Partimizin en önemli görevlerinden biri olduğuna tekrar tekrar dikkat çekti... O halde, Kızıl Ordumuzu ve Kızıl Donanmamızı güçlendirmek için hiçbir çabadan kaçınmayacağımıza yemin edelim yoldaşlar!...
Lenin yoldaş bizlerden ayrıldığında, bize Komünist Enternasyonal’in ilkelerine bağlı kalmayı vasiyet etti. Sana yemin ederiz ki Lenin yoldaş, tüm dünya emekçilerinin birliğini, Komünist Enternasyonal'i pekiştirmek ve geliştirmek için canımızı sakınmayacağız!”
Bu, Bolşevik Partinin, anısı yüzyıllar boyu yaşayacak olan önderi Lenin'e verdiği sözdü.
Mayıs 1924'te XIII. Parti Kongresi yapıldı. Parti Kongresinde, 735,881 Parti üyesini temsilen, karar oyuna sahip 748 delege hazır bulundu. Bir önceki Parti Kongresine kıyasla Parti üyelerinin sayısındaki güçlü artışın açıklaması, Lenin Seferberliği sırasında yaklaşık olarak 250,000 yeni üyenin Partiye kabul edilmiş olmasıydı. İstişari oya sahip delegelerin sayısı 416 idi.
Parti Kongresi, Marksizm’den bir küçük-burjuva sapması, Leninizm’in bir revizyonu olarak nitelediği Troçkist muhalefetin platformunu oybirliğiyle mahkum etti ve XIII. Parti Konferansının “Parti İnşası Üzerine” ve “Tartışmanın Sonuçları Üzerine” kararlarını onayladı.
Kentle köy arasındaki bağı güçlendirme görevinden yola çıkarak Parti Kongresi, sanayiin, ilk planda da hafif sanayiin daha da genişletilmesi talimatını verdi, ama aynı zamanda da demir-çelik sanayiinin hızla geliştirilmesi zorunluluğunu vurguladı.
Parti Kongresi, İç Ticaret Halk Komiserliğinin kurulmasını onayladı ve ticaret kuruluşlarına, pazarı denetimleri altına alma ve ticaret alanından özel sermayeyi koyma görevi verdi.
Parti Kongresi, köylülere verilen ucuz devlet kredisini genişletme ve tefecileri köyden koymayı görev olarak saptadı.
Kırda çalışmanın baş görevini Parti Kongresi, köylüler arasındaki kooperatifleşme hareketini azami ölçüde geliştirme şiarıyla tespit etti.
Son olarak Parti Kongresi, Lenin Seferberliği'nin muazzam önemine işaret etti ve Partinin dikkatini, genç parti üyelerini, özellikle Lenin Seferberliği sırasında Partiye girenleri, Leninizm’in temelleri konusunda eğitmek için daha fazla çaba harcama zorunluluğuna çekti.
5 -RESTORASYON DÖNEMİNİN SONUNA DOĞRU SOVYETLER BİRLİĞİ. ÜLKEMİZDE SOSYALİST İNŞA VE SOSYALİZMİN ZAFERİ SORUNU. ZINOVYEV-KAMENEV’İN “YENİ MUHALEFET”İ. XİV. PARTİ KONGRESİ. ÜLKENIN SOSYALİST SANAYİLEŞME POLİTİKASI.
Dört yılı aşkın bit süredir Bolşevik parti ve işçi sınıfı, Yeni Ekonomik Politika çizgisinde büyük bir gayretle çalışmaktaydı. Ekonominin restorasyonu doğrultusundaki kahramanca çalışma tamamlanmak üzereydi. Sovyetler Birliği'nin iktisadi ve siyasi gücü gittikçe artıyordu.
Bu arada uluslararası durumda bir değişiklik olmuştu. Kapitalizm, kitlelerin emperyalist savaştan sonraki ilk devrimci atılımlarına dayanabilmişti. Almanya,. İtalya, Bulgaristan, Polonya ve bir dizi diğer ülkede devrimci hareket bastırılmıştı. Bunda burjuvaziye, uzlaşıcı sosyal-demokrat partilerin önderleri yardım etmişti. Devrim dalgasında geçici bir gerileme meydana gelmişti. Batı Avrupa'da kapitalizm geçici, kısmi bit istikrara kavuşmuş, onun pozisyonlarında kısmi bir sağlamlaşma görülmüştü. Ama kapitalizmin istikrara kavuşması, kapitalist toplumu yiyip bitiren temel çelişmeleri ortadan kaldırmamıştı. Tam tersine: kapitalizmin kısmi istikrara kavuşması, işçilerle kapitalistler, emperyalizm ile sömürge uluslar arasındaki, ve çeşitli ülkelerin emperyalist grupları arasındaki çelişmeleri daha da şiddetlendirdi. Kapitalizmin istikrara kavuşması, kapitalist ülkelerdeki çelişmelerde yeni bir patlamayı, yeni krizleri hazırlıyordu.
Kapitalizmin istikrara kavuşmasına paralel olarak, Sovyetler Birliği de istikrara kavuştu. Ama bu iki istikrara kavuşma, birbirinden temelden farklıydı. Kapitalist istikrar, kapitalizmin yeni bir krizinin habercisiydi. Sovyetler Birliği'ndeki istikrar ise sosyalizm ülkesinin iktisadi ve siyasi gücünün daha da artması anlamına geliyordu.
Devrimin Batı'daki yenilgisine rağmen Sovyetler Birliği'nin uluslararası durumu -daha yavaş bir tempoyla da olsa- gittikçe sağlamlaşıyordu.
Sovyetler Birliği, 1922 yılında, İtalya'nın Cenova kentindeki uluslararası iktisat konferansına davet edilmişti. Bu konferansta, kapitalist ülkelerdeki devrimin yenilgisinden cesaret alan emperyalist hükümetler, Sovyet Cumhuriyetine, bu kez diplomatik yoldan yeni bir baskı yapmak istediler. Emperyalistler, Sovyet Cumhuriyeti'nden küstahça taleplerde bulundular. Ekim Devrimi tarafından millileştirilen fabrika ve işletmelerin yabancı kapitalistlere geri verilmesini ve Çarlık hükümetinin tüm borçlarının ödenmesini talep ettiler. Bu koşullar altında emperyalist devletler, Sovyet devletine bazı önemsiz krediler vermeyi vaat ettiler.
Sovyetler Birliği bu talepleri reddetti.
Cenova Konferansı hiçbir sonuç vermedi.
İngiltere Dışişleri Bakanı Lord Curzon'ın, yeni bir müdahale tehdidi taşıyan 1923'teki ültimatomu da layık olduğu şekilde geri çevrildi.
Sovyet Hükümetinin gücünü iskandil edip onun sağlamlığına kanaat getiren kapitalist devletler, ülkemizle birbiri ardına yeniden diplomatik ilişkiler kurmaya başladılar. 1924 yılı içinde İngiltere, Fransa, Japonya ve İtalya ile diplomatik ilişkiler yeniden kuruldu.
Sovyetler Birliği'nin uzun bir soluklanma molası, bir barış dönemi elde etmeyi başardığı açıktı.
Ülke içinde de durum değişmişti. Bolşevik Parti önderliğindeki işçilerin ve köylülerin fedakarca çabaları, meyvesini veriyordu. Ulusal ekonomide hızlı bir büyüme gözlemleniyordu. 1924/1925 mali yılında tarımsal üretim, savaş öncesi seviyeye yaklaştı, savaş öncesi düzeyin yüzde 87'sine ulaştı. 1925'te SSCB'nin büyük sanayi üretimi, savaş öncesi üretimin dörtte üçüneulaştı. 1924-1925 mali yılında Sovyetler Birliği, yeni inşaatlara 385 milyon ruble yatırabiliyordu. Ülkenin elektrifikasyonu planı başarıyla ilerliyordu. Sosyalizmin ulusal ekonomideki kumanda mevkileri sağlamlaşıyordu. Sanayi ve ticaret alanlarında özel sermayeye karşı mücadelede önemli başarılar kazanılmıştı.
İktisadi ilerleme, işçilerin ve köylülerin durumunun daha da iyileşmesini beraberinde getiriyordu. İşçi sınıfı hızla büyüyordu. Ücretler arttı. Emek üretkenliği yükseldi. Köylülerin maddi durumu bir hayli düzeldi. 1924-1925 yılında işçi-köylü devleti, iktisadi bakımdan zayıf köylülüğe yardım için yaklaşık 290 milyon ruble ayırabiliyordu. İşçilerin ve köylülerin durumunun iyileşmesi nedeniyle kitlelerin siyasi faaliyeti büyük oranda arttı. Proletarya diktatörlüğü sağlamlaştı. Bolşevik Partinin otoritesi ve nüfuzu arttı.
Ulusal ekonominin restorasyonu tamamlanmak üzereydi. Ne var ki, Sovyetler ülkesi için, sosyalizmin inşası ülkesi için, ekonominin basit bir restorasyonu, savaş öncesi seviyeye sadece ulaşılması yeterli de~ildi. Savaş öncesi seviye, geri kalmış bir ülkenin seviyesiydi. İlerleme, bu seviyenin çok daha ötesine geçmeliydi. Sovyet devletinin elde ettiği uzun soluklanma süresi, bu gelişme imkanını güvence allına alıyordu.
Ama burada amirane bir şekilde perspektifler sorunu, gelişmemizin, inşamızın karakteri sorunu, Sovyetler Birliği'nde sosyalizmin kaderi sorunu önümüze çıkıyordu. Sovyetler Birliği'nde iktisadi gelişme hangi yönde sürdürülmeliydi, sosyalizm yönünde mi, yoksa başka bir yönde mi? Sosyalist iktisadı kurmalı mıydık ve kurabilirmiydik, yoksa nasibimiz, başka, kapitalist bir iktisat için zemin hazırlamak mıydı? Sovyetler Birliği'nde sosyalist bir iktisat kurmak genelde mümkün müydü, ve eğer mümkünse, kapitalist ülkelerdeki devrimin gecikmesi halinde kapitalizmin istikrara kavuşması halinde onu kurmak mümkün müydü? Ülkede sosyalizmin güçlerini her bakımdan güçlendirdiği ve artırdığı halde, geçici bir süre aynı zamanda kapitalizmin belli bir gelişmesini de beraberinde getiren Yeni Ekonomik Politika çizgisiyle sosyalist iktisadı kurmak mümkün müydü? Sosyalist iktisat nasıl inşa edilecekti, inşaya nereden başlanacaktı?
Restorasyon döneminin sonuna doğru bütün bu sorunlar Partinin karşısına artık teorik sorunlar olarak değil, bilakis pratiğin sorunları, günbegünlük iktisadi inşa çalışmasının sorunları olarak çıktı.
Sanayi ve tarımın inşasında çalışan Parti fonksiyonerlerimizin yanısıra bütün halkın da eseri ne yöne çevireceğini, sosyalizm yönüne mi, kapitalizm yönüne mi çevireceğini bilmesi için, bütün bu sorulara açık ve berrak cevaplar verilmesi gerekiyordu.
Bu sorulara berrak cevap verilmedikçe, tüm pratik inşa çalışmamız, perspektifsiz bir çalışma, kör bir çalışma olacak, boşuna bir çalışma olacaktı.
Tüm bu sorulara Parti berrak ve kesin cevaplar verdi.
Evet, diye cevap verdi Parti, ülkemizde sosyalist iktisat kurulabilir ve kurulmalıdır, çünkü sosyalist iktisadı, tam sosyalist toplumu kurmak için gerekli herşeye sahibiz. Ekim 1917'de işçi sınıfı kapitalizmi siyasi bakımdanyendi, kendi siyasi diktatörlüğünü kurdu. O zamandan bu yana Sovyet Hükümeti, kapitalizmin iktisadi gücünü kırmak ve sosyalist iktisadın kurulması için gerekli şartları yaratmak üzere bütün tedbirleri aldı. Bu tedbirler şunlardı: Kapitalistlerin ve çiftlik sahiplerinin mülksüzleştirilmesi; toprağın, fabrikaların, işletmelerin, demiryollarının ve bankaların halkın ortak mülkiyetine geçirilmesi; Yeni Ekonomik Politika'nın uygulanması; sosyalist devlet sanayiin inşası; Lenin'in kooperatif planının gerçekleştirilmesi. Şimdi baş görev, tüm ülkede yeni, sosyalist bir iktisadın inşası yolunda ilerlemek ve böylece kapitalizme iktisadi bakımdanda öldürücü darbeyi indirmekti. Tüm pratik çalışmamız, bütün eylemlerimiz bu baş görevin yerine getirilmesinin ihtiyaçlarına tabi kılınmalıydı. İşçi sınıfı bunu yapabilirdi ve yapacaktı. Bu muhteşem görevin yerine getirilmesine ülkenin sanayileştirilmesiyle başlanmalıydı. Ülkenin sosyalist sanayileştirilmesi -bu, sosyalist iktisadın inşasını tam yol harekete geçirmek için kavranması gereken esas halkaydı. Ne Batıda devrimin gecikmesi ve ne de diğer ülkelerde kapitalizmin kısmi istikrarı, sosyalizme doğru ilerleyişimizi durduramazdı. Yeni Ekonomik Politika bu görevi ancak kolaylaştırabilirdi, çünkü o Parti tarafından tam da iktisadımızın sosyalist temelinin inşasını kolaylaştırmak için yürürlüğe konmuştu.
Ülkemizde sosyalist inşanın zaferine ilişkin soruya Partinin verdiği cevap buydu.
Ama Parti, tekülkede sosyalizmin zaferi probleminin bununla bitmediğini biliyordu. Sovyetler Birliği'nde sosyalizmin kuruluşu, insanlık tarihindeki, en büyük dönüm noktası, SSCB işçi sınıfı ve köylülerinin dünya çapında tarihi öneme sahip bir zaferi olacaktı. Ama bu yine de SSCB'nin bir iç işiydi ve sosyalizmin zaferi probleminin sadece bir kısmını oluşturuyordu. Problemin öbür kısmını, sorunun uluslararası yanı oluşturuyordu. Tekülkede sosyalizmin zaferi önermesini gerekçelendirirken, Stalin yoldaş tekrar tekrar, bu sorunun iki yönünün, iç yönünün ve uluslararası yönünün birbirinden ayırdedilmesi gerektiğine işaret etti. Sorunun iç yönü bakımından, yani ülke içindeki sınıfların karşılıklı ilişkileri bakımından, Sovyetler Birliği'nin işçi sınıfı ve köylülüğü, kendi burjuvazisini iktisadi bakımdantamamen yenilgiye uğratılabilir ve tam sosyalist toplumu kurabilirdi. Ama sorunun bir de uluslararası yönü, yani dış ilişkiler alanı; Sovyetler Birliği ile kapitalist ülkeler arasındaki, Sovyet halkı ile, Sovyet sisteminden nefret eden ve Sovyetler Birliği'ne yeniden silahlı müdahalede bulunmak, SSCB'nde kapitalizmi restore etme çabalarına yeniden girişmek için fırsat kollayan uluslararası burjuvazi arasındaki ilişkiler alanı vardı. Ve SSCB şimdilik tek sosyalizm ülkesi olduğu, ama diğer ülkeler hala kapitalist kaldığı için, Sovyetler Birliği'nin kapitalist kuşatması sürmekte ve bu da kapitalist müdahale tehlikesini ortaya çıkarmaktaydı. Bu kapitalist kuşatma varolduğu sürece, kapitalist müdahale tehlikesinin ortadan kalkmayacağı açıktı. Sovyet halkı tek başına, kendi gücüyle bu dış tehlikeyi, SSCB'ne kapitalist müdahale tehlikesini ortadan kaldırabilir miydi? Hayır, kaldıramazdı, çünkü kapitalist müdahale tehlikesini ortadan kaldırmak için, kapitalist kuşatmayı ortadan kaldırmak gerekirdi, ve kapitalist kuşatmayı ortadan kaldırmak ise ancak en azından bir ülkede muzaffer proleter devrimin bir sonucu olarak mümkündü. Bundan çıkan sonuç şuydu: Kapitalist iktisat sisteminin ortadan kaldırılması ve sosyalist iktisat sisteminin kurulmasında ifadesini bulan SSCB'nde sosyalizmin zaferi, buna rağmen, yabancı silahlı müdahale tehlikesi, kapitalizmi restore etme teşebbüsleri tehlikesi ortadan kaldırmak ise ancak en azından birkaç ülkede muzaffer proleter devrimin bir sonucu olarak mümkündü. Bundan çıkan sonuç şuydu: Kapitalist iktisat sisteminin ortadan kaldırılması ve sosyalist iktisat sisteminin kurulmasında ifadesini bulan SSCB'nde sosyalizmin zaferi, buna rağmen, yabancı silahlı müdahale tehlikesi, kapitalizmi restore etme teşebbüsleri tehlikesi ortadan kalkmadıkça, sosyalizm ülkesi bu tehlikeye karşı bir garantiye hala sahip olmadıkça, nihaizafer olarak görülemezdi. Yabancı kapitalist müdahale tehlikesini ortadan kaldırmak için, kapitalist kuşatmayı kaldırmak gerekiyordu.
Elbette Sovyet halkı ve onun Kızıl Ordusu, Sovyet iktidarı doğru bir politika izlediği sürece, 1918-1920'deki kapitalist müdahaleyi nasıl geri püskürttüyse, yeni bir yabancı kapitalist müdahaleyi de öyle geri püskürtmeyi bilecekti. Ama bu, yeni kapitalist müdahaleler tehlikesinin ortadan kalktığı anlamına gelmiyordu. İlk müdahalenin yenilgisi, yeni bir müdahale tehlikesini ortadan kaldırmıyordu, çünkü müdahale tehlikesinin kaynağı olan kapitalist kuşatma varolmaya devam ediyordu. Yeni bir müdahalenin yenilgisi de, kapitalist kuşatma varolmaya devam ettikçe, müdahale tehlikesini ortadan kaldırmayacaktı.
Bundan şu sonuç çıkıyordu ki, kapitalist ülkelerde proleter devrimin zaferi, SSCB emekçileri için canalıcı bir sorundu.
Ülkemizde sosyalizmin zaferi sorununda partinin takındığı tavır buydu.
Merkez Komitesi, bu tavrın yaklaşan XIV. Parti Konferansında tartışılmasını, Partinin tavrı olarak, bütün Parti üyeleri için bağlayıcıbir Parti yasası olarak onaylanmasını ve kabul edilmesini istedi.
Partinin bu tavrı, muhalifleri bir yıldırım gibi çarptı, çünkü herşeyden önce, Parti bu çizgiye somut-pratik bir karakter veriyor, onu ülkenin sosyalist sanayileştirilmesi pratik planıyla birleştiriyor ve onun bir Parti yasası biçimine, XIV. Parti Konferansının bütün Parti üyeleri için bağlayıcı bir kararı biçimine büründürülmesini talep ediyordu.
Troçkistler Partinin takındığı tavra karşı çıktılar ve onun karşısına, Marksizmle sadece alay etmek için Marksist bir teori denebilecek olan, ve Sovyetler Birliği'nde sosyalist inşanın zaferinin mümkün olduğunu yadsıyan Menşevik “sürekli devrim teorisi “ni çıkardılar.
Buharin'ciler Partinin takındığı tavra doğrudan karşı çıkmaya cesaret edemediler. Fakat buna rağmen onun karşısına sinsice kendi burjuvazisinin barış içinde sosyalizme geçişi “teori”sini, “yeni” “Zenginleşin!” şiarıyla tamamladıkları bu “teori”ciği çıkarmaya başladılar. Buharincilerin iddiaları, sosyalizmin zaferinin burjuvazinin tasfiye edilmesi değil, bilakis beslenip zenginleştirilmesi anlamına geldiğine çıkıyordu.
Zinovyev ve Kamenev gerçi bir kez, Sovyetler Birliği'nde sosyalizmin zaferinin, ülkenin teknik-ekonomik geriliği yüzünden imkansız olduğu açıklamasıyla ortaya çıkma cüretini gösterdiler, fakat sonra hemen ortalıktan sıvışmak zorunda kaldılar.
XIV.
Parti Konferansı (Nisan 1925), açık ve gizli muhaliflerin bütün bu teslimiyetçi “teori“lerini mahkum etti, Partinin SSCB'nde sosyalizmin zaferi uğruna çalışmak doğrultusundaki tavrını onayladı ve buna uygun bir karar aldı. Köşeye sıkışan Zinovyev ve Kamenev, bu karar lehine oy vermeyi tercih ettiler. Ama Parti, onların mücadeleyi sadece ertelediğini,
XIV.
Parti Kongresinde “Partiyle muharebe etmeye” karar verdiklerini biliyordu. Leningrad'da taraftar topluyor ve sözde “Yeni Muhalefet”i kuruyorlardı.
Aralık 1925'te XIV. Parti Kongresi açıldı.
Parti Kongresi, gergin bir Parti içi ortamda yapıldı. Partinin kuruluşundan beri, Leningrad gibi en büyük Parti merkezlerinden birinin tüm delegasyonunun, Merkez Komitesine karşı çıkmaya koyulması görülmemişti.
Parti Kongresinde, 634,000 Parti üyesini ve 445,000 aday üyeyi temsilen, karar oyuna sahip 665 delege ve istişari oya sahip 641 delege hazır bulundu. Bu bir önceki Parti Kongresinden biraz azdı. Burada, Parti düşmanı unsurların sızdığı üniversite ve devlet dairelerindeki P hücrelerinde yapılan kısmi temizliğin sonuçları etkili oluyordu.
Merkez Komitesinin siyasi raporunu Stalin yoldaş sundu. Sovyetler Birliği'nin siyasi ve iktisadi gücünün büyümesinin berrak bir resmini çizdi. Gerek sanayi gerekse tarım, Sovyet iktisat sisteminin üstünlüğü sayesinde, oldukça kısa bir sürede restore edilmişti ve savaş öncesi seviyeye yaklaşmaktaydı. Bu başarılara rağmen Stalin yoldaş, bu başarılar ülkemizin hala geri bir ülke, bir tarım ülkesi olarak kaldığı gerçeğini ortadan kaldırmadığından, bunlarla yetinilmemesini talep etti. Toplam üretimin üçte ikisini tarım sağlıyordu, sanayi ise sadece üçte birini. Partinin önünde, dedi Stalin yoldaş, tüm kapsamıyla, ülkemizi kapitalist ülkelerden iktisaden bağımsız bir sanayi ülkesine dönüştürme sorunu duruyor. Bu yapılabilir ve yapılmalıdır. Partinin merkezi görevi, ülkenin sosyalist sanayileştirilmesi, sosyalizmin zaferi uğruna mücadele olacaktı.
“Ülkemiz bir tarım ülkesinden, ihtiyaç duyduğu makineleri kendi çabalarıyla üretebilecek durumda olan bir sanayi ülkesine dönüştürmek -genel çizgimizin özü, temeli budur”, dedi Stalin yoldaş.
Ülkenin sanayileşmesi. ülkenin iktisadi bağımsızlığını güvence altına alacak, savunma gücünü artıracak ve SSCB 'nde sosyalizmin zaferi için gerekli önkoşulları yaratacaktı.
Partinin genel çizgisine Zinovyevciler karşı çıktılar. Stalin'in sosyalist sanayileştirme planına karşı Zinovyev'ci Sokolnikov. o sırada emperyalist canavarlar arasında revaçta olan bir burjuva planını çıkardı. Bu plana göre, SSCB esas olarak hammadde ve gıda maddesi üretip bunları dışarıya ihraç eden, kendisinin üretmediği ve üretmemesi gereken makineleri dışarıdan ithal eden bir tarım ülkesi olarak kalmalıydı. 1925'teki şartlarda bu, SSCB'nin sanayii bakımdan gelişmiş yabancı ülkeler tarafından iktisaden köleleştirilmesi için, kapitalist ülkelerin emperyalist canavarları yararına SSCB'nin sanayiinin geriliğini ebedileştirmek için bir plandan başka birşey değildi.
Bu planı kabul etmek, ülkemizi kapitalist dünyanın zavallı bir tarım uzantısına çevirmek, bizi kuşatan kapitalist dünya karşısında ülkemizi savunmasızlığa ve çaresizliğe mahkum etmek ve, sonunda, Sovyetler Birliği'nde sosyalizm davasını mezara gömmek anlamına gelecekti.
Parti Kongresi, Zinovyev'cilerin iktisadi “plan”ını, Sovyetler Birliği’ni köleleştirme planı olarak mahkum etti.
“Yeni Muhalefet”e, devlet sanayimizin güya sosyalist sanayi olmadığı iddiası (Lenin'e rağmen!), ya da orta köylünün sosyalist inşada işçi sınıfının güya müttefiki olamayacağı iddiası (yine Lenin'e rağmen!) gibi çıkışların da bir yardımı dokunmadı.
Parti Kongresi, “Yeni Muhalefet”in bu çıkışlarını anti-Leninist olarak mahkum etti.
Stalin yoldaş, “Yeni Muhalefet”in Troçkist-Menşevik özünü teşhir etti. Zinovyev ve Kamenev'in, Lenin'in amansızca mücadele ettiği Parti düşmanlarıyla aynı eski teraneyi çağırdıklarını gösterdi.
Zinovyevcilerin, sadece kötü bir şekilde maskelenmiş Troçkistler oldukları açıktı. Stalin yoldaş, Partinin en önemli görevinin, sosyalizmin inşası çalışmasında işçi sınıfının orta köylülerle sağlam ittifakı olduğunu vurguladı. Köylü sorununda o sıralar Partide mevcut olan ve bu ittifak için bir tehlike oluşturan iki sapmaya işaret etti. Birinci sapma, Kulak tehlikesini olduğundan az görmek ve küçümsemek, ikincisi ise Kulak önünde paniğe, korkuya kapılmak ve orta köylülerin rolünü küçümsemekti. Hangi sapmanın daha kötü olduğu sorusuna Stalin yoldaşşu yanıtı verdi: “Her ikisi de, gerek birinci gerekse ikinci sapma, 'birbirinden kötü’dür, ve eğer bu sapmalar etrafa yayılırsa, bunlar Partiyi dağıtabilir ve yokedebilir. Ne mutlu ki, Partimiz içinde hem birinci hem de ikinci sapmayı bertaraf edebilecek güçler vardır.”
Gerçekten de Parti, hem” sol”, hem sağ sapmayı parçalayıp bertaraf etti.
İktisadi inşa üzerine tartışmanın sonuçlarını toparlayan XIV. Parti Kongresi, muhaliflerin teslimiyet planlarını oybirliğiyle reddederek şu ünlü kararı aldı:
“İktisadi inşa alanında Parti Kongresi, ülkemizin, proletarya diktatörlüğü ülkesinin 'tam sosyalist toplumun kuruluşu için gerekli herşeye' sahip olduğundan (Lenin) hareket etmektedir. Parti Kongresi, SSCB'nde sosyalist inşanın zaferi için mücadelenin, Partimizin temel görevi olduğu görüşündedir.”
XIV. Parti Kongresi, yeni Parti Tüzüğünü kabul etti.
XIV. Parti Kongresinden bu yana Partimiz kendisine, Sovyetler Birliği Komünist Partisi (Bolşevik)-SBKP (B) demektedir.
Parti Kongresinde yenilen Zinovyevciler, Partiye boyun eğmediler. XIV. Parti Kongresinin kararlarına karşı bir mücadele başlattılar. Parti Kongresinden hemen soma Zinovyev, yönetici grubu Zinovyev, Zalutski, Bakayev, Yevdokimov, Kuklin, Safaroy ve diğer ikiyüzlüler tarafından Partinin Leninist Merkez Komitesine karşı nefret ruhuyla eğitilmiş olan Genç Komünistler Birliği Leningrad İl Komitesinin bir toplantısını yaptı. Bu toplantıda Leningrad İl Komitesi, Genç Komünistler Birliği Leningrad İl Komitesi, Sovyetler Birliği Leninist Genç Komünistler Birliği'nin tarihinde görülmemiş bir karar aldı: XIV. Parti Kongresinin kararlarına uymayı reddetti.
Ama Leningrad Genç Komünistler Birliği'nin Zinovyev'ci yönetici grubu, Leningrad Genç Komünistler Birliği kitlesinin düşüncelerini kesinlikle yansıtmıyordu. Bu yüzden kolayca yenilgiye uğratıldılar, ve kısa süre sonra Leningrad komünist gençlik örgütü, Genç Komünistler Birliği'nde layık olduğu yerini yeniden aldı.
XIV.
Parti Kongresinin sonuna doğru, Kongre delegelerinden bir grup -Molotov, Kirov, Voroşilov, Kalinin, Andreyev ve diğer yoldaşlar- Leningrad'a gönderildiler. Leningrad Parti örgütü üyelerine, temsilciliklerini sahtekarca yöntemlerle elde etmiş olan Leningrad delegasyonunun Parti Kongresinde takındığı tutumunun caniyane, antiBolşevik karakterini kavratmak gerekiyordu. Parti Kongresi üzerine raporların sunulduğu toplantılar bir hayli fırtınalı geçti. Leningrad Parti örgütü bir olağanüstü konferansa çağrıldı. Leningrad Parti üyelerinin ezici kütlesi (yüzde 97'den fazlası) XIV. Parti Kongresinin kararlarını tamamen ve bütünüyle onayladı ve Parti düşmanı Zinovyev'ci “Yeni Muhalefet”i mahkum etti. Zinovyev'ciler daha o zamanlardan ordusuz generallere benziyorlardı. Leningrad Bolşevikleri, Lenin-Stalin'in Partisinin ön saflarında kaldılar.
XIV.
Parti Kongresinin çalışmalarının sonuçlarını toparlarken Stalin yoldaşşöyle yazıyordu:
“SBKP XIV. Parti Kongresinin tarihi önemi, Yeni Muhalefet'in hatalarını ta köküne kadar açığa çıkarmayı bilmesi, onun inançsızlığını ve sulu gözlülüğü tamamen hakir görüp, sosyalizm uğruna mücadelenin yolunu açık-seçik çizmesi, Partiye zafer perspektifi vermesi ve böylece proletaryayı sosyalist inşanın zaferine sarsılmaz inançla silahlandırmasında yatar.” (Stalin, Leninizmin Sorunları, Moskova 1945, s. 168.)
KISA ÖZET
Barışçıl ekonomik restorasyon çalışmasına geçiş yılları, Bolşevik Parti tarihindeki en önemli dönemlerden biri oldu. Parti, gergin bir durumda, Savaş Komünizmi politikasından Yeni Ekonomik Politika'ya çok güç olan geçişi gerçekleştirmeyi bildi. Parti, yeni iktisadi temel üzerinde işçi-köylü ittifakını kuvvetlendirdi. Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri Birliği kuruldu.
Yeni Ekonomik Politika yoluyla ülke ekonomisinin restorasyonunda tayin edici başarılar elde edildi. Sovyetler Birliği, ulusal ekonominin gelişmesinde ekonomik restorasyon döneminden başarıyla çıktı ve yeni bir döneme, ülkenin sanayileştirilmesi dönemine girdi.
İçsavaştan barışçıl sosyalist inşaya geçiş, özellikle ilk başlarda, beraberinde büyük güçlükler getirdi. Bolşevizm düşmanları, SBKP (B) saflarındaki Parti düşmanı unsurlar, bütün bu dönem boyunca Leninist Partiye karşı çılgınca bir mücadele verdiler. Bu Parti düşmanı unsurların başında Troçki duruyordu. Bu mücadelede onun yardakçıları, Kamenev, Zinovyev, Buharin'di. Lenin'in ölümünden sonra muhalifler, Bolşevik Parti safları içine fesat sokmaya, Partiyi bölmeye, ona Sovyetler Birliği'nde sosyalizmin zaferine inançsızlık bulaştırmaya niyetlendiler. Aslında Troçkistler, Sovyetler Birliği’nde yeni burjuvazinin bir siyasi örgütünü, başka bir partiyi -kapitalist restorasyonun partisini- kurmaya çalışıyorlardı.
Parti, Lenin'in bayrağı altında, Leninist Merkez Komitesinin, Stalin yoldaşın etrafında birleşti ve hem Troçkistleri, hem de onların Leningrad'daki yeni dostlarını -Zinovyev-Kamenev'in Yeni Muhalefet'ini- bozguna uğrattı.
Güçlenen Bolşevik Parti, ülkeyi tarihinde yeni bir aşamaya, sosyalist sanayileşme aşamasına getirdi.
ÜLKENİN SOSYALİST SANAYİLEŞMESİ MÜCADELESİNDE BOLŞEVİK PARTİSİ (1926 - 1929)
1 - SOSYALİST SANAYİLEŞME DÖNEMİNDEKİ GÜÇLÜKLER VE ONLARI AŞMA MÜCADELESİ. PARTİ DÜŞMANI TROÇKİSTLER VE ZİNOVYEVİSTLER BLOKUNUN KURULUŞU. BLOKUN ANTİSOVYET EYLEMLERİ. BLOKUN YENİLGİYE UĞRATILMASI.
XIV. Parti Kongresinden sonra Parti, Sovyet iktidarının ülkenin sosyalist sanayileşmesine yönelik genel çizgisini gerçekleştirmek için enerjik bir mücadele başlattı.
Restorasyon döneminde görev, herşeyden önce tarımı canlandırmak, tarımdan hammadde ve gıda maddeleri elde edip sanayii restore etmek, varolan işletme ve fabrikaları işler hale getirmekti.
Sovyet Hükümeti bu görevleri oldukça kolaylıkla başardı.
Ama restorasyon döneminin üç büyük kusuru vardı:
Birincisi, bu dönemde işletme ve fabrikalar eskiydi ve eski, geri bir teknik donatıma sahipti; kısa süre sonra işlemez duruma gelebilirlerdi. Şimdi görev, bunları modern teknik temelinde donatmaktı.
İkincisi, restorasyon döneminde sanayi çok dar bir temele dayanıyordu; ülke için mutlaka gerekli olan makine yapım fabrikalarından yoksundu. Bu fabrikalardan yüzlercesi kurulmalıydı, çünkü onlar olmadan, hiçbir ülke gerçekten sanayileşmiş sayılamaz. Şimdi görev, bu fabrikaları kurmak ve modern teknik araçlarla donatmaktı.
Üçüncüsü, bu dönemde geliştirilen ve işler hale getirilen sanayi ağırlıklı olarak hafif sanayi idi. Ama bir noktadan sonra, ülkenin, ancak
gelişmiş bir ağır sanayiin karşılayabileceği başka birtakım ihtiyaçlarını bir yana bırakalım, bizzat hafif sanayiin de daha fazla gelişmesi, ağır sanayiin zayıflığı yüzünden engelleniyordu. Şimdi görev, ağırlık merkezini ağır sanayie kaydırmaktı.
Bütün bu yeni görevler, sosyalist sanayileşme politikasıyla çözülecekti.
Çarlık Rusya'sında olmayan bir dizi yeni sanayi kolunu inşa etmek, makine, takım tezgahları, otomobil, kimya ve demir-çelik fabrikaları kurmak, enerji santralleri için motor ve makine aksamı üretimini örgütlemek, maden ve kömür çıkarımını artırmak gerekiyordu, çünkü Sovyetler Birliği'nde sosyalizmin zaferinin çıkarları bunları gerektiriyordu.
Yeni bir savunma sanayii yaratmak, yeni top, mermi, uçak, tank ve makineli tüfek fabrikaları kurmak gerekliydi, çünkü kapitalist kuşatma koşulları altında Sovyetler Birliği'nin savunmasının çıkarları bunları gerektiriyordu.
Milyonlarca küçük, bireysel köylü çiftliklerinin büyük-çaplı üretim yapan kollektif çiftliklere dönüşmesini sağlamak için traktör fabrikaları ve modern tarım makineleri atelyeleri kurmak, tarımı bu araçlarla donatmak gerekiyordu, çünkü kırda sosyalizmin zaferinin çıkarları bunları gerektiriyordu.
Sanayileşme politikası tüm bunları getirecekti, çünkü ülkenin sosyalist sanayileşmesinin anlamı buydu.
Elbette böyle büyük bir inşa çalışması milyarlarca rublelik yatırımlar gerektirecekti. Dış borçlara bel bağlamak sözkonusu olamazdı, çünkü kapitalist ülkeler borç vermeyi reddediyordu. Dışardan yardım görmeksizin, kendi kaynaklarımıza dayanarak çalışmak zorundaydık. Ama o sıralar yoksul bir ülkeydik.
Baş güçlüklerden biri buydu.
Kapitalist ülkeler ağır sanayilerini, dış kaynaklardan akan paralarla inşa ediyorlardı: sömürgeleri yağma ederek, yenik halklardan tazminat kopararak, başka ülkelerden borç alarak, Sovyetler Birliği, ilkesel olarak, sanayileşme için kaynak bulmak üzere sömürgeleri ya da yenik ulusları yağma etmek gibi alçakça yollara başvuramazdı. Dış borçlanmaya gelince, kapitalist ülkeler borç vermeyi reddettiklerinden, bu yol da SSCB'ne kapalıydı. Kaynak, ülke içinden bulunmak zorundaydı.
Ve Sovyetler Birliği'nde bu kaynak bulundu. Sovyetler Birliği'nde, herhangi bir kapitalist ülkede bulunamayacak türden birikim kaynakları ortaya çıkarıldı. Sovyet devleti, Ekim Sosyalist Devriminin kapitalistlerin ve çiftlik sahiplerinin elinden aldığı bütün fabrikalar ve araziler, bütün ulaşım araçları, bankalar, iç ve dış ticaret üzerinde tasarruf ediyordu. Devlet fabrika ve işletmelerinin, ulaşım araçlarının, ticaretin ve bankaların kazançları, şimdi artık asalak kapitalistler sınıfının cebine gitmiyor, bilakis sanayiin daha da geliştirilmesi için harcanıyordu.
Sovyet iktidarı, halkı her yıl salt faiz olarak yüz milyonlarca altın ruble ödemek zorunda bırakan Çarlık borçlarını feshetmişti. Çiftlik sahiplerinin toprak üzerindeki mülkiyetini ortadan kaldırarak Sovyet iktidarı köylülüğü her yıl çiftlik sahiplerine kira olarak aşağı yukarı 500 milyon altın ruble ödemekten kurtarmıştı. Tüm bu yükten kurtulan köylülük, yeni, güçlü bir sanayi inşa etmekte devlete yardım edebildi. Traktör ve diğer tarım makineleri elde etmekte köylülerin hayati çıkarı vardı.
Bütün bu gelir kaynakları, Sovyet devletinin tasarrufunda bulunuyordu. Bu kaynaklardan ağır sanayiin kurulması için yüz milyonlarca ve milyarlarca ruble elde edilebilirdi. Gerekli olan, iktisadi bir yaklaşım, mali fonların tam bir tutumluluk içinde harcanması, üretimin rasyonalizasyonu, üretim maliyetinin kısılması, üretken olmayan harcamalara son verilmesi vb. idi.
Sovyet iktidarının tuttuğu yol da bu oldu.
Tasarruf rejimi sayesinde, yeni inşaatlar için her geçen yıl gittikçe daha büyük kaynaklar biriktirildi. Dinyeper Hidroelektrik Santralı, Türkistan-Sibirya Demiryolu, Stalingrad Traktör Fabrikası, takım tezgâh fabrikaları, AMO (ZIS) Otomobil Fabrikası gibi dev tesislerin inşaatına başlamak mümkün oldu.
1926/27'de sanayie bir milyar ruble civarında yatırılmışken, üç yıl sonra beş milyar ruble civarında yatırmak mümkün oldu.
Sanayileşme hızla ilerliyordu.
Sovyetler Birliği'nin sosyalist iktisadının güçlenmesinde kapitalist ülkeler, kapitalist sistemin varlığı için bir tehdit görüyorlardı. Bu yüzden emperyalist hükümetler, Sovyetler Birliği üzerinde yeni bir baskı yapmak, ülkede kafa karışıklığı yaratmak, Sovyetler Birliği'nin sanayileşmesini boşa çıkarmak ya da en azından engellemek için her türlü tedbire başvurdular.
Mayıs 1927’de, hükümet etmekte olan İngiliz Muhafazakarları (“Diehards”, keçi inatlılar) İngiltere’deki Sovyet ticari kuruluşu Arcos'a karşı provokasyon niteliğinden bir baskın düzenlediler. 26 Mayıs 1927'de İngiliz Muhafazakar Hükümeti, SSCB ile diplomatik ve ticari ilişkilerini kestiğini ilan etti.
7 Haziran 1927'de Varşova'da Sovyetler Birliği Elçisi Voykoy yoldaş, Polonya uyruğuna geçmiş bir Rus Beyaz Muhafızı tarafından katledildi.
Aynı sıralarda, Sovyetler Birliği toprakları üzerinde İngiliz casusları ve yıkıcı ajanları Leningrad'daki bir parti kulübüne bomba attılar, bazıları ağır olmak üzere 30 kadar insan yaralandı.
1927 yazında Berlin, Pekin, Şanghay ve Tientsin'deki Sovyet Büyükelçiliklerine ve ticaret temsilciliklerine neredeyse eşzamanlı saldırılar oldu.
Bütün bunlar, Sovyet Hükümetinin karşısına ek güçlükler çıkardı.
Ama Sovyetler Birliği baskıya boyun eğmedi ve emperyalistlerle onların ajanlarının provokasyonlarını kolayca geri püskürttü.
Troçkistlerin ve diğer muhaliflerin yıkıcı faaliyetlerinin Partinin ve Sovyet devletinin karşısına çıkardığı güçlükler de daha az değildi. Stalin yoldaş o sıralar, Sovyet iktidarına karşı “Chamberlain'den Troçki'ye kadar uzanan bir tür birleşik cephe kurulmaktadır” demekle haklıydı.
XIV. Parti Kongresinin kararlarına ve muhalefetin sadakat beyanına rağmen, muhalifler silahları bırakmış değillerdi. Tam tersine, Partiyi kundaklama ve bölme çabalarını yoğunlaştırdılar.
1926 yazında, Troçkistler ve Zinovyevciler bir Parti düşmanı blokta birleşip, bütün yenik muhalefet gruplarının kalıntılarını bu blok etrafında topladılar ve Parti Tüzüğünü ve hizip kurmayı yasaklayan Parti kongrelerinin kararlarını kabaca ihlal ederek gizli anti-Leninist partilerinin temelini kurdular. Parti Merkez Komitesi, kötü ünlü Menşevik Ağustos Bloku'nun bir kopyası olan bu Parti düşmanı blok dağıtılmadıkça bu işin onun yandaşları açısından kötü bir sona varabileceği uyarısında bulundu. Ama blok yandaşları tertiplerinden vazgeçmediler.
O yılın sonbaharında, XV. Parti Konferansı arifesinde, Moskova, Leningrad ve diğer kentlerdeki fabrika Parti toplantılarında bir çıkış yapıp, Partiye yeni bir tartışma dayatmaya kalkıştılar. Parti üyelerine, harcıalem Troçkist-Menşevik anti-Leninist platformun bir kopyası olan platformlarını sundular. Parti üyeleri, muhaliflere sert bir karşılık verdiler, hatta bazı yerlerde toplantılardan attılar. Merkez Komitesi, blok yandaşlarını, Partinin onların yıkıcı faaliyetlerinin artık daha fazla hoş göremeyeceği konusunda yeniden uyardı.
Muhalifler, Merkez Komitesine, altında Troçki, Zinovyev, Kamenev ve Sokolnikov'un imzaları bulunan, içinde kendi hizipçi faaliyetini mahkum ettiği ve bundan böyle Partiye sadık kalacağına söz verdiği bir açıklama sundu. Buna rağmen blok gerçekte varlığını sürdürdü, ve yandaşları illegal Parti düşmanı faaliyetlerini durdurmadılar. Anti-Leninist partilerini derip çatmaya devam ettiler, illegal bir matbaa kurdular, yandaşlarından üye aidatı toplamaya başladılar ve platformlarını yaygınlaştırdılar.
Troçkistlerin ve Zinovyevcilerin bu davranışı karşısında XV. Parti Konferansı (Kasım 1926) ve Komünist Enternasyonal Yürütme Komitesi Genişletilmiş Plenumu (Aralık 1926), Troçkistler ve Zinovyevciler bloku sorununu tartıştı ve aldıkları kararlarda blok yandaşlarını, platformlarında doğrudan Menşevik pozisyonlara düşmüş bölücüler olarak damgaladılar.
Ama bu da blok yandaşlarının akıllarını başlarına getirmedi. 1927'de, tam İngiliz Muhafazakârlarının Sovyetler Birliği ile diplomatik ve ticari ilişkileri kestikleri sırada, Partiye karşı saldırılarını yeniden şiddetlendirdiler. “83'ler Platformu” adı altında yeni bir anti-Leninist platform kotardılar, bu platformu Parti üyeleri arasında yaydılar ve Merkez Komitesinden yeni bir genel Parti tartışması talep ettiler.
Bu platform, bütün muhalif platformlar içinde en yalancı ve en ikiyüzlü olanıydı.
Lafta, yani platformlarında, Troçkistler ve Zinovyevciler Parti kararlarına riayet edilmesine karşı hiçbir itiraz getirmiyorlar ve Partiye sadakatten yana olduklarını açıklıyorlardı, gerçekte ise Parti kararlarını en kaba şekilde ihlal ediyor ve Parti ve onun Merkez Komitesi karşısında her türlü sadakatle alay ediyorlardı.
Lafta, yani platformlarında, Partinin birliğine karşı hiçbir itiraz getirmiyorlar ve bölünmeye karşı çıkıyorlardı, gerçekte ise Partinin birliğini en kaba şekilde ihlal ediyor, bölünmeye doğru rota tutuyor ve daha şimdiden, anti-Sovyet, karşı-devrimci bir parti haline gelmek için bütün özelliklere sahip olan kendi ayrı, illegal-anti-Leninist partilerini kurmuş bulunuyorlardı.
Lafta, yani platformlarında, sanayileşme politikasından yana olduklarını açıklıyor ve hatta Merkez Komitesini, sanayileşmeyi yeterince hızlı yürütmemekle suçluyorlardı, gerçekte ise Partinin Sovyetler Birliği'nde sosyalizmin zaferine ilişkin kararına kara çalıyor, sosyalist sanayileşme politikasıyla alay ediyor, bir dizi işletmenin kapitülasyonlar şeklinde yabancılara verilmesini talep ediyor ve bütün umutlarını, SSCB'ndeki bu yabancı kapitalist imtiyazlara bağlıyorlardı. Lafta, yani platformlarında, köylü işletmelerinin kollektifleştirilmesi hareketinden yana olduklarını açıklıyor ve hatta Merkez Komitesini, kollektifleştirmeyi yeterince hızlı bir tempoda yürütmemekle suçluyorlardı, gerçekte ise köylüleri sosyalist inşa çalışmasına çekme politikasıyla alay ediyor, işçi sınıfı ile köylülük arasında “çözümü imkansız çatışmalar”in kaçınılmazlığı düşüncesini vaaz ediyor, umutlarını kırdaki “kültürlü kiracılar”a, yani Kulaklara bağlıyorlardı.
Bu, muhalefetin bütün yalancı platformları arasında en yalancısıydı.
Partiyi aldatına hedefini güdüyordu.
Merkez Komitesi derhal bir genel tartışma açmayı reddetti ve muhaliflere, bir genel tartışmanın ancak Parti Tüzüğü uyarınca, yani Parti Kongresinde iki ay önce açılabileceğini bildirdi.
Ekim 1927'de, yani XV. Parti Kongresinden iki ay önce, Parti Merkez Komitesi genel Parti tartışmasını açtı. Tartışma toplantıları başladı. Tartışmanın sonuçları Troçkistler ve Zinovyevciler bloku için acınacaktan da öte oldu: 724,000 Parti üyesi, Merkez Komitesinin politikası lehinde; 4,000 ya da yüzde 1'den daha az Parti üyesi de Troçkistler ve Zinovyevciler bloku lehinde oy kullandı. Parti düşmanı blok hezimete uğratıldı. Böylece Parti, ezici çoğunluğu itibariyle, blokun platformunu oybirliğiyle reddetti.
Yargısına, blok yandaşlarının bizzat başvurduğu Partinin açıkça ifade edilen iradesi buydu.
Ama bu ders de blok yandaşlarının aklını başına getirmedi. Partinin iradesine boyun eğecekleri yerde, Partinin iradesini boşa çıkarmaya karar verdiler. Daha tartışma sona ermeden, kendilerini yüzkızartıcı bir yenilginin beklediğini görerek Partiye ve Sovyet Hükümetine karşı daha keskin mücadele biçimlerine başvurmaya karar verdiler. Moskova ve Leningrad’da açık bir protesto gösterisi yapmayı kararlaştırdılar. Gösteri günü olarak seçtikleri 7 Kasım, her yıl Sovyetler Birliği emekçilerinin bütün ülkede devrimci halk yürüyüşleri yaptığı Ekim Devriminin yıldönümüydü. Yani Troçkistler ve Zinovyevciler, paralel bir gösteri yapmaya hazırlanıyorlardı. Ama bekleneceği gibi, blok yandaşları sokağa bir avuç uzantıları dışında kimseyi çıkarmadılar. Bu uzantılar ve onların elebaşıları genel gösteriler karşısında ezildiler, sokaklardan süpürülüp atıldılar.
Şimdi artık Troçkistlerin ve Zinovyevcilerin anti-Sovyet batağa batmış olduklarına hiç şüphe kalmamıştı. Genel Parti tartışması sırasında Merkez Komitesine karşı Partiye başvurmuşlardı; şimdi ise, düzenledikleri cılız gösteriyle, Partiye ve Sovyet devletine karşı düşman sınıflara başvurma yolunu tutmuşlardı. Bolşevik Partiyi kundaklamayı kendilerine hedef edindiklerine göre, işi ister istemez Sovyet devletini kundaklamaya kadar vardırmak zorundaydılar, çünkü Sovyetler Birliği'nde Bolşevik Parti ile devlet birbirinden ayrılmaz. Böylece Troçkistler ve Zinovyevciler blokunun elebaşıları, kendilerini Parti dışına çıkarmış olurlar, çünkü anti-Sovyet batağa saplanan kişilere Bolşevik Parti saflarında daha fazla tahammül etmek imkansızdı.
14 Kasım 1927'de, Merkez Komitesi ve Merkez Kontrol Komisyonu'nun birleşik oturumu, Troçki ile Zinovyev'i Partiden ihraç etti.
2 - SOSYALİST SANAYİLEŞMENİN BAŞARILARI. TARIMIN GERİ KALMASI. XV. PARTİ KONGRESİ. TARIMDA KOLLEKTİFLEŞTİRME POLİTİKASI. TROÇKİSTLER VE ZİNOVYEVCİLER BLOKUNUN EZİLMESİ. SİYASİİKİYÜZLÜLÜK.
Daha 1927 yılı sonuna doğru, sosyalist sanayileşme politikasının tayin edici başarıları görülmeye başlıyordu. Yeni Ekonomik Politika koşulları altında sanayileşme, kısa sürede önemli bir kalkınma hareketine sebebiyet vermişti. Sanayi ve bir bütün olarak tarım (kereste sanayii ve balıkçılık dahil) gayrisafi toplam üretim itibariyle savaş öncesi seviyeye sadece erişmekle kalmamış, hatta aşmıştı. Sanayiin ulusal ekonomi içindeki payı yüzde 42'ye yükselmiş ve savaş öncesi seviyeye ulaşmıştı.
Sosyalist sanayi sektörü, özel sektör aleyhine hızla gelişti ve 1924/25'te yüzde 81'den, 1926/27'de yüzde 86'ya yükseldi; özel sektörün payı ise aynı dönem içinde yüzde 19'dan yüzde 14' e düştü.
Bu, Sovyetler Birliği'nde sanayileşmenin gayet belirgin sosyalist bir karakter taşıdığı; Sovyetler Birliği sanayiinin, sosyalist üretim sisteminin zaferine doğru ilerlediği; sanayi alanında “Kim-kimi?” sorusunun şimdiden sosyalizm lehine cevaplandığı anlamına geliyordu.
Ticaret alanından özel tüccarların çıkarılması da aynı hızla gelişti. Özel tüccarın perakende ticaretteki payı 1924/25'te yüzde 42'den, 1926/27'de yüzde 32'ye düştü; toptancı ticaretin ise sözünü bile etmiyoruz, ki orada özel tüccarın payı aynı dönem içinde yüzde 9'dan yüzde 5'e gerilemişti.
Büyük ölçekli sosyalist sanayiin gelişmesi daha da hızlı bir tempoda oldu; restorasyon döneminden sonraki ilk yıl olan 1927'de, önceki yıla oranla üretim artışı yüzde 18'e vardı. Bu, en ileri kapitalist ülkelerin büyük ölçekli sanayiinin bile erişemediği, rekor bir artıştı.
Ama tarım, özellikle de tahıl üretimi, farklı bir tablo sunuyordu. Gerçi bir bütün olarak tarım, savaş öncesi seviyeyi aşmıştı ama en önemli dalının -hububat tarımının- toplam üretimi savaş öncesi seviyenin ancak yüzde 91'iydi; mahsulün pazarlanabilir kısmı, yani kentlerin ihtiyacını karşılamak üzere satışa sunulan miktar ise savaş öncesi düzeyin yüzde 37'sine bile varmıyordu. Üstelik bütün belirtiler, pazarlanabilir tahıl miktarının daha da düşmesi tehlikesine işaret ediyordu.
Bu, 1918'de başlayan, kırda pazar için üretim yapan büyük çiftliklerin küçük çiftliklere, küçük çiftliklerin de cüce çiftliklere ufalanması sürecinin hala, devam ettiği; bu küçük ve cüce köylü çiftliklerinin, pazar için çok az miktarda tahıl sağlayan yarı-doğal ekonomiye dönüştüğü; 1927 dönemindeki tahıl tarımının, savaş öncesi tahıl tarımının biraz altında tahıl üretmesine rağmen, yine de kentlere savaş öncesi tahıl tarımının satabildiği tahıl miktarının üçte birinden biraz fazla tahıl satabildiği anlamına geliyordu.
Hiç kuşku yok ki, tahıl tarımının bu durumu devam ederse, Sovyetler Birliği ordusu ve kentleri kronik bir açlık durumuyla karşılaşacaktı.
Tahıl tarımındaki bu krizi, ister istemez, hayvancılıktaki bir kriz izleyecekti. Bu durumdan kurtulmanın tek yolu, traktör ve tarım makinalarıyla çalışacak ve pazarlanabilir tahıl fazlasında birkaç misli bir artışa yol açacak olan tarımda büyük ölçekli üretime geçmekti. Ülkenin önünde iki yol vardı: ya kapitalist büyük ölçekli üretime geçmek, ki bu, köylü kitlelerinin mahvolması, işçi sınıfı ile köylülük arasındaki ittifakın çökmesi, Kulakların güçlendirilmesi ve sosyalizmin kırda yenilmesi anlamına gelecekti; ya da küçük köylü çiftliklerini büyük sosyalist çiftliklerde, kollektif çiftliklerde birleştirme yolunu tutmak, ki bu, tahıl üretiminin hızla ilerlemesi ve pazarlanabilir tahıl fazlasının hızla artması için traktörlerin ve diğer modern makinelerin kullanılmasını mümkün kılacaktı.
Bolşevik Partinin ve Sovyet devletinin ancak ikinci yolu, yani tarımı kollektif çiftçilik yoluyla geliştirme yolunu tutabilecek olduğu anlaşılırdır.
Bu konuda, Lenin'in küçük köylü tarımından büyük ölçekli, kooperatifleşmiş, kollektif tarıma geçmenin gerekliliğini belirten şu uyarıları, Partiye yol gösteriyordu:
a) “Küçük çiftliklerle yoksulluktan kurtuluş yoktur”. (Lenin, Seçme Eserler, cilt 8, s. 204.)
b) “Özgür topraklar üzerinde özgür yurttaşlar olarak olsa da eskisi gibi küçük çiftliklerde büzüşüp kalırsak, yine de kaçınılmaz yıkımla karşılaşacağız.” (Lenin, Tüm Eserler, cilt XX, s. 417, Rusça.)
c) “Köylü tarımı eğer daha gelişebilirse, onun sağlam bir temelde [bir üst gelişme aşamasına -ÇN.] geçmesini de sağlamamız gerekir, [bir üst gelişme aşamasına-ÇN] geçiş ama en kârsız ve en geri, küçük dağınık köylü çiftliklerinin, tedrici bir birleşme süreci ile büyük ölçekli kollektif çiftlikler halinde örgütlenmesinden ibarettir.” (Lenin, Tüm Eserler, cilt XXVI, s. 371.)
d) “Ancak köylülere toprağı toplumsal, kollektif, ortaklaşa, artel biçiminde işlemenin üstün yanlarını pratikte göstermeyi başarırsak, ancak köylülere kooperatif ya da artel tarımı yoluyla yardım etmeyi başarırsak, ancak o zaman devlet iktidarını elinde bulunduran işçi sınıfı, köylülere, haklı olduğunu gerçekten tanıtlayabilir ve milyonlarca köylüyü sağlam bir şekilde ve gerçekten kendi yanına çekebilir.” (Lenin, Seçme Eserler, cilt 8, s. 207.)
XV.
Parti Kongresinden önce durum buydu.
XV.
Parti Kongresi, 2 Aralık 1927’de açıldı. Parti Kongresinde
887,233 Parti üyesini ve 348,957 aday üyeyi temsilen, karar oyuna sahip 898 delege ve istişari oya sahip 771 delege hazır bulundu.
Hesap verme raporunda sanayileşmenin başarılarına ve sosyalist sanayiin hızla büyümesine değinen Stalin yoldaş, Partinin önüne şu görevi koydu:
“Halk ekonomisinin bütün kollarında, hem kentte hem köyde sosyalist kumanda tepelerimizi genişletmek ve sağlamlaştırmak ve ulusal ekonomideki kapitalist unsurları tasfiye etmeye yönelik bir rota izlemek.”
Tarım ile sanayii karşılaştırılıp, -modern teknik araçların kullanılmasını engelleyen tarımın dağınıklığından ileri gelen- tarımın geriliğine, özellikle de tahıl tarımının geriliğine işaret eden Stalin yoldaş, tarımın bu kötü durumunun tüm halk ekonomisi için tehdit edici bir durum yarattığını vurguladı.
“Çıkış yolu nerededir” diye sordu Stalin yoldaş.
“Çıkış yolu”, diye yanıtladı Stalin yoldaş. “küçük, dağınık köylü çiftliklerinin, toprağın ortaklaşa işlenmesi esasına dayanan geniş birleşik çiftliklere geçmesinde; modern, daha ileri bir teknik temelinde toprağın kollektif işlenmesine geçişte yatmaktadır. Çıkış yolu, küçük ve cüce köylü çiftliklerini tedricen ama yolundan şaşmaksızın, zorla değil, örnek göstererek ve ikna yoluyla, toprağı toplumsal, ortaklaşa, kollektif bir şekilde; tarım makineleri ve traktörler ile yoğun tarım bilimsel yöntemleri kullanılarak işleyen büyük ölçekli çiftlikler halinde birleştirmektir. Başka bir çıkış yolu yoktur.”
XV. Parti Kongresi, tarımda kollektifleştirmeyi çok yönlü geliştirme üzerine bir karar aldı. Kongre, kollektif çiftlikler ve Sovyet çiftlikleri ağının yaygınlaştırılması ve sağlamlaştırılması için bir plan benimsedi ve tarımda kollektifleştirme mücadelesinde kullanılacak yöntemlere ilişkin açık talimatlar tespit etti.
Kongre aynı zamanda şu direktifi verdi:
“Kulaklara karşı taarruzu daha da geliştirmek ve kırda kapitalizmin gelişmesini kısıtlayacak, köylü tarımını sosyalizm yönüne doğrultacak bir dizi yeni tedbirler almak.” (“SBKP [B]'nin Kararları”, Bölüm II, s. 260, Rusça.).
Son olarak Kongre, halk ekonomisinde plan ilkesini sağlamlaştırmaktan yola çıkarak ve sosyalizmin tüm iktisadi cephe boyunca kapitalist unsurlara karşı sistematik taarruzunu örgütlemek amacıyla, halk ekonomisinin Birinci Beş Yıllık Plan'ını hazırlama yolunda ilgili organlara talimat verdi.
Kongre, sosyalist inşa sorunlarının ele alınmasından sonra, Troçkistler ve Zinovyevciler blokunun tasfiyesi sorununu tartışmaya geçti.
Kongre, “muhalefetin Leninizm’den ideolojik olarak koptuğunu, Menşevik bir gruba yozlaştığını, uluslararası ve yerli burjuvaziye teslimiyet yolunu tuttuğunu, objektif olarak proletarya diktatörlüğü rejimine karşı karşı-devrimin bir aletine dönüştüğünü” saptadı. (Aynı yerde, s. 232.)
Kongre, Parti ile muhalefet arasındaki görüş ayrılıklarının programatik görüş ayrılıklarına dönüştüğünü, Troçkist muhalefetin anti-Sovyet mücadele yolunu tuttuğunu saptadı. Bu nedenle XV. Parti Kongresi, Troçkist muhalefete mensup olmanın ve onun görüşlerini propaganda etmenin Bolşevik Parti saflarında kalmayla bağdaşmaz olduğunu açıkladı.
Kongre, Merkez Komitesi ve Merkez Kontrol Komisyonu'nun birleşik oturumunun Troçki ve Zinovyev'i Partiden ihraç kararını onayladı ve Troçkistler ve Zinovyevciler blokunun Radek, Preobrajenski, Rakovski, Pyatakov, Serebryakov, İ. Smirnov, Kamenev, Sarkis, Safarov, Lifschitz, Mdivani, Smilga gibi bütün aktif üyelerini ve tüm “Demokratik Merkeziyetçilik” grubunu (Sapronov, V. Smirnov, Boguslavski, Drobnis ve diğerlerini) Partiden ihraç etmeye karar verdi.
İdeolojik olarak hezimete uğratılan ve örgütsel olarak ezilen Troçkistler ve Zinovyevciler blokunun yandaşları, halk içindeki nüfuzlarının son kırıntılarını da yitirdiler.
Partiden ihraç edilen anti-Leninistler, XV. Parti Kongresinden bir süre sonra, Troçkizm’den koptuklarına ilişkin ve tekrar Partiye alınmalarını isteyen açıklamalar yapmaya başladılar. Elbette Parti o sıralar henüz, Troçki, Rakovski, Radek, Krestinski, Sokolnikov ve diğerlerinin, uzun zamandan beri halk düşmanları yabancı casusluk servisleri tarafından angaje edilmiş casuslar olduğunu; Kamenev, Zinovyev, Pyatakov ve diğerlerinin, Sovyetler Birliği'nin kapitalist ülkelerdeki düşmanlarıyla Sovyet halkına karşı “işbirliği” yapmak üzere bağlar kurduklarını bilemezdi. Ama Parti, en kritik anlarda Lenin'e ve Lenin'in Partisine tekrar tekrar karşı çıkmış olan bu insanlardan her türlü alçaklığın beklenebileceği konusunda yeterince deneyim sahibi olmuştu. Bu yüzden Parti, ihraç edilenlerin dilekçelerine karşı şüpheci davrandı.
Dilekçe sahiplerinin içtenliklerini bir ilk sınavdan geçirmek amacıyla, Partiye yeniden alınma şartları olarak şu talepleri ileri sürdü:
a) Troçkizmi anti-Bolşevik ve anti-Sovyet bir ideoloji olarak açıkça mahkûm etmek;
b) Parti politikasını tek doğru politika olarak tanımak;
c) Partinin ve onun organlarının kararlarına kayıtsız-şartsız boyun eğmek;
d) Partinin belirli bir süre zarfında dilekçe sahiplerini inceleyip, bu sürenin bitiminde, incelemenin sonuçlarına göre, ihraç edilenlerden her birini tekrar Partiye alma sorununu ayrı ayrı ele alacağı bir sınavdan geçirilmeyi taahhüt etmek.
Parti, ihraç edilenlerin bu noktaları alenen kabul etmesinin her halükârda Partinin yararına olacağını düşündü, çünkü bu, Troçkist-Zinovyevist safların birliğini dağıtacak, onların maneviyatını kıracak, Parti politikasının doğruluğunu ve Partinin gücünü bir kez daha gösterecek ve Partiye, dilekçe sahipleri samimi iseler, eski Parti işçilerini yeniden saflarına kazanma imkanı; eğer samimi değillerse, onları halkın gözünde artık yanlış yola sapmış kimseler olarak değil, ilkesiz mevki düşkünleri, işçi sınıfını aldatanlar ve iflah olmaz ikiyüzlüler olarak teşhir etme imkanı verecekti.
İhraç edilenlerin çoğu, Parti tarafından ileri sürülen Partiye [geri] alınma şartlarını kabul ettiler ve bunu basında açıkladılar.
Onlara merhametli davranmak isteyen ve tekrar Partinin ve işçi sınıfının neferleri olma imkânından yoksun kılmak istemeyen Parti, onları tekrar saflarına aldı.
Ancak zamanla, Troçkistler ve Zinovyevciler blokunun “başı çeken yıldızları”nın açıklamalarının, birkaç istisna dışında, baştan sona sahte ve ikiyüzlü açıklamalar olduğu anlaşıldı.
Bu beyefendilerin, daha dilekçelerini vermeden önce, kendi görüşlerini halkın önünde savunmaya hazır bir siyasi akım olmaktan çıkıp, Parti ve işçi sınıfı saflarında kalabildikleri ve işçi sınıfına ve onun Partisine sinsice zarar verme fırsatına sahip oldukları sürece, kamuoyu önünde kendi görüşlerinin son kalıntılarını da ayaklar altına almaya, Partinin kendilerine yabancı olan görüşlerini övmeye ve bukalemun gibi her renge girmeye hazır ilkesiz bir mevki düşkünleri çetesi olduğu anlaşıldı.
Troçkist-Zinovyevist “politikacılar”ın birer siyasi düzenbaz, siyasi sahtekar olduğu anlaşıldı.
Siyasi sahtekarlar, genellikle yalan-dolanla işe başlar ve karanlık faaliyetlerini, halkı. işçi sınıfını ve işçi sınıfının partisini aldatarak sürdürürler. Ama siyasi sahtekarlar sadece birer hilekâr olarak görülemez. Siyasi sahtekarlar, halkın güvenini çoktan kaybetmiş, oldukları için, aldatmayla, bukalemun gibi renk değiştirmeyle, hileyle, her vasıtayla bir kez daha halkın güvenini elde etmeye çalışarak, siyasi mevkilerini yeniden kazanmak peşinde koşan ahlaksız bir mevki düşkünleri çetesidir. Siyasi sahtekarlar, her yerde, hatta caniler, toplumun tortusu, halkın can düşmanları arasında bile destek aramaya hazır olan ahlaksız bir mevki düşkünleri çetesidir; yeter ki, “uygun” bir zamanda yeniden siyaset sahnesinde görünebilsinler ve onların “yöneticiler”i olarak halkın tepesine çıkabilsinler.
Troçkist-Zinovyevist “politikacılar”ın işte tam da böylesi siyasi sahtekarlar olduğu anlaşıldı.
3 - KULAKLARA KARŞI TAARRUZ. PARTİ ALEYHTARI BUHARİN-RYKOV GRUBU. BİRİNCİ BEŞ YILLIK PLANIN KABULÜ. SOSYALİST YARIŞMA. KOLLEKTİF TARIMA YÖNELİK KİTLE HAREKETİNİN BAŞLAMASI.
Troçkist-Zinovyevist blokunu Parti politikasına, sosyalizmin inşasına ve kollektifleştirmeye karşı ajitasyonu, yine aynı şekilde Buharincilerin, kollektif çiftliklerin hiçbir işe yaramayacağı, kendiliklerinden sosyalizme “geçecekleri” için Kulaklara dokunmamak gerektiği; burjuvazinin zenginleşmesinin sosyalizm için bir tehlike teşkil etmediği ajitasyonu -tüm bu ajitasyon, ülkedeki kapitalist unsurlar, özellikle Kulaklar arasında büyük bir yankı buldu. Kulaklar, basında çıkan demeçlerden, artık yalnız olmadıklarını, Troçki, Zinovyev, Kamenev, Buharin, Rykov ve diğerlerinin kendilerini savunduğunu ve himaye ettiğini biliyorlardı. Elbette bu, Kulakların Sovyet Hükümetinin politikasına karşı direnme azmini kuvvetlendirecekti. Ve gerçekten de, Kulakların direnişi her geçen gün şiddetlendi. Büyük miktarda biriktirdikleri tahıl fazlalarını Sovyet devletine satmayı kitleler halinde reddettiler. Kollektif çiftçileri ve devletin tahıl silolarını kundaklamaya başladılar.
Parti pek iyi biliyordu ki: Kulakların direnişi kırılmadığı sürece, Kulaklar köylülerin gözü önünde açık mücadeleyle bozguna uğratılmadığı sürece işçi sınıfı ve Kızıl Ordu gıda sıkıntısı çekecek ve köylüler arasındaki kollektifleştirme hareketi bir kitle hareketi karakterine bürünemeyecekti.
XV. Parti Kongresinin direktifleri uyarınca Parti, Kulaklara karşı kesin taarruza geçti. Bu taarruz içinde Parti, “sağlam bir şekilde yoksul köylülüğe dayan, orta köylü ile ittifakı kuvvetlendir ve Kulaklara karşı kararlı bir mücadele başlat” şiarını gerçekleştirdi. Kulakların tahıl fazlalarını devlete sabit fiyattan satmayı reddetmelerine yanıt olarak Parti ve Hükümet, Kulaklara karşı bir dizi olağanüstü tedbir uyguladı, Ceza Kanunnamesinin 107. Maddesini uygulamaya koydu -buna göre, Kulakların ve vurguncuların tahıl fazlasına, bunları sabit fiyattan devlete satmayı reddettikleri takdirde mahkeme yoluyla el koyulabiliyordu-, ve yoksul köylülere bir dizi ayrıcalıklar tanıdı; bu ayrıcalıklar sayesinde Kulakların el konulan tahılının yüzde 25'i yoksul köylülere devredildi.
Olağanüstü tedbirler etkisini gösterdi: Yoksul ve orta köylüler Kulaklara karşı kararlı mücadeleye katıldılar, Kulaklar tecrit edildi, Kulakların ve vurguncuların direnişi kırıldı. 1928 yılı sonlarında Sovyet devleti, artık yeterli tahıl stoklarına sahipti, ve kollektif çiftlik hareketi daha emin adımlarla ilerlemeye başladı.
Aynı yıl, Donetz Havzasındaki Şahti reyononda, burjuva uzmanlardan oluşan büyük bir sabotaj örgütü ortaya çıkarıldı. Şahti sabotörleri, madenin eski sahipleri olan Rus ve yabancı kapitalistlerle ve aynı zamanda yabancı bir askeri casusluk örgütüyle sıkı ilişki içinde bulunuyorlardı. Amaçları, sosyalist sanayiin gelişmesini engellemek ve Sovyetler Birliği'nde kapitalizmin restorasyonunu kolaylaştırmaktı. Sabotörler, kömür üretimini düşürmek için madenleri kasten kötü yönetmişler, makineleri ve havalandırma cihazlarını bozmuşlar, ocaklarda, fabrikalarda ve enerji santrallerinde çökmelere, patlamalara ve yangınlara yolaçmışlardı. İşçilerin maddi durumunun iyileştirilmesini kasten kösteklemişler ve iş emniyetine ilişkin Sovyet yasalarını ihlal etmişlerdi.
Sabotörlerden hesap soruldu. Mahkeme kendilerine hakettikleri cezayı verdi.
Parti Merkez Komitesi, bütün Parti örgütlerini, Şahti Davasından gerekli sonuçları çıkarmaya çağırdı. Stalin yoldaş, Bolşevik idarecilerin gelecekte eski burjuva uzmanlar çevresindeki sabotörler tarafından aldatılmamaları için, üretim tekniğinde kendilerinin uzmanlaşması gerektiğine, işçi sınıfı saflarından gelen yeni teknik kadrolar yetiştirilmesinin hızlandırılması gerektiğine işaret etti.
Merkez Komitesinin kararı uyarınca, yüksek teknik okullarda genç uzmanların yetiştirilmesi iyileştirildi. Binlerce Parti üyesi, Komsomol üyesi ve işçi sınıfı davasına sadık Partisizler tahsil yapmaya seferber edildi.
Partinin Kulaklara karşı taarruza geçmesinden önce, Parti Troçkistler ve Zinovyevciler blokunun tasfiyesiyle uğraştığı sırada, Buharin-Rykov grubu pek ortalıkta görünmüyor, Parti düşmanı güçlerin yedek kuvveti olarak bekliyor, Troçkistleri açıktan açığa desteklemeye karar vermiyor, hatta bazen Partiyle birlikte Troçkistlere karşı çıkıyordu. Fakat Parti Kulaklara karşı taarruza geçip onlara karşı olağanüstü tedbirler uygulamaya koyunca, Buharin-Rykov grubu yüzündeki maskeyi atıp Parti politikasına açıkça karşı çıktı. Buharin-Rykov grubunun Kulak ruhu şahlanıp, bu grubun yandaşları Kulakları artık açıktan açığa savunmaya koyuldular. Olağanüstü tedbirlerin kaldırılmasını talep edip, safdilleri aksi takdirde tarımın “gerilemeye” başlayacağı ile korkuttular, hatta bu sürecin başlamış olduğunu iddia ettiler. Tarımsal örgütlenmenin daha üst biçimleri olan kollektif çiftliklerin ve Sovyet çiftliklerinin gelişmesini değil, Kulak tarımının gerilemesini gören Buharin-Rykov grubu, Kulak tarımının gerilemesini tarımın gerilemesi olarak gösterdi. Kendilerine teorik bir dayanak sağlamak için, gülünç “sınıf mücadelesinin sönmesi teorisi”ni uydurdular ve bu teoriye dayanarak, sosyalizmin kapitalist unsurlara karşı elde ettiği her zaferle sınıf mücadelesinin gittikçe yatışacağını, sınıf mücadelesinin yakında tamamen söneceğini ve sınıf düşmanının bütün mevzilerini direnişsiz terk edeceğini, bu nedenle Kulaklara karşı bir taarruza girişmeye gerek olmadığını iddia ettiler. Böylece kendilerinin, Kulakların sosyalizme barışçıl geçişi hurda burjuva teorisini tazelediler ve Leninizmin, sınıf düşmanının direnişinin, sınıf düşmanının ayakları altındaki toprak kaydıkça, sosyalizm daha fazla başarılar kazandıkça gittikçe daha keskin biçimlere bürüneceği ve sınıf mücadelesinin, ancak sınıf düşmanının yokedilmesinden sonra “sönebileceği” yolundaki ünlü tezini çiğnediler.
Buharin-Rykov grubunun, Troçkistler ve Zinovyevciler blokundan sadece biçim itibariyle farklı sağ oportünist bir grup olduğunu anlamak zor değildi. Troçkistler ve Zinovyevciler, teslimiyetçi niteliklerini, “sürekli devrim”e ilişkin ”sol” devrimci şarlatanca lafazanlıkla maskelemek için belli olanaklara sahipti, oysa Partinin Kulaklara karşı taarruza geçmesi bağıntısında Partiye karşı tavır alan Buharin-Rykov grubu, teslimiyetçi çehresinin örtme imkanına sahip değildi, ve ülkemizdeki gerici güçleri, özellikle Kulakları açıktan açığa, başka bir kılığa veya maskeye bürünmeksizin savunmak zorunda kaldı.
Parti, Buharin-Rykov grubunun Partiye karşı ortak mücadele etmek üzere er geç Troçkistler ve Zinovyevciler blokunun kalmalarıyla elele vereceğini anladı.
Buharin-Rykov grubu, politik çıkışlarının yanısıra, yandaş toplamak için örgütsel “çalışma”da yürüttü. Buharin vasıtasıyla, Slepkov, Maretski, Eichenwald, Goldenberg gibi burjuva gençlerini; Tomski vasıtasıyla, Melniçanski, Dogadov ve diğerleri gibi sendikaların bürokratlaşmış zirvelerini; Rykov vasıtasıyla, A. Simirnov, Eismont, V. Schmidt ve diğerleri gibi Sovyet aygıtındaki demoralize olmuş yüksek fonksiyonerleri biraraya getirdiler. Grup, siyasi bakımdan demoralize olmuş ve teslimiyetçi duygularını gizlemeyen kimselere çok çekici geldi.
Bu sıralarda Buharin-Rykov grubu, Moskova Parti örgütünün o zamanki yöneticilerinden (Uglanov, Kotov, Uhanov, Ryutin, Yagoda, Polonski ve diğerleri) destek buldu. Sağcıların bir kesimi kendilerini gizlemeye devam ettiler, Parti çizgisine açıktan karşı çıkmadılar. Moskova Parti basınının sütunlarında ve Parti toplantılarında, Kulaklara tavizler verilmesi gerektiği, Kulaklardan alınan ağır vergilerin amaca uygun olmadığı, sanayileşmenin halkın belini büktüğü ve ağır sanayinin inşasının zamansız olduğu vaaz edildi. Uglanov, Dinyeper Hidroelekrik santralinin inşasına karşı çıktı ve mali kaynakların ağır sanayiden hafif sanayie yöneltilmesini istedi. Uglanov ve diğer sağ teslimiyetçiler, Moskova'nın bir pamuklu şehri olduğunu ve öyle kalacağını, Moskova'da makine tesisleri kurmanın bir gereği olmadığını iddia ettiler.
Moskova Parti örgütü, Uglanov ve yandaşlarının maskesini indirdi, onlara son bir uyarıda bulundu ve Parti Merkez Komitesi etrafında daha da sıkı birleşti. Stalin yoldaş, SBKP (8) Moskova Komitesinin 1928 plenumunda, iki cepheli mücadele zorunluluğunu ve ateşin sağ sapma üzerine yoğunlaştırılması gerektiğini belirtti. Sağcıların, Kulakların Parti içindeki ajanları olduğunu söyledi.
“Partimizde sağ sapmanın bir zaferi, kapitalizmin güçlerini zincirlerinden boşandıracak, proletaryanın devrimci mevzilerini zayıflatacak ve ülkemizde kapitalizmin restorasyonu şansını artıracaktır”, dedi Stalin yoldaş. (Leninizmin Sorunları, s. 223.)
1929 yılı başlarında, sağ teslimiyetçiler grubunun temsilcisi olarak Buharin'in, Kamenev aracılığıyla Troçkistlerle ilişki kurduğu ve onlarla Partiye karşı ortak mücadele için anlaşmak üzere görüşmeler yaptığı anlaşıldı. Merkez Komitesi, sağ teslimiyetçilerin bu caniyane faaliyetini teşhir etti ve meselenin Buharin, Rykov, Tomski ve diğerleri açısından kötü bir son alabileceği uyarısını yaptı. Ama sağ teslimiyetçiler dolap çevirmekten vazgeçmediler. Merkez Komitesi toplantısına, bir deklarasyon biçiminde, yeni bir Parti düşmanı platform öne sürdüler. Merkez Komitesi bu platformu mahkum etti. Onları bir kez daha uyardı, Troçkistler ve Zinovyevciler blokunun başına gelenleri anımsattı. Buna rağmen Buharin-Rykov grubu Parti düşmanı faaliyetine devam etti. Rykov, Tomski ve Buharin, bu yolla Partiyi yıldıracaklarını umarak Merkez Komitesine istifalarını verdiler. Merkez Komitesi bu sabotörce istifa politikasını mahkum etti. Sonunda, Merkez Komitesi'nin Kasım 1929 plenumu, sağ oportünistlerin görüşlerinin propagandasının Parti üyeliğiyle bağdaşmaz olduğunu ilan etti; teslimiyetçilerin elebaşısı ve önderi olarak Buharin'in Merkez Komitesi Siyasi Bürosu'ndan ihraç edilmesini kararlaştırdı ve Rykov, Tomski ve sağ muhalefetin diğer üyelerine ağır ihtar cezası verdi.
İşlerin kötüye döndüğünü gören sağ teslimiyetçilerin elebaşıları, kendi hatalarını ve Partinin siyasi çizgisinin doğruluğunu kabul ettikleri açıklamalar yayınladılar.
Sağ teslimiyetçiler, kadrolarını yokedilmekten korumak için, geçici olarak geri çekilme kararı aldılar.
Böylece Partinin sağ teslimiyetçilere karşı mücadelesinin birinci aşaması sona erdi.
Parti içindeki yeni görüş ayrılıkları, Sovyetler Birliği'nin dış düşmanlarının gözünden kaçmadı. Parti içindeki “yeni anlaşmazlıklar”ın Partinin zayıflamasının bir belirtisi olduğu düşüncesiyle, Sovyetler Birliği'ni bir savaşın içine sokmak ve ülkenin henüz pekiştirilmemiş olan sanayileşmesini kösteklemek için yeni bir çabaya giriştiler. 1929 yazında emperyalistler, Çin ile Sovyetler Birliği arasında bir çatışma çıkarttılar, (Sovyetler Birliği'ne ait olan) Çin Doğu Demiryolu'nu ele geçirmeleri için Çinli militaristleri ve Uzak doğu sınırlarımıza saldırmaları için Çinli Beyaz Muhafız birliklerini tahrik ettiler. Ama Çinli militaristlerin bu saldırısı çabucak tasfiye edildi; Kızıl Ordu tarafından yenilgiye uğratılan militaristler geri çekildiler, Mançurya makamlarıyla bir barış anlaşması imzalanarak çatışmaya son verildi.
Sovyetler Birliği'nin barış politikası, herşeye rağmen, dış düşmanların tertiplerine ve Parti içindeki “anlaşmazlıklar”a rağmen, bir kez daha zafer kazandı.
Bundan hemen sonra, Sovyetler Birliği ile İngiltere arasında, İngiliz Muhafazakarları tarafından kesilmiş olan diplomatik ve ticari ilişkiler yeniden kuruldu.
Parti, bir yandan iç ve dış düşmanların saldırılarını başarıyla geri püskürtürken, aynı zamanda ağır sanayiin inşasını geliştirmek, sosyalist yarışmayı örgütlemek, Sovyet çiftlikleri ve kollektif çiftlikler kurmak ve nihayet halk ekonomisinin Birinci Beş Yıllık Planının kabul edilmesi ve gerçekleştirilmesi için gerekli önkoşulları yaratmak doğrultusunda büyük şeyler başarıyordu.
Nisan 1929'da XVI. Parti Konferansı toplandı. Konferans gündeminin esas maddesi, Birinci Beş Yıllık Plan’dı. Konferans, Beş Yıllık Planın, sağ teslimiyetçilerin savunduğu “minimal” varyantını reddetti ve bütün şartlarda bağlayıcı olmak üzere “optimal” varyantını kabul etti.
Parti böylece, sosyalizmin inşası için ünlü Birinci Beş Yıllık Planı kabul etmiş oldu.
Beş Yıllık Plan'da, 1928-1933 döneminde ulusal ekonomiye yapılacak sermaye yatırımlarının hacmi, 64,6 milyar ruble olarak saptanıyordu. Bu miktardan 19,5 milyar ruble, elektrifikasyon da dahil sanayie, 10 milyar ruble ulaştırmaya ve 23,2 milyar ruble de tarıma yatırılacaktı.
Bu, Sovyetler Birliği sanayiini ve tarımını modern teknik araçlarla donatma yolunda dev bir plandı.
“Beş Yıllık Planın temel görevi”, diyordu Stalin yoldaş, “ülkemizde sadece tüm sanayii değil, ulaştırma ve tarımı da sosyalizm temeli üzerinde yeniden donatabilecek ve reorganize edebilecek bir sanayi yaratmaktı.”
Bu plan, muazzam boyutlarına rağmen, Bolşevikler için şaşırtıcı ve başdöndürücü birşey değildi. Onu sanayileşmenin ve kollektifleşmenin tüm gelişme seyri hazırlamıştı. Onu işçileri ve köylüleri daha önceden sarmış olan ve ifadesini sosyalist yarışma'da bulan emek coşkunluğu hazırlamıştı.
XVI. Parti Konferansı, tüm emekçileri sosyalist yarışmayı daha da geliştirmeye çağıran bir çağrı kararlaştırdı.
Sosyalist yarışma, performansa ilişkin ve işe karşı yeni tavra ilişkin şayanı hayret örnekler sundu. İşçiler ve kollektif çiftçiler, birçok fabrikada, kollektif çiftlikte ve Sovyet çiftliğinde, daha yüksek hedefler koyan karşı-planlar hazırladılar. Yiğit çalışma örnekleri verdiler. Parti ve Hükümet tarafından hazırlanan sosyalist inşa planlarını sadece gerçekleştirmekle kalmadılar; plan hedeflerini aştılar. İşe karşı tavır değişmişti. İş, kapitalizm altında öyle olduğu mecburiyet ve angaryadan, artık “bir onur ve haysiyet meselesine, bir yiğitlik ve kahramanlık meselesine” dönüştü. (Stalin.)
Tüm ülkede yeni, muazzam bir sanayi inşası gerçekleşiyordu. Dinyeper Hidroelektrik santralinin inşası tam hız ilerliyordu. Donetz Havzasında, Kramatorsk ve Gorlovka Demir-Çelik İşletmelerinin inşası, Lugansk Lokomotif Fabrikasını tensik çalışmaları başlamıştı. Yeni maden ocakları ve yüksek fırınlar açılıyordu. Urallarda, Urallar Makine Yapım Fabrikası, Berezniki ve Solikamsk'ta kimya kombinaları kurulmaktaydı. Magnitogorsk demir ve çelik işletmelerinin inşasına başlanmıştı. Moskova ve Gorki'de büyük otomobil fabrikalarının inşası tam hızla ilerliyor; Don Üzerindeki Rostov'da dev traktör fabrikaları, biçerdöver fabrikaları ve dev bir tarım araçları fabrikası inşa ediliyordu. Sovyetler Birliği'nin ikinci kömür üssü olan Kuznetsk Havzası genişletiliyordu. Bozkırın ortasında, Stalingrad'da on bir ay içinde büyük bir traktör fabrikası yükseldi. Dinyeper Hidroelektrik Santrali ve Stalingrad Traktör Fabrikasının inşası sırasında işçiler emek üretkenliğinde dünya rekorları kırdılar.
Tarih, böylesine dev ölçüde bir sınai inşa faaliyetine, böyle bir yeni inşaat şevkine, işçi sınıfının milyonluk kitlelerinin böyle bir emek kahramanlığına şimdiye kadar hiç şahit olmamıştı. Sosyalist yarışma temelinde, işçi sınıfını hakiki bir emek coşkunluğu sardı.
Bu defa köylüler işçilerin gerisinde kalmadılar. Emek coşkunluğu, kırda kollektif çiftliklerini inşa eden köylü kitlelerini de sardı. Köylü kitleleri kesin olarak kollektif çiftçiliğe yönelmeye başladılar. Bunda, traktörler ve diğer makinelerle donatılmış devlet çiftliklerinin ve Makine-Traktör İstasyonlarının büyük payı vardı. Köylüler büyük kalabalıklar halinde devlet çiftliklerine ve Makine-Traktör İstasyonlarına, traktör ve diğer tarım araçlarının işleyişini seyretmeye geliyor, onların işleyişine hayranlık duyuyor ve hemen “kollektif çiftliğe girme” kararına varıyorlardı. Her biri kendi başına işlediği küçük., cüce çiftliğinde, bölünmüş ve dağılmış, işe yarar herhangi bir aletten ve çeki gücünden yoksun, işlenmemiş geniş toprak parçalarını sürme imkanı olmayan, çiftliklerini iyileştirme ümidine sahip olmayan, yoksulluk altında ezilen, tecrit edilmiş ve kendi hallerine bırakılmış olan köylüler nihayet bir çıkar yol buldular, daha iyi bir yaşama giden yolu buldular; bu yolu, kendi küçük çiftliklerini kooperatif işletmeler, kollektif çiftlikler halinde birleştirmede; her bir “sert toprağı”, işlenmemiş toprağı sürebilen traktörlerde; devlet tarafından araç, para, insan ve tavsiyeler şeklinde sağlanan yardımlarda; Sovyet Hükümetinin Kulaklara karşı kısa bir süre önce kazandığı, milyonlarca köylüyü sevince garkeden zafer sayesinde Kulak boyunduruğundan kurtulma fırsatında buldular.
Bu temel üzerinde, özellikle 1929'un sonlarına doğru güçlenen ve sosyalist sanayimizde bile rastlanmamış bir büyüme temposu gösteren, kollektif tarıma yönelik kitle hareketi başladı ve gelişti.
1928 yılında kollektif çiftliklerin ekim alanı 1,390,000 hektar, 1929 yılında 4,262,000 hektardı. 1930'da ise kollektif çiftlikler 15 milyon hektar alanı işlemeyi planlıyordu.
“Kabul etmek gerekir ki”, diyordu Stalin yoldaş, “Büyük Dönüşüm Yılı” (1929) adlı makalesinde, kollektif çiftliklerin büyüme temposuna ilişkin olarak, “böylesine müthiş bir kalkınma temposu, genelde olağanüstü kalkınma hızıyla ün salan sosyalize edilmiş büyük ölçekli sanayimizde bile görülmemiştir.”
Bu, kollektif çiftlik hareketinin gelişmesinde bir dönüm noktasıydı.
Bu, kollektif tarıma yönelik kitle hareketinin başlangıcıydı.
“Şimdiki kollektif çiftlik hareketinde yeni olan nedir?”, diye soruyordu Stalin yoldaş “Büyük Dönüşüm Yılı” makalesinde, ve şöyle yanıt veriyordu:
“Şimdiki kollektif çiftlik hareketinde yeni ve tayin edici olan, köylülerin eskiden olduğu gibi tek tek gruplar halinde değil, koca koca köyler, nahiyeler, reyonlar ve hatta kazalar halinde kollektif çiftliklere katılıyor olmasıdır. Ama bu ne anlama gelir? Bu şu anlama gelir ki, orta köylü kollektif çiftliklere girmiştir. Ve bu da, Sovyet iktidarının en önemli kazanımını oluşturan, tarımın kalkınmasındaki köklü dönüşümün temelidir.”
Bu, genel kollektifleştirme temeli üzerinde, sınıf olarak Kulakların tasfiye edilmesi görevinin olgunlaşmakta olduğu, ya da halihazırda olgunlaşmış olduğu anlamına geliyordu.
KISA ÖZET
Ülkenin sosyalist sanayileşmesi uğruna mücadelede Parti 19261929 yıllarında muazzam iç ve dış güçlükleri aştı. Partinin ve işçi sınıfının çabaları, sosyalist sanayileşme politikasının zaferiyle sonuçlandı.
Sanayileşmenin en güç görevlerinden biri, ağır sanayiin inşası için kaynak birikimi görevi esas olarak çözüldü. Tüm ulusal ekonomiyi yeniden donatır durumda olacak bir ağır sanayiin temelleri atıldı.
Sosyalist inşanın Birinci Beş Yıllık Planı kabul edildi. Yeni fabrikaların, Sovyet çiftliklerinin ve kollektif çiftliklerin kurulması muazzam boyutlar aldı.
Sosyalizme doğru bu ilerleyişe, ülke içindeki sınıf mücadelesinin ve Parti-içi mücadelenin keskinleşmesi eşlik etti. Bu mücadelenin en önemli sonuçları şunlardı: Kulakların direnişinin bastırılması, Troçkist-Zinovyevist teslimiyetçiler blokunun anti-Sovyet bir blok olarak teşhiri, sağ teslimiyetçilerin Kulakların ajanları olarak teşhiri, Troçkistlerin Partiden kovulması, Troçkistlerin ve sağ oportünistlerin görüşlerinin SBKP(B) üyeliğiyle bağdaşmaz ilan edilmesi.
Bolşevik Parti tarafından ideolojik yenilgiye uğratılan ve işçi sınıfı içindeki bütün desteğini kaybeden Troçkistler, siyasi bir akım olmaktan çıkıp, ilkesiz, mevki düşkünü bir siyasi sahtekarlar birliğine, bir siyasi hilekarlar çetesine dönüştüler.
Parti, ağır sanayiin temelini attıktan sonra, işçi sınıfını ve köylülüğü Sovyetler Birliği'nde sosyalist dönüşümün Birinci Beş Yıllık Planını gerçekleştirmeye seferber etti. Tüm ülkede milyonlarca emekçinin sosyalist yarışması gelişti, dev bir emek coşkunluğu ortaya çıktı, yeni bir iş disiplini oluştu.
Bu dönem, sosyalizmin sanayide muazzam başarılarını, tarımda ilk ciddi başarılarını, orta köylülerin kollektif çiftliklere yönelmesini ve kollektif tarıma yönelik kitle hareketinin başlamasını sinyalize eden büyük dönüşüm yılıyla son buldu.
TARIMIN KOLLEKTİFLEŞTİRİLMESİ UĞRUNA MÜCADELEDE BOLŞEVİK PARTİ (1930 - 1934)
1 -1930-1934 YILLARINDA ULUSLARARASI DURUM. KAPİTALİST ÜLKELERDE İKTİSADİ KRİZ. MANÇURYA'NIN JAPONYA TARAFINDAN İLHAK EDİLMESİ. ALMANYA'DA FAŞİZMİN İKTİDARA GELMESİ. İKİ SAVAŞ MİHRAKI.
Sovyetler Birliği ülkenin sosyalist sanayileşmesinde büyük başarılar elde eder ve sanayiini hızla geliştirirken, 1929 sonunda kapitalist ülkelerde eşi görülmemiş yıkıcılıkta bir dünya iktisadi krizi başgösterdi ve bunu izleyen üç yıl içinde durum gittikçe kötüleşti. Sanayi krizi tarım kriziyle içiçe geçti ve bu, kapitalist ülkelerin durumunu daha da kötüleştirdi.
Dünya iktisadi krizinin üç yılı içinde (1930-1933) Sovyetler Birliği'nde sanayi üretimi iki mislinden fazla artar ve 1933'ıe 1929 yılı seviyesine oranla yüzde 201'i bulurken, Birleşik Devletlerin sanayi üretimi 1933 sonunda 1929 yılı seviyesinin yüzde 65’ine, İngiltere'ninki yüzde 86'sına, Almanya'nınki yüzde 66'sına ve Fransa'nınki yüzde 77'sine düşmüştü.
Bu durum, sosyalist iktisat sisteminin kapitalist iktisat sistemine üstünlüğünü bir kez daha gösterdi. Sosyalizm ülkesinin, dünyanın iktisadi krizlerden özgür biricik ülkesi olduğunu gösterdi.
Dünya iktisadi krizi sonucunda, 24 milyon işsiz açlığa, yoksulluğa, sefalete mahkum oldu. Tarım krizi milyonlarca ve on milyonlarca köylüyü ızdıraba sürükledi.
Dünya iktisadi krizi, emperyalist devletler arasındaki çelişmeleri, muzaffer ülkelerle yenilmiş ülkeler, emperyalist devletlerle sömürge ve bağımlı ülkeler arasındaki, işçilerle kapitalistler, köylülerle çiftlik sahipleri arasındaki çelişmeleri daha da şiddetlendirdi.
Stalin yoldaş XVI. Parti Kongresine Faaliyet Raporunda, burjuvazinin iktisadi krizden bir çıkış yolu arayacağını -bir yandan faşist diktatörlük kurmak, yani kapitalizmin en gerici, en şoven, en emperyalist unsurlarının diktatörlüğünü kurmak yoluyla işçi sınıfını ezerek, öte yandan da, savunması zayıf olan ülkelerin sırtından sömürgelerin ve nüfuz alanlarının yeniden paylaşılması uğruna savaşı zincirlerinden boşandırarak bir çıkış yolu arayacağına işaret etti.
Nitekim öyle de oldu.
1932'de Japonya'dan gelen savaş tehlikesi arttı. İktisadi kriz yüzünden Avrupa devletlerinin ve ABD'nin tamamen iç sorunlarla uğraştığını gören Japon emperyalistleri, fırsattan yararlanarak savunması zayıf olan Çin'e baskı yapmaya, Çin 'i boyunduruk altına alıp ona tahakküm etmeyi denemeye karar verdiler. Çin'e savaş ilan etmeden ve kendi tezgahladıkları “mahalli olaylar”ı hayasızca istismar ederek Japon emperyalistleri birliklerini sinsice Mançurya'ya soktular. Japon askerleri tüm Mançurya'yı işgal ederek, Kuzey Çin'i ilhak etmek ve Sovyetler Birliği'ne saldırmak için kendilerine uygun mevziler hazırladılar. Japonya, elini serbest tutmak için Milletler Cemiyeti'nden çekildi ve yoğun şekilde silahlanmaya başladı.
Bu, ABD, İngiltere ve Fransa'yı Uzak Doğu'daki donanmalarını güçlendirmeye itti. Japonya besbelli Çin'i boyunduruk altına almak, Avrupa ve Amerika'nın emperyalist güçlerini Çin'den atmak istiyordu. Bu ülkeler buna, silahlanmalarını artırarak cevap verdiler.
Fakat Japonya önüne başka bir hedef daha koymuştu -Sovyet Uzak Doğusunu ele geçirmek. Elbette Sovyetler Birliği bu tehlikeyi görmezlikten gelemezdi ve Uzak Doğu Bölgesinin savunma gücünü yoğun bir şekilde güçlendirmeye başladı.
Böylece Uzak Doğuda faşistleşmiş Japon emperyalistlerinin tezgahlarıyla ilk savaş mihrakı ortaya çıktı.
İktisadi kriz kapitalizmin çelişmelerini sadece Uzak Doğuda şiddetlendirmedi, Avrupa'da da şiddetlendirdi. Uzayıp giden sanayi ve tarım krizi, muazzam işsizlik ve mülksüz sınıfların gittikçe artan yarınından güvensizliği, işçilerin ve köylülerin hoşnutsuzluğunu körükledi. Hoşnutsuzluk, işçi sınıfının devrimci nefretine dönüşmeye başladı. Hoşnutsuzluk, özellikle Almanya'da, savaşın, İngiliz ve Fransız galiplere ödenen savaş tazminatlarının ve iktisadi krizin ülkeyi iktisaden çökerttiği, işçilerin sadece kendi burjuvazisinin değil, bilakis yabancı, İngiliz ve Fransız burjuvazisinin de boyunduruğu altında ezildiği Almanya'da arttı. Faşistlerin iktidara geçmesinden önceki son Reichstag seçimlerinde Almanya Komünist Partisinin altı milyon oy alması da bunun açık ispatıydı. Alman burjuvazisi, Almanya'da meydanda kalmış burjuva-demokratik özgürlüklerin kendine kötü bir oyun oynayabileceğini, işçi sınıfının bu özgürlüklerden devrimci hareketi yaygınlaştırmak için yararlanabileceğini gördü. Bundan dolayı, Almanya'da burjuvazinin iktidarını muhafaza edebilmek için tek yol olduğu sonucuna vardı -burjuva özgürlükleri yoketmek, parlamentoyu (Reichstag) tamamen devre dışı bırakmak, işçi sınıfını sindirebilecek ve intikamcı duyguların egemenliği altındaki küçük-burjuva kitleler içinde kendine bir temel bulabilecek terörist bir burjuva-milliyetçi diktatörlük kurmak. Ve böylece, halkı yanıltmak için kendisine Nasyonal-Sosyalist Parti adını veren faşist partiyi iktidara çağırdı. Bunu yaparken, faşist partinin, birincisi, emperyalist burjuvazinin en gerici, işçi sınıfına en düşman kesimini temsil ettiğini, ikinci olarak da, milliyetçi düşüncelere saplanmış küçük-burjuvazinin milyonluk kitlelerini peşinden sürükleyebilecek en aşırı intikam partisi olduğunu biliyordu. Bunda ona, işçi sınıfı hainleri, uzlaşmacı politikalarıyla faşizmin yolunu düzleyen Alman Sosyal-Demokrasisinin liderleri yardımcı oldular.
1933 yılında Alman faşistlerinin iktidara geçmesinde tayin edici olan hususlar bunlardı.
Almanya'daki olayları tahlil ederken Stalin yoldaş XVII. Parti Kongresine Faaliyet Raporunda şunları söyledi:
“Almanya'da faşizmin zaferi, sadece işçi sınıfının zayıflığının bir belirtisi ve faşizme yol açan Sosyal-Demokrat Partinin işçi sınıfına ihanetinin sonucu olarak görülmemelidir; bu, aynı zamanda, burjuvazinin zayıflığının bir belirtisi, burjuvazinin iktidarını eski parlamentarizm ve burjuva demokrasisi yöntemleriyle sürdüremeyecek durumda olduğunun, dolayısıyla iç politikada terörist yönetim yöntemlerine başvurmak zorunda kaldığının belirtisidir.” (Stalin, Leninizmin Sorunları, s. 450.)
Alman faşistleri iç politikalarına, Reichstag'ı kundaklayarak, işçi sınıfını gaddarca ezecek, işçi sınıfı örgütlerini yıkarak ve burjuvademokratik özgürlükleri kaldırarak; dış politikalarına da, Milletler Cemiyeti'nden çekilerek, Avrupa devletlerinin sınırlarının Almanya lehine zorla değiştirilmesi için açıkça savaş hazırlığı yaparak damgalarını vurdular.
Böylece Alman faşistlerinin tezgâhlarıyla Avrupa'nın ortasında ikinci savaş mihrakı ortaya çıktı.
Elbette ki Sovyetler Birliği, bu ciddi olguyu görmezlikten gelemezdi. Batıdaki olayların gelişmesini dikkatle izlemeye ve ülkenin Batı sınırındaki savunma gücünü güçlendirmeye başladı.
2. - KULAK UNSURLARI KISITLAMA POLİTİKASINDAN, SINIF OLARAK KULAKLARI TASFİYE ETME POLİTİKASINA GEÇİŞ. KOLLEKTİF ÇİFTLİK HAREKETİ KONUSUNDAKİ PARTİ POLİTİKASININ ÇARPITILMASINA KARŞI MÜCADELE. KAPİTALİST UNSURLARA KARŞI TÜM CEPHE BOYUNCA TAARRUZ. XVI. PARTİ KONGRESİ.
1929 ve 1930 yıllarında köylülerin kitleler halinde kollektif çiftliklere katılması, Parti ve Hükümetin bundan önceki bütün çalışmalarının sonucuydu. Seri halde traktör ve tarım makineleri üretmeye başlayan sosyalist sanayiin gelişmesi; 1928 ve 1929 yıllarındaki tahıl satın alma kampanyası sırasında Kulaklara karşı kesin mücadele; köylüleri kollektif çiftçiliğe alıştıran tarım kooperatiflerinin çoğalması; ilk kollektif çiftliklerin ve Sovyet çiftliklerinin başarılı deneyimleri -tüm bunlar, tam kollektifleşmeye geçişin, koca koca köylerin, reyonların ve kazaların köylülerinin kollektif çiftliklere girmesinin yolunu hazırladı.
Tam kollektifleşmeye geçiş, köylülüğün büyük çoğunluğunun basitçe ve barışçıl şekilde kollektif çiftliklere girmesi biçiminde değil, köylülerin Kulaklara karşı kitle mücadelesi biçiminde oldu. Tam kollektifleşme, köyün civarındaki bütün toprakların kollektif çiftliğin eline geçmesi demekti: fakat bu toprakların büyük bir kısmı Kulakların elinde olduğundan, köylüler Kulakları bu topraklardan kovdular, Kulak mülksüzleştirmeleri yaptılar, ellerinden hayvanlarını ve makinelerini aldılar ve Sovyet iktidarından, Kulakların tutuklanmasını ve başka yere iskan edilmesini istediler.
Bundan dolayı tam kollektifleşme, Kulakların tasfiye edilmesi demekti.
Bu da, tam kollektifleşme temelinde kulak1ann sınıf olarak tasfiye edilmesi politikasıydı.
Bu sıralarda Sovyetler Birliği'nde Kulakları yok etmek, direnişlerini kırmak, onları sınıf olarak tasfiye etmek ve onun üretimi yerine kollektif çiftliklerin ve devlet çiftliklerinin üretimini geçirmek için gerekli maddi temel artık mevcuttu.
1927'de Kulaklar hala 600 milyon puddan fazla tahıl üretiyorlardı, bunun aşağı yukarı 130 milyon pud kadarı satılıktı. Kollektif çiftlikler ve devlet çiftlikleri ise 1927'de sadece 35 milyon pud tahıl satışa çıkarabilmişlerdi. 1929 yılında, Bolşevik Partinin Sovyet çiftliklerini ve kollektif çiftlikleri geliştirme konusundaki kararlı politikası sayesinde ve kıra traktör ve tarım makineleri sağlayan sosyalist sanayiin başarıları sayesinde, kollektif çiftlikler ve Sovyet çiftlikleri önemli bir güç haline geldi. 1929 yılında kollektif çiftlikler ve Sovyet çiftlikleri 400 milyon pud tahıl yetiştirdiler, bunun 130 milyon puddan fazlası satılıktı. Bu, Kulakların 1927'de pazarladığı miktardan fazlaydı. Ve 1930'da, kollektif çiftliklerin ve Sovyet çiftliklerinin pazar için 400 milyon pud tahıl üretmeleri planlandı ve bu miktar gerçekten de üretildi. Bu miktar, 1927'de Kulakların pazarladığından çok daha fazlaydı.
Böylece, ülkenin iktisadi hayatında sınıf güçlerindeki değişiklik ve Kulakların tahıl üretimi yerine, kollektif çiftliklerin ve Sovyet çiftliklerinin üretimini geçirmek için gerekli maddi temelin varlığı, Bolşevik Partiye, Kulakları kısıtlama politikasından yeni bir politikaya, tam kollektifleşme temelinde Kulakları sınıf olarak tasfiye etme politikasına geçme imkânı verdi.
Sovyet iktidarı 1929 yılına kadar Kulakları kısıtlama politikası izlemişti. Kulaklara yüksek vergiler koymuş, tahıllarını devlete sabit fiyatla satmasını talep etmiş; toprak kiralama yasasıyla, Kulakların kullanabileceği toprağı belirli bir miktarla sınırlamış; bireysel köylü çiftliklerinde ücretli emek kullanımına ilişkin yasayla, Kulak çiftliklerinin büyüklüğünü sınırlamıştı. Fakat henüz Kulakları tasfiye etme politikası gütmüyordu, çünkü toprak kiralama ve ücretli emek konusundaki yasalar, Kulakların varlığına izin veriyordu ve Kulak mülksüzleştirmelerinin yasaklanması bu yönde belirli bir garanti veriyordu. Bu politika, Kulakların büyümesini köstekliyor, bu kısıtlamaların baskısına dayanamayan bazı Kulak kesimleri işten çekiliyor ve yıkıma uğruyordu. Fakat bu politika, sınıf olarak Kulakların iktisadi temellerini yoketmiyor, Kulakları tasfiye etmiyordu. Bu, Kulakları tasfiye politikası değil, onları kısıtlama politikasıydı. Bu politika, kollektif çiftlikler ve Sovyet çiftlikleri zayıf olduğu ve Kulakların yetiştirdiği tahılı yetiştiremediği sürece, belirli bir zamana kadar gerekliydi.
1929 yılının sonunda Sovyet iktidarı, kollektif çiftliklerin ve Sovyet çiftliklerinin gelişmesine bağlı olarak ani bir değişiklik yaptı ve bu politikayı terketti. Sınıf olarak Kulakları tasfiye etme, yok etme politikasına geçti. Toprak kiralama ve ücretli emek üzerine yasaları kaldırarak, Kulakları hem topraktan hem de ücretli işçilerden yoksun bıraktı. Kulakları mülksüzleştirme yasağını kaldırdı. Köylülerin Kulakların hayvanlarını, makinelerini ve diğer çiftlik mallarını kollektif çiftlikler yararına el koymalarına izin verdi. Kulaklar mülksüzleştirildi. Mülksüzleştirme tıpkı 1918 yılında sanayi alanındaki kapitalistlerin mülksüzleştirilmesi gibi oldu, şu farkla ki, Kulakların üretim araçları devlete değil, kollektif çiftliklerde birleşmiş köylülerin eline geçti.
Bu, olağanüstü derin bir devrimdi, toplumun eski bir nitel durumdan yeni bir nitel duruma sıçrayışı, sonuçları bakımından Ekim 1917 devrimiyle eşit bir devrimdi.
Bu devrimin ayırt edici özelliği şudur ki o, tepeden, devlet iktidarının inisiyatifi ile ve tabanın, Kulak boyunduruğuna karşı ve kollektif çiftliklerde özgürlük içinde yaşamak için mücadele eden milyonluk köylü kitlelerinin doğrudan desteğiyle yapılmıştır.
Bu devrim bir vuruşla sosyalist inşanın üç temel meselesini çözdü:
a) Ülkemizdeki sömürücü sınıfların en kalabalığı olan Kulak sınıfını, kapitalizmin restorasyonunun ana dayanağını tasfiye etti.
b) Ülkemizdeki en kalabalık emekçi sınıfı olan köylü sınıfını, kapitalizmi doğuran bireysel tarım yolundan, toplumsallaştırılmış, kollektif, sosyalist tarım yoluna soktu.
c) Mili ekonominin en geniş ve en canalıcı, ama aynı zamanda en geri alanı olan tarımda Sovyet iktidarına sosyalist bir temel sağladı.
Böylece, ülkede kapitalizmin restorasyonunun son kaynakları yok edildi ve aynı zamanda sosyalist iktisadın kurulması için zorunlu, yeni, tayin edici şartlar yaratıldı.
Stalin yoldaş 1929 yılında sınıf olarak Kulakları tasfiye etme politikasını gerekçelendirip, köylülerin tam kollektifleşmeye yönelik kitle hareketinin sonuçlarını saptarken şöyle yazıyordu:
“ 'Kutsal özel mülkiyet ilkesi', Sovyetler Birliği'nde kapitalizmin restorasyonunun rüyasını gören tüm ülkelerin kapitalistlerinin bu son umudu yıkılmakta ve yok olmaktadır. Salt toprağı kapitalizm için gübreleme malzemesi olarak gördükleri köylüler, çok övülen 'özel mülkiyet' bayrağını kitleler halinde terkediyor, kollektivizm yolunu, sosyalizm yolunu tutuyorlar. Kapitalizmin restorasyonunun son umudu da yıkılıyor.”
Sınıf olarak Kulakları tasfiye etme politikası, SBKP Merkez Komitesinin “Kollektifleşme Hızı ve Kollektif Çiftliklerin Gelişmesine Yardımcı Olmak İçin Devletin Alacağı Tedbirler Üzerine” 5 Ocak 1930'da aldığı tarihi kararda ifadesini buluyordu. Karar, Sovyetler Birliği'nin çeşitli bölgelerindeki koşulların çeşitliliğini olduğu gibi, çeşitli bölgelerin kollektifleşmeye eşitsiz derecede hazır olduğunu da tamamen hesaba katıyordu.
Farklı kollektifleşme hızları tespit edildi. SBKP (B) Merkez Komitesi, Sovyetler Birliği bölgelerini kollektifleşme hızı bakımından üç gruba ayırdı.
İlk gruba, kollektifleştirmeye en hazırlıklı ve daha fazla traktöre, daha fazla Sovyet çiftliklerine ve daha önceki tahıl tedarik kampanyaları sırasında Kulaklara karşı mücadelede daha çok tecrübeye sahip en önemli tahıl bölgeleri dahil edildi: Kuzey Kafkasya (Kuban, Don, Terek), Orta Volga ve Aşağı Volga bölgeleri. Tahıl bölgelerinin bu grubu için Merkez Komitesi, kollektifleştirmenin, 1931 ilkbaharında esas itibariyle tamamlanması direktifini verdi.
Tahıl bölgelerinin ikinci grubu, Ukrayna, Merkezi Kara Topraklar Bölgesi, Sibirya, Urallar, Kazakistan ve diğerleri, kollektifleştirmeyi 1932 ilkbaharına kadar esas olarak tamamlayacaklardı.
Diğer bölge, alan ve cumhuriyetler (Moskova Bölgesi, Trans-Kafkasya, orta Asya Cumhuriyetleri vb.) kollektifleştirmeyi Beş Yıllık Planın sonuna, yani 1933'e kadar uzatabileceklerdi.
Parti Merkez Komitesi, kollektifleştirmenin hızlandığını gözönünde tutarak, traktör, biçerdöver, traktörle çekilen makineler vb. üreten fabrikaların inşasını daha da hızlandırmayı gerekli gördü. Aynı zamanda Merkez Komitesi, “kollektif çiftlik hareketinin bugünkü aşamasında, atın çeki gücünü önemsememe eğilimleriyle, atların düşüncesizce elden çıkartılması ve satılması eğilimleriyle kesin olarak mücadele edilmesi”ni talep etti.
Kollektif çiftliklere verilen krediler 1929/30 yılında iki katına (500 milyon rubleye) çıkarıldı.
Kollektif çiftliklerin topraklarının ölçülmesi ve sınırlarının çizilmesinin devlet hesabına yapılması talimatı verildi.
Kararda, şu çok önemli talimat da yeralıyordu: Bugünkü aşamada kollektif çiftlik hareketinin baş biçimi, sadece esas üretim araçlarının kollektifleştirildiği tarımsal artel olacaktı.
Merkez Komitesi, Parti örgütlerine şu ciddi uyarıyı yaptı: “Kollektif çiftlik hareketini tepeden, 'emirname'lerle zorlamak için hiçbir çaba gösterilmemelidir; bu çabalar, kollektif çiftliklerin örgütlenmesinde gerçek sosyalist yarışmanın yerine sahte kollektifleştirmenin geçmesi tehlikesini taşır.” (“SBKP(B) Kararları”, Bölüm 2, s. 662, Rusça.)
Merkez Komitesinin bu kararı, Partinin kırdaki yeni politikasının nasıl uygulanacağını açıklığa kavuşturdu.
Kulakların tasfiye edilmesi ve tam kollektifleşme politikası temelinde, güçlü bir kollektif çiftlik hareketi gelişti. Koca koca köylerin ve reyonların köylüleri kollektif çiftliklere girip, Kulakları savurup attılar ve kendilerini Kulak boyunduruğundan kurtardılar.
Ama bir süre sonra kollektifleşmenin muazzam başarıları yanında Parti işçilerinin pratik çalışmasında bazı yetersizlikler, kollektif çiftliklerin gelişmesi konusundaki Parti politikasını çarpıtma vakaları görüldü. Merkez Komitesinin, kollektifleştirmenin başarılarıyla kendinden geçmeye karşı uyarılarına rağmen, birçok Parti işçisi, yer ve zaman koşullarını, köylülerin kollektif çiftliklere katılmaya ne derecede hazırlıklı olduklarını hesaba katmadan kollektifleştirme hızını suni olarak zorlamaya başladı.
Kollektif çiftliklerin inşasında gönüllülük ilkesinin ihlal edildiği görüldü. Bir dizi reyonda gönüllülük yerine, karşı koyanların “Kulak mülksüzleştirmesi”ne tabi tutulacağı, seçim hakkından yoksun bırakılacağı tehditleriyle kollektif çiftliklere katılma mecburiyeti geçirildi.
Bir dizi reyonda, hazırlık çalışması yapmak ve Partinin kollektifleştirme konusundaki politikasının temel ilkelerin sabırla açıklamak yerine, bürokratça tepeden inme emirlerle güya kurulmuş kollektif çiftlikler hakkında abartılmış, doğru olmayan rakamlar dayatıldı; kollektifleştirme yüzdesi yapay olarak şişirildi.
Kollektif çiftlik hareketinin en önemli halkasının, sadece esas üretim araçlarının toplumsallaştırıldığı tarımsal artel olduğu yolundaki Merkez Komitesi direktifine rağmen, bir dizi yerde arteli atlayıp derhal komüne geçme doğrultusunda burnu dikine giden çabalar oldu; konutlar, kendi ihtiyacı için beslenen sağmal inekler, küçükbaş hayvanlar, kümes hayvanları vb. de kollektifleştirildi.
Bazı bölgelerin yönetici fonksiyonerleri, kollektifleştirmenin ilk başarılarından sarhoşluğa kapılarak, Merkez Komitesinin kollektifleştirme hızına ve vadesine ilişkin açık direktiflerini ihlal ettiler. Şişirilmiş rakamlar peşinde koşan Moskova Bölgesi, fonksiyonerlerine, kollektifleştirmenin 1930 ilkbaharında tamamlanmasını söylediler, hâlbuki bunun için (1932 sonuna kadar) en azından üç yılları vardı. Trans-Kafkasya'da ve Orta Asya'da daha da kaba ihlal olayları görüldü.
Kulaklar ve yardakçıları, bu aşırılıklardan provokatif amaçlar için yararlanarak, tarımsal arteller yerine komünler kurulması, konutların, küçükbaş hayvanların ve kümes hayvanlarının derhal kollektifleştirilmesi önerileriyle ortaya çıktılar. Aynı zamanda köylülere, hayvanlarının “nasıl olsa ellerinden alınacağı” dolmasını yutturarak, kollektif çiftliklere girmeden önce onları hayvanlarını kesmeye kışkırtıyorlardı. Sınıf düşmanı, kollektifleştirme sürecinde mahalli örgütlerin işlediği aşırılıklar ve yanlışların köylüleri öfkelendireceği ve Sovyet iktidarına karşı isyanlara yol açacağını bekliyordu.
Parti örgütlerinin işledikleri hataların ve sınıf düşmanının açık provokasyon edimlerinin sonucu olarak 1930 Şubatının ikinci yarısında, kollektifleştirmenin kuşku götürmez genel başarılarına rağmen, bir dizi reyonda köylülerde ciddi bir hoşnutsuzluğun tehlikeli belirtileri görülmeye başlandı. Şurada burada Kulaklar ve ajanları, köylüleri doğrudan anti-Sovyet eylemlere kışkırtmayı bile başardılar.
Parti çizgisinin kollektifleştirmeyi tehlikeye sokacak şekilde ihlal edildiğine dair bir dizi alarm sinyali alan Merkez Komitesi, işi tekrar yoluna koymaya ve Parti kadrolarını işlenen hataları mümkün olduğunca çabuk düzeltme yoluna getirmeye başladı. 2 Mart 1930'da, Merkez Komitesinin kararıyla, Stalin yoldaşın “Başarıdan Baş Dönmesine Tutulmak” makalesi yayınlandı. Bu makale, kollektifleştirmenin başarılarına kapılıp kaba hatalar yapan, Parti çizgisinden sapan, köylüleri kollektif çiftlikler yoluna sokmak için onlar üzerinde idari tedbir uygulamaya çalışan herkese bir ihtardı. Makalede, kollektif çiftliklerin kuruluşunda gönüllülük ilkesi ısrarla vurgulanıyor ve kollektifleştirmenin hız ve yöntemlerinin belirlenmesinde Sovyetler Birliği'nin farklı bölgelerinde şartların çeşitliliğini gözönünde tutma zorunluluğuna işaret ediliyordu. Stalin yoldaş, kollektif çiftlik hareketinin en önemli halkasının, sadece esas üretim araçlarının -her şeyden önce tahıl tarımında-toplumsallaştırıldığı, evlerin civarındaki toprakların, konutların, süt veren ineklerin bir kısmının, küçük çiftlik hayvanlarının, kümes hayvanlarının vb. ise toplumsallaştırılmadığı tarımsal artel olduğunu anımsatıyordu.
Stalin yoldaşın yazısı, siyasi bakımdan çok önemliydi. Parti örgütlerine hatalarını düzeltmelerinde yardımcı oldu ve Parti politikasının ihlalinden, köylüleri Sovyet iktidarına karşı kışkırtmak için yararlanmayı uman Sovyet iktidarının düşmanlarına ağır bir darbe indirdi. Geniş köylü yığınları, Bolşevik Partinin çizgisinin tek tek yerlerde işlenen budalaca “sol” aşırılıklarla hiçbir ortak yanı olmadığını gördüler. Bu yazı, köylü kitlelerini rahatlattı.
Stalin yoldaşın yazısıyla başlatılan, aşırılıkları ve hataları düzeltme çalışmasını sonuna kadar götürmek için, Sovyetler Birliği Komünist Partisi (Bolşevik) Merkez Komitesi, bu hatalara bir darbe daha indirmeye karar verdi ve 15 Mart 1930'da, “Kollektif Çiftlik Hareketinde Parti Çizgisinin Çarpıtılmasına Karşı Mücadele Önlemleri” üzerine kararı yayınlandı.
Bu karar, işlenen hataların ayrıntılı bir tahlilini yapıyordu; hatalar, Partinin Leninci-Stalinci çizgisinden sapmanın bir sonucuydu, Parti direktiflerini açıkça ihlal etmenin sonucuydu.
Merkez Komitesi, bu “sol” ihlallerin doğrudan sınıf düşmanına yaradığına işaret etti.
Merkez Komitesi şu talimatı verdi: “Parti çizgisinin çarpıtılmasına karşı kararlı bir mücadele vermeyi bilmeyen veya vermek istemeyen fonksiyonerler mevkilerinden alınacak ve yerlerine başkaları getirilecektir.” (“SBKP(B) Kararları”, Bölüm 2, s. 663, Rusça.)
Merkez Komitesi, bazı bölge ve alanlarındaki (Moskova Bölgesi, Kafkasya) Parti örgütlerinin politik hatalar yapmış ve hatalarını düzeltmeyi beceremeyen yöneticilerini geliştirdi.
3 Nisan 1930'da, Stalin yoldaşın “Kollektif Köylü Yoldaşlara Cevap” makalesi yayınlandı. Makalede, köylü sorunundaki hataların kökenlerine ve kollektif tarım hareketindeki baş hatalara işaret edildi: orta köylüye yanlış muamele yapılması, kollektif çiftliklerin kurulmasında Leninist gönüllülük ilkesinin ihlali, Sovyetler Birliği'nin farklı bölgelerinde koşulların çeşitliliğini hesaba katma Leninist ilkesinin ihlali, arteli atlayıp derhal komüne geçme.
Tüm bu önlemler sayesinde Parti, bir dizi reyonda yerel Parti fonksiyonerleri tarafından işlenen aşırılıkları bertaraf etti.
Başarı sarhoşluğuna kapılıp parti çizgisinden hızla ayrılan önemli miktardaki Parti kadrosunu zamanında doğru yola getirmek için, Merkez Komitesinin çok büyük sağlamlık göstermesi, cereyana göğüs gerebilmesi gerekti.
Parti, kollektif çiftlik hareketinde parti çizgisinin çarpıtılmasına son vermeyi başardı.
Bu temel üzerinde, kollektif çiftlik hareketinin başarıları pekiştirildi.
Bu temel üzerinde, kollektif çiftlik hareketinde yeni ve güçlü bir ilerleme için zemin hazırlandı.
Partinin sınıf olarak Kulakları tasfiye etme politikasına geçişine kadar, kapitalist unsurlara karşı onları tasfiye etme gayesiyle ağırlıklı olarak kentte, sanayi alanında ciddi bir taarruz yürütüldü. Tarım, kır, sanayii, kentin gerisinde kaldı. Bundan dolayı taarruz, sadece mevzii bir karakter taşıyordu, kapsamlı, genel karakterli değildi. Kırın geriliğinin gittikçe geçmişte kaldığı ama şimdi köylülüğün Kulakları tasfiye etme uğruna mücadelesi tüm açıklığıyla ortaya çıkıp, Parti Kulakları tasfiye etme politikasına geçtiğinde, kapitalist unsurlara karşı taarruz genel bir karakter kazandı, mevzii taarruz, tüm cephe boyunca taarruza dönüştü.
XVI.
Parti Kongresi toplandığında, kapitalist unsurlara karşı genel taarruz tüm cephe boyunca ilerliyordu.
XVI.
Parti Kongresi, 26 Haziran 1930'da toplandı. Kongrede, 1,260,874 Parti üyesini ve 711,609 aday üyeyi temsilen, karar oyuna sahip 1,268 delege ve istişari oya sahip 891 delege hazır bulundu.
XVI.
Parti Kongresi, Parti tarihine, “Sosyalizmin tüm cephe boyunca tam gelişmiş taarruzu; Kulakların sınıf olarak tasfiye edilmesi ve tam kollektifleştirmenin gerçekleştirilmesi kongresi” (Stalin) olarak geçmiştir.
Merkez Komitesi siyasi raporunda Stalin yoldaş, sosyalist taarruzu geliştirmede Bolşevik Partinin hangi büyük zaferler kazandığını gösterdi.
Sosyalist sanayileşme alanında sanayiin tüm ülke ekonomisinin brüt üretimindeki payı, tarımın payını aşmıştı. 1929-30 mali yılında sanayiin tüm ülke ekonomisinin brüt üretimindeki payı yüzde 53'ten az değildi, tarımın payı ise yüzde 47 civarındaydı.
1926/27’de XV. Parti Kongresi toplandığı sırada tüm sanayiin brüt üretimi savaş öncesi düzeyin toplam sadece yüzde 102,5'iydi, XVI. Parti Kongresi sırasında, 1929/30 yılında ise savaş öncesi düzeyin yüzde 180'ine ulaşmıştı.
Ağır sanayi -üretim araçlarının üretimi, makine yapımı- gittikçe güçlendi.
“... Ülkemizin bir tarım ülkesinden bir sanayi ülkesine dönüşmesinin arifesindeyiz”, dedi Stalin yoldaş tüm Parti Kongresinin şiddetli alkışları arasında.
Stalin yoldaş, sanayiin yüksek gelişme hızını, sanayiin gelişme düzeyi ile karıştırmamak gerektiğini de anlattı. Sosyalist sanayiin görülmemiş gelişme hızına rağmen, gelişme düzeyi bakımından ileri kapitalist ülkelerden çok geriydik. Sovyetler Birliği’nde elektriklendirmedeki muazzam başarılara rağmen, elektrik enerjisi konusunda durum buydu. Metalde de durum böyleydi. 1929/30 yılında Sovyetler Birliği'nde 5,5 milyon ton pik demir üretilmesi planlanmıştı; 1929'da Almanya'nın pik demir üretimi ise 13,4 milyon ton, Fransa'nınki 10,45 milyon tondu. Teknik ve ekonomik alanlardaki geriliğimizi mümkün olduğunca çabuk yenmek için, sanayimizin gelişme hızını daha da artırmak ve sosyalist sanayiin gelişme hızını düşürmeye çalışan oportünistlere karşı en kararlı şekilde mücadele etmek gerekiyordu.
“Sanayimizin gelişme hızını yavaşlatma gerekliliğinden sözedenler, sosyalizm düşmanlarıdır, sınıf düşmanlarımızın ajanlarıdır”, diyordu Stalin yoldaş. (Leninizmin Sorunları, Moskova 1938, s. 512.)
Birinci Beş Yıllık Planının ilk yıl programı başarıyla tamamlanıp planın da ötesine geçilince, kitleler arasında şu şiar ortaya çıktı: “Beş yıllık planı dört yılda tamamla!” Önde gelen bir dizi sanayi kolunda (petrol, yer kömürü (turba), genel makine yapımı, tarım makineleri, elektrik malzemesi), planlarını uygulamada öylesine başarılıydılar ki, bu alanlarda Beş Yıllık Plan iki buçuk ya da üç yılda tamamlanabildi. Böylece “Beş Yıllık Planı Dört Yılda Tamamla” şiarının tamamen gerçekleştirilebilir olduğu ispatlandı ve bundan şüphe edenlerin oportünizmi açığa çıkarıldı.
XVI. Parti Kongresi, Parti Merkez Komitesini, “Sosyalist inşada
canlı Bolşevik temponun devamını ve Beş Yıllık Planın dört yılda tamamlanmasını sağlamakla” görevlendirdi.
XVI. Parti Kongresi toplandığında, Sovyetler Birliği tarımının gelişmesinde çok büyük bir değişiklik olmuştu. Geniş köylü kitleleri sosyalizme yönelmişti. 1 Mayıs 193O'da, tahıl yetiştiren en önemli bölgelerde kollektifleştirme, köylü hanelerinin yüzde 4O-50'sini kapsıyordu. (Oysa 1928 ilkbaharında bu oran yüzde 2-3 idi.) Kollektif çiftliklerin ekim alanı 36 milyon hektara ulaştı.
Böylece, Merkez Komitesinin 5 Ocak 1930 tarihli kararında saptanan genişletilmiş program (30 milyon hektar) tamamlanmış, hatta aşılmış oluyordu. Kollektif çiftliklerin beş yıllık gelişme programı, iki yıl içinde, öngörülenin bir buçuk kat fazlasıyla gerçekleştirildi.
Kollektif çiftliklerin pazarladığı ürün miktarı, üç yılda kırk mislinden fazla arttı. Daha 1930'da, bütün ülkede pazarlanan tahılın yarısından fazlası, kollektif çiftliklerden -Sovyet çiftlikleri buna dahil değil-geliyordu.
Bu, bu andan itibaren tarımın kaderini artık bireysel köylü çiftliklerinin değil, kollektif çiftliklerin ve Sovyet çiftliklerinin tayin edeceği anlamına geliyordu.
Köylülerin kitleler halinde kollektif çiftliklere katılmalarına kadar, Sovyet iktidarı esas olarak sosyalist sanayie dayanıyordu. Bu anda itibaren ise, tarımın hızla genişleyen sosyalist kesimine, yani kollektif çiftliklere ve Sovyet çiftliklerine de dayanmaya başladı.
Kollektif köylülük, XVI. Parti Kongresinin kararlarından birinde dendiği gibi, “Sovyet iktidarının gerçek ve sağlam dayanağı” haline geldi.
3 - ULUSAL EKONOMİNİN BÜTÜN KOLLARINI YENİDEN KURMA POLİTİKASI. TEKNİĞİN ÖNEMİ. KOLLEKTİF ÇİFTLİK HAREKETİNİN DAHA DA YAYILMASI. MAKİNETRAKTÖR İSTASYONLARININ SİYASİŞUBELERİ. BEŞ YILLIK PLANIN DÖRT YILDA TAMAMLANMASININ SONUÇLARI. SOSYALİZMİN TÜM CEPHE BOYUNCA ZAFERİ. XVII. PARTİ KONGRESİ.
Ağır sanayiin, özellikle de makine yapım sanayiinin kurulmasından ve sağlamlaştırılmasından ve bu sanayiin hızla geliştiğinin görülmesinden sonra, Partinin görevi ulusal ekonominin bütün kollarını modern bir biçimde yeniden kurmaktı. Yakıt sanayiine, metalurji sanayiine, hafif sanayie, gıda sanayiine, kereste sanayiine, silah sanayiine, ulaştırma ağına ve tarıma modern teknik ve modem makineler sağlamak gerekliydi. Tarım ürünlerine ve mamul maddelere duyulan talep çok büyük ölçüde arttığından, ulusal ekonominin bütün kollarında üretim iki ya da üç misline çıkarmak gerekiyordu. Fakat artan talep eski aletlerle karşılanamayacağından, fabrikalara, Sovyet çiftliklerine ve kollektif çiftliklere yeterli miktarda modern teçhizat sağlamak zorunluydu.
Milli ekonominin başlıca kollarını yeniden kurmadan, ülkenin ve iktisadi sistemin yeni ve gittikçe artan taleplerini tatmin etmek imkânsızdı.
Bu sanayi kollarını yeniden kurmadan, sosyalizmin tüm cephe boyunca taarruzunu tamamlamak imkânsızdı, çünkü kent ve kırdaki kapitalist unsurlarla savaşmak ve onları yenmek, sadece emeğin ve mülkiyetin yeni bir biçimde örgütlenmesine değil, aynı zamanda yeni bir tekniğe, kendi tekniğimizin üstünlüğüne de bağlıydı.
Sanayii yeniden kurmadan, teknik ve iktisadi bakımdan ileri kapitalist ülkelere yetişmek ve onları geçmek imkânsızdı. Çünkü Sovyetler Birliği, sanayiin gelişme hızı bakımından kapitalist ülkeleri geri bıraktığı halde, sanayiin gelişme düzeyi ve üretilen miktar bakımından bu ülkelerden çok geriydi. Bu ülkelere yetişebilmemiz için, üretimin bütün dallarının yeni teknikle donatılması, en modern bir biçimde yeniden kurulması gerekiyordu.
Bu yüzden teknoloji meselesi tayin edici önem kazandı.
Makine yapım sanayimiz modern teçhizat üretebilecek durumda olduğundan, başlıca engel modern makinelerin ve takım tezgâhlarının yetersizliği değil, idarecilerin tekniğe karşı yanlış tutumları, yeniden inşa döneminde tekniğin önemini azımsamaları, küçümsemeleriydi. İdarecilere göre, teknik sorunlar “uzmanların” işiydi, ikincil önemdeydi, “burjuva uzmanlar”a bırakılacak ikincil bir meseleydi; Komünist idareciler üretimin teknik yanına karışmamalı, daha önemli şeylerle, yani üretimin “genel” yönetimiyle meşgul olmalıydılar.
Böylece Komünist idareciler kendilerini “genel” yönetim görevine, kâğıtlar imzalamaya verirken, burjuva “uzmanlar”a üretimde istedikleri gibi at oynatma olanağı verildi.
Tanıtlamaya gerek yok ki, böyle bir tutumla, “genel” yönetimin yozlaşarak idarecilik oyununa, kısır bir kağıt imzalamaya, boş yere
kağıtlarla uğraşmaya dönüşmesi kaçınılmazdı.
Eğer Komünist idareciler teknik sorunları hor görme tutumlarında diretselerdi, ileri kapitalist ülkeleri geçmemiz bir yana, bu ülkelere yetişmemizin bile imkânsız olacağı açıktı. Bu tutum, özellikle sanayii yeniden inşa döneminde ülkemizi geriliğe mahkûm edecek gelişme hızımızı yavaşlattık: Aslında teknik meseleler karşısındaki bu tavır, Komünist idarecilerin bir kesiminin, üretim sorumluluğunu “uzmanlar”a terkederek “rahat etmek” amacıyla sanayiin gelişme hızını yavaşlatmak, düşürmek yönündeki gizli istekleri için bir örtü, bir maske idi.
Komünist idarecilerin dikkatlerini teknik sorunlara çevirmelerini, tekniğe eğilmelerini sağlamak gerekiyordu; bu idarecilere, Bolşevik idarecilerin modern tekniği iyice öğrenmelerinin hayati önem taşıdığını, aksi halde ülkemizin geriliğe ve durgunluğa mahkûm olması tehlikesinin doğacağını göstermek gerekiyordu.
Bu sorun çözülmeden daha fazla ilerlemek imkânsızdı.
Şubat 1931'deki Sanayi İdarecileri Birinci Konferansında Stalin yoldaşın yaptığı konuşma, bu açıdan büyük önem taşıyordu.
“Bazen, tempoyu biraz olsun yavaşlatmak, hareketi biraz frenlemek mümkün değil midir? diye soruluyor. Hayır yoldaşlar, mümkün değildir.! Tempo yavaşlatılmamalıdır!.. Tempoyu gevşetmek geri kalmak demektir. Ve geride kalanlar yenilirler. Ama biz yenilmek istemiyoruz. Hayır, biz yenilmeyi reddediyoruz!
Eski Rusya'nın tarihi, geri kalmanın, geriliğin sebep olduğu eşi görülmemiş yenilgilerin tarihidir. Moğol hanlarına yenildi. Türk beylerine yenildi. İsveç'in feodal ağalarına yenildi. Polonya-Litvanya pan'larına yenildi. İngiliz ve Fransız kapitalistlerine yenildi. Japon feodal beylerine yenildi. Herkese yenildi -çünkü geriydi...
İleri ülkelerden elli ya da yüz yıl gerideyiz. Bu mesafeyi on yılda kapamalıyız. Ya bunu yaparız, ya da unufak oluruz...
İleri kapitalist ülkelerle aramızdaki mesafeyi en fazla on yılda kapamalıyız. Bunun için gerekli bütün 'nesnel' imkânlara sahibiz. Tek eksiğimiz, bu imkânları değerlendirme yeteneğidir. Bu da bize bağlıdır. Sadece bize! Bu imkânlardan yararlanmayı öğrenmenin zamanı gelmiştir. Üretimle ilgilenmeme gibi berbat bir politikaya son vermenin zamanı gelmiştir. Zamana uygun yeni bir politikayı, herşeyle ilgilenme politikasını benimsemenin zamanı gelmiştir. Eğer bir fabrika idarecisiyseniz, fabrikanın bütün işlerine karışın, herşeyiyle ilgilenin, hiçbir şeyi gözden kaçırmayın, öğrenin, tekrar öğrenin. Bolşevikler tekniği iyice öğrenmelidir. Bolşeviklerin kendilerinin birer uzman olma zamanı gelmiştir. Sanayii yeniden kurma döneminde herşeyi teknik belirler.” (Stalin, Leninizmin Sorunları, Moskova 945, s. 346-.-348.)
Stalin yoldaşın konuşmasının tarihi önemi şuradaydı ki o, Komünist idarecilerin tekniği hor gören tutumlarına son verdi, teknik sorunlara eğilmelerini sağladı, Bolşeviklerin tekniği iyice öğrenme mücadelelerinde yeni bir çığır açtı, böylece ekonomiyi yeniden inşa çalışmalarının ilerlemesine yardımcı oldu.
Bu andan itibaren, teknik bilgi burjuva “uzmanlar”ın tekelinde olmaktan çıktı ve Bolşevik idareciler için hayati önemi olan bir mesele haline geldi; “uzman” kelimesi itibar zedeleyici bir sıfat olmaktan çıktı ve tekniği öğrenen Bolşevikler için şerefli bir ünvan oldu.
Bu andan itibaren, tekniği kullanmada ustalık kazanmış ve sanayii yönetme yeteneğine sahip binlerce Kızıl uzmanın ortaya çıkması kaçınılmazdı ve gerçekten de böyle oldu.
Yeni bir Sovyet teknik aydınlar zümresi doğdu. Bu aydınlar işçi sınıfından ve köylülerden geliyordu ve şimdi sanayiin idaresinde ana gücü bunlar oluşturmaktadır.
Bütün bunların ekonomiyi yeniden kurma çalışmasını kolaylaştırması kaçınılmazdı ve gerçekten de kolaylaştırdı.
Yeniden inşa çalışması, sanayi ve ulaştırma ile sınırlı kalmadı. Tarımda daha da hızla ilerledi. Bu anlaşılırdır da: Tarım, ekonominin diğer dallarında daha az makineleşmişti ve bu alanda modern makine ihtiyacı diğerlerinden daha fazlaydı. Kollektif çiftliklerin sayısı aydan aya, haftadan haftaya arttığı, dolayısıyla binlerce traktör ve diğer tarım makineleri talebi de devamlı arttığı için, modern tarım makinelerinin üretiminin artırılması acil bir zorunluluktu.
1931 yılı, kollektif çiftlik hareketinin daha da ilerlemesine tanık oldu. Tahıl yetiştiren en önemli bölgelerde, köylü çiftliklerinin yüzde 80'inden fazlası kollektif çiftliklerde birleşmişti. Bu bölgelerde tam kollektifleştirme esas olarak başarılmıştı. İkinci derecede önemli tahıl bölgelerinde ve sanayi bitkileri yetiştirilen reyonlarda, köylü çiftliklerinin yüzde 50'sinden fazlası kollektifleştirilmişti. 200,000 kollektif çiftlik ve 4,000 Sovyet çiftliği, toplam ekim alanının üçte ikisini işliyordu, bireysel köylüler ise toprağın ancak üçte birini işliyordu.
Bu, kırda sosyalizmin büyük bir zaferiydi.
Fakat kollektif çiftlik hareketinin ilerlemesi ilk başta derinlemesine değil, genişlemesine oldu: Kollektif çiftlikler sayıca artıyor ve bütün bölgelere yayılıyordu; ancak, kollektif çiftliklerin çalışmasında ya da burada çalışanların yeteneklerinde bu gelişmeye uygun bir ilerleme görülmüyordu. Buna sebep de kollektif çiftliklerdeki yönetici kadro ve eğitilmiş personel artışının, bu çiftliklerin sayısal artışına ayak uyduramamasıydı. Sonuç olarak, kollektif çiftlikler zayıf kalıyor, yeni kollektif çiftliklerin çalışması her zaman tatmin edici olmuyordu. Bu çiftlikler için vazgeçilmez olan okumuş kimselerin (muhasebecilerin, iktisat idarecilerinin, sekreterlerin vb.) yokluğu ve büyük çaplı kollektif işletmeleri idarede köylülerin tecrübesiz oluşu da kollektif çiftliklerin gelişmesini engelliyordu. Kollektif çiftçiler, dünün bireysel köylüleriydi; küçük toprakları işlemede tecrübeleri vardı, fakat büyük, kollektif çiftlikleri idare etmede hiç tecrübeleri yoktu.
Bu tecrübe birgünde edinilemezdi.
Bundan dolayı kollektif çiftlik çalışmalarının ilk aşamalarında önemli kusurlar görülüyordu. Kollektif çiftliklerde çalışma hala kötü örgütlenmiş bir durumdaydı; çalışma disiplini gevşekti. Birçok kollektif çiftlikte gelir, çalışılan işgünü sayısına göre değil, ailede beslenmesi gerekenlerin sayısına göre dağıtılıyordu. Çoğu zaman, gevşek çalışanların çok çalışan dürüst kollektif çiftçilerden daha büyük pay aldıkları görülüyordu. Kollektif çiftliklerin yönetimindeki bu kusurlar, üyelerin çalışma şevkini kırıyordu. İşin en yoğun olduğu sırada çiftçilerin çalışmaya gelmediği, mahsulün bir kısmının biçilmesinin kış karlarına kaldığı, ekinin dikkatsizce biçilerek çok miktarda tahılın ziyan edildiği sık sık görülüyordu. Makine ve atlar için, genel olarak da bütün çalışma için kişisel sorumluluğun yokluğu, kollektif çiftlikleri zayıflatıyor, gelirlerini azaltıyordu.
Eski Kulakların ve dalkavuklarının kollektif çiftliklere sızmayı başardıkları ve önemli görevler elde ettikleri yerlerde durum özellikle kötüydü. Mülksüzleştirilmiş Kulakların tanınmadıkları bölgelere giderek, kasıtlı olarak çalışmaları kundaklamak ve zarar vermek amacıyla kollektif çiftliklere girdikleri sık sık görülüyordu. Parti ve Sovyet fonksiyonerlerinin uyanık olmayışından faydalanan Kulakların, bazen kendi bölgelerindeki kollektif çiftliklere bile girdikleri görülüyordu. Eski Kulakların kollektif çiftliklere kolayca sızabilmesinin sebebi, taktiklerini kökten değiştirmiş olmalarıydı. Önceleri Kulaklar, kollektif çiftliklere açıkça karşı çıkıyor, aktivistlere, önde gelen kollektif çiftçilere zulmediyor, onları alçakça öldürüyor, evlerini ve ambarlarını yakıyorlardı. Bu yöntemlerle köylüleri sindireceklerini, onları kollektif çiftliklere katılmaktan alıkoyacaklarını sanıyorlardı. Kollektif çiftliklere karşı açık mücadelenin başarılı olmadığını görünce, taktik değiştirdiler. Kısa namlulu çiftelerini bir yana bıraktılar; bir sineği bile incitmeyen masum, zararsız insanlar rolüne büründüler. Sadık Sovyet taraftarları gibi görünmeye başladılar. Bir kez kollektif çiftliklere girdikten sonra da gizli kundaklama faaliyetiyle büyük zararlar verdiler. Kollektif çiftliklerin düzenini içerden bozmaya, çalışma disiplinini kundaklamaya, hasat hesaplarında ve yapılan işlerin kayıtlarında karışıklık yaratmaya çalıştılar. Kollektif çiftliklerin atlarını öldürmek için atlara kasıtlı olarak sakağı, uyuz ve diğer hastalıkları aşılamak, ihmalkarlık yoluyla ve başka yöntemlerle atları sakatlamak da aşağılık planlarına dahildi ve bunda başarılı da oluyorlardı. Traktör ve çiftlik makinelerine de zarar veriyorlardı.
Kulaklar kollektif çiftçileri aldatmayı ve hiçbir ceza görmeden kundaklama faaliyetlerini sürdürmeyi başarıyorlardı, çünkü kollektif çiftlikler hala zayıftı ve çiftliklerde çalışanlar tecrübesizdi.
Kulakların sabotaj faaliyetlerine son vermek ve kollektif çiftliklerin güçlendirilmesi çalışmasını kolaylaştırmak için, kollektif çiftliklere personel, tavsiye ve önderlik konularında derhal etkili yardımlarda bulunmak gerekiyordu.
Bolşevik Parti bu yardıma hazırdı.
Ocak 1933'te Parti Merkez Komitesi, kollektif çiftliklere makine ve traktör sağlayan istasyonlarda siyasi şubeler kurulması kararını aldı. 17,000 kadar Parti üyesi, bu siyasi şubelerde çalışmak ve kollektif çiftliklere yardım etmek için kırlık alanlara yollandı.
Bu yardım çok etkili oldu.
Makina-Traktör İstasyonları Siyasi Şubeleri, iki yıl içinde (1933 ve 1934) aktif bir kollektif çiftçiler kitlesi yaratmak, kollektif çiftliklerin çalışmasındaki kusurları düzeltmek, kollektif çiftlikleri sağlamlaştırmak ve bunları, düşman Kulaklardan ve yıkıcılardan temizlemek için çok şey yaptılar.
Siyasi Şubeler görevlerini başarıyla yerine getirdiler. Kollektif çiftlikleri örgütsel-iktisadi bakımdan güçlendirdiler, usta personel yetiştirdiler, idareyi düzelttiler ve kollektif çiftlik üyelerinin politik bilinç düzeyini yükselttiler.
Kollektif Çiftliklerin Öncü İşçileri Birinci Kongresi (Şubat 1933) ve Stalin yoldaşın bu kongrede yaptığı konuşma, kollektif çiftçileri kollektif çiftlikleri güçlendirme çalışmasına teşvik etmede çok etkili oldu.
Kırlık alanlardaki eski, kollektifleştirme öncesi sistemle, yeni kollektif çiftlik sistemini karşılaştıran Stalin yoldaşşöyle dedi:
“Eski sistemde köylüler dağınık bir biçimde, dedelerinden kalma eski yöntemlerle çalışıyor, modası geçmiş aletler kullanıyorlardı; çiftlik sahipleri ve kapitalistler, Kulaklar ve vurguncular için çalışıyorlardı; yoksulluk içinde yaşayıp başkalarını zenginleştiriyorlardı. Yeni kollektif tarım sisteminde ise köylüler birbirlerine yardım ederek, traktör ve tarım makineleri gibi modern aletler kullanarak, ortaklaşa, kendileri için ve kendi kollektif çiftlikleri için çalışıyorlar; kapitalistler ve çiftlik sahipleri, Kulaklar ve vurguncular olmadan yaşıyorlar; refah ve kültür düzeylerini günden güne yükseltmek amacıyla çalışıyorlar.”
Stalin yoldaş bu konuşmasında, kollektif çiftlik yolunu seçmekle köylülerin neler kazandıklarını anlattı. Bolşevik Parti, milyonlarca yoksul köylüye, kollektif çiftliklere katılmaları ve Kulaklara kölelikten kurtulmaları için yardım etmişti. Milyonlarca yoksul köylü, kollektif çiftliklere katılarak ve en iyi topraklarda en iyi üretim aletlerine kavuşacak yoksulluktan kurtulmuş, kollektif çiftçiler olarak orta köylüler düzeyine ulaşmış, maddi bakımdan güvenliğe kavuşmuşlardı.
Bu, kollektif çiftliklerin gelişmesinde ilk adım, ilk başarıydı.
Stalin yoldaş, bundan sonraki adımın kollektif çiftçilerin (hem eski yoksul köylülerin, hem de eski orta köylülerin) düzeyini daha da yükseltmek, bütün kollektif çiftçileri refaha kavuşturmak ve bütün kollektif çiftlikleri Bolşevikleştirmek olduğunu söyledi.
“Kollektif çiftçilerin refaha kavuşması için şimdi bir tek şey gereklidir, o da kollektif çiftliklerde bilinçli bir biçimde çalışmak, traktörlerle makinelerden ve koşum hayvanlarından verimli bir şekilde yararlanmak, toprağı verimli bir şekilde işlemek ve kollektif çiftlik mallarına iyi bakmaktır.”
Stalin yoldaşın konuşması milyonlarca kollektif çiftçi üzerinde derin bir etki yaptı ve kollektif çiftlikler için pratik bir eylem programı oldu.
1934 yılının sonunda kollektif çiftlikler sağlam ve yenilmez bir güç haline gelmişlerdi. Sovyetler Birliği'ndeki bütün köylü ailelerinin dörtte üçünü, bütün ekim alanının da yüzde 90'ını kapsıyorlardı.
1934 yılında Sovyet tarımında 281,000 traktör ve 32,000 biçerdöver kullanılıyordu. Aynı yılın ilkbahar hasadı, 1933 yılındakinden 15-20 gün, 1932 yılındakinden 30-40 gün daha önce bitirilmiş, devlete tahıl teslim etme planı ise 1932'dekinden üç ay daha önce yerine getirilmişti.
Böylece, Partinin ve işçi-köylü devletinin büyük yardımları sayesinde kollektif çiftlikler iki yıl içinde sağlamlaşmıştı.
Kollektif çiftlik sisteminin bu kesin zaferi ve bununla birlikte gelişen tarım sayesinde, Sovyet Hükümeti, ekmek ve bütün diğer ürünlerin vesikayla satışını kaldırdı ve gıda maddelerinin serbestçe satışına izin verdi.
Makine-Traktör İstasyonları Siyasi Şubelerinin geçici amaçlarını gerçekleştirmiş olmalarından dolayı, Merkez Komitesi bunları bulundukları yerin bölgesel Parti Komiteleriyle birleştirerek olağan Parti organlarına dönüştürmeye karar verdi.
Hem tarım, hem de sanayi alanındaki bütün bu başarılar, Beş Yıllık Planın başarılı bir şekilde tamamlanmasıyla mümkün oldu.
1933 yılı başında, Birinci Beş Yıllık Planın vaktinden önce, dört yıl üç ayda gerçekleştirildiği ortaya çıkmıştı.
Bu, Sovyetler Birliği işçi sınıfı ve köylülüğünün yeni bir çığır açan dev zaferiydi.
Parti Merkez Komitesinin ve Merkez Kontrol Komisyonunun Ocak 1933'teki ortak plenumuna raporunda Stalin yoldaş, Birinci Beş Yıllık Planın sonuçlarını toparladı. Rapor, Birinci Beş Yıllık Planın gerçekleştirildiği dönemde Partinin ve Sovyet Hükümetinin şu ana sonuçları elde ettiğini ortaya koyuyordu:
a) Sovyetler Birliği bir tarım ülkesi olmaktan çıkmış, bir sanayi ülkesi olmuştu, çünkü sanayi üretiminin ülkenin tüm üretimine oranı yüzde 70'e çıkmıştı.
b) Sosyalist iktisat sistemi sanayi alanında kapitalist unsurları tasfiye etmiş, sanayide tek iktisadi sistem haline gelmişti.
c) Sosyalist iktisat sistemi, tarım alanında Kulakları sınıf olarak tasfiye etmiş ve tarımda hakim güç haline gelmişti.
d) Kollektif çiftlik sistemi kırda yoksulluğa ve kıtlığa son vermiş, on milyonlarca yoksul köylü maddi güvenliğe kavuşmuştu.
e) Sanayide sosyalist sistem işsizliğe son vermiş, bazı kollarda sekiz saatlik işgününü devam ettirmiş, işletmelerin büyük çoğunluğunda yedi saatlik işgününü, sağlığa zararlı işyerlerinde de altı saatlik işgününü getirmişti.
f) Sosyalizmin ulusal ekonominin bütün kollarındaki zaferi, insanın insan tarafından sömürülmesine son vermişti.
Birinci Beş Yıllık Planın başarılarının toplamı ve özü şuydu: İşçi ve köylüler sömürüden tamamen kurtulmuş, Sovyetler Birliği'nin BÜTÜN emekçilerine müreffeh ve kültürlü bir hayat yolu açılmıştı.
Ocak 1934'te XVII. Parti Kongresi toplandı. Kongrede,
1.874.488 Parti üyesini ve 935,298 aday üyeyi temsilen, karar oyuna sahip 1,225 delege ve istişari oya sahip 736 delege hazır bulundu.
Kongre, Partinin son kongreden bu yana yaptığı çalışmaları gözden geçirdi, Sosyalizmin, ekonomi ve kültürün bütün dallarında elde ettiği tayin edici başarılara işaret etti ve Partinin genel çizgisinin tüm çizgi boyunca zafere ulaştığını saptadı.
XVII. Parti Kongresi, tarihe “Galipler Kongresi” olarak geçti.
Merkez Komitesinin faaliyetleri konusunda rapor sunan Stalin yoldaş, rapor döneminde Sovyetler Birliği'nde meydana gelen temel değişiklikleri açıkladı.
“Bu dönemde Sovyetler Birliği köklü bir şekilde değişmiş, gerilik ve Ortaçağ kabuğunu üstünden atmıştır. Sovyetler Birliği bir tarım ülkesi olmaktan çıkmış, bir sanayi ülkesi haline gelmiştir. Bir bireysel küçük-köylü tarımı ülkesi olmaktan çıkmış, büyük ölçekli, kollektif, makineleşmiş tarım ülkesi haline gelmiştir. Cahil, okuryazarlığı olmayan ve kültürsüz bir ülke olmaktan çıkmış, bütün milliyetlerin kendi dillerinde eğitildiği, geniş bir yüksek, orta ve ilkokullar ağının kapladığı okur-yazarlığı olan ve kültürlü bir ülke haline gelmiştir- daha doğrusu gelmektedir.” (Stalin, Leninizmin Sorunları, s. 459.)
Bu sırada sosyalist sanayi artık ülke sanayinin yüzde 99'unu teşkil ediyordu. Sosyalist tarım, kollektif çiftlikler ve Sovyet çiftlikleri, toplam ekim alanının yaklaşık yüzde 90'ını kapsıyordu. Ticaret alanında kapitalist unsurlar tamamen devreden çıkarılmıştı.
Yeni Ekonomik Politika'nın kabul edildiği sırada Lenin, ülkemizde beş sosyo-ekonomik formasyonun unsurlarının bulunduğunu söylemişti. Bunlardan ilki, büyük ölçüde bir doğal ekonomi biçimi olan, yani ticaretin hemen hemen hiç girmediği ataerkil ekonomiydi. İkinci formasyon, köylü çiftliklerinin çoğunluğunun, yani tarım ürünleri satan köylü çiftliklerinin ve zanaatkarların temsil ettiği küçük meta üretimiydi. NEP'in ilk yıllarında bu formasyon, nüfusun çoğunluğunu kapsıyordu.Üçüncü formasyon, NEP'in ilk döneminde canlanmaya başlayan özel kapitalizmdi. Dördüncüsü, esas olarak imtiyazlar biçiminde görülen devlet kapitalizmiydi. Devlet kapitalizmi fazla gelişmiş değildi. Beşinci formasyon ise sosyalizmdi. Bu formasyona, hala güçsüz olan sosyalist sanayi, NEP'in başlangıcında iktisadi bakımdan fazla önem taşımayan Sovyet çiftlikleri ve kollektif çiftlikler, yine o sırada güçsüz olan devlet ve kooperatif ticareti dahildi.
Lenin, bütün bu formasyonlar içinde sosyalist formasyonun üstünlük sağlaması gerektiğini söylemişti.
Yeni Ekonomik Politika, sosyalist ekonomi biçimlerinin tam zaferini sağlamak amacıyla tasarlanmıştı.
XVII. Parti Kongresi toplandığında, artık bu amaca erişilmişti.
“Birinci, üçüncü ve dördüncü sosyo-ekonomik formasyonların artık mevcut olmadıklarını söyleyebiliriz”, dedi Stalin yoldaş; “ikinci sosyo-ekonomik formasyon ise, tali bir duruma düşürülmüştür. Beşinci sosyo-ekonomik formasyon, yani sosyalist formasyon, bugün rakipsiz bir hakimiyet kazanmıştır, bütün ulusal ekonomiye kumanda eden tek güç haline gelmiştir.” (Stalin, Leninizmin Sorunları, s. 461.)
Stalin yoldaşın raporunda, ideolojik ve siyasi önderlik sorunlarına önemli bir yer veriliyordu. Stalin yoldaş, Parti düşmanlarının, her çeşit oportünistlerin ve milliyetçi sapmacıların gerçi yenilmiş olduğu, ama bunların ideolojilerinin kalıntılarının tek tek Parti üyelerinin kafasında yaşamaya devam ettiği ve sık sık su yüzüne çıktığı konusunda uyardı. Kapitalizmin iktisadi hayatta ve özellikle insanların zihinlerindeki kalıntıları, yenilgiye uğratılan anti-Leninist grupların ideolojilerinin canlanması için elverişli bir topraktı. İnsanların bilinci, içinde yaşadıkları iktisadi şartlara nazaran daha yavaş değişir. Bundan dolayı, kapitalizm iktisadi alanda yokedilmesine rağmen, burjuva düşüncelerin kalıntıları insanların zihinlerinde yaşamaya devam ediyordu ve edecekti. Aynı zamanda şu da akılda tutulmalıydı. Ona karşı daima tetikte olmamız gereken çevremizdeki kapitalist dünya,
kapitalizmin kalıntılarını canlandırmak ve beslemek için çalışıyordu.
Stalin yoldaş, ulusal sorunda, insanların zihinlerindeki kapitalizm kalıntılarının özellikle direndiği üzerinde durdu. Bolşevik Parti, hem Büyük-Rus şovenizmi sapmasına, hem de yerel milliyetçilik sapmasına karşı, iki cephede savaşıyordu. Bazı cumhuriyetlerde (Ukrayna, Byelo-Rusya vb.) Parti örgütleri yerel milliyetçiliğe karşı mücadeleyi gevşetmişler ve bunun düşman kuvvetlerle, dış müdahale kuvvetleriyle birleşip devlet için bir tehlike halini alacak ölçüde gelişmesine izin vermişlerdi. Ulusal sorunda hangi sapmanın esas tehlike olduğu sorusuna Stalin yoldaşşöyle cevap verdi:
“Esas tehlike, ona karşı mücadele etmeyi bıraktığımız ve böylelikle büyüyerek devlet için bir tehlike haline gelmesine izin verdiğimiz sapmadır.”
Stalin yoldaş, Partiye, ideolojik-siyasi çalışmayı güçlendirme, düşman sınıfların ve Leninizme düşman akımların ideolojileri ile ideolojik kalıntılarını sistemli bir şekilde teşhir etme çağrısında bulundu.
Stalin yoldaş raporunda devamla, sadece doğru kararlar almanın, tedbirlerin başarısını sağlamayacağını belirtti. Başarı sağlamak için, yönetici organların kararlarını uygulama yeteneğine sahip insanları doğru yere yerleştirmek, ve bu kararların uygulanmasını denetlemeyi örgütlemekti. Bu örgütsel tedbirler alınmazsa, kararların kağıt üzerinde kalması, pratik hayattan kopuk kalması tehlikesi vardı. Stalin yoldaş burada Lenin'in şu ünlü önermesine dayandı: Örgütsel çalışmada en önemli nokta, kişilerin seçimi ve uygulamanın denetlenmesidir. Stalin yoldaşa göre pratik çalışmamızdaki en büyük kusur, alınan kararlar ile örgütlerin bu kararları uygulama ve uygulamayı denetleme çalışması arasındaki uçurumdu.
XVII. Parti Kongresi, Parti ve Hükümet kararlarının uygulanmasını daha iyi denetlemek amacıyla, SBKP (B) Merkez Komitesine bağlı bir Parti Kontrol Komisyonu ve Sovyetler Birliği Halk Komiserleri Konseyi'ne bağlı bir Sovyet Kontrol Komisyonu kurdu. Bu komisyonlar, XII. Parti Kongresi tarafından kurulan ve görevlerini tamamlamış bulunan Merkezi Kontrol Komisyonu ile İşçi-Köylü MüfettişIiği'nin yerini aldılar.
Stalin yoldaş bu yeni aşamada Partinin örgütsel görevlerini şöyle tespit etti:
1) Örgütsel çalışmamız, partinin siyasi çizgisinin ihtiyaçlarına uygun olmalıdır.
2) Örgütsel önderlik, siyasi önderlik düzeyine yükseltilmelidir.
3) Örgütsel önderlik, Partinin siyasi şiarlarını ve kararlarını geliştirme görevini tam olarak yerine getirecek güçte olmalıdır.
Raporunun sonunda Stalin yoldaş, Partiye şu uyarıda bulundu: Sosyalizm, haklı olarak övünebileceğimiz büyük başarılar kazanmıştır, fakat bunların başımızı döndürmesine, bizi kibirlendirmesine, uyutmasına izin vermemeliyiz.
“Partiyi uyuşukluğa kaptırmamalı, aksine uyanıklığını artırmalıyız; ninniyle uyutmamalı, eyleme hazır tutmalıyız; silahsızlandırmamalı, tersine silahlandırmalıyız; terhis etmemeli, tersine İkinci Beş Yıllık Planın gerçekleştirilmesi için daima seferberlik halinde tutmalıyız.” (Leninizmin Sorunları, s. 505.)
XVII. Parti Kongresi, ulusal ekonominin gelişmesi için İkinci Beş Yıllık Plan konusunda Molotov ve Kuybişev yoldaşların sunduğu raporları dinledi. İkinci Beş Yıllık Planın görevleri, Birinci Beş Yıllık Planınkinden daha da muazzamdı. İkinci Beş Yıllık Plan döneminin sonunda, yani 1937'de, sanayi üretimi savaş öncesinin hemen hemen sekiz katına çıkarılacaktı. Sanayiin bütün kollarındaki yatırımlar, Birinci Beş Yıllık Plandaki 64 milyar rubleye karşılık, İkinci Beş Yıllık Planda 133 milyar ruble olacaktı.
İkinci Beş Yıllık Plan, tarımın makineleşmesini esas olarak tamamlayacaktı. Traktör gücünün tümü, 1932'deki 2,25 milyon beygir gücünden, 1937'de 8 milyon beygir gücüne çıkarılacaktı. Plan, bilimsel tarım yöntemlerinin (ekinlerin doğru sırayla ekilmesi, seçilmiş tohumların kullanılması, toprağın sonbaharda sürülmesi vb.) geniş çapta uygulanmasını öngörüyordu.
Ulaştırma ve haberleşme araçlarının yeni teknikle baştan inşası için dev bir plan hazırlanmıştı.
İkinci Beş Yıllık Plan, işçi ve köylülerin maddi ve kültürel seviyelerini daha da yükseltecek geniş çapta bir programı da kapsıyordu.
XVII. Parti Kongresi, örgüt meselelerine büyük önem verdi ve Kaganoviç yoldaşın sunduğu bir rapora ilişkin olarak Parti ve Sovyetlerin çalışmaları hakkında kararlar aldı. Parti politikası milyonlarca işçi ve köylünün tecrübeleriyle sınanıp Partinin genel çizgisi zafere ulaştığından, örgütlenme sorunu şimdi daha da büyük bir önem kazanmıştı. İkinci Beş Yıllık Planın yeni ve karmaşık görevlerinin gerçekleştirilmesi, bütün alanlarda daha da yüksek kaliteli bir çalışmayı gerektiriyordu.
“İkinci Beş Yıllık Planın baş görevleri -kapitalist unsurları tamamen ortadan kaldırmak, iktisadi hayattaki ve insanların zihinlerindeki kapitalizm kalıntılarını yok etmek, bütün ulusal ekonomiyi modern teknik temelinde yeniden kurma çalışmasını tamamlamak, yeni işletmeleri ve yeni teknik donatımı kullanmayı öğrenmek, tarımı makineleştirmek ve verimini artırmak-”, deniyordu örgütsel sorunlar hakkında kongrenin aldığı kararda, “bizi bütün alanlarda ve herşeyden önce pratik örgütsel önderlik alanındaki çalışmanın iyileştirilmesi meselesiyle önemle ve acil olarak karşı karşıya bırakmaktadır,” (“SBKP [B] Kararları”, Bölüm 2, s. 591, Rusça.)
XVII. Parti Kongresi, yeni Parti Tüzüğünü kabul etti. Yeni tüzüğün eski tüzükten ayrıldığı ilk nokta; bir giriş bölümü eklenmiş olmasıydı. Bu giriş bölümünde Komünist Partisinin kısa bir tanımı yapılıyor, proletaryanın mücadelesindeki rolü ve proletarya diktatörlüğü aygıtı içindeki yeri açıklanıyordu. Yeni tüzük, Parti üyelerinin görevlerini ayrıntılarıyla sıralıyordu. Yeni üyelerin kabulü için daha sıkı kurallar ve sempatizan gruplarıyla ilgili bir madde kabul edildi. Yeni tüzükte, Partinin örgütsel yapısı daha ayrıntılı bir şekilde ele alınıyor; XVII. Parti Kongresinden bu yana temel örgütler olarak anılan eski Parti hücrelerine ilişkin maddeler yeniden formüle ediliyor. Parti-içi demokrasi ve Parti disiplini konusundaki maddeler de yeniden formüle ediliyor.
4 - BUHARİNCİLERİN YOZLAŞARAK SİYASİ SAHTEKARLAR HALİNE GELMESİ. TROÇKİST SAHTEKARLARIN YOZLAŞARAK KATİLLER VE CASUSLARDAN OLUŞAN BİR BEYAZ MUHAFIZ ÇETESİ HALİNİ ALMASI. S.M. KİROV'UN ALÇAKÇA ÖLDÜRÜLMESİ. BOLŞEVİK UYANIKLIĞIN ARTIRILMASI İÇİN PARTİNİN ALDIĞI TEDBİRLER.
Sosyalizmin ülkemizdeki başarıları sadece Partinin, işçilerin ve
kollektif çiftçilerin değil, aynı zamanda Sovyet aydınlarının ve Sovyetler
Birliği'nin bütün dürüst vatandaşlarının da bir sevinç kaynağıydı.
Fakat bu başarılar, yenilgiye uğratılmış sömürücü sınıfların kalıntılarını sevindirmedi, aksine, zaman geçtikçe onları daha da öfkelendirdi.
Bu başarılar, yenilgiye uğratılmış sınıfların çanak yalayıcılarını, yani Buharincilerin ve Troçkistlerin zavallı kalıntılarını da öfkelendiriyordu.
Bu beyler, işçilerin ve kollektif çiftçilerin kazanımlarını değerlendirirken, bütün bu kazanımları gönülden alkışlayan halkın çıkarlarına değil, hayatın gerçekleriyle bütün bağlarını koparmış kendi alçak ve çürük hiziplerinin çıkarlarına dayanıyorlardı. Sosyalizm ülkemizdeki başarıları, Parti politikasının zaferi ve kendi politikalarının iflası demek olduğundan, bu beyler, açık gerçekleri itiraf edip ortak davaya katılacaklarına, kendi başarısızlık ve iflaslarının intikamını Partiden ve halktan almaya başladılar. İşçilerin ve kollektif çiftçilerin davasını kundaklamaya, kirli işler çevirmeye, kömür ocaklarını uçurmaya, fabrikalarda yangın çıkarmaya, kollektif çiftliklerde ve Sovyet çiftliklerinde tahribat yapmaya başladılar. Bütün bunların amacı, işçilerin ve kollektif çiftliklerin başarılarını yoketmek ve halkta Sovyet Hükümetine karşı hoşnutsuzluk yaratmaktı. Gerçekte bütün bu faaliyetlerini sürdürürken, bu faaliyetleri gizleyerek kendi küçük gruplarını açığa çıkmaktan ve yıkılmaktan korumak amacıyla, Partiye bağlıymış gibi görünüyorlar, Partiyi devamlı övüyorlar ve Partiye gitgide daha fazla yaltaklanıyorlardı.
XVII.
Parti Kongresinde Buharin, Rykov ve Tomski, pişmanlıklarını ifade eden konuşmalar yaparak Partiyi övdüler, Partinin kazanımlarını göklere çıkardılar. Fakat Kongre bu konuşmalarda bir samimiyetsizlik ve ikiyüzlülük sezdi; çünkü Partinin üyelerinden beklediği, onu övmesi ve kazanımlarını göklere çıkarması değil, sosyalizm cephesinde sorumlu bir şekilde çalışmaktır. Ve uzun zamandır Buharinciler böyle bir çalışmanın hiçbir belirtisini göstermemişlerdi. Parti, bu beylerin boş laflarının, aslında Kongre dışındaki yandaşlarına ikiyüzlülük konusunda ders vermek ve silahlarını bırakmaları için çağrıda bulunmak amacıyla söylenmiş olduğunu anladı.
XVII.
Parti Kongresinde Troçkistler -Zinovyev ve Kamenev- de konuşarak, kusurlarından dolayı kendilerini alabildiğine suçladılar, Partiyi yine aynı derecede büyük laflarla övdüler. Fakat Kongre, onların hem kendilerini iğrenç şekilde yermelerinde, hem de Partiyi mide bulandırıcı şekilde övmelerinde, rahatsız ve kirli vicdanlarını saklama çabası gördü. Bununla birlikte Parti, bu beylerin kongrede bıktırıcı konuşmalar yaptıkları sırada Kirov yoldaşı alçakça öldürmeyi tertiplediklerini henüz bilmiyor, bundan kuşkulanmıyordu.
1 Aralık 1934'te Kirov yoldaş Leningrad'da Smolny'de tabancayla alçakça katledildi.
Katil suçüstü yakalandı ve Leningrad'daki Sovyet aleyhtarı Zinovyevcilerden oluşan karşı-devrimci bir yeraltı grubunun üyesi olduğu ortaya çıktı.
Partinin sevgilisi, işçi sınıfının sevgilisi Kirov yoldaşın katledilmesi halkı çok etkiledi; ülkede derin bir üzüntü ve öfke yarattı.
Soruşturma sonucu, Leningrad'da 1933/34 yıllarında gizli bir karşı-devrimci terörist grubun kurulduğu, bu gruba katılanların Zinovyev muhalefetinin eski üyeleri olduğu, başlarında da sözümona “Leningrad Merkezi” diye birşeyin bulunduğu öğrenildi. Bu grubun amacı Komünist Partisi liderlerini öldürmekti. Kirov yoldaş ilk kurban olarak seçilmişti. Bu karşı-devrimci grubun üyelerinin ifadelerinden, yabancı kapitalist devletlerin temsilcileriyle bağları olduğu, onlardan para aldıkları ortaya çıktı.
Bu örgütün açığa çıkartılan üyeleri, Sovyetler Birliği Yüksek Mahkemesi Askeri Heyeti tarafından en ağır cezaya, kurşuna dizilmeye mahkum edildiler.
Bundan biraz sonra, “Moskova Merkezi” adında bir gizli karşıdevrimci örgütün daha varlığı ortaya çıktı. Ön soruşturmada ve duruşmada, Zinovyev, Kamenev, Yevdokimov ve bu örgütün diğer liderlerinin, taraftarlarına terörist düşünceyi aşılamada ve Parti Merkez Komitesi ile Sovyet Hükümeti üyelerinin öldürülmesi için tertipler hazırlanmasında oynadıkları alçakça rol açığa çıktı.
Bu insanlar öylesine bir ikiyüzlülüğe ve alçaklığa saplanmışlardı ki, S.M. Kirov'un katlini örgütleyen ve kışkırtanlardan biri olan ve katili elini çabuk tutmaya zorlayan Zinovyev, Kirov'un ölümünden sonra ondan övgü ile bahseden bir anma makalesi yazmış, bunun yayınlanması için ısrar etmişti.
Zinovyevciler mahkemede vicdan azabı çekiyormuş gibi yaptılar, ama ikiyüzlülüklerinden vazgeçmediler. Troçki ile bağlarını gizlediler. Kendilerini Troçkistlerle beraber faşist casusluk teşkilatlarına sattıklarını gizlediler. Casusluklarını ve yıkıcı faaliyetlerini gizlediler. Buharincilerle bağlarını ve faşizmin kiralık adamlarından kurulu bir birleşik Troçkist-Buharinci çetenin varlığını gizlediler.
Sonradan anlaşıldığına göre, Kirov yoldaşın katli bu birleşik Troçkist-Buharinci çetenin işiydi.
Daha o zaman, yani 1935'te, Zinovyev grubunun gizli bir Beyaz Muhafız örgütü olduğu ve üyelerinin Beyaz Muhafızlar gibi muamele görmeleri gerektiği anlaşılmıştı.
Bir yıl sonra, Kirov'un ölümünü fiilen, gerçekten ve doğrudan doğruya hazırlayanların, Troçki, Zinovyev, Kamenev ve suç ortakları olduğu öğrenildi. Bu kişiler, Merkez Komitesinin diğer üyelerinin de öldürülmesi için hazırlık yapmışlardı. Zinovyev, Kamenev, Bakayev, Yevdokimov, Pikel, İ.N. Smirnov, Mraçkovski, Ter-Vaganyan, Reingold ve diğerleri mahkemeye sevkedildiler. Bunlar açık delillerle karşı karşıya bırakılınca, sadece Kirov'u değil, bütün diğer Parti ve Hükümet yöneticilerini de öldürmek için hazırlık yaptıklarını açık duruşmada herkesin önünde itirafa mecbur kaldılar. Daha sonraki soruşturmalarda, bu alçakların casusluk faaliyetlerinde bulundukları ve yıkıcı faaliyetleri örgütledikleri tespit edildi. Bu adamların Partiye sadakatlerini ifade ederek büyük bir ikiyüzlülükle gizledikleri korkunç ahlaki ve siyasi düşkünlükleri, iğrenç ihanetleri, 1936'da Moskova'da yapılan mahkemede ortaya çıktı.
Bu katil ve casus çetesinin elebaşısı ve tahrikçisi, hain Troçki idi. Troçki'nin karşı-devrimci talimatlarını yürütmekle görevli yardımcıları ve ajanları, Zinovyev, Kamenev ve onların Troçkist artçılarıydı. Bu adamlar, emperyalist ülkelerin saldırısı halinde Sovyetler Birliği'nin yenilgisini sağlamak için çalışıyorlardı; işçi-köylü devletine karşı bozguncu faaliyette bulunuyorlardı; Alman ve Japon faşistlerinin aşağılık aletleri ve ajanları haline gelmişlerdi.
Kirov yoldaşın alçakça katline karışanların yargılanmasından Parti örgütlerinin çıkarması gereken en önemli ders, kendi siyasi körlüklerine ve siyasi vurdumduymazlıklarına son vermek, uyanıklıklarını ve bütün Parti üyelerinin uyanıklığını artırmaktı.
Parti Merkez Komitesi, Kirov yoldaşın alçakça katledilmesi bağıntısında Parti örgütlerine yolladığı genelgede şu direktifleri veriyordu:
“a) Biz güçlendikçe düşmanın ehlileşeceği ve zararsızlaşacağı yanlış varsayımından çıkan oportünist rahatlığa son vermeliyiz. Bu varsayım tam bir safsatadır. Düşmanlarımızın yavaş yavaş sosyalizme yaklaşacağı ve sonunda hakiki sosyalistler haline geleceği yolunda herkese garanti veren sağ sapmanın yeniden ortaya çıkmasıdır. Bolşevikler kazandıkları başarılarla yetinmezler, nöbette uyumamalıdırlar. Bizim rahatlığa değil, uyanıklığa, gerçek devrimci Bolşevik uyanıklığa ihtiyacımız vardır. Düşmanlarımızın, durumları umutsuzlaştığı ölçüde, Sovyet iktidarıyla mücadelede yenilgiye mahkûm olanların son çare olarak başvurdukları aşırı yollara o kadar sıkı sarılacaklarını hatırlayalım. Bunu hatırlayalım ve uyanık olalım.
b) Parti tarihinin Parti üyelerine öğretilmesini, Partimiz tarihindeki bütün Parti aleyhtarı grupların, bu grupların Parti çizgisiyle mücadele yöntemlerinin, taktiklerinin ve daha da önemlisi, Partimizin bu Parti aleyhtarı gruplarla mücadelede kullandığı ve bu grupların yenilmesini, yokedilmesini sağlayan taktik ve yöntemlerin incelenmesini gerektiği şekilde başarmalıyız. Parti üyeleri, Partinin sadece Kadetlerle, Sosyal-Devrimcilerle, Menşeviklerle ve Anarşistlerle değil, aynı zamanda Troçkistlerle, 'Demokratik Merkeziyetçiler’e, 'İşçi Muhalefeti'yle, Zinovyevcilerle, Sağ sapmacılarla, sağcı-solcu ucubelerle ve benzerleriyle nasıl savaştığını, onları nasıl yendiğini bilmelidir. Parti üyelerinin devrimci uyanıklığını tam olarak sağlamanın en önemli ve vazgeçilmez bir yolunun, Parti tarihinin bilinmesi ve anlaşılması olduğu asla unutulmamalıdır.”
Bu dönemin çok önemli olaylarından biri de, 1933'ten itibaren Parti saflarının tesadüfî ve yabancı unsurlardan temizlenmesi, özellikle Kirov yoldaşın alçakça katlinden sonra Parti üye kayıtlarının dikkatle tahkiki ve eski Parti kartlarının yenilenmesiydi.
Parti üye kayıtlarının tahkikine başlanmadan önce, birçok Parti örgütünde Parti kartları konusunda sorumsuzluk ve ihmalkârlık hüküm sürüyordu. Bazı örgütlerde, Komünistlerin kaydedilmesinde kesinlikle caiz olmayan tam bir kaos ortaya çıkmıştı. Bu tahammül edilmez durumdan, düşmanlar kendi kötü emelleri için yararlanıyor, ellerindeki Parti kartını casusluk, yıkıcılık vb. için bir maske olarak kullanıyorlardı. Parti örgütlerindeki birçok yönetici, yeni üye kaydı ve Parti kartlarının verilmesi gibi işlemleri önemsiz mevkilerdeki kişilere, çoğu zaman da güvene layık olup olmadıkları denenmemiş Parti üyelerine bırakmıştı.
Parti kartlarının kaydı, korunması ve verilmesi hakkında 13 Mayıs 1935'te bütün örgütlere yollanan genelgede, Merkez Komitesi, Parti üye kayıtlarının dikkatle tahkiki ve “kendi evimiz olan partide Bolşevik düzenin yerleştirilmesi” için bütün örgütlere talimat verdi.
Parti üye kayıtlarının tahkiki, siyasi bakımdan büyük önem taşıyordu. 25 Aralık 1935'te yapılan Parti Merkez Komitesi plenumu, Parti üye kayıtlarının tahkikinden elde edilen sonuçlar hakkında şu kararı aldı: Bu tahkikat, SBKP(B) saflarını sağlamlaştırmada çok önemli bir örgütsel ve siyasi tedbir olmuştu.
Parti üye kayıtlarının tahkiki ve Parti kartlarının yenilenmesi tamamlandıktan sonra, Partiye tekrar yeni üye alınmaya başlandı. Bu konuya ilişkin olarak SBKP(B) Merkez Komitesi, yeni üyelerin Partiye toptan alınmamasını, “Sosyalizm mücadelesinin çeşitli cephelerinde sınavdan geçmiş, özellikle işçiler ve ayrıca köylüler ve aktif aydınlar içinden seçilmiş gerçekten ileri ve işçi sınıfının davasına gerçekten bağlı insanların, ülkemizin en seçkin insanlarının” mutlaka tek tek Partiye alınmalarını istedi.
Partiye üye kaydı yeniden başlarken, Merkez Komitesi, Parti örgütlerine, düşman unsurların SBKP (B) saflarına sızma çabalarında ısrar edeceklerini akıldan çıkarmamaları talimatını verdi:
“Bolşevik uyanıklığı en yüksek dereceye çıkarmak, Leninist Partinin bayrağını yüksekte tutmak ve Parti saflarını yabancı, düşman ve tesadüfî unsurların sızmasına karşı korumak, her Parti örgütünün görevidir.” (SBKP (B) Merkez Komitesinin Kararı, 29 EylüI1936, “Pravda”, No. 270, 1936.)
Bolşevik Parti, saflarını temizleyip sağlamlaştırmak, Parti düşmanlarını yokederek ve Parti çizgisinden sapmalarla yılmadan savaşarak, her zamankinden sıkı bir şekilde Merkez Komitesinin etrafında toplandı. Parti ve Sovyet ülkesi, Merkez Komitesinin önderliğinde, şimdi yeni bir aşamaya, sınıfsız sosyalist toplumun inşasının tamamlanması aşamasına giriyordu.
KISA ÖZET
1930-1934 döneminde Bolşevik Parti, iktidarı kazanma mücadelesinden sonra proleter devrimin en zor tarihi sorununu, yani milyonlarca küçük mülk sahibi köylüye kollektif çiftçilik yolunu, sosyalizm yolunu benimsetme sorununu çözdü.
Sömürücü sınıfların en kalabalığı olan kulakların tasfiye edilmesiyle ve köylülerin çoğunluğunun kollektif tarımı benimsemesiyle, kapitalizmin ülkedeki son kökleri de yokedildi; sosyalizm tarımda tam zafer kazandı; kırda Sovyet iktidarı tamamen sağlamlaştırıldı.
Örgütsel karakterde bazı güçlükler altedildikten sonra, kollektif çiftlikler iyice sağlamlaştı ve refah yoluna girdi.
Birinci Beş Yıllık Plan şunları sağladı: Ülkemizde, birinci sınıf bir sosyalist ağır sanayi ve makineleşmiş kollektif tarım biçiminde, sosyalist bir iktisadi sistemin sarsılmaz temelleri atıldı; işsizliğe son verildi; insanın insan tarafından sömürülmesi ortadan kaldırıldı; ve emekçi halkımızın maddi ve kültürel düzeyinin devamlı gelişmesi için şartlar yaratıldı.
Bu muazzam kazanımlar, işçi sınıfı, kollektif çiftçiler ve genel olarak ülkemizin emekçi halkı tarafından, Partinin ve Hükümetin cesur, devrimci ve akıllı politikası sayesinde gerçekleştirildi.
Sovyetler Birliği'nin gücünü kundaklamak ve kırmak için uğraşan çevremizdeki kapitalist dünya, Sovyetler Birliği içinde katil, yıkıcı ve casus çeteleri örgütlemek için iki misli enerjiyle çalıştı. Kapitalist kuşatmanın bu düşmanca faaliyetleri, Almanya'da ve Japonya'da faşizmin iktidara gelmesiyle daha da yoğunlaştı. Faşizm, Troçkistlerin ve Zinovyevcilerin şahsında, casusluk, sabotaj, terör ve yıkıcılık eylemleri yapmaya ve kapitalizmi restore etmek için Sovyetler Birliği'nin yenilgisi için çalışmaya hazır sadık hizmetkârlar buldu.
Sovyet Hükümeti bu halk düşmanlarına ve vatan hainlerine karşı amansız davrandı ve bu soysuzları demirden bir yumrukla cezalandırdı.
SOSYALİST TOPLUMUN İNŞASINI TAMAMLAMA MÜCADELESİNDE BOLŞEVİK PARTİ. YENİ ANAYASANIN KABULÜ. (1935 - 1937)
1 -1935-1937 YILLARINDA ULUSLARARASI DURUM. İKTİSADİ KRİZİN GEÇİCİ OLARAK HAFİFLEMESİ. YENİ BİR İKTİSADİ KRİZİN BAŞLAMASI. İTALYA'NIN HABEŞİSTAN'I İLHAKI. İSPANYA'DA ALMAN VE İTALYAN MÜDAHALESİ. JAPONYA'NIN MERKEZİ ÇİN'İİSTİLA ETMESİ. İKİNCİ EMPERYALİST SAVAŞIN BAŞLAMASI.
Kapitalist ülkelerde 1929 yılının ikinci yarısında patlak veren iktisadi kriz, 1933 yılının sonuna kadar devam etti. Daha sonra sanayideki düşüş durdu. Krizi bir durgunluk dönemi ve arkasından belirli bir canlanma, belirli bir yükseliş izledi. Ancak bu yükseliş, yeni ve daha yüksek düzeyde bir sanayi gelişme getirir nitelikte değildi. Dünya kapitalist sanayii 1929 düzeyine bile ulaşamadı, 1937 ortalarında, bu düzeyin ancak yüzde 95-96'sına erişebildi. Ve daha 1937'nin ikinci yarısında, herşeyden önce Amerika Birleşik Devletleri'ni etkileyen yeni bir iktisadi kriz başladı. 1937 sonunda ABD'de, işsizlerin sayısı tekrar 10 milyonu buldu. İngiltere'de işsizlik hızla artmaya başladı.
Böylelikle kapitalist ülkeler, henüz bir öncekinin yaralarını sarmadan yeni bir iktisadi krizle karşılaştılar.
Sonuç, gerek emperyalist ülkeler arasındaki, gerekse proletarya ile burjuvazi arasındaki çelişmenin daha da keskinleşmesi oldu. Dolayısıyla, saldırgan devletler, iktisadi kriz sonucu içeride uğradıkları kayıpları, savunması zayıf başka ülkelerin sırtından karşılama çabalarını bir kat daha artırdılar. Önde gelen iki saldırgan devlet, Almanya ve Japonya'ya, bu defa bir üçüncüsü, İtalya da katıldı.
1935'te faşist İtalya Habeşistan'a saldırdı ve onu boyunduruk altına aldı. İtalya bunu herhangi bir sebep ya da “devletler hukuku”na uygun bir gerekçe göstermeksizin yaptı. Habeşistan'a, savaş ilan etmeden, faşist modaya uygun olarak bir haydut gibi saldırdı. Bu saldırı, sadece Habeşistan'a değil, aynı zamanda İngiltere’ye, onun Avrupa'dan Hindistan'a ve genel olarak Asya'ya uzanan deniz yollarına da indirilmiş bir darbeydi. İngiltere’nin, İtalya’nın Habeşistan'a yerleşmesini önlemek için harcadığı çabalar sonuçsuz kaldı. Daha sonra İtalya, serbestçe hareket edebilmek amacıyla Milletler Cemiyeti'nden çekildi ve yoğun bir silahlanmaya girişti.
Böylelikle, Avrupa ile Asya arasındaki en kısa deniz yolu üzerinde yeni bir savaş düğümü atılmış oldu.
Faşist Almanya, Versay Barış Anlaşmasını tekyanlı bir tasarrufla yırttı ve Avrupa haritasının zorla değiştirilmesi için bir plan hazırladı. Alman faşistleri, komşu devletleri boyunduruk altına almayı ya da en azından bu devletlerin Almanlarla meskûn bölgelerini ilhak etmeyi amaçladıklarını gizlemediler. Bu plana göre önce Avusturya ele geçirilecek, sonra Çekoslovakya ve belki de daha sonra -Almanya'ya komşu ve Almanlarla meskûn bir bölgeye sahip olan- Polonya, daha sonra da ... eh bakalım, “göreceğiz”.
1936 yazında Almanya ve İtalya’nın İspanya Cumhuriyeti'ne karşı askeri müdahalesi başladı. İspanyol faşistlerini desteklemek bahanesiyle, İtalya ve Almanya, İspanyol toprakları üzerine, yani Fransa'nın gerisine üstü kapalı biçimde asker çıkarma ve donanmalarını İspanyol karasularına -güneyde Balear adalarına ve Cebelitarık çevresine, batıda Atlantik Okyanusuna, kuzeyde de Biskay körfezine- sokma imkânı buldular. 1938 başında Alman faşistleri Avusturya'yı ilhak ettiler, böylelikle orta Tuna boylarına yerleştiler ve- Avrupa'nın güneyine, Adriyatik denizine doğru yayıldılar.
Alman ve İtalyan faşistleri İspanya’ya müdahalelerini genişlettiler ve aynı zamanda dünyaya İspanya’da “Kızıllar” ile savaştıklarını ve başka bir niyetleri olmadığını ilan ettiler. Ama bu, saf kimseleri kandırmak için hazırlanmış kaba ve sığ bir tertipti, çünkü aslında onlar, İngiltere ve Fransa'nın Asya ve Afrika'daki geniş sömürgeleri ile deniz ulaşımlarını keserek, bu ülkelere darbeler indirmekteydiler.
Avusturya'nın ilhakına gelince, bu olay, Almanya'nın birinci Emperyalist Savaşta kaybettiği toprakları geri almak suretiyle “milli” çıkarlarını koruma çabasının bir parçası, Versay anlaşmasına karşı giriştiği bir mücadele olarak kesinlikle gösterilemezdi. Avusturya ne savaştan önce, ne de savaştan sonra Almanya'nın bir parçası olmamıştı. Avusturya'nın zorla Almanya'ya katılması, emperyalist toprak ilhakının Çarpıcı bir örneğiydi. Bu olay, faşist Almanya'nın Avrupa kıtasının batısı üzerinde hakim duruma gelme planları konusunda hiç kuşkuya yer bırakmıyor.
Bu, herşeyden önce Fransa'nın ve İngiltere’nin çıkarlarına indirilmiş bir darbeydi.
Böylelikle, Avrupa'nın güneyinde, Avusturya ve Adriyatik bölgesinde ve Avrupa'nın en batısında, İspanya ve kıyı suları bölgesinde yeni savaş düğümleri atılmış oluyordu.
1937'de Japon faşist militaristleri Pekin'i ele geçirdiler, merkezi Çin'e girdiler ve Şanghay'ı işgal ettiler. Birkaç yıl önce Mançurya'nın Japonya tarafından istila edilmesi gibi, merkezi Çin'in istilası da, alışılmış Japon yöntemiyle, haydutluk usulleriyle, bizzat Japonların tezgahladıkları çeşitli “yerel olaylarının alçakça istismar edilmesiyle ve bütün “uluslararası kurallar”ın, anlaşmaların, sözleşmelerin vb. çiğnenmesiyle gerçekleştirildi. Tientsin ve Şanghay'ın ilhakı, dev Çin pazarının anahtarını Japonya'nın eline verdi. Japonya Şanghay'a ve Tientsin'e sahip olduğu sürece, merkezi Çin'de büyük yatırımları bulunan İngiltere’yi ve ABD'ni, istediği an buradan atabilir.
Elbette ki, Çin halkının ve ordusunun Japon istilacılarına karşı kahramanca mücadelesi, Çin'deki büyük milli canlanış, Çin'in dev insan gücü kaynakları ve geniş toprakları, nihayet Çin Milli Hükümetinin kuruluş mücadelesini sonuna kadar, istilacılar Çin topraklarından tam olarak sökülüp atılıncaya kadar sürdürme azmi -tüm bunlar, Japon emperyalistleri için Çin'de istikbal olmadığını ve hiçbir zaman da olamayacağını hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde gösteriyor.
Ancak, bugün için Japonya'nın, Çin ticaretinin anahtarını elinde tuttuğu, ve Çin'e karşı yürüttüğü savaşın, İngiltere ve ABD'nin çıkarlarına indirilmiş çok ağır bir darbe olduğu bir gerçektir.
Böylece, Pasifik'te, Çin bölgesinde bir savaşdüğümü daha atılmıştır.
Tüm bu olgular, ikinci emperyalist savaşın hâlihazırda fiilen başlamış olduğunu gösteriyor. Bu savaş herhangi bir savaş ilanı olmaksızın sinsice başlamıştır. Devletler ve halklar, hemen hiç farkedilmeksizin ikinci emperyalist savaşın yörüngesine girmişlerdir. Dünyanın çeşitli yerlerinde savaşı başlatanlar, üç saldırgan devlettir, Almanya, İtalya ve Japonya'nın faşist hakim çevreleridir. Bu savaş Cebelitarık'tan Şanghay'a kadar uzanan çok geniş bir alan üzerinde cereyan etmektedir. Savaş daha şimdiden, 500 milyondan fazla insan yörüngesine sokmuştur. Son tahlilde bu savaş, İngiltere, Fransa ve ABD'nin kapitalist çıkarlarına karşı yürütülmektedir, çünkü amacı, saldırgan ülkeler lehine ve demokratik diye adlandırılan ülkeler aleyhine olarak, dünyanın ve nüfuz bölgelerinin yeniden paylaşımıdır.
İkinci emperyalist savaşın bir ayırt edici özelliği, savaşın şu ana kadar saldırgan devletler tarafından yürütülmesi ve yaygınlaştırılması karşısında, savaşın aslında hedef aldığı diğer devletlerin, “demokratik” devletlerin, savaş kendilerini ilgilendirmezmiş gibi davranmaları, savaşa ellerini bulaştırmak istememeleri, geri durmaları, barışseverlikleriyle böbürlenmeleri, faşist saldırganları azarlamaları ve ... direnmeye hazırlandıklarını ileri sürerken kendi mevzilerini adım adım saldırganlara teslim etmeleridir.
Görüldüğü gibi bu savaş, tekyanlı ve oldukça garip bir karakter taşımaktadır. Ama bu durum, bu savaşın, savunması zayıf Habeşistan, İspanya ve Çin halkları aleyhine yürütülen zalimane bir ilhak savaşı olmasını önlememektedir.
Savaşın bu tekyanlı karakterini “demokratik” devletlerin askeri ya da iktisadi zaafına bağlamak yanlış olur. “Demokratik” devletler, elbette ki, faşist devletlerden daha güçlüdürler. Gelişen dünya savaşının tekyanlı karakteri, “demokratik” devletlerin faşist devletlere karşı bir birleşik cephesinin bulunmamasından ileri gelmektedir. Elbette, bu “demokratik” diye adlandırılan devletler, faşist devletlerin “aşırılıkları”nı tasvip etmemekte ve bu devletlerin güçlenmesinden korkmaktadırlar. Ama Avrupa'daki işçi sınıfı hareketinden ve Asya'daki milli kurtuluş hareketinden daha da çok korkmakta ve faşizmi bu “tehlikeli” hareketlere karşı “fevkalâde bir panzehir” saymaktadırlar. Bunun için “demokratik” devletlerin hükümet çevreleri, özellikle İngiltere'nin Muhafazakâr hükümet çevreleri, kendini beğenmiş faşist yöneticileri yatıştırma politikasıyla -”aşırılığa kaçmama”- yetiniyorlar ve aynı zamanda onlara, işçi sınıfı hareketine ve ulusal kurtuluş hareketlerine karşı izledikleri gerici baskı politikasını “tam olarak anladıklarını esas olarak desteklediklerini sezdiriyorlar. Bu açıdan İngiltere'nin hükümet çevreleri, Çarlık yönetimi sırasında Çarlık politikasının “aşırılıklarından” korkmakla birlikte, halktan daha da çok korkan ve bu yüzden Çarı yatıştırma ve dolayısıyla Çarlıkla halka karşı anlaşma politikasına başvuran Rus liberal-monarşist burjuvazisiyle aşağı-yukarı aynı politikayı izlemektedir. Bilindiği gibi, bu ikili politika, Rus liberal-monarşist burjuvazisine pahalıya malolmuştur. İngiltere'nin hükümet çevrelerinin ve onların Fransa ve ABD'deki dostlarının da tarihin cezalandırmasından kaçamayacaklarını kabul etmek gerekir.
Açıktır ki, Sovyetler Birliği, uluslararası durumdaki bu dönüşe gözlerini kapayıp, meşum olaylara seyirci kalamazdı. Saldırganlar tarafından başlatılan herhangi bir savaş, ne kadar küçük olursa olsun, barışsever ülkelere bir tehdit teşkil eder. “Hissettirmeden” ulusları ve 500 milyondan fazla insanı sarmış olan ikinci emperyalist savaşın, bütün uluslar ve ilk planda da Sovyetler Birliği için en ciddi bir tehlike teşkil etmesi kaçınılmazdır. Bu durum, Almanya, İtalya ve Japonya tarafından” Anti-Komünist Blok”un kurulmasıyla açık bir biçimde ortaya konmuştur. Bu yüzden ülkemiz, bir yandan barış politikası izlerken, diğer yandan da sınırlarımızın savunmasını güçlendirmeye ve Kızıl Ordunun ve Kızıl Donanmanın savaş gücünü artırmak için çalıştı. 1934 sonlarına doğru Sovyetler Birliği Milletler Cemiyeti'ne katıldı. Bunu yaparken, Cemiyet'in, bütün zaaflarına rağmen yine de saldırganların teşhir edilebileceği bir yer olabileceğinin ve ne kadar güçsüz olursa olsun, belli bir barış aracı olarak, savaşın aracı olarak, savaşın patlak vermesini önleyebileceğinin bilincindeydi. Sovyetler Birliği, böyle zamanlarda, Milletler Cemiyeti kadar güçsüz bir uluslararası örgütün bile ihmal edilmemesi gerektiğini düşünüyordu. Mayıs 1935'te, Fransa ile Sovyetler Birliği arasında, saldırganların muhtemel bir taarruzuna karşı bir yardımlaşma anlaşması imzalandı. Aynı sıralarda. Çekoslovakya ile de benzer bir anlaşma imzalandı. Mart 1936'da Sovyetler Birliği, Moğolistan Halk Cumhuriyeti ile bir karşılıklı yardımlaşma anlaşması ve Ağustos 1937'de Çin Cumhuriyeti ile bir karşılıklı saldırmazlık paktı imzaladı.
2 - S0VYETLER BİRLİĞİ’NDE SANAYİ VE TARIMIN DAHA DA GELİŞMESİ. İKİNCİ BEŞ YILLIK PLANIN ZAMANINDAN ÖNCE GERÇEKLEŞTİRİLMESİ. TARIMIN YENİDEN İNŞASI VE KOLLEKTİFLEŞTİRMENİN TAMAMLANMASI. KADRO- LARIN ÖNEMİ. STAHANOV HAREKETİ. YÜKSELEN REFAH DÜZEYİ. YÜKSELEN KÜLTÜR DÜZEYİ. SOVYET DEVRİMİNİN GÜCÜ.
1930-1933 iktisadi krizinden üç yıl sonra kapitalist ülkelerde yeni bir iktisadi kriz başlarken, Sovyetler Birliği'nde tüm bu dönem boyunca sanayi sürekli bir gelişme gösterdi. 1937'nin ortalarında; bir bütün olarak kapitalist dünyanın sanayii 1929 yılı düzeyinin yüzde 95-96'sına ancak ulaşabilmiş ve 1937'nin ikinci yarısında yeni bir krizin sancılarına yakalanmışken, Sovyetler Birliği sanayii bütün alanlarda gelişmesini sürdürerek 1937 yılının sonunda 1929 yılı üretiminin yüzde 428'ine, savaş öncesi seviyenin ise yedi mislinden fazlaya ulaştı.
Bu başarılar, doğrudan doğruya, Partinin ve Hükümetin ısrarla izlediği yeniden inşa politikasının bir sonucuydu.
Bu başarılar sayesinde, sanayi için ikinci Beş Yıllık Plan zamanından önce gerçekleştirildi. Plan, 1 Nisan 1937'de, yani dört yıl üç aylık bir süre sonunda gerçekleştirildi.
Bu, sosyalizmin muazzam bir zaferiydi.
Tarım alanındaki gelişme de aşağı yukarı aynı oldu. Tüm kültürlerin toplam ekim alanı 1913'te (savaş öncesinde) 105 milyon hektar iken, 1937'de, 137 milyon hektara yükseldi. Tahıl üretimi 1913'te 4,8 milyar puddan 1937'de 6,8 milyar puda; işlenmemiş pamuk üretimi 44 milyon puddan 154 milyon puda; keten elyafı üretimi 19 milyon puddan 31 milyon puda; şeker pancarı üretimi 654 milyon puddan 1,311 milyar puda ve yağlı tohum üretimin 129 milyon puddan 306 milyon puda yükseldi.
Belirtmek gerekir ki, 1937 yılında (Sovyet çiftlikleri hariç) yalnız kollektif çiftlikler, pazara 1,7 milyar pudu aşkın tahılı fazlası arzettiler. Bu miktar, 1913 yılında büyük toprak sahiplerinin, Kulakların ve köylülerin pazara arzettikleri miktardan en az 400 milyon pud daha fazlaydı.
Sadece bir tek tarım dalı, hayvancılık, savaş öncesi düzeyin gerisinde kaldı ve daha yavaş bir gelişme gösterdi.
Tarımda kollektifleştirmeye gelince, onun tamamlanmış olduğu söylenebilir. 1937'de, 18,5 milyon köylü hanesi, yani tüm köylü hanelerinin yüzde 93'ü kollektif çiftliklerde bulunuyordu. Kollektif çiftliklerin tahıl ekim alanları ise tüm köylülerin tahıl ekim alanının yüzde 99'unu oluşturuyordu.
Tarımın yeniden inşasının ve tarım alanında geniş ölçüde traktör ve makine kullanılmasının meyveleri şimdi alınıyordu.
Sanayiin ve tarımın yeniden inşasının tamamlanmasının bir sonucu olarak. milli ekonomi şimdi bol miktarda birinci sınıf tekniğe kavuşmuştu. Sanayi, tarım, ulaştırma ağı ve ordu, büyük miktarda yeni teknik donatıma, makinelere ve takım tezgâhlarına, traktörlere ve tarım makinelerine, lokomotiflere ve buharlı gemilere, tanklara ve toplara, uçak1ara ve savaş gemilerine kavuştu. Bütün bu teknik malzemeyi kullanmak ve bunlardan mümkün olan en büyük yararı sağlamak için, yüzbinlerce eğitilmiş elemana ihtiyaç vardı. Bunlar olmaksızın, teknik alanda usta1aşmış yeterli sayıda insan olmaksızın, teknik malzemenin ölü ve işe yaramaz bir demir yığını haline gelmesi tehlikesi vardı. Bu ciddi bir tehlikeydi, çünkü teknikten yararlanabilecek, tekniği tam olarak kullanabilecek kadroların sayısındaki artış, tekniğin ilerlemesine ayak uyduramıyordu ve hatta çok gerisinde kalıyordu. Sanayi idarecilerimizin önemli bir kısmının bu tehlikeyi görememeleri ve tekniğin “işi kendi kendine” göreceğine inanmaları, meseleyi daha da karmaşık bir hale getiriyordu. Daha önce tekniğin önemini azımsayan ve küçümseyen aynı kimseler, şimdi ona aşırı önem vermeye ve onu bir fetiş olarak görmeye başladılar. Bunlar, tekniği kullanmasını bilen insanlar olmadan, tekniğin ölü birşey olduğunu göremiyorlardı. Tekniği yüksek ölçüde üretken kılmak için, tekniği kullanmasını bilen insanlara ihtiyaç olduğunu göremiyorlardı.
Böylece, tekniği kullanmasını bilen kadrolar sorunu, en önemli sorun haline geldi.
Tekniği abartan ve dolayısıyla eğitilmiş insanların, kadroların önemini azımsayan idarecilerin dikkatini, tekniğin öğrenilmesine ve teknikte ustalaşmaya, teknikten en mükemmel şekilde yararlanmasını bilen çok sayıda kadronun yetiştirilmesi için mümkün olan herşeyin yapılmasına yönelmek gerekiyordu.
Daha önceleri, yeniden inşa döneminin başlarında, ülkemiz teknik imkânlar kıtlığı içindeyken, Parti, “yeniden inşa döneminde teknik herşeyi belirler” şiarını onaya atmıştı; şimdi, teknik imkânların bol olduğu yeniden inşanın esas olarak tamamlandığı ve ülkenin büyük bir kadro sıkıntısı çektiği sırada, Partinin yeni bir şiar, dikkatleri teknikten çok insana, tekniği tam olarak kullanabilecek kadrolara çeken bir şiar ortaya atması zorunlu hale geldi.
Stalin yoldaşın 1935 Mayısında Kızıl Ordu Akademileri
mezunlarına hitaben yaptığı konuşma, bu bakımdan büyük önem
taşıyordu. Stalin yoldaşşunları söylemişti:
“Önceleri, 'Teknik herşeyi belirler' diyorduk. Bu şiar, teknik imkan kıtlığına son vermemize ve halkımızın birinci sınıf teknik imkanlarla donanması için bütün faaliyet alanlarında geniş bir teknik temel yaratmamıza yardımcı oldu. Bu çok iyi birşeydir. Ama yeterli değildir, hiç yeterli delildir. Tekniği harekete geçirmek ve ondan tam olarak yararlanmak için, tekniği kullanmasını bilen kimselere, bu teknikten sanatın bütün kurallarına uygun olarak yararlanmasını bilen kadrolara ihtiyacımız vardır. Tekniği kullanmasını bilen insanların emrinde teknik, mucizeler yaratabilir ve yaratmalıdır. Birinci sınıf fabrikalarımızda ve atölyelerimizde, Sovyet çiftliklerimizde ve kollektif çiftliklerimizde ve Kızıl Ordumuz'da bu tekniğe hakim yeterince kadromuz olsaydı, ülkemiz bugünkünden üç kat, dört kat daha iyi sonuçlar elde ederdi. Şimdi, insanlara, kadrolara, tekniği kullanmasını bilen işçilere ağırlık verilmesi, bu nedenle zorunludur. Geride kalmış bir dönemin, teknik imkan yokluğunun sıkıntısını çektiğimiz bir dönemin yansıması olan 'teknik herşeyi belirler' şiarının yerine, şimdi yeni bir şiarın, 'kadrolar herşeyi belirler' şiarının konulması, bunun için zorunludur. Şimdi asıl mesele budur...
Dünyanın sahip olduğu bütün zenginlikler içinde en değerli ve en belirleyici olanın insanlar, kadrolar olduğunu anlamanın zamanı gelmiştir. Anlaşılmalıdır ki, bugünkü şanlarda 'kadrolar herşeyi belirler'. Eğer sanayide, tarımda, ulaştırmada ve orduda iyi nitelikte ve çok sayıda kadrolara sahip olursak, ülkemiz yenilmez olacaktır.
Eğer böyle kadrolara sahip değilsek, ayakla duramayız.” Artık önde gelen görev, emek üretkenliğini daha da artırmak amacıyla teknik kadroların eğitimini hızlandırmak ve yeni tekniğin kullanılmasında hızla ustalaşmak oluyordu.
Bu kadroların çoğalmasının, insanlarımızın yeni tekniklerin kullanılmasında ustalaşmanın ve emek üretkenliğinin daha da artışının en parlak örneği, Stahanov hareketi idi. Bu hareket, Donetz Havzasında, taşkömürü sanayiinde doğdu ve gelişti, sanayiin diğer dallarına sıçradı, demiryollarına ve daha sonra da tarım alanına yayıldı. Bu harekete, Donetz Havzasında “Tsentralnaya İrmino” Kömür Ocağında çalışan kömür işçisi Aleksey Stahanov'un adına izafeten, Stahanov hareketi denildi. Stahanov'dan önce Nikita İzotov, kömür çıkarımında o zamana kadar görülmemiş rekorlar kırmıştı. 31 Ağustos 1935'te bir tek vardiyada 102 ton kömür çıkaran ve böylece ortalama üretimi yüzde 1,300 geçen Stahanov'un örneği, emek üretkenliğinde yeni bir ilerleme sağlamak, üretim standartlarını yükseltmek yolunda işçilerin ve kollektif çiftçilerin kitle hareketinin temelini attı. Otomobil sanayiinde Bussygin, ayakkabı sanayiinde Smetanin, demiryollarında Krivonos, kereste sanayiinde Mussinski, tekstil sanayiinde Yevdokiya ve Maria Vinogradova, tarımda Maria Demçenko, Maria Gnatyenko, P. Angelina, Polagutin, Kolessov, Kovardak, Borin -Stahanov hareketinin ilk öncülerinin adlarıydı.
Bu kişileri, daha önceki öncülerin emek üretkenliğini aşan bütün bir öncüler ordusu izledi.
1935 Kasımında Kremlin'de yapılan Sovyetler Birliği Birinci Stahanovcular Konferansı ve Stalin yoldaşın burada yaptığı konuşma, Stahanov hareketine büyük bir hız kazandırdı.
“Stahanov hareketi”, diyordu Stalin yoldaş konuşmasında, “sosyalist yarışmada yeni bir dalganın, sosyalist yarışmanın yeni ve daha yüksek bir aşamasının ifadesidir... Geçmişte, üç yıl kadar önce, sosyalist yarışmanın ilk döneminde, sosyalist yarışma ile modern teknik arasında zorunlu bir bağlantı yoktu. Hatta, aslında o zamanlar, hemen hiç modern tekniğimiz yoktu. Öte yandan, sosyalist yarışmanın bugünkü aşaması, Stahanov hareketi, zorunlu olarak modern teknikle bağlantılıdır. Yeni ve daha yüksek bir teknik olmadan, Stahanov hareketi düşünülemezdi. Stahanov, Bussygin, Smetanin, Krivonos, Vinogradova yoldaşlar ve daha birçokları gibi, bu tekniğe tamamen hakim olmuş ve onu ilerletmiş olan yeni insanlarla, kadın ve erkek işçilerle karşıkarşıyayız. Üç yıl kadar önce, böyle insanlarımız hiç yoktu ya da yok denecek kadar azdı... Stahanov hareketinin önemi, eski teknik standartları yetersiz olduktan için yıkan, birçok durumda ileri kapitalist ülkelerin emek üretkenliğini aşan ve böylelikle, ülkemizde sosyalizmin daha da sağlamlaşmasının pratik temelini, ülkemizi bütün ülkeler içinde en müreffeh olanı haline getirme imkanını yaratan bir hareket olmasında yatar.”
Stalin yoldaş, Stahanovcuların çalışma yöntemlerini anlatarak ve Stahanov hareketinin ülkenin geleceği açısından büyük önemini belirterek, sözlerine şöyle devam etti:
“Stahanovcu yoldaşlarımıza yakından bir bakın. Stahanovcular ne çeşit insanlardır? Onlar esas olarak genç ya da orta yaşlı, kültürlü ve teknik bilgiye sahip, çalışmada dikkat ve özen örnekleri veren, çalışmada zaman unsurunun değerini bilen ve sadece dakikaları değil, saniyeleri de saymasını öğrenmiş olan erkek ve kadın emekçilerdir. Çoğu teknik alanda asgari eğitim görmüştür ve teknik eğitimlerini devam ettirmektedir. Bunlar, bazı mühendislerde, teknisyenlerde ve idarecilerde görülen tutuculuk ve ataletten kurtulmuşlardır; eskimiş teknik standartları yıkıp yeni ve daha yüksek standartlar yaratarak cesaretle ilerliyorlar; sanayimizin yöneticileri tarafından hazırlanan projelerde ve iktisadi planlarda verimli değişiklikler yapıyorlar; mühendislerin ve teknisyenlerin söylediklerini sık sık tamamlayıp düzeltiyorlar, onlara öğretiyor ve onları ileriye itiyorlar, çünkü bunlar, yaptıkları işin tekniğinde tam olarak ustalık kazanmış ve teknikten azami faydayı sağlayabilen insanlardır. Bugün Stahanovcular sayıca azdır, ama yarın sayılarının bunun on katına çıkacağından kim şüphe edebilir? Stahanovcuların sanayimize yenilik getirenler olduğu, Stahanov hareketinin sanayimizin geleceğini temsil ettiği, işçi sınıfının kültür ve teknik düzeyinin yükselişinin tohumunu içinde taşıdığı, bize sosyalizmden komünizme geçiş ve kafa ve kol emeği arasındaki ayrımın ortadan kaldırılması için zorunlu olan yüksek emek üretkenliğini sağlayacak tek yolu açtığı aşikâr değil midir?”
Stahanov hareketinin yaygınlaşması ve İkinci Beş Yıllık Planın zamanından önce tamamlanması, emekçi halkın refah ve kültür düzeyinde yeni bir yükselişin şartlarını yarattı.
İkinci Beş Yıllık Plan döneminde, işçilerin ve hizmetlilerin gerçek ücretleri iki mislinden fazla arttı. Ödenen ücretler toplamı, 1933'e 34 milyar rubleden, 1937'de 81 milyar rubleye çıktı. Aynı dönemde, devlet sosyal sigorta fonu, 4,6 milyar rubleden 5,6 milyar rubleye yükseldi. Yalnız 1937'de, işçilerin ve hizmetlilerin devlet sigortasına, yaşam şartlarının düzeltilmesine ve kültürel ihtiyaçların tatminine, sanatoryumlara, sağlık evlerine, dinlenme evlerine ve sağlık hizmetlerine yaklaşık 10 milyar ruble harcandı.
Kırlık alanlarda, kollektif çiftlik sistemi artık kesin olarak sağlamlaştırılmıştı. Kollektif Çiftlik Örnek İşçileri İkinci Kongresinin 1935 Şubatında kabul ettiği Tarımsal Arteller Yönetmenliği'nin ve kollektif çiftliklere işledikleri toprakların süresiz kullanım hakkının verilmesinin, bu gelişmeye büyük katkısı oldu. Kollektif çiftlik sisteminin sağlamlaştırılması, kır nüfusu içinde yoksulluğa ve güvensizliğe son verdi. Önceleri, üç yıl kadar önce, kollektif çiftçiler işgünü birimi başına bir ya da iki kilogram tahıl alırken, şimdi tahıl yetiştiren bölgelerde kollektif çiftçilerin çoğunluğu, diğer bazı ürünlerin ve para gelirinin yanısıra, 5 ila 12 kilogram ve birçoğu da işgünü birimi başına 20 kilogram tahıl alıyorlardı. Şimdi, tahıl yetiştiren bölgelerde, yıllık gelir olarak 500 ili 1500 pud tahıl; pamuk, şeker pancarı, keten, büyükbaş hayvan, üzüm, turunçgiller ve meyve ve sebze yetiştiren bölgelerde ise yıllık gelir olarak onbinlerce ruble elde eden milyonlarca kollektif çiftçi ailesi vardı. Kollektif çiftlikler refaha kavuşmuşlardı. Küçük yıllık mahsuller için yapılmış eski depolama yerleri artık hane halkının ihtiyaçlarının onda birini bile karşılamaz olduğundan, bir kollektif çiftçi ailesinin en önemli meselesi, şimdi yeni silolar ve depolar inşa etmek olmuştu.
Halkın refah düzeyinin yükselmesi karşısında Hükümet, kürtajın yasaklanması üzerine bir yasa çıkardı ve aynı zamanda doğumevlerinin, çocuk yuvalarının, süt merkezlerinin ve anaokullarının inşası için geniş bir program kabul etti. 1935'te bu tedbirler için 875 milyon ayrılmışken, 1936'da bu miktar 2, 714 milyar ruble oldu. Kalabalık ailelere önemli miktarda karşılıksız yardım verilmesini sağlayan bir yasa çıkarıldı. Yalnız 1937'de bu yasayla 1 milyar rublenin üzerinde karşılıksız yardım yapıldı.
Genel eğitim mecburiyetinin kabul edilmesi ve yeni okulların inşasıyla halk kültürel bakımdan hızla kalkındı. Bütün ülkede çok sayıda okul yapıldı. İlk ve ortaokullardaki öğrencilerin sayısı 1914'te 8 milyondan, 1936/37 öğrenim yılında 28 milyona yükseldi. Üniversite öğrencilerinin sayısı aynı dönemde, 112,000’den 542,000'e yükseldi.
Bu gerçek bir kültür devrimiydi.
Kitlelerin refah ve kültür düzeyinin yükselmesi, Sovyet devrimimizin gücünün, kudretinin ve yenilmezliğinin bir yansımasıydı. Geçmişteki devrimler yenilgiye uğradılar, çünkü halka özgürlük verirken, halkın maddi ve kültürel durumunda ciddi bir düzelme sağlayamadılar. Bu devrimlerin baş zaafı buradaydı. Bizim devrimimiz, bütün öteki devrimlerden, halkı yalnız Çarlıktan ve kapitalizmden kurtarmakla kalmayıp onun refah ve kültür düzeyinde de köklü bir ilerleme sağlamış olmasıyla ayrılır. Devrimimizin gücü ve yenilmezliği burada yatar.
“Proleter devrimimiz”, dedi Stalin yoldaş, Sovyetler Birliği Birinci Stahanovcular Konferansında, “halka sadece siyasi sonuçlar değil, aynı zamanda maddi sonuçlar da sunabilmiş olan dünyadaki tek devrimdir. Bütün işçi devrimleri içinde, iktidarı ele geçirmeyi başaran yalnız bir tane tanıyoruz. Bu, Paris Komünü'dür. Ama bu iktidar uzun sürmedi. Evet, bu devrim kapitalizmin zincirlerini parçalamaya girişti ama bu zincirleri kıracak zamanı bulamadı; devrimin maddi kazanımlarını halka gösterecek zaman ise hiç bulamadı. Bizim devrimimiz, kapitalizmin zincirlerini parçalayıp halka özgürlük getirmekle kalmayan, aynı zamanda halk için müreffeh bir hayatın maddi şartlarını da yaratan tek devrimdir. Devrimimizin gücü ve yenilmezliği işte burada yatar.”
3 - VIII. SOVYET KONGRESI. SSCB'NİN YENİ ANAYASASININ KABULÜ.
1935 Şubatında Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri Birliği VII. Sovyet Kongresi, 1924'te kabul edilmiş olan SSCB Anayasasını değiştirme kararı aldı. 1924'te kabul edilmiş olan ilk Sovyet Anayasasından bu yana Sovyetler Birliği'nin yaşamında meydana gelen büyük değişiklikler, bir anayasa değişikliğini zorunlu kılıyordu. Bu dönemde Sovyetler Birliği'nde sınıf güçleri arasındaki karşılıklı ilişki tamamen değişmişti; yeni bir sosyalist sanayi yaratılmış, Kulaklar ezilmiş, kollektif çiftlik sistemi zafer kazanmış ve Sovyet toplumunun temeli olarak, milli ekonominin her alanında üretim araçları üzerinde sosyalist mülkiyet kurulmuştu. Sosyalizmin zaferi, seçim sisteminin daha da demokratikleştirilmesi ve genel, eşit ve gizli oya dayanan doğrudan seçim sisteminin kabul edilmesini mümkün kıldı.
SSCB'nin yeni Anayasası, Stalin yoldaşın başkanlığında, bu amaçla kurulan bir Anayasa Komisyonu tarafından kaleme alındı. Taslak beş buçuk ay süreyle bütün ülkede tartışıldı. Bundan sonra da Olağanüstü VIII. Sovyet Kongresine sunuldu.
SSCB'nin yeni Anayasa tasarısını onaylamak ya da reddetmek üzere özel olarak toplantıya çağrılan VIII. Sovyet Kongresi, 1936 Kasımında toplandı.
Kongreye yeni anayasa taslağı üzerinde bir rapor sunan Stalin yoldaş, Sovyetler Birliği'nde 1924 Anayasasından bu yana meydana gelen başlıca değişiklikleri saydı.
1924 Anayasası NEP'in ilk döneminde hazırlanmıştı. O sıralar Sovyet Hükümeti henüz sosyalizmin yanısıra kapitalizmin de gelişmesine izin vermek zorundaydı. O sıralar Sovyet iktidarının hedefi, iki sistem, kapitalist sistemle sosyalist sistem arasındaki yarışma süresince, sosyalizmin iktisadi alanda kapitalizm üzerindeki zaferini örgütlemeyi sağlamaktı. “Kim-kimi?” sorusu henüz çözülmüş değildi. Eski ve yetersiz teknik donatımı ile sanayi, savaş öncesi üretim düzeyine bile ulaşamamıştı. Tarımın durumu daha da kötüydü. Uçsuz-bucaksız uzanan küçük-köylü çiftlikleri okyanusunda, Sovyet çiftlikleri ve kollektif çiftlikler küçük adalar gibiydiler. O sıralar Kulakların tasfiyesi değil, yalnızca kısıtlanması sözkonusu olabilirdi. Sosyalist sektör, ticaretin ancak yüzde 50'sini kapsıyordu.
Sovyetler Birliği'nin 1936'daki görünümü ise tamamen değişikti. Ülkenin iktisadi hayatı tamamen değişmişti. Kapitalist unsurlar bütünüyle tasfiyeye uğramış, sosyalist sistem iktisadi hayatın bütün alanlarında zafer kazanmıştı. Şimdi, üretimi savaş öncesi düzeyin yedi katına çıkarmış ve özel sanayii tamamıyla silip atmış olan güçlü bir sosyalist sanayi vardı. Modern makinelerle donatılmış ve dünyada en büyük ölçekli tarımsal üretimin yapıldığı kollektif çiftlikler ve Sovyet çiftlikleri biçimindeki mekanize sosyalist çiftlik, tarımda zafer kazanmıştı. 1936 yılına gelindiğinde, sınıf olarak Kulaklar tamamen tasfiye edilmişti ve küçük köylüler artık ülkenin iktisadi hayatında önemli bir rol oynamıyordu. Ticaret tamamen devletin ve kooperatiflerin elinde toplanmıştı. İnsanın insan tarafından sömürülmesine ebediyen son verilmişti. Üretim araçları üzerinde sosyalist kamu mülkiyeti, yeni sosyalist sistemin dokunulmaz temeli olarak iktisadi hayatın bütün dallarında sağlam bir biçimde yerleşmişti. Yeni sosyalist toplumda iktisadi krizler, yoksulluk, işsizlik ve kıtlık ebediyen ortadan kalkmıştı. Sovyet toplumunun bütün üyeleri için müreffeh ve kültürlü bir yaşamın şartları yaratılmıştı.
Bu duruma uygun olarak, dedi Stalin yoldaş raporunda, Sovyetler Birliği nüfusunun sınıf yapısı da değişmiştir. Çiftlik sahipleri sınıfı ve eski büyük emperyalist burjuvazi, daha içsavaş döneminde tasfiye edilmişti. Sosyalizmin inşası dönemi süresince bütün sömürücü unsurlar, kapitalistler, tüccarlar, Kulaklar ve vurguncular tasfiye edilmişti. Sadece, tasfiye edilen sömürücü sınıfların önemsiz kalıntıları vardı ve bunların tam olarak ortadan kaldırılması da çok yakın bir gelecekte gerçekleşecekti.
Sovyetler Birliği emekçileri -işçiler, köylüler ve aydınlar-Sosyalizmin inşası döneminde derin bir değişim geçirmişlerdi.
İşçi sınıfı, artık kapitalizmde olduğu gibi üretim araçlarından yoksun ve sömürülen bir sınıf değildi. İşçi sınıfı kapitalizme son vermiş, üretim araçlarını kapitalistlerin elinden almış ve bunları kamu mülkü haline getirmişti. İşçi sınıfı, artık eski dar anlamıyla proletarya olmaktan çıkmıştı. Devlet iktidarına sahip olan Sovyetler Birliği proletaryası tamamen yeni bir sınıf haline gelmişti. Sömürüden kurtulmuş, kapitalist iktisadi sistemi yıkmış ve üretim araçları üzerinde sosyalist mülkiyeti kurmuş olan bir işçi sınıfı haline gelmişti. Bu yüzden, insanlık tarihinin daha önce benzerini görmediği bir işçi sınıfıydı.
Sovyetler Birliği köylüsünün durumundaki değişme de daha az değildi. Geçmişte, ilkel teknik malzeme kullanan ve kendi küçük toprağı üzerinde tecrit edilmiş ve dağınık bir şekilde çalışan yirmi milyon küçük ve orta-köylü ailesi vardı. Bunlar, çiftlik sahipleri, Kulaklar, tüccarlar, vurguncular, tefeciler vb. tarafından sömürülüyorlardı. Şimdi Sovyetler Birliği'nde tamamen yeni bir köylülük ortaya çıkmıştı. Artık köylülerini sömüren çiftlik sahipleri, Kulaklar, tüccarlar ve tefeciler kalmamıştı. Köylü hanelerinin büyük çoğunluğu, özel mülkiyet esasına dayalı kollektif çalışmadan doğan üretim araçları üzerinde kollektif mülkiyet esasına, dayalı kollektif çiftliklere katılmıştı. Bu, yeni tip bir köylülük, her türlü sömürüden kurtulmuş bir köylülüktü. Bu, insanlık tarihinin daha önce benzerini görmediği bir köylülüktü.
Sovyetler Birliği'nde aydınlar da değişime uğramıştı. Genel olarak tamamen yeni bir aydınlar zümresi haline gelmişti. Aydınların çoğunluğu, işçi ve köylülerin saflarından geliyordu. Bunlar, eski aydınlar zümresi gibi kapitalizme değil, sosyalizme hizmet ediyorlardı. Aydınlar, sosyalist toplumun eşit bir üyesi haline gelmişlerdi. Bu aydınlar, işçilerle ve köylülerle birlikte yeni, sosyalist bir toplum inşa ediyorlardı. Bu, halkın hizmetinde olan ve her türlü sömürüden kurtulmuş olan yeni tip bir aydınlar zümresiydi. Bu, insanlık tarihini daha önce benzerini görmediği bir aydınlar zümresiydi.
Böylelikle, Sovyetler Birliği emekçilerini birbirinden ayıran eski sınıf farkları silinmekteydi, eski sınıfların içine kapanıklığı ortadan kalkıyordu. İşçiler, köylüler ve aydınlar, arasındaki iktisadi ve siyasi çelişmeler gitgide zayıflıyor ve ortadan siliniyordu. Toplumun manevi ve siyasi birliğinin temeli yaratılmıştı.
Sovyetler Birliği'nin yaşamındaki bu derin değişiklikler, Sovyetler Birliği'nde sosyalizmin bu kesin zaferi, SSCB'nin yeni Anayasa'sına yansıdı.
Yeni Anayasaya göre Sovyet toplumu, iki dost sınıftan, işçilerden ve köylülerden meydana gelmiştir; bu ikisi arasındaki sınıf farklılıkları devam etmektedir. Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri Birliği, işçilerin ve köylülerin sosyalist devletidir.
SSCB'nin siyasi temelini, çiftlik sahiplerinin ve kapitalistlerin iktidarının devrilmesi ve proletarya diktatörlüğünün kurulmasının bir sonucu olarak gelişmiş ve güçlenmiş olan Emekçi Temsilcileri Sovyetleri oluşturur.
SSCB'nde bütün iktidar, Emekçi Temsilcileri Sovyetleri tarafından temsil edilen kent ve köy emekçi halkına aittir.
SSCB'nde en yüksek devlet iktidar organı, SSCB Yüksek Sovyeti'dir.
Eşit haklara sahip iki Meclisten, Birlik Sovyeti ile Milliyetler Sovyetinden meydana gelen SSCB Yüksek Sovyeti, SSCB vatandaşları tarafından dört yıl süreyle, genel, eşit, doğrudan ve gizli oya dayanan seçimle seçilir.
Bütün Emekçi Temsilcileri Sovyetleri için yapılan seçimler gibi, SSCB Yüksek Sovyeti için yapılan seçim de geneldir. Bu ırk ya da milliyet, din, öğrenim düzeyi, doğum yeri, sosyal köken, mülkiyet durumu ya da geçmişteki eylemler dikkate alınmaksızın, akıl hastaları ve mahkemece kamu haklarından yoksun bırakılma cezasına çarptırılmış kimseler dışında, 18 yaşını doldurmuş bütün SSCB yurttaşlarının, temsilcilerin seçiminde oy kullanmaya ve seçimlerde aday olmaya hakları olduğu anlamına gelir.
Temsilci seçimleri eşittir. Bu, her yurttaşın bir oyu olması ve bütün yurttaşların seçimlere eşit haklarla katılması demektir.
Temsilci seçimleri doğrudandır. Bu, kent ve köy Emekçi Temsilcileri Sovyetlerinden SSCB Yüksek Sovyeti'ne kadar bütün Emekçi Temsilcileri Sovyetlerinin yurttaşlar tarafından tek dereceli seçimle seçilmesi demektir.
SSCB Yüksek Sovyeti, iki Meclisin birleşik oturumunda Yüksek Sovyet Prezidyumunu ve SSCB Halk Komiserleri Konseyi'ni seçer.
SSCB'nin dayandığı iktisadi temel, sosyalist ekonomi sistemi ve üretim araçları üzerinde sosyalist mülkiyettir. SSCB'nde sosyalizmin “Herkesten yeteneğine göre, herkese emeğine göre” ilkesi gerçekleştirilmiştir.
Bütün Sovyet vatandaşlarına çalışma hakkı, dinlenme ve tatil hakkı, eğitim görme hakkı, yaşlılık, hastalık ve sakatlık durumunda bakım hakkı sağlanmıştır.
Kadınlar yaşamın bütün alanlarında erkeklerle eşit haklara sahiptir. Milliyetine ya da ırkına bakılmaksızın tüm Sovyet yurttaşlarının eşitliği, değiştirilmesi mümkün olmayan bir yasadır.
Bütün vatandaşlara vicdan özgürlüğü ve dine karşı propaganda özgürlüğü tanınmıştır.
Sosyalist toplumu güçlendirmek için, Anayasa, söz, basın, toplantı ve gösteri özgürlüklerini, dernek kurma, kişi dokunulmazlığı, konut dokunulmazlığı ve haberleşmenin gizliliği, emekçi halkın çıkarlarını savundukları için veya bilimsel faaliyetlerinden ötürü veya ulusal kurtuluş mücadelelerinden dolayı baskıya uğrayan yabancı devlet yurttaşlarının SSCB'ne sığınma haklarını garanti altına alır.
Yeni Anayasa bütün Sovyet vatandaşlarına ciddi yükümlülükler de yükler: Yasalara riayet, çalışma disiplinini koruma, kamu görevlerini dürüstlükle yerine getirme, sosyalist toplumun kurallarına saygı gösterme, sosyalist kamu mülkiyetini koruma ve güçlendirme ve sosyalist anavatanı savunma yükümlülüğü.
“Anavatanı savunmak bütün SSCB vatandaşlarının kutsal görevidir.”
Vatandaşların çeşitli dernekler kurma hakkına ilişkin olarak, Anayasa maddelerinden birinde şunlar belirtilmektedir:
“İşçi sınıfının ve emekçi halkın diğer kesimlerinin saflarındaki en aktif ve en yüksek siyasi bilince sahip yurttaşlar, sosyalist sistemi güçlendirme ve geliştirme mücadelesinde emekçi halkın öncüsü olan ve emekçi halkın bütün örgütlerinin, hem kamu ve hem de devlet örgütlerinin yönetici çekirdeğini temsil eden Sovyetler Birliği Komünist partisi (Bolşevik)'te birleşirler.”
SSCB'nin yeni Anayasa taslağı VIII. Sovyet Kongresi tarafından oybirliğiyle onaylandı ve kabul edildi.
Böylelikle Sovyet ülkesi yeni bir Anayasa, sosyalizmin ve işçilerle köylülerin demokrasinin zaferini somutlaştıran bir Anayasa kazanmış oldu.
Anayasa bu yolla, SSCB'nin yeni bir gelişme aşamasına, sosyalist toplumun inşasının tamamlanması ve toplum yaşamının yol gösterici ilkesinin “Herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre” şeklindeki komünist ilke olacağı komünist topluma tedricen geçiş aşamasına girmiş olduğunu belirtiyor ve yeni bir çağ açan bu olguya yasal bir nitelik kazandırıyordu.
4 -BUHARİNCİ-TROÇKİST CASUSLAR, YIKICILAR VE VATAN HAİNLERİ ÇETESİNİN KALINTILARININ TASFİYESİ. SSCB YÜKSEK SOVYETİ SEÇİMİİÇİN HAZIRLIKLAR. PARTİNİN İZLEYECEĞİ YOL OLARAK, GENİŞ PARTİ-İÇİ DEMOKRASİ. SSCB YÜKSEK SOVYETİ SEÇİMLERİ.
1937 yılında, Buharinci-Troçkist çetenin işlediği canice suçlarla ilgili yeni gerçekler günışığına çıktı. Pyatakov, Radek ve diğerlerinin mahkemesi; Tuhaçevksi, Yakir ve diğerlerinin mahkemesi ve nihayet Buharin, Rykov, Krestinski, Rosengoltz ve diğerlerinin mahkemesi, Buharincilerin ve Troçkistlerin uzun süreden beri bir “Sağcılar ve Troçkistler Bloku” şeklinde çalışan bir halk düşmanları çetesi halinde birleşmiş olduklarını gösterdi.
Duruşmalar, bu insan süprüntülerinin, Troçki, Zinovyev ve Kamenev gibi halk düşmanlarıyla birlikte, Ekim Sosyalist Devriminin ilk günlerinden beri Lenin'e, Partiye ve Sovyet devletine karşı bir komplo içinde bulunduğunu ortaya koydu. 1918 başlarında Brest-Litovsk Barışım baltalamaya yönelik sinsi çabalar; Lenin'e karşı girişilen komplo ve 1918 ilkbaharında Lenin, Stalin ve Sverdlov'un tutuklanmaları ve öldürülmeleri için “Sol” Sosyal-Devrimcilerle yapılan gizli ittifak; 1918 yazında Lenin'in yaralanmasına yolaçan alçakça suikast; 1918 yazında “Sol” Sosyal-Devrimcilerin isyanı; 1921'de Lenin'in önderliğini kundaklamak ve yıkmak amacıyla Parti içindeki görüş ayrılıklarını kasıtlı olarak derinleştirilmesi; Lenin'in hastalığı sırasında ve ölümünden sonra Parti önderliğini devirme girişimleri; devlet sırlarının düşmanlara verilmesi ve yabancı casusluk örgütlerine bilgi sağlanması; Kirov'un alçakça öldürülmesi; yıkıcılık ve saptırma faaliyetleri ve sabotajlar; Menjinski, Kuybişev ve Gorki'nin haince öldürülmeleri -20 yıllık bir dönem içinde yapılan bütün bunların ve benzer hainliklerin, burjuva devletlerin casusluk örgütlerinin emirleriyle, Troçki, Zinovyev, Kamenev, Buharin, Rykov ve uşaklarının katılımı ya da doğrudan yönetimi ile işlendiği meydana çıktı.
Duruşmalar, Troçkist-Buharinci canilerin, efendilerinin, yani yabancı devletlerin casusluk örgütlerinin arzusuna uygun olarak, Partiyi ve Sovyet devletini yıkmaya, ülkenin savunma gücünü kundaklamaya, yabancı askeri müdahaleye yardımcı olmaya, Kızıl Ordu'nun yenilgisini hazırlamaya, . SSCB'ni parçalamaya, Sovyet Kıyı Bölgesini Japonya'ya, Sovyet Byelo-Rusya'sını Polonya'ya, Sovyet Ukrayna'sını Almanya'ya vermeye, işçilerin ve kollektif köylülerin kazanımlarını yıkmaya ve SSCB'nde kapitalist köleliği restore etmeye çalıştıklarını gün ışığına çıkardı.
Aslında bir sinek kadar bile güçlü olmayan bu Beyaz Muhafız cüceler, öyle görülüyor ki, ülkenin efendileri oldukları ve gerçekten Ukrayna'yı, Byelo-Rusya'yı ve Kıyı Bölgesini satabilecek ya da verebilecek güçte oldukları zehabına kapılmışlardı.
Bu Beyaz Muhafız haşarat, Sovyet ülkesinin efendisinin Sovyet halkı olduğunu ve Rykovların, Buharinlerin, Zinovyevlerin ve Kamenevlerin hepsinin, Sovyet devletinin geçici hizmetlileri olduklarını ve devletin istediği anda onları bir süprüntü gibi görevlerinden atabilecek güçte olduğunu unuttular.
Bu aşağılık faşist uşakları, Sovyet halkının parmağını şöyle bir kımıldatarak bunların hepsini silip süpürebileceğini unuttular.
Sovyet mahkemesi, Buharinci-Troçkist canileri kurşuna dizilmeye mahkûm etti.
İçişleri Halk Komiserliği, hükümleri infaz etti.
Sovyet halkı, Buharinci-Troçkist çetenin imhasını onayladı ve gündeme devam etti.
Gündemdeki görev, SSCB Yüksek Sovyeti seçimlerine hazırlanmak ve bu seçimleri örgütlü bir şekilde yapmaktı.
Parti, bütün gücünü seçim hazırlıklarına verdi. Parti, yeni SSCB Anayasasının yürürlüğe girmesinin, ülkenin siyasi yaşamında bir dönüm noktası olduğunu düşünüyordu. Bu dönüm noktası, seçim sisteminin tam olarak demokratikleştirilmesi, sınırlı oy hakkı yerine genel oy hakkının, tam eşit olmayan seçimler yerine eşit seçimlere, çok dereceli seçimler yerine tek dereceli seçimlerin ve açık oy yerine gizli oy esasının konması anlamına geliyordu.
Yeni Anayasanın kabulünden önce, din adamlarının, eski Beyaz Muhafızların, eski Kulakların ve toplumsal yararlı bir çalışma yapmayanların oy hakları kısıtlanmıştı. Yeni Anayasa, temsilci seçimlerini genelleştirerek, bu kategorilere giren yurttaşların oy hakkı üzerindeki kısıtlamaları kaldırdı.
Daha önce, kentli ve köylü nüfusun temsil esaslarındaki farklardan ötürü, temsilci seçimleri eşit olmuyordu. Oysa şimdi, seçimlerin eşitliğini kısıtlama zorunluluğu ortadan kalkmış ve bütün yurttaşlara eşitlik esası üzerinde seçimlere katılma hakkı tanınmıştı.
Daha önce, Sovyet iktidarının orta ve yüksek dereceli organlarının seçimleri çok dereceli idi. Oysa şimdi, yeni Anayasada kent ve köy Sovyetlerinden Yüksek Sovyet'e kadar bütün Sovyetler için yapılacak seçimlerin tek dereceli olması esası kabul ediliyordu.
Daha önce, Sovyet temsilcileri seçimleri açık oyla yapılıyordu ve adaylara değil, aday listelerine oy veriliyordu. Oysa şimdi, temsilcilerin seçimi gizli oyla yapılacaktı ve her seçim bölgesinde aday listelerine değil adaylara oy verilecekti.
Bu, ülkenin siyasi yaşamında kesin bir dönüm noktasıydı.
Yeni seçim sisteminin, halkın siyasi faaliyetinin artmasına, yığınların Sovyet iktidar organlarının halka karşı sorumluluklarının çoğalmasına yol açması kaçınılmazdı ve nitekim öyle oldu.
Ülkenin siyasi hayatındaki bu dönüm noktasına tam olarak hazırlıklı olabilmek için, itici gücün Parti olması ve yapılacak seçimlerde Partinin önder rolünün tam olarak sağlanması gerekiyordu. Fakat, bunun gerçekleştirilmesi, ancak bizzat Parti örgütlerinin günlük çalışmalarında tam olarak demokratikleştirilmeleriyle; Parti Tüzüğünün emrettiği gibi, Parti-içi yaşantıda demokratik merkeziyetçilik ilkelerini tam olarak uygulamalarıyla; Partinin bütün organlarının seçim yoluyla işbaşına gelmesiyle; Partide eleştiri ve özeleştirinin tam olarak geliştirilmesiyle; Parti organlarının Parti kitlesine karşı sorumluluğunun tam olmasıyla ve bizzat Parti kitlesinin tam aktif hale gelmesiyle mümkün olabilirdi.
1937 Şubatının sonlarında yapılan Merkez Komitesi Plenumunda Jdanov yoldaşın, Parti örgütlerinin SSCB Yüksek Sovyeti seçimlerine hazırlanması konusunda sunduğu rapor, bazı Parti örgütlerinin, seçim ilkesi yerine kooptasyon usulünü uygulayarak, adaylar yerine aday listelerine oy vererek, gizli oy yerine açık oy esasını getirerek günlük çalışmalarında Parti Tüzüğünü ve demokratik merkeziyetçilik ilkelerini sistematik olarak çiğnediklerini ortaya koydu. Böyle uygulamaların hakim olduğu örgütlerin, Yüksek Sovyet seçimlerinde görevlerini tam olarak yerine getiremeyecekleri açıktı. Herşeyden önce, Parti örgütlerinde bu tür anti-demokratik uygulamalara son vermek ve Parti çalışmasını geniş demokratik esaslar üzerinde yeniden örgütlemek zorunluydu.
Bunun için, Jdanov yoldaşın raporunu dinledikten sonra, Merkez Komitesi plenumu şunları kararlaştırdı:
“a) Parti çalışmasını, Parti Tüzüğünün öngördüğü Parti-içi demokrasi ilkelerinin tam ve koşulsuz olarak uygulanması temeli üzerinde yeniden örgütlemek.
b) Parti Tüzüğünün öngördüğü gibi, Parti Komiteleri için kooptasyon uygulamasına son vermek ve Parti örgütlerinin yönetici organlarının seçim yoluyla iş başına gelmesi ilkesini yeniden hakim kılmak.
c) Parti organları için yapılan seçimlerde aday listelerine oy verilmesini yasaklamak; seçimlerde adaylara oy verilmesine ve bütün Parti üyelerinin, adaylara karşı çıkma ve onları eleştirme sınırsız hakkına sahip olmak.
d) Parti organları için yapılan seçimlerde kapalı (gizli) oy esasını kabul etmek.
e) En alt seviyedeki Parti örgütlerinin Parti Komitelerinden, Bölge ve Alt Bölge Komitelerine ve milli bölgelerdeki Komünist Partilerinin Merkez Komitelerine kadar bütün Parti örgütlerinde, Parti organlarının seçilmesi; bütün seçimlerin en geç 20 Mayıs tarihine kadar tamamlanması.
f) Bütün Parti örgütlerinin, Parti organlarının hizmet süreleri bakımından Parti Tüzüğünün öngördüğü kurallara sıkı sıkıya uyması; yani: En alt seviyedeki Parti örgütlerinde yılda bir; mıntıka ve şehir örgütlerinde yine yılda bir; alt bölge, bölge ve cumhuriyet örgütlerinde 18 ayda bir seçim yapılması.
g) Temel Parti örgütlerinin, Parti Komitelerini genel fabrika toplantılarında seçmesi sistemine sıkı sıkıya bağlı kalmalarını sağlamak ve genel fabrika toplantılarının yerine delege toplantılarının geçirilmesine izin vermemek.
h) Bazı Parti örgütlerinde görülen, genel toplantıları kaldırma ve bunun yerine bölüm toplantıları ve delege konferanslarının geçirilmesine izin vermemek.“
Böylece Parti, yaklaşan seçimler için hazırlıklara başladı.
Merkez Komitesinin bu kararı çok büyük siyasi önem taşıyordu. Bu kararın önemi, SSCB Yüksek Sovyeti seçimleri için Partinin açtığı kampanyayı başlatmasından ibaret değildi; bu karar, aynı zamanda ve öncelikle, Parti örgütlerinin çalışmalarının yeniden örgütlemelerine, Partiiçi demokrasi ilkelerini uygulamalarına ve Yüksek Sovyet seçimlerine tam olarak hazırlanmalarına yardımcı oluyordu.
Seçim kampanyasını geliştirirken Parti, Komünistler ve Partisiz yığınlar arasında bir seçim bloku kurulması fikrini seçim politikasının köşe taşı yapmaya karar verdi. Parti, seçim bölgelerinde Partisizlerle ortak adaylar göstermeye karar vererek, Partisizlerle yığınlarla ittifak halinde, blok halinde seçimlere girdi. Bu, burjuva ülkelerinde yapılan seçimlerde görülmemiş ve tamamen imkansız olan birşeydi. Ama, birbirine düşman sınıfların artık mevcut olmadığı ve nüfusun bütün kesimlerinin manevi ve siyasi birliğinin tartışılmaz bir gerçek olduğu ülkemizde, Komünistlerle Partisizlerin bir seçim bloku kurmaları gayet doğaldı.
7 Aralık 1937'de Parti Merkez Komitesi, seçmenlere hitaben bir bildiri yayınladı. Bildiride şöyle deniyordu:
“12 Aralık 1937'de, sosyalist Anayasamız gereğince, Sovyetler Birliği'nin emekçi halkı, SSCB Yüksek Sovyeti'ne temsilcilerini seçecektir. Bolşevik Parti seçimlere, Partisiz işçilerle, köylülerle, memurlarla ve aydınlarla blok halinde, ittifak halinde girmektedir... Bolşevik Parti, kendini Partisizlerden ayrı tutmamakta, aksine seçimlere Partisizlerle blok halinde, ittifak halinde, işçi ve memur sendikalarıyla, Genç Komünistler Birliği ve Partisizlerin diğer örgüt ve kuruluşlarıyla blok halinde girmektedir. Dolayısıyla, temsilci adayları, Komünistlerin ve Partisizlerin ortak adayları olacaktır; nasıl her Komünist temsilci, Partisizlerin de temsilcisi olacaksa, her Partisiz temsilci de aynı zamanda Komünistlerin temsilcisi olacaktır.”
Merkez Komitesi'nin bildirisi, seçmenlere yapılan şu çağrıyla sona eriyordu:
“Sovyetler Birliği Komünist Partisi (Bolşevik) Merkez Komitesi, bütün komünistleri ve sempatizanları, Partisiz adaylara, tıpkı komünist adaylara oy veriyormuşçasına oy vermeye çağırır.
Sovyetler Birliği Komünist Partisi (Bolşevik) Merkez Komitesi, tüm Partisiz seçmenleri, Komünist adaylara, tıpkı Partisiz adaylara oy veriyormuşçasına oy vermeye çağırır.
Sovyetler Birliği Komünist Partisi (Bolşevik) Merkez Komitesi, bütün seçmenleri, birlik Sovyeti'ne ve Milliyetler Sovyeti'ne girecek temsilcileri seçmek üzere 12 Aralık 1937'de yekvücut olarak sandık başına gitmeye çağırır.
Sovyet devletinin yüce organına temsilci seçme şerefini ve hakkını kullanmayan bir tek seçmen olmamalıdır.
Yüksek Sovyet seçimlerine istisnasız bütün seçmenlerin katılmasını sağlamayı yurttaşlık görevi saymayan bir tek aktif vatandaş olmamalıdır.
12 Aralık 1937, SSCB'ni bütün milliyetlerden emekçi halkının, Lenin'in ve Stalin'in muzaffer bayrağı etrafında birliğini kutlayan büyük bir bayram olmalıdır.”
11 Aralık 1937'de, seçimlerin arifesinde, Stalin yoldaş aday gösterildiği bölgenin seçmenlerine hitap etti ve SSCB Yüksek Sovyeti'ne seçilecek delegelerin, halkın seçtiği kimselerin nasıl olması gerektiğini anlattı. Stalin yoldaşşöyle dedi:
“Seçmenler, halk temsilcilerinin kendilerine verilen görevi yerine getirecek yetenekte olmasını; çalışmalarında siyasi dar görüşlüler seviyesine düşmemesini; siyasi görevlerinde Lenin'i örnek almasını; kamu görevlerinde Lenin gibi açık ve kesin olmalarını; mücadelede Lenin gibi acımasız olmasını; ortalık karışmaya başladığında ve şu ya da bu tür bir tehlike ufukta göründüğünde, Lenin gibi her türlü panikten ve panik belirtisinden uzak olmasını, lehteki ve aleyhteki bütün unsurların kapsamlı bir şekilde tespit edilip tartılmasını gerektiren karmaşık sorunlar hakkında karar almada, Lenin gibi akıllı ve kesin davranmasını; Lenin gibi namuslu ve dürüst olmasını; halkını Lenin gibi sevmesini talep etmelidirler.”
SSCB Yüksek Sovyeti seçimleri 12 Aralık günü büyük coşkunluk içinde yapıldı. Bu olay, seçimin ötesinde birşeydi. O gün Sovyet halkının zaferini kutlayan büyük bir bayram, SSCB halklarının büyük dostluğunu ortaya koyan bir olaydı.
94 milyon seçmenin 91 milyondan fazlası ya da yüzde 96,8'i oy kullandı. Seçime katılanların 89,844,000'i ya da yüzde 98,6'sl, Komünistler ve Partisizler blokunun adaylarına oy verdiler. Sadece 632,000 kişi, ya da seçmenlerin yüzde birinden daha azı, Komünistler ve Partisizler blokunun adaylarına karşı oy verdiler. Komünistler ve Partisizler blokunun istisnasız bütün adayları seçildiler.
Böylece 90 milyon kişi oybirliğiyle SSCB'nde sosyalizmin zaferini onayladı.
Bu, Komünistler ve Partisizler blokunun önemli bir zaferiydi.
Bu, Bolşevik Partinin bir zaferiydi.
Bu, Molotov yoldaşın, Ekim Devriminin 20. yıldönümünde yaptığı tarihi konuşmada sözünü ettiği, Sovyet halkının manevi ve siyasi birliğinin parlak bir kanıtıydı.
SONUÇLAR
Bolşevik Partisinin katettiği tarihi yoldan çıkarılacak temel sonuçlar nelerdir?
Sovyetler Birliği Komünist Partisi (Bolşevik) tarihi bize ne öğretiyor?
1) Parti tarihi bize herşeyden önce, proletaryanın devrimci bir partisi, oportünizmden arınmış, uzlaşmacılara ve teslimiyetçilere karşı uzlaşmaz, burjuvaziye ve onun devlet iktidarına karşı tutumunda devrimci bir parti olmaksızın, proleter devrimin ve proletarya diktatörlüğünün zaferinin imkansız olduğunu öğretiyor.
Parti tarihi bize, proletaryayı böyle bir partiden yoksun bırakmanın, onu devrimci önderlikten yoksun bırakmak demek olduğunu; onu devrimci önderlikten yoksun bırakmanın ise proleter devrim davasını yıkmak anlamına geldiğini öğretiyor.
Parti tarihi bize, iç barışşartlarında yetişmiş, oportünistlerin dümen suyundan giden, “sosyal reformlar” hayaliyle yaşayan ve sosyal devrimden ödü kopan Batı Avrupa tipi alışılagelmiş sosyal-demokrat partilerin böyle bir parti olamayacağını öğretiyor.
Parti tarihi bize, sadece yeni tipte bir partinin, Marksist-Leninist bir partinin, bir sosyal devrim partisinin, proletaryayı burjuvaziye karşı tayin edici savaşlara hazırlayabilecek ve proleter devrimin zaferini örgütleyebilecek bir partinin böyle bir parti olabileceğini öğretiyor.
SSCB'deki Bolşevik Parti, böyle bir partidir.
“Devrim öncesi dönemde”, diyor Stalin yoldaş, “azçok barışçıl gelişme döneminde, II. Enternasyonal Partilerinin işçi hareketinde egemen güç olduğu ve parlamenter mücadele biçimlerinin temel biçimler olarak görüldüğü bu koşullarda parti, sonraları açık devrimci savaş koşulları altında kazandığı ciddi ve tayin edici öneme sahip değildi ve olamazdı da. Çeşitli saldırılara karşı II. Enternasyonali savunmak için Kautsky, II. Enternasyonal partilerinin savaş aracı değil, bir barış aracı olduklarını, tam da bu yüzden savaş sırasında, proletaryanın devrimci eylemleri döneminde; herhangi ciddi birşeye girişecek durumda olmadıklarını söyledi. Bu tamamıyla doğrudur. Ama bu ne demektir? Bu demektir ki, II. Enternasyonal partileri, proletaryanın devrimci mücadelesi için işe yaramazdır; işçileri iktidara götüren, proletaryanın militan partileri değil, parlamento seçimleri ve parlamenter mücadele için düzenlenmiş bir seçim aygıtıdır. Aslında, II. Enternasyonal oportünistlerinin egemenlikleri döneminde proletaryanın asıl siyasi örgütünün parti değil de parlamento fraksiyonu olduğu olgusu da bununla açıklanır. Partinin bu dönemde gerçekte parlamento fraksiyonunun bir eklentisi ve ona hizmet etmekle yükümlü bir öğe olduğu iyi bilinir. Kanıtlamaya gerek yoktur ki, böylesi koşullar altında ve böyle bir partinin yönetimi altında proletaryayı devrime hazırlamak sözkonusu bile olamazdı.
Ama yeni dönemin gelip çatmasıyla durum temelden değişti. Yeni dönem, sınıfların açıktan çatışması dönemidir; proletaryanın devrimci eylemler dönemi, proleter devrim dönemi, güçlerin emperyalizmi devirmeye, iktidarın proletarya tarafından ele geçirilmesine doğrudan hazırlanması dönemidir. Bu dönem, proletaryanın önüne yeni görevler koyar: tüm parti çalışmasını yeni, devrimci bir tarzda yeniden örgütlemek, işçileri iktidar uğruna devrimci mücadele ruhuyla eğitmek, yedekleri yetiştirmek ve yakınlaştırmak, komşu ülkelerin proleterleriyle ittifak kurmak, sömürgelerdeki ve bağımlı ülkelerdeki kurtuluş hareketiyle sağlam bağlar kurmak vs. vb. Bu yeni görevlerin, parlamentarizmin barışçıl koşullarında eğitilmiş olan eski sosyal-demokrat partilerin güçleriyle çözülebileceğini sanmak, kendini onmaz bir çaresizliğe, kaçınılmaz bir yenilgiye mahkum etmek demektir. Üstesinden gelinecek böylesi görevlerin olduğu yerde eski partileri başta tutmaya devam etmek, tamamen silahsız durumda kalmak demektir. Kanıtlamaya gerek yoktur ki, proletarya böyle bir duruma razı olamazdı.
Yeni bir partinin, militan bir partinin, devrimci bir partinin, proletaryaya iktidar uğruna mücadelede önderlik edecek kadar cesur, devrimci durumun çapraşık koşulları içinde yolunu şaşırmayacak kadar deneyimli, hedefe giden yolda tehlikeli engellerden sakınacak kadar esnek bir partinin zorunluluğu buradan gelir.
Böyle bir parti olmaksızın, emperyalizmi devirmek, proletarya diktatörlüğünü kurmak düşünülemez bile.
Bu yeni parti, Leninizmin partisidir.” (Stalin, Leninizmin Sorunları, s. 74/75.)
2) Parti tarihi bize ayrıca, işçi sınıfı partisinin, işçi sınıfı hareketinin ileri teorisine, Marksist-Leninist teoriye iyice hakim olmadıkça, sınıfının önderi rolünü, proleter devrimin örgütleyicisi ve önderi rolünü oynayamayacağını öğretiyor.
Marksist-Leninist teorinin gücü, bu teorinin Partiye her durumda doğru yönü bulma, olayların iç bağlantısını anlama, bunların akış yönünü önceden görme ve sadece bugün nasıl ve hangi yönde geliştiklerini değil, gelecekte nasıl ve hangi yönde gelişeceklerini de görme imkânı sağlamasında yatar.
Ancak Marksist-Leninist teoriye iyice hakim olmuş bir parti güvenle ilerleyebilir ve işçi sınıfını ileriye götürebilir.
Ve tersine -Marksist-Leninist teoriye iyice hakim olmayan bir parti ise el yordamıyla ilerlemek zorunda kalır, eylemlerinde güvensiz hale gelir ve işçi sınıfını ileriye götüremez.
Marksist-Leninist teoriye iyice hakim olmak için Marx'ın, Engels'in ve Lenin'in eserlerinden soyutlanmış sonuç ve önermeleri dikkatle ezberlemenin, uygun düştüğünde bunları nakletmeyi öğrenmenin ve böyle ezberlenmiş olan sonuç ve önermelerin her yerde geçerli olacağını umarak, bununla yetinmenin yeterli olacağı sanılabilir. Ama Marksist-Leninist teoriye böyle bir yaklaşım tamamıyla yanlıştır. Marksist-Leninist teoriyi bir dogmalar yığını, bir fetvalar listesi, bir iman simgesi olarak, Marksistleri de basmakalıp bilgiçler, dogmacılar olarak görmemek gerekir. Marksist-Leninist teori, sosyal gelişmenin, işçi sınıfı hareketinin, proleter devrimin, komünist toplumun inşasının bilimidir. Ve bir bilim olarak, hareketsiz durmaz ve duramaz; gelişir ve kendini mükemmelleştirir. Açıktır ki, gelişmesi içinde yeni tecrübelerle ve yeni bilgilerle mutlaka zenginleşir; bazı önermeleri ve sonuçları da, zamanın akışı içinde mutlaka değişir; yeni tarihi şartlara tekabül eden yeni önermeler ve sonuçlar mutlaka bunların yerini alır.
Marksist-Leninist teoriye hakim olmak, hiçbir şekilde, onun bütün formüllerini ve önermelerini ezberlemek ve her kelimesine bağlanıp kalmak anlamına gelmez. Marksist-Leninist teoriye hakim olmak için, herşeyden önce, onun lafzıyla özünü birbirinden ayırmayı öğrenmeliyiz.
Marksist- Leninist teoriye hakim olmak, bu teoriyi özümlemek ve onu, proletaryanın sınıf mücadelesinin değişen şartlarında devrimci hareketin pratik sorunlarının çözümünde kullanmayı öğrenmek demektir.
Marksist-Leninist teoriye hakim olmak, bu teoriyi devrimci hareketin yeni tecrübeleriyle, yeni önerme ve sonuçlarıyla zenginleştirmek demektir; eskimiş önermelerini ve sonuçlarını, yeni tarihi şartlara tekabül eden yenileriyle, teorinin özüne uygun olarak değiştirmekte tereddüt etmeksizin onu geliştirebilmek ve ilerletebilmek demektir.
Marksist-Leninist teori bir dogma değil, bir eylem kılavuzudur.
İkinci Rus Devrimine (Şubat 1917) kadar bütün ülkelerin Marksistleri, parlamenter demokratik cumhuriyetin, kapitalizmden sosyalizme geçiş döneminde toplum için en uygun siyasi örgütlenme olduğunu düşünüyorlardı. Gerçi Marx daha yetmişli yıllarda, proletarya diktatörlüğü için en elverişli biçimin parlamenter cumhuriyet değil, Paris Komünü örneğinde bir siyasi örgütlenme olduğunu belirtmişti. Ama ne yazık ki Marx, yazılarında bu önermeyi fazla geliştirmemişti ve bu önerme unutulmuştu. Ayrıca, Engels'in 1891'de Erfurt Programı taslağını eleştirirken ileri sürdüğü, demokratik cumhuriyetin “proletarya diktatörlüğü için özgül biçim” olduğu şeklindeki kesin beyanı, Marksistlerin demokratik cumhuriyeti proletarya diktatörlüğünün siyasi biçimi olarak görmeye devam ettikleri konusunda hiçbir şüpheye yer bırakmıyordu. Engels'in bu tezi daha sonra, Lenin dahil bütün Marksistlerin yol gösterici ilkesi haline geldi. Ancak 1905 Rus Devrimi ve özellikle 1917 Şubat Devrimi, toplumun siyasi örgütlenmesinin yeni bir biçimini, İşçi ve Köylü Temsilcileri Sovyetlerini ortaya çıkardı. Rusya'daki iki devrim tecrübesinin incelenmesine dayanarak Lenin, Marksist teoriden yola çıkarak, proletarya diktatörlüğü için en iyi siyasi biçimin, parlamenter demokratik cumhuriyet değil, bir Sovyetler cumhuriyeti olduğu sonucuna vardı. Buradan hareketle Lenin, Nisan 1917'de, burjuva devriminden sosyalist devrime geçiş dönemi sırasında, proletarya diktatörlüğü için en elverişli biçim olarak bir Sovyet Cumhuriyeti şiarını ortaya attı. Bütün ülkelerin oportünistleri parlamenter cumhuriyete sarıldılar ve Lenin'i Marksizmden ayrılmak ve demokrasiyi yıkmakla suçladılar. Ama, elbette ki, Marksist teoriyi derinliğine kavramış olan gerçek Marksist, oportünistler değil, Lenin'di. Çünkü Lenin, Marksist teoriyi yeni tecrübelerle zenginleştirerek ilerletiyordu. Oysa oportünistler Marksizmi geriye itiyorlardı ve önermelerinden birini bir dogma haline getiriyorlardı.
Eğer Lenin Marksizmin lafzı altında ezilip kalsaydı ve Marksizmin eski, Engels tarafından formüle edilen bir önermesini, yeni tarihi şartlara uygun bir önermeyle, Sovyetler cumhuriyetine ilişkin yeni önermeyle değiştirmek cesaretini göstermeseydi, Partimize, devrimimize ve Marksizme ne olurdu? Parti karanlıkta el yordamıyla yürümek zorunda kalır, Sovyetler dağılırdı; Sovyet iktidarımız olmazdı ve Marksist teori büyük bir başarısızlıkla karşılaşırdı. Proletarya kaybeder, proletaryanın düşmanları kazanırdı.
Emperyalizm öncesi kapitalizmi incelemeleri sonucunda Engels ve Marx, sosyalist devrimin tek ülkede zafere ulaşamayacağı, ancak uygar ülkelerin tümünde ya da çoğunda aynı zamanda indirilecek bir darbeyle zafere ulaşılabileceği sonucuna varmışlardı. Bu, 19. yüzyılın ortalarında oluyordu. Bu sonuç, daha sonra bütün Marksistlerin yol gösterici ilkesi haline geldi. Ancak, 20. yüzyılın başında, emperyalizm öncesi kapitalizm, emperyalist kapitalizm haline; ilerleyen kapitalizm, çürüyen kapitalizm haline geldi. Emperyalist kapitalizmi incelemesi sonucunda Lenin, Marksist teoriye dayanarak, Engels ve Marx'ın eski formülünün artık yeni tarihi şartlara uymadığı ve sosyalist devrimin tek ülkede zafere ulaşmasının mümkün olduğu sonucuna vardı. Bütün ülkelerin oportünistleri, Engels ve Marx'ın eski formülüne sarıldılar ve Lenin'i Marksizmden ayrılmakla suçladılar. Ama elbette ki, Marksist teoriyi derinlemesine kavramış olan gerçek Marksist, oportünistler değil, Lenin'di. Çünkü Lenin, Marksist teoriyi yeni tecrübelerle zenginleştirerek ilerletiyordu, oysa oportünistler onu geri itiyorlar ve onu mumyalaştırıyorlardı.
Eğer Lenin Marksizmin lafzı altında ezilip kalsaydı ve Marksizmin eskiden varmış olduğu sonuçlardan birini terkedip, yerine sosyalizmin tek ülkede zafere ulaşmasının mümkün olduğunu gösteren yeni bir sonucu, yeni tarihi şartlara uygun bir sonucu koymak için gerekli teorik cesareti göstermeseydi, Partimize, devrimimize ve Marksizme ne olurdu? Parti karanlıkta el yordamıyla yürümek zorunda kalır, proleter devrimi önderlikten yoksun bırakılır ve Marksist teori çürümeye başlardı. Proletarya kaybeder, proletaryanın düşmanları kazanırdı.
Oportünizm her zaman, Marksist teorinin veya onun önermelerinden ve varmış olduğu sonuçlardan herhangi birinin doğrudan doğruya inkârı demek değildir. Oportünizm, bazen, Marksizmin ilerlemesini önleyecek eskimiş önermelerine sıkı sıkıya sarılma ve onları birer dogma haline getirme teşebbüsünde ifadesini bulur. Abartmış olmaktan korkmaksızın denilebilir ki, Engels'in ölümünden bu yana, Marksist teoriyi ilerleten ve onu proletaryanın sınıf mücadelesinin yeni şartlarında yeni tecrübelerle zenginleştiren Marksistler, sadece usta teorisyen Lenin ve Lenin'den sonra, Stalin ve Lenin'in diğer takipçileri olmuşlardır.
Ve Lenin ve Leninistler, Marksist teoriyi ilerletmiş oldukları için, işte tam bu sebepten dolayı, Leninizm Marksizmin daha da geliştirilmesidir; proletaryanın sınıf mücadelesinin yeni şartlarının Marksizmi, emperyalizm ve proleter devrimleri çağının Marksizmi, sosyalizmin yeryüzünün altıda birinde zafere ulaştığı çağın Marksizmidir.
Önder kadroları Marksist teoriyi kavramış olmasaydı, bu teoriyi bir eylem kılavuzu olarak almasaydı, Marksist teoriyi proletaryanın sınıf mücadelesinin yeni tecrübesiyle zenginleştirerek onu ilerletmeyi öğrenmeseydi, Bolşevik Parti Ekim 1917'de zafer kazanamazdı.
Amerikan işçi sınıfı hareketini yönetme işini yüklenen Amerika'daki Alman Marksistlerini eleştirirken, Engels şöyle yazıyordu:
“Almanlar, ellerindeki teoriyi Amerikan yığınlarını harekete geçirebilecek bir kaldıraç olarak kullanmayı bilmiyorlar; çoğu hallerde bizzat kendileri teoriyi anlamıyorlar ve onu doktriner ve dogmatik bir biçimde, ezberlenmesi gereken ve bu takdirde her ihtiyaca cevap verecek birşey olarak ele alıyorlar. Onlar için teori, bir eylem kılavuzu değil, bir dogmadır.” (Sorge'ye Mektup, 29 Kasım 1886, Marx-Engels, Seçme Mektuplar, Moskova 1934, s.357.)
Nisan 1917'de, devrimci hareketin ilerlediği ve sosyalist devrime geçişi zorladığı bir sırada, proletaryanın ve köylülerin devrimci demokratik diktatörlüğü şeklindeki eski formüle hala, sıkı sıkıya sarılan Kamenev'i ve bazı eski Bolşevikleri eleştirirken, Lenin şöyle yazıyordu:
“Marx ve Engels her zaman, bizim öğretimiz bir dogma değil, bir eylem kılavuzudur derler ve, tarihi sürecin herbir aşamasının somut iktisadi ve siyasi şartlarında zorunlu olarak değişikliğe uğrayan genel görevlerin tespitinden ibaret kalan 'formüllerin' ezberlenmesi ve anlamadan tekrarlanmasıyla haklı olarak alay ederlerdi... Bir Marksistin, gerçek hayatı, somut gerçekleri gözönüne alması ve düne ait bir teoriye sarılmaya devam etmemesi gerektiği yolundaki tartışılmaz doğruyu kavramak önemlidir...” (Lenin-Stalin, 1917 Yılı, s. 24 ve 26.)
3) Parti tarihi bunlardan başka bize, işçi sınıfı saflarında faaliyet gösteren ve işçi sınıfının geri kesimlerini burjuvazinin kollarına iterek işçi sınıfının birliğini bozan küçük-burjuva partileri ezilmediği takdirde, proleter devrimin zafere ulaşmasının imkansız olduğunu öğretir.
Partimizin tarihi, küçük-burjuva partilere, Sosyal-Devrimcilere, Menşeviklere, Anarşistlere ve milliyetçilere karşı mücadele ve bu partilerin kesin olarak yenilgiye uğratılması tarihidir. Eğer bu partiler yenilgiye uğratılmamış ve işçi sınıfı saflarından sürülüp atılmamış olsalardı, işçi sınıfının birliği sağlanamazdı. Ve eğer işçi sınıfının birliği sağlanmasaydı, proleter devrimin zaferini sağlamak imkansız olurdu.
İlk başta kapitalizmin muhafazasından ve Ekim Devriminden sonra ise kapitalizmin restorasyonundan yana olan bu partiler tam olarak yenilgiye uğratılmamış olsaydı, proletarya diktatörlüğünü korumak, dış askeri müdahaleyi altetmek ve sosyalizmi kurmak mümkün olmazdı.
Halkı aldatmak için hepsi de kendilerine “devrimci” ve “sosyalist” süsü veren küçük-burjuva partilerinin, Sosyal-Devrimcilerin, Menşeviklerin, Anarşistlerin ve milliyetçilerin, daha Ekim Sosyalist Devriminden önce karşı-devrimci partiler haline gelmeleri ve daha sonra yabancı burjuva casusluk örgütlerinin ajanları; casuslardan, yıkıcılardan, saptırmacılardan, katillerden ve vatan hainlerinden meydana gelen bir çete halini almaları bir rastlantı sayılamaz.
“Sosyal devrim çağında proletaryanın birliği”, der Lenin, “ancak Marksizmin tam devrimci partisiyle ve ancak bütün diğer partilere karşı verilen amansız bir mücadeleyle sağlanabilir.” (Lenin, Tüm Eserler, cilt XX n, s. 62.)
4) Parti tarihi bunlardan başka bize, işçi sınıfı partisinin, kendi saflarındaki oportünistlere karşı uzlaşmaz bir mücadele vermezse, kendi içindeki teslimiyetçileri ezmezse, kendi saflarının birliğini ve disiplinini koruyamayacağını; ne proleter devrimin örgütleyicisi ve önderi rolünü, ne de yeni sosyalist toplumun kurucusu rolünü oynayamayacağını öğretiyor.
Partimizin iç yaşantısının gelişme tarihi, Parti içindeki oportünist gruplara -”Ekonomistler”e, Menşeviklere, Troçkistlere, Buharincilere ve milliyetçi saldırılara karşı mücadele ve bu grupların tam bir yenilgiye uğratılması tarihidir. Parti tarihi bize, bütün bu teslimiyetçi grupların aslında, partimiz içinde Menşevizmin ajanları, onun tortusu, onun sürdürücüleri olduklarını öğretir. Bunlar tıpkı Menşevikler gibi, partide ve işçi sınıfı saflarında burjuva nüfuzunun araçlarıydı. Bunun için, Partideki bu grupların tasfiyesi mücadelesi, Menşevizmin tasfiyesi mücadelesinin sürdürülmesiydi.
Eğer “Ekonomistler”i ve Menşevikleri altetmeseydik, Partiyi inşa edemez ve işçi sınıfını proleter devrime götüremezdik.
Eğer Troçkistleri ve Buharincileri altetmeseydik, sosyalizmin kuruluşu için gerekli şartları yerine getiremezdik.
Her türden ve renkten milliyetçi sapmaların temsilcilerini altetmeseydik, halkı enternasyonalizm ruhuyla eğitemez, SSCB halkları arasındaki büyük dostluk bayrağını koruyamaz ve Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'ni kuramazdık.
Bazı kimseler, Bolşeviklerin, Parti içindeki oportünist unsurlara karşı mücadeleye çok fazla zaman harcadıklarını, bunların önemini abarttıklarını düşünebilirler. Ama bu tamamen yanlıştır. Saflarımızdaki oportünizm, sağlıklı bir organizmadaki ülser gibidir ve asla hoşgörüyle karşılanmamalıdır. Parti, işçi sınıfının öncü müfrezesi, ileri kalesi ve genel kurmayıdır. İşçi sınıfının yönetici kurmayında, şüphecilere, oportünistlere, teslimiyetçilere ve hainlere yer yoktur. Burjuvaziye karşı bir ölüm-kalım savaşı verildiği sırada, kendi kurmayında, kendi kalesi içinde teslimiyetçiler ve hainler varsa, işçi sınıfı cepheden ve cephe gerisinden iki ateş arasında kalacaktır. Böyle bir mücadelenin ancak yenilgiyle sonuçlanacağı açıktır. Bir kaleyi zaptetmenin en kolay yolu, onu içeriden teslim almaktır. Zafer kazanmak için, işçi sınıfının partisi, işçi sınıfının yönetici kurmayı, ileri kalesi, önce teslimiyetçilerden, kaçaklardan, grev kırıcılarından ve hainlerden temizlenmelidir.
Lenin'e ve Partiye karşı mücadele eden Troçkistlerin, Buharincilerin ve milliyetçi sapmaların temsilcilerinin sonunun, tıpkı Menşevik ve Sosyal-Devrimci partilerinki gibi olması, faşist casusluk örgütlerinin ajanları, casuslar, yıkıcılar, katiller, saptırmacılar ve vatan hainleri haline gelmeleri bir rastlantı sayılamaz.
“Saflarımızda reformistler, Menşevikler olduğu sürece”, diyordu Lenin, “proleter devriminde zafer kazanmak, bu zaferi muhafaza etmek imkansızdır. Bu, ilke olarak son derece açıktır ve hem Rusya'nın, hem de Macaristan'ın deneyimleriyle kesin bir şekilde doğrulanmıştır... Rusya'da, birçok kere ortaya çıkan zor durumlar, eğer Menşevikler, reformistler ve küçük-burjuva demokratları Partimizde kalmış olsalardı, mutlaka Sovyet rejiminin devrilmesiyle sonuçlanırdı...” (Lenin, Tüm Eserler, cilt XXV, s. 462/63, Rusça.)
“Eğer Partimiz iç birliğini ve saflarının eşsiz birliğini sağlayabildiyse, bu herşeyden önce oportünizm pisliğinden kendini zamanında arındırması, saflarından tasfiyecileri ve Menşevikleri kovmayı bilmesinden ötürüdür. Proletarya partilerinin gelişme ve güçlenme yolu, saflarını oportünistlerden ve sosyal-şovenlerden, sosyalyurtseverlerden ve sosyal-pasifistlerden arındırmaktan geçer. Parti, kendini oportünist unsurlardan arındırarak güçlenir:” (Stalin, Leninizmin Sorunları, s. 84/85.)
5) Parti tarihi bundan bize, başarılarından başı dönen, kendini büyük gören, çalışmasındaki kusurları görmezlikten gelmeye başlayan ve hatalarını kabullenmekten ve onları zamanında içtenlikle ve dürüstçe düzeltmekten korkan bir partinin, işçi sınıfına önderlik rolünü oynayamayacağını öğretiyor.
Bir parti, eleştiri ve özeleştiriden korkmazsa, çalışmasındaki hata ve kusurları, örtbas etmezse, parti çalışmasındaki hatalardan ders çıkararak kadrolarını eğitirse ve hatalarını zamanında düzeltmeyi bilirse, yenilmez bir parti haline gelir.
Bir parti, hatalarını gizlerse, sancılı meseleleri örtbas ederse, herşey yolundaymış gibi davranarak eksiklerinin üstünü örterse, eleştiri ve özeleştiriye tahammül göstermezse, kendini beğenmişliğe ve gurura kapılırsa ve ilk başarılarıyla yetinirse, mahvolur.
“Bir siyasi partinin hataları karşısındaki tavrı”, der Lenin, “bu partinin ciddiyetinin ve kendi sınıfına ve emekçi yığınlara karşı yükümlülüklerini gerçekte nasıl yerine getirdiğinin en önemli ve güvenilir kıstaslarından biridir. Bir hatayı içtenlikle kabul etmek, onun nedenlerini tespit etmek, ona yolaçan şartları tahlil etmek ve onu düzeltmenin yollarını titizlikle sınamak -işte ciddi bir partinin özellikleri bunlardır; görevlerini yerine getirmenin, yani sınıfı ve sonra da yığınları eğitmenin yolu budur.” (Lenin, 'Sol' Komünizm -Bir Çocukluk Hastalığı, Moskova 1940, s. 40.)
Ve devamla:
“Bugüne kadar bütün devrimci partiler, gurura kapıldıkları, güçlerinin nerede yattığını göremedikleri ve zaaflarını ortaya koymaktan korktukları için mahvoldular. Ama biz yıkılmayız, çünkü biz zaaflarımızı ortaya koymaktan korkmuyoruz ve onları altetmesini öğreneceğiz.” (Lenin, Tüm Eserler, cilt XXVII, s. 260/61, Rusça.)
6) Nihayet, Parti tarihi bize, işçi sınıfı partisinin, yığınlarla geniş bağları yoksa, bu bağları sürekli olarak güçlendirmezse, yığınların sesine kulak vermeyi ve onların acil ihtiyaçlarını kavramayı bilmezse, sadece yığınları eğitmeye değil, yığınlardan öğrenmeye de hazır değilse, milyonlarca işçiye ve tüm emekçilere önderlik etme yeteneğine sahip gerçek bir yığın partisi olamayacağını öğretiyor.
Lenin'in dediği gibi, bir parti, ancak “en geniş emekçi yığınlarıyla, özellikle proleter, ama aynı zamanda proleter olmayan emekçi yığınlarla da bağlar kurmayı, yakın temas halinde olmayı ve onlarla bir ölçüde kaynaşmayı” başarırsa yenilmez hale gelir. (Lenin, 'Sol' Komünizm - Bir Çocukluk Hastalığı, s. 9.)
Bir parti, kendini dar parti kabuğuna hapsederse, yığınlardan koparsa ve bürokratik pasta örtülmesine izin verirse mahvolur.
“Geniş halk yığınlarıyla bağlarını korudukları sürece”, diyor Stalin yoldaş, “Bolşevikleri hiçbir gücün altedemeyeceğini kural sayabiliriz. Ve tersine, Bolşevikler yığınlardan koptukları ve yığınlarla bağlarını yitirdikleri an, bürokratik pasla örtüldükleri an, bütün kuvvetlerini kaybedecek ve sıfıra ineceklerdir.
Eski Yunan mitolojisinde Anteus adlı ünlü bir kahraman vardır. Efsaneye göre, Anteus, denizler tanrısı Poseidon ve yeryüzü tanrıçası Gea'nın oğluydu. Kendisini doğuran, emziren ve yetiştiren anasına çok bağlıydı. Anteus'un altedemediği tek kahraman yoktu. Herkes onu yenilmez sayıyordu. Onun gücü nerede yatıyordu? Onun gücü, bir döğüşte ne zaman hasmı tarafından sıkıştırılırsa, yere, onu doğuran ve besleyen anaya dokunmasında ve ondan yeni güç almasında yatıyordu. Ama Anteus'un bir zayıf yanı vardı: şu veya bu şekilde yerle bağının koparılması tehlikesi. Düşmanları bu zaafından yararlanarak Anteus'u altetti. Bu, Herkül’dü. Herkül, Anteus'u nasıl altetti? Onu kaldırıp havada tuttu, yere dokunmasını önledi ve böylece onu havada boğdu.
Kanımca, Bolşevikler bize, Yunan mitolojisinin kahraman Anteus'u anımsatıyorlar. Onlar da, Anteus gibi, kendilerini doğuran, emziren ve yetiştiren anayla, yani yığınlarla bağlarını sürdürdükleri için güçlüdürler. Ve analarıyla, halkla bağlarını sürdürdükleri sürece, yenilmez kalmak için her imkâna sahiptirler.
Bolşevik önderliğin yenilmezliğinin anahtarı burada yatıyor.” (Stalin, Parti Çalışmasındaki Eksiklikler, Moskova 1937, s. 45.)
Bolşevik Partinin katetmiş olduğu tarihi yoldan çıkarılacak temel dersler bunlardır.